Yeni Üyelik
5.
Bölüm

5.Bölüm: Bu Bir İşaret

@sevvnuraydn

"Senle ben..."


Bunu ondan ikinci belki de üçüncü kez duymuştum. Birinciyi tanıştığımız gece ve ikincisi de hayatımı kurtardığı zaman söylemişti. O zamanlar onun aklını kaybettiğini düşünmüştüm. Fakat kapı gibi tomografi sonucuyla bana bu düşüncemde haksız olduğumu kanıtlamıştı. Şimdi onun hakkında ne düşünmem gerektiğini bilmiyordum. Ölüm korkusundan mı yoksa beni kurtardığı için ona duyduğum derin minnet duygusundan mıdır bilinmez ama birden ona sarılırken buldum kendimi.

Atlas benden böyle bir tepki beklemediğinden donup kalmıştı. Bense kollarımı onun boynuna dolamış derin derin nefesler alırken "Teşekkür ederim," diye mırıldanmıştım. Kendine geldiğinde o da bana sıkıca sarılmıştı. İkimizde sırılsıklamdık. Üstelik herkes bize bakıyor ama biz bunu umursamıyorduk. Sahilin yürüyüş yolunun tam ortasında Atlas Serez ve ben vardım.


Ondan ayrılıp gözlerine baktım. Gözlerindeki ışıltının kaynağını merak ediyordum. "Bebeğim," diye fısıldadı. Sonrasında "Hasta olmadan önce seni eve götürsem iyi olacak," diye de ekledi. Birlikte yerden kalktığımızda bir şeyin eksikliğini hissettim. Bu şey küçüklüğümden beri hayatımın bir parçası haline gelen gözlüklerimden başka bir şey değildi.


"Gözlüklerim yok," dedim panikle. Muhtemelen denize düştüğümde bir şekilde burnumun üzerinden çıkmış akıntıyla birlikte kaybolup gitmişti. Onlar olmadan bırakın görmeyi yaşamam bile mümkün değildi. Bir insan ileri derecede miyopsa ve gözlükleri yoksa o insandan canınızın güvenliği için uzak durmanızda fayda vardır. Bu benden size küçük bir dost tavsiyesi...


"Gözlüklerim olmadan hiçbir şey yapamam ki," dedim etrafa bakarken. Etrafımızdaki insan kalabalığı bununla birlikte dağılmış geriye sadece Atlas'a hayran hayran bakan birkaç genç kız kalmıştı. Tabii Atlas şaşırtıcı bir şekilde onlarla kur yapmak yerine fellik fellik etrafta benim gözlüklerimi arıyordu. Sahilde gezinip durmuş ama gözlüklerimi bir türlü bulamamıştık.


"Denize düştüğümde kaybetmiş olmalıyım," dedim moral bozukluğuyla.


"Üzülme bebeğim. Sana daha güzelini alırız."


Atlas'ın bana bebeğim diye hitap etmesi bizi dikizleyen kızların da dikkatinden kaçmamıştı. Her biri bana uzaylıymışım gibi bakıyordu. Hatta içlerinden birinin "Bununla çıkıyor olduğuna inanamıyorum," dediğini duymuştum. Bir diğeri de "Gündelikçisiyle çıktığına bende inanamıyorum. Bu kadar düşmüş olamaz," demişti.


Kızlar kendi aralarında beni yerden yere vurduktan sonra yanımızdan ayrılmıştı. Onların sözlerini hiç duymamışım gibi yapmak durumunda kaldım. "Hadi bebeğim. Gidip önce üzerimize giyecek bir şeyler alalım. Sonra da doğruca göz doktoruna," dedi Atlas. Bunu söylerken yüzüne baktığımda onun içindeki heyecanı görmüştüm.


Kendi kendine kıkırdaması yetmezmiş gibi bu kadar mutlu olmasını az önce denize atlayıp sırılsıklam olan birine göre fazla bulmuştum. "Neden bu kadar mutlusun?" diye sordum dayanamayarak. Bunun üzerine gözlerini gözlerime dikti ve haylaz bir tavırla gülümsedi.


"Evren bizim daha çok vakit geçirmemiz gerektiğini söylüyor. Hala senle ben denilen gerçeğe inanmıyor musun?"


Yine aynı şeyi yapmıştı. Tekrar senle ben demişti. Yüzüne gülümseme yayılmış bir anda kolunu belime dolamıştı. Tam ona ağzımı açacağım sırada gülüşü susmama neden olmuştu. Birlikte arabaya doğru ilerlemeye başladık. Sahilden gelip geçen herkes bize bakıyordu. Bunda Atlas'ın ünlü olmasının yanı sıra iki kaçık neden tepeden tırnağa ıslak diye düşünmelerinin de etkisinin olduğunu düşünüyordum.

Atlas ile birlikte arabaya geçtiğimde daha şimdiden irkildim. Islak kıyafetlerim üzerime yapışmış ve daha şimdiden üşümeye başlamıştım. "Bebeğimiz üşütmesin," dedi Atlas ve arabanın tepesindeki paravanı tek tuşla kapattı. Sonra da klimanın ısısını düzeltti. Onun bana karşı bu kadar iyi davranmasına hala alışabilmiş değildim.


"Daha iyi misin bebeğim?" diye sordu Atlas. Bunun üzerine gülmeden edemedim. Bunca olan şeyden sonra kendimi yine onun yanında bulduğuma hala inanamıyordum. Sanki kaderin cilvesi bizi bir araya getirmeye odaklanmış gibiydi. Bir şekilde yeniden bir araya gelmiştik.


Göz ucuyla ona baktım. Saçları ıslak olduğundan şekli bozulmuştu. Ütülü gömleğinin ağzı yüzü bir tarafa kaymıştı ve o buna rağmen gayet mutlu görünüyordu. "Bebeğimizin canı sıkılmasın diye bir de şarkı açalım," dedi ve radyoyu açtı. Arabanın içini yabancı bir parçanın kulağa oldukça hoş gelen melodisi doldururken Atlas içecek koyma gözünde bıraktığı telefonunu alıp birini aradı. Kimle konuştuğunu merak etmiştim ki "Abla," dediğinde cinsiyet partisini mahvettiğim kadınla konuştuğunu anlamış oldum.


"Butikte misin?" diye sorduğunda karşı taraftan gelen yanıtla birlikte kıkırdamıştı. Kendimi onu izlerken bulmuştum. Yüzünde beliren etkileyici gülümsemeye bakıyordum ki onun kısa bir anlığına bana bakmasıyla gözlerimi kaçırmış camdan dışarıya bakmıştım.


Atlas "Birazdan butikte oluruz," dedi ve telefonu kapattı. Göz ucuyla ona baktım. Kaçamak bakışlarımdan merakta kaldığımı anlamış olacak ki konuya bir açıklama getirmek için "Ablamın butiğinde üzerimize kuru bir şeyler giyer giymez seninle göz doktoruna gideceğiz bebeğim," demişti. Sonrasında bugün olanlar hakkında konuşmak için konuşmayı başlatan kişi yine o olmuştu.


"Ada," diye mırıldandığında ona baktım.


"Neden benden kaçıyordun? Ve neden o kadar sinirliydin?"


Bana bu soruları sorduğuna göre gerçekten hiçbir şeyden haberi yoktu. Boşu boşuna hıncımı ondan çıkarmıştım. Sırf bunun için bile kendimden utanıyordum. Sıkıntılı bir nefes verdim ve "Magazinde bizimle ilgili bir haber yapmışlar," diye başladım sözlerime. Dikiz aynasından ara ara bana bakıyordu.


"Nasıl bir haber?"


"Hastaneye girerken ki halimizi çekmişler ve altına da Atlas Serez ev çalışanını hastaneye getirmiş yazmışlar. Sırf dış görünüşümden dolayı beni senin evine gelen gündelikçi sandılar," dediğimde elimle ıslandığı için üzerime yapışmış çamaşır sulu tişörtümü işaret etmeyi de ihmal etmemiştim.


Sözlerim karşısında Atlas ne diyeceğini bilememişti. Neşesi solup gitmişti. Direksiyonu kavrayan parmaklarını sıktığını fark ettim. Çıkan haber onu fazlasıyla öfkelendirmişti ki keşke sadece öfkelendirmiş olsaydı. Bunu ona söylediğime saniyesinde pişman olmuştum. Atlas çılgına dönmüş kendi kendine haberi yapanlara sövmeye başlamıştı.


"Böyle bir şeyi senin hakkında yazamazlar! Kimse seni rencide edemez! Buna izin vermem!"


Arada haberi yapanlar için okkalı birkaç küfür savurduktan sonra yanında benim olduğumu hatırlayıp buna bir son verdi. Derin derin nefesler alıp sakinleşmeye çalışıyordu ki "Senle benim yan yana olmamız bile onlara göre saçma. Beni kimse senin yanına yakıştırmaz," dedim.


"Bu doğru değil," dedi kınarcasına. Ama ben duyduğum şeyleri biliyordum. En önemlisi insanların bana olan tiksinme ifadelerine bizzat şahit olmuştum. En basiti Atlas Serez bununla mı beraber demelerini duymuştum. Kimse benim kim olduğumu veya duygularımın olup da bunun sonucunda incinebileceğimi düşünmüyordu. Onların gözünde benim bir adım bile yoktu. Ben herkesin gözünde bu diye nitelenen bir kızdım. Ya da bir başka değişle Atlas Serez'in yanında şimdilik bulunan biriydim. Daha fazlası değildim.


"Bu doğru," dedim birden. Sözcüklerin düğümlenip boğazıma oturduğunu hissediyordum.


"Ben senin yanına yakışmıyorum Atlas Serez. Herkesin gözünde ben tişörtü çamaşır suyu lekeleriyle kaplı, gözlükleri olmadığı için ablanın cinsiyet partisini mahvetmiş işe yaramaz bir kızım. Yanımda durma sebebinin iyi olabileceğini düşünmeden işin bitince kenara atacağın eski bir bez parçası olarak görüyorlar beni. Herkes Atlas Serez bununla mı berabermiş diye beni çekiştiriyor. Benim adım olduğunu bile düşünmüyorlar. Bana bu diye hitap ediyorlar."


Sözlerim sadece ona değil söylerken bana da oldukça ağır gelmişti. Ama bunlar gerçekti ve her ne yaparsak yapalım gerçeklerden kaçamayız. Sinir bozukluğuyla başımı önüme eğmiş dizlerimin üzerine koyduğum ellerimi inceliyordum. Bunca zaman gururumla yaşamış hiçbir zaman olduğum şeyden nefret etmemiştim. Aksine kendimi her zaman çok sevmiştim. Fakat bu son olanlar kendime olan güvenimi kırmakla kalmamış kendimi işe yaramaz bir bez parçası gibi hissetmeme neden olmuştu.


Atlas bir anda arabayı kenara çekti ve "Gözlerime bak," dedi. Başımı kaldırıp onun istediğini yerine getirdim. Gözlerindeki öfkeye odaklandım. "Sakın başını eğme. Çünkü sen onların söylediğinden çok daha fazlasısın. Eğer birinin utanması gerekiyorsa o kişi benim. Sen değilsin," dedi ve içtenlikle gülümsedi.


"Kimin ne düşündüğü benim umurumda bile değil Ada. Benim tek düşündüğüm sensin."


Atlas'ın gözlerine baktığımdan mı yoksa söylediği sözlerin etkisinde kaldığımdan mıdır bilinmez ama kalbimin heyecandan gümbür gümbür attığını hissediyordum. Yutkundum. Daha tanışalı iki gün olmuş birine karşı heyecanlanmış olmak saçma geliyordu. Ama buna rağmen içimde beliren heyecanı da inkar edemezdim.

"Atlas," dedim birden. Gözleri ilgiyle benimkilerde geziniyordu. Sanki benim söylediğim her şeyi önemsiyormuş gibi hissettirerek bakıyordu.


"Bugünün sonunda artık bir araya gelmemeliyiz. Ben kendimi televizyon ekranlarına malzeme olarak görmek istemiyorum. Seninle tanıştığıma memnunum. Ama bundan daha fazlasını benden beklemeni istemiyorum."


Sözlerimi onu yıkmıştı. Ondan her şeyi istememi ama bunu istemememi beklemişti. Ama bunu ona en başından söylemek zorundaydım. Çünkü bundan sonrasını kaldıramayacağımı çok iyi biliyordum. Kendimi bir kez daha magazinlerde görmek istemiyordum. İnsanların bana olan acımasız sözlerini duymak istemiyordum. Ben bu yaşıma kadar bunun için çaba göstermemiştim. Çalışıp çabalamaktan başka bir seçenek yoktu benim kaderimde. Eğlenceye, maceraya en çok da aşka yer yoktu. Bu yüzden ona "Sana ilk günde söylemiştim," diyerek sözlerimi devam ettirmiştim.


"Senle ben iki cihan bir araya gelse bile bir araya gelemeyiz Atlas Serez."


Yüzü düştü. Onu kırdığımı hissediyordum. Sanki elinden en sevdiği oyuncağı alınmış küçük bir çocuk gibiydi. Gözleri gözlerimde gezindikçe içimde bir hareketlilik oluşuyordu. Tabii bunda ortalamanın fazla üstünde yakışıklı olması ve gömleğinin üzerinden bile belli olacak kadar kaslı ve etkileyici vücut yapısının da etkisi olabilirdi.


"Bu gece yarısından sonra yani yarın uyandığında artık hayatında olmayacağım. Tam da istediğin gibi..."


"Atlas ben," dememe kalmadan işaret parmağını dudaklarıma dokundurup beni susturdu. Şefkatle bakan gözlerinin altında küçülüp yok olduğumu hissettim.


"Senden tek istediğim gece yarısına kadar senle ben olmak. En azından bu son dileğimi yerine getirebilir misin?" diye sorduğunda dudaklarına buruk bir tebessüm yerleşmişti. Başımı hafifçe salladığımda işaret parmağını çekmiş arabayı tekrar sürmeye başlamıştı.


Bana bir kez daha senle ben demişti. Gözlerim arabayı sürerken ki ifadesiz yüzünde gezinmişti. Düşünceliydi. Onunla tanıştığımdan bu yana onu ilk kez bu kadar düşünceli görüyordum. Çenesi kasılmış sert yüz hatları daha da meydana çıkmıştı. Evimi bastığındaki o neşeli ve muzip tavrından eser yoktu. Oldukça gergindi ve sırf bunu bana yansıtmak istemediğinden müziğin sesini sonuna kadar açmıştı. Çalan şarkı ise ikimizin de kısa bir anlığına radyoya bakmasına neden olmuştu.


"You & Me"


Çalan şarkının adı buydu ve Atlas'ın kısa bir anlığına bana bakmasıyla gülümsemesi de bir olmuştu. Sanki evrenin bize bir mesajı varmış gibi hissettim. Ya da bir başka değişle daha doğrusu Atlas'ın değişiyle evren bizim daha çok vakit geçirmemiz gerektiğini söylüyor. Hala senle ben denilen gerçeğe inanmıyor musun?


Senle ben denilen gerçeğe inanıp inanmadığımı bilmiyordum. Ama başımın belasına baktığımda gülmeden edemedim. Bir süre arabanın içinde yankılanan müzikle birlikte başka dünyalara daldığımız bir yolculuk geçirdik. Sonrasında Atlas arabayı iki katlı bir moda evinin önüne park etti.


Camdan baktığımda Butik Talya yazısını görebiliyordum. "Geldik," dedi Atlas tek düze bir sesle. Bununla birlikte ikimizde arabadan inmiştik. Atlas'ın arkasından butiğe giriş yaptım. Butiğin dört bir yanında gösterişli tablolar vardı. Tam ortada toz pembe çiçeklerle süslü bir de boy aynası vardı. Geçerken kendime şöyle bir dönüp baktım da bütün gece yağmurda kalmış keseli sıçana benziyordum. Umutsuzca başımı sallayıp Atlas'a baktım.


Butikteki iki görevli genç kız gülerek Atlas'ın yanında bitmişti. Bana göz ucuyla bile bakmamışlardı. Kasada duran kız ise bana acıyarak bakıyordu. "Hoş geldiniz Atlas Bey," dedi içlerinden biri. Diğeri ise ona kur yaparcasına saçlarını düzletmiş "Ablanız bugün sizinle bizim ilgilenmemizi istedi," demişti.


Atlas anladığını belli edercesine başını sallayıp bana baktı. Benim çekingen bir tavırla köşeye sindiğimi fark edince yanıma gelip elimi tuttu. Bu yaptığı sadece beni değil diğer iki kızı da şaşırtmıştı. "Bugün sadece benimle değil bebeğimle de ilgileneceksiniz. Hatta önceliğiniz bebeğim olacak," demiş ve beni şoka sokmuştu. Söylediğiyle ciddi olup olmadığını anlamak için yüzüne baktım ve daha önce hiç olmadığı kadar ciddi olduğunu gördüm.


Kızlar anlayışla başını sallayıp göz ucuyla bana baktı. İkisinin de aklından geçeni az çok tahmin edebiliyordum. Atlas'ın bende ne bulduğunu düşünüyorlardı ki bu soruyu o geceden beri bende kendime soruyordum. "Evet şimdi bebeğim hasta olmadan önce defileyi başlatalım kızlar," dedi ve kızları harekete geçirmek için parmağını şıklattı. Bununla birlikte kızlar bana kıyafet ayarlamak üzere askıların arasına dalmışlardı.


Atlas kendine göre bir şeyler bulabilmek için erkek reyonuna gitti. Bense kızların kıyafetleri getirmesiyle kabine girdim. Elbiseler oldukça şatafatlıydı. Hayatım boyunca giydiğim en süslü elbise akraba düğününde giydiğim siyah taşlı elbiseydi ki o bunların yanında sönük kalıyordu. Olabilecek en rahat kıyafetleri bana özel seçilen parçalar arasından bulmaya çalıştım.


Uzun uğraşlar sonucu kendime göre bir şeyler bulmuştum. Beyaz bir sweat ve altına da kül grisi bir pantolon giydim. Daha sonra ıslanan ayakkabılarım yerine de beyaz spor ayakkabı geçirmiştim. Saçlarımın ıslaklığı giydiğim kuru kıyafetleri de etkilemesin diye tepeden bir tokayla tutturup kabinden çıktım. Kendimi hiç olmadığım kadar rahatlamış hissediyordum. Çıktığımda Atlas da yanıma gelmişti. Gözlerim üzerindekilere takılı kaldı.


Benim giydiğim şeylerin aynısını giymişti. Farkında olmadan çift kombini yaptığımızı görünce gülmeye başladı. "Kalp kalbe karşı dedikleri bu olsa gerek," dedi ve bana doğru yaklaştı. Islak dağınık saçlarıyla bile oldukça yakışıklı görünüyordu.


"Şimdiki durağımız kuaför."


"Kuaför mü?"


"Islak saçla gezinmene izin veremem," dedi ve elimden tutup beni dışarı çıkardı. Ablasının butiğinin hemen yanında bir de saç tasarım stüdyosu olması kendimi şanslı hissettirmişti. Birlikte içeri girdik ve yan yana koltuklara yerleştik.


"Saçlarınızı nasıl yapalım istersiniz?" diye sordu kuaför çocuk.


"Kurutsak yeterli," dedim ama Atlas bu söylediğime katılmadığını belli edercesine "Havalı bir fön bebeğime çok yakışır," demişti.


Tek kelime etmedim. Aksine bu söylediği beni oldukça güldürmüştü. Kendisinin saçlarını bir başka kişi yaparken benim saçlarıma ise fön çekilmeye başlanmıştı. Atlas'ın saçları oldukça kısa bir sürede eskisi gibi olmuştu. Havalı ve gür saçları onu daha da yakışıklı gösteriyordu. Yutkundum. Kendime onu izlememem gerektiğini hatırlatmam gerekiyordu.


Aynadaki yansımama odaklanmaya başladım. Gözlerim fönlendikçe güzel bir şekle bürünen saçlarımda geziniyordu. Bunu tek fark eden ben değildim. Atlas da yanı başımdaki sandalyeden beni izliyordu. Yüzündeki çarpık gülümseme onun bu gördüğünden ne kadar keyif aldığını gözler önüne seriyordu. Hayranlıkla beni izliyordu. Onun bakışları altında kızardığımı hissettim.


"Neden bana öyle bakıyorsun?" diye sordum. Bunun üzerine haylazca gülümsedi.


"Ne kadar güzel olduğuna bakıyorum," dediğinde alayla kıkırdadım.


"Saçlarımın fönünden dolayı böyle söylüyorsun."


"Hayır. Seni gerçekten güzel buluyorum. Bunu dış görünüşün için söylemiyorum. Gözlerine baktığımda gördüklerim için söylüyorum."


Sözleriyle birlikte saçlarımın fönü bitmiş ve ben ona bakarken kaskatı kesilmiştim. Bana olan derin bakışlarına takılı kalmıştım. Kalbimin ritminin değiştiğini hissediyordum. Nefes alıp verişlerim bile düzensizdi ve ben bunun sebebini bir türlü anlamıyordum.

Atlas kuaför koltuğundan kalkıp bana iyice yaklaştı. Nerdeyse burun buruna gelmiştik. Etrafta kimse yoktu. Çalışanlar sanki bunu kasıtlı yaparcasına bizi yalnız bırakmış başka bir tarafta gelenlerle ilgilenmeye başlamıştı. Atlas'ın sıcak nefesi yüzüme çarptıkça sersemliyordum. Yanağını yanağıma dayadı ve kulağıma "Kalp atışlarını duyabiliyorum," diye fısıldadı.


Geri çekildiğinde yüzündeki gülümseme kesinlikle görülmeye değerdi. Koltuktan kalktım ve son bir kez saçlarıma baktım. Fönlenmiş saçlarım omuzlarıma dökülüyordu. Atlas kasada parayı öderken aklıma sinirle evden çıktığımdan cüzdanımı evde unuttuğum gelmişti. Eve gider gitmez ona tüm bu şeylerin parasını vereceğimi kafamın bir köşesine not ettim. Daha sonra Atlas'ın elimden tutmasıyla gözlerimi onunkilere diktim.


"Şimdiki durağımız göz doktoru. Sana gözlük yazdırır yazdırmaz bir de çok güzel bir çerçeve seçeriz," dedi gülerek. Fazlasıyla neşeliydi ki bu hali bana da geçiyordu. Kıkırdadım ve "Bugün tamamen seninim Atlas Serez," dedim.


Söylediğim şey onu daha da keyiflendirmişti. Elimden tutup beni arabanın önüne doğru koşturmaya başladı. Birlikte onun uzay mekiğine bindik ve en yakın hastaneye doğru yola çıktık. Tabii hastanedekiler bizi randevumuz olmadığı için başka bir hastaneye gitmemizi söyledi. Atlas özel hastaneye etkileyici bir giriş yaparak tüm dikkatleri üzerine toplarken onun kolundan tutmuş dışarı çıkartmaya çalışıyordum. Ama bunu başaramıyordum. O da en az benim kadar inatçıydı ve üstelik muayene olmadan buradan çıkmama izin vermeyeceğini söylemişti.


"Atlas bugün gözlüksüz idare edebilirim. Lütfen gidelim," dedim şirinlik yaparak. Ama o bu numaramı yemeyecek kadar kurnazdı. Bu yüzden asıl karın ağrımı ona söylemek durumunda kaldım.


"Bugün yeterince masraf yaptın ki eve gider gitmez bunların her birini sana ödeyeceğim. Fakat bunu kabul edemem. Benim için bu biraz fazla."


"Birincisi bugün benim bebeğim olduğunu unutma. İkincisi bugün yapacağımız şeyler için bir daha böyle bir şey söylersen külahları fena halde değişiriz ona göre," dedi ve işaret parmağını bana gözdağı vermek için gözlerimin önünde sallamayı da ihmal etmemişti. Bunun üzerine kendimi ölçüm odasında bulmuştum. Göz doktorunun muayenesinin hemen ardından da sonunda bana gözlük yazılmış ve bu şekilde hastaneden ayrılmıştık.


Atlas ile hastanenin karşısındaki gözlükçüye girdik. Kendileri benden daha çok heyecanlıydı. Sanki binlerce oyuncak görmüş çocuklar gibi heyecanla çerçeveleri inceliyordu. "Bebeğim bence bu sana çok yakışır," diyerek raftan seçtiği bir tane çerçeveyi burnumun ucuna yerleştirdi. Sonrasında gülümseyerek bana baktı.


"Sana her şey yakışır. Ama bunun şeklindense şunun şekli daha iyi gibi," derken bir başka çerçeveyi benim için seçip burnumun ucuna yerleştirdi.


"Optik işleriyle de ilgilendiğinizi bilmiyordum Atlas Serez."


"Seninle tanışana kadar ilgilenmiyorum bebeğim. Ama şimdi senin için en güzel çerçeveyi bizzat kendim seçeceğim," dedi ve gülümsedi. Onun bu haline gülmeden edemedim. Aynanın karşısına geçmiş Atlas'ın benim için seçtiği çerçeveleri denemeye başladım. O da birkaç çerçeveyi aynanın önündeki rafa dizip beni izlemeye başlamıştı.


Çerçevenin birini takıyor birini çıkarıyorken birden "İşte bu!" diye bağırdı Atlas. Gözümdeki gözlük oval ve büyük camları olanlardandı. Siyah renk ince metalden bir çerçevesi vardı. Bunu bende kendime yakıştırmıştım. Yeni çerçeveme verilen ölçülerde cam takılır takılmaz yeni gözlüğümü takma şerefine erişen kişi tabii ki de Atlas'tı.


Saplarını açıp dikkatli bir şekilde yeni gözlüklerimi burnumun ucuna yerleştirmişti. Onu bir öncekinden daha iyi görüyordum. "Mükemmel görünüyorsun bebeğim," dedi Atlas heyecanla. Onun bu tepkilerine git gide alıştığımı hissediyordum.


"Şimdi seninle bir yere gideceğiz."


"Nereye?"


"Bu bir sürpriz. Unutma gece yarısına kadar benimlesin."


Gece yarısı masalın son bulacak olduğunu anımsayınca yüzünde küçük bir dalgalanma olduğunu fark ettim. Bunu her ne kadar istemese de yapmak zorunda olduğunu biliyordu. Yutkundu. Boğazındaki ademelmasının şiddetle sarsıldığını görebiliyordum. "Atlas," diye fısıldadım. Ona endişeyle baktığımdan kendini gülümsemeye zorlamıştı.


"Sadece birkaç saatimiz kaldı ve bunu böyle surat asarak mahvetmek istemiyorum."


"Hiçbir şeyi mahvetmiyorsun," dedim gülümseyerek. Bu söylediğime inanmış gibi görünmüyordu. Elimi tutu. Elim onunkinin içinde kayboluyordu. Birlikte gözlükçüden çıktık ve arabayla deniz kenarında bir yere gittik. Hava kararmıştı. Sahil kenarında bir etkinlik yapılıyordu. Dilek feneri uçurma etkinliği...


Birçok çift birlikte dilek fenerlerini gökyüzüne salıyordu. Boğazın kenarında uçuşan onlarca dilek feneri vardı. "Hadi biz de bir dilek dileyelim," dedi Atlas. Kendimizi onlarca çiftin arasında bulmuştuk. Bir dilek feneri de biz yakmış gökyüzüne salmayı bekliyorduk.


"Bir dilek tut," diye mırıldandım ve gülümsedim. Dilek fenerinin küçük ışığında gözlerinde parlayan binlerce dileğin gizlendiğini görmüştüm. Derin bir nefes aldı ve "Benim dileğim senle ben olmak," dedi. Ne diyeceğimi bilememiştim. Öylece gözlerine bakıyordum.


Yüzündeki gülümsemenin beni ele geçirdiğini hissediyordum. İkimizin tuttuğu dilek fenerini havalandırmadan önce "Benim dileğimde senin mutlu olman," dedim ve parmaklarımın arasındaki feneri özgür bıraktım.


Dileğimiz onlarca uçan fenerin arasına dahil olmuştu. Gökyüzündeki büyüleyici manzaraya baktım. Başımı kaldırdım ve bu güzel manzaraya karşılık neşeyle kıkırdadım. Ben gökyüzüne bakıyordum. Fakat Atlas gökyüzüne bakmak yerine bana bakıyordu. Ona baktığımda iç çekerek beni izlediğini fark etmiştim.


Bazı çiftlerde ona bakıyordu. Yanımda ünlü birinin olduğunu bu sayede hatırlıyordum. Çiftler kendi aralarında bizi konuşuyordu. Atlas bana doğru bir adım attı ve sonra bir adım daha derken aramızdaki mesafeyi minimuma indirmişti. "Hala inanmıyor musun?" diye sordu Atlas. Sesi en sevdiğim şarkının melodisini anımsatıyordu.


"Neye?" diye sorduğumda gülümsedi ve ondan beklemediğim bir cesaretle kollarını belime doladı. Donup kalmıştım.


"Bu bir işaret..."


Ona karşı ne söylemem gerektiğini bilmiyordum. Öylece gözlerine bakıyordum. Yüzündeki çarpık ama tatlı gülüşü inceliyordum. "Bu evrenin bize bir işareti Ada ve şu an bize hiç ayrılmamamız gerektiğini söylüyor," dediğinde onun bu söylediğini inkar etmek için tam dudaklarımı aralayacağım sırada "Etrafına bir bak," demişti. Gözlerimi ondan alıp etrafta bize bakan çiftleri incelemeye başlamıştım. Her biri sabah karşılaştığım insanların aksine bize imrenerek bakıyordu.


"Evren bizi bir araya getirdi bebeğim. O gece benim kollarıma koşman tesadüf değildi. Bunu biliyorum. Şimdi de bizi anlayan insanların arasındayız."


"Atlas lütfen," dedim birden. Bir damla yaş gözlerimden akarken yanağımdan süzülerek dudaklarıma denk gelmişti.


"Bunu yapamam."


"Hemen kestirip atma."


"Atlas bu seninle ilgili değil," dedim birden.


"Sen çok iyisin. Hatta bana göre fazla iyisin. Fakat ben sana karşı bir şey hissetmiyorum. Üzgünüm ama bunun imkanı da yok. Sana daha önce de söylemiştim. Senle ben olamayız Atlas Serez. Olamayız."

Loading...
0%