Yeni Üyelik
6.
Bölüm

6.Bölüm: Ayar

@sevvnuraydn

Küçükken annemin anlattığı masallarda yelkovanın akreple on ikinin üzerinde buluşmasıyla büyü bozulur. Her şey bir balkabağına dönüşür ve prenses rolündeki kız kimse tarafından fark edilmediği o eski haline hızlı bir geri dönüş yapar. Sihrin gücüyle göz kamaştırıcı bir güzelliğe sahip olan prenses için yolun sonu görünür. Sonra aniden masalın yakışıklı prensi elinde cam ayakkabıyla kapı kapı gezerek prensesini aramaya başlar. Prensesin yüzüne bakıp onu tanımayan aptal prens bir cam ayakkabıyla ne hikmetse onu bulur ve masal bir şekilde mutlu sonla noktalanır. Ama bizim için bu durum ne yazık ki geçerli değildi.


Gece yarısını gösteren saat bizim masalımızı sonlandırmıştı. "Bunu sana yapamam Atlas," dediğimde ondan ayrılmış etrafımızı saran onlarca çiftten oluşan kalabalığı yararak ilerliyordum. İçimden bağıra çağıra ağlamak geliyordu. Bunun sebebi de ona yaşattığım hayal kırıklığından başka bir şey değildi.


"Ada bekle!"


Atlas'ın hala peşimden gelecek gücü kendisinde bulmasına her ne kadar şaşırsamda durmadım. Adımlarımı hızlandırdım ve kalabalığı aşmaya devam ettim. Bacaklarımın tutmadığını hissediyordum ki beni olduğum yere çivileyecek bir şey oldu. Bir grup sevgili önümde durmuş gitmeme izin vermemişti. Atlas ise koşarak bana arkadan sarılmıştı. Kollarıyla beni kendine hapsetmişti. Çenesini omzuma dayadığında nefes nefeseydi.


"Seni bırakmak istemiyorum," diye fısıldadığında yutkundum. Tüm bu yaşananlar benim için yeterince zor şeyler değilmiş gibi bir de onun bu yaptıkları yüzünden kendimi berbat hissediyordum. Ondan ayrılmak için ellerim bedenimi saran kollarını kavradı.


Metehan'dan öğrendiğim küçük bir numara sayesinde onun kollarından göz açıp kapayıncaya kadar kurtuldum ve ağlamaklı bir ifadeyle gözlerine baktım. "Kendine çok iyi bak astronot," dedim ve bu sefer bize şaşkın şaşkın bakan sevgili kafilesini aşıp kendimi sahil yolunun üstündeki otobüs durağına attım. Aklıma cüzdanımı evde unuttuğum ve dolayısıyla otobüs kartımın da yanımda olmadığı gerçeği dank edince içimden çoktan şansıma sövmeye başlamıştım bile. Şu an içi bozukluk dolu fakir cüzdanımın yanımda olmasına hiç olmadığı kadar çok ihtiyacım vardı ve lanet olasıca fevri hareketlerim yüzünden onu da telefonumla beraber evde bırakmıştım.


Sıkıntılı bir nefes verdim. Acilen kendimi bu durumdan kurtaracak bir çare düşünmem gerekiyordu. "Düşün Ada düşün!" diye kendi kendime konuşurken benim gibi durakta bekleyen iki kişi deli olduğumu düşünüp bana bakmıştı. Üzülerek bir itirafta bulunmalıyım. Ne yazık ki deli olmasamda delirmenin eşiğinden içeriye doğru bir adım atmak üzereydim. Tam o sırada "Ada!" diye bana seslenen Atlas'ın sesiyle olduğum yerde sıçramıştım.


Belki henüz beni görmemiştir? Arkam ona dönüktü ve saf daha doğrusu salağın teki olduğumdan onu görmediğim için onunda beni görmediğini düşünmüştüm. Sesimi çıkarmamaya devam ederken otobüs durağındaki iki kişi ne yazık ki benim geri zekalı olduğumu anlamıştı. "Ada," diye fısıldadı Atlas. Kulağıma doğru eğilirken boynumu neredeyse yok edecek aşamaya getirmiştim. Ben aslında yokum!


"Bebeğim," dedi bu sefer Atlas kıkırdayarak. Sesi kulaklarımda yankılanıyordu ve sıcak nefesi saçlarımdaydı. Artık ondan kaçamayacağım apaçık bir gerçekti. Yolun sonuna geldin Ada Tözün! Artık kaderinden kaçamayacağını kabullen ve ona gülümse!


Ağır çekim etkisiyle ona doğru döndüm ve bakmaya çekindiğim kahverengi gözlerine diktim gözlerimi. Ona karşı söylediğim onca söz sanki onu hiç etkilememiş gibiydi. Sırtına sapladığım on ikili Karaca paslanmaz çelik bıçak setiyle hayatına kaldığı yerden devam edecek olması umurunda değilmiş gibi görünüyordu ki tepkisizliği beni daha çok korkutuyordu. Kendime engel olamayarak gürültülü bir şekilde yutkundum.


"Atlas," dedim otuz iki diş sırıtarak. Bir de hiçbir şey yapmamış hatta beş dakika öncesinde onun hayatının içine etmemiş gibi davranmam yok mu? İşte ben tam olarak buydum. Tutuştuğum zaman zeytin yağı gibi üste çıkmak için her şeyi yapardım. Yani anlayacağınız Ada Tözün diye yazılır çılgın diye de okunur.


"Benimle geliyorsun bebeğim. Eve dönüyoruz," dedi Atlas. Bununla birlikte elimden tutmuş beni uzay mekiğine doğru götürmeye başlamıştı. İşlerin bu şekilde değişebileceğini hiç düşünememiştim. Daha doğrusu ne kadar düşünürsem düşüneyim işlerin bir anda bu raddeye gelebileceği düşünemezdim. Atlas onunla yan yana olduğum her an beni şaşırtmayı başarıyordu. Üstelik onun bunun farkında olup olmadığını da tam olarak anlayabilmiş değildim.


Emniyet kemerimi bağlarken "Sıkı tutun," diye mırıldandı ve bununla birlikte koltuğuma gömülmemde bir olmuştu. Uçarcasına İstanbul sokaklarında arabayla ilerlerken kendimi kaybetmiş çığlık atan keçi gibi tuhaf sesler çıkarmaya başlamıştım. Atlas ise halinden gayet memnun görünüyordu. En azından ben öyle zannediyordum. Uçarcasına giderken arabayı bir anda sağa çekmişti ve ben bu sefer az daha açık camdan dışarı savruluyordum.


Başımı kaldırıp baktığımda bana olan bakışlarındaki ifadeye karşılık donup kalmıştım. Anlaşılan biraz sonra içinde taşıdığı her şeyi ortaya dökecekti. Atlas ağlamaklı bir ifadeyle gözlerime baktı ve tek kelime etmedi. Bir süre sessizce yüzümü incelemeye devam etti. Sonrasında ise arabayı çalıştırdı. Bu sefer fazla hız yapmamaya özen göstermişti.


Direksiyonu tutan parmaklarının eklem yerleri sıkmaktan bembeyaz olmuştu. Çenesi kasılmıştı ve dokunsam her an dağılabilecek bir obje gibi hareketsiz duruyordu. Bu hali beni korkutmaktan oldukça uzaktı. Küçük bir çocuğun hayal kırıklığı vardı gözlerinde. Ona baktığımda çocukluğumu anımsamıştım ve bu durum benim için iyiye işaret değildi.


Sıkıntılı bir nefes verip gözlerimi ondan almaya çalıştım. Ama bunu yapamadım. Lanet olasıca adam yanımda yıldız gibi parlıyordu ve ben dikkatimi ondan başka bir yöne çeviremiyordum. "Ona bakmayı kes Ada," dedim içimden. Sonrasında normalden kat be kat fazla efor sarf ederek gözlerimi karanlık sokaklara çevirdim.


Sahil yolunda el ele yürüyen çiftleri, sokak lambasının altındaki otobüs durağında otobüs bekleyen insanları ve kendi hallerinde uyuklayan bir kedi ve az ötesindeki köpeği inceledim. Şehrin kendine has bir dinginliğini vardı. Herkes kendi havasında ve bambaşka bir dünyanın parçasıymış gibi görünüyordu. Sessizlik sadece sokaklarda değildi. Sessizlik arabanın içinde de hakimdi ve bu kendi kalp atışlarımı duymama olanak sağlıyordu.


Göz ucuyla Atlas'a baktım. Yola öyle bir bakışı vardı ki Thor'un şimşeklerinin her an asfalta çakıp yolu ikiye ayırabileceğine dair içimde ciddi şüphelerim vardı. Yüzü mahkeme duvarı gibiydi ve neredeyse nefes bile almadan arabayı sürmeye devam ediyordu. Böyle giderse muhtemelen bir anda moraracak ve sonrasında da fenalaşacak. Fenalaşınca da kafası direksiyona düşecek.


Direksiyon bu ani düşüş sonucu sola kayacak. Sonra da korna seslerinin dört bir yanda yankılanması yetmezmiş gibi bende çığlık atmaya başlayacağım. Atlas'ı ayıltmak için birkaç kez onu tokatlayacağım ve muhtemelen o kendine gelemeyeceği için en sonunda aslan yavrusu gibi onu ense kökünden tutup kafasını panikle direksiyonun kornasını öttürmek suretiyle defalarca kez direksiyona vurmak zorunda kalacaktım.


Atlas ayılmak şöyle dursun benim yüzümden hepten kafası gidecekti ve ben daha çok çığlık atacaktım. Ortalığı velveleye vermem bir sonuca bağlanmayacaktı. Kendimizi bir anda uçurumun kenarında bulacak ve sonrasında da aynı dokunaklı Türk filmlerinde de olduğu gibi uçurumdan aşağıya düşecektik. Bu garip hayal bile yutkunmama yetmişti.


Düşüncelerimi dağıtmak için kafamı iki yana salladım. Tam o sırada Atlas arabayı apartmanın önüne park etmişti. Kafamda kurduğum uçurum sahnesi de bununla birlikte tamamen uçmuştu. Aslında kendimi sersemlemiş hissediyordum ve bunun tek nedeni yakışıklı playboyun bana olan bakışlarıydı. Atlas yüzünü yüzüme git gide yaklaştırmaya başlamış bense yutkunmuş ve biraz geri çekilmiştim.


Aramızda biraz mesafe kaldığında haylazca gülümsedi ve "Bu masal da burada bitti Ada," diye mırıldandı. Bunu gülerek söylemesi şöyle dursun gözlerindeki pırıltı onun aslında ne kadar acı çektiğini gösteriyordu. İçinde fırtınalar kopuyormuş da tüm bu şeyleri küçük bir tebessümün arkasına saklamaya çalışıyormuş gibi hali vardı.


"Kendine iyi bak," dediğinde ne diyeceğimi bilememiştim. Atlas ise boğazının ortasında devasa bir yumru varmış gibi güçlükle yutkunmuştu. Parmaklarım kapıyı açmak için uzandığında onu böyle durgun görmek beni durdurmaya yetmişti. Atlas yüzüme bile bakmıyordu. Sanki böyle yaparak bir şeyleri kendisi için kolaylaştırmaya çalışıyordu. Sıkıntılı bir nefes verdim. Sonrasında usulca koluna dokundum.


"Atlas," diye mırıldandığımda gözleri önce kolunun üzerindeki elime sonrasında da gözlerime kaydı.


Yutkundum ve "Üzülmeni istemiyorum. Seni böyle bırakıp gidemem Atlas," dediğimde gülümsemişti.


"Lütfen git Ada."


Sesi çatlamıştı. Başını çevirmiş boş boş arabanın farının ışığında uçuşan toz zerrelerini izlemeye başlamıştı. Keşke onu hayatımdan çıkarmak zorunda olmasaydım. Ama bunu yapmam gerektiğini ikimizde biliyorduk. Eğer o benim hayatımda bulunmaya devam ederse bu işten zarar göreceğim kesindi. Sıkıntılı bir nefes verip uzay mekiğinden indim. Ben ağır adımlarla apartman kapısına doğru ilerlerken Atlas çoktan gitmişti.


Onun gidişi içime gülle gibi ağır bir şeyin oturmasına neden olmuştu. Yutkundum. Ağzımdaki acımtırak tatla yüzümü buruşturmuş apartmanın kapısından içeriye girmiştim. Sadece bir kat çıkmış olmama rağmen kendimi dünyanın işini yapmış gibi yorgun hissediyordum. Bunun nedenini mental olarak çökmüş olmama bağlıyordum.


Tepem atıp evden birden ayrıldığımdan anahtarlarımı da yanıma almamıştım tabii. Bunu hatırlamak bile istemsizce gerilmeme neden olmuştu. İşaret parmağım titreyerek kapı ziline uzandı. Kendimi gerilim filmlerindeki sağ kalan son kurban gibi hissediyordum. Her an ensemde bir seri katil belirebilirmiş gibi korkuyla kapı zilini çaldım. Kuş seslerinin yankılanmasıyla kapının açılması arasında yarım saniye bile yoktu.


"Kız sen nerelerdesin bu saate kadar? Öldürecek misin beni!"


Annem içeriye adım atmama fırsat kalmadan yüzüme tükürmek suretiyle bunları bağıra çağıra söylemekten geri durmamıştı. Sonrasında beni ayı yavrusunu severken öldürürmüş sözüne yaraşır bir şekilde bağrına bastı. Az daha cidden nefessizlikten ölüyordum ki sonunda içeriye girebilmiştim. İçeriye girdiğimde Aslı ve Nil ile göz göze gelmiştim. İkisi de beni görünce rahat bir nefes almıştı.


"Şimdi hesap ver bakalım Ada Hanım," dedi annem. Ellerini beline yerleştirmiş daha şimdiden topuklu terliğini fırlatmak için tetikte bekliyordu. Bense onu şoka sokarak birden salya sümük ağlamaya başlamıştım. Bir koluma Nil diğer koluma Aslı girmiş beni koltuğa oturtturmuşlardı. Bununla birlikte annemde terliğini gerisinin geri ayağına geçirmek durumunda kalmıştı.


"Ada ne oldu? Neden ağlıyorsun?" diye sordu Nil panikle. Aslı ise soğukkanlılığını koruyarak orta sehpanın üzerindeki peçetelikten aldığı peçeteyi bana uzattı. Elimde mendilimle birlikte annemin orta sehpayı çekip önüme oturuşunu izledim. Sonrasında "Onu çok üzdüm," diyiverdim.


"Atlas'a onu hayatımda istemediğimi söylediğim için vicdan azabı çekiyorum."


Kızlar bunu yapmış olabileceğime inanmıyordu. Annem ise "Yazık oldu çocuğa," diyip öğrendiği bilgiyi uykusunda sindirmek üzere yatmaya gitmişti. Annemin bu vurdum duymazlığı sadece beni değil kızları da şoka sokmuştu. "Ne yapmamız gerektiğini biliyorum," dedi Nil telefonumu bana verirken. Aslı ise saçma bir şey söylememesini umarak Nil'e bakıyordu.


"Acil balkonda depresyon öncesi durum değerlendirmesi yapmamız gerek," diyerek Aslı'ya kaş göz işareti yaptı Nil. Bunun üzerine kollarımı kopartmak suretiyle koltuktan zorla kaldırılmıştım. Kızlar beni yerlerde sürüklercesine mutfağa soktu. Bunun anlamı Nil bizim için bir şeyler pişirirken ona yamaklık yapacaktık. Aynı zamanda da olayları en başından anlatacak kişi olarak ilgi de benim üzerimde olacaktı.


Nil küçük bir kapta kendince hünerlerini gösterirken Aslı ise yumurtaları ona uzatıyordu. "Sabah çıkan haberden sonra evden başımı alıp gittiğimi biliyorsunuz," diyerek başladım sözlerime. Aslı'nın gözleri şüpheyle üzerimde geziniyordu. Kendimi ister istemez Xray cihazındaymışım gibi hissettim.


"Sonrasında kafamı toplamak için sahilde yürüyüş yapmaya başladım ve bir de ne göreyim!"


"Ne gördün?" dedi ikisi aynı anda. Nil keki çırpmayı bırakmış kocaman olmuş mavi gözleriyle bana bakıyordu.


"Tam yanımda yolda uzay mekiği belirdi," dememle "Aman Atlas Serez arabasıyla yanımda beliriverdi işte," diye yaptığım yanlışı düzeltmek durumunda kaldım. Nil keki çırpmayı bitirmiş çoktan fırına vermişti. Aslı ise bana kaşlarını kaldırıp indirerek imalı bakışlar atmaya başlamıştı bile.


"Çıkan haberden haberi yoktu. Bende ona anlattım ve bundan sonra hayatımda olmasını istemediğimi söyledim."


Kızlar senkronize bir şekilde bana kınarcasına bakarken aynı anda kollarını göğüslerinin üzerine bağlamıştı. Aslı "Madem tüm bunlar sabah oluyor sen neden bu saate kadar ortalarda yoktun?" diyerek çok doğru bir noktaya parmak basmış olmakla birlikte "Ayrıca senin için ne kadar çok endişelendiğimizin farkında mısın? Telefonunu almaman yüzünden sadece biz değil iş yerinde Metehan da meraktan kafayı yedi," diye de ekledi.


Nil "Zavallım bütün gün işte senden haber bekledi," diye mırıldandığında telefonumu elime aldım ve onlarca cevapsız arama bildirimleriyle göz göze geldim. Bir tane bilinmeyen numara dışında geri kalan onlarca cevapsız arama Metehan'dandı. Sinir bozukluğuyla alnıma bir şaplak atıverdim.


"Şimdi ne yapacağım?"


"Merak etme. Birazdan buraya gelecek zaten," dedi Nil. Metehan'ın bu saatte evime gelecek olmasına ister istemez şaşırmıştım. Hemen iki sokak ötemizde oturması onun birazdan kapımda biteceği anlamına geliyordu ki kapı zilinden gelen kuş sesiyle Aslı kapıyı açmaya koşmuştu bile. Koridordan Metehan'ın telaşlı sesini duyabiliyordum.


Metehan nefes nefese "Ada iyi mi?" diye sordu Aslı'ya. Kendimi Atlas'a karşı yeterince kötü hissetmem yetmezmiş gibi bir de Metehan'ı bu kadar korkuttuğum için kendimden ultra nefret ediyordum. Sıkıntılı bir nefes verip ayağa kalktım. Tam o sırada mutfağın kapısından Metehan girdi. Beni görünce rahatlamış ve hatta kendini tutamayarak bana sıkıca sarılmıştı.


"Öldüm meraktan," diye mırıldandı kınarcasına. Onun kollarında minnacık kalmam yetmemiş gibi kendimi oyuncak bebek gibi hissetmiştim. Ona dostane bir tavırla sarılıp geri çekildim. Nil ile Aslı çaktırmadan bizi izliyordu. Daha doğrusu çaktırmadıklarını düşünüyorlardı.


Birisi keki fırından çıkarırken meraktan az daha elini yakıyordu diğeri ise bana pis pis sırıtmaya başlamıştı bile. "Kek de olduğuna göre balkona geçelim mi?" diye sordu Nil gülmemek için dudaklarını birbirine bastırırken. Metehan burada olmasa ikisine de yapacağımı bilirdim ya neyse? Dördümüz balkona çıkmış balkondaki masaya kurulmuştuk.


Nil her birimize halk arasında öküz doyuran diye tabir edilen dilimlerle kek servis ederken bense Metehan'a olanları olabilecek en kısa şekilde özet geçmiş sonrada olayları didiklemek üzere özeti açmaya başlamıştım. "Atlas haberleri öğrendiğinde çok sinirlendi. Yanımda magazincilere okkalı bir sürü küfür savurdu," dediğimde Nil'in en sevdiği kısım ondan önce anlattığım denize düşme anımdı.


Atlas'ın beni boğulmaktan kurtarmış olması onun gibi iflah olmaz bir romantiğin fantezilerini karşılar niteliydi. Acaba gecenin son anını duyunca da favori olayı yine bu olacak mıydı çok merak ediyordum. Ağzıma çatalla koca bir parça kek tepip nabız ölçmek için tek tek yüzlerini incelemeye başladım.


Nil ile Aslı aradıkları dedikodu malzemelerine ulaştıkları için oldukça mutlu görünüyordu. Metehan ise yüzüme ifadesiz bakışlarıyla bana Wednesday karakterini anımsatıyordu. Lokmamı bitirdiğimde "Sonra üstümüzü değiştirmek için ablasının butiğine gittik," dedim ve bu söylediğimle Nil'in gözleri kocaman açılmış sandalyesini pat diye devirmek suretiyle yanımda bitmişti.


"İnanmıyorum Ada!" diye viyakladı ve ensemden tutup üzerimdeki tişörtün etiketine bakmaya çalıştı. "Üzerindeki Talya Serez'in butiğinden!" dediğinde her şeyi bir de kendi gözleriyle görmüş oldu. Basit bir tişörtün bu kadar kıymetli olabileceğini düşünmemiştim. Kekimden bir parça daha ağzıma attıktan sonra Nil tekrar sandalyesine kuruldu.


"Butikten çıktıktan sonra da göz doktoruna gittik."


"Göz doktoru mu?" dedi üçü de hep bir ağızdan. Başımı hafifçe salladım ve çatalımı tabağın kenarına koydum.


"Denize düştüğümde gözlüğümü kaybetmiştim. Birlikte hastaneye gidip göz doktorunda yeni bir gözlük yazdırdıktan sonra da Atlas benim için bir tane gözlük seçti," dedim ve ister istemez gülmeye başladım. Gözlerimin önünde Atlas'ın heyecanla rafları gezerkenki hali gelmişti ki dikkatimi dağıtan şey Aslı'nın elini gözlerimin önünde sallayıp durması olmuştu.


"Dünya'dan Ada'ya! Sonrasını da anlat!"


Aslı beni kendime getirmek için geri zekalıya anlatır gibi her kelimenin üzerine basmıştı ki bu durum ister istemez göz devirmeme neden olmuştu. Sıkıntılı bir nefes verdim ve "Sonra oradan çıkınca birlikte sahildeki bir etkinliğe katıldık. Dilek feneri etkinliği," dedim.


Nil ellerini kavuşturmuş anime karakterler gibi gözlerime heyecanla bakıyordu. "Bana senle olmak istiyorum dedi," dediğimde Nil inanamayarak çığlık atmamak için ağzını kapatmış Metehan ise yanımdan bir anda kalkmıştı.


"Nereye?" dedi Aslı. Metehan ise omuz silkti ve "Yarın iş var ben artık gideyim," dedi. Ama onun bu söylediği bana hiç inandırıcı gelmemişti. Sanki bir şeye bozulmuş ve bunu dile getirmekten çekiniyor gibi bir hali vardı. Metehan'ı yolculayıp tekrar balkondaki gıybet ortamımıza geri döndük.


Nil heyecanla "Sen ne dedin peki?" diye sordu. Buruk bir tebessümün dudaklarımı esir ettiğini hissettim. Aslı ise Nil'in kafasına bir tane patlatmış "Eve geldiğinde dedi ya salak," diyerek Atlas'ı reddettiğimi Nil'e açıkça izah etmiş oldu. Nil'in morali bir anda deniz seviyesinin altına kadar düştü. Hayal kırıklığına uğramıştı. Onun bu hali bana Atlas'ı anımsattı.


Arabadaki durgunluğu gözümün önüne geldikçe kendimi kötü hissediyordum. Aslı "Atlas'ı boş verin de asıl Metehan ne olacak?" dedi ve bir anda konuyu çok başka bir noktaya getirdi. Nil ile birlikte ona baktığımızda ikimizinde geri zekalı olduğunu düşündüğüne emindim.


"Metehan'ın sana nasıl baktığını görmediğini söyleme bana Ada. Çocuk sana deli oluyor ve sen bunu görmüyorsun."


Aslı ayağa kalkıp beni evire çevire dövse bu kadar şaşıramazdım. Söylediği şeyi algılamam bir hayli uzun sürdü. En sonunda "Metehan benim çocukluk arkadaşım," diyebildim. Nil moral bozukluğuyla kekinden kalan kırıntıları parmağıyla yemekle meşguldü ve Aslı ise "Metehan çocukluk arkadaşımız ama bu senden hoşlandığı gerçeğini ne yazık ki değiştirmiyor Ada Tözün," dedi kendinden emin bir şekilde.


Başımı olumsuz anlamda salladığımda bu sefer Aslı öyle bir şey söyledi ki bu şey elektrik çarpmış gibi kalakalmama yetmişti. "Sen Atlas'a aşık oldun," dedi gülerek. Yüzümün kırmızı mı pembe mi yoksa mor tonlarında mı bilinmez ama bir bayrak gibi dalgalandığını hissediyordum. Ellerimi yanaklarıma koydum ve yüzümü saran alevin geçmesini bekledim. Ama geçmedi.


Aslı bilmiş bir tavırla kollarını göğsünün önüne bağladı ve keyifle arkasına yaslandı. Nil ise kek kırıntılarını parmaklamayı bırakmış sırıtarak bana bakıyordu. Sanki hep istediği şey karşısındaymış gibi bakması insanı ister istemez korkutuyordu. "Birincisi ben Atlas'a aşık değilim. İkincisi Metehan benim arkadaşım. Üçüncüsü de Atlas ile tanışalı sadece iki gün olmasına rağmen neden benim peşimde dolandığı hakkında hiçbir fikrim yok," diyerek sözlerimi ardı arkasına sıraladım.


Kızlar senkronize bir şekilde başlarını iki yana sallamıştı. Akıllarınca beni kınıyorlardı ki "Öyle diyorsan öyledir," dedi Aslı. "Saat de epey geç oldu. Biz artık eve gidelim," dedi Nil telefondan saati işaret ederek. Kızlar ayaklanmış onlarla tek tek sarılıp evlerine yolculamıştım. Onların gidişiyle evde derin bir sessizlik hakim olmuştu. Tek duyduğum neredeyse boğazımda atan kalbimin sesiydi. Yutkundum. Balkondaki boş tabakları yıkayıp mutfaktaki dağınıklığı topladıktan sonra odama geçtim.


Uyku öncesi rutinimi gerçekleştirmiş yumuşacık pijamalarımı giyer giymez yatağıma kıvrılmıştım. Aklım konuştuklarımızda ve bugün yaşananlardaydı. Atlas'ın giderken ki yüz ifadesi bir türlü gözlerimin önünden gitmiyordu. Ona yaşattığım hayal kırıklığı yetmezmiş gibi Aslı'nın Metehan'ın benden hoşlandığını söylemesi de ayrı canımı sıkıyordu. Sıkıntılı bir nefes verip yüzümü yastığıma gömdüm ve uzun uğraşlar sonucunda uykuya daldım.


(Atlas'tan...)


Bugün yaşananlardan sonra eve döndüğümde salonda beni kim bekliyor dersiniz? Tabii ki kocaman karnıyla ablam Talya...


Moralim o kadar bozuktu ki hatta buna bozuk demek az kalırdı. Psikolojim yerlerde sürünüyordu ve Talya ile uğraşacak iki gram bile mecalim yoktu. Üzerimden tır geçmiş gibi hissettiğimden bir an önce uyumak istiyordum. "Senin bu saatte burada ne işin var abla?" dedim onun yanına koltuğa otururken. Talya kaşlarını çatmış basket topu büyüklüğünde karnını tutup zar zor bana doğru dönmüştü.


"İnsan önce bir hoş geldin der. Öküz!" diye ciyakladı. Hamileyken normalden daha hassas olduğunu unutmuşum. Sıkıntılı bir nefes verdim ve başımı onun omzuna koydum. Talya bu yaptığıma şaşırmıştı. Annem beni mıncırarak sevdiğinde kıyametleri koparan babasının veliahtının ablasının omzuna yatabileceğini düşünmemişti. Şaşırmakta haklıydı.


"Çok moralim bozuk. Kendimi hiç iyi hissetmiyorum," diye mırıldandım. Talya sol elini karnına koymuş diğer eliyle de küçükken de yaptığı gibi saçlarımı okşamaya başlamıştı.


"Anlat bakalım seni haylaz. Kızın kalbini mi kırdın yoksa?"


"Ben değil o benimkini kırdı," dedim dudak bükerek. Ablam bu söylediğime inanamamıştı. Aniden saçlarımı okşamayı bırakmış kulağımı tuttuğu gibi yüzüne bakmamı sağlamıştı. "Abla acıyor," dedim yüzümü buruşturarak. Diyorum diyorum ama kime diyorum acaba? Talya'nın umurunda bile değildi. Yüzündeki ifadeye bakılırsa ayvayı yemiştim.


"Enişten de böyleydi. Tüm erkekler aynısınız! Çabuk kıza ne yaptın söyle?"


Kendi öz ablamın benim tarafımda olması gerekirken hiç tanımadığı bir kızın tarafında olmasına içerlemem mi gerekiyordu? "Ada'ya onunla olmak istediğimi söyledim ama o beni reddetti," dedim ve en sonunda kopma aşamasına gelen kulağımı onun pençelerinden kurtardım. Talya ise her an beni dayak manyağı edebilecekmiş gibi bakıyordu suratıma.


"Kızla tanışalı daha iki gün oldu. Tabii ki bir anda senin kollarına koşmaz aptal! Aptal!"


Eniştemin şu kadına Aşkı Memnu izlemeyi acilen yasaklaması gerekiyordu. Ablam iyice Bihter Ziyagil'in yan çarı olmaya başlamıştı ve bu durum sadece benim için değil eniştem içinde büyük tehlike arz ediyordu. "Utanmadan bir de hemen vazgeçiyorsun öyle mi Atlas! Parçalarım seni!" diye bağırdığında köşe yastığını kafama yemiştim.


"Bana bak! Aşıksan kovalayacaksın! İşte o kadar! Sen kovalamazsan kovalayacak birileri çıkar benden söylemesi."


"Kim kimi kovalıyor? Ada'yı kovalayanı mahvederim ben! Kimse benim bebeğimi kovalayamaz!"


"O zaman bebeğine sahip çık!"


"Ayar deyince de sen be Talya Serez. Tamam Ada'nın peşinden ayrılmayacağım. Peki sen bana taktik verecek misin?"


Abla kardeş ittifakını kurduğumuza göre sevgili yeğenime üzücü bir mesajım var. Annen dayının kafa tasının içinde kullanabileceği bir beyin bırakmadı. Umarım doğduğunda ona çekmezsin. Umarım...

Loading...
0%