Yeni Üyelik
35.
Bölüm

7.Bölüm: Kriz Anı

@sevvnuraydn

Atlas ile birlikte romantik gecemizi bölen telefonun sahibi Feyza'ydı. Kendileri Metehan ile birlikte bar bölümünde kör kütük sarhoş olduğundan beni aramıştı. "O gotikle sarı kafaya bu gecenin bedelini ödeteceğim," dedi Atlas sinirle. Huysuz şempanzemin elinden tutmuş bar bölümüne doğru koşturuyordum. Allah bilir ne halt yemeye bu kadar içtiler!

Bar bölümüne girdik. Atlas ile bizim bitirim ikiliyi arıyorduk ki Feyza ile Metehan'ı bar taburelerinde oturmuş kahkaha atarken bulduk. Atlas ile yanlarına gittik. Metehan, "Neden beni daha önce Feyza ile tanıştırmadınız?" diyerek kahkahayı patlatıverdi. Feyza da, "Bende aynısını senin için soracaktım Meti," dedi kıkırdayarak.

Atlas, "Allah'ım neden ben?" diyerek hayatı sorgularken bense bu işin içinden nasıl kazasız belasız sıyrılabileceğimizi düşünüyordum. Metehan birden Feyza'ya, "Seninle de ben evleneyim mi?" demesin mi? Vallaha aynen böyle söyledi. İnanmıyorsanız sinirden kuduran kocama sorabilirsiniz. Size izin veriyorum.

Feyza kahkahalarla gülmeye başladı. "İlahi Met! Evliliğe ve aşka inansaydım kesin seninle evlenirdim!" diyerek gülmekten neredeyse yerlere yattı Feyza. Anlaşıldı. Bunlar bizi cümle aleme rezil rüsva etmeden rahat durmayacak. Acilen bir şeyler yapmamız gerek. Göz ucuyla yakışıklı prensime baktım. Kendileri elinde olsa bizim ikilinin kafalarını yumurta tokuşturur gibi tokuşturacaktı ki, "Sen Metehan'ı al. Bende Feyza'yı alayım. Onları bizim otel odasına atalım," dedim gerginlikle.

Atlas önerimi hiç beğenmemişti. Balayımızı yapacağımız odayı bu iki sarhoşa vermektense ölmeyi tercih ederdi. Başını sallayarak, "Hayatta olmaz," dedi.

"Peki onları ne yapacağız?"

Sorum karşısında Atlas bir süre düşündü ve bir süre sonra, "Onlara farklı bir oda açtıralım. Atalım içeri. Ne halleri varsa görsünler," dedi pis pis sırıtarak. Gözlerimi devirdim.

"Öyle bir şey olmayacak Atlas Serez. Onları bu halde bırakamayız. Mecbur ayıltmamız gerek."

Atlas sinirden neredeyse ağlayacaktı. Mükemmel gecemizi kurtarmak için son çare olarak, "Onlar burada sızıp kalsın. Biz odamıza gidelim bebeğim," dedi dudak bükerek. Bana bakarken bi yalvarmadığı kalmıştı. O an Feyza'ya baktım. Kahkaha atmaktan çenesinin çıkmasına ramak kalmış gibi görünüyordu.

"Onları burada bu şekilde bırakamayız," dedim en sonunda. Atlas'ın morali eksi sınırlara çekilmişti ki ona sarıldım ve, "Bizim daha birlikte geçireceğimiz çok zamanımız olacak kocacım," dedim olabildiğinde şirin görünmeye çalışarak.

Atlas ilk başta dirense de galip gelen taraf benim şirinliğim olmuştu. Dudaklarıma tutkulu bir öpücük bıraktı ve, "Hadi birlikte bu beladan da kurtulalım karıcım," dedi Atlas. Karı koca daha şimdiden belalara koşuyoruz!

Atlas Metehan'ın bende Feyza'nın kolunun altına girdim. Amacımız onları asansöre kadar taşımaktı. Sonra geriye bir de odamızı bulmak kalıyordu. İşimizin hiç kolay olmayacağının farkındaydım. Sıkıntılı bir nefes vermemin ardından Feyza'yı barın çıkışına doğru sürüklemeye başladım. Arada bir kahkaha atıyordu. Sonrasında modu birden düşüyor ölü balık gibi etrafa bakıyordu.

Atlas ise benden daha beter bir durumdaydı. Çünkü Metehan ikide bir Atlas'a kur yapıyordu. Allah bilir onu kim olarak görüyordu? Yetişin kocam elden gidiyor! Üstelik en yakın arkadaşım tarafından! İmdat! Kocamı kurtarın!

Atlas bu işkenceye daha fazla dayanamadı. Asansöre bindiğimiz sırada Metehan'ın ağzının ortasına bir tane patlattı. Metehan sendeleyerek asansör aynasıyla bütünleşti. Olanları şok içinde izlerken Feyza, "Senin elini kolunu siksinler Mierda! Bir daha Metime vurma!" diye bağırdı. Şükürler olsun ki asansörde sadece biz vardık.

Asansör uzunca bir süre yukarı çıkmaya devam etti. Atlas'ın bir şeyler mırıldandığını duydum. Sanırım küfür ediyordu ki haksız da sayılmazdı. Bu ikiliyi odaya atamazsak bende çok pis küfür edeceğim. Söylemedi demeyin sakın!

Metehan asansörün kapısının açılmasıyla yüzü koyun yere düştü. Feyza bu olayı dramatize ederek, "Met iyi misin?" diye sordu. Metehan kıkır kıkır gülmeye başladı. Atlas o kadar sinirliydi ki Metehan'ı yerden kaldırmaya bile tenezzül etmedi. Bacağından tuttuğu gibi yerlerde sürüklemeye başladı. Biri şu halimizi görse adam kaçırıyorlar diye bizi kesin polise ihbar ederdi.

En sonunda odamızı bulabildik. Atlas odanın kapısını açtı ve Metehan'ı içeriye sürüklemeye devam etti. Feyza'yı bedenimde kalan son güçle yatağa atmayı başardım. Sonra da dönüp odaya baktım. Kırmızı balonlar, gül yaprakları ve dört bir yandaki kokulu mumlarla oldukça romantik bir ortam yapılmıştı. Atlas, "Böyle güzel bir ambiyansın bu iki aptal yüzünden heba olmasına mı yanayım yoksa kalacak odamızın olmamasına mı yanayım bilemiyorum bebeğim," dedi sinir bozukluğuyla.

Ona sarıldım ve bu ambiyans ile tezatlık yaratan ikiliye baktım. "Bunları buraya kilitleyip dışarı çıkmaya ne dersin?" diye sordum huysuz şirine bakarak.

Teklifim hoşuna gitmiş gibi görünüyordu. "O halde gidelim bebeğim. Şehrin altını üstüne getirelim," dedi Atlas keyifle. Bitirim ikiliyi odaya kilitleyip dışarı çıktık. Artık onlar için endişelenmemize gerek yoktu. Sonuçta biri yatakta biri de yerde sızıp kalmıştı ve kaçamazlardı.

Atlas ile asansöre geçtik. "İlk olarak nereden başlıyoruz?" diye sordum kıkırdayarak. Atlas bir süre düşündü. Aklına gelen fikir her neyse dudakları yavaşça yukarıya doğru kıvrıldı.

"Arabayla küçük bir gezintiye çıkmaya ne dersin bebeğim?"

Kıkırdadım. "Bu bir çıkma teklifi mi?"

"Karım olduğunu varsayarsak çıkma teklifinden çok daha fazlası," dedi Atlas. Asansörün kapısı aralandı. Artık giriş kattaydık. Atlas'ın parmakları benimkilere kenetlendi.

"Kaçalım," dedi ve beni otelin çıkışına doğru koşturmaya başladı. İki deli olarak kahkaha atarak koşuyorduk. Arabayı bulmamız sandığımızdan uzun sürse de aklıma anahtarların Metehan'da olduğu gerçeği geldi.

"Ama anahtarımız yok ki," dedim dudak bükerek. Atlas muzip bir tavırla cebinden anahtarı çıkarıp sırıttı. Birileri Metehan'ı yerlerde sürüklemekle kalmamış aynı zamanda ceplerini karıştırmak suretiyle arabanın anahtarlarını da almıştı.

Atlas arabanın kilidini açtığında sağ koltuk prensesi olarak yanına oturdum. "Artık gidebiliriz bebeğim," dedi Atlas. Arabayı çalıştırdı. Birlikte küçük bir gezintiye çıktık. Atlas arabayı Lavinya Park Otel'in yakınlarındaki küçük bir göletin yanına park etti. Göletin etrafında banklar ve sokak lambaları vardı. Birlikte arabadan inip önümüze ilk çıkan banka oturduk.

"Sana bir şey anlatmak istiyorum," dedi Atlas. Boşluğa bakıyordu. Sanki bir şeyi hatırlamış gibi bir hali vardı. Koluna sarıldım. Başımı omzuna yasladım ve sokak lambasının loş ışığında parlayan gölete diktim gözlerimi.

Atlas, "Bulut ile tanışıklığım olduğunu biliyorsun," diye başladı sözlerine.

"Ercü, Kubilay, Utku, Cenk, Cihan, Bulut ve ben beraber büyüdük. Liseye kadar yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmedi. Fakat işlerin boyutu üniversite birinci sınıfa geçme dönemimizde değişti."

Başımı kaldırıp ona baktım. Göletin sularında dalıp gitmiş gibiydi. Belki de daldığı şey gölün lacivert suyu değildi. Anılarıydı. Anılarında her ne yaşadıysa bu ona acı veriyordu. Kuruyan dudaklarını ıslatıp, "Lise mezuniyetinin ardından bir kızla tanıştım. Kızın büyüsüne o kadar kapılmıştım ki gözüm başka hiçbir şey görmüyordu," dedi Atlas.

Sesinde bir parça hüzün ve bir parça da pişmanlık vardı. "Aynı kız Bulut ile de görüşüyormuş. Meğer ikimizi aynı anda idare ediyormuş. Bunu öğrendiğinde Bulut kızı terk etti. Fakat aynı şeyi ben yapamadım. Onun yerine Bulut'u suçladım. Ona bağırdım, çağırdım ve ağıza alınmayacak kadar ağır sözler söyledim. O günden sonra bir daha yüzüme bile bakmadı. Bende o hayatıma hiç dahil olmamış gibi yaşamıma devam ettim," dedi Atlas sıkıntıyla iç çekerek.

"Peki ondan özür dilemeyi hiç düşünmedin mi?"

"Bunu yapmak maalesef o kadar kolay değil bebeğim. Birbirimizi çok kırdık ve şimdi ikimizinde birbirimizin yüzüne bakacak cesareti yok."

"Kolay olduğunu söylemiyorum. Ama denemeden de bilemezsin."

Atlas bana baktı. Yüzünde onun yanında olduğum için memnun olduğunu belli eden sıcak bir tebessüm belirdi. "Otele dönüp kendimize kalacak bir oda ayarlasak iyi olacak bebeğim," dedi Atlas. Haklıydı. Eğer kendimize uygun bir oda bulamazsak geceyi dışarıda geçirmek durumunda kalırdık ki açıkçası burada onunla biraz daha fazla kalabilmek için bunu göze alabilirim.

"Oda ayarlamak yerine burada kalalım. En fazla arabada uyuruz," diyerek küçük bir öneride bulundum. İlk başta fikrimi garipsedi. Ama buna itiraz edecek gibi de görünmüyordu.

"Sen nasıl istersen karıcım."

Bu dünyada Atlas Serez'den daha iyi bir şey varsa o da hanımcı bir Atlas Serez'dir. Kıkırdadım. "Yarın bizi zorlu bir macera bekliyor Atlas. Diğerlerini ikna etmek sandığımız kadar kolay olmayacak. Üstüne bir de Antonio amcayı da hesaba katınca işimiz iş," diye mırıldandım. Sıkıntılı bir nefes verdim ve ona baktım.

Atlas durgunlaşmıştı. Ama bunu bana fark ettirmemek adına işi her zamanki gibi şakaya vurmayı tercih etti. "Antonio Conte amcayı hatırlatmasaydın iyiydi," dedi burnunu çekerek.

"Özür dilerim," dedim dudaklarıma hayali bir fermuar çekerken.

Atlas, "Artık bebekler için uyku vakti," dedi. Alnıma küçük bir iyi geceler öpücüğü bıraktı ve birlikte birbirimize sarılı bir halde uyuyakaldık.

*******

Yoğun güneş ışığıyla yepyeni bir günün sabahına gözlerimi açtım. Atlas'ın telefonu ısrarla çalıyordu ve ben derin uykudan dolayı bunu daha yeni fark edebilmiştim. Atlas'ı uyanması için yavaşça dürttüm. Gözlerini yavaşça araladı. Cebinden telefonunu çıkardı ve yarı uykulu, "Efendim abla," diye mırıldandı.

Talya ona her ne söylediyse ilk başta sadece gözleri kapalı bir halde başını sallamakla yetinmişti. Fakat sonra Talya'nın çığlığıyla sadece o değil ben bile irkilmiştim. "Bundan emin misin abla?" diye sordu Atlas yavaş yavaş paniklerken.

Atlas ablasıyla konuşurken vakit kaybetmemek adına arabaya geçtik. Emniyet kemerimi taktım. Olanlara hala bir anlam veremiyordum. Atlas'ın yüzüne yayılan panik dalgasına bakılırsa bir şeylerin ters gittiği açıktı. Fakat ne olduğunu hala anlayabilmiş değildim. Atlas telefonu birkaç söz söyleyip kapatınca, "Sorun nedir?" demekten kendimi alamadım.

Atlas, "Sıkıntı büyük bebeğim. Acilen otele dönmemiz gerek," dedi ve arabayı çalıştırdı. Başka da bir şey söylememesi beni daha çok germişti. Bizi neyin beklediğini bilmiyordum ve bu belirsizlik hiç hayra alamet değildi. Allah'tan otel buraya çok yakındı.

Arabayı valeye verene kadar kafamın içinde öyle senaryolar kurmuştum ki bu senaryolarla sekiz sezonluk dizi çekilirdi. Atlas ile beraber otelin kapısına doğru el ele yürürken asıl sorunumuz karşımızda belirdi. "Anne," dedim şok içinde. Anlaşılan kıskıvrak yakalanmıştık.

Annem bi bana bi Atlas'a bakıyordu. Tek kaşı bir yay misali gerilmiş zehirli okunu atacağı anı kolluyordu sanki. "Duyduklarım doğru mu?" diye sordu annem sinirle. Allah bilir kimden ne duydu gene?

Gergin bir sırıtma eşliğinde ecel terleri dökerken, "Ne duydun annecim?" diye sordum.

"Atlas ile evlendiğin doğru mu?"

İşte şimdi sıçtık! Gözlerim otomatikman ayağına kaydı. Eyvah! Ayağındaki stilettonun topuğunu beynime çakmaya geldi! Atlas'a baktım ve son duamı etmeye başladım. Tam o sırada annem beni şaşırtarak, "Sonunda damadım oldu," demesin mi? Gelip Atlas'a sarılıp sonrasında elini öptürtmesin mi? Sonra bu da yetmezmiş gibi benim kafama bi tane patlatıp bana da sarılmasın mı? Biz ne biçim bir şeyin içine düştük böyle!

Annem, "Habersiz evlendiğiniz için size kızgınım. Ama olsun. Tüm bunlar bitince güzel bir düğün yaparız artık," dedi gözleri bunun hayaliyle pırıl pırıl parlarken. Aklıma bi şey geldi. Size bu saçma anımı anlatmazsam ölürüm!

Ben yaklaşık on yaşında falanken annemle markete gitmiştik. Hiç unutmam onu çikolata için rezil ettiğim için beni kolumdan tutup bulgur reyonuna götürmüştü. Orada beni bir güzel benzetmiş sonra da hiçbir şey olmamış gibi birlikte kasaya doğru ilerlemiştik. Şimdi neden bulgur reyonu dediğinizi duyar gibiyim. Bunu araştırdım ve öğrendim dostlar. Meğer bizim markette bulgur reyonunda kamera yokmuş. Kadın bildiğiniz temiz iş yaptı! Şimdi de beni yine o bulgur reyonuna çekmesinden korkuyorum!

Annem, "Talya ile konuştum. Bugün gideceğiniz eve bende gelmek istiyorum damadım," dedi Atlas'a bakıp gururla göğsünü şişirirken. Atlas da damadım kelimesini duydu ya bir egolar bir kendini beğenmeler ki sormayın gitsin. Görende benimle evlenmedi de yedi kıtada hüküm süren padişah falan oldu sanır!

Atlas, "Annem sen yeter ki iste!" dedi taze damat olarak. Bunun üzerine bizim bitirim ikiliyi almak üzere otele girdik. Annem bizi girişte bekledi. Bizde Atlas ile birlikte balayı suitimize çıktık. Kapıyı açtık ve bebekler gibi uyuyan iki güzel insanı uyandırdık. Onlara annemin aşağıda bizi beklediğini ve normal davranmaları gerektiğini söyledim. Artık normal halimiz nasıl olacak onu da yaşayarak göreceğiz!

Feyza, Metehan, Atlas ve ben annemin yanına giderken sırıtmayı da ihmal etmedik. Annem, "Hadi bakalım. Sıradaki hedefimiz katır inatlı bir adammış. Bakalım onun katır inadı benimkiyle boy ölçüşebiliyor muymuş?" dedi annem kıkırdayarak. Bu kadının elinden bir uçan bir de kaçan kurtulur benden size bir dost tavsiyesi!

Hep beraber arabaya geçtik. Metehan ile Atlas öne geri kalanlarımız arkaya geçtik. Annem tam ortamızda oturmuş bir bana bir de Feyza'ya imalı bakışlar atmakla meşguldü. Daha şimdiden annemin bizimle gelmesini onaylamamızın pişmanlığını yaşıyordum. Kadın evlendiğimi üstelik kaçak göçek evlendiğimi öğrendi ve beni öldürmedi! Sizce de bu fazla tuhaf değil mi?

Atlas, "Bedrettin Kervancıoğlu'nun evi çok da uzak değilmiş. Yaklaşık bir saatlik yolumuz var," dedi navigasyondaki konuma bakarak.

Bir saat İstanbul içi yolculuklar için normal olabilir. Fakat anne ile yolculuk yaparsanız bu süre biraz uzun ve sıkıntılı olabiliyor ne yazık ki. Annem Feyza'ya gizlice Metehan konusunda imalar yapmakla kalmamış bana da Atlas ile beraber olup olmadığımı sormuştu. Allah'tan o kadar sessiz sormuştu ki utancımı kendi içimde yaşayabilmiştim!

Geçmek bilmeyen bir saatin ardından kendimizi Bedrettin Bey'in kapısında buluverdik. Atlas, "Şimdi öncelikle Bedrettin'in sabrını zorlamamaya ve adamın suyuna gitmeye özen göstermemiz gerek," dedi sıkıntılı bir nefes eşliğinde. Sonrasında hep beraber zile basıp bizi içeri davet etmelerini bekledik.

Bedrettin Bey kapısına Serezlerin veliahtının geldiğini öğrenince bizi hemen içeri aldırtmıştı. Hep beraber içeri girdiğimizde bize kapıyı açan kadın, "Bedrettin Bey birazdan gelecekler. Siz şöyle salona buyurun," dedi. Kocaman bir kafile misali salona doğru ilerledik ve bir de ne görelim? Zaten bende şans olsa ben ya doğmazdım ya da bu durumlara hiç mi hiç maruz kalmazdım! Ah benim bahtsız başım! Ah!

"Selin," dedi Atlas şaşkınlıkla. Tabii adını yine ve yine yanlış hatırladığı kız, "Özge!" diye cırladı. Düşe düşe Atlas'ın takıldığı kızlardan birinin evine düşmüştüm! Kahretsin!

Özge, "Senin daha doğrusu sizin burada ne işiniz var?" diye sordu tek kaşını kaldırarak. Gözlerim onu ilk gördüğümde de olduğu gibi üzerindeki croptan görünen karın boşluğundaki kelebek dövmesine takıldı. Masmavi kelebekten gözlerimi zar zor aldığımda Atlas, "Biz buraya Bedrettin Bey ile görüşmeye geldik," dedi ciddi bir ses tonuyla.

Özge gülmeye başladı. "Babamla ne konuşacaksınız ki?" diye sordu. Of! Kocamın eski takıldığı kızın babasından borcunu ödemesini isteyecek olmak bana fena koydu şu an! Resmen hayattaki şansıma küfür etmek üzereydim ki Bedrettin Bey'in gür ve tok sesi yankılandı koridorda.

"Özge misafirlerimiz ile beni yalnız bırakır mısın kızım?"

Arkamı dönüp Bedrettin Bey'e baktım. Hafiften ağarmış sakalları ve özenli giyimiyle şu yaşında bile yaşıtlarına taş çıkarırdı. Ağır adımlarla yanımıza geldi ve tam o sırada gözleri herkesin içinde birini buldu! Annemi!

"Hoş geldiniz efendim," dedi Bedrettin Bey anneme bakıp nazikçe gülümserken. Adam anneme mi asılıyor yoksa ben mi yanlış görüyorum? Bakın şu an elini uzattı anneme! Delireceğim!

Annem, "Hoş bulduk," dedi Bedrettin Bey'in uzattığı eli nazikçe sıkarken. Tam o sırada Bedrettin Bey annemin elinin üzerine minik minicik bir buse bırakmasın mı? Benim şalterler ufak ufak atmasın mı? Adam anneme yürümeye başladı sanki!

Hep beraber bu saçmalığı daha fazla uzatmadan yerlerimize geçtik. Özge de babasının bu yaptığından son derece rahatsız olmuşa benziyordu. Delici bakışlarını o annemden bende onun babasından ayıramıyordum ki Bedrettin Bey, "Ziyaretinizi neye borçluyum?" diye sordu.

Atlas bir ton belge ve dokümanı Bedrettin Bey'in önüne sundu. Ona durumlardan bahsetti ve aldığımız cevap koca bir hayır oldu. Annemse tek kaşını kaldırmış, "Neden borcunuzu ödemeyi reddediyorsunuz Bedrettin Bey?" diye sordu. Sanki adam ağzını açsa stilettosuyla adamı kör edebilecek gibi bir hali vardı.

Bedrettin Bey uzun uzun anneme baktı. Hatta o kadar uzun baktı ki araya girmek durumda kalmıştım. "En iyisi biz kalkıp gidelim," dedim iğneleyici bir tonda. Tabii bu söylediğim Bedrettin Bey'in panik olmasına neden oldu!

"Durun hemen gitmeyin. Size bir şeyler ikram edeyim," dedi Bedrettin Bey gözlerini annemin üzerinden bir an olsun ayırmadan. Kriz geçirmenin eşiğindeydim ki, "Hayır teşekkürler," dedim ve ayağa kalktım. Artık yolcu yolunda gerekti. Adamın ikna olacağı yoktu ve üstüne üstlük anneme asılıyordu. Benim anneme!

Hepimiz kalktığımızda Bedrettin Bey anneme baktı ve sonrasında ona ceketinin iç cebinden çıkardığı bir kartvizit uzattı. Annem kartvizite şöyle bir baktığında Bedrettin Bey, "Aramaktan çekinmeyin," demesin mi? Krizlerdeyim!

Annem kartviziti almak şöyle dursun ona sadece yandan bir bakış attı. Tek kelime etmedi ve hepimiz çapkın Bedrettin'i arkamızda bırakıp arabaya geçtik ki bir de adam yanımıza kadar gelip arabanın arkasından bakmasın mı? Lan bak babam yaşında demem uçarım sana Bedrettin! Delirtmeyin lan beni!

Arka koltukta kriz geçirdiğimin tek farkında olan kişi Atlas'tı. Annem ise gayet umursamaz bir tavırla saçlarına parmak uçlarıyla şekil vermekle meşguldü. Adamın ona asıldığının farkında mıydı acaba? Eğer değilse annemden ciddi anlamda şüphe ederim. Kendisi yılanı deliğinden çıkarmakla kalmaz o deliği diliyle kapatacak kadar fena bir kadındı ve tüm bunlara rağmen Bedrettin Bey'in hal ve hareketlerini anlamamış olması mümkün değildi.

Sinirden ayağımdaki topuklularla bir ritim tutturmuştum ki aklıma o an üzerimdeki kıyafetler geldi. Kahretsin! Eflin'in kıyafetlerini geri vermeyi unutmuştum! Ah! Akıl mı kaldı bende? Allah'tan geceyi otelde geçirecektik ki bir de ne olsa beğenirsiniz? Bazen gerçekten cenabet olduğumdan şüpheleniyorum! Ama değilim! Yemin ederim cenabet değilim! İnanın bana!

Feyza, "Eflin mesaj attı. Babamlar otele gelmişler," demesin mi? Dedi valla! Metehan arabayı ilk göbekten döndürdü. Anlaşılan kendimize saklanacak başka bir yer bulmak durumundaydık. Peki ama şimdi nereye gideceğiz?

Metehan, "Babaannemlere gidebiliriz. Babaannemler bizi saklayabilir," dedi gülerek. Sahi Fisun nine bizi yaban ellere vermezdi. Atilla Serez'in kafasına bastonunu geçirir yine de bırakmazdı bizi.

"Bence Fisun ninenin yanına gidelim. Bizi orada kimse bulamaz," dedim sırıtarak. Bunun üzerine Feyza, "Oraya gitmeden önce bir de şu dişli kadını ikna etmeye evine uğrasak fena olmaz. Belki ikna olur," dedi omuz silkerek. Atlas Aysun'un attığı adreslerden kadının adresini buldu ve dehşetle, "Sakın bana bu kadının parfümcü Sibel olduğunu söylemeyin! Sakın!" diye bağırdı.

Olayı anlamamakla birlikte, "Parfümcü Sibel de kim?" diye sordum saf saf. Bunun üzerine Atlas sıkıntılı bir nefes verdi. Navigasyondan evin konumunu ayarladı ve "O kadın iş dünyasının korkulu rüyası. İleri derecede obsesif kompulsif bozukluğu var ve asla ama asla düzensizliği sevmez. Onun tek bir zayıf noktası var," dedi.

"Zayıf noktası varsa bu iyi bir şey değil mi?"

"Değil. Çünkü o zayıf nokta kanser hücresi kadar tehlikeli bir şey."

O kadar tehlikeli ne olabilir diye düşünürken buldum kendimi ki duruma Feyza müdahale etmek durumunda kaldı. "Abartma Mierda. En fazla ne kadar kötü olabilir ki," dedi Feyza göz devirerek.

Atlas başını hafifçe salladı. Hani şu fantastik filmlerde bir kahin vardır ya. Felaket tellalı olarak te dağın tepesine yuvalanmış olan kahinden bahsediyorum. Kesinlikle Atlas şu an o kahin gibi davranıyor. "Madem bana inanmıyorsunuz. O zaman gidince kendi gözlerinizle görürsünüz," dedi Atlas huşu içinde. Bakalım bizi neler bekliyor?

Loading...
0%