Yeni Üyelik
9.
Bölüm

9.Bölüm: Arkadaşım

@sevvnuraydn

Evet bu sabah Matrix filminin yasaklanan sahnelerini ablamla birlikte oynayacak olmaktan dolayı inanılmaz büyüklükte mutluluk duyduğumu söylemek isterim. Geceyi ablamlarda geçirmiş şimdi ise kahvaltı sofrasında bu işi nasıl çözeceğimizi konuşuyorduk.


"Arkadaş olarak seni hayatına yeniden dahil etmesi bile büyük bir gelişme," dedi ablam çatalına sapladığı salatalıktan bir ısırık aldığı sırada. Ya benimle dalga geçiyordu ya da bunu beni sinir etmek için söylüyordu. Tek kaşımı kaldırmış omletime işkence etmeyi bir kenara bırakmıştım. Ablama ne olur benle dalga geçiyor olma bakışları atmaya başlamıştım.


Ablam "Sonuçta seni yanında hiç istemeyen bir kızdan bahsediyoruz," diyerek devam ettirdi sözlerini. Gerçekten dost acı söyler derlerdi de inanmazdım. Dost meğerse vur deyince öldürüyormuş. Bu durumda ablam bunun en bariz örneği oluyor.


"Ada'nın beni arkadaş olarak kabul etmesinin nesi iyi abla? Kız daha şimdiden önüme aşılması imkansız bir duvar ördü. Şimdi önümde Çin seddi var. Söyler misin bana ben bunun altından nasıl kalkacağım?"


Ablam sanki ona soru sormamışım da ondan canını istemişim gibi bakıyordu gözlerime. Endişeli ifadesinin yerini tüm bu şeylerin bir numaralı faili olan eniştem yüzünden sinirli bir ifadeye bırakmıştı. Eniştem "Alınma kayınço ama bu kızda senin gibi çapkın birine verecek bir kalp olduğunu hiç sanmıyorum," diyerek omletinden bir çatal alıp çiğnemeye başladı. Sesin kısılsın Okan! Çenen çekilsin emi Okan! Zıkkım ye Okan! İçimden ona bildiğim tüm küfürleri sayarken mum ışığı kadar olan umudumda cibiliyetsiz eniştemin bu laflarıyla tamamen sönmüştü.


Medet ya Rab diyerek ablama kocasını susturması için beklentiyle baktım. Sağ olsun ki Talya Serez bu işe de el atmıştı. "Okan," dedi uyarıcı bir tonda. Bunu söylerken öldürücü bakışlarına salladığı çatalda eşlik ediyordu. Eniştem ablam sayesinde ağzına hayali bir fermuar çekerken ablama "Abla ben ne yapacağım? Ben Ada'yı istiyorum," dedim küçük bir çocuk gibi dudak bükerek.


Ablam yeni ana olacağından dolayı mıdır bilinmez ama bana devasa bir bebekmişim gibi bakıyordu. "Ablam sen hiç canını sıkma. Adım adım ilerleyeceğiz," dedi Talya gayet kendinden emin bir şekilde. Onun bu kadar kendinden emin oluşu beni de rahatlatmıştı. Sessizce kahvaltımızı edip ablam ile beraber evden çıktık. Ablamın demesine bakılırsa Ada'ya onu işe bırakmayı teklif etmem güzel bir başlangıç olabilirmiş. Bu yüzden Matrix gözlüklerimizi takmış Ada'nın evinin önünde bekliyorduk. Koca aracın içinde dikkat çekmiyor oluşumuzu düşünmemiz ise tamamen bambaşka bir boyut...


"Şimdi ona günaydın yaz," dedi ablam. Mesaj ekranında bebeğim yazan ve yanında da bir bebek emojisiyle kırmızı bir kalp emojisi iliştirdiğim numaraya günaydın bebeğim yazıp bekledim. Cevap birkaç saniye sonra geldi. Gördüğüm cevap karşısında panik atak krizleri geçirdim tabii.


"Siz de kimsiniz yazdı abla. Numaramı bile kaydetmemiş," dedim ağlamaklı bir ifadeyle. Kafamı sinirden direksiyona vurup vurup neden ben diye bağırmak geliyordu içimden. Ablam ise bunu beklemediğinden kıs kıs gülüyordu. Güldükçe göbeği titriyordu. Sen gül anca. Kardeşin burada sürünürken sen gülmeye devam et. Tabii senin tuzun kuru Talya Serez. Sevdiğin adamla evlenmeyi geçmiş ondan çocuk bile yapmıştın. Peki ya ben... Ben ne olacağım?


Artık şu sinir bozucu kahkahasını durdurması için ablamın omzunu dürterken "Şimdi ne yapacağız?" diye sordum sitemkar bir sesle. Ablamın ciddiyetini toplaması biraz zaman aldı. Sonrasında ekrana bakıp "Ben Atlas bugün seni işe ben bırakmak istiyorum. Hatta seni tam şu an aşağıda bekliyorum yaz," diyerek kelimeleri art arda sıraladı. Ablamın söylediklerini yazıp gönder tuşuna bastım.


Telefonun parmaklarımın arasında titremeye başlamasıyla neredeyse heyecandan telefonu fırlatıyordum. "Ada arıyor," dedim heyecanla. Şu halimi bir başkası görse kesinlikle Atlas Serez denilen çapkın bu olamaz derdi. Aramayı cevaplandırıp telefonu kulağıma dayadım.


"Bebeğim," dedim etkileyici bir sesle. Telefonun öteki tarafından huysuz bir mırıldanma geldi. Ama tam olarak ne söylediğini anlamamıştım.


Ada "Beş dakikaya üzerimi giyinip aşağıya geliyorum arkadaşım," dediğinde sağ gözümün sinir bozukluğundan kalp gibi atmak suretiyle seğirdiğini hissedebiliyordum. Telefonu daha ağzımı açıp tek kelime etmeme fırsat bile vermeden yüzüme kapattı. Kulağımda telefonla bana kullandığı son kelimeyi sindirmek için boşluğa bakmış en sonunda medeti ablamda aramaya başlamıştım.


"Bana arkadaşım dedi!" dedim bağırıp kafamı direksiyona geçirmeden bir saniye önce. Ablam benden böyle bir tepki beklememişti. Kornanın kafa ütüleyen sesi tüm mahallede yankılanırken birçok kişi dönüp dönüp arabaya bakmıştı. Bir süre sonra ablam omzumu çürütmek suretiyle beni dürttü. Tam kafamı kaldırıp ablama çemkireceğim sırada onu gördüm. Benim biricik bebeğimi...


Kuğu gibi salınarak çıktı apartmanın kapısından. Saçları esen ılık rüzgarda dalgalanıyordu. Bu haliyle şampuan reklamlarındaki alımlı kadınlara benziyordu. Kendimi onu görmemi engelleyen güneş gözlüklerini fırlatmış çenemi direksiyona yaslayarak onu izlerken bulmuştum. Koyu gri bir kot ve üstüne de üzerinde güneş ve deniz silüetinin resmedildiği beyaz bir tişört giymişti. Ama bununla bile büyüleyici görünüyordu. Arabanın önünde durduğunda gözlüğün üzerinden bana gülümseyerek bakmıştı. Sen beni kalpten götürmeye mi çalışıyorsun bebeğim? Bu kadar güzel bakma be insafsız!


"Çok bekletmedim umarım," dedi Ada arka kapıyı açıp oturduğu sırada. Dikiz aynasından ona baktım. Ağzımı açıp cevap vermeyi hatta kendi adımı bile unutunca duruma ablam el atmak zorunda kalmıştı.


"Hayır hiç bekletmedin canım. Biz de yeni gelmiştik," dedi ablam içtenlikle gülümseyerek. Şu sevimli yanını değil bana kendi kocasına bile göstermediği konusunda ciddi şüphelerim vardı.


Ablam "Atlas beni butiğe bırakacaktı. O yüzden bende sizinle geldim," dediğinde ona baktım.


"Seni butiğe mi bırakacaktım?"


Sözümün bitmesiyle koluma sıkı bir cimcik yemem de bir olmuştu. Koluma lokal anestezi yapılsa anca bu kadar uyuşabilirdi. Ablamın parmaklarının kerpetenden farkı olmadığını bir kez daha yaşayarak öğrenmiş oldum. Sağ gözümden bir damla yaş akarken bir yandan da kolumu ovuşturup "Evet. Ablamı butiğe bırakacaktım," diye mırıldandım güçlükle.


Ada, "Talya Hanım dün yaşanan olaydan sonra sizi sormaya fırsatım olmadı. Daha iyi misiniz?" diye sordu. Senin kibarlığını yerim hatun. Nasıl da tatlı tatlı sordu öyle değil mi? Ben bu kıza boşuna bebeğim demiyorum.


"Lütfen bana sadece Talya de," dedi ablam başını arkaya çevirirken. Aferin abla! Gelin görümce ilişkisinin temellerini ufaktan ufaktan atmaya başla ki benim işimde kolaylaşsın. Arabayı çalıştırdığım sırada Ada'nın ablama, "Peki öyle olsun," dediğini duydum. Arabayı park ettiğim iki aracın arasından çıkarıp yola koyuldum.


Ablam, "Dün bana çok destek oldun Adacım. Teşekkür ederim," dedi cana yakın bir gülümseme eşliğinde. Dikiz aynasından gördüğüm kadarıyla Ada'nın da dudaklarında etkileyici bir gülümseme belirmişti. Pembe dudakları yavaşça yukarı kıvrılırken ablamın, "Atlas dikkat et!" diye bağırmasıyla kendime gelmiştim.


Ani bir frenle durduğumda az daha kaza yapmanın eşiğinden kıl payıyla döndüğümüzü fark ettim. Az daha kendimi, ablamı ve doğmamış yeğenimin yanında arka koltukta dehşetle bana bakan bebeğimi de öldürüyordum. Kabus!


"Atlas aşık mısın? Neden yola bakmıyorsun?" diye bağırdı ablam. İçimden yanıtını bildiğin soruları bana sorma abla demek gelse de çıtımı çıkarmamıştım. Ada ise işveli bir bakışla benim kalbimi hoplatacak kadar güzel gülmeye başlamıştı. Evet memur bey kazanın faili o. Bütün bu olanların suçlusu o. Bu kadar güzel gülüp aklımı başımdan almasaydı bu kaza olmazdı memur bey. Evet onu kesinlikle bebekler kodesine kapatmalısınız.


Gözlerimi ondan zar zor alıp yola dikmiştim. Dikkat dağınıklığıma sebep olan kişinin hemen arkamda olmasından dolayı alnımdan boncuk boncuk terler döküldüğünü hissedebiliyordum. Keşke ablamın elinde silah olsaydı ve şu an şakağıma dayıyor olsaydı. Eğer arkaya bakarsan şarjörü beynine boşaltırım diye beni tehdit etseydi diye düşünmekten kendimi alamadım.


Sıkıntılı bir nefes verdiğim sırada şükürler olsun ki arabayı Ada'nın iş yerinin önüne tek parça halinde park etmeyi başarmıştım. Ada arabadan inmeden önce "Teşekkürler arkadaşım," diye mırıldandı. Yüzümün ortasına Rey Mysterio yumruk atmış gibi hissettim. Zalımın kızı!


Ada'nın iş yerine girmesiyle ablama baktım. "O bana yine arkadaşım mı dedi yoksa ben Allah tarafından kısa süreli zihinsel engel mi yedim?" diye sorduğumda ablam Ada'nın yokluğunu fırsat bilip kafama bir tane patlatmıştı. Eniştemin neden beyin sarsıntısı geçirdiğini şimdi daha iyi anlıyordum. O incecik parmaklar nasıl oluyor da fırıncı küreği etkisi yaratabiliyordu? İşte bunu aklım bir türlü almıyor.


"Abla neden vuruyorsun?" diye yakınıp kafamı ovuşturdum. Tom ve Jerry çizgi filmindeki gibi kafamın üzerinde devasa büyüklükte bir tümsek oluştuğunu hissedebiliyordum.


"Sen bu kafayla o kızı nasıl tavlayacaksın acaba? Belki beynin yerinden kaymıştır diye düşündüğümden yerine getireyim dedim!"


"Aşk olsun abla. Neden öyle diyorsun ki şimdi? Senin uyguladığın şiddetten sonra kafamın haline bak. Davul oldu sayende."


Söylediklerim onu güldürdü. "O zaman aç o kulakları beni iyi dinle," dedi bu sefer. Talya Serez ile ilişki tüyoları programı şimdi başlıyor. Koltuklarda yerinizi alın sayın seyirciler. Bu tüyolar kaçmaz. Ablam tam bir profesör edasıyla oturduğu yerde sırtını dikleştirdi. Güneş gözlüklerini gerisinin geri çantasına tıkıştırdı ve "Ada'nın sana arkadaşım demesinin bir sürü sebebi var," diyerek keskin bakışlarını bana yöneltti.


"İlki kesinlikle sana güvenmiyor ve sırf sana güvenip güvenilmeyeceğini anlamak için arkadaş olarak kalmayı tercih etti."


"Bebeğim bana güvenmiyor mu cidden?"


"Sen daha iki gündür tanıdığın birine güvenebilir misin?"


Bu soruya verecek cevabım yoktu. Sesimi çıkarmak şöyle dursun maması önüne konunca sesini kesen uysal köpekler gibi beklentiyle ablama bakıyordum. Ablam parmaklarıyla iki yapıp diğer maddeyi söylemek üzere dudaklarını araladı.


"İkincisi ise senin sabrını baya bir zorlayacağı ki bu süre zarfında onun güvenini kıracak bir harekette kesinlikle bulunmamalısın."


Ablamın söylediklerini zihnime not edip başımı hafifçe salladım. Ablam parmaklarıyla üç yapıp "Üçüncüsü ise bu hala bir umudun olduğunu gösterir Atlas. Bu kızın güvensizlik duvarını aşmayı başarırsan vuslat yakındır," dedi her bir sözcüğün üzerine basa basa.


"Yani her şey güvende bitiyor öyle mi?"


"Aynen öyle. Ayrıca bu süre zarfında seni zorlayacağını sakın unutma. Bu yüzden bir kadının en büyük silahını sana doğrultmasına izin vermeden sen o silahın namlusunu ona çevirmelisin."


"Ama ben bebeğime kıyamam ki. Ona nasıl silah doğrultayım?"


Sorduğum soruyla kafama bir tane daha darbe yemem de bir olmuştu. Ablam sıkıntıyla soluklanırken kafamdaki tümseğin yerini Dubai gökdeleninin aldığına adım kadar emindim. "Sen aşık olunca kendinle birlikte aklını da mı kaybettin Atlas? Babamın Amerikalarda okuttuğu o zeki kardeşe ne oldu? Aptal mısın oğlum sen?" diye cırladı. Sesi kulak zarımı delmişti. Kesinlikle onu kızdırmak demek kendi topuğuna sıkmakla eş değerdi.


"Kıskançlık diyorum Atlas! Kıskançlık!"


"Kıskançlık mı?"


"Evet kıskançlık. Ada seni kıskandırmak için her şeyi yapacak. Böylece senin aslında nasıl biri olduğunu görmenin yanında sabrını zorlayarak kaçıp kaçmayacağını test etmiş olacak."


"Ama ben onu bırakmam ki? O benim bebeğim."


"İşte bunu ona göstermelisin. Ayrıca sende onu kıskandır. Bir kadın kıskanıyorsa kesinlikle boş değildir," dedi göz kırparak. Ablam Esra Erol olacakken yoldan dönmüştü sanki. Aklımın bir köşesine doğumdan sonra Talya Serez ile aşka doğru programı yapmayı not aldım. Böyle bir ilimden tüm aşıklar ve aşk konusunda bi çare olan tüm kullar yararlanmalı.


Sırıttım. Uzanıp minnetle ablamın yanağına küçük bir öpücük bıraktım. "Canım ablam," dediğimde saçlarını savurup kıkırdadı. İlk işim Talya'yı butiğine bırakmak olmuştu. Talya'yı butiğine bıraktıktan sonra da kendi evime geçtim. Şu son yaptıklarından sonra gözüme leş kargası gibi gelen eniştemin kıyafetlerinden kurtulup sıcak bir duş aldım. Sonrada bebe mavisi gömleğim ve tüm yakışıklılığımla salona geçtim.


Rahat koltuklarıma kurulduğumda benden mutlusu yoktu. Resmen iki gündür ablamın evinde sığıntı gibi yaşamaktan güzelim evimi özlemiştim. Orta sehpanın üzerinden tabletimi alıp dün geceden saçma haberler çıkıp çıkmadığını kontrol ettim. Anlaşılan o ki eniştem yediği fışkının bedeli olarak tüm magazin bültenlerine ayarı vermişti. İşte şimdi keyfime diyecek yok.


Ellerimi ensemde kavuşturup koltukta arkama doğru yaslandığım sırada telefonumun gelen mesaj bildirimiyle titrediğini fark ettim. El yordamıyla koltuğun üzerinden telefonumu alıp ekrana baktım. Mesaj bebeğimdendi. Heyecanla yerimden doğrulup mesajını okumaya başladım.


Bebeğim: Atlas bugün iş yerimde uzun sürecek bir organizasyon var. Bu yüzden sen söylemeden ben söyleyeyim dedim. Akşam beni eve Metehan bırakacak. O yüzden beni bekleme olur mu arkadaşım?


Bana arkadaşım demesine mi bozulayım yoksa onu eve Metehan'ın bırakacak olmasına mı sinirleneyim bilemedim. İki dakika içinde tüm devrelerim alev almıştı. Kafam ablamın şiddet içeriklerinden sonra yeterince ağrımıyormuş gibi bir de bunlarla uğraşıyor olmak canımı sıkmıştı. Şakaklarımı ovdum. Derin bir nefes alıp Ada'ya cevap yazmaya koyuldum.


Ona tamam bebeğim yazacaktım. Ama sonra aklıma ablamın söyledikleri geldi ve yüzüme yayılan şeytani gülümsemeye daha fazla karşı koyamadığımdan şöyle bir şeyler yazmaya karar verdim. "Metehan'ın seni bırakacak olması iyi oldu. Benimde akşam işlerim vardı," yazıp gönder tuşuna bastım. Biraz da o beni merak etsin bakalım.


Ablamın sözlerinde haklı olmasını umarak Ada'nın cevap yazmasını bekledim. Cevap çok da gecikmedi. "Tamam arkadaşım. Sen işlerini hallet," yazmış yanına da otuz iki diş sırıtan sevimsiz emojiyi koymuştu. Beni kıskanmasını en azından ne işin var diye sormasını beklemiştim. Ama durum hiç de beklediğim gibi gelişmemişti. Sinir bozukluğuyla onunla olan mesaj sayfamızdan çıkıp ablamınkine girdim. Şimdi onu görüntülü aramam yok mu?


Beni on kere reddetmiş en sonunda da asık suratıyla on birinci aramamda karşımda belirmişti. "Seni kaç kez meşgule attım. Neden ısrarla arıyorsun?" diye cırladı Talya. Cidden şu an onun cıngarıyla uğraşacak havada değilim. Benim meselem acil ve şu an onun tavsiyesine daha önce hiç olmadığım kadar çok ihtiyacım var.


"Abla durumum çok acil. Ada beni takmadı!"


Ablam bıkkın bir nefes verip gözlerini devirdi. Şimdiden huysuzluğun bedenimi ele geçirdiğini hissettim. "Sen acaba dışarı mı çıksan kardeşim? Eğlence mekanlarına geri dönüp beni bi salsan mı acaba?" dedi Talya imalı imalı. Kaşlarımı çattım.


"Hayır," diye mızmızlandığım sırada Talya'nın koca bir bebeğin kahrını çektiğini düşündüğüne emindim. Ama buna rağmen durmadım. Birinin beni rahatlatmasına ihtiyacım vardı.


"O zaman Ada'yı görmeye git."


Duyduğum isimle tüm asabiyetim gitmiş pamuk gibi olmuştum. Sanki Ada'nın yanına gitmem için izin almam gerekiyormuş da icazetimi alınca gidebilirmiş gibi hissettim. Ablama öpücük atıp telefonu birden yüzüne kapattım. Muhtemelen bunun hesabını işlerini hallettikten sonra soracaktı. Ama bunun şu an bir önemi yoktu. Önemli olan Ada'yı görmeye gidecek olmamdı.


Evden nasıl çıktığımı pek hatırlamıyorum. Tek hatırladığım parfümümle duş aldığım ve saçlarımı düzelttikten sonra kendimi arabaya atmış olmamdı. Radyodan hareketli bir şarkı açıp aynadan kendime baktım. "Çok yakışıklıyım," diye mırıldanıp yansımama göz kırptım. Artık bebeğimi görmeye hazırım.


(Ada'dan...)


Bugün yapılacak organizasyon bir nişan organizasyonuydu. Tüm ekip dört koldan nişan hazırlıklarıyla uğraşıyorduk. Saçlarımı tepeden topuz yapmış bu hummalı çalışmaya dahil olmuştum. "Kokteyl masalarını kamyonete yüklediniz mi?" diye sordu domuz patronum. Ona kısa bir bakış atıp içimden sabır çekmekle yetindim. Çünkü ağzımı açarsam muhtemelen kapatmam imkansız olacaktı.

"Yükledik," dedi Metehan bana gözlerimi devirmemem için uyarıcı bir bakış attığı sırada. Ekip arkadaşlarımızla kamyoneti nişan için hazırlanan malzemelerle dolduktan sonra domuz patronum "Nişandan Metehan ile Ada sorumlu olacak. Diğerleri kokteyl masalarının ve diğer işlerin hazırlığıyla ilgilensin," diye mırıldandı. Bunun üzerine Metehan ile birlikte kamyonete geçtim.


Nişan gelinin evinin arka bahçesinde yapılacaktı. Büyük çaplı bir organizasyon olacağından ve üstüne üstlük domuz patronumun beni görevlendirmesi stresten midemin ağrımaya başlamasına yetmişti. Kamyonetin kapağı açılana kadar ne yerdeydim ne de gökte. Metehan "Bir ton iş var," dedi bıkkın bir nefes verirken. Ona baktım ve "Çok rahatlattın," demekten kendimi alamadım.


Kamyonetten inip ekip arkadaşlarımızla nişan için kokteyl masalarını apartmanın arka tarafındaki bahçeye taşıdık. Metehan masaların geri kalanının taşınmasına yardım ederken bende söz masasının süslemesini yapmakla meşguldüm. Nişanın başlamasına çok az kalmıştı ve elimizi çabuk tutmak zorundaydık. Parmaklarımın kurdeleleri düğümlerken birbirlerine dolandığını hissediyordum. Yutkundum. Sakin ol Ada. Bu işin üstesinden gelebilirsin.


Kendi kendimi telkin ederek sakinleşmeyi başardım. Kokteyl masaları, söz masası ve ikramların da hazır olmasıyla listeyi son bir kez kontrol ettim. Eksik yoktu. Nişana sayılı dakikalar kala tüm organizasyon tamamdı. Metehan "Başardık ortak," dedi gülümseyerek. Her şeyin mükemmel olduğundan emin olduğumda rahat bir nefes aldım.


"Başardık Metehan," dedim gülümseyerek. Artık gelinin ailesine organizasyonun bittiğini söylemenin zamanı gelmişti. Tam o sırada gelin üzerinde krem rengi dar bir elbiseyle apartmanın arka bahçesinin girişinden bize baktı. Her şeyin hazır olduğundan emin olduğunda yüzünde beliren gülümseme ile birilerini daha mutlu etmenin içsel huzurunu yaşıyordum.


Gelin kuğu gibi asil ve en az bir peri kadar da büyüleyici görünüyordu. Salına salına yanımıza geldiğinde gülümsemesi yanaklarından taşıyordu. "Her şey mükemmel görünüyor," dedi gelinimiz. Söz masasındaki isimlikten onun adının Yonca olduğunu gördüm ve içtenlikle gülümsedim.


"Mutluluklar dilerim. Bizim işimiz bitti," dediğim sırada gelinin akrabaları da yavaş yavaş kokteyl masalarının etrafındaki yerini almaya başlamıştı. Damat tarafının gelmesine az bir zaman kalmıştı. Metehan ile birlikte eve dönmeye niyetliydim ki bahçeye giren isimle gözlerim fal taşı gibi açılmıştı.


"İnanmıyorum! Atlas Serez!" diye bağırdı genç bir kadın. Hayal görmediğimi onu görünce heyecandan elleri ayaklarına dolanan, kendilerinden geçen ve çığlık çığlığa ona doğru koşan kadınlar sayesinde anlamıştım.


Metehan "Onun burada ne işi var?" diye sordu. Bu soruyu bende kendime soruyordum. Üstelik onun bizi nasıl bulduğunu daha çok merak ediyordum. Atlas etrafındaki kadınlara aldırmadan dudaklarına kondurduğu etkileyici gülümsemesiyle yanıma geldi. İlk Metehan'a kısa bir bakış atmış hemen ardından kahverengi gözlerini benimkilere dikmişti.


"Atlas senin burada ne işin var?"


"Seni görmeye geldim arkadaşım."


Muzip gülümsemesiyle bana arkadaşım derkenki kıvranışlarını saklamaya çalışsa da ben bu numaraları yemem. "Peki yerimi nereden buldun?" diye sordum bıkkın bir nefes verdiğim sırada. Atlas bunun üzerine işaret parmağını yanağına dayayıp, "Bir düşüneyim," diye mırıldandı.


"Patrondan bozma şu ayaklı dolar sizin burada olduğunuzu söyledi."


Kıkırdadım. Benim patronuma o bile ayar olmuştu. Ne de olsa adama boşuna domuz demiyordum. Bilmiş bir edayla, "Ama biz şimdi Metehan ile birlikte eve gidiyoruz. Yani geç kaldın arkadaşım," dedim sırıtarak. Her arkadaşım dediğinde yüzünde beliren o dalgalanma kesinlikle fotoğraflanmaya değerdi. Tam çıkıp gitmeye yeltendiğimiz sırada gelin hanımın dibimizde bitmesi de bir olmuştu.


"Atlas Serez," dedi şaşkınlıkla. Atlas'ı tepeden tırnağa süzerken alt tarafı bir insan neden bu kadar şaşırdın diye sormamak için kendimi oldukça zor tutmuştum.


"Nişanıma katılın," dedi gelin Yonca. Atlas ona bakmadı bile. Ama bu ısrarlara karşı kadına baktı ve zoraki bir gülümsemeyle, "Nişanınıza mı katılmamı istiyorsunuz?" diye sordu. Gelin sanki bu anı bekliyormuş gibi kafasını aşağı yukarı salladı.


"Hadi Metehan biz gidelim," diyerek kolumu Metehan'ın koluna doladım. Tam ikimiz çıkışa gidiyorduk ki Atlas öküzü son kozunu oynadı.


"Nişanınıza katılırım. Ama bu güzel kadın da benimle birlikte katılırsa."


Güzel kadın dediğine göre üstüme alınmama gerek yok değil mi? İşaret parmağıyla beni işaret etmiyordur kesin. Donup kaldım. Şaşkın bakışlarım Atlas'ı bulunca Metehan'ın kolundan çıkmam için parmaklarımı gevşettiğini fark ettim. Metehan, "Sonra görüşürüz," dedi ve ağzımı açmama bile fırsat vermeden çekip gitti.


Atlas ile gelin adayımız ise beklentiyle bana bakıyordu. Şu kadını kıracağıma sonrasında Atlas'ın kafasını kırmayı yeğlerdim. "Peki kalıyorum," dedim zoraki bir gülümsemeyle. Bunun üzerine Atlas zafer kazandığını belli eden ışıltılı gülüşüyle yanıma geçti. Az önce Metehan'dan boşalan koluma bu sefer o girmişti.


"Hadi bizde kalabalığa karışalım arkadaşım," dedi Atlas etrafa bakarken. Neye baktığını anladığımda gözlerimi devirmiştim. Tabii ki de huylu huyundan vazgeçmiyordu. Onu süzmek için toplanan kız kafilesine dikmişti gözlerini. Onlarca güzel kızın ona bakıyor oluşu eminim ki egosunu bir hayli tatmin ediyordur.


"Bütün dikkatler senin üzerinde," diye mırıldandığımda Atlas kıkırdamıştı.


"Baksana bütün kızlar senin yanında olabilmek için şu an cesaretlerini toplamaya çalışıyor."


Atlas bu söylediğimle kulağıma doğru eğilip, "Onlar benim yanımda olmak istiyor. Bense tek bir kişinin yanında olmak istiyorum," diye fısıldadı. Geri çekildiğinde gözlerine baktım. Bu söylediklerinde ciddi olup olmadığını anlamam birkaç saniyemi almıştı ki kız kafilesinin dibimizde bitmesi de bir olmuştu.


"Atlas bi fotoğraf çekilebilir miyiz?" diye sordu içlerinden biri. Göz ucuyla sorunun sahibine baktım ve dönüp bir daha baktım. Uzun siyah saçları omuzlarına dökülen bu kız tam Atlas gibi çapkın bir playboyun kalemiydi. En az benim boyum kadar uzun bacakları ve onu çekici gösteren dar kesim bordo elbisesiyle bakışlarımı ondan alıp Atlas'a çevirdim.


Atlas çapkın gülüşüyle, "Tabii," yanıtını verdiğinde kendimi saf dışı bulmam da bir anda olmuştu. Bir kızın beni sökercesine Atlas'ın yanından itmesiyle beş kişilik kız grubunun Atlas'ın çevresini sarması da bir olmuştu. Az önce baktığım siyah saçlı kız elindeki telefonu bana uzatıp, "Bizi çeker misin?" diye sordu rimelle yelpazeye dönen kirpiklerini kırpıştırarak. Eli mahkum nişan fotoğrafçısı da olmuştum. Elimde benimkinin en az on katı pahalılıktaki telefon ile çekime başladım. Bakalım bu işin sonu nereye varacak?

Loading...
0%