Yeni Üyelik
13.
Bölüm

13.Bölüm: Darbe

@sevvnuraydn

 

İnsan söz konusu sevdikleri olunca her şeyi göze alırmış. Sıradaki kurbanın da gözleri sevgiyle kör olacak. O da hata yapacak. Yalana bulaşacak. Resital nasıl ki kanla başladıysa yalanla da son bulacak. Acele et! Yerinde olsam sıradaki kurbanı yalnız bırakmazdım Sanat Karay!

 

 

Notu kaç kere okuduğumu bilmiyorum ama Devrim'in sesini duyamayacak kadar derin düşüncelere daldığım kesindi. Onun merakını gidermek adına elimdeki notu ona verdim ve "Sıradaki kurban Buğra," dedim.

 

 

"O daha önce kurban olarak seçilmişti zaten. O olamaz."

 

 

"O değilse kim?"

 

 

Devrim kısa bir an düşündü. "Bundan emin olamayız Sanat. Okulda çok fazla insan var. Kimin sıradaki kişi olduğunu bulmamız çok zor," dedi Devrim. Sıkıntılı bir nefes verdi ve "Buğra'yı kontrol etmeden bir ihtimali eleyemeyiz. En azından sıradakinin o olmadığından emin olmak için gidip bakacağım. Sen de burada beni bekle," diye de ekledi.

 

 

İçeri giremezdim ama burada oturup içeride ne olup bittiğini de bekleyemezdim. Bir tercih yapmak zorundaydım. Ya içeri girecektim ya da burada onu bekleyecektim. İlkini seçtim. İçeri onunla girmeyi tercih ettim.

 

 

"Devrim!" diye seslendim. Durdu. Dönüp bana baktığında ona doğru adımlıyordum. "Seninle geliyorum," dedim her zamanki duygudan yoksun duruşumla. Devrim bu durumdan memnun olmuşa benziyordu. Dik duruşum, düz bir hat oluşturan dudaklarım ve buz mavisi gözlerim onun şüphelerini alıp götürmüştü. Sormayacaktı. En azından şimdilik.

 

 

Beraber hastanenin acil servisinden içeriye girdik. İçeride bir mücadele vardı. Doktorlar insanları hayatta tutmak için olağanüstü bir çabanın içine girmişti. Geçerken kapandı kapılar. Çığlıklar, anlamını bile bilmediğim tıbbi terimler yankılanıyordu dört bir yanda. Yutkundum. Göz ucuyla ona baktım. Devrim Dinçer Demiralp'e.

 

 

Nedenini bilmesemde ona baktığım anda kendimi daha iyi hissetmiştim. Bulunduğumuz yerin insanın ruhunu üşüten soğukluğu onunla birlikte yok oluyormuş gibi hissettim. Belki de tüm bunlar benim zihnimde kurduğum bir düşüncenin sonucunda oluyordur. Belki de düşünce sandığım şey ölen ruhumda filizlenen tomurcuğun açmasıydı.

 

 

Devrim, "Berna Taşkın," dedi danışmadaki kıza. Danışmadaki kız bilgisayardan ismi arattı ve, "İkinci kat 102 numaralı oda," dedi. Bunun üzerine Devrim ile asansörlerin olduğu tarafa yöneldik. Soluk floresanların altında yürürken omuzlarımı dikleştirdim. Geri dönmeyecektim. Devrim ile beraber o asansöre binecek Buğra ile Berna'nın ne durumda olduğunu öğrenecektim.

 

 

Devrim asansörü çağırırken bunları düşünmüştüm. Asansörün kapısı ağır ağır açıldı. İçeriden birkaç kişi indi ve sonrasında Devrim ile beraber asansöre geçtik. İkinci katın düğmesine bastım. Kapı kapandı. İçeride birkaç kişi daha olduğundan Devrim ile dip dibeydim. Onun kolu benimkine değiyordu. Eli elime değiyordu ve ben onun elini tutamıyordum.

 

 

Devrim birbirine değen ellerimize baktı. Bir şey söylemek istedi ama daha ağzını açmadan bundan vazgeçti. Keşke konuşsaydı. İçinden geçeni bilmek isterdim ama bunu sormaya bile hakkım yoktu. Kapı yavaşça aralandı. Devrim ile asansörden indim. Bize söylenen odanın olduğu tarafa doğru ilerledim.

 

 

Odayı bulduğumuzda içeride bizi neyin karşılayacağını düşünüyordum. Elim kapı kolunu kavradı. Yavaşça kapıyı açtım. Başımı içeriye uzattığımda Buğra'nın kardeşinin başında beklediğini gördüm. Beni görünce, "İçeri girin," diye mırıldandı.

 

 

İçeri girdim. Devrim de içeri girip kapıyı kapatınca, "Durumu nasıl?" diye sordum bir Berna'ya bir Buğra'ya bakarken. Buğra sıkıntılı bir nefes verdi. Kardeşinin elini tutmuş uyanmasını bekliyordu.

 

 

Gözleri bir benim bir Devrim'in arasında gidip gelirken, "Berna düşük yaptı," diyerek her şeyi bir cümlede özetledi Buğra. Bebek artık yoktu. Uğruna okul hayatını yakmakla kalmayıp Tolga ile yeni bir hayat kurmayı hayal ederken bebeğin artık olmadığını öğrenince Berna'yı nasıl sakinleştireceğimizi düşündüm. Onun ne hissedeceğini düşündüm ve en sonunda boş sandalyelerden birine oturdum.

 

 

"Teşekkür ederim. Siz olmasaydınız kardeşim daha kötü bir senaryoyla karşı karşıya kalabilirdi," dedi Buğra. Bunu özellikle de Devrim'e bakarak söylemesi dikkatimden kaçmamıştı.

 

 

"Işık hakkında söylediklerim için üzgünüm. Söz konusu Berna olunca gözüm hiçbir şey görmüyor."

 

 

Buğra'nın sözleri aklıma notu getirdi. İnsan söz konusu sevdikleri olunca her şeyi göze alırmış. Sıradaki kurbanın da gözleri sevgiyle kör olacak. Notta yazan bu dizeler Buğra ile uyuşuyordu. O da söz konusu Berna olunca kendini kaybediyordu. Kardeşi onun hassas noktasıydı. Onun için gözünü kırpmadan bir yalana atılacağını biliyordum. Şimdiki kurban o olabilir miydi? Uyuşturucu meselesinden sonra katil yine de onu seçmiş olabilir miydi?

 

 

"Doktor başka bir şey söyledi mi?" diye sordu Devrim. Kollarını göğsünde bağladı. Manidar bakışları Buğra'nın üzerindeydi. Buğra ise nottan haberi olmadığından Devrim'in bu hallerinin her zamanki hali olduğunu düşünüyordu.

 

 

"Sadece Berna'nın iyi olduğunu söyledi."

 

 

"Ailene söyleyecek misin?" diyerek Buğra'ya yeni soruyu yönelten bendim.

 

 

Buğra Berna'ya baktı. Ailesinin bu akşam Berna'yı kürtaja götüreceği düşünülürse elbette ki gerçeği öğreneceklerdi. Buğra istese de olanları saklayamazdı. Bunun o da farkındaydı. Telefonunu çıkardı. Ailesini arayacakken son dakika vazgeçip telefonunu komodinin üzerine bıraktı. Şu an onun için tek önemli olan şey kardeşiydi. Ailesiyle uğraşamayacak kadar yorgun görünüyordu ve okul çıkış saatine kadar onları aramayacağına emindim.

 

 

"Ben doktorla konuşmaya gidiyorum. Siz Berna'nın yanında kalır mısınız?"

 

 

Başımı salladım. "Biz buradayız," dedim ve Buğra'nın odadan çıkışını izledim. Buğra odadan çıkar çıkmaz telefonum titredi. İlk başta bunun yine Devrim'in mesajlarından biri olduğunu düşünmüştüm ama değildi. Telefonu elime aldığım anda bunun bir video olduğunu gördüm. Bunu kimin attığını bilmiyordum ama bu videonun herkesin telefonuna gönderildiğinden emindim. Videonun oynatma tuşuna basıp telefonumun sesini açtım. Videoda Tolga vardı. Yanında da Berna!

 

 

Tüm olanların kayıt altına alınmış olabileceğini kim bilebilirdi ki? Devrim ile beraber tüm bu olanları Buğra'dan saklarken şimdi ise tüm okul her şeyi öğrenmişti. Katil harekete geçmiş ortalığın karışması için ilk fitili ateşlemişti.

 

 

İlk kıvılcım katilden gelmişti. Alevlerin etrafı sarması an meselesiydi. Buğra'nın gerçeği öğrenmemesi gerekiyordu. Bu yüzden odaya kimse gelmeden önce Buğra'nın telefonunu alıp cebime attım. Devrim telefonu aşırdığımı görünce, "Videoyu sil," dedi kısık sesle. Bunun üzerine odanın içindeki tuvalete gidip kapıyı kapattım.

 

 

Buğra gelse de telefonu bende olduğundan sorun çıkmayacaktı. Telefonun ekranını kaydırıp şifreye baktım. Aklıma birkaç ihtimal geliyordu ama hangisini seçmem gerektiğine tam olarak emin değildim. Sıkıntılı bir nefes verdim ve aklıma en yatan alternatifi girdim. Parola yanlış!

 

 

Yeniden düşündüm. Aklıma takılan ihtimal bir tarihe aitti. Eğer o da olmazsa Buğra'nın IQ düşüklüğünden dolayı basit bir şifre koyduğunu düşünecektim. Aklımdaki tarihi girdim. Telefon açıldı. Şimdi sıra videoyu silmekteydi. Galeriye girdim. Videoyu sildim ve o an aklıma gelen ihtimalle telefonu uçak moduna alıp lavabodan çıktım.

 

 

Buğra henüz ortalıklarda yoktu. Devrim ise elimden telefonu alıp komodinin üzerine bırakmıştı. Tam o esnada yanında doktorla Buğra odaya girdi. Doktorun Berna'yı yeniden muayene edişini uzaktan izledim. Devrim ise yanımda durmuş beni izliyordu.

 

 

İkimizde büyük bir facianın önüne geçmiş olmanın rahatlığıyla derin bir nefes aldık. Tüm bu olanlardan habersiz olan Buğra ise kardeşiyle meşguldü. Berna'nın gözlerini açışıyla rahatlamıştı.

 

 

Berna, "Abi," dedi güçlükle. Henüz durumu idrak edebilecek durumda değildi. Hatta burada bulunma sebebini bile hatırlayamayacak kadar bitkindi.

 

 

Buğra kardeşinin başını okşadı ve "Güzelim," diye fısıldadı.

 

 

"Biraz dinlenmeye ihtiyacın var."

 

 

"Bana ne oldu abi? Buraya nasıl geldim?"

 

 

Buğra bunu ona söylemek istemedi. Berna'nın nasıl bir tepki vereceğini bilmiyordu ve bu belirsizlik onu daha da çok korkutuyordu. Buğra sıkıntılı bir nefesle, "Bunu daha sonra konuşuruz. Sen şimdi uyu," dedi.

 

 

Berna bir terslik olduğunu hissetti. Açık tutmakta zorlandığı gözleri irileşti. Abisinin kolunu tuttu. Doğrulmaya çalıştığında Buğra onu durdurdu. "Saklıyorsun," dedi Berna sessizce. Dudakları titredi. Gözleri yaşlarla doldu.

 

 

"Ben en son karnımı tutuyordum," dedi Berna titreyen sesiyle.

 

 

"Bebeğime bir şey mi oldu abi?"

 

 

Gerçeği ona kimsenin söylemeye cesareti yoktu. Berna bebeğini kaybettiğini öğrenirse ortalığı ayağa kaldırırdı ki bebeği kaybetmesinin asıl sebebi hala okuldaydı. Tolga okuldaydı ve eğer Buğra olan onca şeyin üzerine Tolga'nın kız kardeşini yüzüstü bıraktığını öğrenirse hiç de iyi şeyler olmazdı. Bu yüzden Buğra'nın videoyu izlememesi, okuldan kimseyle iletişime geçmemesi gerekiyordu.

 

 

Berna bu seferde, "Bana cevap ver abi!" diye bağırdı. Doktor olağandışı bir durum için tetikte bekliyordu ki Buğra daha fazla dayanamadı. "Bebek artık yok Berna!" diye bağırdı. Buğra'nın itirafıyla Berna donup kaldı. İlk başta hiç tepki vermedi. Elini karnına götürdüğünde ise sinir krizi geçirdi. Bağırıp çağırmaya başladı. Devrim kolumu tutup beni dışarı çıkarmasaydı Berna o an bize de saldırabilirdi. Kapının önüne çıktık. Odadan bağırış sesleri yükseldi.

 

 

Devrim, "Buğra olanları bilmiyor. Okula dönelim. Okulda bir hareketlilik varsa onu önleriz. Buğra'nın yanında durmak faydasız," dedi.

 

 

"Bu doğru ama ya katil bizim yokluğumuzda Buğra'nın olanları öğrenmesini sağlarsa? Bunu göze alamayız Devrim."

 

 

"Katilin hedefinin Buğra olduğundan bile emin değiliz Sanat," dedi Devrim fısıltıyla. Kolumdan tutup beni kenara çekti. Gözlerime baktı.

 

 

"Hedef başkası olabilir. Bunu göze alabilecek misin? Bir başkasının daha sırlarının ifşa olmasına seyirci kalamayız. En başta da sen kalamazsın Sanat."

 

 

"Buğra'yı da burada bırakmak ne derece doğru Devrim. Eğer Buğra bir şekilde olanları öğrenirse Tolga'yı hiç kimse kurtaramaz."

 

 

"Tolga'yı bir şekilde bu olayların dışına itebiliriz ama belirsiz bir hedefi katilden korumamız imkansız Sanat. Okula dönmemiz gerek. Berna için gerekeni yaptık. Sıra okuldakilerde. Berna'nın olayından sonra okulda ne olup bittiğini öğrenmeden bir şey yapamayız."

 

 

"O zaman işe videoyu gönderen kişiyi bulmakla başlayalım. Okuldan biri bu videoyu çekti. Peki ama Berna ile Tolga'nın orada konuşacağını nereden bildi?"

 

 

"Sadece bu da değil Sanat. Işık'ın kelebekli yaka iğnesini herkesten önce bizim bulmamız gerek. Eğer o iğne bir başkasının eline geçerse..."

 

 

Devrim cümlesini tamamlayamadı ama ben devamını biliyordum. O haklıydı. Buğra videoyu görmemişti ama okuldaki herkes bunu görmüştü. Bizim okula dönüp bu video ile kimin alakası olduğunu bulmamız gerekiyordu. Onu bulmalı ve resitalin sıradaki kurbanını ortaya çıkarmalıydık. Kurbanı bulursak bu olay daha fazla alevlenmeden durdurabilirdik ve de yaka iğnesini fırsattan istifade ele geçirebilirdik.

 

 

"Okula dönelim," dedim kendimden emin bir şekilde. Devrim ile beraber son bir kez Berna'nın kaldığı odanın kapısına göz attık. Sesler kesilmişti. Anlaşılan Berna'ya sakinleştirici vermişlerdi. Artık okula dönebilirdik.

 

 

Devrim ile hastaneden çıktım. Arabaya geçtim ve kemerimi taktım. Geceyi bu arabada onunla geçirdiğim gerçeği geldi aklıma. Dönüp ona baktım. Bana karanlığı uykusunda görmek istediğini söylemişti. Acaba ben uyurken beni izlemiş miydi?

 

 

Devrim arabayı çalıştırdığı sırada bu soruyu kafamdan attım. Böyle şeyler düşünmemem gerekiyordu. Özellikle de böylesine kritik bir durumun ortasında bu tarz sorulara kafa yoramazdım. Tüm dikkatimi yalanlar resitalinin sıradaki kurbanına vermem gerekiyordu.

 

 

Arabayla okula doğru hızla yola koyulduğumuz sırada zihnimi boşalttım ve düşünmeye başladım. Notta yazanları düşündüm. Sıradakinin kim olabileceğini düşündüm. Buğra başta olmak üzere tüm okula o videoyu atanın kim olduğunu düşündüm. Birçok isim vardı listede. Kurban olabilecek çok fazla kişi vardı ama aklıma takılan bir isim Buğra'dan sonra tüm isimlerin önüne geçiyordu. Sahiden bu videoyu çeken ve tüm okula yayan kişi o olabilir miydi?

 

 

Devrim'e baktım. Arabayı okulun girişindeki devasa çelik kapıdan geçirdi ve her zamanki park yerine arabayı çekti. El frenini indirdiği sırada, "Sanırım sıradaki kişinin kim olduğunu biliyorum," dedim. Devrim emniyet kemerini çıkardığı sırada dönüp bana baktı. Kuşkuyla da olsa ona o ismi söyledim.

 

 

"Alperen."

 

 

"Alperen'in mi? Onun bu olayla ne ilgisi var? O ne Buğra ile ne de Tolga ile aynı ortamda bile bulunmadı."

 

 

"Bu doğru."

 

 

"Doğruysa nasıl bu kadar eminsin Sanat. Alperen'in yapmış olabileceğini nereden çıkardın?"

 

 

"Alperen ikisiyle de bir araya gelmedi. Onlar umurunda bile değildi. Ta ki Tolga'nın Berna ile yaşadığı yasak aşk ortaya çıkana dek."

 

 

Devrim duraksadı. "Alperen Berna'yı seviyor," dedi sinirle.

 

 

"Tolga'dan intikam almak içinde videoyu tüm okula sızdırdı. Peki ama Tolga ile Berna'nın o sınıfta konuşacağını nereden bildi?"

 

 

"Ona da bir not geldi. Katil Berna ile Tolga'nın o sınıfta buluşmasını sağladı. Onların telefonlarına sızdı. İkisini de aynı sınıfta buluşmaları için bir mesaj gönderdi. Kamera sınıftaydı. Alperen onları gizlice kaydetti. Dikkat edersen Berna son anda ortalığı ayağa kaldırırken kameranın yere düşüşü bile videoda var."

 

 

Devrim bir süre tek kelime etmedi. Olan biteni sindirmeye ihtiyacı vardı. Olaylar o kadar karmaşık bir hale gelmişti ki şimdi ne olacağını ben bile kestiremiyordum. "Alperen'i köşeye sıkıştırmamız gerek," dedi Devrim birden. Arabadan indi ve dönüp benim kapımı açtı.

 

 

Etraftaki insanların bakışları onun umurunda bile değildi. Gözlerime baktı ve elini uzattı. O eli tutacak mıydım? Bunu yapamazdım. Arabadan indim. Elini tutmadığım için biraz bozulsa da ses etmedi. Onun yerine, "Herkes teneffüsteyken Alperen'i nasıl bulacağız?" diye sordu.

 

 

Beraber okula girdik. Etrafa bakındım ve Alperen'in genelde nerede takıldığını düşündüm. "Alperen muhtemelen şu an gitar sınıfında," dedim ve Devrim ile beraber merdivenlerden yukarı çıktık.

 

 

Alperen'in elektro gitara meraklı olduğunu biliyordum. Genelde boş bulduğu vakitleri gitar sınıfında çalışarak geçirdiğini de. Bu tahminim de doğruysa orada bizi bekliyordu. Devrim ile beraber koridorda hızlı adımlarla ilerliyor Alperen çıkmadan önce gitar sınıfına gitmeye çalışıyorduk.

 

 

Kısa bir süre sonra gitar sınıfının açık kapısından içeri baktığımda Alperen'i görmüştüm. Devrim ile sınıfa girdim. Sınıftaki diğer iki kişiye, "Dışarı çıkın," dedim. İlk başta beni ciddiye almadılar ama aynı şeyi Devrim söyleyince sınıftan çıkıp kapıyı kapattılar. Sınıfta sadece üçümüz vardık. Devrim, ben ve Alperen.

 

 

"Videoyu senin çektiğini biliyoruz," dedim her zamanki ciddi ifademle. Alperen umursamaz bir tavırla elindeki elektro gitarı kenara koydu.

 

 

"Nasıl anladınız?" diye sordu.

 

 

"Berna'yı sevdiğini biliyordum. Berna için Tolga'yı Buğra'ya gammazlayacağını da. Ama tüm bunlara gerek yok Alperen."

 

 

"Buna sen mi karar veriyorsun? Bir katilin yanında duruyorsun Sanat. Bana akıl verebilecek en son kişi bile değilsin sen!"

 

 

Devrim'in sinirlenmeye başladığını gördüm. Sinirden çenesini sıkıyordu. Alperen biraz daha şansını zorlarsa Devrim'in ona hiç de hoş olmayan bir muameleyle karşılık vereceği aşikardı. Bu yüzden, "Sözlerine dikkat et Alperen," dedim iğneleyici bir tonda.

 

 

"Dikkat etmiyorum! O Işık'ı öldürdü! Seni de bir gün öldürecek ve sen bunu bile bile hala onun yanında duruyorsun!"

 

 

Alperen'in sözleri Devrim'i çileden çıkardı. Devrim Alperen'in yakasından tutup onu havaya kaldırdı. "Işık'ı ben öldürmedim! Önce bunu o kıt kafana sok! Bir daha bana katil imasında bulunursan seni gerçekten öldürürüm! Öldürürüm! Beni anladın mı?" diye bağırdı Devrim. Sinirden kendini kaybetmişti. Alperen'i onun elinden almak için olağanüstü çaba harcamıştım.

 

 

"Devrim! Yapma!"

 

 

Orada ben olmasaydım Alperen'in başına gelecekleri hayal dahi etmek istemiyordum. "Devrim!" diye bağırdım yeniden. En sonunda Alperen'i bırakıp dışarı çıktı. Peşinden gittim. Koridorda sinirden volta atmaya başlamıştı. Elleri ensesini kavramış sinirlerini yatıştırmaya çalışıyordu. Dayanamadım. Onun tam karşısında durdum ve ona hareket alanı tanımadım.

 

 

"Sinirlerine hakim olmayı öğren Devrim Dinçer Demiralp!"

 

 

"Az önce bana neler söylediğini duymamış gibi yapma Sanat!"

 

 

"Duydum Devrim! Bunu senin damarına basmak için yaptı! Sende onun istediğini yaptın!"

 

 

Devrim sinirlerini yatıştırabilmek adına derin bir nefes aldı ve aramızdaki tek adım mesafesini sabırsızca kapattı.

 

 

"Bana katil demesini geçtim. Söyler misin bana ben sana yapılan imaya nasıl sessiz kalabilirim?"

 

 

"Bu beni bağlar Devrim Dinçer Demiralp."

 

 

"Hayır. Bu sadece seni bağlamaz. Sana edilen laf bana da edilmiştir Sanat Karay," dedi Devrim gözlerimin içine bakarak. Soluğu yüzüme vuruyordu. Bakışlarının altında ona, "Neden peki? Neden benimle bu kadar ilgilisin?" diye sorma cesaretinde bulundum.

 

 

İç çekti. Kuruyan dudaklarını ıslattı ve "Günün birinde anlarsın. Beni gerçekten gördüğün zaman gerçeği kendin anlayacaksın," dedi. Ne demek istediğini anlamadım. Belki de aklıma geleni kabullenmek istemedim.

 

 

Devrim'in aramızdaki mesafeyi açışını izledim. Bana, "Kelebekli yaka iğnesini bulmamız gerek," dedi. Beraber öğretmenler odasının yanındaki boş sınıfa girdik. Sınıfta her yer her yerdeydi. Sıralar yerlerdeydi. Umarım kelebekli yaka iğnesi de hala buradadır.

 

 

Devrim ile beraber sıraları yerden kaldırıp dört bir yanda kelebekli yaka iğnesini aradık ama yoktu. "Kahretsin! Biri onu almış," dedi Devrim içinde bulunduğumuz duruma içten içe söverken. Bu hiç iyi değildi. Yaka iğnesinin Işık'a ait olması bir yana o iğnenin üzerinde kendi kanım vardı.

 

 

Sıkıntılı bir nefes verdim. İğneyi keşke sonradan gelip almış olsaydım. O zaman şu an başkasının elinde değil de benim elimde güvende olurdu. Sıralardan birine oturdum. Aklıma ihtimaller geldikçe bu işin içinden nasıl çıkacağımızı düşünüyordum. Başımı ellerimin arasına aldım. Gözlerimi yumdum ve düşünmeye başladım.

 

 

Devrim yanıma oturdu. Varlığını hissettim. Saçlarıma dokunmak üzere olan elini hissettim. Elini uzaklaştırdı. İlk başta ne diyeceğini bilemedi. Ne yapması gerektiğini bilemeyecek bir haldeydi. Başımı kaldırıp ona baktım. O da bana.

 

 

İkimizde bir bataklığa saplanmıştık. Çıkmaya çalıştıkça daha çok batıyorduk sanki. Ben karanlıkta kalmaya karanlık olmaya alışkındım ama Devrim değildi. O aydınlıkta durmalıydı. Ellerimi kucağıma indirdim. Kelebeğin kanadının kestiği küçük yarama baktım. Hiç acı çekmeme rağmen Devrim yarama üflemişti. Şimdi ise yanımda durmuş benimle beraber yarama bakıyordu.

 

 

Eli elimi tutmak için uzandı ama bunu yapamadı. Çünkü izin vermeyeceğimi veremeyeceğimi biliyordu. Eli boşlukta kaldı. Uzanıp tutmak istedim. Parmaklarım ilk kez birinin parmaklarına kenetlensin istedim ama yapamadım. Yapamazdım. Çünkü biliyordum. Yaparsam anlardı. Görürdü karanlığımı. Karanlığım onu yutardı. O zaman ne Devrim kalırdı geriye ne de Sanat.

 

 

"Ben bu dünyada her şeyden çok senin elini tutmayı istedim Sanat," dedi Devrim birden.

 

 

"O demir parmaklıkların arasından senin ellerine dokunmayı istedim. Parmakların parmaklarıma değecekti. Dokunuşun iyileştirecekti beni. Bir anlığına da olsa nezarethanede değil de senin yanında olacaktım. Bunu ne kadar çok istediğimi tahmin dahi edemezsin."

 

 

O an anladım Devrim'in Işık'ı değil de karanlığı sevdiğini. Karanlığı görmeyi neden bu kadar çok istediğini o anladım ama bilmezlikten geldim. Buna mecburdum. Çünkü sevilmemeye alışkındı karanlık. Eğer sevilirse Devrim karanlıkta kaybolurdu. Sırf bu yüzden hiçbir şey diyemedim. Duygudan yoksun mavi gözlerim ona baktı. Tam o sırada telefonlarımıza bir bildirim düştü. Bildirimin kime ait olduğunu gördüğüm an Devrim ile birbirimize baktık.

 

 

Abim Tolga'yı bulmaya okula geliyor!

 

 

Berna'nın tek cümlelik mesajı olayın ne derece şiddetli bir sonuç içerdiğini gözler önüne seriyordu. Buğra bir şekilde videoya ulaşmış okula doğru geliyordu. Tolga tehlikedeydi ve tüm bunlar Alperen'in yüzünden olmuştu.

 

 

"Tolga'yı saklamamız gerek," dedim panikle.

 

 

Devrim ile beraber koşarak sınıftan çıktım. Tolga'nın şu an bahçede olduğunu biliyordum. Buğra ona ulaşmadan önce Tolga'yı bulmamız gerekiyordu. Tolga'yı bulmalı ve Buğra'dan saklamak zorundaydık. Başka çare yoktu. Olması muhtemel olana engel olmak zorundaydık.

 

 

Devrim ile beraber bahçeye çıktık. Nefes nefes kalsamda şu an için tek önemli olan şey Tolga'nın güvende olmasıydı. Gözlerim dört bir yanda Tolga'yı aradı. Onu en sonunda Korkut ile konuşurken yakaladım. Onun olduğu tarafa doğru koşmaya başladım.

 

 

"Tolga," dedim nefes nefese. Beni ciddiye almayacağını yaşanan onca olaya rağmen kibir saçan bakışlarından anlamıştım ama yine de söylemeye karar verdim.

 

 

"Buğra Berna ile olanlardan sonra buraya geliyor. Gitmen gerek."

 

 

"Sen yine ne saçmalıyorsun Sanat?"

 

 

"Buğra videoyu gördü."

 

 

"Ne videosu?"

 

 

O an videonun sadece belirli kişilere gittiğini anladım. Bu bir tuzaktı ve tüm bunlardan habersiz olan aptal Tolga ile beraber bizlerde beraberinde tuzağa çekiliyorduk. "Berna ile konuştuklarını Buğra artık biliyor ve senin için okula geliyor," dedim son çare.

 

 

Tolga ilk başta boş boş yüzüme baktı. Sonrasında bu anlattığıma Korkut ile beraber gevşek gevşek güldü. Devrim ise yanımda durmuş iki aptalın kendi aralarında gülüşmelerini sabır çekerek izliyordu. "Tolga gitmen gerek," dedim yeniden ama beni dinlemedi. Tam o sırada okul bahçesine arabayla girdi Buğra Taşkın.

 

 

Arabasından indi ve hışımla bizim olduğumuz tarafa doğru gelmeye başladı Buğra. Sinirden yüzü kıpkırmızıydı ve bu görüntü bile az sonra olacak olan felaketin ön gösterimi niteliğindeydi. "Tolga!" diye kükredi Buğra ve koşarak Tolga'nın yüzüne sert bir yumruk çaktı.

 

 

Bahçede nöbetçi olan iki öğretmen bizim olduğumuz tarafa doğru gelirken kavgaya bu seferde Tolga'nın kankası Korkut ile Buğra'nın kankası Adahan ikilisi dahil oldu. Devrim onları ayırmak için öğretmenlere yardımcı olmaya çalışıyordu ki bana baktı.

 

 

"Sanat git!"

 

 

"Seni bırakamam!"

 

 

"Git lütfen," dedi Devrim yalvarırcasına. Kenara çekildiğim sırada bir şey fark ettim. Korkut'un cebinden çıkardığı kelebeği! Tam onları uyarmak kelebeği onun ellerinden almak için atıldığım sırada bir şey oldu.

 

 

Kelebeği Korkut birine sapladı. Peki ama kime? Kavganın durmasına sebep olan bu hamle kimeydi? Kim yere düştü? Kim o bıçak darbesini aldı? Hangimiz? Buğra mı? Adahan mı? Tolga mı? Öğretmenlerden biri mi? Devrim mi? Ben mi? Hangimiz yalanlar resitalinin acı darbesiyle yere düştü? Notta da dediği gibi resital kanla başladı, yalanla da son bulacak!

Loading...
0%