Yeni Üyelik
30.
Bölüm

Özel Bölüm 1

@seydnrgrsu

Sinsi bir ağrı vardı Baran'ın başında. Sol kaşının üstünde belirmişti önce. Sol kaşından sol şakağına sonra da başının arkasına yayılmış, oradan da ensesine inmişti hızla. Koyu koyu ağrıyordu. Hatta sol gözünün kapağı seğiriyordu. Genelde hep böyle ağrırdı.

 

Gözlerine kum atılmış gibiydi. Kirpik diplerinden tüm göz tabakasına yayılan ince sızılar vardı. Sağ elinin işaret parmağıyla önce sol gözünü sonra da sağ gözünü kaşıdı ağır ağır.

 

Uykusu vardı.

 

Bu ağrı da, gözündeki bu yanmalar da hep üzerine çöken uykusu yüzündendi.

 

Çok uyumazdı. Çok konuşmazdı ve çok gülmezdi. Son yıllarda her şeyini sınırlandırmıştı. Son aylarda ise bunların hiçbirini yapmaz olmuştu.

 

Ama çok çalışırdı.

 

Haddinden fazla.

 

Bir gün yirmi dört saatti ama o çalışırken bir gün yirmi dört saat olmaktan çıkardı.

 

"Sikeyim." Dye mırıldandı ekrandaki yazıyı tekrar yanlış yazınca. Üçtür raporun bu kısmını yanlış yazıyordu. Oysa hiç zor değildi. Böyle bir hata yapmaması gerekiyordu. Normalde gözü kapalı yazabilirdi ama şimdi üzerine çöken uyku yüzünden kelimeleri zihninde bir türlü toparlayamıyordu.

 

Yine şirkette sabahlamıştı.

 

Bu onun için alışıldık bir durumdu. Bunu kimse yadırgamazdı. Mardin'e kesin dönüş yaptığından beri vakit geçirdiği iki yer vardı: Şirket ve şantiye.

 

Birkaç hafta önce ise bu konum daha çok 'şirket' olarak güncellenmişti. Neredeyse gününün hepsini bu odada geçiriyor ve sadece elindeki işlerle meşgul oluyordu. Asistanı Bade bile odaya sadece dosya bırakmak için giriyor diğer türlü kesinlikle kendisine bir şey diyemiyordu.

 

Toplantılara girmiyordu, görüşmelere katılmıyordu, şantiyedeki durumu bile artık kendisi kontrol etmiyordu. Sadece ve sadece bu dört duvarın arasında önüne konan dosyalarla ve raporlarla muhatap oluyordu. Diğer tüm işleri Cihan ve Maran'ın üzerine bırakmıştı ama onlar da asla yetiştiremiyordu. Son üç haftadır şirketteki işlerin işleyişi yavaşlamıştı. Halbuki kendi bunların hepsini tek başına halleder ve gereğinden önce bitirirdi.

 

'Bu böyle olmayacak' diye geçirdi içinden. Eş zamanlı olarak da bilgisayarı hızla kapatıp kalktı koltuğundan. Bir eliyle de cebini yoklamıştı sigara paketini çıkarmak için. Kafası o kadar dalgın, bedeni o kadar yorgundu ki cebindeki paketin varlığını ya da yokluğunu anımsayamıyordu.

 

Yoktu.

 

Eğer bir sigara içmezse başından vücuduna yayılan koyu ağrı delirtecekti onu. Hızla masasındaki çekmeceyi açtı. Paketten bir dal sigara çıkarıp dudaklarının arasına yerleştirdi ve masanın üzerinde duran çakmakla hızlı bir şekilde yaktı.

 

Kapalı yerlerde özellikle de burada sigara içilmesinden nefret ederdi ama son haftalarda bunu umursamaz olmuştu. Sigaradan çektiği zehirli duman suya damlatılan mürekkep misali ciğerlerine yayılırken beklediği rahatlamayı alamadı. Daha hızlı soludu dumanı. Gözlerini kapatıp dumanın kendini rahatlatmasını bekledi ama olmadı. Sinirle çekmeceyi kapatacak oldu ama araladığı yorgun bakışları küçük kahverengi kutuyu buldu. Yorgun bakışları biraz daha açılırken etrafındaki akan zamanın yavaşladığını hissetti.

 

Kalakaldı...

 

Kızgın demirle dövülen bedeni dondu kaldı. Ciğerlerine yayılan dumanın varlığını çok acı bir şekilde hissetti ilk defa. Bakışları büyüdü ve göğüs kafesinin ortasındaki organ çok kuvvetli bir şekilde varlığını belli etti. nefesleri kısa bir anlığına kesildi.

 

Etrafında akan zaman iyice ama iyice yavaşladı.

 

Titreyen sol elini çekmecedeki kutuyu almak için uzattı ama bakışları yüzük parmağındaki ince alyansta asılı kaldı. Kendini bir kadere mahkum eden ince alyans... Karşı koyamadığı ve mecbur bırakıldığı kadere ait alyans... Omuzlarına yüklenen yeni ve en ağır yük... İlk defa bir eşyanın varlığı bu denli ağır geliyordu bedenine.

 

Dudaklarının arasındaki sigaradan hızlı bir nefes çektikten sonra masanın üstündeki küllüğe sertçe bastırdı ve titreyen eline rağmen kutuyu aldı çekmeceden. Ahşap kapağı yavaşça itelediğinde bakışları odanın loş ışığına rağmen parıldayan üç küçük mavi taşlı bilekliği buldu. Parmaklarının arasına alıp gözünün hizasına kaldırdı. Derin bir nefes alması gerekmişti. Nefes aldığında da burnunda kalan ve o günden beri hiç gitmeyen kokuyu tekrar hissetti.

 

'Bulamayacaksın' dedi içinden bir ses. Nişan gününden beri hiç üşenmeden sürekli göletin yanına gidip o gece kolları arasına düşen ve bu bilekliğin sahibi olan 'peri kızını' beklemişti. Ama gelmemişti. Bekleyişi de arayışı da boşunaydı. Günden güne bulacağına dair olan umut ışığı da sönmeye başlamıştı ama nedense içinden başka bir ses 'vazgeçme, çok yakınında, bulacaksın' diyordu.

 

Peki ya bulunca ne olacaktı? Ne değişecekti? Ne işe yarayacaktı? Parmağındaki alyans onu bir kadere mahkum etmemiş miydi? İçini aniden kaplayan sıkıntı yüzünden yorgun bir nefes alırken yavaşlayan zaman yeniden ve daha hızlı bir şekilde akmaya başladı.

 

Bilekliği geri koyup ktunun kapağını kapattı. Çekmeceye geri koymaya niyetlendi ama sonra vazgeçti. Kutuyu daha güvenilir bir yer olan eve koymak en mantıklısıydı. Ceketinin iç cebine yerleştirirken odasının kapısı çalınmadan açılmıştı.

 

"Yarınki gelecek demirler maalesef gelemiyormuş. Şimdi aradılar. Stoklarında sıkıntı varmış! Aklın alıyor mu! Başımıza ilk defa geliyor! Demir stoğunda nasıl bir sıkıntı olabilir Allah aşkına! Ben ilk defa duyuyorum!"

 

"Sakin mi olsan Maran." Demişti kutuyu iyice cebinin içine yerleştirirken. Maran her defasında odasına kapıyı çalmadan girerdi.

 

"Sakin olayım olmasına da demirlerin gelmemesi demek inşaatın aksaması demek."

 

"Sıkıntı yok çözülür." Maran'ın kaşları şaşkınlıkla havalanırken kapıdan sakin bir şekilde çıkan Baran'ın arkasından bakakalmıştı. hiç Baranlık hareketler değildi çünkü. Bir iş zamanında yetişmezse ortalığı birbirine katan, son günlerde sinir küpü olarak dolanan adamın vereceği bir tepki değildi az önceki yaşanan. Ama bir şey diyemeden de peşine takılmıştı.

 

"Ben az önce eve uğradım. Benden istediğin raporlar tamam. Dosyayı çalışma odasına bıraktım."

 

"İyi." Demişti yorgun sesiyle Baran. Uzun koridorda ondan iki adım önde yürüyordu. Bir sinir dalgası yayılmıştı Maran'ın içine ama tuttu kendini. "Mali raporları kontrol ettin mi?"

 

"Hayır etmedim ama-"

 

"Sana bunu iki gün önce dedim Maran." Az önceki yorgun ses tonu birden sertleşince afallamıştı Maran.

 

"Ne demeye çalışıyorsun sen Baran?"

 

"Demirlerin gelip gelmemesiyle çok ilgileniyorsun ya. Keşke biraz da kendi yapman gereken işlerle ilgilensen diyorum. Ayrıca bugün getirmen gereken raporları geçen hafta teslim etmen gerekiyordu. Neyse. Demirlerin gelip gelmemesiyle değil senden istediğim mali raporları hazır et sen."

 

"Çalışıyorum zaten üstünde. Ya bugün ya da yarın masanda olur." Mırıldanmıştı Maran. Eğer yüksek sesle konuşmaya kalksa sesinin öfkeyle çıkacağını çok iyi biliyordu. Çattığı kaşlarıyla izledi Baran'ın asansöre binmesini.

 

"Gelmiyor musun?"

 

"Sen geç arabaya dosyalarımı alıp geliyorum." Sert ve bir o kadar da sinirli adımlarını geri çevirmişti Maran. Sinirle olduğu yerde solurken yönünü Baran'ın odasına çevirdi.

 

"Mali raporları sen yazmış. İlgilenmem gereken işlerle ilgilenmiyormuşum. Ağamız ne derse tabi o. Dedem yüzünden ama. Varsa yoksa ilk erkek torunu. Sen yokken ben vardım. Sen geldin benim kurduğum düzenin başına geçtin." Bir yandan da Baran'ın odasındaki dosyaları aldı hışımla. "Biz yapalım senin adın anılsın." Aynı sert adımlarla koridoru tekrar yürüyüp asansöre varmıştı. "Şantiyeden çektin beni, yetmedi projenin başından aldın." Boynundaki kıravatı sertçe çekiştirip daralan nefesini rahatlatmaya uğraştı. Annesinin ısrarları olmasa bir dakika durmazdı ya bu şirkette.

 

Kendine iyi akşamlar dileyen güvenlik görevlisine de girişte bekleyen ve selam vermeye çalışan kadına da oralı olmadan Baran'ın arabasına yürüdü. Ama hırslı adımları arabanın yanına varınca aniden durmuştu. Çünkü bakışları Baran'ın elinde tuttuğu bileklikte kaldı. Arabanın içine öylece oturmuş elindeki bilekliğe bakarken tanıdı o bilekliği.

 

Üç küçük mavi taş...

 

Elif'in abisinden yadigar ama kaybettiği bilekliği...

 

Sabah konağa dosya bırakmaya gittiğinde Elif ve Şilan'ın konuşmalarına ister istemez şahit olmuştu. Elif'in ağlamaklı sesle bileğinden hiç çıkarmadığını anlattığı bileklikti bu. Abisinden kalan tek şeydi. Nişan gecesi göletin yanında kaybettiğini anlatmıştı.

 

Beyninde şimşekler çaktı o an. Elif'in yüzünü görmedim diye bahsettiği kişi Baran'dı. Elif yana yakıla bu bilekliği arıyordu her yerde. Peki Baran'ın o geceki kızın Elif olduğundan haberi yok muydu?

 

Bakışlarını Baran'dan çekerken sinsi bir gülümseme yerleşti dudaklarına. Buraya gelirken artan öfkesini tek nefeste bastırıp arabaya yerleşti. Baran elindeki bilekliği apar topar kutusuna koyup cebine atarken 'Maran görmesin' der gibi uğraşmıştı. Bu hali ise Maran'ın gözünden kaçmamıştı.

 

"Aklın kalmasın sakın. Bugün raporları bitiririm." Dedi sinirden son derece arınık sesiyle. Raporlar biterdi ona şüphe yoktu. Ama Maran artık sadece işteki rekabeti düşünmüyordu.

 

Konağa geldiklerinde her zamanki ses gürültü karşılamamıştı Maran ve Baran'ı. Çünkü konak halkı kışlık yapacağız bahanesiyle kendilerini çiftlik evine atmışlardı. Kışlık yapmak bahaneydi. Çiftliğe gidişin asıl sebebi Bircan'ın üzerine çöken o kasvetli havayı dağıtmaktı. Çarşıda kadınlarla yaşananlardan sonra derin bir üzüntü dalgasına kapılmıştı. Her ne kadar belli etmemeye çalışsa da çok zorlanıyordu. Farkındaydı Baran. Ama ses edememişti annesinin emrivakisine.

 

Maran'ın 'raporları hazırlıyorum hemen' sözlerine de, Ruken'in yemek hazırlayayım demelerine de aldırmadan hızlı adımlarla önce odanın yolunu tutmuş, cebinde dünyanın en değerli şeyini taşımanın verdiği gerginlikle nereye adımlayacağını da bilememişti.

 

Odadaki çekmecelere koyabilirdi. Ama sonra bu düşünceden ışık hızında vazgeçmişti. Çünkü temizlik yapılırken oda karıştırılabilir ve kutu ortadan kaybolabilirdi. Oda olmazdı. Giyinme odasındaki dolaplardan birine koyabilirdi ama bu düşünce de hoşuna gitmemişti. Sonra aklına çalışma odası geldi. Hızlı adımlarının yönü alt kat oldu bu sefer.

 

Çalışma odasını babası ve kendisi dışında kullanan olmazdı. Cihan aklı eserse uğrar ki onun aklı buraya uğramaya da pek esemezdi. O anca babası ya da kendisinin çağırmasıyla gelirdi. Maran ayda yılda bir rapor bırakır ya da dosya almaya gelirdi. Bir de Fatma abla girerdi. Ama o da kabaca bir temizlik yapar giderdi. Baran'ın koyup kilitleyeceği çekmeceye kimse dokunmazdı.

 

Konaktaki en güvenli yer burasıydı.

 

Şimdilik...

 

Baran iki gün sonra çekmeceyi kilitlediği anahtarı şirketteki masasının üzerinde unutacağını ve o anahtarın iki gündür alınmak için uğraşıldığını hesap edememişti. Önce çekmecenin anahtarı kaybolmuş sonra da özenle çalışma odasındaki çekmeceye koyduğu, içinde bilekliği sakladığı kahverengi kutu kaybolmuştu.

 

Anahtar yerine kondu ama bileklik o gece sırra kadem bastı.

 

Asıl sahibi ise bilekliği bir gün sonra davete gideceği sırada Maran'ın cebinden düşünce gördü.

 

Karanlık, yağmur yağan bir gecede kaybolan bileklik ayaklarının ucuna Maran'ın cebinden savruluverdiğinde alamamıştı. Çünkü bilekliğe ulaşacak yollar yalan iplikleriyle gerilmişti.

 

Ta ki gerçeği anlayacağı o nişan gecesine kadar.

 

 

 

 

🔥

 

 

Sizce yeni bölümde ne olacak?

 

Berfin'e ne oldu? Elif ona ne yaptı?

 

Baran ve Elif arasında ne geçecek?

 

Baran Elif'e nasıl bir tepki verecek?

 

Baran Maran'ın bilekliği aldığını öğrenince ne yapacak?

 

Ve en önemlisi Elif gerçeği nasıl söyleyecek?

Loading...
0%