Yeni Üyelik
1.
Bölüm
@seydnrgrsu

ELİF

agirê evînê

 

31.10.2022 22.00- Pazartesi

Başlangıç tarihinizi bırakır mısınız?

 

I- GİRİŞ: YENİ BAŞLANGIÇLARA, SONSUZA

 

Eylem Aktaş-Akşam Olur Karanlığa Kalırsın

 

Küçük bir hatırlatma: Kurgu ilk bölümlerde kısa sonraki bölümlerde artarak uzamaktadır. Sindire sindire, her karakterin iç dünyasına ışık tutan bir şekilde ilerlemektedir. Bunu dikkate alarak başlamanızı, ne zaman şu olacak gibi yorumlarınızı da maalesef cevapsız bırakmak zorunda kaldığımı belirtmek isterim.

 

⚠️ YAZARDAN NİSAN 2024 GÜNCELLEMESİ;

Bu zorunlu bilgilendirmeyi aldığım bir sürü mesaj ve yorum sonucunda yapıyorum. Kurgumuz ilk bölümlerde karakterimizin yaşadığı kayıplar sonucu psikolojik çerçevede ele alınmış, karakterimizin iç dünyasını açıklamak için detaylı yazılmıştır. Ama genel bir hikaye örgüsü çerçevesinde ilk bölümlerde okuduklarınız da ilerleyen bölümlerde karşısınıza çıkacaktır. Ayrıca kurguyu sadece 'töre' hikayesi olarak ele almamanızı belirtmek isterim. Hiçbir şekilde şiddet ve güzellemesi yoktur.

Size bu kurguda üçüncü bölümde erkek karaktere aşık olup beşinci bölümde onun zorlamalarına boyun eğen bir karakter yazmadım.

Bu konuları bilerek başlamanızı tavsiye ederim

 

✨YAZARDAN MAYIS GÜNCELLEMESİ;

Kurguda aldığım 'neden olaylar yarım, burayı neden okumadık' yorumlarınıza cevaben yazılan bir hatırlatmadır.

Hiçbir yer yarım kalmamakla birlikte o noktada bir yeri okumadıysanız bu ilerleyen bölümlerde mutlaka okuyacağınız anlamına gelmektedir. Yani üçüncü bölümde okuduğunuz bir kısımla kırkıncı bölümde de karşılaşabilirsiniz. Ayrıca ilk on iki bölüm oldukça kısa olup hikayenin tam başladığı kısım değildir. Tam anlamıyla olaylara on ikinci bölümden sonra başlayacağınızı, o bölüme gelene kadar da zaten kısa kısa bölümler okuyacağınızı bildirmek isterim.

 

'Sana zulüm bana ölüm değil mi?'

 

🕯️

 

Gece ıssız ve soğuktu.

 

Evet ıssızdı ama soğuk değildi. Üşüten gecenin ayazı değildi. Üşüten onun kafasındaki öfkenin ateşiydi.

 

Soğuk zihnindeydi.

 

Öfkeliydi adam. Tüm öfkesi üzerindeki ince beyaz gömleğin eteklerinden kuru çorak topraklara korlar bıraka bıraka saçılıyordu.

 

Yangını dışında değildi. Yangını damarlarında zehir olup benliğini ele geçiriyordu. Esen rüzgar ateşini söndürmek şöyle dursun daha da harlıyordu içindeki korları.

 

Bir yelkenlinin azgın dalgalarda bir o yana bir bu yana savrulması gibi savruluyordu saçları esen rüzgarda. Saçlarının ucundan korlar dökülüyordu.

 

Parmak boğumları şişmiş ve beyaz beyazdı. Elleri, altında gergin bir yaydan fırlatılmış ok misali gecenin karanlığını ve ıssızlığını şimşek gibi yaran atın yularını tutuyordu. Parmaklarının arasındaki yular bir yılanın dersinden soğuk ve yağlıydı. Öfkesi parmak uçlarından saçılıyordu etrafa.

 

At her adımında bir diğerinden daha da fazla hız kazanırken bu üzerinde oturan adama yetmiyordu. Öfkesinin harını hiçbir şey alabilecek gibi değildi.

 

Genişlemiş burun deliklerinden içindeki kor alevin nefesi yayılıyordu etrafa. Nefeslerinden öfke saçılıyordu.

 

Boynundaki damarlar yeşillenmiş, omuzlarından şişen göğsüne bir boru misali iniyordu. Damarlarında akan kan değil öfkeydi.

 

Tüm vücuduna deli bir har salınmıştı. Gömleğinin kopan ilk üç düğmesi geniş göğsünü ortaya çıkarmış, süratinden dolayı esen ok misali rüzgar gelip dövüyordu bedenini ama harı sönmüyordu. Göğsünün altında atan organdan öfke pompalanıyordu tüm vücuduna.

 

Dikkati bir şeyde odaklı değildi, dağılmamıştı. O gece dikkati yoktu. Allak bullak olan zihni hiçbir şeyi bir bütünde tam edemiyordu.

 

Eliyle bir yılanın boğazını sıkar gibi daha da şıktı yuları. Tırnakları etine gömülüyor belki de avuç içlerini kanatıyordu.

 

Asıldıkça asıldı yulara. Dudaklarından altında bir ok misali süzülen ata daha hızlı olması İçin 'Deh!' Kelimesi dökülüyordu. At da sanki onu anlıyormuş gibi her adımını bir öncekinden daha da hızlı vuruyordu çorak topraklara.

 

Öfkesini o gece hiçbir şeyin dindiremeyeceğinden adı gibi emindi genç adam. Ne şu tırmandığı tepe, ne bağrını döven rüzgar ne de ettiği yeminler.

 

'Akşam olur karanlığa kalırsın...'

 

Kulağına ıssız karanlıktan ince tiz bir ses çalındı.

 

'Oy gelin gelin sevdalı gelin...Öldürdün beni...'

 

Hararetinden neyi duyduğuna emin olamadı ilk. Allak bullaktı çünkü.

 

Altındaki can yoldaşı kendinden komut almadıkça hareket etmezdi. 'Git' demeyince gitmez, 'Dur' demeyince de asla durmazdı. Ama atı yavaşlayıverdi bir anda. Adımlarını sese doğru atıyordu usul usul.

 

'Sana zulüm bana ölüm değil mi?'

 

Duyduğu bu ses öylesine içten geliyordu ki sanki biri kalbini söküp ortaya koymuş gibiydi. Kendi içindeki korların yakışanı bu yanık seste işitmişti. Zihni bir anda berraklaşırken kendini ilk defa böylesine savunmasız hissetti.

 

Eğer 'efsunlanmak' diye bir şey varsa ve 'efsuncular' gerçekse bu ses bir efsuncudan başka kimseye ait olamazdı.

 

Damarlarındaki alevin çekildiğini, göğsünü daraltan nefessizliğin geçtini hissetti o akşam ilk defa. Sesin sahibini görmesi lazımdı. Yüreğini ferahlatan bu şeye ulaşmak zorundaydı.

 

Altındaki atı ileri gitmesi için hareketlendirdi ama can yoldaşı iki ayağının üzerinde şahlandı altında. Gecenin karanlığını yaran kişnemesi efsunlu sesin çığlıklarına karıştı.

 

Ne yapsa durduramadı, fayda etmedi. Az sonra da burnuna 'yasemin' kokusu çalındı. Bu koku uzun saçlardan yayılmıştı tüm benliğine.

 

Adamın o gece tüm bedenini yakan ateş bir kokuda ve seste söndü. Ama yüreğine başka bir kor düşmüştü.

 

'Öyle bir ateşti ki bu ruhumu kan kusturdu aklımı kül etti. Ömrüm ömrüne o zifiride kenetlendi.'

 

Öfke bu toprakların altında yatan kalıcı bir misafirdi.

 

Töre daha doğmadan dokumuştu kaderin zehirli ve hırçın ağlarını ömrüne.

 

Sevda buralarda ateşe el sokmaya eş değerdi.

 

Eğer seveceksen bir yanmaya hatta her şeyinle kül olmaya hazır edecektin kendini.

 

'Soluk kahverengi umutlarım tüyden hafif zeminde tuzla buz olurken geçmişin geleceğime ektiği zehirli tohumlar bir akrebin iğnesinde ulaştı ellerime. Ellerim geçmişe bulandı ve parmaklarımdan yayılan sis geleceğimi kararttı. Bu zifiri karanlıktan kaçmaya çalıştıkça sert bir şekilde çarpıyordum arkamdaki sert duvara. Hayır bu bir duvar değildi. Yağmur damlalarıyla bezeli bir insan bedeniydi.'

 

Elif küçük yaşta abisinin ölümüne şahit olmuş, yaşadığı acıyı abisinin hatıralarına sarılarak hafifletmeye çalışmaktadır. Tek istediği ona verdiği sözleri tutabilmek ve abisinin istediği gibi başarılı bir doktor olabilmekken bir de töre uğruna babasının ölümüyle sarsılmıştır. Ezelden başlatılan bu düşmanlık onun hem geleceğine hem de hayallerine ket vurmuştur.

 

Hayata annesi ve kardeşi için sarılırken vazgeçtiği hayalleri içini kor gibi yakarken kendisinden daha ağır bir bedel ödenmesi istenmiştir.

 

Geri kalan ömrünü 'kan davası' bitsin diye feda etmesini isteyen çok uzağı değil öz amcasıdır. Tek çaresi karşı koyamacağı bu kaderden kaçmakken hesaba katmadığı, kader ağının ayağına dolanıp onu kendi kaderinin kucağına düşürmesi olacaktır.

 

Birbirine kördüğüm olmuş hayatlar bu topraklarda sayısız acı yaşayan ve demlenmek zorunda kaldıkları tek geçmiş ağacının gölgesi olacaktır.

 

Bazı şeyler bu satırlarda yeniden can bulurken özü değişmemiş ama daha tutkulu bir hal almıştır.

 

❤️

 

İlk günkü heyecanla biraz da tatlı bir korkuyla merhaba.

 

Bu satırları okuyorsan gözleri dolu parmakları titrek ve kalbi heyecanla çarpan bir kızın durağına uğradın demektir.

 

Yeni versiyonu taptaze sunuyorum size.

 

Çok sevdiğiniz ELİF her şeyiyle yayında. Herkes burada ve sizinle buluşmak için can atıyor.

 

Ruhumuz aynı, karakterlerimiz aynı ama daha tutkulu ve daha cesur bir şekilde buradayım. Siz varsanız varım

 

Bu yeni yolda beni yalnız bırakmamanız hep elimden tutmanız ümidiyle

 

Bizi seviyorum. Allah'a emanet olun ❤️

 

Loading...
0%