Yeni Üyelik
2.
Bölüm

Davetsi̇z Rüzgar

@seydnrgrsu

TMerhaba hoşgeldiniz


Başlama tarihinizi bırakabilirsiniz


beni buradan ( seydnrgrsu ) ve TikTok'tan takip edip bölüm hakkındaki gelişmelere, spoilere ve editlere ulaşabilirsin. beğenmeyi ve yorum yapmayı unutmayın.


Zühre, şahsına münhasır bir kızdır. taklitlerinden sakınınız.


Mavi Gri- Hayatım Leş


🌙


"Sitem hep âşinâlardan gelür bîgâneden gelmez"

Nabî


(Dert hep dosttan gelir, yabancıdan gelmez.)


🌙


Hiçbir şeyden haberim yokken, günler beyaz ve aydınlıkken...


Mevsim yaz, tenimde ılık rüzgar.


Saati bilmiyorum, gerek duymuyorum


Yirmi üçüncü yaşımın sonlarındayım. Kimisine göre hayatın başında kimisine göre sonundayım. Ama bana kalırsa ben tam ortasındayım.


Ortasında sandığım hayatın benim için nelere gebe olduğunu şimdilik umursamıyorum. Umursayacak kadar da bilmiyorum.


Yazarın zihninden fırlayıp düşüyorum bu satırlara. Ama onunla da zıtlaşıyorum arada. Çünkü ben kendi zihnimden konuşuyorum.


Merhaba ben Zühre. Nam-ı diğer Serçe Kuşu.


🌙


"Kız Zühre neredesin? Hele şunun çıktığı yere bak! Hele şuna bak! Boşuna demiyorlar sana serçe kuşu diye.. Yav kızım sen benim yüreğime mi indireceksin?" Ağzıma attığım kırmızı dutu Hamiş'e gülmekten zar zor yutarken iki yanlarına vura vura dövünen kadına batık ağzımla büyük bir gülümseme sunmuştum.


"Naber Hamiş?" Halimi gören Hamiş iyice zıvanadan çıkmış daha da çok dövmeye başlamıştı yanlarını. Başından kayıp gitmek üzere olan tülbentini kulaklarının arkasına sıkıştırıp alnında beni ararken biriken terlerini silmiş, kollarını iki yana açarak derin ve bıkkın bir nefes üflemişti dışarı.


"Sen iflah olmayacan mı be kızım? Sincap mısın maymun musun dal tepelerinden inmiyorsun." Sinirlenince yanakları daha da kızaran kadına omzumu silkip üstteki dala uzanmıştım tekrar. Ellerim, kollarım, yüzüm hatta saçlarım bile kırmızı renge bulanmıştı.


"Serçe kuşuyum ben bilmiyor musun" Arsızca ona bağırmam daha da dellenmesine neden olurken bilerek yapıyordum bunu. Onu kızdırmayı seviyordum. Sinirlenince kızaran yüzünü seviyordum.


"Dut ister misin?" Ellerimden dirseklerime akan kırmızı sularla bir avuç dolusu dutu aşağı doğru uzatmıştım. İki elini yanlarına bıkkınca bırakan Hamiş ise gözlerini gökyüzüne dikip 'sabır' diyordu sesli sesli. Açık mavi tişörtümün önünü kıvırıp içine doldurduğum dutlarla nasıl çıktıysam aynı hızda hoplayıp inmiştim aşağı. Beni baştan aşağı süzen Hamiş ise cık cıklayıp duruyordu.


"Hiii şu haline bak. Aman diyeyim girme sakın böyle içeri. Kurban kesmiş gibisin." Hakkı da vardı aslında. O böyle deyince kafamı eğip kırmızı renge bulanmış halime baktım. Kaşlarım yukarı havalanırken omzumu silkip elimdeki dutlardan birini daha attım ağzıma. Mayhoş tattan iyice uyuşan ağzım yüzünden gözlerim seyrimişti bir anlığına ama seviyordum bunu. Ben önde dutlarımı dökmemek için dikkatli dikkatli yürüyor Hamiş ise arkamdan söylene söylene geliyordu.


"Hey Allah'ım kız bu halin ne?" Bahçeye açılan mutfak kapısında elindeki tepsiyle beliren teyzemin de beni gördükten sonra Hamiş'ten pek bir farkı kalmamış o da başlamıştı cık cıklamaya.


"Sen de yemez misin teyze?" Kırmızı suların damladığı avcumu ona doğru uzatıp açmıştım mavi iri gözlerimi. Kaşlarının ortasında beliren çizgisiyle bir müddet bana bakan teyzemin yüz kasları yavru köpek gibi bakan beni görünce gevşeyivermişti birden.


"Sıpa... Ver bakayım bir tane." En irilerinden birkaç tane seçip ağzına atarken keyfi de yerine gelmişti. "Ay bak yine yırtmışsın tişörtünü. Dal tepelerinden inmezsen böyle olur tabi. Sakın ha böyle gezme ortalarda. Doğru banyoya hemen."


Arkamda söylenip gülüşen iki kadını da bırakıp önce mutfağa uğramış tişörtümü mahvetmek pahasına eteğine doldurduğum o leziz dutlarımı bir kaseye boşaltmıştım. Sonraki istikametim üst kattaki banyoydu. Hoplaya zıplaya koridorun sonundaki beyaz kapıya doğru giderken önünden geçtiğim üstünde kocaman 'İşi olmayan giremez' yazılı posterin asılı olduğu kapının önünde durdum. Burası yıllardır kuzenim Günce ile ortak kullandığımız odamızdı. Aklıma gelen hainlikle kapının kolunu dirseğimle yavaşça açmış ve çıplak ayaklarımla ses çıkarmamaya çalışarak parkede yavaş adımlar atmaya başlamıştım.


Canım kuzenim tam beklediğim pozisyonda yatağında uzanmış, büyük pembe kulaklıklarını da takmış en sevdiği dizilerinden birinin bilmem kaçıncı tekrarını izliyordu. Ellerim yıkamadığımdan ötürü halen kırmızı ve yapış yapışken işte o hainliği yapıvermiştim birden. Ellerim onun yanaklarını sıkarken onun yaptığı ela gözlerini irice açıp ne olduğunu anlamaya çalışması olmuştu.


"ZÜHRE!" Ben elimi karnıma koymuş gülerken o çoktan kulaklığını fırlatıp atlamıştı yataktan ama beni yakalaması imkansıza yakındı. Altın kural: Bir Serçe Kuşu asla ama asla yakalanmaz.


"Kızım var ya çok fena yapacağım seni!" O odadan çıkıp da gelene kadar ben çoktan banyoya sığınmış kapıyı arkamdan kilitlemiştim bile. Onun ise bu saatten sonra tek yapacağı kapıyı bir müddet yumruklayıp gitmek olacaktı.


"Mahvettin be suratımı! Hain! Bir de saklanıyor! Sanki hiç çıkmayacaksın oradan!" Bir yandan üzerimi çıkarırken bir yandan da ona gülüyordum. "Çıkıcam merak etme."


"O zaman seni odada bekliyor olacağım kardeşim. Beni uğraştırma tamam mı?" Kapıya bir fiske vurup uzaklaşan adım seslerini dinlerken bir yandan da suyu ayarlamaya çalışıyordum.


İşim bittiğinde ilk durağım Günce'nin yanıydı. Zaten bir dakika ayrı geçirmezdik hiç. Hayattaki tek akrabam olan teyzem ve Günce her şeyimdi benim. Günce kardeşim teyzem de annem oluvermişti. Beni kendi evladından asla ama asla ayırmayan teyzem, kuvvetli bir kardeşlik bağına sahip olduğum Günce bir de yıllardır kanatlarını üzerimizden esirgemeyen Hamiş'le dört kız yuvarlanıp gidiyorduk işte.


"Kaçıncı bu?" Tek kişilik yatakta yayılan Günce'yi iteleyip kendime yer açarken ağzıma üç beş tane cips atmıştım. Gözünü bir an olsun bile ekrandan ayırmayan Günce ise poposunu yana kaydırıp bana yer açarken laptobunu da dizlerinin üzerine güzelce yerleştirmişti.


"2. Sezon 4. Bölüm." Ekrandaki savaş sahnesi bir yerden tanıdık gelirken sosyal medyada gündem olduğu aklıma gelmiş daha da yayılmıştım yatakta. "Onu mu soruyorum ben? Kaçıncı izleyişin bu?" Onu kızdırmak bu hayatta sevdiğim en büyük hobilerden biriyken yandan bana attığı bakışlarını hemen geri çekip bir saniyesini bile kaçırmak istemediği dizisine geri dönmüştü.


"Çok komiksin Züh." Adımı kısaltmayı severdi Günce. Gerçi her şeyi kısaltmayı severdi. Benim aksime daha yavaş ve üşengeç biriydi. Ama benden daha deli dolu olduğu kesindi. Çılgınlık damarı vardı bir kere. İşte o damarı tuttu mu geçilmezdi önüne. Onun dışında gün boyu odasında pineklemek gibi bir huyu vardı.


Ben mi? Ben daha çok bahçede o ağaç senin bu çimenlik benim gezmeyi severdim. Dededen kalma iki katlı küçük evimizin bahçesinde hiç sıkılmadan sabah akşam durabilirdim.


Ağaçlar ise favori mekanımdı. Nedeni bende bilmiyordum ama ağaç dallarını mesken tutmuştum kendime. Belki daha özgür hissettiğimden belki de gökyüzüne yakın olmayı istememden. İşte bu yüzden de koymuşlardı adıma 'Serçe Kuşu'. Başlarda benimsemesem de bu lakabı kendime sonra birden parçam haline gelivermişti. Aslında bana bu ismi takanlar da haksız sayılmazdı ya. Benim dal tepelerinde dolaşmamı gören herkesin ağzına dolanıvermişti bu isim.


"Bak bak nasıl salladı kılıcı... Heyt be Allah'ına kurban." Bilmem kaçıncı kez aynı sahneyi daha da artan heyecanıyla izleyen kuzenime gözlerimi devirip sarkıttım ayaklarımı yataktan. İflah olmaz dizi bağımlısı kuzenimi oradan kaldırmak için devlet kuvveti gerekliydi ama benim de canım sıkılmıştı. Az ötede duran küçük masanın üzerindeki kitaplara gözlerim takılınca içim daha da sıkılırken en iyisi temiz hava almak diye düşünüp odada bulunan tek pencereye adımlamıştım.


Ahşap pencerenin bir kanadını sertçe kavrayıp kendime doğru bir iki kez asılıp sonunda açmayı başardığımda dışarıda esen bahar yeli okşayıp geçmişti açıkta olan tenimi. Saçlarım halen nemli olduğundan vücudum hafiften titremişti bu sayede. Derin derin çekerken dışarıdaki havayı içime gözüme bizim eve doğru uzanan yolun başında duran siyah bir araba çarpmıştı. Bu çevrede böyle lüks bir araba görmek zor olduğundan şaşırmamak elde değildi. Sonuçta küçük bir kasabaydı burası. Herkesin bir aracı olsa da böyle filmlerden fırlama bir aracı da yoktu kimsenin.


Ellerimi pencerenin iki yanına dayayıp iyice dışarı uzatmıştım başımı. Amacım arabanın plakasını okuyup hangi şehir olduğunu tahmin etmek olsa da uzağı pek de net göremeyen gözlerim bunda başarılı olamamıştı.


"Neye bakıyorsun?" Deminden beri dikkatle aracı inceleyen ben yanıma gelen Günce'yi fark edememiş irkilip gitmiştim. "Şu yolun başında duran arabayı." Parmağımı uzatıp ona da aynı yeri gösterirken kısılan gözleriyle bakan Günce omzunu silkip bilmediğini söylemişti.


"Neyse ne." Bizi ilgilendirmediğinden ikimiz de fazla oralı olmamış yataklarımıza geri atmıştık kendimizi. Günlerdir ders çalışmaya ara verdiğimden vicdanım acı acı sızlamaya başlamıştı bile. Gözlerim yine masanın üzerindeki kitap yığınına takıldığında oflayıp geri yastığa atmıştım kafamı.


Geçen sene o kadar çalışmama rağmen başarılı olamadığım şu KPSS bu sene bakalım bana ne gibi oyunlar oynayacaktı. Bunları bilmeme rağmen halen şu yatakta kıçımı devirip yattığımdan ötürü kızıyordum da bir yandan kendime.


Ağaçtan ağaca hoplamam bir de üstüne aldığım ılık duş iyice uykumu getirmişti de göz kapaklarım ağırlaşmıştı bile. Ellerimi başımın altına yerleştirip rahat bir pozisyon alırken hemen yan taraftaki Günce'ye son bir bakış atmıştım. Ama o çoktan diğer bölümleri izlemeye kaptırmış olacak ki kendini umrunda bile değildim.


Uykunun en tatlı o en güzel, tam yeni dalınan o sıcak kısmından aşağıdan duyulan bir çığlık uyanmamı sağlamıştı. Apar topar otururken yatakta Günce de bilgisayarını bırakıp bana bakıyordu şaşkınca. Teyzemin sesi evin her yerinde yankılanırken yerde duran terliklerimi giymeden bile çıplak ayakla fırlamıştım aşağı. Ben önde Günce arkada ikimiz de alt kattaki salona ulaştığımızda gördüğüm o tanıdık sima içime büyük bir korkunun salınmasına da neden olmuştu.


Dudaklarımdan dökülen o kelimeyle içimdeki korku daha da harlanırken bu günden sonra hayatımın tümden değişeceğini de akıl edememiştim.


"Abi..."


Hani demiştim ya size. Hayatta tek ailem teyzem, Günce ve Hamiş diye. Aslında babamın benden habersiz olan ailesini katmıyordum bu hesaba. Gerçi onların beni pek aileden saydıkları söylenemezdi ya.


🌙


Bölüm sonu


Beğenmeyi ve yorum yapmayı unutmayın.

Loading...
0%