@seyitmehmetmerall
|
Yorum yapmayı ve oy kullanmanızı rica ediyorum. Düşünceleriniz çok önemli.
Şarkılar
Dicle Olcay = Bilsem ki (Akustik)
Serkan Nişancı = Sen Beni Hak Etmedin
Ebru Gündeş = Çabuk Unutma
Kitapta geçenler tamamen hayal ürünü olmakla birlikte hiç bir gerçek hayatla bağlantısı yoktur.
GÜNAH PAYIM
Acımasızlıklarla dolu bir dünya da, olduğumuz yerden kaçmak isterken, acılarımızdan ve kendimizden kaçamayız.
Çocuk olmak ya da içinde çocuğa hayat vermek güzeldir. Sabahtan akşama kadar mahallede ya da okulda arkadaşlarla saklambaç oynamak, voleybol oynamak, çimlerde kitap okumak... Zaman ne de çabuk geçiyor, keşke çocuk kalabilseydim dediğim günler, yıllar geçtikçe çoğalıyor.
İyi bir çocukluğu olmayan bireyler ilerde çocuklarını yetiştirirken en ilgili ve en iyi şartlarda yetiştirmek istiyor. Ama ailelerinden gördükleri her türlü şiddet ister istemez kendi çocuklarını yansıtabiliyorlar.
Ben Aslı, Aslı Kaya bense hiçbir zaman bir çocuk olamamış o güçlü kız. Çocuk olmayı, mahalleye çıkmayı hep istedim. En başta dedem olmak üzere tüm aile fertlerim de çocukluğuma engel oldu. Bir aşirete mensup olduğumuz için benim sokağa çıkmam uygun görülmezdi.
Çocuk olmaya çalıştığım dönemde ise arkadaşlarıma hep imrendim. Ama bir kez olsun git oyna denmedi. Okula bile gideceğim vakit kız çocuğu okuyup ne yapacak dediler, ağlaya sızlaya okula gittim. Okula gitmem bir nebzede olsa çocuk kalabilmemi sağladı. Annemin gözlerinde ise bana karşı hep bir acıma duygusu vardı. Dile getiremese de o yaşlarıma rağmen hep anlardım. Anneme birkaç konu da minnettarım, okul çıkışından sonra eve gelip izin istemek şartıyla dedem şirketten dönene kadar okul da voleybol oynamam izin verirdi.
Ben, bu hayata bir sıfır yenilgiyle başladım. Çünkü ailemin daha doğrusu dedemin kendine göre kuralları vardı. Bende o konakta yaşayan herkes gibi kurallarına uymak zorundayım.
19 Mart 2020
Perşembe günü okul çıkışında eve gidip annemden izin istedikten sonra okul bahçesindeki voleybol sahasında oyun oynayacaktık. Voleybol, benim için sadece bir spor dalı değildi. Kafamı dağıtmak için bir nebze de olsa çocuk kalabilmem için kurtuluş yoluydu. Ya da ben öyle sandım.
Vakit kaybetmemek için koşarak eve geldim. Herkes bir hazırlık içindeydi. Ne olduğundan habersiz, şaşkın bakışlarla annemi bu kuru kalabalığın için de bulmaya çalışıyordum. Merdivenlere doğru koşarken gözüm bir yandan da mutfak kapısına takılmıştı. Bana çarpan sert bir vücutla bir adım geri gittim. O kadar uzundu ki gözüne bakabilmek için başımı kaldırdım. Göz göze geldiğimiz de elimi alnıma götürüp ovuşturmaya başladım. Gözleri mavi olduğu için gökyüzüne bakıyor gibi hissettim. ''Dikkat et küçük kız.'' Bir adım daha geri gittim.
''Asıl siz dikkat edin, bu yaşta size yürümeyi ben mi öğreteyim?'' Elimi alnımdan çekince yüzünü daha net görmeye başladım. Daha fazla bakmamak için gözlerimi devirip mutfağın kapısına bakmaya kaldığım yerden devam ettim.
''Küçük Hanım gergin sanırım.'' Gözlerime oturan öfkeyle karşımdaki adama döndüm.
''Ne gergin olacağım be, hem sen kimsin? '' Gözlerimdeki öfkenin rengi sesimdeki yerini de almıştı. ''Burada ne işin var? '' Konuşmam da siz ifadesiz çoktan alaşağı olmuştu.
Başıyla yukarıyı işaret edince gözlerim terasa kaydı. Dedem orada bize bakıyordu. ''Dedeni görmeye geldim, '' elini öne doğru uzattı. Boş gözlerle yaklaşık beş dakika elini bakmayı sürdürdüm. ''Adım Ozan. '' Cevap alamayacağını anlayınca elini yumruk yapıp indirdi. '' Anlaşılan arkadaş canlısı değilsin. ''
'' Kaç yaşındasın sen? '' Bir kaşımı havaya kaldırdım. '' Dilini mi yuttun be adam? '' Elimi yüzüne doğru salladım, birkaç kez gözlerini kırpıştırdı.
''Otuz. '' Gözlerimi onun üzerinde tutmak yerine dedem ve onun arasında bakışlarım mekik dokuyordu.
''Kendimden yaşça büyüklerle prensip gereği arkadaş olmuyorum. '' Dedemin burayı duymadığı bakışların da ki meraktan anlaşılıyordu. Ozan denen adam bana bakarak gülümsedi ama normal bir gülümseme değildi. Alay.
''Ama başka şeyler olabilir. '' Alaylı gülümsemesi yüzünden silinmemişti. Yanına da küçümseyici bir bakış eklendi ama bir problem var, bu adamla konuşmama dedem tepki göstermiyordu. Hışımla adama döndüm.
'' Ne geveliyorsun sen? '' Ciddiyet maskem yerli yerindeydi. Yine de şaşkınlığımı gizleyemiyordum, dedemin bu kadar sakinliği hiç iyi değildi. Gözlerim mutfak kapısından çıkan anneme kaydı. Hızlı adımlarla yanıma gelip kolumdan tuttu. Adamı ise omzundan ittirip ters bir bakış attı. Merdivenlerin sonuna geldiğimizde annem beni nereye sürüklerse oraya gidecek durumdaydım. Kendimi odamda bulmam on beş saniyemi almıştı. Annem kolumu bıraktıktan sonra kapıyı sıkıca kapatıp kilitlemişti. Ne olduğunu anlamayan bakışlarım annemin üzerindeydi. Annem ise benim aksime daha anlamlı ve telaş barındıran bakışları vardı, sessizliği bozan bendim.
'' Anne ne oldu? '' Bir şeyler söylemesini bekledim ama yapmadı. '' İyi misin anne? '' Sorularım art arda sıralanırken annem söze girmeye niyeti yokmuş gibi kollarını önünde bağladı. ''Bu ne hal?'' Annem son sorumdan sonra dudaklarını aralayıp her şeyi bir çırpıda söyledi.
''Kızım o adam senin nişanlın.'' Boğazımda bir düğüm oluşmuştu. Ne yani benden habersiz beni mi vermişlerdi? Sırtımdaki okul çantam yerle buluştu, elim ayağım ise karın altında saatlerce kalmış gibi buz kesildi. Annemin gözleri doluverdi ve ben şaka olmadığını anladım. Buz gibi karın altından alınıp üzerime kaynar litrelerce su dökülmüş gibi titredim.
On altı yaşım, hayal kırıklıklarım, bugün bir yenisi daha eklenmişti. Dedem yine gözünü kırpmadan beni harcamıştı. Yine acımamıştı bana yine almıştı hayallerimi elimden. Düşüncelerimden annemin sesiyle sıyrıldım.
''Seni şirkette ki ortaklıklarının nişanesi olarak verdiler.'' Gözlerime biriken yaşları serbest bıraktım. Annemi bulanık görmeye başladım. Bugün benim kıyametimdi. Bugün bir mal gibi ortaklıkları pekişsin diye verilen bendim.
''Anne sen iyi misin? '' Suskunluğumu bozmuştum ama boğazımdaki yumru kelimeleri yırtarak çıkarmıştı. Bir eşya bile bu kadar basit bir şekilde verilmezdi. ''Mal mıyım ben? '' Ellerimi saçlarıma götürüp yolmaya başladım, kafamı sağa sola sallayarak geri adımlar attım. '' Ve siz sessinizi çıkarmıyor musunuz? '' Annem bana yaklaşmak için bir adım attı. Ben daha hızla kendimi geri çektim ve sırtımı duvara yasladım. Duvarla bir bütün olmuştu vücudum. Saçlarımı daha fazla çekiştirdim. Çaresizlik, ben çaresizdim, Aslı çaresizdi, Aslı Kaya çaresizdi. Annem o da çaresizdi, gözlerinden okunuyordu. Beni bu kadar çabuk bu adama veremezlerdi, dizlerim daha fazla taşımadı ve duvarın dibine çöktüm.
'' Deden öyle istedi.'' Tabi dedem istemişti ve bir Allah'ın kulu çıkıp bu kız on altı yaşında diyemedi, bu kızın okulu var diyemedi. Saçlarımı tüm gücümle çekiştirmek istedim ama annem yanıma gelip ellerimi ellerine hapsetti.
''Sende susarak onay veriyorsun yani anne? '' dediğimde sesim titremişti ve yumru her seferinde boğazımı daha fazla yakıyordu. Hayal kırıklıklarım vardı, geçmeyecek. Çocukluğum vardı hiçbir zaman yaşayamadığım ve daha on altı yaşımda evlendirilecektim. Hayatımda bir kez gördüğüm adamla, üstelik ortaklık içindi. '' Yazık, çok yazık anne.'' gözlerimi gözlerine sabitledim annem de üzülüyordu. Ama bu benim o adamla evlendirileceğim gerçeğini değiştirmiyordu.''Peki ne zaman söyleyecektiniz?'' Yaşlarımın ardından başka yaşlarda intihar ediyordu gözümden. Ellerimi ellerinden sertçe çektim. Boşta kalan elleri iki yana düştü, annemde bana eşlik edip daha fazla ağlamaya başladı. Öfkem saniyeler ve dakikalar ilerledikçe artıyordu. ''Adamla aynı odaya girince mi?''
Annemin bunu beklemediği yüz ifadesinden belliydi. '' Kızım bana haksızlık ediyorsun, ben ne dediysem de durduramadım. Tek çare senin kaçman yoksa hayatın mahvolacak.'' Son intihar eden yaşı elimle durdurdum. Kaçmam lazım ama nereye kaçacaktım? Dedem beni nereye gidersem gideyim bulur ve öldürür. Namus davasına çevirip tüm aşireti peşime takar. Derin bir nefes alıp kendime zaman tanımak istedim. Zamanım var mı bilmeden. Gitmezsem o adamın karısı olacaktım. O, ukala herifin karısı olmaktansa ölmeyi tercih ederdim.
Annem elbisesinin cebinden çıkardığı paraları elime tutuşturdu, ardından küçük bir not kağıdı verdi. '' Bir iki gün burada kal sonra da buradan kaç git.'' Annem de ağlamayı bıraktı. İstemsizce olsa da eşarbı bozulmuştu. Onu düzeltti ve benim gibi derin bir nefes alıp elinin tersiyle göz yaşlarını sildi. ''Eğer yakalanırsan öldürürler seni.'' Annem çaresizliğin için de çareyi bulmuştu. Hem de en tehlikeli olanından.
''Annem hakkını helal et.'' Biraz ağır konuşmam kalbimin derinlerinde pişmanlığı tatmama sebep olmuştu. ''Ben ne olduğunu anlayamadım, o yüzden fevri davrandım. '' Pınarlarıma hakim olamadım ve daha fazla ağlamaya başladım. Annemde bana eşlik etti. Sonra boynuna sıkıca sarıldım.
''Bir anne kendi yaşadığı kaderi kızının yaşamasına göz yumamaz,'' kısa bir sarılmanın ardından geri çekildim. Annem gözlerindeki hüzün ve titreyen sesi beni mahvediyordu. '' Sen benim gibi kimseyle zorla evlendirilemezsin çünkü arkanda sadece annen değil babanda var.'' dediğinde kaşlarım şaşkınlıkla kalkmıştı. Babam benim evlendirilmeme karşı mıydı? Fazlasıyla sevinmiştim. Ağlarken bir yandan da gülüyordum. Ani duygu değişimlerinin dedemin yaptıklarından sonra bana kalan bir hediyeydi. Asla unutamayacağım, ben hiçbir zaman normal bir insan olamayacaktım.
Annem dizlerinin üstünden kalktı ve dolabıma yöneldi Eline aldığı kıyafetleri bir çantaya doldurmaya başladı. Ben de vakit kaybetmeden doğruldum ve çantama en sevdiğim bitki kitaplarımı yerleştirdim. '' Anne ama bir problem var, '' annem hızla bana döndü ama onun da aklına gelmediği belliydi. ''Ben seninle nasıl iletişim kuracağım? '' Bana hiçbir zaman telefon verilmemişti.
''Akıl edemedim kızım,'' panikle sağına ve soluna baktı. ''Ama Berivan Teyzen sana telefon verir oraya gidince ondan arasın olur mu? '' Beni Berivan Teyzenin yanına gönderiyordu. Bu sanırım benim için büyük bir şanstı. ''Kızım gidene kadar dikkatli ol ama, '' başımı sallayarak annemi onayladım, dolaptan uzun siyah paltomu çıkarıp uzattı annem, '' bunu giy kızım dışarısı akşam soğuk olur. '' Hemen dediğini yapıp üzerime geçirdim. Siyah paltom güzel olsa da beni yaşımdan büyük gösteriyordu, o yüzden pek fazla kullanmıyordum. '' Kızım baban gelsin onunla da vedalaş öyle çık.'' dediğinde annem, kapı çaldı. Kulpa hızlı hızlı iki kere basıldı, korkuyla geri adımlar attım. Annem ise sakin adımlarla kapıya yaklaştı.
''Benim Adnan.'' babamın sesini duymamla ne zamandır tuttuğumu fark etmediğim nefesimi odanın içerisine sesli bir şekilde bıraktım. Annem kapıyı açtı, babam ise arkasını kontrol ederek içeri girdi. '' Hazırsan çık artık kızım saat geliyor ve ortalık... '' Cümlesini tamamlamadan koşup boynuna sarıldım. Babamda düşmemem içinmiş gibi ellerini belime doladı.
''Teşekkür ederim beni bu işe kurban etmediğiniz için.'' Babam geri çekildi, burnundan sesli bir nefes verdi ve gözlerini gözlerime sabitledi.
'' Her ne olursa olsun, ne duyarsan duy buradan gittikten sonra, '' dediğinde babamın gözleri hüzne yer verdi. Kırklarında olmasına rağmen fazlasıyla kırışmış bir yüz hattına sahipti, gözleri ise kahverenginin siyaha çalmaya başlamış tonuydu. Kırlaşmış saçları alnına dökülüyordu, sakalları da saçlarına eşlik edercesine kırlaşmıştı, yorgun görünüyordu. '' Bu konağa bir daha dönemezsin kızım.'' Cümlesini bitirdikten sonra gözlerindeki hüzün silindi. Babamla olan her anım yarımdı, dedem yüzünden benimle hiç oynamazdı. Bir kere bile babamın beni kucağına aldığını öpüp kokladığını bilmezdim. Ama yine de babam olduğu için şanslı hissediyordum.
''Farkındayım baba her şeyi göze alarak çıkacağım bu konaktan.'' Anneme gözlerim iliştiğinde ağlamaya devam ettiğini gördüm. Eğer vedalaşma faslı fazla uzun sürerse kendimi mutfakta kahve yaparken bulabilirdim. Valizimi alıp ağlamayı bırakarak odadan ayrıldım. Annem ve babam da peşimden geliyorlardı. Konağın arka tarafına kadar bana eşlik ettiler, bundan sonra yanımda olmayacakları düşüncesi adımlarımı yavaşlatmama sebep oluyordu. Anneme baktım.
Annem kırklı yaşlarda olmasına rağmen onun da yüzü kırışmıştı. Başındaki siyah eşarbı ise rüzgardan dolayı bozulmak üzereydi. Siyah elbisesi ise vücut hatlarını fazlasıyla kapatıyordu. Gözleri ise kahverengini en açık tonuydu ve güneşte ela olan gözlerine en içten şekilde baktım. Son kez gülümsedim ve bahçe duvarından atladım.
Geçmişim sadece birkaç dakika da gözlerimden geçti, arkama son kez baktım bu konak bana acı ve göz yaşından başka hiçbir şey katmadı. Çocukluğum bu konakta mahvoldu. Hayat bundan ibaret değildi ama bana hayat buymuş gibi zehir edildi. Sonunda bir şekilde buradan çıktım, ailemi bırakmak istemiyor olsam da. Yağmur çiselemeye başladı. Sanki Mardin de benim gitmemi istemiyordu, razı olamazdım o adamın karısı olmazdım. Ardımı döndüğümde gördüğüm kişi beni bozguna uğrattı. O tam karşımdaydı ve elimdeki valize bakışlarını odaklamıştı.
''Nereye gidiyorsun? '' Gözlerinin valizden ayırmadan sormuştu. Söyleyecek ne bir kelimem ne de bir yalanım vardı. Benimle evlenmek istiyorsa beni dedeme şu an götürebilirdi ya da seslenmesi bile yeterliydi.
''Ben, şey... '' Cümlemi tamamlamadan elimdeki valizime uzandı. Bırakmak istemedim ama elimden olanca gücüyle asıldı. '' Bırak be adam.'' Ve valizimi aldı.
''Nereye gideceksin? '' Ağzımı dahi açmadan elimden alınan valize baktım. Gözlerine bakmak istemiyordum ama gözlerim yavaşça gözlerine tırmandı. Otuz yaşında olan bu adam fazlasıyla iri ve dik yapılıydı. Gözleri mavinin hayran bırakacak derecede güzel bir tonuydu kirpikleri gökyüzünü andıran gözlerini karartılıyordu, boyu en az bir seksen beşti. Üzerindeki siyah takım elbise onu daha alımlı yapıyordu. Alıcı gözüyle bakınca aslında fena birine benzemiyordu. '' Söyle seni götüreyim,'' dediğinde şaşkınlıkla kaşlarım havaya kalkarken onun gözleri de sesi kadar ifadesizdi. Dedeme götürecekti de arabaya binmem için yalan mı söylüyordu?
''Yalan söylemediğin ne malum.'' Bakışlarındaki ifadesizliğin yerine şaşkınlık geldi. Ama gözlerindeki perdeyi çekti. Alaycı bir gülümsemeyle elindeki valizimi arabanın bagajına bırakıp bana döndü. Sonra kapattı, ellerini cebine yerleştirip bana doğru adım atmaya başladı.
''Yalan söylediğim ne malum? '' Göz kırptı ve bir adım daha yaklaştı. Ben ise yerimde mıhlanmış gibi onun gözlerine bakıyordum. '' Eğer bir şey yapmak istersem seni zaten benimle evlendirecekler o zaman da yaparım.'' bir adım daha yaklaştı ve aramızda sadece bir adımlık mesafe kaldı. Başını sağ tarafa yatırıp daha içten bir bakış attı. ''Ayrıca dedeni arardım, sonuçta o konakta bizi bekliyor. Seni verecek ya kahve yapacaksın falan filan. '' Gülümsedi ve yanağında derin bir çukur oluştu, bu adam gerçekten çoğu kişinin elde etmek istediği cinstendi. Bir adım daha atınca aramızdaki mesafe tamamen eridi. '' Ama ben gelmişim sana, seni istediğin yere götürmeyi teklif ediyorum.'' Ellerini belime doğru uzattı ama ben hızla yanından geçip arabanın arka koltuğuna yerleştim. Beni takip eden gözleri gülümsedi. Yanağındaki çukur daha fazla derinleşti, o çukur insanı hapsedecek kadar derindi. Sürücü koltuğunda yerini aldı, gözlerimiz dikiz aynasında birleşti. Ben sahte bir gülümseme gönderdim, başıyla beni onayladığında arabanın çalıştığını motor sesiyle anladım ve gözlerimi konağa çevirdim.
''Elveda.''
|
0% |