@sezeyeee
|
08/08/21 XS "İplerini çözeceğim bu yüzden tayfama katıl. VAİME İnsanın ruhunu dahi buharlaştırıp verilen son bir nefesle vücudundan söküp alacak kadar sıcak bir güneş gökyüzünün tam ortasına kurulmuş, inatla kendilerini evden dışarı atmış insanları bütün o metal ve beton yığını binaların arasında kavurmak üzere ışınlarını saçıyordu. Vaime'nin yüzünden ve her tür hal ve hareketinden, her biri sıcaktan ve kalabalıktan alenen şikâyet etmesine rağmen raflardaki ürünleri diğerlerinden daha önce yakalayıp, üç beş evirip çevirdikten sonra alakasız bir yere koymaktan geri durmayan bu mazoşist topluluğun bir parçası olmadığı apaçık okunuyordu. Terli, çıplak kol ve omuzların arasında kendine yer açmaya çalışırken bir yandan da ne aradığına dair hiçbir fikri olmadığı bir şeyleri bulmaya çabalıyordu. Bütün havasızlığa ve bunaltıcılığa rağmen şu anda burada bulunup bu eziyeti çekmek, evde O'csa'nın ruhuna nüfuz eden talepkâr bakışlarına bir karşılık veremeden huzursuz biçimde otururken eninde sonunda dışarı çıkıp o alışverişi yapması gerektiğinin de farkında olmaktan iyiydi. Hiç olmazsa kalıcı çözüme giden yolda katlanılması gereken bir çile olarak düşünülüp huzurlu bir gelecek hayali ile güç toplanabilirdi. Tek ama büyük sıkıntı ise hayalini kurduğu gelecekte dahi O'csa'ya vereceği doğum günü hediyesine dair en ufak bir ipucu olmamasıydı. "Başka zaman olsa unutmazdım, aksi zamana denk geldi bu sene. Aklım hep şu zaman bilmem nesinde, günlerin filan hiç farkında değilim ki. Haklı kız bu kadar tepki vermekte, her sefer geçiştirsem de cidden kaç gündür bir doğru düzgün iki kardeş oturup sohbet bile etmedik. Onu geçtim kızın arkadaşlarına kur yapacağım diye istemeden onu kenarda bıraktım bütün gün köşede sessiz sedasız oturdu. Ayıp ettim. Onu geç şimdi herhangi bir hediye de veremem. Önceden ne güzel birkaç gün önce alırdım merak filan ederdi ne aldığımın da çok önemi kalmazdı. Şimdi illa güzel özel bir şey de bulup gönlünü almam lazım." Kalabalık mağazada arada bir gözüne ilişen bir şeyler olsa dahi ya fiyatı kendisi için uçuk geliyor ya kardeşinin beğenmeyeceğini düşünüyor ya da beğense dahi yetersiz olacağını daha farklı bir şey bulması gerektiğini düşünüp eliyordu. İşin kötüsü kardeşinin zevklerini de pek iyi bildiği söylenemezdi. Aralarının daha sıkı olduğu zamanlarda bile bu tip detaylara hiç dikkat etmemişti. Tek bildiği kardeşinin mutfağa ilgili olduğu ve onun haricinde de çizgi romanlar, animasyon dizi ve filmler gibi kurgu eserleri tüketmeyi sevdiğiydi. Mutfak malzemeleri hakkında en ufak bir fikri olmadığı için onu en kafadan zaten elemişti ama bir karakter figürü veya yeni çıkmış sayıyı almak kendisine çok baştan savma bir hareket gibi görünüyordu. Kararsızlık ve hoşnutsuzluk içinde aradığı hediyeyi burada bulamayacağını anlayıp kendini dışarı atıp soluklandı. İçerdeki klimaya rağmen havasız ortamdaki hayatta kalma mücadelesinden sonra biraz oksijene kavuşmak daha iyi hissetmesini sağladı. Bu, girip de eli boş çıktığı dördüncü dükkandı, geriye ancak tek türde satım yapan daha küçük yerler kalmıştı. En azından bu kadar kalabalık olmazlar diye kendini avuturken bir yandan da onlarda da gözüne güzel bir hediye adayı çarpmazsa diye endişeleniyor, kafasında alternatifler türetmeye çabalıyordu. Nispeten sakin olan bir ara sokağa saparak daha fazla umut beslediği dükkanların olduğu caddeye ilerlerken karşıdan kendisine ters istikamette ilerleyen bir yabancı, bu çevrede benzerine dahi hiç rastlamadığı kıyafet seçimi ve taşıdığı iki kılıcın üstüne kir pas içinde haliyle dikkatini çekti. Ama asıl dikkatini çekme sebebi içinde bulunduğu topluluktan tamamen farklı olan görünümü değil kendisine bir yerlerden tanıdık hissettirmesiydi. Nereden olduğunu çıkaramasa da bu tipi bir yerlerden gördüğüne emin gibiydi. Bir yandan bunu düşünürken yürümeye devam etti, sadece gözü bir yerlerden ısırdığı için sokaktan geçen bir yabancıyı durdurup sorgulayacak hali yoktu sonuçta. Belki gözüne güzel bir şeyler ilişir diye girdiği ev ve mutfak eşyaları satan birkaç dükkândan da istediğini elde edemeden çıktıktan sonra pek içinden geçmese de eve eli boş dönmek istemediği için vitrininde çeşitli figür ve çizgi romanlar gördüğü ufak bir dükkâna girdi. İçerisi kıyıda köşede ellerine aldıkları yeni sayıları incelemekle meşgul bir iki kişi ve kasada oturmuş önündeki bilgisayar ekranından bir şeyler izleyerek oyalanan dükkân sahibi dışında bomboştu. Bundan faydalanıp kardeşinin sevdiğini bildiği birkaç seriden bahsederek hediye tavsiyesi istemeye karar verip direkt kasaya yöneldiği sırada gözüne çarpan bir çizgi roman sayısının kapağındaki çizim, beyninde şimşekler çakmasına neden oldu. Bir anda az önce rastladığı adamın kendisine neden tanıdık hissettirdiğini anladı. O'csa'nın sevdiği serilerin birinde aynı ona benzeyen bir karakter vardı. Karakterin adını filan bilmese de o olduğundan yüzde on milyar emindi. Planladığı gibi dükkân sahibinden hediye önerisi istediğinde tahmin edeceğinden çok daha sıcak karşılandı ve ikili yer yer diğer müşterilerin de katılıp önerilerde bulunması ile geniş içerikli bir hediye kutusu doldurdular. Sonunda içine sinen bir hediye almayı başarması Vaime'yi epey rahatlattı. İçten bir teşekkürün ardından aldıklarının parasını ödeyip tam çıkacakken aklına sokakta rastladığı adamı ve benzediği karakteri sormak geldi. Belki bir cosplayer ya da o karakteri canlandıran bir animatör hatta henüz kariyer basamaklarının en başında olup metot çalışan bir oyuncu olabilirdi ve bu durumda onunla erkenden tanışmak hatta kardeşini de tanıştırmak satın alabileceğinden çok daha iyi ve orijinal bir hediye olurdu. Ancak ne yazık ki içerdeki kimse dışarıda olup bitenle hiç ilgilenmediği için yardımcı olamadılar ve Vaime bu sefer başka bir sebeple olsa dahi yine girdiği bir dükkândan hayal kırıklığı ile ayrıldı. Eve geri döndüğünde O'csa yoktu. Herhalde dışarı, arkadaşları ile doğum gününü kutlamaya çıkmıştır diye düşündü. Keşke dışarda kutlamak yerine eve davet etseydi diye içinden geçirdi ama son çağırmasında olanlardan sonra bu şekilde davranması da gayet mantıklıydı. Elindeki paketi kardeşinin odasına bırakıp kendi odasına geçti. Samuray kılıklı eleman dikkatini çekmişti ve hazır kardeşinin yokluğunda rahat rahat çalışabilecekken onu bulmak istiyordu. Terden sırılsıklam olmuş kıyafetlerini değiştirip kısa serin bir duş alıp kendine geldikten sonra yatağına uzanıp bilgisayarını kucağına aldı. Bazı bölgelerde daha erken örnekleri olsa da yirmi iki yıldır neredeyse dünyanın her yerinde özel güvenlik kameraları dışında bütün sokak kameralarının görüntüleri internet üzerinde canlı bir şekilde erişime açıktı. Tek yapması gereken görüntüleri tahmini karşılaşma zamanına geri sarmak ve yapay zekâya bütün kamera görüntüleri arasında işaretli kişiyi takip ettirecek komutları girmekti. Geri kalanını YZ hallederdi. Sonra zaten kaldığı yerde veya geçtiği bir yolda yeniden rastlamış gibi bir karşılaşma düzenlemek kolay işti. Arka planda bunlar gerçekleşirken kendisi de bu kamera görüntülerini nüfus veri tabanı ile eşleştirmek için biraz siber korsancılık oynayabilirdi. İki tarafta da şansı yaver giderse hiç yerinden kalkmadan hakkındaki her şeyi öğrenebilirdi. Tabii bu da şu diğer garip eleman gibi olağanüstü yeteneklere sahip değilse. Ama hiç olmazsa istatistik ve olasılık kendi tarafındaydı ve kameralara dahi yakalanmayacak olağanüstü iki yetenek sahibinin bu kadar yakın zamanda kendisine denk gelmesi milyarda bir çarpı milyarda bir gibi bir ihtimaldi. Kimlik kayıtlarının saklandığı yere ulaşmak beklediği gibi epey uğraştırıcı ilerliyordu ama neyse ki diğer tarafta yapay zekâ işini en iyi şekilde yerine getirmişti. Aradığı adamın her hareketini kesintisiz bir şekilde izleyebiliyordu. Bir kameranın açısından çıksa dahi anında ilerlediği rota üzerindeki sıradaki kameradan gelen görüntülere sistem geçiş yapıyor ve hiçbir şekilde gözden kaybolmasına izin vermiyordu. Şu ana kadar kat ettiği güzergaha ve tahmin edilen rotasına göz attığında herhangi bir örüntü yakalayamayan Vaime, yabancının rastgele bir şekilde yürüdüğünü tahmin etti. Yürüyüşe başladığı sabah vakitlerinden beri neredeyse kesintisiz harekete devam ettiğine göre tam kapısının önünden geçme ihtimali azımsanmayacak kadar fazlaydı. O zaman plan kurmasına veya hükümeti hacklemesine hiç gerek yoktu. Kameradan takip etmek için kullandığı yapay zekâya, rotanın kendi adresinden geçeceği tahmininde bulunduğunda kendisini uyarması yönünde bir komut daha girip kütüphanesinden beklerken kendisini oyalayacak bir kitap seçip okumaya başladı. Yaklaşık yarım saat sonra bilgisayarından gelen alarm sesini duyduğunda kitap göğsünde, başı sağa düşmüş hafif rahatsız bir pozisyonda uyuyakalmış haldeydi. Sarsılarak uyanıp ilk andaki uyku mahmurluğu ile ne oluyor diye etrafına bakındı. Ekrandaki "hedef belirlenen konuma 25 metreden daha yakın" yazısını görünce programa girdiği komutu hatırladı. Haritadan ve kameralardan yerini ve tahmini hızını tekrar kontrol ettikten sonra uyurken dağılan üstünü başını düzeltip tekrar dışarı çıktı ve hedefine doğru yürümeye koyuldu. Adımlarını atarken acele etmiyor, evden fazla uzaklaşmamaya çalışırken telefonuyla uğraşır gibi yaparak yavaş yürümesini gerekçelendiriyordu. Gerçekte ise başka bir sokağa sapma ihtimaline karşı hâlâ izlemeyi sürdürüyordu. Neyse ki yapay zekânın tam olarak tahmin ettiği zamanda öngördüğü noktadaydı. Vaime başını telefonundan kaldırıp da karşıdan yürüyen adama baktığı zaman yüzüne sanki gerçekten ikinci defa rastlaşmaya şaşırıyor gibi bir ifade kondurmayı başarmıştı. Hiç rolden çıkmadan hedefine bakmayı sürdürerek dikkatini de çekmeyi başarınca lafa girdi. "A! Birkaç saat önce de karşılaşmıştık." Saçı ve kıyafetleri ile tamamen yeşilin tonlarına bürünmüş yabancı durmuş kendisine bön bön bakıyordu. "Sabah da selam verip tanışmak istemiştim ama ne yazık ki çok acelem vardı. Neyse ki bugün şanslı günümdeymişim." Karşısındaki adam hâlâ öylece bakmayı sürdürüyordu. Vaime daha önce de birkaç defa kökeni yabancı olan insanlarla ana dilinde konuşmuştu ama hepsi dili bilmeseler bile anlık çeviri yapan uygulamalar aracılığı ile dediklerini anlamış ve hatta cevap vermişlerdi. Şimdi ise bu adamın üzerinde herhangi bir elektronik cihaz olabileceğine bile emin değildi. Test etmek için hâlâ elinde tuttuğu telefonunu kaldırıp gösterdi ve diğer eliyle bir telefonuna bir adama işaret ederek sormaya çalıştı. Ne yazık ki yine bir anlamlı karşılık alamadı. Bu sürpriz durum ilgisini çekti ve seviyeyi daha temele indirerek iletişim kurmayı denemek için bu sefer önce baş parmağı ile kendisini göstererek "Vaime" dedi sonra da işaret parmağını boş gözlerle kendisini izleyip nereye düştüğünü kavramaya çalışır gibi bakan adama çevirdi. İlk başta başarılı olmasa da sebebinin ilk başta çok daha üst seviyeden girmesi olabileceğini düşünüp aynı döngüyü birkaç kere daha tekrarladı. En sonunda kendisini ifade etmeyi başarmış olacak ki bir karşılık almayı başardı. Adam, hareketlerini ters sırayla kopyalayıp Vaime'yi işaret ederken "Vaime" ve kendini işaret ederken "Zuru" dedi. Bunun üzerine aynısını Vaime de yapıp "Zuru" ve "Vaime" diyerek onayladı. İlk köprü en ilkel yolla da olsa kurulmuştu artık bir şekilde gerekirse işaretlerle devam etmek ve kökenini bulduktan sonra çeviri aracılığıyla sesli iletişime geçecek bir süreç ilerletmek mümkündü. Lakin sokağın ortasında dikilmekten rahatsız olmaya başlamıştı ve artık eve geçmek istiyordu ve bunu karşısındakine de anlatıp bir de içeri davet etmeliydi. Önce belki işe yarar diye en basit olduğunu düşündüğü yöntemi deneyecekti. "Zuru" deyip uzattığı elinin parmaklarını ve kolunu senkronize bir şekilde kendi vücuduna doğru kıvırarak kendisini takip etmesini anlatmaya çalışırken kendisi de bir yandan evine doğru iki üç adım attı. Zuru'nun da aynı şekilde iki adım atmakla yetindiğini görünce iyi kötü başarılı olduğunu anlayıp yine hızlı olmayan adımlarla kapının önüne kadar peşinden yürüyen yeni arkadaşıyla beraber geldiler. Kapıyı açıp içeri girerken kendisini takip etmesi için tekrar bir el hareketi yaptı. Zuru sağ elini belinden sarkan kılıçlardan birinin kabzasına yaslamış bir biçimde ardından içeri girdiğinde kapıyı kapattı. Oturma odasına kadar aynı el hareketini tekrarlayarak geldiklerinde Vaime kendini koltuklardan birine bıraktı ve Zuru'ya adı olduğunu umduğu şekilde hitap ederek karşısındaki koltuğu işaret etti. Neyse ki karşısında sadece dil bilmeyen bir insan vardı da el işaretleri anlaşmak için bir yere kadar gayet yeterliydi de Zuru karşısındaki koltuğa yerleşti. Ancak işaretlerle bir yere kadar iletişim kurulabilirdi ve Vaime işi çok uzatmadan karşısındakinin dilinin ne olduğunu öğrenip kelimelere geçmek istiyordu. Diller arasındaki ortak kelimeler ve karşısındaki adamın dış görünüşünden gelebilecek ipuçları üzerinden elemeler yaparak çoktan seçenekleri epey azaltmış ve kafasında sıralamıştı bile. Ama tedirginlik yaratma ihtimaline karşı telefonunu kullanmak istemiyordu o yüzden belirlediği dillerden kendi bildiği birkaç kelime üzerinden başlamayı seçti. Böylece en azından ana dil samimiyetine erişip Zuru'ya daha rahat hissettirebilmeyi hiç olmazsa hâlâ kabzanın üstünde bekleyen elini çektirecek kadar konfor sağlamayı umuyordu. **DEVAM EDECEK** Bölümde sorabileceğim çok bir şey yok. Yorum yapmayı ve beğenmeyi unutmayın. |
0% |