Yeni Üyelik
2.
Bölüm

Bi̇ri̇nci̇ Bölüm

@sezeyeee

02/11/23 XS


"Her hikâye birileri çıkıp ona kendisinden


anlamlar bağışlayana kadar sıradandır.


Peki ya hikâyeye anlam katacak kimse kalmazsa?"


LOKİ


"Dünyanın her yerinden gelip burada, Dünya Meclisi'mizin dokuzuncu toplantısını gerçekleştirmek üzere toplanan siz değerli temsilcileri ülkemde ağırlamaktan çok büyük onur duyuyorum. Hepiniz hoş geldiniz.


Aranızdaki açık ara en genç üye olmama rağmen bu seneki toplantıya başkanlık etme vazifesine beni layık gördüğünüz için her birinize çok teşekkür ederim.


Büyük sıfırlanmadan bu yana geçen yirmi dört yılda neredeyse her şey inanılmaz bir hızla değişti. Aslında buna değişim yerine uyum sağlamak demek bana kalırsa daha doğru olacaktır. Sebebi hepimiz için açık olsa gerek: Büyük sıfırlanmadan çok önce başlayan büyük 'bireyselleşme' ve 'her fikri son derece değerli bulma' akımlarının devamında köhnemiş olduğu düşünülen bütün eskileri hızlıca terk ettik ve devamında bu yeni dünyada yaşayan yenilenmiş insanlar olarak yüzlerce hatta binlerce yıllık emeklerle inşa ettiğimiz organizasyonlarımıza ve kurumlarımıza hatta kültürlerimize karşı bir reform hareketine giriştik. Yaşayan herkesi kabul edebilmek için yitip giden kat kat fazlasını reddettik. Yirmi dört yıldır ise 'yeni' insanlar olarak bu ütopyamızı yaşatmak için birbirimize uyum sağlamaya çalışıyoruz.


Tabii ki binlerce yıldır olduğu gibi şimdi de çıkıntılık yapanlar var, yüzde yüz oranda bu güncel düzeni kabul ettiğimiz asla söylenemez. Ama reddetmek de bir 'fikir' ve kabul eden çoğunluk kendi aralarındaki çeşitli diğer fikirlere olduğu gibi 'çıkıntıların' bu fikirlerine de uyum sağladığı için bugün burada barış içinde toplanabiliyoruz. Lafını açmışken söylemem gerekiyor, ben ve temsil ettiğim ülkem bu tip 'uyumlu' çıkıntılardanız. Binlerce yıllık geçmişin bir anda kaybolmasına göz yumamayan bir avuç romantik denilebilir bize. Ama ne yazık ki bütün çıkıntılar bizim gibi uyumlu değil.


Hepimizin bildiği üzere savaşlara sonunda bir nokta koymayı başardık. Bu başarımız hiç şüphesiz binlerce yıl sonra bile tarihimizin en önemli kilometre taşlarından kabul edilecektir. Ama düzenli, büyük, organize yıkımı engelleyebilmemize rağmen küçük, düzensiz terör faaliyetlerine hâlâ tamamen son vermeyi başaramadık. Oransal olarak inanılmaz bir yol kat ettik elbette bunu göz ardı edemeyiz. Ama geriye kalan o 0.0001'in nicelik olarak küçüklüğü asla bizi kandırmasın. Böyle nezih bir ortamda bu şekilde açıkladığım için özür dilerim ancak bu son kalan pürüz çok nitelikli ve çok tehlikeli bir sorun.


Sayılarla ifade edersek başlangıcından bu yana geçen on dört ayda bir zamanlar bu mecliste çok değerli emeklerini ütopyamızın başarısı için sarf etmiş olan altı ülke vekili başta olmak üzere, otuz sekiz şehir organizatörü ile bu değerli insanların güvenliklerini sağlama umuduyla canlarını feda eden iki yüz elli iki güvenlik görevlisi olmak üzere toplam iki yüz doksan altı dünya vatandaşı hayatını kaybetti.


Bu acının katlanarak yayılmasını önlemek zorundayız. Bu yüzden bu seneki meclis toplantılarımızın ilk gündemi uluslararası güvenlik olacaktır."


Loki'nin konuşmasını tamamlamasının hemen ardından daha kürsüden aşağı adımını atamadan, yarım daire biçimli devasa amfi salonun eğimli duvarının merkezinde yer alan kapı sert bir tekme darbesi ile açıldı. Sadece kürsü aydınlatıldığı için karanlık olan salona, arkasından içeri giren parlak ışık dolayısıyla yüzü gölgede kalan kişi, yakasından tutarak ardından sürüklediği, içeriye izinsiz girişler gerçekleşmemesi için nöbet tutan güvenlik görevlisini kürsüye inen ana merdivenlere fırlattı.


"Üç yüz iki!"


Az önce pür dikkat Loki'nin konuşmasını dinleyen bütün ülke vekilleri birbirini ezme pahasına salonun sağ ve sol tarafında bulunan kapılara koşup canlarını kurtarmaya çalışıyordu. Sadece yirmi saniye içinde düzen yerini kaosa bıraktı. Loki ise sahne arkasındaki kapıyı kullanarak göz açıp kapayıncaya kadar kendisini salonun dışına atmayı başarmıştı. Oturumun başkanı olması, şansına, izdihama karışmadan tüyebilmesini sağlamıştı.


Bütün bu kaosun sebebi olan şahıs ise dünyadaki bütün ekranlarda aynı anda, ağır adımlarla merdivenleri indi, sahneye çıktı, kürsüye geçti, bir iki öksürükle boğazını temizledi, gözleriyle toplantıyı bütün dünyaya canlı yayımlamak için az önce salona girdiği ana kapının her iki yanına yerleştirilmiş kameraları süzdü ve umursamaz denecek kadar sakin bir ses tonuyla bütün insanlığa hitap etti:


"Size yaşamanız için son bir yıl veriyorum. Ömrünüzün son senesini iyi değerlendirin. Seneye bugün yaşamlarınıza bizzat son vereceğim. Mutlu yıllar!"


25/07/21 XS


"Teoriler sadece kelimelerden ibarettir. Gördüğünü kabul et.


- Okabe Rintaro – Steins; Gate"


VAIME


Son iki saattir aynı yerde aynı pozisyonda olduğunun farkına ancak okuduğu kitabı kapatıp hemen yanındaki masanın üzerine bırakırken varabildi. Olduğu yerde gerinip, gerçek dünyaya dönmek umuduyla kafasını birkaç kere hızla sağa sola salladı. Yavaşça ayağa kalkıp odanın içinde öylesine adımlarken zihni hâlâ okuduklarının etkisinden çıkamamıştı. Başını yukarı kaldırıp gözlerini yukarı dikti ve derin bir nefes aldı. "Çok garip gerçekten." diye mırıldandı. Gözlerini birkaç kere kırpıştırdıktan sonra önce masaya bıraktığı kitabına bir bakış attı sonra odaya hızla bir göz gezdirdi. Sanki kitabın karakteriymiş ve yeni geldiği bu dünyada çevresini algılamaya çalışıyormuş gibiydi. Sonunda kapının yerini bulduğunda sessiz ve yavaş adımlarla zaten açık olan kapıdan çıktı.


Seslere bakılırsa kardeşi mutfaktaydı. Biraz yaklaştıktan sonra mutfağa adımını atmadan seslendi:


"Ben biraz yürüyüşe çıkıyorum."


Kardeşi, Vaime'nin bu kendiyle baş başa kalma zamanlarına zor da olsa alışmıştı. Bir şey sorsa da söylese de muhtemelen Vaime zihnindeki dağınıklığın arasında o duyduklarını kaybedecek ve boşa konuşmuş olacaktı. Abisini onaylamakla yetindi:


"Tamam."


Hava sabahın sıcaklığından bunalan insanlara bir gün daha direnme gücü yükleyecek kadar serindi. Vaime, bu akşamki rotasına nereden başlayacağına karar vermek için durmuş etrafa göz gezdiriyordu. O sırada caddedeki kalabalığın aksine tenha olan ara sokaklardan birine gözü takıldı. Birisi, caddeden sokağa sapmış yürüyordu. Vaime her ne kadar "Yürüyüşünden evine dönen biridir işte" diye ilgisini dağıtmaya çalışsa da adını koyamadığı bir hissi yüzünden bir türlü başka bir şeyle ilgilenemiyordu. Sokaktaki o kişi uzaklaştıkça, Vaime'nin hissi kuvvetleniyordu. Sanki görünmez bir ip her adımda gerilirken Vaime'yi de çekiyordu. Bu çekime karşı koyamadı, "Her nasılsa öylesine yürüyüşe çıktım nereye yürüdüğüm fark etmez ki" diyerek kendine bu yönelmeyi açıklamaya çalışırken sokağa girmiş, hızını önündeki her kimse onu takip edecek şekilde ayarlamıştı bile.


Ne kadar süredir böyle yürüdüklerini bilmiyordu. Önündekinin takip edildiğini anlayıp anlamadığını da kestiremiyordu. Ama bir türlü o etkiden çıkıp da geri dönemiyor veya başka tarafa sapamıyordu. Üstüne bir süredir yol yokuş yukarıydı ve Vaime nefes nefese kalmaya başlamıştı. Bir bu kadar daha gideceklerse eğer o kadar yürüyebileceğinden hiç emin değildi. Anlamlandıramadığı bir şekilde bu ihtimal içini endişe ve tedirginlik ile doldurdu. Sebebini henüz bilmiyordu ama nereye kadar olursa olsun takibe devam etmek zorundaydı.


Neyse ki endişeleri artık dağılabilirdi. Durmuşlardı.


"Oradan görülecek bir şey yok, yanıma gel manzara en iyi bu açıdan izleniyor."


Ayakları Vaime'yi kendileri sürüklüyordu resmen. Ama bütün garipliklere rağmen tehlikede hissetmiyordu. Öteki ise aldırmaz bir rahatlıkla konuşmayı sürdürüyordu:


"Vaime... Güzel isim."


Yol boyu kendini tanıtmayı bırak ağzını dahi açmamıştı. Üstüne bu adamı hayatta ilk defa gördüğüne emindi. Asosyal denmese de fazla geniş bir çevresi olmadığı, sosyal medyada filan da hiçbir popülaritesi olmadığı için bu yabancının adını nasıl bildiğini içinden sorgularken sessiz kalmaya devam etti. Adam ise yere oturup ayaklarını boşluğa uzattı, eliyle Vaime'ye de oturmasını işaret ettikten sonra konuşmaya devam etti.


"Şu manzara çok iyi değil mi? Her yanda birbirinden tamamen bağımsız hareket eden insanların bilinçsizce oluşturduğu dev boyutlu bir ışık gösterisi. Hiçbir sanatçı hiçbir araçla şu karşımızdaki gibi bir eser ortaya koyamaz. Bütün bir ömür boyunca her yandan kayda alsan bile anca binde birine yeter. Binlerce yıllık geçmiş ve gelecek. Ümitleri, kederleri ve sevinçleri ile milyonlarca insan. Trilyonlarca düşünce ve o düşüncelerin etkisiyle gerçekleşen milyarlarca aktivite."


Kısa sessizlik anında Vaime bakışlarını manzaradan adama çevirdi. Loş ışıkta iyi seçilemese de genç olduğunu söyleyebilirdi. Ama asıl dikkatini çeken adamın ifadesiz yüzüydü. Manzaraya sıraladığı onca övgünün ardından beklediği yüz kesinlikle bu değildi.


"İnsanları sevmem."


"..."


"Evet ortaya çıkan sonuç muazzam ama bu muazzamlık bu sonucun bilinçsizce, şansa elde edildiği gerçeğini değiştirmiyor. Sıkıntı da bu. Dünyada milyarlarca insan var ve hiçbiri ne yaptıklarını bilmiyorlar ve... Pff. Aman neyse konumuz bu değil."


Vaime yaşadığı hiçbir şeye anlam veremeden sadece ortamdaki varlığını sürdürüyordu. Konuşması mı lazımdı? Kalkıp gitmeli miydi? Kalıp dinlemeye devam mı etmeliydi? Kafası allak bullaktı. Birden saati merak etti. Herhalde kardeşi meraklanmaya başlamıştı. Henüz aramamıştı ama kesin birazdan arar diye düşündü. Cebinden telefonu çıkarıp saate bakacakken evden kaçta çıktığını bilmediğini fark etti.


"21:37."


Vaime artık daha fazla şaşıramayacak kadar şaşkındı. Gerçekten bu karşısındaki zihnini mi okuyordu?


"He?"


"Bir anda düşünceye daldın, sonra telefonunu çıkardın. Muhtemelen bir şeye bakacaktın. Şu anda İnternetten bir şeyler araştıracak kadar sakin bir kafada olmadığın her halinden belli. Bildirim gelmiş olsa ekranı açar bildirime bakardın ama henüz ekranı açmadan kafanda bir şey dank etmiş olmalı. Ekranda hemen görebileceğin kalan tek şey saat ama sen evinden ne zaman çıktığını bilmediğin için saate bakmanın anlamsız olacağını düşündün. Yanılıyor muyum?"


Sadece başını hayır anlamında iki yana sallayabildi.


"E işte çıktığın saat 21:37."


Bir süre öylece boşluğa baktıktan sonra elinde tutmaya devam ettiği telefonunu hatırladı. Saate bakacaktı. Güç tuşuna bastı, birden gözüne vuran parlak ışık gözlerini kamaştırdı. Gözlerini kırpıştırıp ışığa alışmaya çalışırken kapanan ekranı hemen yeniden açtı. Saat 21:58'di.


"Ne? Nasıl ya?"


Ekranı tekrar tekrar kapatıp açtı. Yetmedi kilidi açıp saat uygulamasına girdi. O zaman bir şok daha yaşadı. Saniyeler ilerlemiyordu. Telefonda bir sorun olduğunu düşünüp yeniden başlattı ama değişen bir şey yoktu. Ekranda hâlâ kocaman 21:58 yazmaya, saniye ilerlememeye devam ediyordu. Gerginlik, endişe ve şaşkınlık kendisini tamamıyla ele geçirmişti. Telefonu hışımla cebine geri soktu. Ayağa kalktı, sağa sola iki üç adım attı, döndü geri aynı yere oturdu. Çokça övündüğü aklı ve analiz yetenekleri resmen yok olmuştu.


Biraz kafasını toparlayıp sakinleşme umuduyla manzaraya döndü. Bir iki derin nefesin ardından bir gariplik daha fark etti. Gözlerini ovuşturup bütün dikkatini odaklayarak tekrar baktı. Her şey durmuştu. Başını yavaşça, yanında sessizce oturup kendisini izleyen elemana çevirdi. O kadar tuhaflığa rağmen yüzü hâlâ ifadesizdi. Kendisi bu haldeyken karşısında böyle soğukkanlı durulması sinirini tepesine çıkardı. Hışımla ayağa kalkıp karşısında ona bomboş bakan adamın üstüne yürüdü. Aralarındaki mesafe sadece bir iki santimetre kaldığında yabancı bir anlık sırıtıp ardından sessizliğini bozdu:


"Otur."


Hükmeden bir tavır ve tonla ama oldukça sakin hatta neredeyse yumuşak denebilecek seviyede bir sesle söylemişti. Vaime, itaat etmekten başka bir şey yapamamıştı. İki adım gerileyip öylece çöküverdi.


"Bir şeyin imkânsız olup olmadığını, bütün seçenekleri görüp bilmeden hiçbir zaman söyleyemezsin. Bu kadar kaotik bir dünyada da asla bütün seçenekleri bildiğinden emin olamazsın. Bunu gerçekten anlar ve özümsersen bir daha herhangi bir şey karşılığında soğukkanlılığını kaybetmezsin. Beni anlıyorsun değil mi?"


"E...e...ev...evet."


"Güzel. O zaman, şu olanın sorumlusunun ben olduğumu artık açıklayabilirim."


"A...ama. Ama bu imk..."


"Olum. Ben az önce ne söyledim? Bu dünyada yaşayan her insanın gizli veya açık bütün yeteneklerini ve henüz keşfedemedikleri potansiyellerini biliyor musun da söylediğimin imkânsız olduğunu iddia etmeye kalkıyorsun. Üstüne kocaman bir çevrede donup kalmayan iki canlı sadece biziz. Bunu kendi gözlerinle de gördün."


"Bu bir illüzyon ya da hipnoz, değil mi? Bilinçaltıma anlamadığım mesajlar ..."


"Değil amına koyayım Dediğin gibi olsa kendi zaman algın tuhaflaşır ve bütün çevreyi de o zaman algısının etkisinde gözlemlerdin. Şu an zaman algın gayet yerinde. Dışarı adımını attığın andan beri geçen süreyi söyleyemesen bile içinde biliyorsun. Bu akışı içinde yaşamana rağmen dış dünya aksi şekilde davranıyor daha doğrusu davranamıyor çünkü dondurdum."


"İyi de nasıl? Yani böyle bir şey olsa tarih boyu..."


"Senin için zaman donduğunda basitçe senin açından hiçbir şey gerçekleşmiyor olur. Buz gibi değil bu donduğunda donduğunu anlayamazsın."


"İyi ama değişimler nasıl açıklanacak? Yani bir anda olmayacak şeyler oluvermiş filan."


"Evet herhalde bu yetenek bir salağın elinde olsa böyle şeyler yaşanırdı. Ama ben salak değilim."


"Anlıyorum... sanırım... Peki nasıl işliyor ve daha çok merak ettiğim, benimle ne işin var?"


"Nasıl işlediğini kendin çözmezsen ne işe yarar? Vaime, imkânsız sandığın bir şeyin işleyişini, birinin sana anlatmasıyla öğrenecek biri olmadığını biliyorum."


Vaime lafa girip sorusunu tekrarlayacakken karşısında kimsenin olmadığını fark etti. Telefonuna gelen bildirimleri kontrol etmek için ekranı açtığında saatin 21:59'a dönmesine denk geldi.


# # # # #


Uyandığında kan ter içindeydi. Deliksiz bir uyku çekmesine rağmen gözlerini bir türlü açık tutamıyordu. Kendini zorlayarak yatağında doğruldu ve yastığına yaslanarak oturdu. Gece kendisini bir anda bir tepede yalnız bulduğu zamandan sonra neler olduğunu hiç anımsayamıyordu. Sadece o tepede yalnız olmadığından emindi. Dizlerini kendine doğru çekip başını eğerek kendi içine kapandı. Kendisini tuhaf ve yalnız hissediyordu. Dün yaşadıklarını anlatsa kimseyi inandıramazdı.


Artık iyice ayılmış hissediyordu. Kalkıp elini yüzünü yıkamaya giderken gözü masaya takıldı. Dün okuduğu kitap hâlâ oradaydı. O zaman çevresinin farkına vardı. Odasında değil salondaydı. Neden burada uyumuştu ki? Zihnini zorladı ama hâlâ hiçbir şey hatırlamıyordu. En iyisi kardeşine sormaktı. Saate baktı. Öğleye geliyordu. "Bu saatte çoktan uyanmıştır." diye mırıldandı. Kapıdan dışarı adım atarken bir yandan kardeşine seslendi:


"O'csa."


Ses gelmedi. Garipsedi ve tekrar seslendi:


"O'csa!"


Yine yanıt gelmeyince odasının kapısını araladı. Tabiri caizse ölü gibi uyuyordu. Kendi kendine "Herhalde gece onu endişelendirecek bir durumum oldu, o zaman benim yüzümden uzun süre uyuyamamış olabilir. Hiç dokunmayayım, kalkınca neler olduğunu sorarım." deyip yüzünü yıkamanın ardından geri salona geçti. Oyalanmak için telefonunu çıkarıp ses olsun diye arkada televizyonu açtı.


Yarım saat kadar sonra kardeşi esneyerek içeri girdiğinde hâlâ uzanmış telefonuyla uğraşıyordu. Kardeşinin odaya girdiğini görünce kapatıp kenara bıraktı.


"Günaydın O'csa."


O'csa hâlâ tam uyanamamıştı. Esneyerek karşılık verdi.


"Günaydın."


Konuya direkt girip girmemek konusunda emin değildi. Önce öylesine laflayıp oradan dün akşama bağlamaya karar verdi.


"İyi uyudun he. Sen pek bu saatlere kadar kalmazdın yatakta."


"Aağh! Gece çok geç yattım ya ondandır."


"Neden öyle geç yattın ki? Genelde erkencisindir sen."


Kardeşi gözlerini sorgular biçimde abisine dikti.


"Ciddi mi soruyorsun? Senin başında bekledim ya bütün gece."


"Ha? Benim başımda mı? Neden?"


"Abi?"


"N'oldu?"


"İyisin değil mi?"


"İyiyim, ne oldu bir şey mi oldu dün gece?"


"Yani... Tam bir şey oldu denmez de eve geldiğinde halin davranışların bir garipti."


"Nasıl garip?"


"Sanki şoka girmiş gibiydin. Ne desem ne kadar seslensem hiç cevap vermedin. İçeri girer girmez salona geçip oturdun ve öylece önüne baktın. Öyle evdeki bir şeyi izler gibi değil de sanki uzaklara dalmış gibi."


"Hmm... Başka?"


"Başka bir şey yok. Uzun süre öyle oturduktan sonra olduğun yerde devrilip uyuyakaldın. Ben de bir iki saat kadar başında bekledim. Güzel güzel uyuduğunu görünce bir sorun olmadığını düşünüp kendi odama geçtim."


"Anladım. Başka garip bir şey veya mırıldandığım falan bir şey olmadı mı hiç?"


"Yok, hepsi bu. Hiç ağzını bile açmadın. Bu arada sen geceyi hatırlamıyor musun ki?"


"Hatırlamıyorum doğrusu."


"Yürüyüşe çıktığında bir şeyler filan mı yaşadın?"


"Sayılır. İlginç birisi ile karşılaştım diyebilirim."


"Sana bir şey mi yaptı yoksa? Kimdi, nasıl biriydi?"


"Sakin ol. Yok bir şey yapmadı sadece biraz sohbet ettik filan işte."


"Bir şey mi saklıyorsun benden abi?"


"Hayır. Neden senden bir şey saklayayım ki?"


"Bir nedeni olacağından değil de dışarda birisi ile biraz sohbet etmek seni neden böyle tuhaf etkilesin diye sorguluyorum. Ne konuşmuş olabilirsiniz ki seni bu hale getirecek?"


"Sanırım ben de aynı şeyi düşünüyorum."


"Nasıl yani?"


Vaime henüz kendisi ne yaşadığını anlamamışken konuyu derinleştirmek istemiyordu. Kardeşine verecek bir cevap düşünürmüş gibi yaparken ne kadar acıktığını fark etti.


"Bir şeyler hazırlayabilirsen bir kahvaltı edelim mi?"


"Konuyu değiştirmesen."


"Hadi hadi. Ben kafamda çözünce sana da anlatırım. Şimdi senin de kafanı benimki gibi allak bullak etmeme gerek yok."


O'csa biraz bozulmuştu ama belli etmemeye çalıştı.


"Peki, öyle olsun. Ben gidip bir şeyler hazırlayayım sen de kafanı dinle. Ben hazırlayınca sana seslenirim."


"Sağ ol."


Kardeşinin odadan çıkmasından sonra olduğu yere tekrar uzandı ve gözlerini tavana dikti. Önceki gece yaşadıklarını ve kardeşinin anlattıklarını bir türlü kafasının içinde mantıklı bir zemine oturtamıyordu. Bizzat yaşadığı ve imkânsız olduğunu düşündüğünde azarlandığı için dün zamanın donduğu gerçeğini kabul etse de hâlâ sağduyusu reddetmekte ısrarcıydı.


"Ne kadar mümkün olduğu ya da sağduyumun bunu nasıl karşıladığı önemli değil. Bu gerçekleşti ve ben bizzat şahit oldum. Aktive edilmesini veya geri çekilmesini gözlemleyebilseydim harika olurdu ama elimdeki ile yetinmek zorundayım. Herhangi bir şey bir kere gerçekleşebiliyorsa aynı şartlar tekrarlandığında tekrar gerçekleşecektir. O şartların ne olabileceğini keşfetmek zorundayım."


Tekrar kalkıp odasına geçti. Kütüphanesinin karşısında dikilip rafları gözleri ile taradı. Gözüne kestirdiği kitapları raftan alıp kenara bıraktı.


"Sonuç vereceğini sanmıyorum ama vakit kaybetmeden bir yerden başlamam gerek. En kötü neyin işe yaramadığını keşfederek giderim. Binlerce denemenin ardından da olsa en sonunda cevaba ulaşabilmem gerekir."


Son cümlesinin anımsattıkları Vaime'yi güldürdü.


"Ahahah! Keşke benim de hazıra konup çalışmasını sahiplenebileceğim birileri olsaydı."


Birden tekrar ciddileşti. Dün akşam yabancıyla da benzeri bir konuşma yaşamıştı ve yabancı resmen Vaime'nin zihnini okumuştu. Neler döndüğünü kendisi keşfetmediği, kendi başına anlamadığı sürece ne anlamı vardı ki? Kenara koyduğu yığına baktı. Başlangıç için yeterli olmalıydı. Her dönemin bilim insanlarının ve filozoflarının çalışmalarının bir derlemesi gibiydi. Kronolojik bir okuma ile başlamaya karar verdi. Kardeşinin mutfaktan seslenmesi ile elindeki son kitabı da yığına bırakıp odadan çıktı.


**DEVAM EDECEK**


Yorum yapmayı ve beğenmeyi unutmayın.


Sizce bu bilinmeyen karakterlerin altından ne çıkacak?


İnsanlığa yapılan bu tehdit blöf ya da abartı olabilir mi?


Vaime'nin karşılaştığı gizemli kimse sizce ne tür becerilere sahip? Yoksa beceri değil de iyi planlanmış bir sahne olabilir mi?


Siz O'csa yerinde olsanız aynı şekilde davranır mıydınız?


Loading...
0%