Bir ay sonrası
Söylenen kılıç ustasının evinin önünde durdum ama burası fazla sessizdi. "Kimse yok mu?" diye bağırdım. "Kılıç ustasıyla görüşmeliyim" önümdeki kapının açılmasını beklerken arkamdaki evin kapısı açıldı. Açık bir atölyenin içine ev kuracak kadar aklı olmayan bir adam kılıç ustası olacak kadar akıllı olamaz diye düşünerek o tarafa baktım. "Müsait değilim" dedi adam kapıdan çıkma zahmetinde bulunmadan. Otuzlarının ortasında giydiği siyah kalçalarının biraz üzerinde biten kıyafetten kasları belli olan bir adamdı. "Bu kadar geldim. Buraların en iyi kılıç ustasıymışsın" dedim bir ümitle. "Büyük bir kılıç istiyorum parasını ödeyeceğim" adam hüzünle bana baktı. Yüzümdeki maskem ve başımdaki başlığımla yüzümü görmese de ben onu gayet iyi görebiliyordum."Sana müsait değilim dedim"
"Ne inatçısın be adam, parasının iki katını veririm ama hızlı olmalı" adam dişlerini sıktığında gözlerindeki az önceki ifade yok oldu. "Çalışmıyorum!" diye bağırdı. "Sana paranın iki katını teklif ediyorum ve çalışmıyorum diyorsun neden?" bende ona bağırdım. "Git buradan" dedi arkasını dönerek "kızımın yanında olmalıyım" kapıdan geri girdiğinde kaşlarımı çattım. "Kızınızın neyi var ki?" içimde asla soru tutamazdım ben. Bu küçüklüğümden beri böyleydi. "Belki yardımcı olabilirim ha ne dersin?" O lanet kılıca ihtiyacım vardı ve bu heriften başka yapabilecek biri yoktu. Aslında vardı ama oraya kadar gitmek kaç günümü alırdı kim bilir. "Bana o şerefsizi bulabilir misin?" diye sordu dalga geçerek. "Söylesene bir adamı öldürebilir misin?" Beni alaya almasıyla kaşlarımı çattım. "Bir insanı öldürmenin yaklaşık elli üç farklı yolunu biliyorum bayım. İşe yarar mı?" Adam ciddi olmayarak kapıdan dışarı çıktı. "Eşkiya mısın?"
"Sensin eşkiya!" diye çemkirdim. "Size yardım edeyim diyorum bana eşkiya diyorsunuz!" Derin bir nefes verdim "kızınızı mı öldürdüler?" Bunu kısıkça söylemiştim ama adam yere odaklandı. "Şerefsizin teki gece vakti kızımı yakalamış" derken gözleri dolmuştu ama aynı zamanda elleri yumruk haline gelmişti. "Şimdi git, kızımın yanında olmalıyım" hoşuma gitti, birini öldürmek. Bilemiyorum belki de adaleti sağlama fikri hoşuma gitti ama "sana onun kafasını getirebilirim" diye bir fikir sundum. Ona güvenmiyordum, belki askerlere söyleyebilirdi. Ben kendime güveniyordum. "Neden sana inanayım" omuz silktim "burada ağla o zaman başka birini zengin eder ve intikamını alırım"gözlerindeki parıltıyı gördüğümde kendimi fazlasıyla hazır hissediyordum. Kimseyi öldürmeyecektim sadece herifi bu adama verecektim. Kendi adaletini kendi sağlayacak yaştaydı sonuçta. Belki maskelilere verirdi. Yaptığımız ufak anlaşmayla ben ona istediğim kılıç ve hançeri tarif ettim oysa bana adamı ve nerede oturduğunu. Yaklaşık beş saat sonra adamın her gece gittiği genelevin içerisindeydim. Aslında herkesten uzak bir kenarda duruyordum. Burası berbat bir yerdi hem de fazlasıyla. Çan sesi kulağıma geldiğinde adam aynı anda kapıdan girdi. Plan hazır ve benim için fazla basitti. İlk aşama herifin dikkatini çekmekti ki pek zorlanmamıştım. İkinci aşama buradan çıkmaktı gerisinde bayıltacaktım, zor değildi. "Nereye gitmek istiyorsun?" diye sordu peşimden geliyordu. "Çok kalabalık" dedim yatakları gösterirken "onları değil seni istiyorum. Başbaşa kalabileceğimiz bir yere" tebessüm ettiğimde sırıttı it. Ben hızla yürürken o da peşimden aynı hızla geliyordu. Arka tarafta bir at vardı. Onunla götürecektim. Siyah yeni çıkmış sakalları, lacivert gözleri ve yine siyah dalgalı saçlarıyla dışı hoş içi boş bir insandı işte. Arka bahçeye çıktığımızda kırmızı ve sarı loş ışıklar ortalarda duran ufak ağaların tepesinden aydınlatıyordu etrafı. Koşmaya başladığımda "hey!" diye bağırdı "seni yaramaz" o da peşimden koştuğunda onu ölüme götürüyordum ama haberi yoktu. Geçtiğim duvarın arkasına saklandığımda o da aynı yerden geçince elimdeki tahta sopayı kafasına geçirdim. Yere yığılıp kaldığında etrafıma baktım. Dışarıdaydık. Zorlanarak da olsa adamı ata bindirdiğimde dizgini elimde tutarak çekiyordum. Yaklaşık yirmi dakika sonra atölyenin önündeydim. Adamın evi diğer evlerden fazla uzaktaydı. Bu yüzden kimse bizi görmemişti. Maskem ve başlığım yüzümü gizliyordu. Adam şokla bana doğru geldiğinde elimi uzattım. "Önce kılıcım" kaşlarını çatarak baygın adamı rahatlıkla attan indirdi. "Nasıl yakaladın?" bu defa bana baktı. "Bu seni ilgilendirmez kılıç ve hançerim" adam gel işareti yaptıktan sonra baygın olanı tek eliyle sürükledi. Beraber atölyeye girdik. "İşte orada" diyerek masanın üzerindeki kılıç ve diğer eşyaları gösterdi. "Bekle beni döneceğim" diğer adamı bir yere götürürken masanın üzerindeki şaheserlere yöneldim. Kılıcın kabzasında kükreyen bir kurt motifi vardı. Elime aldım,fazla büyük ve ağırdı. Ama ince oluşu elime tam oturuşu mükemmeldi. Şüphesiz bir insanı tek hamlede ikiye bölebilirdi. Bileğimden çevirdikten sonra kınına ve hançere göz attım. Gayet güzeldi yanında altı tane siyah fırlatma bıçağı vardı ve kolluk gibi bir şey.
Adam tekrar yanıma geldiğinde başımı salladım "gerçekten kılıç ustasıymışsın" adam zaten bildiğim şeyleri anlatırken kollukları aldı eline. "Bu en tehlikelisi" gülümsedi "benim eserim her şeyiyle tasarımı bana ait" sağ kolumu kendine çekince kolluğu bileğime taktı. "Terzilik mi yapıyorsunuz?" Adam ciddi misin anlamında baktığında koluma takmıştı. Ucu avucumun içine kadar gelirken tamamen bileğimi kavrıyor dirseğimle bileğim arasındaki kemiğin yarısını kaplıyordu. "Öncelikle kendinden uzak tut komik şey" kolumu uzattım "şimdi kolunu ileri it ve orta parmağındaki ipe dokun" söylediğini yaptığımda içinden çıkan süngüye ben hayretle o gururla baktı. Kolumu geriye hareket ettirince içeri girdi "vay be" dedim açıp kapatırken "harikaymış" sol tarafın ki bilekliği gösterdi "bu aramızda kalacak"
"aramazıda kaldığı sürece kimsenin bundan haberi olmaz" ikimizde gözlerimizle birbirimize yemin ettiğimizde devam etti "sol süngü zehir dolu ufacık bir kesik bile bir adamı öldürebilir bu yüzden dikkatli olmalısın" başımı salladım "ama bunları neden sana vereyim?" Kaşlarımı çattım "evinde bir adam saklıyorsun, kimseyi alıkoyma hakkın var mı?"
"Bunları hakettin ancak yemin etmelisin"
göz devirdim ama o bunu görmedi "ne yemini?"
"bunları sadece adalet için kullanacaksın, bugün sağladın gibi hakkı yeneni savunmak için,söz ver, canın üzerine" ne bekliyordu birini öldürmemi mi? Kafayı yememiştim. "Söz veriyorum"
Süngüleri bileğime, kılıcımı sırtıma, hançer ve bıçaklarımı da kemerime taktığımda yola çıktım. Burada kalmamın bir sebebi kalmamıştı.
🍀
Yaklaşık dört hafta olmuştu. Gloria Dex ve Ghost'a ısınmış onları kabul etmişti. İkilinin ise yeni bir görevleri vardı Vogoryn Krallığının varisini korumak ve yetiştirmek.
Herkesten uzak bir yerde iki katlı bir evde kalıyorlardı. Talim sahasında her gün kılıç kullanmayı öğreniyordu Gloria. Ve sadece güvenilir askerler burada varisi korumak için kalıyordu.
Gözlerini açtığında ilk olarak Dex'i aradı Gloria. Evde yoktu o da yalın ayak bahçeye koştuğunda iki maskeliyi gördü "Deeeex!" diye koştuğunda Dex ufaklığı kucağına aldı. Kocaman gülümsedi Gloria ona karşılık tebessüm etti Dex, sağ yanağındaki gamze onu fazlasıyla çekici gösterdi. Siyah ve sert bakışları yumuşadı, olmadığını düşündüğü kalbi attı. "Nasılsın?" diye sordu koynuna sokulup "rüyanda gördün mü beni?" Gözlerine bakmak için geri çekildi "ben ikinizi de gördüm. Ama sen sinirliydin!" Kucağından inmek için çırpındı "niye hep sinirlisin ki sen?" Ghost büyük bir kahkaha attığında Dex sinirle ona baktı. İkisi de maske takmamıştı ama kaşlarındaki çift çizikten maskeli oldukları anlaşılıyordu. "Ben mi sinirliyim?" diye sordu Dex ufaklığına bakıp. Ghost ve Gloria aynı anda "evet" dediğinde Dex Gloria'nın üşümemesi için eve girdi. Hiç dile getirmese de Gloria anne ve babasını bekliyordu, Sirilla hâlâ aklındaydı. O mavi gözlü bebek Sirilla'ydı. Ama neredeydi?