Yeni Üyelik
5.
Bölüm

4. Bölüm-İlk Kan

@shadowofdarkness

Bir haftalık yolculuğumun sonunda Lerta'ya ulaşmıştım. Daha önce hiç gelmemiştim ancak krallığın en zengin şehri olduğu her açıdan anlaşılıyordu. İnsanların güneşten korunmak için açtıkları tezgah çatıları mallara gölge yapıyordu. Ufak çocuklar insanların etrafından koşuştururken yanımdan geçen bir adamın altın kesesini almam yaklaşık üç saniye sürmüştü. Panayıra doğru ilerledim. Haftanın üç günü buranın böyle olduğunu, asıl günün gece çöktüğünde başladığını söylemişti bir satıcı. Girdiğim geniş sokak insanlarla dolup taşıyordu. Her iki tarafta tezgahlar ve birbirinden farklı eşyalarla insanı kendine çekiyordu.

Bu zamana kadar dikkate değer pek bir şey görmemiştim ama üç kese altınım olmuştu. Kötü bir şey miydi? Evet öyleydi. Umurumda mıydı? Hayır, zerre değildi. Yaşadığım sürece kimin öldüğüyle ilgilenmezdim, böylece daha az canım yanmıştı.
Maskem yine yüzümdeydi ama başlığımı takmamıştım. Zaten bu kalabalıkta kimsenin beni tanıyabileceğini sanmıyordum. Hızla ilerlediğim tezgahların bazılarında ufak çocuklar kafeslerin içine tıkılmış, yarı çıplak ve elleri kafeslere zincirlenmiş kızlar ve üstleri açık benden henüz büyük erkekler zincirlere hapsedilmişti. Buradaki herkesin en az bir kölesi vardı. İnsanlar gerçekten çok acımasızdı, kim kendinden olana köpeğiymiş gibi davranma hakkına sahip olabilirdi ki? Ama bir gün dünya tersine de dönecekti buna adım kadar emindim. Alexander hırsızların çoğunu buralardan seçiyordu, ben bunun dışındaydım. Hızla panayırın ortalarına doğru yürüdüğümde kulağıma gelen bir tokat sesiyle adımlarım durdu. Bir kız ağladı "sizi şuracıkta öldürsem kimse bir şey yapamaz farkındasınız değil mi?" dedi ona karşılık bir erkek sesi. "Benim malımsınız ve ben benim olanla istediğimi yaparım şimdi çöz şunun kıyafetlerini!" Bir hışımla onlara döndüğümde ellerimin yumruk olduğunu yeni fark etmiştim. Uzun boylu sayılabilecek kumral saçlarıyla öfke saçan gözleriyle boğazını kavradı kızı tutan bir adam vardı. Sıradan bir satıcıydı. Tuttuğu kız gece gibi siyah, kabarık ve dalgalı saçları, masmavi dolu gözleri, ağlamaktan kızarmış burnu ve yediği tokat yüzünden kanayan dudağıyla kelimenin tam anlamıyla bir peri kızıydı. Onu nasıl bı zamana kadar almamışlardı? Yeni getirilmiş olabilirdi. O ağlarken boğazına takılan zincirle kafase bağlı olan diğer kız kıyafetin sırt kısmındaki ipleri çözüyordu. "Yapma lütfen" diye inledi. Sadece onları izliyordum, belki de insanlardan biraz daha nefret etmek için. Göğsünü açmadan "hey" diye seslendim "satıyor musun?" Adam önce sinirle bana baktı ardından müşteri olduğumu kavrayabildi. "Evet efendim hem evde hem de tarlanızda çalışabilecek kızlar, bakireler." Bu herif nasıl böyle konuşabiliyor anlam veremezken altın kesesini çıkardım. İkisi korkuyla bir birine baktığında adam kızı bırakıp tezgaha yaslandı "ikisini otuz altına veririm" kızlara baktı. Fazla güzellerdi. "Otuz mu?" dedim kızları incelerken "çok fazla, okuma ve yazmayı biliyorlar mı?" Adam onlara bakarken kafamı hayır anlamında salladım. "Evet efendim biliyorlar" tezgahın içine geçtim. "Ben bilmiyorum efendim" dedi mesajı anlayarak bir tanesi. Adam gözünü kısarak ona döndü "bildiğinizi söylediniz!" derken elini kaldırdı "bana nasıl yalan söylersiniz" kıza vuracakken yakaladığım bileğini çevirdim. "Mallarıma dokunma cüretini gösterirsen elini keserim" diye hırladım. Adam önce şokla durdu ardından kendine geldi "ikisi için yirmiden fazla vermem, okuma yazma bilmeyen hatta bu yaşına kadar bakire kalan kızlar için fazla bir miktar olduğunun farkındasındır umarım" adamı ileri ittim. Altın kesesini ona fırlattım. Altınları saydıktan sonra kafesten zincirleri çözüp elime verdi. "Onları nereye götüreceksiniz?"

Zincirleri çektim "ablam bir soylu, orada hizmetçi olacaklar uzaklara gidiyorum" adam kafasını sallayarak gülümsedi. Şerefsiz. Zincirler elimde kızlar arkamda yürüyorduk. Bu yerden çıktığımızda onları serbest bırakacaktım. Yürürken değil konuşmak ses bile çıkarmayan kızlara isimlerini sordum "adım Ellie" dedi çekingen bir tavırla. Siyah saçlı olan Ellie diye düşündüm. Aslında pek işime yaramayacaktı "Leila" benden kısa boyları vardı. Leila altın rengi omuzlarının altına gelen saçları ve koyu mavi gözleriyle biraz korkutucu gözüküyordu. Cadıya benziyordu hatta. Bu fikre gülesim gelmişti. "On altın" diye fısıldadı Ellie "fiyatımız on altınmış" zincirleri bırakmadım "aslında on beş" sonunda aralardan çıktığımda boş şehir sokaklarından ormana doğru ilerledim. Kızların gerildiğinin farkındaydım "korkmanıza gerek yok insanlardan uzaklaşmamış gerekiyor" yıkılmış bir ağacın önünde durdum. Önce Leila'nın sonra Ellie'nin zincirlerini çözdüm. "Özgürsünüz" dedim yere atarak "ailenizin yanına dönebilirsiniz"

 

Birbirlerine ardından bana baktılar "ablanız bu duruma-"

 

"Yalnız yaşıyorum, bir ablam yok. Sizi özgür bırakmak için yalan söyledim o kadar" Ellie gülümsedi. "Biz teşekkür ederiz efendim"

"Gitmeden bana cevap verin sizi nasıl yakaladılar?" O kafeste ben de olabilirdim. Leila'nın yüzüne bir hüzün yayıldı "babam beni onlara sattı efendim. Leila ise beni kurtarmaya çalışırken yakalandı"

Başımı salladım sadece. "Yolunuz açık olsun" ağaca oturdum. Uzun bir süre sonra birileriyle konuşmak iyi olmuştu. Tek sorun kızlar gitmiyordu "bir yolumuz yok ki efendim"

"Nasıl yok, evinize dönün" Leila başını salladı

"Ellie yetimhanede büyüdü bense evden atıldım, kalacak veya gidecek kimsemiz yok"

"Bana ne bundan?"

Leila kendisinden beklemediğim kadar cüretkar bir sesle konuştu "sizin de kimseniz yok, nerede kalıyorsunuz?" Alayla gülümsedim. "Yanılıyorsun. Benim param var" Ayağa kalktım "hatta şimdi gidip sizi satan herifin canına okuyup paramı alacağım"

 

Ellie'nin gözleri büyüdü. Çünkü pelerinimi çıkarmış onun açık omuzlarını örterken kemerim ve kılıcımı görmüştü. "Suikastçı mısınız?" diye sordu ona karşı heyecanla bakan Leila. "Çok havalı" göz devirdim. "Suikastçı falan değilim saçmalamayın. Neyse başınızın çaresine bakın ben gidiyorum" arkamı döndüğüm an bir el kolumu tuttu "bizi de götür, hiç değilse buradan" Ellie'den kolumu kurtardım. "Bizden küçüksün, sende tek yaşayamazsın" kafamı hayır anlamında salladım. "Lütfen sadece buradan gitmemize yardım et" yaklaşık on dakikanın sonra Leila yine "çok susadım ben" dedi.

"Yeter Leila yeter sadece yirmi dakika yürüdük ve kırk kere susadım dedin yeter gidiyoruz eve!" Evet onları kabul etmiştim çünkü söyledikleri gibi bende kimsesizdim. Ve de yemek yamakla aram yoktu. Sadece yakaladığım tavlan ve kuşlarla da hayatımı sürdüremezdim. "Peki!" dedi Leila sinirle. Aslında sıcakkanlı kızlardı. Bir ıslık sesiyle adım atmayı kestim "kimler varmış burada?" dedi ağacın önünden çıkan göbekli ve kirli sakallı bir adam. Ellie ve Leila arkama sığındı. "Neden ben öndeyim?" diye fısıldadım "sen suikastçısın çünkü!"
"öyle bir şey değilim!"
"Baksana Mint, akşam yemeği" diye güldü bizi gösterirken. "Yamyam mısınız?" diye boş bulundum "ıy iğrenç" sırtımda taşımaktan yorulduğum kılıcım beş dakikadır elimde taşıyordum. Arkamda gizlemiştim. Karşılık vermeye hazırdım. Sağ taraftan iki kişi daha çıktığında o tarafa döndüm. "Yamyam değilim ama tadına bakacağım" dediğinde ikili kahkaha attı. "Mavi gözlü benim" diye sahiplendi biri. Ellie'nin kolunu kavrayıp ileri, onlara doğru ittim. "Al senin olsun" herkes bir an suratıma baktığında adam Ellie'ye yaklaştı. Eş zamanlı bende bir adım attım ona doğru. Ellie geriye bir adım attı. Adam üzerine atıldığında o Ellie'ye dokunmadan hançerimi eline soktum. Acıyla haykırdığında dizine vurup diz çöktürdüm ve diğer adamlara döndüm. Hançeri elinden çıkardım. Eliyle tuttuğunda diğeri bıçağını çıkararak üzerime doğru atılınca geri çekildim. Bıçağı boynuma gelecek şekilde savurduğunda eğildim. Süngüye denemek için daha iyi bir fırsat olamazdı. Boşta kalan boğazına soktuğumda çevirdim ve geri çektim. Dizlerinin üzerinden yüz üstü toprağa yığıldı. Sona kalan göbekli adam sandığındaki daha hızlı çıkarak elindeki hançeri yüzüme savurdu. Leila çığlık attığında hançer yüzüme bir kesik atmıştı. Geri savurdu hançerini. Tekrar açtığım süngümü sola yatırıp avucuma aldığımda önce koluna sapladım. O acıyı hissederken sağ kolumdaki süngüyü de şah damarına sapladım ve geri çekildim. Kanına bulaşan zehir ve kaybettiği kanla yere çöktüğünde ilk hamle yapana ilerledim. Ayağa kalkmış kaçarken fırlatma bıçağını var gücümle fırlattım. Ensesiyle buluşan bıçak ve diğerleri gibi yere düşen adamla bir nefes verdim.

 

Ellie'ye döndüğümde ikisi de şaşkınlıkla yüzüme bakıyordu. Ama ben hiç iyi hissetmiyordum. Verdiğim sözlerin, ettiğim yeminlerin hepsini yok saymıştım. Dizlerimin üzerine çöküp yerde kanlar içinde yatan adamlara baktım. Kahretsin ben ilk cinayetimi işlemiştim!

🍀

Ghost tahta kılıcı Gloria'nınkine vurdu. Geri çekildi minik bedeni, kaşlarını çattı ve bu defa o hamle yaptı. Ama Ghost'un geri çekilmesi ve ayağına taktığı çelmeyle yüzüstü toprağa çakıldı. Kılıcını bırakmadı ama topraktan da kalkmadı. "Gloria?" diye seslendi Ghost. Gloria tepki vermedi. Kılıcını bırakıp büyük bir hayvanlıkla sırtından yakaladığı kızı tek eliyle kaldırdı "iyi-" lafını bitiremeden Gloria'nın bacağının arasına vurduğu tekmeyle kızı geri yere bıraktı. Arkasını dönüp kısıkça küfrederken Gloria koca adamın dizinin arkasına vurduğu kılıcıyla tek dizinin üzerine düşmesini sağladı. "Gloria, dur!" Gloria tahta kılıcı Ghost'un boynuna dayadı. "Kazandım, kazandım" omuzuna tırmandı "ben kazandım Ghost. Seni yendim, yendim" Zafer nidalarını atarken Ghost'un ani hareketiyle koca adamın kucağına düştü. Gülümsedi. "Ben kazandım ki" sonra boynuna sarıldı "savaş alanında ciddi olmalısın"

"Her şey mübah ne demek?" Ayağa kalkarak sahadan çıktı Ghost kucağındaki Gloria'yla. "Nereden duydun?"
"Savaşta her şey mübah demişti lala"

"Öyle bir şey yok, sadece kendini korurken her şey mübah"

Sorgulamadı Gloria. "Dex'e seni yendiğimi söyleyelim mi?" Eve doğru yürürken Gloria Ghost'un maskesini dudaklarına kadar kaldırdı. Ve yanağını yasladı öpsün diye. "Öpsene!" diye çemkirdi Gloria. Kafasını sağa sola salladı Ghost onu sinirlendirmek için. "O zaman ben öperim!" diyerek yanağına ufak bir öpücük bıraktı koca adamın. Ghost ona sıkı sıkı sarıldı. Ufacık bedenine nasıl bu kadar sevgi sığardı anlamıyordu. "Uykum yok benim Ghost" diye miyavladı. Ghost onu yatağına bıraktı. "Olsun ya da olmasın şimdi uyuyorsun" dedi otoriter bir sesle.

"İs-te-mi-yo-rum!" Ghost bıkkın bir nefes verdi. "Hikaye okuyayım mı?" Tebessüm etti Gloria. Koca yatakta yana kaydı "oluuuur" yaklaşık on dakika sonra Gloria Ghost'un kucağına yerleşmiş, ikisi birbirine sarılarak uyumuştu. Dex buna çok kızacaktı.

Yorum yapmayı ve fikirlerinizi lütfen paylaşın. Bölümü oylamayı da unutmayınn

Loading...
0%