100 yıl önce
Bu konuda son fikrimi söyledim, o yüzden itiraz edip durmayın. Anladınız mı beni? Bu benim kararım ve bu karardan asla vazgeçmeye niyetim yok. Bu yüzden bu görevi sadece kızım yapabilir ve ırkımın başka bir üyesini tehlikeye atmak gibi bir fikrim yok. O yüzden bundan vazgeçin.
"Sizi anlıyoruz, kraliçem, Hafif esmer tenli 2 metre boyunda kırmızı gözlü Yüz hatları keskin ve elmacık kemikleri hafif çıkık, saçları uzun ve kırmızı (ırkın bir üyesi ne kadar yaşlıysa saçları o kadar koyu kırmızı olur) Açık giyinmeyi sever özellikle göğüs dekolteli, ama prenses Mirena sizin varisiniz ve eğer başına bir şey gelirse, sonumuz ne olur, bunu da düşünmeniz lazım," dedi general Lizet. Hafif esmer tenli 2 metre boyunda kırmızı gözlü Yüz hatları keskin ve elmacık kemikleri hafif çıkık, saçları uzun ve kırmızı Açık giyinmeyi sever özellikle göğüs dekolteli.
"Biliyorum, merak etmeyin, ama bu görevin üstesinden sadece kızım gelebilir. Bize yapacağımız saldırı ile ilgili oldukça önemli bilgileri öğrenecek ve eve dönecek."
"Bir şekilde açığa çıkarsa ne yaparız, kraliçem? Lütfen bir kez daha düşünün."
"Kararım kesin, o yüzden sizler artık buna son verin," dedi kraliçe ve General Lizet dışında hepsini dışarı çıkmasını istedi.
"Mirena, bu görevi başaracağına eminim, kızım," dedi annem.
"Evet, kraliçem, merak etmeyin. Bana verdiğiniz görevi yerine getireceğim," dedim.
"Biliyorum, ama senin tek başına, yanında hiçbir koruma olmadan gitmen gerekiyor. O yüzden..."
"Endişelenmeyin, kraliçem. Ben kendimi rahatça koruyabilirim."
"Bu konuda endişem yok. Benim endişem, bir şekilde açığa çıkarsan ne olacak."
"Uzun zamandır bu görev için çalışıyorum, kraliçem, o yüzden merak etmeyin," dedim ve izin isteyip çıktım. İki gün sonra ise görevime başlamak üzere Ytab'dan ayrılıp Uxaa galaksisine doğru ışık hızında harekete geçtim. Uxaa ulaşmak o kadar kolay olmadı ve bu süre boyunca neredeyse hiç mola vermeden ilerledim. Birkaç gün ya da hafta, artık bilmiyorum, henüz ittifakımıza katamadığımız ve hakkında hiç bir bilgimizin olmadığı galaksiye ulaştım.
"Tanımlanamayan gemi, kendini tanıt, yoksa yok edileceksin."
"Ben Mirena. Irkım saldırıya uğradı ve ben bir şekilde kaçmayı başardım. Lütfen yardım edin," dedim. Üsse iniş yapmama izin verdiler ve gemiden iner inmez etrafımı çevirdiler.
"Sen kimsin ve nereden geliyorsun?"
"Bilmiyorum. Bildiğim ve hatırladığım, saldırıya uğradığımız ve ailemin benim kaçmam için kendilerini feda ettiği başka bir şey hatırlamıyorum."
"Onu hemen sorgu odasına götürün. Daha detaylı sorgulamamız gerekiyor. Sonuçta düşmanın casusu olabilir."
"Düşman mı? Evet, hatırlıyorum. Birden bire alarm çalmaya başladı ve biz ne ırkıyız demişlerdi. Orası biraz karanlık ve hatırlamıyorum, ama biz daha ne olduğunu anlamadan saldırıya geçtiler ve tüm gezegeni mi yaktılar."
'Byda, onu odama getir' diye ses duyuldu hoparlörden.
"Emredersiniz, efendim," dedi asker. Beni de yanına alıp sanırım üssün komutanı olan kişinin yanına gitmeye başladık. İçeri gelin dedi asker daha kapıya vurmadan ve içeri girdik. Otur dedi ve koltuğu işaret etti. Ben oturduktan sonra misafirimize bir oda hazırlayın ve hemen yemek ve içecek bir şeyler getirin diye emir verdi ve askerler çıktılar. Birkaç dakika sonra ellerinde yemek ve içecekle içeri girdiler.
"Yemeğini yesen iyi olur, görünüşe göre oldukça yorgun ve aç gözüküyorsun ve susuz kalmışsın gibi ve ben bu üsten sorumlu komutan Xraw," dedi.
"Evet, öyle. Oldukça uzak bir yerden geliyorum ve yaşadığım yere en yakın korunaklı bölge burasıydı."
"Anlıyorum. Bana yaşadığın galaksi ile ilgili daha fazla bilgi vermen mümkün mü acaba?" dedi.
"Ytab galaksisi ve buraya çok ama çok uzak," dedim.
"Anlıyorum. Ytab demek, o isimde bir galaksi olduğunu bilmiyordum. Gerçi Evren'de daha keşfedilmemiş çok yer var, o yüzden olabilir," dedi ve beni incelemeye başladı.
"Bir sorun mu var?"
"Irkına yapılan saldırı ile ilgili söylediklerini düşünüyordum sadece," dedi. "Ve gerçekten saldıranları hatırlamıyor musun?"
"Evet, hatırlamıyorum. O sırada oldukça fazla şey oldu ve ben..."
"Anlıyorum. Kendini zorlamana gerek yok. Birkaç gün misafirim olacaksın ve sonra da ittifaka yaşadığın galaksi ile ilgili daha ayrıntılı bilgi vermem gerekecek," dedi.
"İttifak mı?"
"Arcas ittifakı. Reinaz Evreni ele geçirmeye çalışıyor ve Arcas'ta buna engel olmaya çalışıyor."
"Bundan emin misiniz?" diye sordum.
"Bir sorun mu var?" dedi.
"Evet, var. Bize saldıranlar Reinaz değildi. Bunu çok iyi hatırlıyorum."
"Kimdi o zaman, söyleyebilir misin?"
"Wahg adında bir ırk."
"Wahg mı? İlk defa böyle bir ırk ismi duydum. Sen tam olarak nereden geldin, söylersen ırkından hayatta olanlar var mı diye kontrol edebiliriz."
"Hayatta kalan kimse kalmadı, tüm gezegenim yandı," dedim.
"Anlıyorum. O zaman size saldıranları ittifaka bildirmem gerekiyor," dedi. Ve askerlerden birisi beni alıp kalmam için ayarlanan odaya götürdü.
&&&&&&&&
"Efendim, sizce doğruyu mu söylüyor?"
"Bilmiyorum, ama birkaç gün kendisini misafir etmemiz gerekiyor. Bu sürede de ittifak ile iletişime geçip ana üslerden birisine götürülmesi gerekecek, Byda."
"Sizce saldırıyı yapanlar ile..."
"Bilmiyorum, ama Evren oldukça geniş ve daha keşfedilmemiş bölgelerde var. Belki bize oldukça yakın bir keşfedilmemiş bölgeden gelen birisidir ve ırkına da oradan bir ırk saldırıp yok etmiştir," dedim.
"Şimdi ne yapacağız peki? Başımızda zaten Arcas vardı, şimdi de Wahg çıktı."
"Belki o ırk da Arcas'tır ve her nereden geliyorsa, o bölgede Wahg olarak biliniyor olabilir."
"Bu arada neden ona yalan söylediniz?" dedi.
"Yalan mı? Hangi konuda?"
"Arcas ve Reinaz hak..."
"Ona sadece denemek istedim, ama yine de ona tam olarak güvenmiyorum. Şimdilik gözetim altında tutun ve attığı her adımı anında bilmek istiyorum."
"Emredersiniz efendim," dedi ve çıktı.
&&&&&&&&
Akşam yemek için herkesle birlikteydim ve üs komutanı Xraw ile oturmuştuk ve bana Wahg ile ilgili sorular sormaya başladı.
"Nasıl gözüküyorlar?"
"Nasıl mı?"
"Evet, nasıl bir ırk şu Wahg?" dedi.
Uzun boyları var ve uzun beyaz saçları, ama bizim saçlarımız gibi gözükmüyorlar. Saçları daha çok dokunaç gibi ve birbirleri ile bu dokunaçları kullanarak iletişim kuruyorlar, dedim.
"Onlarla ilgili başka ne biliyorsun?"
Pek bir şey bilmiyorum, bu bilgileri bile daha önce yakalanıp üzerinde araştırma yapılan ırkın bir üyesinden öğrendik; ama genetik yapılarını bir türlü çözemedik.
"Siz mi yaptınız bunu?" diye sordu.
Hayır, galaksimizde yaşayan ırklar birleşip Wahg'a savaş açmışlar ve bir şekilde Wahg bu savaştan geri çekilmek zorunda kalmış, ama kurulan ittifakta oldukça fazla zarara uğramış. Ama bir şekilde birisini yakalamayı başarmışlar ve üzerinde incelemelerde bulunmuşlar.
"Peki, bu savaş ne zaman oldu? Sonuçta ittifakımız bu savaşı ve senin ırkını da Wahg da daha önce hiç duymadı."
Ben bilmiyorum, ama annemin anlattığına göre iki yüz yıldan fazla olmamış sanırım, bu savaştan sonra Wahg nedense hiç saldırıda bulunmamıştı, ta ki birkaç gün önce ya da hafta mı, artık hatırlamıyorum, aniden saldırdılar ve karşılık vermemize bile izin vermeden bizleri yok ettiler.
"Anlıyorum. Ailenin ölümü senin için zor olmuş olmalı," dedi.
"Evet, öyle. Oldukça zordu, sonuçta annem ve babam ben kaçabileyim diye düşman ile çatıştılar ve ben onların ölümlerini gördüm."
"Seni anlıyorum. Burada gördüğün çoğu kişinin de ailesi aynı şekilde öldürüldü."
"Öldürüldü mü yoksa Wahg sizlere de mi saldırdı?"
"Hayır, bize saldıranlar Wahg değil. Evren'in bu tarafında Arcas adında bir ırk var ve tüm Evren'i ele geçirmek için uğraşıyor, ama Reinaz ittifakı buna engel olmak için elinden geleni yapıyor," dedi.
"Ama siz bana demiştiniz ki..."
"Ne dediği mi biliyorum, ama o sadece senin düşmanın casusu olmandan şüphelendiğimiz için bir oyundu. Gerçek ise bu işte Arcas Evren'i istiyor, Reinaz ise buna engel olmaya çalışıyor.'
"Anlıyorum. Peki, Arcas ve Wahg bir şekilde bağlantılı olabilir mi?"
"Bu mümkün değil, senin anlattıklarına bakacak olursak tamamen farklı iki ırk."
"Bundan nasıl emin olabilirsiniz?" diye sordum.
"Nasıl mı? Öncelikle senin anlattıklarına bakılırsa Wahg uzun boylu ve uzun beyaz saçlara sahipler ve bizim saçlarımız gibi gözükmüyor. Saçları daha çok dokunaç gibi ve birbirleri ile bu dokunaçları kullanarak iletişim kuruyorlar demiştin. Ama Arcas yarı makine bir ırk ve üst düzey liderlerini bilen kimse yok."
"Yarı makine mi? Yani kendilerini makineye mi çevirmiş?"
"Hayır, önde gelenler değil, bize saldıranlar daha doğrusu Evren'de ki ırklara saldıran kişiler yarı makine."
"Bu çok korkunç. Birisi neden kendisini yarı makineye çevirmek istesin ki?"
"Kim bilir, ama bu Arcas Evren için oldukça tehlikelidir."
"Wahg kadar olamazlar; onlar çok korkunçlar ve ırkımızın ileri gelenlerinin anlattıklarına göre, saldırdıkları ırklardan canlı kalanlar olursa, onları canlı bir şekilde yiyorlarmış, bir çeşit yamyamlarmış."
"Sen ne dediğinin farkında mısın?" diye sordu korku içinde.
"Evet, farkındayım, ama bunun ne kadarı doğru bilmiyorum," dedim.
"Wahg ile ilgili daha fazla ayrıntı ve nerede yaşadıklarını söylersen, ittifaka bilgi vereyim ve hemen onlarla ilgileniriz."
"Bu mümkün değil, onlar çok güçlü; onları asla yenemezsiniz."
"Merak etme, ittifak oldukça güçlüdür."
"Güçlü mü, eğer güçlüyse şu Arcas neden hala Evren'e tehdit oluşturuyor?" diye sordum.
"Arcas'ın teknolojisi oldukça gelişmiş durumda ve saldırı yapacağı zaman bile geniş çaplı küçük saldırılar yapıyorlar; o saldırılar şaşırtma amaçlı oluyor ve asıl saldırılarını gizliyorlar."
"Belki içinizde onlara bilgi sağlayanlar vardır."
"Bu mümkün değil."
"Nasıl emin olabilirsiniz ki? Ben buraya bu sabah geldim ve şimdi de seninle oturmuş konuşuyorum. Yani Arcas bile bunu rahatlıkla yapabilir."
"Bu konuda haklısın, ama senin anlattıklarına bakılırsa sen bizim bölgemizden bile değilsin ve buraya en yakın keşfedilmemiş bölgedeki galaksiden gelmişsin."
"Keşfedilmemiş bölge mi? Bu da ne demek?"
"Keşfedilmemiş bölge, bizim yani Reinaz'ın keşfedemediği ve haklarında hiçbir şekilde bilgimizin olmadığı bölgelerdir ve senin geldiğin rotaya bakarak, bu bölgelerden birisinden geldiğin anlaşılıyor."
"Anlıyorum, o zaman bana ne yapacaksınız?"
"Sana mı? Yakında ana üsten bir gemi gelip seni alacak ve Asıtae ana üssüne götürüleceksin."
"Yani benden bir an önce kurtulmak istiyorsunuz.
"Senden kurtulmak mı? Aslında buradan gitmeni istemem, ama buna mecburum. Sonuçta, ben bu üssün lideri olsam da, benim üstümde de ana liderler var ve ben onların emirlerini uyguluyorum ve seninle ve anlattıklarınla ilgili bilgileri anlatınca seni daha detaylı araştırmak için ana üsse götürülmen kararlaştırıldı."
"Anlıyorum, peki orada işim bitince buraya gelebilir miyim?"
"Bu benim kararım ile olacak bir şey değil, o yüzden bir şey söyleyemem," dedi ve yemekten sonra odama geçip evimi düşünmeye başladım. Sabah kalktığımda beni ana üsse götürmek üzere olan gemi gelmişti, gemiye bindim ve ana üsse gitmek üzere yola çıktık. Bu süre boyunca gözetim altında tutuldum ve ana üsse ulaşınca birisi geldi ve "Size onu bağlamanızı söyleyen kimdi?" diye askerlere kızdı ve ellerimi ve ayaklarımı bağlayan kelepçeleri çözdürdü ve beni takip et dedi.
"Askerlerin yaptıkları için üzgünüm, sonuçta düşmandan olabilirsin."
"Hayır, Arcas'ı kastediyorsanız onlardan değilim."
"Arcas'ı duydun demek?"
"Evet, Gysk'ta bulunduğum üssün lideri Xraw bana Arcas'ı anlattı; oradan biliyorum."
"Anlıyorum, peki şu size saldıran ırk neydi adı?"
"Wahg ırkı."
"Ha, evet. Wahg. Gerçekte Arcas ile bağlantıları olmadığına emin misin?" diye sordu.
"Evet, eminim. Dün konuştuk ve ikimizin de anlattıkları farklı ırklar," dedim.
"Sanırım öyle ama yine de bundan tam olarak emin olmamız lazım. Bu arada, Gysk galaksisine en yakın keşfedilmemiş bölgeden geliyormuşsun."
"Keşfedilmemiş bölge değil. Hepimiz aynı Evren'de yaşıyoruz. Neden böyle söyleyip duruyorsunuz anlamış değilim."
"Kim bilir, ama ana liderler o bölgeler keşfedilmediği için bu isimle anılmalarına karar verdi. O yüzden beni yanlış anlama," dedi.
"Peki, öyle olsun," dedim ve ana liderin odasının önüne geldik. Kapıyı çalıp içeri girdik. Oturmamı işaret etti ve geçip oturduktan sonra içeri başka birisi geldi ve benim yanıma oturdu ve beni incelemeye başladı.
"Bir sorun mu var acaba?" dedim.
"Hayır, ben üssün doktoruyum. O yüzden seni incelemem gerekiyor. En belirgin özelliği saçlarının rengi daha önce hiç bu renkte bir saç görmemiştim," dedi.
"Saçlarım mı? Ne demek istiyorsunuz?"
"Saçlarının biraz farklı daha önce bu tarz bir saç görmemiştim."
"Irkımın özelliği ilk doğduğumuz zaman saçlarımız beyaz renktedir ama yaşımız ilerledikçe kırmızıya dönüşür, eminim ki Evren'de benim saçlarım gibi saçları olan başkaları da vardır."
"Hayır, keşfedilmiş Evren'de ilk kez böyle bir şey görüyorum. Ama keşfedilmemiş bölgeler ile ilgili bilgi sahibi olmadığım için bir şey söyleyemeyeceğim."
"Doktor Aora, lütfen misafirimizi daha fazla rahatsız etmeyin."
"Emredersiniz, lider Kudal, ama onun hakkında daha fazla bilgi sahibi olmak istiyorsak onu makineye bağlamamız lazım," dedi.
"Makineye mi?" dedi beni odaya getiren asker.
"Evet, makineye bağlamamız lazım. O yüzden sen hemen odama git ve asistanımdan makineyi alıp gel," dedi. Kapının yanında duran askere ve asker komutanının işareti üzerine gitti ve birkaç dakika sonra elinde bir çantayla içeri girdi.
"Sakin ol ve ani harekette bulunma, merak etme canını yakmayacak. O yüzden endişelenme, sadece bize anlattıklarının doğru olup olmadığını anlamamız gerekiyor," dedi doktor ve kafama makineyi bağladı.
Birkaç dakika sonra ekranda bir şeyler gözükmeye başladı ve doktor kafamdan makineyi çıkardı.
"Anlattıkları doğru, makine de her şeyi doğruladı. O yüzden ona güvenebiliriz."
"Peki, o zaman doktor, siz çıkabilirsiniz," dedi lider ve doktor çıktıktan sonra, "Bunun için üzgünüm ama ne olur olmaz düşmandan olmadığını ispatlamamız lazımdı," dedi.
"Şimdi bana inandınız mı?" diye sordum.
"Evet, makineler asla yalan söylemez ve gözükenler de tıpkı anlattıkların gibiydi."
"O zaman geldiğim üsse geri dönebilir miyim?"
"Neden acele ediyorsun, anlamış değilim," dedi Kudal.
"Ben sadece o üs evime yakın. Bu yüzden orada olunca, evimdeymişim gibi hissediyorum."
"Seni anlıyorum, ama bir süre daha misafirimiz olacaksın," dedi ve beni liderin yanına getiren asker kalmam için hazırlanan odaya götürdü ve ben "Yue, bir sorun olursa benimle iletişime geçersin," dedi ve çıktı.
Makineler demek yalan söylemez, ha? Bir makineyi kandırmak o kadar kolay ki, bir bilseniz sizi aptallar diye düşünüyordum ve soyunup duşa girdim.
&&&&&&&&
"Makinede ki sonuç çok ilginçti."
"Evet, öyle. Anlattıklarıyla uyuşuyor, ama yine de ona güvenmiyorum. O yüzden bir süre misafirimiz olacak ve onu sıkı bir gözetim altında tutmamız lazım," dedim.
"Emredersiniz, efendim," dedi Lows.
"Liderlere elde ettiğimiz bilgileri gönder."
"Peki, yaşadığı yeri ve şu Wahg'ı ne yapacağız?"
"Anlaşılan keşfedilmemiş bölgede yaşıyor gibi, ama tam da emin olamayız. O yüzden şimdilik bu konuyu araştıracağımızı söyle."
"Emredersiniz, efendim," dedi Lows ve çıktı. O çıkarken içeri Yue geldi ve "Sence anlattıkları..."
"Doğru olabilir, ama yine de..."
"Sende ona fazla güvenmiyorsun, değil mi?" dedim.
"Evet, öyle ve hemen onu buradan göndermemiz lazım."
"Nereye göndereceğiz?"
"Shnk galaksisi. Bence orada olursa elimizden kaçması imkânsız olur." dedi.
"Neden Shnk galaksisi, ana üslerden birisi değil."
"Shnk yasak bölgeyi izlediğimiz bir üs ve oradan kaçarsa gidebileceği sadece Kızıl Kan var. O yüzden elimizden kaçması imkânsız olur ve böylece onu rahatça kontrol altına alırız."
"Peki, o zaman Yue, sende onunla gideceksin. Gerekli emirleri ben ayarlayacağım. Ayrıca gideceğin üssün lideri olacaksın, yani itiraz kabul etmiyorum," dedim.
"Lider mi? Bu da nereden çıktı," dedi.
"Bunu uzun zamandır düşünüyordum. Sonuçta oldukça yeteneklisin ve seni ödüllendirmemiz gerekiyordu. O yüzden hazırlıklarını yap. Birkaç güne Shnk'e gidip üssün komutasını ele alacaksın ve bu süre boyunca Mirena'yı gözlemleyeceksin."
"İzninizle," dedi ve çıktı.
&&&&&&&&
"Neden buradan gidiyoruz anlamış değilim?" dedim.
"Seni başka bir üsse götürmem istendi. O yüzden ayrıca hakkında daha fazla bilgi edinmemiz gerekiyor," dedi Yue.
"Makineden yeterli bilgiyi aldığınızı zannediyordum."
"Aldık, ama ana liderler senin hakkında daha fazla bilgi edinmemi istedi. Bu yüzden seni benimle birlikte görev alacağım üsse götürüyorum, Mirena," dedi.
"Anlıyorum, ama Gysk'a gitmeyi daha çok istiyorum," dedim.
"Nereye gittiğimiz senin için oldukça önemli, galiba."
"Gysk evime yakın. Bu yüzden kendimi evimde gibi hissediyorum."
"Anlıyorum, ama bu senin güvenliğin için. Anla, lütfen," dedi.
"Nereye gidiyoruz peki? "
"Shnk galaksisine."
"Shnk mi? Orası da neresi."
"Asker."
"Hemen gösteriyorum efendim," dedi ve önümüze bir harita açıldı.
Ben haritayı incelerken ve konuşurken, 'Efendim, üsse ulaştık, ışık hızından çıkmak üzereyiz,' dedi askerlerden birisi.
"Peki, o zaman konuşmamıza daha sonra devam ederiz," dedi ve üsse iniş yaptıktan sonra birkaç gün Yue'yi göremedim. Daha sonra beni odasına çağırttı ve biraz konuştuktan sonra odasından çıkıp kontrol odasına gittik.
"Efendim."
"Bir sorun mu oldu?"
"Hayır, efendim, göreve başlamak için sizi bekliyorduk, o yüzden."
"Anladım, o zaman başlayalım," dedi ve hangardan bir gemi çıktı. Çıkar çıkmaz ışık hızında Kızıl Kan'a doğru hareket etti ve galaksiye yaklaşınca ışık hızından çıktı. Son birkaç kontrolden sonra tekrar ışık hızına çıktı ve gemi ile bağlantı anında kesildi.
"Efendim, gemi yok edildi."
"Anlıyorum, demek ışık hızındaki gemilerde o atışlardan kaçamıyor."
"Evet, efendim ve görünüşe göre gemi bir önceki denemede yok edilen yerde yok edildi."
"Anlıyorum, yani kalkan etki alanı değişmemiş, öyle mi?"
"Evet efendim."
"Hemen bu bilgileri ana liderlere gönder," dedi ve odadan çıktık. Ben odama gitmek üzere yanından ayrıldım ve kendi odama geçtim. Bir şekilde bunun gerçek olup olmadığını kendim kontrol etmeliyim diye düşündüm ve hangara inip gemime bindim. Üsten ayrılınca ışık hızında Kızıl Kan'a doğru hareket ettim. Tam geminin yok edildiği yere geldiğim sırada Yue gemimin kontrollerini ele geçirdi ve beni üsse geri götürdü ve gözetim altında tutulmamı emretti.
&&&&&&&&
Mirena yanımdan ayrıldıktan sonra odama geçtim ve duştan çıktıktan sonra küçüklüğümden kalan alışkanlığım nedeniyle kurulanmadan yatağa uzandım ve evimi düşünmeye başladım. Sonuçta evime oldukça yakındım, ama görevde olduğum için gidemiyordum ve bir de Mirena vardı, daha doğrusu prenses Mirena. Diğerleri ona inanmış olabilir, ama beni asla kandıramazdı. Odamda bunları düşünürken kapım çaldı ve üstüme gecelik alıp kapıyı açtım.
"Efendim, özür dilerim ama..."
"Vücuduma bakmayı kes ve ne oldu söyle hemen dedim."
"Özür dilerim efendim, ama Mirena hangardan kendi gemisi ile kalkış yaptı ve rotası yasak bölge."
"Hemen gemimi hazırlayın, iki dakika içinde kalkış yapacağım." dedim. İçeri girip üstümü değiştirdim ve hangara geçip hemen kalkış yaptım. Mirena'yı yakaladığım sırada kalkan etki alanına girmek üzereydi. Kontrollerini ele geçirip üsse döndük ve iner inmez bugünden itibaren gözetim altında, kaldığı odanın kapısında sürekli nöbet tutulacak ve lavaboya bile gitse anında haberim olacak. Anlaşıldı mı?
"Emredersiniz efendim" dedi askerler ve bunu alıp odasına gitti.
Ben de odama geçtim ve tekrar duş alıp kurulanmadan yatağa uzandım ve üsteki askerlerin zihinlerini okumaya başladım. Ama pek önemli bir şey konuşmuyorlardı, ama birkaçı şunları söylüyordu:
"Sen ne dediğinin farkında mısın? Jord.
Evet, farkındayım ve doğruyu söylüyorum.
Yani lider Yue'in odasına haber vermek için gittiğinde odayı üstünde ince bir gecelikle açtı ve her yeri gözüküyordu.
Evet, gerçekten öyle ve o kadar şaşırdım ki bana bağırınca kendime geldim.
Ne diye bağırdı peki?
Vücuduma bakmayı kes ve ne oldu, söyle hemen diye bağırdı ve inanın bana gerçekten o halini görmeliydiniz, muhteşemdi.
Belki bir sonraki sefere şu aptal yine bir şeyler yapmaya çalışır da bu sefer haber vermeye ben giderim ve böylece onun çıplak vücudunu ben de görürüm.
Hayır, ben gideceğim, Tarm.
Kavga etmeyin ama o vücut var ya inanılmazdı ve bu gece o vücudu düşünmekten uyuyamayacağım galiba.
Hey, bizimle ilgilenin aptallar, üs komutanımızın vücuduyla değil. Şu an burada biz varız ve siz aptallar bizi bırakıp burada olmayan birisinin vücudu hakkında konuşuyorsunuz.
Kes şunu, anladın mı beni? Siz üçünüz bizim eğlencemizsiniz ama bu başkaları hakkında konuşmayacağımız anlamına da gelmiyor, Uyr.
Acaba bu gece Yue komutanı ziyaret mi etsek ne dersiniz çocuklar, eminim şu an bile çıplak bir şekilde yatağındadır. Sabaha kadar onunla baya eğleniriz ve onunla işimiz bitince artık bize ait olur.
Güzel fikir, o zaman bu üçüyle işimiz bitince sırada Yue komutan var dedi birisi."
Otuz dakika kadar sonra odamın kapısı çaldı ve o üç aptal gerçekten de gelmişlerdi. Kapıyı açınca üstüme atlamaya çalıştılar, ama üçünü de yere serdim ve etkisiz hale getirdim. Hemen alarmı çaldım.
"Efendim, iyi misiniz? Burada neler oldu?" dedi Orsx.
"Bu üçü içimize sızan Arcas casusları sanırım, ama tam olarak bilemiyorum. Bana hemen bunların en yakın arkadaşlarını bulun, onları hemen sorgulayacağım ve bu üçünü de hapse atın."
"Emredersiniz efendim," dedi. On dakika kadar sonra sorgu odasında üç tane kadın vardı.
"Anlatın bakalım, o üç aptal neyin peşindelerdi?" dedim.
"Efendim, biz bir şey bilmiyoruz," dedi birisi.
"Bana bakın, o üç aptalı korumaya kalkmayın, anladınız mı beni. Eğer o aptalları korumaya devam ederseniz, siz üçünüz de o aptallar ile aynı muameleyi göreceksiniz. Wou, Uyr ve Lomr şimdi bildiğiniz her şeyi anlatın," dedim.
"Ama efendim, biz bir..."
"Umurumda değil. O aptallar en son sizinle görülmüş. Şimdi bana neler olduğunu anlatın, ya da sizleri de onlara yapacağım gibi sorgudan sonra infaz ederim."
"Şey efendim, biz eğleniyorduk ve bir anda konu sizin odayı çıplak açmanıza döndü ve o üçü size..."
"Anlıyorum, Krix, bana hemen bir idam sehpası hazırla. O üçünü bizzat infaz edeceğim."
"Ama efendim, sorgulamadan..."
"Sence bize ne anlatacaklar?"
"Ama Arcas ile ilgili bilgileri..."
"Olsa bile inkâr edecekler. O yüzden hemen bana idam sehpası hazırla, beş dakikan var," diye bağırdım ve kontrol odasına geçtim.
.........
"Efendim, istediğiniz gibi hazırlığı bitirdik."
"Tamam, o zaman," dedim ve kontrol odasından çıkıp idam alanına doğru ilerledim. Bu sırada silahımı da sürükleyerek götürüyordum ve sürükleme izi duyuluyordu. İdam alanına girince herkes şaşırmıştı. Sonuçta silahım, aynı Arcas'ın kullandığı silaha benziyordu.
"Jord, Tarm ve Howd siz üçünüz ittifaka ihanet ettiniz. Bir lidere saldırdınız ve hakkınızda ölüm kararı verildi. Söyleyecek son bir şeyiniz var mı?"
"Evet, efendim, biz suçsuzuz. Biz sadece..."
"Sadece ne söyle bakalım," dedi Howd.
"Biz sadece sizinle bir şey konuşmak için odanıza gelmiştik ve bir anda siz bize saldırdınız ve..."
"Yani en son sizinle bulunan kadınların söyledikleri yalan öyle mi?" dedim.
"Evet, efendim, biz onlarla birlikte değildik, sonuçta."
"O üçünü getirin hemen."
"Emredersiniz efendim," dedi ve üç kadını yanımıza getirdiler.
"Şimdi anlatın bakalım," dedim. Sorgu odasında anlattıklarını tekrarladılar. "Ve şimdi siz üçünüze gelecek olursak," dedim ve kafamı salladığım zaman askerler üçünün de boyunlarını idam sehpasına yatırdılar ve kılıcımla üçünün de boyunlarını uçuracağım anda...
"Komutanım, ana liderlerden bir mesaj aldık. O üçünü Asıtae ana üssüne istiyorlar ve bu emrin hemen yerine getirilmesini istediler," dedi Kous.
"Nasıl haberleri oldu?"
"Bilmiyorum efendim, yeni test için hazırlıklar ile ilgileniyorduk ve bir anda mesaj geldi ve bu emiri hemen yerine getirmenizi, aksi halde tüm yetkilerinizin elinizden alınacağını ve sıradan bir asker olacağınızı söylediler."
Demek öyle. O zaman bu üçünü ana üsse göndermemiz lazım ve bir anda üçünün de boyunlarını uçurdum. "Ve şimdi bu üçünü ana üsse gönderebilirsiniz," dedim ve kontrol odasına gittim.
"Efendim, bu yaptığınız sonucunda tüm yetkileriniz..."
"Umurumda değil. O aptalların cezalandırılması gerekiyordu ve ben de gereken cezayı kestim. Her neyse, son hazırlıklar ne durumda?"
"Hazırlıklar hala devam ediyor, efendim. Birkaç gün sonra yeni teste başlayabiliriz."
"Efendim."
"Ne oldu, Krix?"
"Ana liderlerin emri."
"Bunu yapan sendin değil mi? Ana liderlere haber verdin ve bir şekilde onların bildikleri bir şey olabileceğini ya da benim bilmemem gereken bir şey olduğunu ve bunu asla öğrenmemem gerekiyordu, dedim."
"Evet, efendim. Haberi ben verdim. Sonuçta o üçü Arcas'ın casusları olabilirdi ve bildiklerini öğrenmemiz lazımdı. Bu yüzden bende..."
Anlıyorum, ama boşuna uğraşmışsın. Sonuçta üçü de artık ölüler, dedim.
&&&&&&&&
Bu süre boyunca yanımda sürekli askerlerle dolaşıyordum ve birkaç yer dışında üste bulunan hiçbir odaya giriş yapamıyordum, bunlardan birisi de hangardı. Benim bir şekilde Yue'i kandırıp tekrar serbest bir şekilde etrafta dolaşmam gerekiyordu ve bu sırada Yue üç tane askeri idam etmişti. Bunun için sorgulama bile yapmadı, üç tane görgü tanığının söyledikleri sonucunda kendisine saldırmaya çalışan üç askeri boyunlarını keserek idam etti ve bu idamın sonucunda Yue'in tüm yetkileri alındı ve kendisi başka bir üsse gönderildi. Yeni üs komutanı Krix oldu ve onu kandırmak çok daha kolaydı ve gerçekten de Yue gittikten birkaç gün sonra üste serbest bir şekilde dolaşmaya başlamıştım.
"Komutan Yue'in size yaptıkları için özür dilerim, kusura bakmayın; kendisi oldukça fevri kararlar verebiliyor," dedi Krix.
"Evet, fark ettim; sorgu yapmadan üç askerini öldürdü, üstelik ana liderlerinizden gelen emiri hiçe sayarak," dedim.
"Kendisi oldukça farklı birisidir, o yüzden artık onu kafanıza takmanıza gerek yok, sonuçta tüm yetkileri alındı ve başka bir üsse gönderildi."
"Peki, benim durumum ne olacak?"
"Durumunuz mu?" diye sordu Krix.
"Evet, sonuçta hala gözetim altında tutuluyorum. Sonuçta Yue'in yetkileri alındı ama onun verdiği emri hala yerine getiriyorsunuz."
"Evet, anlıyorum. Bugünden itibaren üste istediğiniz gibi özgür bir şekilde hareket edebilirsiniz." dedi ve yanımdan ayrıldı.
Üste dolaşma izni almıştım ve artık birkaç istisna dışında istediğim her odaya girip çıkabiliyordum. Bu sayede birkaç şey ile ilgili bilgiler edinebildim, ama çoğu gizliydi ve onlara ulaşmam için Krix gerekiyordu.
Krix bana iyice inanmaya başlamıştı ve çoğu zaman girişimin yasak olduğu yerlere beraberken girebiliyorduk. Bu sayede yeni bilgilerde elde etmiştim. Bunlardan en önemlisi, Yue'nin söylediğinin aksine Vera'nın tamamen yok edilmiş olmasıydı. Bu ırk savaşlardan asla kaçmazmış, bu şekilde hepsinin yok edildiğinden eminlerdi. Ben Yue'nin bana anlattıklarını söyleyince, Yue biraz fazla düşünen birisi. Vera yok edildi ve bizim görevimiz o lanet kalkanı geçmek, o kadar.
"Kalkanı geçmeyi neden bu kadar istiyorsunuz anlamış değilim," diye sordum.
"Kalkanın içindeki teknoloji oldukça gelişmiş durumda ve eğer kalkanı geçmeyi başarırsak, Evren kurtulacak."
"Bundan nasıl emin olabilirsiniz?"
"Ne demek istiyorsunuz, daha açık konuşun?" dedi Krix.
"Şöyle ki, kalkanın içindeki teknolojiyi ele geçirince, Arcas'ı yok edeceğinizi söylüyorsunuz; ama olur da ittifakınız bu teknolojiyi kullanarak Evren'i kendisine isterse, ne olacak?"
"Sen ne dediğinizin farkında mısın?"
"Ben sadece olabilecek bir şeyi söyledim, o kadar. Ayrıca, ne zaman buradan ayrılacağımı sormak istedim."
"Neden gitmek istiyorsunuz, anlamış değilim?" diye sordu.
"Evimi özledim ve en azından evime yakın bir yerde bulunmak beni daha iyi hissettirecektir," dedim.
"Anlıyorum. Lider Kudal ile konuşacağım ve eğer izin verirse, Gysk'a tekrar gitmen için elimden geleni yapacağım," dedi ve ben odama gitmek üzere yanından ayrıldım. Odam değişmişti ve yeni odam Yue'in odasıydı. Gitmeden önce odayı dikkatli bir şekilde bir kez daha aradım, ama işe yarar herhangi bir şey bulamadım. Duş alıp yatağıma uzandım ve evimi düşünmeye başladım. Duvarın üzerinde bulunan tabloda dikkatimi çeken bir şey gördüm ve kalkıp ona baktığımda bir tür kolye gibi bir şeydi. Ne olduğunu çözmeye çalışıyordum, özellikle böyle önemsiz bir şeyin neden oraya saklandığını anlamaya çalışıyordum. İlk aramada bulduğum bir eşyanın parçası olduğunu anladım ve ikisini birleştirince birden karşıma Yue'in hologramı çıktı: "Kolyeyi bu kadar geç bulduğuna göre oda ile ilgili detaylı araştırma yapmadığın anlaşılıyor. Konuyu fazla uzatmamak için bu söylediklerimi iyice dinle ve bu konudan kimseye bahsetme, aksi halde öldürülürsün. Mirena, daha doğrusu Ytab galaksisinin Lorin ırkının prensesi Mirena. Ayrıca, Vera ile ilgili olarak son bilmen gereken şeylerden birisi, canlıların düşüncelerini okuyabiliyor olmaları," dedi ve ben şaşırıp kaldım. Yue, bunları nasıl ve nereden biliyor olabilir diye düşünmeye başladım.
"Her neyse, asıl konumuz şu: bir an önce evine dönmen lazım. Orada durduğun sürece tehlikede olacaksın. Hemen bir yolunu bul ve Krix'i kandır. Bu hologramı izlediğine göre çoktan kandırmışsındır, evine dönmen için hemen harekete geç. Sonuçta, orada kaldığın her gün hayatın tehlike altında olacak. Nedeni ise Arcas'ı biliyorsun. Sonuçta, sana onlarla ilgili her şeyi anlattım ve asıl anlatmadığım ise Arcas diye bir ırkın olmadığı, daha doğrusu bu ırkın geldiğin bölgedeki Lux ittifakınızdan olduğunu sen de benim kadar iyi biliyorsun. O yüzden hemen oradan ayrıl ve evine dön, prenses. Umarım uyarımı ciddiye alırsın. Ve son bir şey daha, sakın bu kolyeden ve anahtardan kimseye bahsetme. Unutmadan, Arcas ile ilgili gerçekten de Reinaz'dan kimseye bahsetme, sakın. Sonuçta, Reinaz, Arcas isminin arkasına saklanarak Evren'i ele geçirmek istiyor. O yüzden bundan kimseye bahsetme, sakın," dedi ve hologram kayboldu.
Eğer Yue'nin anlattıkları doğruysa, şu an büyük bir tehlike içindeydim. Birde ittifakımızı nasıl öğrenmişti asıl mesele buydu ama bundan daha önemli konu ise Yue'nin söyledikleriydi ve bir şekilde bunu kendim öğrenmeliydim ve gizli bir şekilde araştırmaya başladım. Bu sırada da Gysk'a dönüp dönemeyeceğimle ilgili Krix'e soru sorup duruyordum ama çok üstelemiyordum. Sonuçta, benden şüphelenmesini istemedim ve bu nedenle sürekli üssün araştırma bölümünde araştırmalar yapıyordum ve özellikle Arcas ile baya ilgileniyordum.
"Arcas" demek baya dikkatini çekmiş olmalı.
"Komutan Krix, beni korkuttunuz."
"Özür dilerim, amacım bu değildi. Biraz konuştuktan sonra, yarın Gysk galaksisindeki üsse gönderileceksiniz. Sonuçta, hakkınızda detaylı araştırma yapıldı ve evinize yakın olmak istemiştiniz, bu yüzden yarın buradan ayrılıyorsunuz," dedi ve yanımdan ayrıldı. Ben de odadan çıktım, yemekhaneye gidip bir şeyler yedim, odama geçip hazırlanmaya başladım ve sabah Gysk galaksisine gitmek üzere üsten ayrıldık.
Gysk galaksisindeki üsse ulaşmamız oldukça uzun sürmüştü ve bu sırada yardım çağrısı aldık. Yardım için rotamızdan sapmamız gerekti ve yardım çağrısı aldığımız gezegene ulaştığımızda, tüm gezegen yok edilmişti. Gezegende yaşayan kimse yoktu, ama bir şekilde gezegenden yaşam sinyali alınmıştı. Dikkatli bir şekilde gezegene iniş yaptık ve yaşam sinyaline ulaştığımızda küçük bir kız çocuğu bulduk. Onu alıp hemen gezegenden ayrıldık.
Geminin komutanı Fxa hemen ana liderlere saldırı bölgesini haber verdi ve ben de çocuk ile ilgilenmeye başladım. Doktor muayenesi sonucunda herhangi bir yarası olmadığı anlaşıldı ve onu ne olur olmaz kontrol altında tutmaya karar verdiler. Ama çocuk sürekli ağlamaya başladı. Sadece beni görünce susuyordu ve sonunda gemi komutanı çocukla ilgilenmem için bana izin verdi. Gysk galaksisine ulaştığımızda, çocuk bana oldukça alışmıştı ve benimle birlikte Gysk'taki üste kalmaya başladı. Gemiden indikten sonra üs liderine bilgiler verildi ve gemi beni bırakıp ayrıldı. Daha sonra benimle ilgilenmesi için yanıma birisi geldi ve sanki seni daha önce bir yerlerde... "görmüş olabilirsin" dedi.
"Çok düşünme, Yue'i hatırlıyorsun değil mi?"
"Evet, hatırlıyorum. Neden ki?"
"Yue benim ablam, o yüzden birbirimize benzememiz gayet normal."
"Şey, Yue için üzgünüm," dedim.
"Sorun değil, o hep böyledir. Bazen fevri kararlar verebiliyor. Sonuçta o üsten sorumluydu ve yapması gerekeni yaptı. Onun yerinde ben olsam ben de aynısını yapardım. Bu arada, ben Yua," dedi.
Şey, ben de Mirena dedim ve kulağıma yaklaşıp "daha doğrusu prenses Mirena" dedi. Beni ve çocuğu kalmamız için hazırlanan odaya götürdü ve odada tüm ihtiyaçlarınız hazır, ama olur da başka bir şeye ihtiyacınız olursa bana haber vermeniz yeterli olur, dedi ve çıktı.
Şimdi bu da neyin nesiydi? Böyle bir anda gerçek kimliğimi duymak üstelik Yue bunu nasıl öğrenmiş olabilir, anlamış değilim. Ve nasıl oluyorsa kardeşi, tıpkı Yue gibi diye düşünmeye başladım. Aradan çok zaman geçmeden evime dönmeye karar verdim ve bu konu hakkında Yua ile konuşmam lazımdı. Onunla gizli bir şekilde konuştum ve bunun için elinden geleni yapacağını söyledi, ama çocuğu da yanında götürmelisin.
"Çocuğu mu? Ama çocuk," dedim.
"Sorun şu ki çocuk sana alışkın ve eğer olur da burada bırakırsan çok uzaklaşmadan yakalanırsın. Sonuçta sadece senin yanın da ağlamıyor. Bu yüzden onu burada bıraktığın anda senin kaçtığını fark ederlerse ve benim yardımım olmadan kaçtığını söylemezsen, ikimizi de Arcas casusu olduğunu söyleyip infaz ederler."
"Şey, Arcas yo... Neyse, sorun değil."
"Ne yapacaksın peki?" diye sordu.
Peki, çocuğu da yanımda götüreceğim dedim ve Yua sayesinde üsten ayrıldım. Evime dönüşe geçtim ve evime ulaşınca annem çocuğu görünce oldukça şaşırmıştı, ama bir şey söylemedi. İleri gelenler ile yarın toplantı yapacağız. Öğrendiğin her şeyi anlatmalısın, ama kendisi neler olduğunu hemen öğrenmek istedi. Sabahı beklemeden konuşmaya başladık ve Yue'nin hologramını izlettirdim. Bana eğer bu doğruysa, bu bilgiyi kimse öğrenmeyecek ve sadece bizim aramızda kalacak" dedi ve ben uyumak için odama gittim. Odaya gittiğim de Vita kardeşine bakıyordu ve sonrasında Vita'yı da uyuttum ve ben de uyudum.
Sabah kahvaltıdan sonra neler olduğunu ve neler öğrendiğimi olduğu gibi anlatım, 'tabi Arcas ile ilgili gerçek dışında ki her şeyi.'
"Prenses, başka bir şeyler öğrenebildiniz mi acaba?" diye sordu general Lizet.
"Ne hakkında?"
"O bölgedeki ırklar ne kadar gelişmiş teknolojiye sahip? Mesela, bununla ilgili ne öğrenebildiniz?"
"Şöyle ki, o bölgede oldukça gelişmiş. Benim öğrenebildiğim üç galaksi, iki ırk ve bir de ittifak var," dedim.
"Biraz daha ayrıntı vermeniz gerekli prenses. Sonuçta o bölgeyi ele geçirmemiz gerekiyor bu yüzden," dedi Angy. Hafif esmer tenli 2 metre boyunda kırmızı gözlü Yüz hatları keskin ve elmacık kemikleri hafif çıkık, saçları muzun ve kırmızı Açık giyinmeyi sever özellikle göğüs dekolteli.
"Pekâlâ, o zaman şu izleyin" dedim ve gece düzenlediğim hologramı açtım ve izlemeye başladık.
"Nereye gidiyoruz peki?
Shnk galaksisine.
Shnk mı? Orası da neresi?
Asker.
Hemen gösteriyorum efendim, dedi ve önümüze bir harita açıldı.
Bu gördüğün Shnk galaksisi ve ittifak için en önemli galaksidir. Bu yüzden orada diğer bölgelere göre daha fazla üs bölgesi bulunur.
Neden önemli peki?
Oraya ulaşınca öğreneceksin, merak etme.
Haritaya biraz bakmam mümkün mü acaba diye sordum ve elbette bakabilirsin."
Haritayı incelemeye başladım ve uzaklaştıkça ittifakın ne kadar bölgeyi elinde bulundurduğunu fark ettim. Bazı bölgeler tehlikeli olarak işaretlenmişti ve bir bölge hakkında hiçbir bilgi yok.
Neden buralarda tehlikeli yazıyor? Keşfedilmemiş bölge oldukları için mi?
Hayır, o bölgeler keşfedildi ama...
Ama?
Arcas o bölgeleri elinde tutuyor ve bu yüzden haritalarda tehlikeli bölge olarak adlandırılıyorlar.
Anlıyorum.
Sanki Evren ikiye hayır, üçe ayrılmış gibi.
Üçe mi?
Evet, üçe. Reinaz ittifakının kontrolünde olan bölgeler, Arcas'ın kontrolünde olan bölgeler ve bir de sizin koyduğunuz isimle keşfedilmemiş bölgeler var.
Aslında üç değil dört bölge diye biliriz.
Dört mü?
Evet, dört haritada hakkında bilgi sahibi olmadığımız bir yer var.
Evet, onu ben de fark ettim ve o bölge nedense gittiğimiz galaksiye çok yakın.
Yakın falan değil, Shnk ve o galaksi arasında başka hiçbir galaksi yok ve iki galaksinin birbirine uzaklığı 25,42 milyon ışık yılı.
O kadar fazla mı?
Evet, öyle.
Peki, neden bu bölge hakkında bir bilgi yok?
O bölge yas...
Efendim, üsse ulaştık. Işık hızından çıkış yapıyoruz."
"Gördüğünüz gibi, bu benim kaçmama engel olmak için aldıkları bir önlemdi, ama bir şekilde bana inandılar ve oldukça fazla bilgi edindim."
"Peki, prenses, şu hakkında bilgi olmayan galaksiyle ilgili bir şeyler öğrenebildiniz mi?" diye sordu Yuliya. Hafif esmer tenli 2 metre boyunda kırmızı gözlü Yüz hatları keskin ve elmacık kemikleri hafif çıkık, saçları muzun ve kırmızı Açık giyinmeyi sever özellikle göğüs dekolteli.
"Elbette ki öğrendim" dedim ve yeni bir hologram çalıştırdım.
"Önümde iki farklı galaksi belirdi. Bu nedir, Yue?
Bu mu Mirena , sağ tarafındaki Shnk, şu an bulunduğumuz galaksi; solundaki ise bilgimiz olmayan, daha doğrusu çok az bilgi sahibi olduğumuz galaksi.
Nasıl yani, hakkında çok az bilgiye mi sahipsiniz ama ittifakınız?
İttifak ile ilgili her şeyi biliyorum, o yüzden sessizce beni dinle dedi ve anlatmaya başladı. Bu galaksi Kızıl Kan olarak bilinir ve yasak bölge olarak geçer. Yasak olmasının nedeni ise galaksinin etrafında bir kalkan var ve o kalkan sayesinde galaksiye girmek mümkün değil.
Peki ya galakside yaşayanlar, onlar nasıl giriyor?
O galakside yaşayan ırk uzun zaman önce Arcas tarafından yok edildi.
Arcas tarafından mı yok edildi, o zaman kalkan ne alaka?
Bunu biz de bilmiyoruz, bir şekilde teknolojileri sayesinde olduğunu düşünüyoruz. Öyle ki Arcas'ın teknolojisi bile onların teknolojisi yanında çocuk oyuncağı kalıyor. Biz bir şekilde o galaksiye girmenin yolunu arıyoruz ama bunu bir türlü başaramadık.
Nasıl bir teknolojileri var ki öyle?
Şöyle örnek veriyim: Şu an bulunduğumuz Shnk galaksisi, ittifakın en gelişmiş galaksilerinden birisi. Bu galakside yaşayan bazı ırklar, kendi güneşlerinin enerjisini doğrudan kullanıyor, bir tür Dyson küresi gibi bir...
Dyson küresi mi? O da nedir?
"20. yüzyılda Dünya adındaki gezegeninde yaşayan Freeman John Dyson adında bir fizikçi, bir yıldızın etrafında inanılmaz büyük bir boş küre oluşabileceği teorisini ortaya atmıştı. Bu küre, o yıldızın yaydığı tüm enerjiyi kullanabilirdi. İşte Dyson küresi bu."
Her neyse, bu mekanizma sayesinde ama o galaksideki ırk, tüm galaksinin enerjisini kullanabiliyordu, ama sonuçta yok edildiler ve Arcas bile o kalkanı geçmeyi başaramadı. Umarım da başaramaz.
Neden öyle söyledin?
Eğer o kalkanı geçerlerse, tüm Evren, buna senin geldiğin bölgede dâhil, Arcas'ın kontrolüne geçer.
Peki, siz neden girmeyi denemiyorsunuz?
Bu o kadar kolay değil. Sonuçta bir kalkan var ve gemiler, o kalkanın etki alanına girdiği anda yok ediliyorlar.
Yok, mu ediliyorlar, kimin tarafından?"
Kalkanın içinde galaksiyi koruyan silahlar var ve kalkanın etki alanına giren gemiler saniyeler içinde yok ediliyorlar ve bizim elimizden, bir şey dışında hiçbir şey gelmiyor.
Arcas'ın sisteme girmesine engel olmak değil mi?
Evet, öyle. Bana kalırsa onlar yok olmadı, savaştan kurtulanlar var ve şu an Evren'de bir yerde saklanıyorlar ve doğru zamanı kolluyorlar.
Nasıl yani, bundan emin misin?
Bu sadece bir tahmin ama, bir şekilde savaştan kurtulanlar olduğunu düşünüyorum dedi ve odasından çıkıp kontrol odasına gittik.
Efendim.
Bir sorun mu oldu?
Hayır, efendim. Göreve başlamak için sizi bekliyorduk, o yüzden...
Anladım. O zaman başlayalım dedi ve hangardan bir gemi çıktı ve çıkar çıkmaz ışık hızında Kızıl Kan adındaki galaksiye doğru hareket etti. Galaksiye yaklaşınca ışık hızından çıktı ve son birkaç kontrolün ardından tekrar ışık hızına çıktı ve gemi ile bağlantı anında kesildi.
Efendim, gemi yok edildi.
Anlıyorum. Demek ışık hızındaki gemilerde o atışlardan kaçamıyor.
Evet, efendim. Ve görünüşe göre gemi bir önceki denemede yok edilen yerde yok edildi.
Anlıyorum, yani kalkan etki alanı değişmemiş öyle mi?
Evet, efendim."
"Prenses, şu küre mi nedir o konuda emin misiniz?" diye sordu Caltha. 'Hafif esmer tenli 2 metre boyunda kırmızı gözlü Yüz hatları keskin ve elmacık kemikleri hafif çıkık, saçları muzun ve kırmızı Açık giyinmeyi sever özellikle göğüs dekolteli.
"Elbette ki. O üste bulunurken galakside yaşayan ırkları ziyaret ettik ve bazıları gerçekten de bu küreye sahiplerdi ve bunu görünce oldukça şaşırdım," dedim ve yeni bir hologram açtım ve onlara küreleri göstermeye başladım.
"Yani bulunduğunuz galaksi en gelişmiş galaksiydi öyleyse?" diye sormaya devam etti.
"Hayır, ondan daha gelişmişi vardı, ama girmek mümkün değil sonuçta..."
"Etrafı bir kalkan ile koruma altında."
"Evet, kraliçem bu doğru."
"Anlatacağın ya da göstereceğin başka şeyler var mı?"
"Evet, kraliçem. Ben o üste kaldığım sırada, üste benimle giden Yue, üç askerini sorgulamadan infaz etti. Ama bundan daha dikkat çeken konu ise infaz silahı, Arcas'ın silahıydı." dedim ve yeni bir hologram çalıştırdım.
"Neden o askerlerin kolları bağlı?
O askerler lider Yue'ye saldırdılar ve lider Yue onların infazına karar verdi. Bu yüzden de infaz için elleri bağlandı.
Anlıyorum, ama Yue üslerine emir vermeden neden böyle bir karar aldı anlamış değilim Houd?
Sorgulama yapıldı, merak etme.
Yapıldı mı? Ne zaman, ben bir şey duymadım?
Sorgulama çoktan yapıldı ve görünüşe göre o üçü Arcas'ın casusları olabilirmiş
.
O zaman ana liderlere haber vermeniz gerekmez mi?
"Haber verilmiştir ama..." dediği sırada ses duyduk ve herkes bir anda sesin geldiği yere bakmaya başladı. Yue elindeki kılıcı yerde sürükleyerek idam alanına doğru ilerlemeye başladı ve herkesi bir anda korku sardı. Houd, "Neden korkuyorsunuz anlamış değilim?" dedim.
Lider Yue'in elindeki kılıç benzeri silah, Arcas'ın kullandığı silah ve o silahı kullananların olduğunu duymuştum. Ama ilk defa kullanan birisini görüyorum, üstelik silah kılıca benzetilmiş. Yani bu iş için yapılmış gibi...
Bu mümkün değil.
Sorun nedir Pao?
O silah ama bu mümkün değil, o silahı kullanabilecek kişiler...
Silah oldukça ağır, ama lider Yue sanki elinde silah taşımıyormuş gibi ilerliyor.
Bence o da zorlanıyor, baksanıza silahı sürüyerek ilerliyor.
O burada bulunan herkesi korkutmak için yaptığı bir şey anlaşılan.
Bundan emin misin? Pao.
Evet, eminim. Sonuçta o silahı kullanacak kişiler özel eğitim alırlar ve bu eğitimler yıllarca sürer ve sonunda bir Arcas savaşçısı kadar iyi bir şekilde kullanmaya başlarlar. Ama bildiğim kadarıyla lider Yue böyle bir eğitim almadı.
Sen bunu nereden biliyorsun?
Ben mi? Ben de o eğitime katıldım, ama yetersiz olduğum anlaşılınca elendim. O yüzden biliyorum.
Belki sen atıldıktan sonra eğitime katılmıştır.
Bu mümkün değil. O eğitim on yılda bir verilir ve yeni kişiler on yıl sonra tekrar eğitime katılırlar ve katılanlara önceki yıllarda eğitimi başarıyla tamamlayanlar hakkında bilgi verilir. Ama o bilgiler içinde lider Yue yoktu, bundan eminim.
Şimdi siz üçünüz ittifaka ihanet ettiniz ve bir lidere saldırdınız ve hakkınızda ölüm kararı verildi. Söyleyecek son bir şeyiniz var mı?
Evet, efendim, biz suçsuzuz. Biz sadece...
Sadece ne? Söyle bakalım.
Biz sadece sizinle bir şey konuşmak için odanıza gelmiştik ve bir anda siz bize saldırdınız ve...
Yani en son sizinle bulunan kadınların söyledikleri yalan öyle mi?
Evet, efendim. Biz onlarla birlikte değildik, sonuçta.
O üçünü getirin hemen.
Emredersiniz, efendim, dedi ve üç kadını yanlarına getirdiler.
Şimdi anlatın bakalım, dedi ve kadınlar bir şeyler anlattılar. Şimdi siz üçünüze gelecek olursak, dedi ve kafasını salladığı zaman askerler üçünün de boyunlarını idam sehpasına yatırdılar ve kılıcıyla üçünün de boyunlarını uçuracağı anda...
Komutanım, ana liderlerden bir mesaj aldık. O üçünü Asıtae ana üssüne istiyorlar ve bu emirin hemen yerine getirilmesini istediler.
Nasıl haberleri oldu? Kous.
Bilmiyorum efendim. Yeni test için hazırlıklar ile ilgileniyorduk ve bir anda mesaj geldi ve bu emiri hemen yerine getirmenizi aksi halde tüm yetkilerinizin elinizden alınacağını söylediler.
Demek öyle. O zaman bu üçünü ana üsse göndermemiz lazım ve bir anda üçünün de boyunlarını uçurdu. "Şimdi bu üçünü ana üsse gönderebilirsiniz," dedi ve idam alanından ayrıldı.
"Vera ile ilgili bir şeyler öğrenebildin mi?"
"Evet, kraliçem, izin verirseniz," dedim ve yeni bir hologram çalıştırdım.
"Arcas demek baya dikkatini çekmiş olmalı.
Komutan Krix, beni korkuttunuz.
Özür dilerim, amacım bu değildi.
Önemli değil, dalmışım sonuçta. Buradaki bilgiler oldukça fazla, özellikle Arcas'ın bu kadar güçlü olmasını beklemiyordum.
Neden sürekli Arcas hakkında araştırmalar yapıyorsun?
Şey, biliyorsunuz, ırkım saldırıya uğradı ve yok edildi.
Evet, Wahg ırkıydı, sanırım değil mi?
Evet, öyle. Belki Arcas ve Wahg bir şekilde bağlantılı olabilir diye araştırma yapıyordum, ama buradaki bilgilere göre alakaları bile yok. Bu arada, merak ettiğim bir şey vardı.
Nedir?
Arcas ile ilgili bu kadar bilgiye nasıl ulaştınız?
İttifak ve Arcas milyarlarca yıldır savaş içinde olduğu için, onlarla ilgili çok fazla bilgi topladık.
Anlıyorum. Peki, şu yok edilen Vera neden onlarla ilgili hiçbir bilgi bulamadım?
Onlar ile ilgili bilgilere sadece üst düzey yöneticiler ulaşabilir. Ayrıca, haklarında hiçbir bilgimiz yok ve ırktan sadece birkaç kişiyi biliyoruz. Onlara da gelecek olursak, dedi ve sisteme şifresini girdi, Vera dosyasını açtı.
Bu gördüğün dört kişi dışında Vera ile ilgili hiçbir bilgimiz yok. Onlar da ırkın en yüksek statüye sahip kişileri.
Nasıl yani? Koca bir ırk yok edildi ve siz sadece dört kişi hakkında mı bilgi sahibisiniz? Üstelik Arcas ile ilgili bu kadar fazla bilginiz varken.
Vera, Evren ile ilgilenmezdi, bu yüzden onlarla hiç iletişim kuramadık ve bilgimiz de yok. Hakkında bilgi sahibi olduklarımıza gelecek olursak, bu resimdeki savaşta ölen Kraliçe Elvira, ve bu ise savaşta tüm Evren'e canlı bir şekilde öldürülen son Kraliçe Eliana'dır. Bu resimdeki savaşta öldürülen General Lorena ve bu resimdeki ise savaşta tüm Evren'e canlı bir şekilde öldürülen son General Leila ve söylediğim gibi, bu dördü harici ırkın hiçbir üyesi hakkında bilgimiz yok.
Anlıyorum. Acaba biraz bu resimleri incelemem mümkün mü?
Tabi ki, ama acele etmenizde fayda var.
Neden acele etmem gerekiyor ki?
Yarın Gysk galaksisinde ki üsse gönderileceksiniz. Sonuçta hakkınızda detaylı araştırma yapıldı ve evinize yakın olmak istemiştiniz. Bu yüzden yarın buradan ayrılıyorsunuz, dedi ve yanımdan ayrıldı.
Bu dördü Vera'nın en güçlü ve haklarında bilgi sahibi olunan dört kişisi. Oldukça değişikler ve nedense hepsi, anlamadığım bir şekilde birbirine benziyordu. Dikkatim hep en son gösterilen kişiye kayıyordu ve sanki onu daha önce bir yerlerde görmüş gibiydim, ama nerede gördüğümü bir türlü hatırlayamıyordum. Asıl önemlisi, Krix aptalı bir şekilde sistemden çıkmamıştı. Bu fırsatı kullanıp kullanmama konusunda tereddütteydim. Ve kullanmamaya karar verdim, özellikle Yue'in söylediklerinden sonra belki beni deniyorlardır diye düşündüm ve Vera konusuna tekrar döndüm. Son bir kez daha bilgisi olan dört kişinin resimlerine baktım ve odadan çıktım. Yemekhaneye gidip bir şeyler yedim ve odama geçip hazırlanmaya başladım. Sabah Gysk galaksisine gitmek üzere üsten ayrıldık.
Gysk galaksisindeki üsse ulaşmamız oldukça uzun sürmüştü ve bu sırada yardım çağrısı aldık. Yardım için rotamızdan sapmamız gerekti ve yardım çağrısı aldığımız gezegen ulaştığımızda, tüm gezegen yok edilmişti ve gezegende yaşayan kimse yoktu. Geminin komutanı Fxa hemen ana liderlere saldırı bölgesini haber verdi. Gemiden indikten sonra üs liderine bilgiler verildi ve gemi beni bırakıp ayrıldı. Daha sonra benimle ilgilenmesi için yanıma birisi geldi ve sanki seni daha önce bir yerlerde görmüş olabilirsin dedi.
Çok düşünme, Yue'i hatırlıyorsun değil mi?
Evet, hatırlıyorum. Neden ki?
Yue benim ablam, o yüzden birbirimize benzememiz gayet normal.
Şey, Yue için üzgünüm.
Sorun değil, o hep böyledir. Bazen fevri kararlar verebiliyor. Sonuçta, o üsten sorumluydu ve yapması gerekeni yaptı. Onun yerinde ben olsam, ben de aynısını yapardım. Bu arada, ben Yua.
Şey, ben de Mirena dedim. Beni ve çocuğu kalmamız için hazırlanan odaya götürdü. Odada tüm ihtiyaçlarınız hazır, ama olur da bir şeye ihtiyacınız olursa bana haber vermeniz yeterli olur, dedi ve çıktı.
Eve dönmeye karar verdim. Bu konu hakkında Yua ile konuşmam lazımdı ve onunla gizli bir şekilde konuştum. Bunun için elinden geleni yapacağını söyledi, ama senin kaçtığını fark ederlerse, benim yardımım olmadan kaçtığını söyleyeceksin. Yoksa ikimizi de Arcas casusu olduğunu söyleyip infaz ederler ve Yua sayesinde üsten kaçtım ve eve döndüm."
"Tüm öğrendikleriniz bu kadar mı prenses?" dedi Yuliya.
"Evet, öyle. Hepsi bu kadar," dedim.
"Bu arada merak ediyoruz da şu yanınızda getirdiğiniz çocuk."
"O mu? Benim kızım. Orada kaldığım sırada gezegeni Arcas tarafından saldırıya uğrayıp yok edildi ve ben onu bulup yanıma aldım bununla ilgili bir sorun mu var," dedim.
"Hayır, prenses" dediler.
"Her neyse o artık benim torunum ve bu bizlerin arasında kalacak kimse onun torunum olmadığını bilmeyecek bunu duyarsam bunu yayan kişiyi öldürürüm ve bu araştırmadan diğer ırkların haberi olmayacak. Şimdilik gizli tutulacak, beni anladınız mı?" dedi annem.
"Emredersiniz, kraliçem," dediler ve çıktılar.
Elli yıl kadar sonra da annem, Kraliçe Almina, öldü ve ben yeni kraliçe oldum.
Günümüz…
"Yani her şey böyle gelişti, anne," dedi Vita. Hafif esmer tenli 2 metre boyunda kırmızı gözlü Yüz hatları keskin ve elmacık kemikleri hafif çıkık, saçları muzun ve kırmızı, açık giyinmeyi sever özellikle göğüs dekolteli.
"Evet, öyle güzel prenseslerim benim. Her şey bu şekilde oldu."
"Ama neden bize gösterdiğin hologramlardan bazıları farklıydı, anlamış değiliz," dedi Perla. Gerçek ırk bilinmiyor – Hafif esmer tenli, 1.90 boyunda ela gözlü, saçları uzun ve koyu kestane (Kızıl) renkli, yüz hatları keskin ve elmacık kemikleri hafif çıkık, yüzünde çiller var, açık giyinmeyi sever özellikle göğüs dekolteli.
"Bunu kraliçemiz istedi ve bende dediğini yaptım," dedim.
"Kraliçem?"
"Sorun nedir, Olivera?" Hafif esmer tenli 2 metre boyunda kırmızı gözlü Yüz hatları keskin ve elmacık kemikleri hafif çıkık, saçları muzun ve kırmızı, açık giyinmeyi sever özellikle göğüs dekolteli.
"Prensesleri kaçırmak isteyenler ile ilgili."
"Sanırım Drtau ırkı değil mi?"
"Evet, kraliçem, ama kim olduğunu öğrenemedik. Esirimiz emiri verenin ismini vermeyi ret etti," dedi.
"Anlıyorum. Muhtemelen Dwagd aptalının haberi yok ama."
"Evet, kraliçem. Sizce kim olabilir?"
"Muhtemelen Rafus, Mrx, Karm ya da Omr. Bunlardan birisi ama hangisi?" dedim.
"Kraliçem, izin verirse..."
"Hayır, şimdilik bu işin arkasında kim var bilmiyormuş gibi yapmaya devam edeceğiz. Dördünüz de anladınız mı?"
"Evet, kraliçem."
"Güzel. O zaman esirimizi biraz daha sorgulayalım ve sonra da ondan kurtulun. Sonrasında ise biraz daha arama yapar gibi davranalım ve vakti gelince şu toplantıyı halledelim."
"Emredersiniz, kraliçem."
"Bir sorun mu var, kraliçem?" dedi Olivera.
"Vera ile ilgili."
"Kraliçem, siz de biliyorsunuz ki..."
"Evet, biliyorum, ama şimdilik aramızda kalsın. Ama onlar bir şekilde hayattalar ve ortaya çıktıkları anda bu ittifaktan ayrılacağım ve tarafsız kalacağım Lizet," dedim.
"Bölgemizdeki ırklar bizi düşman kabul edeceklerdir," dedi Lizet.
"O aptallar sürüsüne, Vera hakkında öğrendiklerimizi anlatacağım ve bakalım ne cevap verecekler."
"Yok, oldukları için umursamayacaklar."
"Biliyorum, ama bir şekilde hayatta kalanlar varsa, asıl sıkıntı orası."
"Şimdi kızlarımı kim kaçırtmak istedi söyle bakalım Jaa."
"Kraliçe Mirena, bizi tanımıyorsunuz galiba. Asla müşterilerimizi satmayız," dedi.
"Biliyorum aptal, ama sen de şunu unutma ki kızlarımı kaçırtmaya çalışan aptal yüzünden ırkından geriye sadece sen kaldın."
"B-bu suç..."
"Umurumda değil anladın mı beni. Şimdi bana kızlarımı kaçırtmanızı isteyenin ismini versen iyi olur."
"İsmi verdiğim anda..."
"Aynen öyle, öleceksin ve ismi vermenin karşılığında özgürlük falan istemeye kalkma sakın."
"Kraliçem!"
"Pekâlâ, Vita yap o zaman sanırım ondan isim alamayacağız" dedim.
"Ben suçsuzum," diye bağırmaya başladı.
"Kızlarımı kaçırmaya çalışarak suç işledin. Eğer bana bu işin arkasındaki ismi verirsen..."
"Koud ırkından Laine o istedi."
"O olmadığını biliyorum aptal. Laine asla böyle bir şey yapmaz."
"Nasıl emin olabilirsin ki?" diye sordu.
"Bu işin arkasında Drtau'dan birisi var ve bana onun adını vereceksin. Aksi halde ölümün o kadar kolay olmayacak. Anladın mı beni?"
"Size istediğiniz ismi...."
"Sana onun böyle bir şey yapmayacağını söyledim ayrıca Balera, 'Hafif esmer tenli 2 metre boyunda kırmızı gözlü Yüz hatları keskin ve elmacık kemikleri hafif çıkık, saçları muzun ve kırmızı, açık giyinmeyi sever özellikle göğüs dekolteli, ona ailesinin son anlarını gösterin ve sürekli izlediğinden emin olsunlar."
"Emredersiniz kraliçem."
"Hayır, durun, hayır! Ailemin ölüm..."
"O zaman kim?"
"Rafus bizi tutan oydu."
"Vita."
"Emredersiniz kraliçem," dedi ve Perla kılıcı uzattığı gibi Vita esirimizin boynunu uçurdu
"Kraliçem, hemen gemileri..."
"Hayır, şimdilik bekleyeceğiz ve bu şimdilik aramızda kalacak."
"Emredersiniz, kraliçem," dediler.
"Kraliçem," dedi Perla.
"Efendim kızım."
"Bu kılıç nereden geldi biliyor musun acaba."
"Hayır, kimse bilmiyor tek bildiğimiz beş yüz bin yıl önce atalarımızdan birisi tahta çıkınca bu kılıç ona verilmiş ama kim neden vermiş hiç bilgimiz yok ve o zamandan itibaren de ailemizde ki tahta çıkan her kraliçeye bu kılıç verilir ve benden sonra da Vita'ya geçecek ve ondan da onun çocuklarına."
"Biraz garip doğrusu," dedi Vita.
"Garip mi? Neden öyle söyledin," dedim.
"Aile yadigarı bir kılıç ama kimse nereden geldi bilmiyor."
"Evet, öyle ve belki de ilk zamanlar biliniyordu ama artık bilen kimse yoktur."
"Araştırma yaparsak belki bulabiliriz."
"Sizlerden önce bunu bende düşündüm ama kayıtlarda kılıç ile ilgili hiçbir bilgi yoktur."
"Bu saçma değil mi? Aile yadigarı bir kılıç ve kimse nereden geldi bilmiyor," dedi Perla.
"Evet, öyle ve yapacak bir şey yok, ayrıca tekrar söylüyorum kızlarımı kaçırmaya çalışanlar bizlerin arasında kalacak."
"'Emredersiniz kraliçem," dediler.
"Biraz daha araştırma yapacağız ve sonrasında ise plan...."
"Kraliçem."
"Sorun nedir? Lizet."
"Dwagd aptalı biliyorsunuz ki bizim ile birlikte Laine ve Saoko haricinde ki tüm Lux ittifakı üyelerini tehdit etti ama biz bir şey yapmadan bekliyoruz."
"Lizet bunun farkındayım ve biliyorsun ki Dwagd aptalı bu saldırıyı kendisi yapmak isteyecek ve ben karşı çıkacağım ama başka kimse gönüllü olmayınca o aptal bu saldırı işini yapacak ve gittiği yerde kendisini öldürtecektir."
"Bu durumda Drtau saldırmak isteyecektir."
"Yanında gidenlerin hepsi ona yakın kişiler olursa intikam saldırısı yapmak isteyen olmayacak."
"Rofs var kraliçem biliyorsunuz ki kendisi..."
"Evet, biliyorum merak etme ama o aptalın da elinden bir şey gelmeyecek."
"Anlıyorum kraliçem peki şu Reinaz ittifakı bizlere saldırırsa ne olacak oldukça güçlüler biliyorsunuz."
"Evet, biliyorum ve birde Arcas var o yüzden onları kullanacağız ve Reinaz o bölgeye güçlü bir saldırı yaptığımız zamana kadar bizim farkımıza bile varmayacak."
"Umarım her şey plana uygun gider kraliçem."
"Bunu bize zaman gösterecek."
Bölüm İçinde Geçen Bazı Kelimeler Hakkında Bilgiler:
Lizet: Elisheba'dan (İbranice) Elisabet (Eski Yunanca) ve Elisabetha (Latin) biçimlerinde de kullanılan Elizabeth adının diğer bir biçimi. Elizabeth'in anlamı; Tanrı mükemmeldir, Tanrı yeminimdir.
Angy: Göksel
Yuliya: Latince Julia adının, Rusça'da kullanılan biçimi. Yumuşak tüylü saçı veya sakalı olan anlamına gelen, Yunanca ioulos sözcüğünden türetilmiş bir ad.
Dyson küresi: Yıldızı tamamen çevreleyen ve onun enerji üretiminin neredeyse tamamını yakalayan varsayımsal bir mega yapıdır.
Caltha:Sarı çiçek
Olivera: Latince zeytin ağacı anlamına gelen oliva sözcüğünden türetilmiş oliver veya olivier adının, Sırpça ve Makedonca'da kullanılan bir biçimi.
Balera: Güç, cesaret