Ben ayakta ittifakın kendi arasında konuşmasının bitmesini beklerken lider Hyuki çıkmamı işaret etti ve ben odadan çıktıktan sonra kaçacak bir yerler aradım ve kendimi kütüphanenin önünde buldum. İçeri girince sakin bir yer aradım ve sonrasında üste olan savaşı düşünmeye başladım; alarm sesiyle birlikte hoparlörden "düşman üsse sızdı ve hangarı ele geçirdi. Bir an önce hangara ulaşın ve düşmanın üsse yayılmasını engelleyin."
Kaldığımız oda yirmi kişilik bir bölmeden oluşurdu ve yataklar altlı üslü ikişerli şekildeydi. Yataklar tamamen standarttı ve girişte sol tarafta bir adet masa ve sandalye bulunurdu. Her odanın kapısının üst kısmında alarm için hoparlör bulunurdu. Odanın en sonunda ise küçük bir pencere bulunurdu ve pencereden bakınca üssün yörüngesinde bulunan gezegen gözükürdü. Odadan hızla çıktıktan sonra direkt hangara doğru koşmaya başladık. Koridor da ilerlerken her taraf birbirine karışmıştı ve eksi düzenden eser bile yoktu. Her taraftan alarm sesleri ve savaşanların çığlık ve bağrışmaları yükseliyordu. Biz de savaşarak hangara doğru ilerlemeye çalıştık, ama düşman çoktan üsse sızmıştı. Hangara doğru ilerlerken herkesin nasıl savaştığını, nasıl öldüğünü hepsini gördüm. Savaş ilk hangarda başlamıştı, ama birkaç dakika içinde tüm üsse yayılmıştı. Hangara ulaşana kadar ne kadar düşman öldürdük, hiç bilmiyordum. Savaş gittikçe daha da şiddetlenmişti. Ortalık kan, barut ve ceset kokusu ile doluydu ve bu bizim için sorun demekti.
‘’Ben… beni duy.. duyan var mı?’’
‘’Evet, duyuyorum ben üs komutanı Frilk,’’ dedi endişeli ve korkmuş bir şekilde.
"Ben Z-A1 pilotu Trya, şu an üssün dışında savaş durumundayız, o yüzden bir süre içeride dayanmanız gerekli. Şu an on tane düşman ana gemisi ve bunun dışında bine yakın küçük gemi var. Hangara dört gemi indi, bunlardan bir tanesi bizim gemimiz. Diğ... aaaaaaahh!"
"Kahretsin, beni duyuyor musun Trya?" dedi komutanımız endişeli bir şekilde.
"Evet, ama savaş yüzünden konuşamıyorum. Burası çok kalabalık, dikkatli olun," dedi Trya.
"Herkes içerideki savaşa odaklansın. Üssün dışındaki savaş pilotların sorunu. Biz içerideki düşmanla savaşıyoruz," dedi komutanımız ciddi bir tavırla.
"Komutanım, hangara ulaşamıyoruz düşman çok kalabalık. Ne yapmamız gerekiyor," diye bağırdı Orm.
"Bombalarla düşmanın dikkatini dağıtıp hangara ilerleyeceğiz. Emrimle bombaları atın."
"Emredersiniz, efendim," dedik hepimiz.
Komutanımızın şimdi diye bağırdığını duyduk ve bir kısmımız bombalarımızı attık. Düşmana yaklaşınca kalan bombaları da attık ve hangara biraz daha yaklaştık. Düşmanla aramızda birkaç metre vardı ve bir sürede olsa üstünlük bize geçmişti. Bundan yararlanarak düşmanın içine kadar girdik. Düşmanla göğüs göğüse savaşmaya başladık ve bunun yanında korkup saklananlar da mevcuttu. Sonuçta bulunduğumuz üs, acemi askerlerin eğitildiği bir yerdi ve bu nedenle avantaj düşmandan yanaydı. Düşmanın sayısı da silahları da teknolojisi de bizden üstündü.
Bunun dışında düşmanla sadece üssün içinde değil, dışında da hava savaşı vardı. Hangi savaşın daha zor olduğunu bilmiyorum, ama tek bildiğim ölecek olmamızdı. Hangara doğru ilerlerken düşmanla olan savaşımız daha da şiddetlendi ve savaş tüm koridoru kana buladı. Düşmandan ne kadar öldürürsek öldürelim, arkası kesilmiyordu ve bizi en çok zorlayan da buydu. Bir şekilde düşmanın daha fazla içeri girmesini engellemeliydik. Fakat geç kaldığımızın farkındaydık ve düşman ağır silahlarla saldırıyı daha da arttırdı ve bizi zor duruma soktu. Bir şekilde ağır silahlardan kurtulmamız gerekiyordu, ama elimizdeki silahlar bunun için güçsüzdü.
"Beni duyan var mı? Ben Z-A2 pilotu Atry. Pilotların komutası bende, Z-A1 öldü."
"Evet, var. Ben üs komutanı Frilk. Şu an hangarın önündeyiz ve ağır silahların hedefiyiz. Yardımınız lazım."
"Biraz dayanmanız lazım, burası da aynı. Yapacağım saldırı, hangarı da yok edecek, yani kaçma şansınız olmayacak."
"Düşmanın sayısına bakılırsa, hiçbirimiz kaçamayacağız," dedi üs komutanımız.
"Evet, öyle gözüküyor diye karşılık verdi ve iki dakika içerisinde saldırıya geçeceğim, yani hazırlıklı olun. Hangarın içerisinde olabildiğince düşmanı tutmaya çalışın," dedi Atry.
"Peki, ama bu baya zor olacak. Bombası kalan var mı? diye sordu üs komutanımız Frilk."
"Evet, efendim, bende var," dedi Urka.
"Emrimle birlikte kapıya atacaksın, bu tek şansımız. Bu yüzden dikkatli ol."
"Emredersiniz, efendim."
"Şimdi! diye bağırdı komutanımız ve Urka'da kalan bombaları hangarın kapısına attı, hangar kapısı ve çevresi patlama ile yerle bir oldu.
"Atry, beni duyuyorsan, hangar kapısını kapattık. Şu an saldırırsan iyi olur."
"Kendinizi koruyun, saldırı sizi etkileyebilir," dedi Atry.
"Merak etme, şu an hangardan uzaklaşıyoruz."
.........
"Ben Atry. Beni duyan varsa, hangar tamamen işlev dışı kaldı. Artık düşman daha fazla içeri giremeyecek."
"Seni duyduk, Atry. Yardımın için teşekkürler," dedi üs komutanımız.
"Şu an hayatta olan, ben dahil dört kişiyiz. Siz kaç kişisiniz?"
"Çoğu ağır yaralı, elli kişi civarındayız. Üsten ayrılın ve yardım getirmeye çalışın."
"En yakın üs bölgesine yardım için ayrılıyoruz. Biz gelene kadar dayanırsanız iyi olur," dedi Atry.
"Tamam mer..."
"Dikkat! Düşm...."
"Bu üs tamamen kontrolümüze geçti. Silahlarınızı atın ve teslim olun, yoksa hepiniz ne olursa olsun ölürsünüz," diye ses duyduk hoparlörden ve komutanımız hemen geri çekilmemizi emretti.
"Nereye çekileceğiz? Tüm üs düşman kontrolüne geçti," dedim.
"Aşağı cephaneliğe doğru orası üsten ayrı, tek şansımız orası," dedi komutanımız yüzünden terler akarken.
Emredersiniz dedik ve yaralıları almaya başladığımız sırada komutanımız bize "ağır yaralıları bırakın," dedi.
"Ama efendim," dedi Mark.
"Shou ve Mark ne diyorsam onu yapın. Bizi oyalayan her şeyden kurtulun hemen," diye bağırdı.
Koridor boyunca sadece hafif yaralı arkadaşlarımızı da alarak aşağı katlara inmeye başladık, biz geride ağır yaralıları bırakırken onlar bizlerden yardım istiyorlardı ama elimizden hiçbir şey gelmiyordu, tek kurtuluş yolumuz ana cephaneliğin olduğu koridora ulaşmaya çalışmaktı. Tabi bu o kadar kolay olmadı. Düşman tüm üssü ele geçirdiği için cephaneliğe giden yollarda da savaşmaya devam ettik. Cephaneliğe ulaştığımızda sayımız, yaralılar da dahil otuz kişiydi. Komutanımız cephanelikteki tüm silahları koridora çıkarmamızı emretti ve biz de hemen çalışmalara başladık. Düşmanın bize ulaşmasının tek yolu elli metre uzunluğundaki koridordu koridorda her hangi bir korunma yeri yoktu ve biz içeriden bariyer ve korunma yerleri çıkarıp koridora yerleştirdik ve bunu iyi bir şekilde değerlendirmeye çalışacaktık. Şansınız çok azdı, bunu kalanlarımızın hepsi de biliyordu. Cephanelikteki tüm silahları çıkardık ve düşmanın saldırısını beklemeye başladık.
"Acemi askerlerden biri teslim olmamız gerektiğini, sonuçta düşman da bunu yapmamızı istedi," dedi korku içinde ve titreyerek.
"Komutanımız ve biz tecrübeliler biliyorduk ki Arcas asla teslim almazdı. Ne olursa olsun herkesi öldüreceklerdi. 'Teslim olmayacağız, teslim olmayı unutun. Bu sizlere öğrettiğimiz ilk ders. Unuttunuz mu?' diye bağırdı. "Ve savaşacağız, savaşarak öleceğiz. Şimdi yerine geç ve saldırmaya hazır ol. Anlaşıldı mı, asker?" diye kızgın bir şekilde bağırdı.
"Evet, efendim."
"Sizce Atry ve diğerleri yardım getirmeyi başarabilecek mi, komutanım," dedim endişeli gözlerle.
"Umarım, yoksa hepimiz ölürüz. Ayrıca hepiniz beni dinleyin. Yardım gelir mi bilemem, ama avantaj bizden yana. Cephanelik ayrı bir bölge, yani düşmanın bizi öldürmesi için tek şansı önümüzdeki koridor. Bunun iyi değerlendirin ve teslim olmayı da kafanızdan çıkarın."
"Emredersiniz, efendim," dedik hepimiz.
"Bana üç tane gönüllü lazım."
"Ne için, komutanım," dedim.
"Koridora tuzaklar kurmak için. Düşman bize yaklaşırken olabildiğince zayiat vermeliyiz," dedi komutanımız.
Benimle birlikte iki acemi asker gönüllü oldu ve koridora inen merdivenler, cephanelik ile merdiven arasına tuzak kurarak çekilmeye başladık. Koridorun otuz metresini de tuzakladık, böylece düşmanın hiç beklemediği anda tuzaklarla saldırabilecektik. Ayrıca merdivenleri görecek şekilde bir de kamera yerleştirdik, böylece düşmanın geldiğini önceden fark edebilecektik.
"Sizce liderleri gelmiş midir? diye sordum."
"Saldırıyı komuta eden liderleri değildir, ama komutanlarını indirirsek üstünlük kurabiliriz. Bu daha önce olmuştu," dedi üs komutanımız.
"Komutanlarını mı?"
"Komutanları dediysem, benim gibi biri, yani. Ayrıca hepiniz hazır olun, saldırı her an başlayabilir. Şimdiye kadar bizi bulmaları gerekirdi."
"Belki öldüğümüzü düşünmüşlerdir, olamaz mı?" dedi Hoormx.
"Biraz zo..."
"Komutanım!"
"Evet."
"Geldiler, iki kişi şu an merdivenlerden aşağı doğru geliyor," dedi endişeli bir şekilde Qsk.
"Bırakın yaklaşsınlar ve emrimle ateş etmeye hazır olun," dedi komutanımız.
Düşman bize yirmi metre kadar yaklaştı, ama bizi fark edemediler ve anında öldüler. Sonra başka gelen var mı diye beklemeye başladık ve birkaç dakika içerisinde düşman saldırıya başladı. Elli metrelik koridorda üssün gördüğü en kanlı çatışma başladı ve tüm koridor yine kan, ceset ve barut kokusuyla doldu. Savaşın şiddetiyle bu koku artmaya devam ediyordu. Ayrıca savaş ne kadar sürdü, kimse hatırlamıyor. Tek hatırladığımız ve bildiğimiz, koridordan bize doğru gelen düşmanı öldürmek ve gerekirse burada ölmek. Bunun dışında başka seçeneğimiz yoktu. Hepimiz bunu biliyorduk.
Düşman ne kadar uğraşırsa uğraşsın bize yaklaşamıyordu ve Atry sayesinde ağır silahlarını içeri sokamıyorlardı. Sadece içeri ilk sızdıkları sıra da yanlarında bulunan birkaç ağır silahları vardı. Bu yüzden tüm koridor düşman cesetleriyle dolmuştu. Bu avantajımızı iyi değerlendiriyorduk. Ayrıca kurduğumuz tuzakları henüz kullanmaya başlamadık ve düşmanın içeri daha fazla girmesini bekliyorduk.
"Emrimle tüm tuzakları aktif hale getir, anlaşıldı mı Hoormx, ayrıca söylediğim anda yavaş yavaş ateş etmeyi de bırakacağız anlaşıldı mı?" dedi komutanımız.
"Emredersiniz, efendim," dedik hepimiz ve komutanımızın emrini beklemeye başladık. Komutanımız ateşi kesmemizi emretti ve hepimiz yavaş yavaş ateş etmeyi bıraktık ve düşmanın cephanelik koridoruna daha fazla girmesi için cephanemiz bitmiş gibi davranmaya başladık. Düşman bu yaptığımıza karşılık koridora üsse sızdıkları sıra da yanlarında bulunan ağır silahlarını getirdi ve ateşe başladı.
"Şimdi tüm tuzakları aktif et, özellikle ağır silahları hedef al, böylece karşılık verebiliriz diye bağırdı komutanımız."
"Emredersiniz, efendim," dedim ve tuzakları aktif hale getirdim. Tüm koridor bir anda patlamalarla doldu ve birkaç saniye hiçbir şey göremedik ve sonra...
"Tüm ağır silahlar yok oldu," dedi Hoormx.
Bunun sonucunda düşman giderek daha saldırgan olmaya başladı. Sonuçta ağır silahları devre dışı kalmış oldu, böylece avantaj tekrar bize dönmüştü. Düşman bize gelmek zorundaydı, üstelik arkamızda cephanelik vardı ve cephanelik üsten ayrı bir şekilde inşa edilmişti. Bu yüzden bize ulaşmaları için koridoru geçmeleri gerekiyordu, ama düşmanın da gizli silahları vardı. Hızlı hareket etme kabiliyetine sahip yeni askerler bizim dikkatimizi dağıtmaya çalışıyorlardı, böylece diğerleri bize yaklaşmaya başlıyor...
"Shou, dikkat et! Arkand..."
"Arkamı döndüğüm anda düşmanla karşı karşıya..."
"Shou, burada ne yapıyorsun?"
"Yerimden sıçradım ve Asuka, beni korkuttun, diye bağırdım."
Üzgünüm, sadece 'Ne yapıyorsun?' diye sordum.
"Üs savaşını düşünüyordum, ne yapabilirim başka?"
"Evet, duydum. Sizin için baya zor olmuş, öyle değil mi," dedi Asuka.
"Üsten bir pilot dahil, yirmi bir kişi kurtulduk. Başka kimse yok. Diğerleri yardıma gelenler, şimdilik bildiğim bu. Belki bir şekilde kaçmayı başaranlar olmuştur," dedim.
"Peki, teslim olan..."
"Arcas teslim almaz, unuttun galiba Asuka."
"Hayır, unutmadım. Sadece bilgi için diye karşılık verdi."
"Bilgi almak için bile kimseyi esir almazlar. Teslim olmayalım diye bize öğretilen ilk ders buydu, hatırlarsan," dedim.
"Hiçbirimiz unutmadık, merak etme. Sadece ihtimal olarak düşünmek istiyoruz. Olamaz mı?"
"Merve, 1.90 boyunda beyaz tenli yeşil gözlü uzun kıvırcık saçları vardır. Çene hattı belirgin ve keskindir. OkaOku - Tlor – Vücudu açık gri tonlarında, uzun boyunlu, kahverengi gözlü, (kadın ve erkek fark etmeksizin) saçları yoktur. Burnu küçük ve yüz hatlarıyla orantılıdır. Boyu uzun ve atletiktir, bu da ona çeviklik ve hız kazandırır. Ishii, 1.85 boyunda esmer tenli ela gözlü kısa askeri saç kesimli, yüz hatları oval ve elmacık kemikleri çıkıktır, görüşmeyeli uzun zaman oldu," dedim.
"Evet, üç yıl kadar sanırım," dedi Merve.
"Asuka, diğerleri nerede, biliyor musun?"
"Neden bana soruyorsun ki? Onlarla konuşmuyorum, biliyorsun Ishii. Ama tahminimce birkaç güne kadar gelirler ve ben gitsem iyi olur. Ne kadar arkadaş olsak da beni görmek istemeyenler var. Daha sonra belki görüşürüz," dedi ve çıkıp gitti.
"Bu arada, çocuklar, herkes burada mı toplanıyor?"
"Evet, Shou, haberin yok mu?" dedi OkaOku.
"Hayır, savaştan dolayı hiçbir şeyden haberim yoktu," dedim.
"Selam çocuklar, burada ne yapıyorsunuz?"
"Görüşmeyeli uzun zaman oldu Eimi, 1.80 boyunda beyaz tenli, ela renk gözlüleri var. Uzun siyah saçlı, saçlarında yer yer mor renk vardır. Saçları beline kadar uzanır. Çene hattı belirgin ve keskindir. Dekolte giyinmeyi sever, dedim.
"Merhaba, çocuklar. Herkes henüz gelmemiş anlaşılan," dedi Dave, 1.95 boyunda esmer tenli, ela renk gözleri var, saçları uzun ve arkadan bağlıdır. Yüz hatları keskin ve elmacık kemikleri çıkıktır ve her ne şartta olursa olsun eğlenmeyi sever.
"Her zamanki gibi enteresan bir yerde toplanmışsınız, çocuklar. Ve görünüşe göre birkaç kişi dışında herkes burada," dedi Soax. Rbifas Kadın – Vücudunun tamamı ve gözleri kırmızı renklidir. Kafasında iki adet kırmızıya boyanmış boynuz bulunmaktadır. Bu boynuzlar dışında iki adet daha kırmızıya boyanmış sahte boynuz bulunmaktadır. Saçları kırmızı renkli ve topuz şeklinde bağlıdır. Dekolte giyinmeyi sever.
"Merhaba, çocuklar. Bir kişi dışında herkes bir..."
"Geç kaldığım için üzgünüm, ama niye de bazılarından erken gel...."
"Asuka'yı saymazsak en son gelen sensin, Alice. Hiç değişmeyeceksin," dedi Aags. "Rbifas Kadın – Vücudunun tamamı ve gözleri kırmızı renklidir. Kafasında iki adet kırmızıya boyanmış boynuz bulunmaktadır. Bu boynuzlar dışında iki adet daha siyah renkli boynuz bulunmaktadır. Saçları siyah renkli ve topuz şeklinde bağlıdır.
"Asuka çoktan geldi, biraz önce buradaydı. Ama gitmesi gerekti," dedi Merve.
"Aags, haberin yok galiba. En uzakta...."
"Evet, biliyoruz, merak etme. Seni suçlayan yok. Herkes burada olduğuna göre, neden çağrıldık? Bilen var mı?" dedi Alice 1.90 boyunda beyaz tenli gözleri sarımsı renkli ve çekiktir. Çene hattı belirgin ve keskindir. Saçları uzundur ama topuz şeklinde bağlıdır özellikle göğüs dekolteli giyinmeyi sever.
"Kim bilir her şey olabilir," dedi Mert, 1.80 boyunda esmer tenli gözleri sarımsı renkli ve kıvırcık saçları vardır. Çene hattı oval şeklindedir ve elmacık kemikleri çıkıktır.
"Ve üç yıl sonra hepimiz tekrar bir aradayız. Neden acaba bizi ayırmak için her birimizi en uzak üslere atamışlardı? Neden hepimiz tekrar bir aradayız. Ayrıca Shou, geçmiş olsun. Saldırıyı duyunca baya endişelendik. Sen iyisin, öyle değil mi?" diye sordu Alice.
"Evet, ufak yaralarla kurtulan birkaç kişiden biriyim. Geriye kalanlar ise ağır yaralı ve ölme ihtimalleri varmış, hastane de söylediler. Komutanımızın durumu ağır olmasa da çok kan kaybetmiş," dedim.
"Merak etme, iyi olacaklar."
"Sen bile bunu söylerken inanmıyorsun Alice. Ayrıca sormayı unuttum, üslerden kaç kişi geldiniz?"
"Bizler iki gemi ve iki yüz mürettebat ile geldik. Ama Asuka bir gemi ve duyduğum doğruysa elli kişilik bir mürettebat ile gelmiş, birkaç güne döneceğiz ve sen daha buradasın, anlaşılan," dedi Bruce, umursamaz ve sorumluluklarında kaçmayı seven 1.85 boyunda esmer tenli, koyu mavi gözleri var, askeri kesim saçlı, yüz hatları keskin ve elmacık kemikleri çıkıktır.
"Asuka neden tek gemi ile geldi ve mürettebatı da oldukça az acaba biliyor musunuz? Evet, şimdilik buradayım, ama yakında yeni bir üs bölgesine atanırım, merak etmeyin," dedim.
"Kim bilir, kimse bilmiyor ama bulunduğu bölge ile alakalı olabilir ve belki sende içimizden birisiyle aynı üs bölgesine atanırsın, öyle değil mi çocuklar?" dedi Jkail Umbra – Koyu tenli, büyük burunlu ve ağızlıdır. Saçları uzun kahverengi tonlarda ve sanki hava da asılı kalmış gibi bir şekli vardır. Kulakları sivri bir şekildedir, gözlerinin etrafında mor renk bir çerçeve bulunur. Gözleri mavi renkli ve ateş ediyormuş hissi verir. Yüzlerinde özellikle geniş ve tamamen açık alınlarında ve gözlerinin etrafındaki mor çerçevenin etrafı sarı renklidir. Alınlarında mavi renkli bir düğme benzeri şekil vardır.
"Hepimiz biliyoruz ki bizi asla bir araya koymazlar," dedim.
"Evet, biliyorum. Zamanında yaptığımız bir hatadan dolayı," dedi Tyuj Chma – Koyu tenli büyük burunlu ve ağızlıdır. Saçları kahverengi tonlarda uzundur. Kulakları oldukça sivridir. Gözleri sarı renkli ve ateş ediyormuş hissi verir. Yüz hatları keskin ve çenesi içeri doğru çöküktür.
"O hata bize pek çok şeye mâl oldu. Unuttun mu? yoksa," dedi Merve.
"Unutmadım ve içimizden biri dışında hiçbirimiz de unutmadık, biliyorsun diye karşılık verdi."
"Elbette ki biliyorum," dedi Merve.
"D-1-11 salonunda iki, üç gün içerisinde toplantı düzenlenecek. Üs bölgesinde bulunan herkesin katılması gerekiyor. Üs saldırıları ile ilgili bilgi verilecektir." diye ses duyduk hoparlörden.
"Bende diyordum bizi neden bir araya topladılar anlaşılan bunun içinmiş," dedim.
"Evet, şimdi ne olacak sizce," dedi Eimi.
Bilmiyorum ama buradan çıksak iyi olur gürültü yapıyoruz dedim ve hep birlikte odalarımıza gitmek üzere kütüphaneden ayrıldık. Odaların olduğu bölüme gittiğimizde hepimizin aynı katta ve aynı bölgede kalacağımızı öğrendik ve anahtarlarımızı alıp odalarımıza geçtik. Akşam yemeğine kadar odamdan çıkmadım ve yemek yemek için kafeteryaya gittiğimde Asuka dışında herkes bir aradaydı ve onu hiçbir yerde görmedim ve diğerlerine de sormadım. Oturup yemeğimizi yedikten sonra hep birlikte dışarı çıktık ve biraz dolaşmaya başladık. Bir süre sonra hepimiz ayrı ayrı yerlere dağıldık ve çoğunun içmeye gittiğini biliyordum, ama bilmemezlikten geldim ve odama gitmek üzere asansöre binip odamın olduğu kata çıktım. Tam odama girecekken, Asuka'ya bakmaya karar verdim ve odasına gittim.
Kapıyı açtığında 'Ne istiyorsun?' diye sordu.
"Yemeğe gelmeyince merak ettim ve bakmak istedim."
"Gördüğün gibi iyiyim, sadece diğerleri ile görüşmek istemiyorum," dedi.
"Peki," dedim ve odama geçip uyudum.