Yeni Üyelik
2.
Bölüm

1. BÖLÜM - İLK KURŞUN

@shorosharpen

 

"Her sabah doğan güneş bir sabah doğmaz oldu.

 

Ellerim ellerinden kayıp giden yıldız oldu"

 

maNga - Dursun Zaman

 

Yazmaya Başlangıç tarihi : 14 Eylül Perşembe 2023/ saat: 01.04

Merhaba!
Benimle bu yolculuğa adım atan herkese saygımı, sevgimi ve kalbimi veriyorum.

 

Yolculuğumuz Final'e kadar daim olsun.

 


Zihnimi kustuğum yere hoş geldiniz :)

 

"Kitaptaki tüm kişi, kuruluş ve olaylar tamamen hayal ürünüdür. Gerçeklik ile bir ilgisi yoktur"

 

Bölüme başlamadan önce Vote basmayı ve yorum yapmayı unutmayınız, teşekkürler.

 

❤⛓🖤

 


Her şey güzel gidiyor sanarken, kötülüğün sanrıların altına gizlendiğini unutmuşum.

 

Nehirlerde kan aktığını bilmezdim.

Gökyüzünden yeryüzüne kırmızı damlalar mı akıtıyordu bulutlar?

Atmosferin mavi renk olduğu bilimsel bir gerçek değil miydi?

Peki ya insanların ten rengi?

Hepsinden önce, kendimden bile daha çok tanıdığım şu beden, bunca zamandır beyaz renginde görünmüyor muydu?

Fakat neden her şey kırmızı şimdi?

Gözlerim kan çanağına mı döndü yoksa?

Ellerimi kırmızı suluboyaya mı batırdım?

Yemeğime ketçabı fazla mı sıktım ?

Etraf neden kırmızı söylesenize?

Bin bir çeşit renk varken, neden bu lanetli renge bürünmüş çevrem?

Ve bu rengin kaynağı, neden yerde yatıyor olan insan bedeni?

12 SAAT ÖNCE - 22.38

Bu gece diğer gecelerden daha gece.

Karanlık ve korku, güvenli sandığım evimin kılcal çatlaklarından içeri sızıyor gibi hissediyordum.

Sanki bu gece güneş, bir daha doğmamak üzere batmıştı. Huzur, şeytanlar tarafından kovulmuştu evimizden.

Kendimi, şu gepgeniş evimde kapana kısılmış gibi hissediyordum.

Ve bunların tek sebebi, eve girişinde sadece iki saniyeliğine göz göze geldiğim kocamın irislerinde ilk defa korkuyu yakalamam olmuştu.

Abartmadığıma kesinlikle eminim. Bu bakışlar kocam Harvey'e ait değildi. Fakat ben bile bu bakışların kime ait olduğunu bulamadım.

Tek sorun kocamın bana bakışlarında ki tuhaflık değildi. Çünkü bu gece eve yalnız değil, çalıştığı "Peperonni bilgi ve güvenlik özel şirketi'nde ki" iş arkadaşları ile beraber gelmişti. O kişiler ise ayrıca Peperonni şirketinin ana grubu Ronni ekibi üyeleriydi.

Bu alışıldık bir durum değildi. Harvey, çok önemli durumlar olmadığı sürece eve çok nadir, ekibin birer üyesi olan Austin Seller ve Emir Aybeyaz'ı getirirdi. Çünkü içinde olduğu tehlikeli işini benden ve evimizden uzak tutmak onun en önemli kuralıydı.

Austin'in eski mesleği, bildiğim kadarıyla İngiltere'de dedektiflikti. Ama Peperonni'ye katılması için kişinin tamamen eski hayatından kopması gerekiyordu. Yani bu adam, sırf Peperonni ekibine katılmak için defektiflikten vazgeçip, İstanbul'a dönmüştü.

Kendisi sarışın saçlı ve mavi gözlü bir adamdı. Konuşmasında komik bir aksan geziniyordu. Harvey onun bilgisayarlar ve sırları çözme üzerinde ki zekasına her zaman hayran kalırdı. Onunla seneler boyu belki bir iki defa konuşmuştuk.

Ama Emir Aybeyaz.

Onun hakkında pek bir şey bilmezdim. Fakat kendisi Harvey'in tek ve en iyi dostuydu. Atacağı her adımı önceden ona bildirirdi. Bir başka fikre ihtiyacı olduğu için değil. Bu Harvey'in sevdiği insanları kendi hayatına dahil ediş şeklinden biriydi.

Emir Aybeyaz, Harvey'den biraz daha uzun ve daha fit bir vücuda sahipti.

Eski mesleği, ailesi veya bir yakını var mı bilmiyordum. Hayır, olsaydı zaten bilirdim. O yalnız bir adamdı. Harvey bana Emir'den pek bahsetmezdi. Aralarında benim bile bilmediğim dedikodular döndüğüne emindim.

İşte ben Peperonni şirketinin ekip üyeleri hakkında bu kadar az bilgiye sahiptim. Diğerlerini sadece ismen biliyordum.

Çünkü tüm ekibi, şuana dek sadece iki defa falan görmüştüm.

Harvey, eve gerekli olmadıkça belgeler, dosyalar, silahlar getirmezdi. Eve gerekli olmadıkça kimseyi getirmezdi. İşte böyle yaparak ev ve işi ayırt edebildiğini sanıyordu.

Fakat karanlığı kendi içinden söküp atmadığı sürece, bu imkansızdı. Bazen gözleri öyle yorgun bakardı ki, ben kendi hayatımın rahatlığından utanırdım.

Ve bazen ama gerçekten bazen gözleri yok olurdu. Tıpkı bu gece olduğu gibi...

Bugün Ronni ekibini yeniden görmek aklımın ucundan geçmezdi. Ama yine her şey sadece görmekle kaldı. Ben daha gelenlere selam bile vermeden, Harvey beni tutup neredeyse zorla odamıza çıkarttı ve içeriye tıktı.

Konuşmama veya itiraz etmeme izin vermeden, ağzından çıkan tek cümle "odamızdan çıkma" uyarısı olmuştu.

İşte bir tuhaflık daha buradan doğuyordu.

Bana hiçbir zaman bu cümleleri kullanmazdı. O çalıştığı zaman yanından hiç ayrılmazdım. Aksine, neler döndüğünü anlamasam bile sorular sorardım.

Harvey ise her sorumu, ben anlayana ve merakımı giderene dek nazikçe cevaplardı.

Ama bugün, tüm o insanların benim evimde ve bana haber vermeden toplanması zoruma gitmiş ayrıca beni küçük bir çocukmuşum gibi içeriye tıkmaları barutumu iyice ateşlemişti.

Harvey, son 1 aydır kendinden geçmiş, iplerini kopartmıştı. Geceler boyu eve gelmediği, yemeklerini aksattığı ve sorularımdan kaçması en basit örneğiydi bunun.

Kafam soru işareti ile dolup taştı. Gerçekten gece boyu sessizce odamda mı oturacaktım? Kendi evimde kim ne yapıyor bilmeye hakkım yok muydu?

Vardı. Bu gece bilmeye hakkım vardı.

Oturduğum yatak köşesinden aniden ayaklanıp kapıya yetiştim. Kapı kulbunu kavradığımda ise biraz duraksadım. Ve düşünmek için kendime fırsat tanıdım.

Sahiden inmem gerekiyor muydu? İndiğimde onlara ne diyecektim?

Onlardan hesap sormaya hakkım bile yoktu. Hatta insem bazısı beni evin hizmetçisi bile sanardı. Çünkü Harvey, evli olduğunu yine benim güvenliğim için neredeyse herkesten saklıyordu. Yakın arkadaşları hariç.

Düşünmek için beklediğim ara zamanında kendime engel olacak tek bir olumsuz fikir aklıma gelmedi aklıma. İçimden gerçekten inmek geçiyordu. Belki ufak bir baş kaldırı, ben de buradayım, beni de adamdan sayın diye yakarışlar.

Kolu ses çıkmasın diye yavaşça indirmeye başladım. Şu ufacık yaramazlık, yaşadığım en büyük aksiyonlardan biriydi.

Ya aşağı indiğim zaman Harvey beni azarlarsa? Ama o hiç kaba olmamıştı ki bana. Harvey benim kalbimi kırmamak için kendi kolunu bile kırardı.

Belirsizlik, tıpkı bir hendek gibiydi. Bir yerden patlıyor ben daha bir soruyu cevaplamaya yetişmeden ötekide su kaçırıyordu.

Çünkü panik anlarımı nasıl dizginleyeceğimi bilmiyordum. Son üç yıldır, gerçek dünyaya adım atmaktan çok gerideydim. Ve ondan önce ki 7 yıl ise pek farklı sayılmazdı.

Evliliğime 10 senelik mutluluk hapsi desem yeriydi. Çevremizde ki tehlike arttıkça, Harvey, güvenliğim için beni nazikçe eve yapıştırmıştı.

Ya Harvey ile dışarı çıkardım ya da hiç çıkmazdım. Ya Harvey'in kendi rızasıyla tanıttığı insanlar ile tanışırdım ya da hiç.

Bu yüzden kendimi gittikçe, körpelenmiş ve toylaşan biri gibi görmeye başladım. Eğitimi yarıda kesilmiş bir çocuk, tehlikenin hemen bitmesi için uyutulmuş bir kadındım.

Ama neyse ki, değişmeyeceğine inandığım merak huyum sayesinde, kendimden biraz olsun memnunum.

Kapının kolunu aşağı indirip, kapıyı biraz araladım. Oluşan ufak boşluktan koridorda göz gezdirip, boş olduğuna emin olduktan sonra kapıyı geçebileceğim kadar açtım. Ve sessiz adımlar atarak, merdiven trabzanına yetiştim.

Aşağıdan kavga ediyorlarmış gibi sesler geliyordu.

-Bizi tehdit ettiklerini daha ne kadar açık gösterebilirler, diye bağırıyordu Emir.

Sesi sert ve soğuk geliyordu. Bu onun her zaman ki tonu değildi. Şahit olduğum kadarıyla Harvey ile her zaman espirili ve yumuşak sesle konuşurdu.

Fakat muhattabı olan kocam, şuan pek dost canlısı değildi.

-Palavra da olabilir. Ve eğer öyleyse, bizde bu palavrayı yemiş isek son üç aylık tüm planlarımız çöpe gider. Anlıyor musun?

Diye yükseldiğinde, ortamda garip bir sessizlik oluştu. İki sıkı dost sanki düşman gibi sert çıkışıyordu birbirine.

Benim bildiğime göre, birileri zaten bizi daha doğrusu Ronni ekibini sürekli tehdit eder. Çünkü onlar kötü insanları ve yer altı mafyasından biri olan herkesin işini bitiriyordu. Tehdit doğal olarak gelirdi ama bu önemli bir mesele gibiymiş gibi masaya dahi yatırılmazdı.

Tehdit, kimse için tetikleyici unsur değildi.

Ama Harvey, bu kez bir tehditten korkmuştu. Kulağıma asla gerçek gibi gelmiyordu. Harvey, korkmuştu.

Kendi yaptığım çıkarımlar, beni ekstra korkutmayı başarmıştı. Ayrıca Harveyi böyle görmek, yüreğimi eski günlerde ki gibi titretiyordu. Güvenip, yaslandığım kocam, yavaşça sırtımı boşluğa salıveriyordu.

Ben bunları düşünürken, aşağıda yeniden gürültü koptu. Bu sefer o kadar hep bir ağızdan konuşuyorlardı ki dediklerini hiç anlamıyordum.

Ama önemli bir şey olduğu kesindi. Bu yüzden merdivenlerde bir kaç basamak daha aşağı indim.

-Austin, kargonun hangi firmadan gönderildiğini buldun mu?

Bu kadın sesini hemen tanımıştım. Harvey'in karısı olduğumu bilen nadir ekip üyesinden biri olan
Elvin Gani'ydi.

Onunla şimdiye kadar ufacık bir sohbetim olmuştu. Bana karşı her zaman soğuk ve umursamazdı. Ve birde kendini benden üstün gören tavırları yok mu?

Aslında her koşulda benden üstündü. Onu yersiz suçlayamam. O kadın, Peperonni gibi seçkin bir şirketin parçasıydı. O kadının eli silah tutuyordu. O kadın, tek başına dışarı çıkabilir ve kendi kendini tehlikeden koruyabilirdi.

Ah, bana öyle bakmakta ve beni aşağı görmekte sonuna kadar haklıymış meğer.

Sonra Austin ona cevap verdi.

-Evet, çoktan. Ama işimize yaramadı. Firma, kargonun onlara nereden geldiğini doğrulayamıyor.

-Yani taşımaya kaçak sokulmuş, dedi Elvin.

-Vay canına Elvin. Harika bir tespit, kimsenin aklına gelmez ve inan bana kimsenin de bir sikine yaramaz.

Emir, fazlasıyla agresifti. Kocam ise melek kesilmiş ve sessiz sakin konuşma kararı almıştı. Sanki tüm bu çabaları benim onu duymama engel olmak içindi.

Başarmıştı, Harvey ne diyor anlamıyordum. Sesler yine buğulu ve uzaktan geliyordu.

Ya daha fazla basamak inip dinlemeye çalışacaktım ya da onları duymaktan vazgeçip odama gidecektim.

Karmen... sanırım fazlası benim boyumu aşar.

Uslu durmayı seçip yukarı bir adım attığım sırada gergin bir ses benim için tüm seçenekleri yok edip, "yakalanma" şıkkını ekledi ve onu seçti.

-Karmen?

Arkamı bile dönmeden, merdivenlerden yukarı koştum. Suç üstü yakalanmış olmam da beni utandırmıştı.

Tam odama yetişip girecekken, arkamdan biri beni belimden yakalayıp önüme çevirdi. Ve refleksten kaynaklı olarak duvara hafifçe çarptım.

Gözlerimi açar açmaz karşımda, kocamın kahverengi gözlerini görmemle gülümsemem bir oldu. Beni iki kolu arasında sıkıştırmıştı.

-Efendim sevgilim, dedim masum bir sesle.

-Sana aşağı inmemeni söylemiştim, dedi sinirini bastırarak.

Kaşlarımı çattım.

-İndiysem ne olmuş yani?

O ise gözlerini sıkıca kapatıp geri açtı. Ama bu gözler ona ait değildi.
Korku, sinir, telaş sanki hepsi birden şu yuvarlaklara dolmuştu.

-Odada kalman lazımdı, diye yineledi.

- O kendi yatak odamızda beni hapsetmeden önceydi.

Gözleri hemen çaresizlikle baktı ve dudakları titredi.

-Sevgilim, ben seni niye bir yere hapis edeyim. Böyle düşünmene yol açtıysam özür dilerim. Lütfen, lütfen bana kırılma.

Kalbim neredeyse eriyecekti. Bana karşı nezakati ve beni böyle narin sevmesi ona karşı olan tüm sinirimi puf ediyordu.

Ama inadımda ısrarcıydım.

- Ama ben ne yazık ki öyle olduğu düşündüm. Aşağıda doğru dürüst tanımadığım insanlar otururken bana odamızdan çıkma diyemezsin.

Cümlemi bitirdiğim anda, aşağıdan çığlık kadar tiz bir ses duyduk. Elvin'in sesi. İkimiz de gözlerimizi merdivene aynı anda çevirdiğimizde, inmek için koşmaya çalıştım.

Ve tabii bir çift kol beni yine kıs kıvrak yakaladı. Bu sefer koridorda durmak yerine beni ısrarla odanın kapısından içeri geçirmeye çalışıyordu.

-Karmen, bu sefer işler sandığından çok daha karışık, dedi.

Sesinin altında gizlenmeye çalışan korkuyu çok net görebiliyordum. İşler gerçekten ciddiydi.

Kocam, en zor işlerde bile kimseyi telaşa sokmamak için elinden geleni yapardı. Sesi her zaman dingindi. Konuşmaları motive eder ve cesaret verirdi. Harvey, bu gece çevresini bırak kendi içini bile sakinleştirememişti.

Kocamı böyle gördükçe, aklıma her zaman kurduğum ama gerçekleşmesini hiç ummadığım o kötü kabuslar geldi. Kabusların gelmesi ile gözlerimin dolması bir oldu.

Harvey, titreyen avcuyla yüzümü okşamaya başladı.

-İşte bu yüzden aşağı inmen yasak aşkım. İnan bana, görmek ve duymak istemeyeceğin kadar karanlık sohbetler ediliyor.

Yanağımda gezdirdiği sıcacık avcunu tutup ortasına minik bir öpücük kondurdum. Ama gözyaşlarım akmaktan hala vazgeçmemişti.

-Korkuyorsun değil mi Harvey? Çünkü gizlendiğimiz kapıların arkasında artık gerçek bir tehlike duruyor.

Harvey, oflayarak saçlarını karıştırdığında ben de yalvarırcasına tekrar konuştum.

-Hayır... çok telaşlısın. Çok gerginsin. Bu hiç normal değil. Hayır Harvey, beni bir daha bu odaya tıkıp içeri girmene izin veremem.

-Yalvarıyorum Karmen bana sadece güven, dedi kırık sesiyle.

-Ben sana her zaman güveniyorum. Her an, ömrümün her saniyesi. Çünkü hep birlikte olacağımıza dair söz verdik. Ama şimdi beni burada bırakıyor ve gidiyorsun. Hem de işler karmaşık halde iken. Harvey sen bu haldeyken, sakince beklememi nasıl istersin?

Harvey, odanın önünde ki boşlukta bir sağa bir sola yalpalanıp durdu. Cevapsız kalması bile bir sorundu. Ses çıkarmadan sakinleşmesini bekledim. Çünkü biliyorum ki, benim merakımı gidermek onun için çok tatlı bir alışkanlık haline gelmişti.

Gözlerimle, onu boydan boya inceledim. 1.85 boyu ve sıkı vücudu vardı. Koşuşturmaktan kilo almıyor ve hatta kas kaybı yaşıyordu.

Kahverengi ve biraz uzun saçları vardı. Gözleri de kahveydi. Çok uzun bırakmayıp hep jiletlediği sakalı ve bir de kemerli burnu ile bu adam benim 10 yıllık eşimin ta kendisiydi.

Fiziken görünen kısmında bozukluk yoktu. Ama içi, sadece bir gece de parçalanmışa dönmüştü.

Bir süre sonra hareket etmeyi bıraktı. Ve omuzlarını doğrultup gözlerimin içine baktıktan sonra,

-İçeriye geç, sana olanları anlatacağım, dedi.

Anlık bir sevinç nidası attım fakat, ortamın kötü atmosferi bunu çabucak söndürdü.

İkimiz odaya geçtikten sonra ardımızdan kapıyı kapatıp beni elimden tuttu. İki üç adımda beyaz yatağa varıp oturduk. Sessizdi, nereden başlayacağını bilmiyordu.

Ona yardımcı olmak niyetiyle önce ben konuya girdim.

-Sorun ne sevgilim? -Cevap gelmemişti, yeniden- bir yerden başlaman lazım biliyorsun, dedim.

Harvey, oflaya oflaya ciğerlerini kurutacaktı. Sonra hırıltılı sesiyle,

-Korkuyorum, dedi tek nefeste.

-Kimden, neyden, dedim telaşla.

Harvey, korkusuz bir adamdı, o korkmak yerine korkanları korumalıydı.

-Son üç aydır, İgima Dizable'yi araştırıyoruz.

-Evet?

-Ama elimiz hep boş. Adam, nasıl bir altyapı kurmuş kendine çözemiyoruz. Yerin kaç kat dibinde saklanmış bilmiyoruz.

Her gün binlerce suç işleniyor. Sorumlusu kesinlikle İgima, ama gerisinde bıraktığı tek bir kanıt bile yok, dedi sonlara doğru sinirlenerek.

İgima Dizable, Ronni ekibinin son aylarda üzerinde durduğu bir iş adamıydı. Ülke genelinde çok ünlü olan İgima gözlük şirketlerinin tek sahibiydi.

Ayrıca televizyon, basın ve yüksek kesimler kendisini çok severdi. Her ay düzenli olarak kurumlara bağışlarda bulunurdu. İnsanlarla buluşma düzenler ve onlara gelecek vaat eden konuşmalar yapardı.

Fakat bu sağlam şöhrete rağmen işin sonunda başkan değil muhtar bile olmuyordu.

O adam akıllarda sadece İgima Gözlüğün zengin ve hayırsever sahibi olarak durmayı tercih ediyordu.

-Lütfen beni yanlış anlama sevgilim. -diye konuya girdim- Benim bilgim kısıtlı. Sadece senden duyduklarımdan ibaretim. Ama belki aradığınız kişi İgima değildir. Şimdiye kadar onu neden suçlu olarak görüyorsunuz anlamadım. O, o gayet iyi biri gibi duruyor, dediğimde lafımı öfkeyle kesti.

-Sadece duruyor. Ama o iyi biri değil. Bak Karmen, her şey sanki gün yüzünde ama bizler körüz. Ronni ekibi olarak, her birimiz onun suçlu olduğuna senelerdir eminiz. Hatta diğer tüm karanlık Dünya insanları bile buna dahil.

-Peki ya problem ne? Onun suçlu olduğunu ispat edemiyor oluşun mu? Bu kadar mı önemli kim olduğunu ortaya çıkartmak?

Yüzü tekrar asılmıştı.

-Problem, çok daha kötüsü, dedi ayaklanıp.

-Bir yere mi gidiyorsun?

-Beni burada bekle, hemen geliyorum, deyip kapıdan çıktı.

Demek ki Ronni ekibi, her suçun üstesinden gelemiyordu. Daha doğrusu Peperonni.

O şirketin ismi ise saçma bir şekilde, kocamın görünürde ki mesleği olan ve anne, babasından kalma "Cindy Pizza'dan geliyordu.

Kocamın, Türkiye'nin ve bildiğim kadarı ile İspanya'nın çoğu yerinde şubeye sahip pizza restorant zinciri vardı. Cindy ise bizim soy adımızın bir kısmından geliyordu.

Harvey Ivy As Cindy, benim aksime meslek sahihi olan biriydi. Görünürde veya perde arkasında olsa bile.

Derken kapı yeniden açıldı ve Harvey elinde paketi yırtılmış siyah bir kutu ile yanıma yaklaştı. Bir elimi uzattığımda, önce tereddütte kalıp ardında kutuyu elime bıraktı ve eski yerine oturdu.

-Bu ne? Açayım mı, diye sordum kutuyu elimle okşarken.

-Aç, dediği anda üst kapağı kaldırıp yere bıraktım.

Ve kendisi söze girdi.

-Bu sabah evimizin kapısının önüne bırakılmış.

-Yani evimizin adresini mi öğrendiler?

-Hayır, bunu çoktan biliyorlardı zaten.

Elimi kutunun içine sokup İgima markalı gözlükleri incelemeye başladım.

-Bu açık bir bir tehdit, dedi.

-Hayır, klasik göz korkutma hilesine başvuruyorlar, dedim.

Gözlüğü elimden alıp ikimizin arasında tuttu.

-Rengini görmüyor musun?

-Beyaz -diye mırıldandım. Ardından- Ama Igima gözlük sadece siyah renk üretiyor. Bu kesinleşmis bir gelenek gibi hatta.

Harvey yavaşça başını salladı.

-Beyaz gözlüklerin evime yollanması, en ağır içi dolu tehditlerin başını çeker.

-En fazla ne olabilir ki? Eve aniden baskın mı? Kaçarız. Sırları orataya dökme mi? Yalanlarız.

Harvey gözlüğü yere atıp ayağıyla ezmeye başladı ve ardından,

-Ölüm, dedi.

Afallamış ve nefesim kesilmişti. O lanet olası kelime, o korkunç kelime Harvey'in dudaklarından dökülmüştü.

- Ölüm mü? Ne demek ölüm Harvey? Kime ölüm? Niye ölüm?

Gözlerimi kocaman açmıştım.

-Bu yaptığı hareketin anlamı, bizim dünyamızda sadece ölüm anlamına geliyor. Tehdit yok, göz korkutma yok, vakit kaybetme yok. Biri öldürülecek bundan kesinlikle eminim.

Ellerim titriyor, gözlerim yeniden doluyordu. Ölüm, benim kaderimin olmazsa olmaz bir düşmanı gibiydi. Her yerde karşıma çıkıyordu. Sevdiğim birileri sanki her zaman ölmeliymiş gibi.

Harvey, beni kendimden bile iyi tanıyordu. Bu konularda hassas olduğumu ve çok çabuk tetiklendiğimi bildiği için başımı alıp göğsüne yasladı. Kendi çenesini kafamın üstüne dayamıştı.

Kalbinin adrenalin dolu ritmi benimki ile karşılaştığında yavaşça susmaya başladı. O ben de huzur bulduğunda, ben de az da olsa rahatlamıştım.

-Korkmana gerek sevgilim, dedi.

Kollarımı ona daha çok sarıp,

-Korkmuyorum, diye bir yalan attım.

-Söz veriyorum ki elimden gelen her şeyi yapacağım. Başta senin için, sonra kendim. Sonra Peperonni ekibi.

Sustu ve derin bir iç çekti.

- Ben... ama ben bu sefer çok kirli bir pisliğe bastım. Ve daha ayağımı temizleyemeden o pislik beni kirletmeye devam etti.

Elimle sırtını yavaşça sıvazlamaya başladım. Sonra kendimi kolları arasından geriye çekip, karşısında dimdik durdum.

Bana yalvaran gözlerle bakıyordu. Benden bile bir çare bekliyordu. Çünkü bu gözlerde, tüm kurtuluş seçenekleri yitirilmişti.

Yine de, iki elimle iki omzunu sıkıca tuttum. O an kalbimden ne geçiyorsa, ona aktaracaktım.

-Sevgili kocam Harvey Ivy As Cindy, ben senin karın Karmen Ivy As Cindy'im. İkimiz bazen kim olduğumuzu unutuyoruz. Şuan kendini unutmuş olan taraf sensin. O zaman izin ver sana kim olduğunu hatırlatayım.

Beni yıllar önce, korkularımdan kurtarıp kendi güvenli bölgene alan kişisin. O zamanlar daha gençtik. Ben 16 sen ise 18 yaşındaydın. O zaman tıpkı senin gibi çaresizdim. Ve çarem, küçük yüreğine rağmen sen olmuştun.

Sen büyüdükçe pamuktan yumuşak kalbin de seninle büyüdü. Zekan ise hepsinden önde koşuyordu.

Harvey, neler yaşadığımızı tek tek saymama gerek bile yok. Ama bunların üstesinden bu zamana kadar gelebildiysek, sonrasında da geliriz.

Ölümcül tehtid mi? Takip etme mi? Saldırı mı? Hayır, önemsiz. Senin bu yüreğin olduktan sonra, hiç kimse bizim üstümüze kurşun yağdıramaz.

Bu yüzden kendine gel. Gerçek Harveyi, saklandığı yerden çek çıkart. Sonra da git, Ronni ekibinin ihtiyacı olan patronu ol. Tamam mı?

Cümlemi bitirdiğim an, beni dudaklarımdan öpmüştü. Kafasını çektiğinde, göz göze geldik. İşte şimdi, tanımıştım onu.

Kahverengi gözleri, alev alev delilik ile yanıyordu.

Burunlarımızı birbirine sürterken, kafasını boynuma gömdü. Ben de aynısını yaptım ve sımsıkı sarıldık.

Keşke ömrümün sonuna kadar böyle kalabilseydim derken Harvey kendini kollarımdan ayırıp ayağa dikildi.

Ardından uzun, beyaz giysi dolabımıza gidip üst tarafta duran minik el bavulunu aşağıya indirdi.
Ben de hemen yerimden kalktım.

-Bavul ne için?

Harvey cevap vermeden bavulun fermuarını açıp, yatağa bıraktı.

-Buna gerekli olan eşyalarını doldur. Pasaportunu, kimliğini. Kıyafetlerini her ne varsa.

-Buna neden gerek var?

-Belki kaçmamız gerekir. Farklı eve, farklı şehire farklı ülkeye. Dediğin gibi sorunları çözmeye çalışacağım ama şu durumda, yapabileceğimiz en akıllı hareket kaçmaya da hazırlıklı olmak.

Başımı usulca salladım. Sonra bana yaklaşıp anlıma öpücük kondurdu. Başımı bavuldan çekip kendi yüzüyle denk getirdi ve,

-Sen dediğimi yap, ben aşağı ineceğim. Ronni ekibinin bana ihtiyacı var. Daha iyi çözümler bulabilecek miyim bilmiyorum. Tek emin olduğum o pisliği ayağımdan silecek olmam.

"Tamam" diye sessizce mırıldandım. Ve Harvey beni bırakıp kapıya gitti. Kolu indirip, bedenin yarısını çıkarttıktan sonra,

-Seni seviyorum Karmen. Her ne olursa olsun seni koruyacağım, dedi ve kapıyı arkasından çarparak gitti.

Büyük bir felaket doğuyordu.

İlerlediğimiz yollar artık çıkmaz sokak olmuştu. Çaldığımız kapılar, bize hiç açılmayacak şekilde sürgülenmişti.

Evet, büyük bir felaket doğuyordu. Ve bu felaketin ortasında, Harvey ve ben vardık.

En çok yara alacak olan Harvey olacaktı ve en çok ölen ben.

Ama şuan tek yapmam gereken valizimi toplamaktı. Gerisi zaten kendiliğinden gelecekti ayaklarımıza.

⛓️⛓️⛓️

Sabah saat 10.36

Büyük bir patlama sesiyle, kabuslar alemimden gerçek dünyaya sıçramam bir olmuştu. Ayağıma dolanan örtüden kurtulmaya çalışırken, bir yandan "HARVEY!" diye bağırmaya başladım.

Aşağıda silahlar patlıyordu. Ve lanet olası örtük ayağıma inadına sarılmıştı. Vücudum buz kesip titremeye başladı. Neler oluyordu evimde?

-HARVEY!

Diye çığlık attıktan sonra yataktan kalkıp, koşarak kapıya yetiştim. Aşağıda birden fazla silah sıkılma sesi duydukça bedenim soğuk terler içinde kalıyordu.

Kapıyı açmam ile Harvey, nefes nefese karşıma çıktı. Beni tuttuğu gibi odaya geçirip kapıyı çarptı. Elinde silah vardı. Saçı başı birbirine girmişti.

Silahı tutan eli hariç o da tir tir titriyordu. Başını odamızda gezdirip gözlerini bir yere sabitledi.

-Harvey, ne oluyor? Aşağıda ne oluyor?

Diye yırtınırken kendisi, hemen köşede duran bavulumu alıp yanıma getirdi.

-Gidiyorsun, dedi yüzüme bile bakmadan.

Bavulu elimin altına aldım. Ne sorular sormam gerektiğini bilmiyordum.

-Gidemem.

-Hayır Karmen gidiyorsun. Bavulunu al, birazdan Hazar, seni almaya gelecek.

-Hazar kim onu bile bilmiyorum.

Harvey kafafısını hızlı hızlı sallarken,
-Soru sorma, Hazar Ronni ekibinden tamam mı? Ona güvenebilirsin. Austin yaralı, Emir ise çatışmada. Karmen, beni dinle!

Austin yaralıydı, Emir gelemezdi. Hiç tanımadığım biri beni evimden ve eşimden ayırıp, kim bilir nereye götürecekti.

-Hayır Harvey, sensiz bir yere gitmiyorum.

-Karmen tartışacak zamanım yok. Aşağı inmem gerekiyor.

Deyip bavulu boş eline alıp, silah tuttuğu sol eliyle de beni kolumdan tutup dışarı çekiştirmeye başladı.

Şuan onu oyalamak istemiyordum. Itiraz edip, vaktini harcamak veya inatçı küçük bir kız gibi görünmek istemiyordum.

Ama beni kendinden ayırması, susabileceğim bir olay değildi. Merdiven trabzanlarına yetiştiğimizde, kolumu kendime çekip adım atmayı kestim.

-Ne yapıyorsun Karmen? İnmemiz gerek, mutfakta ki arka kapıda Hazar arabayla seni bekliyor. Arka bahçeye ulaşmaları uzun sürmez. Se-

Derken, salon camımız bir düzine kurşun ile, paramparça edilmişti. Harvey benim önüme kendini duvar gibi ördü. O ara da ise dudaklarıyla saçıma öpücük kondurmuştu.

Camdan gelen silah sesi, karşı ateş ile susturulunca yeniden kalkış haline geçtik.

-Sen ne yapacaksın? Seni arkamda bırakamam. Beraber ölürüz ama yine de tek kalmam.

-Sevgilim, sevgilim - diye titredi nefesi, önüme düşen saçları kulağımın arkasına alarak- ölüm yok. Ne sana ne bana, sen gideceksin ve hemen ardından ben geleceğim. Korkma tamam mı? Seni peperonni ekibinin ana merkezine gönderiyorum.

Sadece kafamı sallamakla yetindim. Ana merkez nerede bilmiyordum, orada ki insanları tanımıyordum. Ben daha önce hiç Harveyden ayrı kalmamıştım ki!

O burada kurşunların altında yatarken, belki yuvamızdan sağ çıkamama ihtimali var iken...

Hayır, gitmem gerekiyordu. Harvey ne diyorsa onu yapmalıydım. O benim için her zaman en iyisini bilirdi.

Ben, ben hiçbir zaman karar almamıştım. Ben değil evimi, değil ilişkimizi kendimi bile yönetemezdim.

Kafamı olumlu anlamda salladığımda yanağımdan öpmüştü tekrar hızlı tempolarla merdivenleri indik.

Son basamağa yetiştiğimizde olduğum yerde kalakaldım. Gözlerimle, salonumu baştan başa inceledim. Altüst olmuştu.

Emir, Elvin, tanımadığım kişiler yuvamın tam ortasında kan akıtmaktan çekinmiyordu.

Harvey, parçalanmış camdan dışarı ateş açmış olan Emir'e seslendi.

-Emir, bizi kolla!

Emir Harvey'in sesini duyar duymaz bacağında ki cepten bir silah daha çıkartıp, ayağa kalkmadan yerde adım atarak önümüze kadar yetişti.

-Harekete geçtiğimizde, önce Elvin ateş açıp dikkatleri üstüne çeksin.

Turuncu saçlı ve bu sefer üstün bakmayan Elvin, eliyle onu onayladı.

Harvey başını bir kere salladıktan sonra gözlerini yere çömelmiş olan Emir'e çevirdi.

-Unutma, dedi ketum bir sesle.

Emir kafasını hayır anlamında salladıktan sonra sinirle,

-Gerek kalmayacak, diye cevap verdi.

Harvey, acı bir gülüş attı. Harvey acı gülüşler atmazdı. Harvey, kendinden her zaman emin olmuşken böyle saçma tepkiler vermezdi.

Emir'in Harvey'e kilitlenmiş gözlerinin öfkeyle taşmasına şahit oldum. Harvey ise tıpkı bana yaptığı gibi Emir'den de bakışlarını kaçırdı.

Ve önce valizi zemine indirip mutfağa doğru itip bıraktı. Mutfağa doğru kendi kendine sürüklenen valizin ardından elimi sımsıkı tuttu.

Garip bir şekilde kelimelerle iletişim kuramıyorduk. İkimiz dilimizi yutmuştuk şüphesiz.

Yapmamız gereken hareketi bana gösterdi. Onu robotik tepkilerle onayladım. Ve Harvey, sağ elini havaya kaldırıp indirdi.

İşaret verildiği gibi yarı eğik bir şekilde koşmaya başladık. Arkada ki silah sesleri yeniden yükseldi.

-Kapıya git, kapıya git!

Diye bağırmıştı Elvin. Arkama son kez bakmak istemedim, kendi evimden kaçmak ve başka insanların burada kan dökmesine izin vermek benliğimi, pis duygularla yeterince işgal ediyordu.

Nihayet, mutfağa yetiştiğimizde kapının önünde bekleyen bir adam silueti gördüm. Beni, hayatımdan koparacak kişi buydu demek ki.

Harvey, şimdi tekrar dik duruyordu. Valizimi bana uzatıp, beline sarılı olan cepli bezden, bir silah ve şarjör çıkarttı.

Eli kapıya uzandığında, bir anlık duraksayıp bana baktı.
Bakışlarıyla, beynimin karıncalandığını hissettim.

Acı hissetiriyordu bana, bu acı önce gözlerimden girmiş sonra vücudumda bulabildiği her yere dağılmıştı.

Bana veda konuşması yapmasını bekledim. Çünkü öyle bir bakıyordu ki, sanki dudaklarının ardında "peşinden gelmeyeceğim, bizim hikayemiz burada sonlanıyor, artık bensizsin" gibi cümleler bekliyordu.

O yüzden susuyordu belki. Ben de sustum çaresizlikten.

Ondan teselli isteyemezdim, yalan konuşmasını umamazdım. Kader, ikimizi böyle bir ana süreklemişti işte. Boyun eğmez isek, daha ağırıyla cezalandırılabilirdik.

Uzun soluklu bakışmamızın ardından, kapı kolunu aşağıya indirdi.

Kaderimizi kabullenmiş miydik? Ayrılmayı peki?

Hazar denilen genç, büyük siyah arabanın kapısını açmış, önünde bizi bekliyordu. Uzun siyah, dalgalı saçları ve esmer teni vardı. Boyu da fazla uzun durmuyordu.

Eliyle bize, acele etmemizi işaret etti. Bahçemizin ön tarafından, silah sesi gelmeye devam ediyordu. Ekstra olarak sürekli asfalta sürtünen tekerlek sesleri de ciyaklıyordu.

Harvey, sesini çıkarmadan beni arkamdan itekledi.

Git diyemiyordu şu dakikada, belki kal demek istiyordu. Ama bazen isteklerimiz, gerçekleşmesi için uygun ortamda olmayabilirlerdi.

Bir adım attım ve boğazımda biriken o yumru bir hıçkırık sesiyle çıktı ağzımdan. Gözlerimden gözyaşları boşanıyordu.

Kendi beceriksizliğe ve vasıfsızlığima kızgındım. Biraz bile olsa elim silah tutmayı bilseydi, kocamın dibine saklanmak yerine cesaretim olsaydı, onu bu tehlike içinde bir başına bırakmazdım. Sırt sırta savaşabilirdik.

-Çabuk olun, diye seslendi Hazar.

Harvey'in arkamdan gelen yüksek sesli hırlamalarını duyuyordum. Gerginliği, sanki ayak tabanlarından toprağa salınıyor ordan da benim içime geçiyordu.

Ağlıyor mu diye bakmak istedim ona. Pişman mı, üzgün mü?
Kocam beni her zaman "bensiz dışarı çıkmamalısın." Diye tembihlerdi. Beni, kimsenin eline emanet etmeye kıyamazdı.

Fakat şuan, gitmem için arkamdan itmişti. Artık güvenli değil miydi onun kolları?

Arkama bakmadan adımlarımı hızlandırdım. Ama düşünceleri terk ettiğimde, çevremizin ürkütücü derecede sessiz olduğunu hissettim.

Yoksa, çatışmaları bitmiş miydi? Birilerinin ölümünün yası için 1 dakikalık saygı duruşuna mı geçtiler?

Düşünmeye vaktim yoktu. Bir metre ötemde ki arabaya ulaşmak için harekete geçtiğimde, arkamdan şiddetli bir ses geldi.

-KAÇIN! HARVEY! ÖN DUVARI AŞTILAR!

Emir'in sesini duymamla kafamı arkaya çevirdim.

Kafam Harvey'e yetişmeden bana doğru tutulan uzun namlulu siyah bir silah gözlerime ilişti.

Silahı tutan, siyah gözlüklü adamın dudaklarının yukarıya kıvrıldığını gördüm.

Hayatımı gözlerimin önünden geçirmeye fırsatım bile yoktu. O silah acımasızca sıkılacak ve namlunun altında çaresizce kıvranacaktım.

Ölüm sessizliği, bu bahçede bulunan her bir bedeni etkisi altına almıştı. Demek yalnız başıma kaldığım bir saniye de bile ölüm gelip beni bulabilirdi.

Ben bir hiçtim.

Kendi kendime yetmemeyi ne zaman alışkanlık haline getirmiştim?

Silahla bakışmam kısa sürdü.

Gözlüklü adamın işaret parmağı, hiç bir merhamet duygusu içermeden tetiğin üstüne abandı.

TAK.

-HAYIR!

TAK.

VE YOK OLUŞ.

 

1. BÖLÜMÜN SONU

 

Okuyan herkese teşekkür ederim.

 

Kan Kader'in 1. Bölümü bitti. Fikirlerinizi ve hislerinizi çoook merak ediyorum. NASILDI?

 

Karmen Ivy As Cindy nasıl biri?

 

Harvey Ivy As Cindy nasıl biri?

 

Yan karakterlerden en çok kimi merak ediyorsunuz?

 

ShoroSharpen buraya basarak beni takip etmeyi unutmayın. 🖤

 

İnstagram hesabım: kankaderoffical2

 

Bir sonraki bölümde görüşmek üzere

 

 

Loading...
0%