@shorosharpen
|
Karşılaşmak çok zor, gördüğün aynadan kaçmak, daha fazla delir Yabancılaştım resmen, bıraktım kadere, inanırım, elbet gelir. Çok yorgun düştüm, bir gece karşımda belir.
Uzi- Arasan da
Yaklaş gözlerimde yaşam belirtisi ara İllegal çarelerle gel yanıma Terk edilmiş köpeklerden özgür değiliz dünyada
No.1 Hiç ışık yok
Yolun sonunda polis İhtimallerin içinde bulunur hapis, yes Çıkmaz sokaklarım risk Dolu belinde emanet sağı solu kes
Zen-g - Alev Alev
Bi' bitmeyen gece bıraktın Ve üç nokta düşürdün Belli etmedim ben pek, tenhalaştım İyiyim ben Hep aynı şeyler işte Uyku hapları Yalan dolan gülümsemeler
Emre aydın - Son Defa
Hayalet okuyuclara sesleniyorum, lütfen vote ve yorumlarınızı esirgemeyin ❤️
❤⛓🖤
"Seçimini yap Karmen, İgima Dizable mi Emir Aybeyaz mı?"
Karmen'in ölümünden 3 saat önce
Elim titreye titreye kapanan telefonu önümde tuttum. Ve Kızıl'dan bir mesaj geldi. Buraya yarım saat uzaklıkta ki bir yerdi. "Emir Aybeyaz'ın gerçek konumu" yazıyordu.
Gözyaşlarım delicesine akarken çaresizce yerimde ordan oraya yürüyordum. Hayır, bir kere daha Emir'in hayatı üzerine kumar oynamamalıydım, hayır. Emir ölecekti, Emir'e gitmeliydim.
Lanet olsun... resmen düşünüyorum. Kimi seçsem diye düşünüyorum. Ellerimle şakaklarıma tokatlar attım, yere diz çöktüm, başımı çimenlere dayayıp ağladım. Ayağa kalktım, yürüdüm, geri oturdum, ama lanet olasıca Emir'in konumuna gitmiyordum.
Ne İgima için harekete geçiyordum ne de Emir için başka yere gidebiliyordum. Ağlamaktan ağrıyan gözlerimi silip yerde emekleyerek düşen silahımı alıp çenemin altına dayadım.
Ben ölmeliydim. Ben ölmek istiyordum tam şuan, boğulmaktan yoruldum, sıkışmaktan ve ezilmekten. Daha yolun başındaydım ama şu depoya girersem bu yol sona ererdi.
Şu depoya girip, İgima'yı tam kalbinden vurusam, artık ertesi gün kimin peşinde koşacağımı planlamama gerek kalmazdı. Ama o zaman Emir ölecekti.
Ama Harvey bile öldü, Emir'in ölmesi bu işin de bir parçasıydı. Ben bile ölebilirdim, ikimizde bu yola çıktığımızda ölümün bizi yakalayacağını biliyorduk.
Hayır, hayır durum böyle değil. Ölüm Emir'i yakalamadı ben kendi ellerimle sundum ona. Silahı çeneme saplamak isteyerek daha bastırdım etime. İşaret parmağım tetikte dolanıyordu ama basamıyordum. Çünkü bir hiç uğruna gidecekti canım. Ama İgima'yı öldürdükten sonra ölürsem belki Harvey'le kavuştuğumda ona bu iyi haberi verebilirdim.
Ama ya bana bunu neyin bedelini ödeyerek başardığımı sorarsa? Sikeyim, sikeyim. Kafamı yere yapıştırıp başımı toprağa vuruyordum.
Bir yanda hayata tutunma sebebim olan intikam ve bir yanda ben hayatıma tutunayım diye kendi hayatından vazgeçen Emir...
Kanayan başımı yerden kaldırıp karşımda duran depoya baktım. Silahımı sağ elimde iyice tuturup ayağa kalkıp silkelendim.
Bugün 3 kişi ölecekti.
Benim vuracağım İgima, Erdem'in vuracağı Emir ve sonra kendime sıkacağım kurşun ile Karmen.
Ama bu oyun bugün sona erecekti ve hepimiz mezarlarımzda rahat ve uzun bir uykuya dalacaktık. Seçimimi yapmıştım. Bir kez daha Emir'i ölüme terk ederek intikamın peşine gidiyordum.
Ben İgimayı seçmiştim.
Az önce kurduğum planı uygulamak için yerimden çıkıp saklana saklana ağaçlıkların başına yetiştim. Henüz kepenklerin baktığı ön taraftaydım. Ön tarafta 3 adam durup kendi aralarında konuşuyorlardı. Ağaçların hizanlandığı sırada giderek arka tarafa ulaşana kadar yürüdüm. Arka tarafta ise yere çömelmiş ve kafasını telefona gömmüş biri duruyordu. Silahımı biraz öne çıkartıp susturucusunu kontrol ettim.
Son ağacın arkasına geçtiğimde artık tam olarak ona bakıyordum. Yere eğilip bir taş aldım ve ağacın yakınlarına fırlattım. Adam tangırtı sesini duyar duymaz başını telefondan kaldırıp etrafa bakındı.
İçine kuşkuyu salmıştım belli ki çünkü tahmin ettiğim gibi arkasından silahını çıkartıp ayaklandı. Etrafa göz ata ata bana doğru yaklaşıyordu. İgima'nın adamı olsa bile, onu öldürmek istemiyordum. Birini öldürecek kadar kirlenmem için henüz erkendi.
Harvey'in yanına sadece elime ölmeyi sonuna kadar hak eden İgima'nın kanını bulaştırarak gidecektim.
Adamın hırıltılı sesini iyice duyabildiğim mesafeye yaklaştığında, silahımı bacağının 7st kısmına doğru menzilleyip, bekledim. Artık adam tam ağaçların önünde durduğunda, ömrümde ilk kez birine silah sıkacağım o ana gelmiştik.
Tetiğe direkt bastım ve adam boğuk bir sesle yere düştü. Hassiktir, artık adam burada birilerinin olduğunun farkında ve beni her an ele verebilir. Susturucu,silahın şiddetli gürültüsünün önüne geçebilmişti ancak bu adam, sanırım bağırmaya başlayacak. Ağaçların arkasından çıktığım gibi adamın üstüne atlayıp elimle ağzını kapamaya çalıştım. Ama adam altımda sudan karaya vurmuş balık gibi çırpınıyordu.
Ne yapacağımı bilmediğim anda sanki Emir kulağıma fısıldadı. "Bayılt onu" doğru Emir bana bunu öğretmişti değil mi? Silahımı ters çevirip sert kısmıyla adamın ensesine indirdim.
Bayılmamıştı ama canı çok yanmışa benziyordu. Ha bir de bacağı da şarıl şarıl kanıyordu. -Özür dilerim, özür dilerim seni bayıltmaya çalışıyordum .
Dediğimde, adam yaşla dolu gözlerini garipçe üstüme dikti. Başımı çaresizce iki yana sallayıp doğru yere daha sert şekilde vurduktan sonra adamın gözleri anında kararıp gitti. Adamın artık tüm ağırlığı benim kollarıma kalmıştı. Koltuk Altlarından tutup ağaçların arkasına onu sürükleyerek götürdüm.
Onu orada bıraktıktan sonra deponun arka kısmından yavaşça ön kısmına adımlar atmaya başladım. Ama üçünü birden indirmem imkanzsızdı. Bu telaşımla iki silahıda birden isabet ettiremezdim. Yine yere eğilip bir taş aldım ve bana yakın tarafta duranın dikkatini çekmek için attım.
-O ses nereden geldi, diye sordu birisi.
-Fatih arkada, o bakar, dedi benim tarafımda ki.
Az önceki ses bu sefer daha agresifçe, -Git bak dedim lan, diye bağırdı.
Sonunda mırım kırım ederek gelen adam, elinde silahıyla oynuyordu. Ben arka duvara yaslanmış onun solumdan geçmesini bekliyordum. Adamın adım sesi çok yakından gelmeye başlayınca, silahımı ters çevirip sert kısmını tuttum.
Nefesimi tutuyordum ve adamın başı hemen yanımda gözükünce silahı kafasına indirdim. Ama bu adam yer yerine, depoya devrilince ortalık gürültüye battı. Telaşla düşen adamı tutup yanıma çektim.
Ön tarafta bir hareketlilik mevcuttu. Sol köşeden duvar boyunca sağ köşeye doğru yürüyüp öne geçtim. İki kişinin de sırtı bana dönüktü. Onlara daha fazla yaklaşamazdım çünkü o zaman açık kepenklerden görünürdüm.
Sol elimi de belime atıp Emir'in silahını çıkarttım. Onları öldürmeyecek ama ağır etkisiz birakacak bir yere ateş edecektim. Hayır, ben bugün öleceksem elimi sadece kötü kana bulayacaktım. Sadece İgima'nın kanı.
İki silahın tetiğine parmaklarımı dayadıktan sonra, kıçlarını hedef alıp bastım. Çıkan iki kurşun o iki adamı yere devirdikten sonra, kalkmalarını beklemeden kepenklere doğru koştum. Elimde iki silahla içeri daldığımda, karşıma çıkan adam, suratıma bir yumruk geçirdi.
Geriye doğru savrulsamda, kendi silahımla onunda bacağına sıktım. -İGİMA! BEN GELDİM, SENİ AZRAİL'E HEDİYE EDECEK KİŞİ! ÇIK ORTAYA. Sesim deponun her bir köşesinde yankılanmıştı. Bir kaç metre ilerleyip silahlarımla önümü kolluyordum. Etrafta başka kimse yok muydu? Yoksa İgima'nın işi çoktan bitip gitmiş miydi?
Bir alana geldiğimde, bir sandalye ve üstünde elleri kolları bağlı hareketsizce oturan bir adam bedeni gördüm. Beynime giden oksijen yarıda durmuşta, kafa ölümüm gerçekleşecek gibi bir his tüm bedenimi sardı.
Yoksa bu Emir miydi? Peki İgima neredeydi? Ve artık neden karşıma kimse çıkmıyordu? Ön tarafa geçip adamın kim olduğunu teyit etmeye yetmiyordu cesaretim. İhanete uğramıslık hissimle,
-İGİMA, Neredesin orospu Çocuğu? Nerdesin katil? Neredesin? Çık ortaya, diye bağırdım.
Ama yoktu, İgima burada yoktu ve ben... Adım adım sandalyenin yanına yetiştim ve tek adımda önüne geçip kapalı gözlerimi açtım. Kanlar içinde kalmış, kalbinden vurulmuş bir adam. Gözleri kapalı ve dudakları mor. Bedeni sandalyeye dağılmış gibi.
Ama bu adam, Emir değildi. Sevinmiştim, ben lanet olasıca bir adamın burada ölü yatmasına ve bunun Emir olmamasına sevinmiştim.
İnsanlığım... Neredeydi?
Daha fazla dayanamayıp ağlamaya başladım. Ben İgima'yı öldürmeyi Emir'i yaşatmaya tercih etmiştim. Ama o şerefsiz burada değildi, boşunaydı her şey.
Hemen Emir'e yetişmeliydim. Belki de bir saatten az kalmıştı onu infaz etmelerine. Hıçkırarak ağlarken oradan çıkmaya yeltendim ancak garip bir ses duydum. Bir telefon çalıyordu. Gözlerimle etrafta aransamda bu ses ölen adamın üzerinden geliyordu. Korkarak adama yaklaşıp elimi kanlı gömleğinin cebine sokup çalan telefonu alıp kulağıma dayadım.
-Bu telefonu açtıysan eğer, sen resmen İgima'yı seçmişsin demek.
Bu Kızıl Kehribar'dı.
-İgima nerede? İgima ölecekti bugün, onu ben öldürecektim.
-İgima yok. - titremeye başladım- İgima Hiç orada olmadı.
- Sana lanet olsun sürtük! Lanet olsun! Bana oyun mu oynadın? Allah belanı versin seni şerefsiz! Emir ölecek Allahın belası Emir ölecek!
- O zaman onu seçseydin. Ama seçmedin ve onu ölüme terk ettin. Sen sandığımdan çok daha delirmişsin Karmen. Seni gerçekten intikam bağlamış hayata. Ben de bunu görmek istiyordum. Seni test etmek istiyordum.
-Niye Allah'ın cezası kadın? Bana niye bunu yaptın? Tek istediğim kocamın intikamını almaktı. Tek istediğim o şerefsizi öldürmekti. Benden ne istiyorsunuz? Yeter lan, yeter!
Telefona boğazım yırtılırcasına bağırıyordum.
- Sen Karmen, bu oyuna girmeden önce ne seviyeleri biliyordun ne karşına ne çıkacağını. Sana adamım'ın söylemiş olması lazım, artık benim radarımdasın. Ve lanet olsun bu o kadar hoşuma gidiyor ki.
-Seni de düşmanlarımın arasına eklerim, zor değil. Şimdi ise Emir'i kurtaracağım.
-Ama güzelim, ben senin düşmanın degilim. Ve bu saatten sonra onu ancak benim sayemde kurtarabilirsin.
-Ne geveliyorsun yine? Bitmiyor sikik oyunların.
- Emir Aybeyaz için yaşam süresini biraz uzatabilirim. Kendi yöntemlerimle.
Sustum. Ne olursa olsun, bana bir şans daha vermesini isteyecektim. Emir'i kurtarmak için.
- Umrunda değil Karmen ama, o sandalyede ölen adamda masumdu. Ve az önce İgima'nın emriyle öldürüldü. Görüyorsun değil mi? Tek ölen masum senin kocan değilmiş. Ve bu kişi sadece binden biri. Düşün Karmen, istediğin sadece kocanın intikamı mı? Eğer öyleyse sana yardım etmeyeceğim.
Sesim titreyerek,
-Benden daha fazlası çıkmaz, dedim.
-Hemde öyle bir çıkar ki, kendin gör. Emir'i intikamına tercih ettin. Aç köpekler asla sadık olmaz Karmen.
Yüreğim bir yandan da Emir'e iki kere ihanet etmemin acısı içinde cayır cayır yanıyordu.
- Benden ne istiyorsun?
- İş. Ben sana Emir'in süresini uzattıracağım sen de bana onu kurtardıktan sonra iş yapacağın için söz vereceksin. Duydun mu?
Boğazıma biriken tüm tükürüğü zorla yutup, sanki kilite vurulmuş dilimi özgürlüğüne kavuşturup,
-Duydum, dedim.
- O zaman telefonu kapatıyorum ve sen de sözünü unutursan, başına neler geleceğini asla unutmuyorsun. Şimdi git, becerebilirsen ölmek üzere olan o adamı kurtar.
Telefonun kapanma sesiyle onu adamın ayakları dibine attım. Ve tam karşısına gidip,
- Belki de sizin de intikamını almalıyım, diye mırıldandım.
Ve o an yeniden ağlamaya başladım. Neden her geçen gün omzuma yüklenen yük artıyordu? Vaktim daralıyordu hem koşarak hem ağlayarak depodan çıkıyordum. Dışarı çıktığımda, benim vurduğum iki adamın başında Austin'in gönderdiği ve benimle dövüşen o iki adamın durduğunu gördüm.
Onlara kendimi fark ettirmeden, geldiğim yolda koşmaya başladım. Caddeye çıktığımda o taksinin orada hala durduğunu gördüğüm anda, aklıma alakasız bir fikir gelmişti. Ama öyle çok mutlu olmuştum ki, kendimi şu arbedenin ortasında öyle kanat altına alınmış gibi hissetmiştim ki, o adama neyim varsa her şeyimi verirdim.
Taksiye koşarak yaklaştığım gibi arka kapıyı zorlamaya başladım. Ve birinde açıldığı gibi açıp içeri atladım. Adamla göz göze geldiğimiz anda nutku tutulmuştu.
- Arkadaşın nerede kadın? Niye ağlıyorsun?
Ağlarken konuşmak zordu. Ona cevap veremiyordum. O ise iki eliyle beni çekiştirip, -Konuşsana kadın niye ağlıyorsun? Ellerin niye kan olmuş? Kimin kanı bu? Öldü mü dostun? Birini mi öldürdün? Konuşsana!
-Sür, diye yükseldim bir an.
Sonra cebimden kendi telefonumu çıkartıp açtım ve Emir'in gerçek konumunu ona uzattım.
-Sür yalvarıyorum sür, ölmek üzere. Adam ağzından küfür savurup el frenini indirdi ve gaza yüklendi. Arabanın hız sınırını zorluyor ve bana acımış haliyle derdime derman olmaya çalışıyordu.
Sürekli olarak dikiz aynasından bana bakıyor ne ısrarla ne olduğunu soruyordu.
-Orada değil mi? Sana yalan mı söylediler? Orada ne oldu kadın bu halin ne?
Artık sessizce akan göz yaşlarımı silip yutkundum.
-Sonra, diye mırıldandım.
Çünkü biliyorum bu adamla sonramız olacaktı. Beni daha fazla darlamadan araba sürmeye odaklandı.
Telefondan konuma yaklaştığımızı görünce kanım kaynamaya başladı adeta. Ben değildim sanki, aynada ki tuhaf kadın gelmişti yerime. Ve sanki içimde garip bir sızı vardı. Ağıtlar yakılıyordu zihnimde ve ruhumda. Siyah giyinmişti organlarım ve sessizdiler. Bir yas tutuluyordu burada.
Birinin yasını tutuyorlardı. Ya çoktan ölmüş ya da az sonra ölecek biri. Ve nedense ben kendimi gittikçe bir tabutun içindeymiş gibi hissetmeye başlamıştım.
Bedenen diri, ruhen ölü olarak gömüldüğüm tabut.
-Yetiştik, seninle gelmek isterdim. Ama canımı tehlikeye atmak istemiyorum.
- Gelme, bu iş sadece benim canımı yakmalı.
Kuruyan gözlerimi silip görüşümü netleştirdim. Emir'in silahını belime soktum. Onu bu sefer kullanmayacaktım. Kendi silahımın şarjörünü doldurtuktan sonra,
-Bekle bu sefer işim kısa sürecek ve iki kişi geleceğim, dedim.
Başını salladı.
- Ama olurda yarım saat içinde gelmezsem, buraya polis çağır. Cesetimin onların eline kalmasını istemiyorum.
Başını sallamadı.
Hayır, sallayamadı.
Kapıyı açıp çıktım. Geldiğim adres ufak eski bir tamirhaneyi gösteriyordu bana. Ama etrafında kimse yoktu. Bu seferde kandırılmışsam eğer ...
Kendimden emin adımlarla saklanmadan o küçük yere doğru yürüyüp kapıya yetistiğim gibi, kola tekme attım. Ve kapı ardına kadar açılıp geriye savruldu. Silahımı tutup, etrafı gözetleyerek hareket ediyordum. Ama bir Allah'ın kulunun sesi soluğu yoktu. İşkillenmek istemesem de elimde değildi.
Erdem Emir'i koruması için hiç mi adam dikmemişti buraya? Soluk ışık eşliğinde, adımlarımı kapalı tek kapının önünde durdurdum. Elimi korkarak kola götürüp aşağı indirdim ve açılan kapıyı, çıkan ciyaklama sesiyle geriye ittirdim.
Karşımda iki kişi vardı.
Birisi ayaktaydı, mazlum gözleriyle bana silah doğrultmuştu. Boyu pek uzun değildi. Üzerindekiler kalitesiz ve ütüsüzdü. Bu adam, bana öyle gözlerle bakıyordu ki kendimi parçalanmış hissediyordum.
Bir diğeri ise sandalyeye bağlıydı. Elleri ayakları iplere dolanmıştı. Giydikleri parçalanmış ve açıkta kalan teninde yara izleri yer almıştı. Ağzı, bir bez ile kapatılmıştı. Sonra o kişinin yere bakan, mahvolmuş, yorulmuş ve kurtarılmaktan ümidini kesmiş gözleri beni gördüğünde, parıldadı.
Ve hemen geri söndü çünkü o kişi yaşam mücadelesi veriyordu.
Ama o kişi, Emir Aybeyazdı. Sonunda şu gözlerim onu hala hayattayken görmeyi becermişti.
Silahımı adama doğrulttum.
-Lütfen beni öldürme, oldu ilk cümlesi.
-Yalvarıyorum Emir'i bana ver, dedim bende.
-Bu adamı elinden kaçırırsam beni öldürürler.
-Bacağından vurayım, onlara boğuştuğunu ama bizim 2 kişi olduğumuzu söylersin.
-Umursamazlar, öldürdüler. Hem de daha kötü yollarla.
Dilimle kuruyan dudağımı ıslattım. Göz ucuyla Emir'e baktım, sanki bizden başka bir yerdeymiş gibi duruyordu. Eminim ki bilinci yerinde bile değil.
-Onlardan kaç, aileni de al.
-Param yok.
-Veririm, lazım olandan çok daha fazlasını.
-Bulurlar. Üstelik hayatımı ailemle beraber diken üstünde yaşayamam. Bir Emir'e bir kapıya baktım.
-Vaktim daralıyor adam, yalvarıyorum bana yardım et, dedim.
-Yalvarıyorum bu adamı bırak, diye dönüt verdi bana.
- İmkansız -derken Emir'e baktım.- O adam benim tek ailem, dediğimde Emir, yorgun gözlerini aralayıp bana baktı.
- O zaman beni öldür. Çünkü benim ailemin başka ailesi de var. Onlar teselli bulur başkalarının kollarında. Onlara sahip çıkarlar benim yokluğumda.
- Benim tesseli bulacağım başka kimsem yok, dedim.
-O zaman beni öldür
-Neden sen? Neden burada sadece sen varsın? Senin yerine binlerce şerefsizi öldürmek isterim.
- Ancak ben bu adamın ölüm süresini uzatabilirdim.
Dediğinde onun Kızıl Kehribar'ın adamı olduğunu anladım. Gözyaşlarım durmaksızın akmaya devam ediyordu. Yere eğdiğim silahı ona doğrulttum.
-Masum insanları öldürmemeye yemin etmiştim, dedim ağlayarak.
- Kadın, karanlık dünyada kimse masum değildir.
-Ben masumdum.
-Beni öldürdükten sonra artik sende olmayacaksın.
Sustuk.
-Vaktin daralıyor. Birazdan gelirler. Şu adamı al ve git.
-Yapamam.
-Al ve git ama önce öldür beni.
-Hayır
-Öldür dedim.
-Hayır, diye ısrar ediyordum.
Elimi kana buladığım gibi ruhum da kirlenecekti.
-VUR! Diye Bağırdığı son demde tetiğe bastım. Ve adam, gözleri hala açıkken ölüp düştü yere. Gözleri hala açıktı çünkü gerisinde ailesini bırakmıştı.
Adım adım titreyerek yanına gittim. Göz kapaklarını kapattım ağlarken. Göz yaşlarım öldü bedeni ıslatıyordu.
Ayağa kalkıp hemen Emir'i sandalyeden çözmeye başladım. Ağzını ayaklarını kollarını. Ama tek kelime etmiyor sadece ağlıyordum.
Bir kurşun sıkılmıştı burada. Bir kalbi geçip gitmişti . Bir kurşun sıkmıştım ben.
Bugün İgima ölecek demiştim, ölmedi.
Bugün Emir ölecek demiştim, ölmedi.
Bugün 3 kişi ölecek demiştim, sadece bir kişi öldü.
İnsan öldürmekten kaçıyordum, hatta kötüleri bile koymuyordum tabancanın önüne. Ama hayatımda öldürdüğüm ilk insan, masum biriydi.
Ben de ölmüştüm onunla beraber, bir masumun hayatına kıyan İgima'ya nefret kusarken ben de onun gibi olmuştum.
Karanlık dünya en çok bana karanlıktı ve bu silah en çok bana ağırdı.
Ve bu kurşun en çok beni yaralıyordu.
Yaralıyor ama öldürmüyordu.
Emir'i çözmeyi bitirip onun bir kolunu omzuma koydum. Ayakta zar zor duruyordu. Ama vazgeçmeden yürümeye başladık.
Ve, masumluğumu, insanlığımı, hayatımı, ruhumu kaybettiğim bu cenaze evinden çıkıp gittik.
10. BÖLÜM SONU
BÖLÜM HAKKINDA NE DÜŞÜNÜYORSUNUZ?
Sizce Emir, Karmen'e neler diyecek ve ikisinin arasında neler olacak?
Kızıl Kehribar Karmenden ne isteyecek?
Karmen Emir'i 2. Kez ölüme terk ettiğinde neler hissettiniz?
Ve Karmen bu saatten sonra hayatına nasıl devam edecek?
Sevgili okuyucular, 10 bölüm yetiştik çok sevinçliyim ama okunma henüz 2k olmadı ve çok az vote geliyor.
Desteğinize ihtiyacım var, lütfen satır arası yorum ve vote atmayı unutmayın:):):)
Bir sonraki bölümde görüşmek üzere.
|
0% |