Yeni Üyelik
12.
Bölüm

11. BÖLÜM - YARALI KALPLER VE BEDENLER

@shorosharpen

 

Bir parçam kopuyor içimden, dinmiyor, acısı bitmiyor,
silinmiyor Anısı

 

Taladro- Bir parçam kopuyor içimden

 

Bazen yalan söyledim, bazen doğruyu seçmedim.
Ama konuşunca kendimle aslında
Ben kötü biri değilim...

 

Toygar ışıklı - Ben kötü biri değilim

 

❤️⛓️🖤

 


Yan Yanaydık.


Ama ben apayrıymışız gibi hissediyordum.

Yanımdaydı, hala nefes alıyordu ama gözleri ne açık ne kapalıydı. Ben, sessizce ağlamaya devam ediyordum. Bizi bekleyen taksiye binmiştik az önce. Ve şimdi oradan ayrılalı daha beş dakika olmamıştı.

-Hastaneye sürüyorum, dedi telaşla taksici adam.

İkide bir dikiz aynasından Emir'e bakıp haline vah çekiyordu.

-Hayır, evime gidiyoruz. Beni aldığın ilk yere.

-Kadın, adam ölmek üzere ki sende onun yolunda ilerliyorsun. Size hastane lazım.

Göz ucumla Emir'e baktım, bu halimizle hastaneye gitsek hastane kesinlikle polis talebinde bulunurdu.

- Evime sür - dedim net tavrımla- ben bir çaresini bulacağım.

Taskici sinirle nefes alıp yoluna devam etti. Ben neyin çaresini bulacaktım? Peki ya az önce olanlar. Düşünmek bile istemiyordum, yaptığım şey aklıma geldikçe ellerimi kopartıp atmak istiyordum. Ve yanımda nefes alan Emir'in yaralı hırıltılarını duyduğumda eğer orada İgima'yı bulsaydım kesileceğini idrak edemiyordum.

Ona ihanet etmiştim hemde iki kere. Gerçi ben herkesten önce kendimi düşünmeliydim şuan, çünkü Emir hala nefes alırken ben ölmüştüm. Boğazımdan istemsizce hıçkırık koptuğunda, Emir'de bir hareketlilik oldu.

İkimiz arka koltukta yan yana oturmuştuk ama o koltuğa yayılmıştı. Kendini dik tutamayacak kadar bilinçsizdi. Kendimi biraz öne çıkartıp elimi yüzüne götürdüm. Tam teninin kıyısında durdum fakat. Ona dokunmaya bile hakkım yoktu.

-Emir -diye fısıldadım- beni duyuyor musun?

Bana karşılık hiç cevabı yoktu. Sanki yaraları zaman aktıkça daha da acıyor ve o inim inim inliyordu.

- Adam seni nasıl duysun? Az kaldı boylayacak öteki tarafı.

- Saçma sapan konuşmayı kessene!

Bir başkasının ağzından onun ölümüne dair bir söz duymak istemeyip Emir'i 2 kere ölüme terk etmem ne kadar da ironikti.

-Valla kadın, duruma bakacak olursak saçmalayan sensin.

-Tamam hastaneye götürelim sonra polislerde gelsin değil mi?

-Orasına ben karışmıyorum. Tek bildiğim bu adamın birazdan nefes almayı bırakacak olması.

Gözlerimi sıkıca kapayıp geri açtım. Laflarına sinirleniyordum ama haklıydı Emir'in acilen tedavi görmesi gerekiyordu. Ve kabullenmesem de benimde. Bir şeyler bulmalıydım, onu hastaneye götürmeden iyileştirmeliydim.

Arkama yaslanıp elimle zonklayan başımı ovuşturdum. Gizlenmek lazımdı. Tabii ya, gizlenmek, benim en iyi yaptığım şey. Ya da gizlemek söz konusu ise bu Harvey'in en iyi yaptığı şeydi.

Senelerce beni elinden geldiği en az şekilde dışarı çıkartmasının yanında ihtiyaç duyduğumuzda hastaneye de gitmezdik. Harvey eve özel doktor veya hemşire çağırırdı. Ki bu doktor, Harvey'in senelerce bu tür yaralanmalarına da bakmış ve sonrasında çenesini kapatmış biri.

Elimi cebime atıp telefonunu çıkarttım. Rehbere geçip, ismini rehberde arattım. "Doktor Haldun Pala" kişisi çıkar çıkmaz ara tuşuna bastım ve kulağıma götürdüm.

Çalıp durdu fakat açılmadı. Tedirginlikle bir sefer daha aradım. Çalıyor...

"Alo"

Rahat bir nefes çekip "Alo" dedim.

"Buyrun Kimsiniz?"

"Merhaba Doktor Haldun bey, ben Karmen. "

"Merhaba, tanıyamadım kimsiniz?"

Doğru beni sadece ismimden tanıyamazdı kimse. Sahibimin de adını söylemeliydim. Belki Hazar haklıydı, ben bir kukla olduğumun ve iplerimi başkalarının yönettiğini unutmuştum.

"Karmen İvy As Cindy, Harvey İvy As Cindy'in karısıyım. Evimize gelirdiniz hatırladınız mı?"

Adam biraz sessizleşip,
"Evet, şimdi hatırladım. Harvey'den uzun zamandır haber alamıyorum. Tabii ki sizden de öyle. "

"Harvey -yutkunup- bir ay önce öldü" dedim.

Adam telefonun diğer ucundan olsa bile kulağımı ağırtacak kadar şiddetle şaşırdı.

"Başın sağolsun Karmen. Çok üzüldüm. Ve şaşırdım ancak bir gün bunun gerçekleşeceği pek beklenmedik değildi. Harvey tehlikenin kucağından inmiyordu. "

Harvey hakkında anıları yad etmek istemediğim için konuya hemen daldım.

"Sizden bir şey isteyecektim, gerçekten acil."

"Yardım etmek isterim elbette, konu nedir?"

"Yaralanma, Harvey'inkiler gibi"

"Karmen, olmaz. Bu konuda yardım edemem."

"Size Harvey'in verdiği paradan fazlasını veririm."

"Mesele para değil, ben bu tür işlere sadece Harvey'in bana sağladığı güvence ile giriyordum. "

"Tehlike yok, gerçekten. Yalvarıyorum size."

"Var Karmen, seni kim yardıma muhtaç etti? Beni o kişilerden kurtarabilecek misin?"

Başımı iki yana salladım, kimseyi koruyacak kadar iyi değildim. İnsanlar bana güvenmiyordu henüz ve güvenen tek kişiye de yaptıklarımdan sonra güvensinler istemezdim.

"Sizi onlardan koruyamam ama size yemin ediyorum kimse başınızı ağırtmayacak."

"Sana yardım edemem Karmen, üzgünüm."

"Benim için değil -diye inkar ettim- Haldun bey, benim için yardım istemiyorum. Başka birisi, can çekişiyor. Ölmek üzere lütfen, onun da Harvey gibi ölmesini istemiyorum."

Sıkıntıyla nefes alıp verişini duydum.
"Silahlı yaralanma mı? Cinsiyeti ve yaşı ne?"

Telefonu kulağımdan çekmeden hemen Emir'in üzerine çullanıp kollarını, bacaklarını, göğsünü inceledim.

" Erkek, 29 yaşında. Silahlı ateş yok. Bacağında ve iki kolunda kesikler var. Ayrıca göğsünde de öyle. Ama heryeri fena morarmış. Yüzü -"

Dediğimde duraksadım. Bakmaya çekindiğim yüzüne uzun zaman sonra ilk defa bakıyordum. Boşta ki elimi yeniden yüzüne götürüp okşamak istedim.

Gözleri morarmıştı ve dudağı patlamış, yüzünde ki kanların hepsi kurumuştu. Emir'den eser kalmamıştı, konuşmuyor veya bana laf atmıyordu.
Sadece can çekişiyordu, kim bilir nasıl acı çekiyordu.

"Karmen duyuyor musun? Devam eder misin anlatmaya? Yüzü deyip sustun."

"Yüzü tanınmaz halde" dedim acıyla.

"Nefes sıklığı nasıl? Bilinci yerinde mi? Kafasına alınmış darbe izleri görüyor musun?"

"Çok yavaş nefes alıyor ve ağzından hırıltılar geliyor."

"Hırıltı mı? Göğüs kafesine de darbe almış olmalı."

"Bilinci gidip geliyor sanırım, bilmiyorum. Gözleri ne açık ne kapalı."

"Hayatta kalmaya çalışıyor - dedi gurur duyar gibi- arkadaşın, hayatta kalmaya çalışıyor Karmen. Gözlerini açık tutmaya çalışıyor ki, uyumasın. Arkadaşın bunu kasıtlı olarak yapıyor belli ki uyursa ona zarar verecek bir şey yaşamış. Karmen, yola çıktım nereye gelme mi istiyorsun?"

Hayatta kalmaya çalışıyor. Emir, hayatını kaybetmemek için terinin son damlasına kadar savaş verirken, ben kendi zevkimce onun canını hiç saymıştım.

"Karmen, orda mısın?"

"Evime gelin Doktor bey, evimde olacağım."

"Pekala geliyorum. Ya sen nasılsın? İyi misin?"

"Ben,deyip kendimi hissetmeye çalıştım.

Karnım kasılıyordu, midem neredeyse sırtıma yapışmıştı. Austin'in adamlarından dayak yemenin izlerini taşıyordum. Ensem, iyileşmiş değildi. Kum torbasında patlattığım kaşım ve kanattığım ellerim acıyordu. Uykusuzluk bedenimi titretiyordu.

Az önce bir masumu öldürmüştüm ve bu öldürdüğüm ilk insandı. Elim onun kanına bulanmıştı. Ruhum karanlığa gömülmüştü.

Emir, ölmek üzereydi. Ben onu iki kere ölüme terk etmiştim. Ve lanet olsun bu gerçeği ne zaman hatırlasam kendimden midem bulanıyordu. Ama savaş bitmemişti.

Bu kadar yaralanmalar boşunaydı. Ben yarın uyandığımda da intikam peşinde koşmak zorundaydım. Ve tabii ki Emir'le yüzleşmek.

Ben nasıl mıyım?

Ben de bilmiyorum. Berbat mıyım, şerefsiz miyim? Sikik miyim? İyi miyim? Kötü müyüm? Yaşıyor muyum? Hayatta mıyım?
Aydınlık mıyım ben? Yoksa karanlık mı?

Haldun Bey telefonda bir kez daha bana seslendiğinde,
- Ben iyiyim, siz yeter ki gelin.
Dedikten sonra dalgın dalgın telefonu kapayıp cebime koydum.

-Sen mi iyisin? Şu haline bak önce. En az yanında ki kadar beter haldesin. Bak sen kafayı yemişsin söyleyeyim sana, yazık.

Onu umursamadan camdan dışarı çıkarttım kafamı. Ben tedavi olmayı hak eden biri değildim. Ama artık kafamda bam başka planlar dönüyordu. Emir için yeni fikirlerim vardı. Kendim için de öyle.

Yollardan çabucak geçip gittik, hava da aydınlıktı ama ben karanlık görüyordum her yeri. Artık bu temiz ve aydınlık insanlardan biri değildim.

Tanıdık yollara geçtiğimiz de evime artık yaklaşmıştık. Kafamı camdan çekip yerimde doğruldum.

-Adın ne, diye sordum taksiciye.

Kahverengi gözlerini kısıp bana baktı.

-Hayırdır bana mı iş koyuyorsun?

Dediğinde resmen pek kısa sürse de sesli kahkaha atmıştım.

-Şu durumda bile beni güldürdüysen neden olmasın?

O da dudaklarının kenarıyla gülmüştü dediğime. Biraz sessizlikten sonra,

- Ceyhun Dinç, dedi.

-Benimle çalışmak ister misin Ceyhun?

Diye iş teklifimi bodoslamaya yaptığımda aniden frene basıp durdu. Fren'in ivmesiyle öne yalpalandığımda ellerimle hemen Emir'i tutmaya çalıştım. Başımı ön tarafın koltuğuna vursam da, Emir'e bir şey olmamıştı.

-Gerizekalı mısın Ceyhun?

Diye bağırdım öfkeyle. O da, emniyet kemerini soyup kapısını açıp çıkarken,

-Yetiştik kadın, in, diye emretti

Şaşkınlıkla camdan baktığımda evimi gördüm. Kapıyı açıp çıktım ve hemen Emir'in tarafına gittim. O da kapıyı açmış beni bekliyordu.

-Sarsamadan tut, diye uyarımı da yaptıktan sonra, Ceyhun arabaya kendini geçirip Emir'i iki kolundan tuttu ve dışarı çekti.

Kolları pek zayıf durmasa da Emir'i tutmakta zorlandığını gördüğümde, bir kolunun altına da ben girdim.
İkimiz beraber Emir'i ön kapıma doğru taşırken eve yetiştik ve ben hemen kapımı açtım. Kapıya ayağımla vurup geriye ittikten sonra, durduk.

En iyisi onu misafir yatak odasına çıkartmaktı. Koltukta yatması sırtını ağırtıyordu.

-Üst kata çıkalım, dedim.

O ise eve açık ağızla bakarken,
-Şu eve bak anasını, ben de iki odalı pansiyonda kalayım, diye mırıldandı.

-Ceyhun -diye seslendiğimde silkelenip bana baktı- üst kata çıkartacağız, diye tekrarladım.

Başını salladıktan sonra merdivenlere yetiştik ve burada daha zorlansak bile sonunda onu üst kata çıkartmıştık. Elimle odayı işaret ettikten sonra bayağı dayanık misafir odasına geçmiştik.

Emir'in kolundan kurtulup hemen yatağı düzeltemeye gittim. Ceyhun zorlanarak Emir'i dik tutmaya çalışırken ben yatağı eski haline getirdim.

Sonra Emir'i yatağa yavaşça bıraktık. Ben yatakta kendinden geçmiş yatan Emir'e dalıp gitmişken,
-Bugün ki yardımların için teşekkür ederim, diye mırıldandım.

-Helali hoş olsun Kadın, dedi argo ağzıyla.

-Paramı ver de ben gideyim artık.

Başımı Emir'den Ceyhun'a çevirip,
-Neden sana sunduğum iş teklifimi yok sayıyorsun, diye sordum.

-Vallahi kadın komik şakaydı ama bir ihtimal ciddiysen ben yokum. Kesin bugün sizin en sakin gününüz felandır. Bana bu kadarı da yetti daha fazla macerada gözüm yok.

-Değildi - dedim tekrar Emir'e bakıp- en sakin günümüz böyle olmaz. Genelde, Emir ayaktadır ve konuşur. Ben de ona cevap verdim mi işte o zaman kafayı yer, bana doğrularını anlatmak için kendini yırtardı.

Ama sabahında kahvaltı yapmış olurduk. Ve acıkırsak pizza siparişi verirdik. En sakin günlerimiz böyle geçerdi. Gülerdik, sinirlenirdik sonra yine gülerdik.

Akan gözyaşımı hemen sildikten sonra tekrar Ceyhun'a döndüm. Anlattıklarım ona dokunmuş gibiydi. Çünkü gözleri koyulaşmış ve dudakları aşağı düşmüştü.

- İş teklifimde çok ciddiydim Ceyhun. Senin gibi birine, hayır direkt sana ihtiyacım var.

- Ben iş görmem. Adam öldürmem, koşuşturma içinde dolanıp duramam.

- Sana zaten tetikçim ol demiyorum. Şoförüm ol.

- Niye bir şoför isteyesin ki?

-Arabalarla ilgili tramvam var. Ön koltuğa oturamam. Ayrıca, her taksiye bindiğinde üzerimde tuhaf bakışlar hissetmekten yoruldum.

-Maalesef beni ilgilendirmiyor. Ben şu yatakta yatan zavallı haline gelmek istemiyorum.

Önünden çekilip odada adımlar atmaya başladım.
-Bu işten aylık ne kadar kazanıyorsun?

Ellerini kot pantolonun cebine sokup,

- Bahşişleri de katayım mı, diye sordu muzipçe.

-Eğer istersen.

-Pekala söyleyeceğim rakamın sana az geldiğini biliyorum. Sonra bana daha yüksek maaş teklifinde bulunacaksın ama ölmeyeceğimin garantisini veremeyceksin.

-Sen ölmeyeceğine mi inanıyorsun?

-Yani bu tür işlerin peşinde koşarken değil.

-Belki buradan çıktıktan sonra kaza yapıp öldün?

-Ohoo, kadın her şeyi böyle düşüneceksek adım atmayalım dışarı.

Aynanın önünde duraksayıp kanlı ellerime baktım.

-Ne kadar aldığını söylemedin.

-Otuzbin'e Yakın.

Ellerimi kaldırıp aynayla aramda tuttum, ten rengim beyaz olmalıydı kırmızı yerine. Ve gözlerimde yaşam parıldamalıydı ölüm yerine.

-Sana ne kadar teklif edeceğimi biliyor musun?

-Elli bin?

-tch, -dedim bir kaşımı kaldırıp, birbirimize aynadan bakıyorduk- Çık.

-Seksen bin?

Yine aynı hareketi yaptım.

-E daha ne kadar çıkayım? Yüzbin mi?
Önümde düşen çalı çırpısı saçlarımı arkaya aldıktan sonra onun dibine gidip,

-Yarım milyon, dedim.

Apışıp kaldı. Gözleri irileşip dudakları aralandı.

-Ne şakacı bir kadın çıktın sen de!
Tüm cididyetimle,

- Şaka değil, gerçek. Sana teklif vereceğim aylık ödeme bu olacak, dedim.

-E kızım ben seninle bir ay çalışsam, senelik harcımı çıkartırım.

-Çıkartırsın.

-Tabii o parayı harcamaya ömrüm yeterse, dedi yeniden Emir'i örnek gösterip.

- Benim şoförüm olacaksın Ceyhun. Arabadan inmene gerek yok, senden bunu istemeyeceğim. Zaten garajda duran arabam var, onu kullanacaksın. Evime hiç girme istersen beni kapının önünde bırak sonra arabayı da alıp istediğin yere git. Yani işin devam edecek, hala taksici olacaksın yalnız bu sefer tek bir müsteriye çalışacaksın.

-Tehlikeli tek bir müşteri.

Kaşlarımı memnuniyetle kaldırıp indirdim.

-Hoşuma gitti, söyleyiş tarzın.

-Arsız.

Tam o sırada Emir'den diğerlerine göre daha belirgin bir inleme duymamla hemen yanına atlayıp eğildim.

-Emir, kendine mi geldin? Emir, canın çok mu yanıyor? Beni duyuyor musun? Nerede kaldı bu doktor ya!

Cevap yoktu, kalsik rutinine geri dönmüştü. Hırıltılı nefesler, yavaşça inip kalkan göğüs.

Gittikçe ben de kendimi kötü hissediyordum. Sanki günlerdir bastırdığım yaralar, ben ellerimi üzerlerinden çekince dört bir yana saçıldı.

- Aslında haklısın, parayla canını satın almaya çalışıyorum. Rahat kafanı bozmak, seni de bizim gibi uçurum kenarlarında cirit atmaya çağırıyorum.
Peki sence ben bunu neden yapıyorum? Yardıma muhtaç olduğum için mi? Yoksa, mutlu hayatını kıskanıp bozmaya mı çalışıyorum?

-Ben de bilmiyorum niye yapıyorsun?

Dişlerimin arasından gülüp ayaklandım ve tam karşısında durdum. Boyu benden uzun ve Emir'den kısaydı. Saçları alnına düşmüştü ayrıca, fiziğini spor salonunda değilde, belki inşaatta, belki hammalıkta belki sanayi de geliştirdiği belliydi.

-Belki de sen benden önce teklif sunmuşsundur bana?

Kelime oyunlarımı anlamıyordu. Çünkü bunca zaman ki hayatında, insanlarla normal bir sohbetle hayatını ilerletiyordu. Benim şifreli konuşmalarıma, hayat üzerinden dem vurmama irite edici gözle baktı hep.

-Sen ne saçmalıyorsun şimdi anlayamadım?

-Neden seni seçtiğimi anlatıyorum. Ve senden başka bir sürü taksiye binmişken, bu işi yapmaya gönüllü olacak çok insan kapının önünde dururken, neden seni istediğimi söylüyorum.

-Ne-neden seçtin, sesi sabırsızdı.

-Çünkü sen -deyip işaret parmağımı göğsüne bastırdım- baş ağrısını seviyorsun.

Başını çarçabuk hayır niyetinde salladı. Dediklerimi inkar edecek kelimeler arayışına girip kısa süre sonra sonuçsuz çıktı.

-Paramı ver, gideyim.

Kendimi bir adım geriye attım.

-Bana bugün sırf para için mi yardım ettin? Bindiğim taksiciler, beni arabalarından atmak isterken sen niye beni arabanda barındırdın?

-Sadece yardım etmek istedim.

-Bu tür işlere yardımcı olunmaz. Ya ortak olursun ya da olmazsın. İyi o zaman ben adam vuruken de yoldan geçen biri alsın silahımı "dur sen çok yoruldun bir el de ben ateş edeyim" desin. Olur mu?

-Lanet olası kanlı paran cebinde kalsın. Ben gidiyorum.

Alnında ki çizgiler, gerildi. Aramızda ki mesafeyi açmak için geriye doğru gitti. Teklifimi reddetmesinin öfkesini hazmedemiyordum. Emir'in yanında duran komodine gidip, üst çekmeceden bir tomar para çıkarttıp Ceyhun'a dönüp elini tuttum ve nasırlı avcuna bıraktım.

İtiraz etmeden parayı avuçlarına gömdü ve arkasını dönüp odadan çıktı. Sinirle odada oraya buraya gidip gelsemde dayanamadan peşinden koştum.

-Sana yeni ev veririm, diye bağırdım.

Merdivenlerin yarısında onu takip ettiğimi görünce ürkmüş gibi koşmaya başladı.

-Kaçmasana be adam. Sana ihtiyacım var anlamıyor musun?

-Kadın bıraksana peşimi, psikopata bağladın iyice. İstemiyorum.

Merdivenlerde o koşuyor ben de onu kovalıyordum.

- Kimse tehlikeden bu kadar korkmaz, hele ki bu kadar paraya karşılık. Senin derdin ne?

Merdivenin son basamağını adeta atlayıp kapıya yetişti ve kulbu tutup bana baktı. Nefes nefese kalmıştık.

- Tek derdim geceleri hiçbir korkum olmadan başımı yastığa koymak.

Merdivenin son basamağında durdum. Gergin bir hat vardı aramızda. Bencillik miydi şu yaptığım?

-Haklısın, özür dilerim. Senden hayatını bana satmanı istemek saçmalıktı.

Bakışları yumuşamıştı. Kapı kolunu aşağı indirdikten sonra bana baktı, gitmesine izin verdiğimi belli etmek için gözlerimi yumup açtım. Kapıyı açtı ama kıpırdamıyordu. Sonra sadece başının ucunu bana uzatıp,

-Senin doktor geldi, dedi.

Hemen kapıya koşup ardına kadar açtım. Karşımda duruyordu. Orta boyuyla ve beyaz siyah karışımı uzun saçlarıyla. Gözleri yeşildi. Yüzünde yer yer kırışıklar bulunsa da sağlıklı duruyordu.

-Hoş geldiniz, Doktor Haldun Bey. Lütfen içeriye geçin.

Elinde bir tane sağlık çantası vardı.

-Bana niye yalan söyledin Karmen, dedi ağır ve yavaş konuşan sesiyle.

Gözlerimi anlamsızca üzerinde gezdirdim.

- Ne- ne yalanı?

- Beni kendin için çağırdın değil mi? Bahsettiğin yaralar da sana aitti. Hani can çekişiyordu birisi? Hani sen iyiydin?

-Ben, benim için değil. Bahsettiğim adam üst katta yatakta yatıyor. Yemin ederim, gelip kendi gözlerinizle görün.

Bu sefer sadece şaşırmakla yetinmedi bir de üstüne gözleri agresifçe beni süzdü. Sonra içerye geçip hesap sorar gibi,
- Ben iyiyim derken bu halini görmüyor muydun? Sana tedavi lazım, geç içeriye en iyisi.

- Duy, duy ne diyor doktor adam. Valla doktor bey ben de ona en az yukarda yatan adam gibi kötü halde olduğunu söylesem bile kabullenmiyor.

Doktor, gözlerini Ceyhun'dan çekip bana baktı.
Ben de gözlerimi Ceyhun'a dikmiştim.

- Sen kim oluyorsun? Suç ortağı mısın?

Ceyhun tam lafa girecekken hemen dibinde bitip onu kapının önüne ittirdim.

- O da tam da gitmek üzereydi.

- Aslında beş dakika geç gitse iyi olur. Arabamda oksijen makinesi var, onu getirir misin?

Ceyhunla göz göze gelmemizin ardından hemen öne atılıp,

- Herhalde getiririm Doktor Adam, dedi.
Doktor anahtarını Ceyhun'a verdikten sonra bana baktı.

- Şimdi seni tedavi etme vakti.

- Hayır, deyip eve geçtim.

Doktoru kolundan tuttuğum gibi merdivenleri çıkartmaya zorladım. İsmimi sayıklıyordu ancak gözüm kararmıştı çoktan. Tek isteğim bir an önce Emir'e kendini getirmesiydi.

Üst kata yetistiğimizde onu hemen otaya geçirdim. Bana dönüp konuşacağı anda Emir'in halini gördüğünde adeta dilini yuttu.

Çantasınından steteskopunu çıkarttığı gibi kalbini ciğerlerini dinledi.

-Yaklaş, onu kaldır. Sırtını dinlemem gerek, dedi.

Hemen yatağın diğer tarafına geçip Emir'in yüzüne bakmadan onu tutup, önce çektim. Başı, boynuma düşmüştü. Nefesini tenimde hissettiğimde kalbim titreyerek attı. Nefesim belki Emir'den kesik çıkıyordu şuan. Doktor sırtını dinledikten sonra yırtılmış gömleğinin hepsini makasıyla kesip üzerinden çıkarttı.

Ben de Emir'i üzerimden itip yatağa yasladım. Kana bulanmış atletiyle kalmıştı. Ve yaraları daha netti.
Yerimde donakalmıştım ona bakarken. Doktor hiç vakit kaybetmeden yaralarını temizlemeye ve dikmeye başlamıştı.

-Karmen!

Seslerini vakumlu süpergeden çıkmış gibi duyuyordum.

-Karmen, oradan çekilir misin? Solunum cihazını bağlayacağım.

Ama kendimi kaybetmiştim. Emir'i gören gözlerim kararıyordu. Ona her baktığımda, ölü bir adam görüyordum. Benim öldürdüğüm birisi olarak.

Kollarımın altından tutulup ayağa kaldırıldım. Sonra beni Emir'den kendine çevirmişti kaldıran kişi.
Bulanık gören gözlerim Ceyhun'un gözleriyle kesiştiğinde,

-Kendine gel, diye sertçe uyardı beni.

Başımı sallayıp onun arkasına geçtim. Ceyhun, Doktor'a yardım ediyordu. Solunum maskesini Emir'in ağzına tuttuktan sonra onun resmen kendini artık rahat bir nefesle, uykuya bıraktığını görmüştüm. Nefessiz kalmaktan korkuyordu, uyuyunca nefes almayı unutacağından ve sonra boğularak ölmekten kaçıyordu.

 

Serum takıyordu doktor iki koluna da şimdi. Doğru, günlerdir aç bırakılmıştı. Halsizdi, yorgundu. Tıpkı benim gibi. Ben de öyleydim değil mi? Ben de Emir gibi beterdim. Ben iyi değildim çok sükür. Emir'in canı yanarken benimki de yanıyordu.

 

Ama gittikçe çoğalıyordu bu ağrı. Sanki Emir'in artık güvenli ellerde, tedavi olduğunu görmek içimi rahatlatmıştı. Artık rahatça uyuyabilirdim, belki yemek yemeliydim.

 

Bunları yapmak artık bana haram sayılmazdı. Artık boğulmam gerekmiyordu. Ne olursa olsun Emir sağ salim yatıyordu benim evimde. Onca şeyden sonra, ben de yatabilir miydim?

 

Yatmak istiyordum çünkü, zihinimi derin kuyularda kaybetmek ve ardından uyanmamak. Emir'le yüzleşmemek, biraz uykuyu, bir parça ekmeği, hak etmiştim artık değil mi?

 

Hatamın bedelini ağır şekilde ödetmiştim kendime. Ama dinlenmek istiyordum.
Sonuçta ben de insandım.

 

Doktor Emir'in yanından kalkıp karşıma geldi.

 

-Karmen, arkadaşın iyi. Serumlar onu besleyecek ve oksijen tüpü ile rahat nefes alabilecek. Yine de, hastaneye gelmesi gerekiyor. Benim çalıştığım özel hastaneye gelin. Sizlere kimsenin sizi sorgulamayacağı randevular ayarlayacağım.

 

Bu adamı bir de genel tomografi sonuçlarına göre incelemem lazım. Ayrıca göğüs kafesinde çatlak meydana gelmiş olabilir, yapabilseydim burada kontrol ederdim. Ama gelmeniz lazım.

 

Karmen beni duyuyor musun?

 

Emir'e dalmıştım. İyiydi, artık rahat bir uyku çekebilirdim.

 

-Onu tut, adam. Karmen iyi değil, demişti Haldun bey.


Yatağın yanında durmuş olan Ceyhun daha bana yetişemeden huzur içinde kayıp gittim ellerinden ve başımı sert bir şekilde yere vurduktan sonrası sadece karanlık...

∆∆∆

- Hayır, doktor adam. Karmen hiç uyanmadı. Tahmin ettiğiniz gibi serumu sabaha karşı bitti. Evet biraz zorlansam da değiştirmeyi becerdim.

Emir sadece bir kere uyanıp sayıklandıktan sonra geri uykuya daldı. Onun da serumunu değiştirdim, evet. Tamam, eğer bir iki saate uyanırsa hastaneye geleceğiz.

 

Tamam, anladım Doktor adam. Başım gözüm üstüne.


Başımın ucunda yapılan konuşmayı duysam bile, kim olduğunu kestirememiştim. Göz kapaklarıma tonlarca yük binmişti sanki çünkü açamamıştım istesemde. Yerimde kıvranıp,

-Ben, ben, diye mırıldandım.

Baş ucuma eğilen bir siluet hissettim.

- Kadın, uyandın mı?

Kadın diyişinden bunun Ceyhun olduğunu anlamam zor olmadı. Üzerimde hararetli hararetli nefes alıp veriyor kollarıma dokunuyordu.
Elinin ayarını kaçırıp bir kolumu fazla sıktığında, acı bir inleyiş bırakıp gözlerimi açtım.

- Ne yapıyorsun, diye fısıldadım zar zor.
O da gözlerini kocaman açıp suratıma bakıp gülümsedi.

- Uyanmışsın.

- Uyuyor muydum? Başım çok ağrıyor.

- Yorgunluktan bayıldın desem daha doğru olur. Ama korkma, o doktar sağlam adam çıktı. Burada en az 2 saat kalıp senin ve o dostunun tüm yaralarını dikip, bandajladı.

Başımı usulca sallarken, aklıma düşen şimşekle yerimden doğruldum. Bu ani hareketim canımı yakmıştı.

- Emir, Emir iyi mi? Nerede o? Uyandı mı?

-Sakin ol, sakin ol - derken beni yastığıma geri itti- Adam iyi, hatta sabaha karşı uyanıp bir şeyler sayıkladı.

- Ne dedi? Acı mı çekiyordu?

- Şey dedi ya, Karmen, ki bu senin ismin. Karmen seni öldüreceğim mi ne öyle bir şeyler pek anlamadım.

-NE!?

Yerimden kalkmaya çalıştım ama kolumda ki serum beni engelliyordu.

- Ne dedi? Karmen dediğine emin misin? Peki öldürmek dediğine?

Ceyhun suratında piç gülüşü ile gelip, başıma eğildi. Önce kaşıma yapışan bir bandı çektikten sonra temizini yapıştırdı.

- Sakin ol, dalga geçiyorum. Uyanıp iki üç kere Karmen demekten başka bir şey yapmadı.

Güçlükle yutkunup başımı yastığıma gömdüm.

- Başım yeniden mi kanamaya başladı?

- Dün ben seni tutamadan yere düştün. Onun etkisiyle yaran patlamış.

- Dün mü? Ben ne zamandan beri uyuyorum?

- Dün akşam olmadan bayıldın, saat ise şuan - saatine bakınca kafası biraz karışmıştı. Sonra cebinden telefonu çıkartıp- öğlen iki. Yani neredeyse bir gündür uyuyorsun.

-Sen niye gitmedin, diye sordum bir kaşımı dikleyip.

- Gitsem size kim bakacaktı, dedi sorgulayıcı tavrımı ezerek.

- Ne yardımsever bir adam çıktın sen. Allahtan başını belaya sokmak istemiyorsun, ya istesen o zaman ne yapacağız?

Yaralı koluma eliyle bastırıp canımı yaktıktan sonra,
- Kaldığıma pişman olmadan sus, dedi.
Gülümseyip başımla onayladım.

Gözlerimi tavana diktiğimde, yatak odamın sallanan avizesi gözüme çarpmıştı. Ben yatak odamda mı yatmıştım?

Yarı oturur pozisyona geçip etrafıma bakındım. Ama tüm dağınıklık gitmişti. Kıyafetler, kapısı kırık dolaba rastgele atılmış, makyaj masamda ise tüm malzemeler pembe bir mutfak kabına doldurulmuştu. Yerde kırık parçalar kalmamıştı. Ve yatağım düzgündü.

Doktorun yardım çantasından beyaz bandaj çıkartıp bana döndüğünde, gözlerini devirdi.

- Kadın yerinde kıpırdaşmasan olmaz değil mi?

-Bu odaya sen mi dokundun?

Elindekilerle yanıma gelip yatağın ucuna oturdu.

- Çok dağınıktı ve her yer kırık tahtalarla doluydu. Hele şu parçalanmış duvar beni benden aldı doğrusu.

Kolumda ki bandajı sökmeye başladığında bir hışım kolumu ondan çektim.

- Sen yatak odama ne hakla dokunuyorsun?

Ceyhun sanki sinirlendiğimi pek takmıyormuş gibi koluma tekrar uzanıp kendine çekti ve kanlanmış bandajı sökmeye devam etti.

- Sana soruyorum değil mi? Kim sana bu izni verdi?

Yüzünde his değişimi okunmuyordu, bandajı soküp masaya bırakıp, kolumu dezenfekte etmeye başladı.

- Yani, kırık bir duvar, dolap, sana kendini iyi mi hissettiriyordu?

Öfkemden dolup taşıyordum. Yanan gözlerimle boydan boya süzdüm odamı. Her bir köşesinde bir yabancının el izi duruyordu.

- Sanane lan bende ne hissetirdiğinden? Sana mı kaldı odama dokunmak?

Kolumu temizledikten sonra yeni bandajla sarmaya başladı.

- Doktorun yapmamı iste, burada mikrop kapma diye. Tozdan iltihaplanmasın yaraların.

- Ha bir de doktor da gir-

- Kimse yok mu şu siktiğimin evinde? Duymuyor musunuz?

Emir'in sesiydi bu. Zar zor bağırmıştı. Kolumu hemen çekip,

- Onun yanına git, çabuk. Ne istiyor bak.

Ceyhun başını sallayıp ayaklandı.

- Sen de gelmiyor musun? Arkadaşını görmeyecek misin?

Yatağımın içine geçip örtüyü başıma kadar çektim.

- Sakın uyandığımdan bahsetme. Kapımı kapat çıkarken beni sorarsa uyuyor olduğunu söyle.

- İyi de neden be kadın?

- Yap işte dediğimi Ceyhun, git artık onun yanına.

Ceyhun anlamsızca bakışlarını üzerimden çekip odamdan çıktı ve kapıyı çekti. Hayır, bu yeterli değildi. Örtüğü köşeye atıp, ayağa kalktım. Bacaklarım karıncalanmıştı. Kapıya iki üç adımda yetişip, iki kere kilitledim.

Artık resmi olarak Emir'den kaçıyordum. Onun yüzüne bakma cesareti yoktu içimde. Sanki suçsuzmuşum gibi gidip nasıl hissettiğini sormayacaktım. Beni görmeden gitmesini istiyordum bu evden.

Benim evim ona yuva olamazdı artık. İsterse beni düşmanı ilan edebilirdi. Ona karşı savaşmayacaktım. Bana silah çekerse kurşunundan kaçmayacaktım.

Ondan artık dostluğunu, yardımını istemeyecektim. Benim için Emir meselesi kapanmıştı. Benden uzak kalması, ikimiz için de en iyisiydi.

Kapının önünden çekilip yatağıma gireceğim sırada, arkamdan gelen kargaşa sesini işittim.

- Başlatma şimdi hastanene çekil önümden!

Emir daha önce hiç olmadığı kadar sert konuşuyordu. Onun sesini duymamla ağlamaya başladım.

- Adam anlamıyorsun herhalde, kadın yatıyor içeride baygın. Senin de hastane randevun bar gitmemiz lazım.

- Sen kimsin ki ben seninle hastaneye gideceğim? Karmen, neredesin?

Sesi artık kapımın hemen önünden geliyordu. Ve kapı kulbunu zorluyordu şimdi de.

- Baygın öyle mi? Kapı nasıl kilitlendi o zaman? Ne oluyor lan burada? Karmen, orada mısın? Niye kilitledin kapıyı? Açar mısın?

Kapının dibine kadar sokuldum ancak ağlamaktan başka hiçbir şey yapmadan duruyordum. Emir, kulbu zorlamayı bırakmış kapıya vuruyordu.

- Karmen, niye çıkmıyorsun karşıma? Ne oldu sana? Sana bir şey mi yaptı birileri? Kim? Söyle sikeyim belasını. Karmen, - deyip yumruk atmıştı kapıya ve ardından acıyla inledi- aç şu kapıyı seni görmeye ihtiyacım var.

- Adam, hastaneye gidelim önce geldiğinde kapısını açar, diye ısrar ediyordu Ceyhun.

Emir eminim ki şuan onu parçalamamak için zor tutuyordu kendini.

- Sen sesini kes ve git buradan. Hastaneye ben ve Karmen gideceğiz. Duydun mu Karmen? Sen oradan çıkacaksın ve beraber gideceğiz. Beni yalnız mı bırakacaksın?

Sesimi çıkartmıyordum. Yüzüm sırılsıklam olmuştu. Ne yaptığımı bilseydi, kapıyı çoktan kırmış benden bu kahpe ihanetimin hesabını soruyor olurdu.

Beni hala eski Karmen sanıyordu, günler öncesinde son kez beraberken vakit geçirdiğimiz kadın. Halbuki, eser kalmamıştı ondan.

- Karmen - diye yalvardı kapıya yaslanıp, sesi titrek ve yumuşaktı- beni duyduğunu biliyorum, kapıyı açar mısın? Seni çok özledim, seni görmek istiyorum.

Yavaşça tıklattı bu sefer. Elimle kapıyı okşadım. Ben de onu özlemiştim. Ben de onu görmek istiyordum. Ama ben, kirlenmiştim. Gitmiyordu ellerimde ki kan lekesi.

Kısa bir süre sessizlikten sonra beni korkudan sıçratacak kadar sert tekmeledi kapıyı.

- AÇ KAPIYI DİYORUM KARMEN, AÇ! AÇ ŞU SİKTİĞİMİN KAPISINI KIRACAĞIM YOKSA. Neler oldu sana ya? -sesi yine sakinleşmişti- Aç güzelim şu kapıyı yalvarıyorum sana ya...

Kapıdan uzaklaşma sesini duydum.

- Hastaneye niye gideceğiz, diye sordu.

- Karmen'in çağırdığı doktor, seni tomogrofiye sokmak istiyor. Kaburganda da bir çatlak olabilir diyor.

- Demek Karmen'in çağırdığı doktor ha? Karmen, neler dönüyor bana anlatcaksın! Ama şimdi seni yalnız bırakıyorum ki, kapıyı açmayarak beni ne hale soktuğunu bir düşün.

Adımları yine kapımın önünde durduğunda,
- Ve - deyip kapıya bir kere vurdu- akşam -dediğinde yine vurdu, her kelimesinin arasına ciddiyetinin seviyesini göstermek için vuruyordu kapıma- eve geldiğimde bu odadan çıkmış olacaksın. Yoksa yemin ederim ki kapını kıracağım.

Son bir kez tekmeledi kapıyı.

- Kıracağım duydun mu? Bu kapıyı kıracağım, bizi ayıran bu kapıyı ortadan kaldıracağım.

Bizi ayıran kapı değildi, seni düşmanından kurtarandı bu kapı. Beni kendime hapseden bu kapı olmasa, senin yüzüne bakıp gerçekleri nasıl anlatacaktım?

Emir ve Ceyhun'un adım seslerini duyuyordum. Kulağımı iyice kapıya yasladım.

- Sen kimsin sikeyim ya?

- Ben taksiciyim.

- Ee sen ne yapıyorsun bu evde amına?

- Size yardım ediyorum.

- Sen niye bize yardım ediyorsun arkadaş anlamadım?

Emir ve Ceyhun merdivenlere iniyordu anlaşılan ama Emir öyle öfkeyle ve şaşkınlıkla konuşuyordu ki sesini hala duyuyordum.

- E yardıma muhtaçsınız diye.

-Sikeyim muhtaçlığı. Bu saksı niye salonun ortasında parçalanmış amına?

- Vallahi bende bilmiyorum orasını, dedi Ceyhun.

Ve sonra evimin dış kapısının sertçe çarptığını duydum. Yoksunluk içinde kapının dibine çöküp ciğerlerimi parçalayacak kadar içten ağlamaya başladım.

Akşama bu evin çatısının altında, belki olmayan dostluğumuzu bitirecek bir çatışma olacaktı. Dengelerimiz sarılsacak ve kalplerimiz kırılacaktı.

Sadece bedenlerimizin yaralanması yeterli gelmemişti. Çünkü gerçek acıyı bu vermiyordu bize. Emir, bir şeylerin döndüğünü çok iyi biliyordu. Ve bu kapıyı geldiği gibi kırardı da.

Ama buna gerek kalmayacaktı, ben kapımı açıp karşısına çıkacaktım onun. Kaçmak imkansızdı, yakalanmak ise kesin.

Hata yapmak basitti, yüzleşmek zor.

İhanet etmek kolaydı, affedilmeyi dilenmek sefalet.

Gitmek daha çok seçilirdi ama en sonunda kalmak yerine.

Gel Emir, gel de ölen bu kadınla bir konuş.

Senin haberin yok henüz, gözlerime baktığın ilk an anlayacaksın ama. Fakat sonra yalvaracaksın o kapıyı tekrar kapatmam için.

11. BÖLÜM SONU

 

BÖLÜM HAKKINDA NE DÜŞÜNÜYORSUNUZ?

 

Sizce Emir ve Karmen'in büyük yüzleşmesi nasıl olacak?

 

Ceyhun karakteri hakkında ne düşünüyorsunuz???

 

Sevgili okuyucu, okuyan gözlerine sağlık. Senden isteğim vote ve satır arası yorum 🌟

 

Bir sonra ki bölümde görüşmek üzere

 

Loading...
0%