Yeni Üyelik
13.
Bölüm

12. BÖLÜM - İHANETTEN GERİ KALAN

@shorosharpen

Ne narindir, ne haindir
Ne vefalı, ne zalim
Bir hasrettir, bin intikam
İhanetten geri kalan

 

Sezen Aksu - İhanetten geri Kalan

 

❤️⛓️🖤

 

Saatler akşam gelsin diye su gibi akıyordu. Güneş, bir an önce batmak için harekete geçmişti. Aydınlık, işinin bittiğini ve yerini karanlığa bırakacağını söylüyordu.

 

Serseri Karanlık fısıldıyordu bana. Bu gece üstüme çökeceğini, sırlarımı gizlemeyeceğini, benim başkasına ihanet ettiğim gibi onun da bana ihanet edeceğini itiraf ediyordu.

 

Saat akşam üzeri on dokuz olmuştu bile. Hastanede bu kadar uzun kalmaları içimi kemirirken, beklemekten başka çarem olmaması zoruma gidiyordu.

 

Odamdan çıkmamıştım, kurbanlık bir koyun gibi infazımdan kaçmak beni sonsuza dek hayatta tutacak sanıyordum.

 

Fakat, bu düşüncelerim çok uzun hayat bulmadı kafamda. Çünkü kapım açılmış ve ardından sertçe kapanmıştı. İçinde oturduğum yatağın örtüğünü üstüme iyice çekmiştim. Korkudan tir tir tiriyorudum.

 

Ev sessiz olduğundan merdivende atılan her bir adım sesi, savaşın çanlarını andırıyordu. Ve hala hırıltılı çıkan nefes sesi artık kapımı tırmalıyordu.

 

Başımı yavaşça örtükten çıkartıp kapıya baktım, üç kere nazikçe çalınmıştı.

 

- Karmen, bu sakin olarak yaptığım son davranıştı. Eğer açmazsan, kapının arkasından çekil.

 

Kaçmaya dair tüyolarım tükenmişti. Gidişat kader tarafından belirlenmişti. İhanetimin cezası olarak çürütülecektim.

 

Yatağımdan kalkıp kapıma doğru gittim. Bu kapı, ortadan kalkmak üzereydi.

 

-Karm- derken lafını kesti. Çünkü elimi çoktan kilite götürmüş çeviriyordum. İki kere sola götürdükten sonra çıkan ses hainlerin sonunu getirecekti.

 

Kapının kolunu tutup kendime doğru çektim. Çektikçe içime dolan sevinci bastıramıyordum. Onu günler sonra ilk defa ayakta ve kendine gelmiş görecektim.

 

Kapıyı açtığımda Emir, sağ kolunu kapının pervazına yaslamış ve biraz eğik durumda başını ayaklarına eğmişti.

 

Asker tıraşı saçları ilk defa uzamış ve birbirine karışmıştı. Atletinin boşta bıraktığı teni, dikilmiş kesikler, sargılar, sürtünme sonucu olan zedelenmelerle doluydu. Arkasında yere atılmış bir ceket duruyordu. Dışarı çıkarken kendini gizlemeye çalışmış.

 

Tuttuğum nefesimi bıraktım en sonunda. Onu gözlerimin önünde yeniden canlı olarak görmek ve birazdan bana konuşan sesini duyacak olmam yaşayacağım tüm kötü anları onaracak gibiydi.

 

Başını yavaşça beni ayaklarımdan başlayarak karış karış süzerek üste kaldırıyordu. Bacaklarıma çıkmıştı, üzerimde hala paraşütüm duruyordu. Yer yer yırtıklar ve oradan gözüken kanlar vardı. Baldırıma bağladığım ceplerde duran bıçak ve şarjörü görünce, kaşları öyle bir çatıldı ki alnındaki çizgiler belirginleşti.

 

Baldırlarımdan sonra belime yetişmişti gözleri. Beyaz atletimin üzerinde ki kan lekelerini nasıl açıklayacaktım ona? Sanki daha fazlasını görmeye hazır değilmiş gibi bir süre oyalandı lekeli atletimde. Ama kendine yenilip iki koluma da baktı birden. Ellerim morarmış ve parçalanmıştı. Beyaz sargı bezi, yeniden kana bulanmıştı.

 

Emir, ne hissediyordu? Yüzünde ki duyguları birbirinden ayıklayamıyordum. Kollarım boyunca yaraları görüp geçirdikten sonra, boynumda duraksadı.

 

Artık yüzü tam karşıma yetişmişti ama gözleri bana bakamıyordu. İlk ana göre kızarıp yaşla dolmuştu. Ben ise onun aksine ağlamaya dair belirtiler göstermiyordum. Çünkü ben ağlasam, bana acırdı. Acıma istemiyordum, hak ettiğimi vermek zorundaydı.

 

Emir, tonlarca yük binmiş gözlerini boynumdan kurumuş dudağıma, kesik yanağıma çevirdi. Bak artık gözlerime Emir, karşında bulmayı umduğundan başka bir kadın olduğunu sen de çok iyi biliyorsun. O yüzden takılı kaldın ya yara izlerimde.

 

Sonunda...

 

Sonunda bakmıştı gözlerime.

 

Ve tam o an da yıkılmıştı. Yaşla dolan gözleri, taşıyordu. Dudakları titriyordu, hasta bedeninin bana isyan ettiğini duyuyordum. Zaten zar zor hayata tutunmuşlarken ben yaralarını deşmiştim.

 

Elleri havaya kalktı ilk başta sonra geri indi. Başka hiçbir yere bakamıyordu artık. Gözlerim ona binbir farklı masal anlatıyordu. Ona ihanet ettiğimi, anlatmıştım. Görmüştü, kahrolmuştu.

 

Sonra gözlerim yaralarımı anlattı, o da hisseti benimle canı yandı.

 

Şimdi, öldürdüğüm masumla kaybolan ruhumdaydı sıra. Ama o da bulamadı ruhumu.

 

Bakışıyorduk evet, ben yerimde put gibi durup hareketsiz kalırken ve onun ağlarken omuzları titrerken.

 

Gözlerin sırası bitti mi?

 

İyi, artık kılıçtan keskin dilimin konuşma sırası. Benden iyice nefret edip bağlarımızı kopartması için kulaklarının da duyması lazım. Ve ben tam başlayacakken konuşmaya, tam diyecekken " benden nefret etmeni anlıyorum çünkü sana ihanet ettiğimi biliyorsun" demek üzereyken, ilgiyle yüzüme doğru eğilip iki kolunu açtı ve dibime sokulup bana sımsıkı sarıldı.

 

Hassiktir... Ağlıyorum.

 

Dayanamadım, kanlı ellerimi ben de sardım ona ve onun kadar beceremesem de tüm gücümle sardım onu. Son kez olsa bile, en azından kendimi bir dakikalığına bile olsa yeniden huzurlu ve güvenli hissetmek istedim.

 

Emir'in akan gözyaşları, açık yaralarıma akıp yakıyordu. Boynunu saçlarıma gömüp kokusunu tek oksijen kaynağı oymuş gibi içine çekiyordu. Beni özlemişti ha? Beni gerçekten özlemişti...

 

Bana sarıldığı anda buz gibi olan bedenini ateş basmıştı. Ve hissettiğim kalp atışı, yarıştaydı adeta.

 

Varlıklarımızı çalkalayan bu hasret gidermesinin ardından bana yettiği kadar ihtiyacımı aldıktan hemen sonra, hala kuvvetli olan kolları arasından sıvışıp kendimi geriye attım.

 

Kendini birden boşlukta bulan Emir, afallayarak bana baktı ve tekrar sarılmaya yeltendi. Kaşlarımı çatıp elimle ona durmasını işaret ettim.

 

Yumuşamış yüz hatları yok olup asabi tavrı yer buldu kendine sefil hale gelmiş yüzünde. Başını bir kere sola yatırıp ne olduğunu anlamaya çalıştı.

 

Yutkunup kendimi bir adım geriye attım. Yüzü çok korkutucu bakıyordu. Ona tam şuan da gerçekleri anlatmak büyük riskti. Bana neler yaapcağını bilmiyordum tam da benim onun hayatını büyür risk alarak ölüme teslim ettiğim gibi.

 

-Yaklaşma, dedim tek hamlede.

 

Öfkeli halinden taviz vermeden dudağının kenarıyla güldü ve bana bir adım attı.

 

- Yaklaşacağım, dedi hem sert hem de zor çıkıyordu sesi.

 

Daha ayağa yeni yeni kalkmışken onu soktuğum duruma bak.

 

- Yaklaşmak istemezsin.

 

Ne kadar emin konuşmaya çalışsam da içim kan ağlıyordu. Ve her an yorgunluktan yere çöküp bayılana kadar ağlayabilirdim.

 

- Yaklaşmak istiyorum, bir kaşını havaya sabitlemişti.

 

- Yaklaşmak istemeyeceksin.

 

-Ne zaman?

 

-Şu ağzımdan çıkan tek bir cümleyi duyduktan sonra.

 

Gözlerini istemeden kapattı, huzursuzlanmıştı.

 

- Emir -diye seslendim, açmadı gözlerini- Emir -diye üsteledim- Bana bak, uzun zamandır bakmıyorsun.

 

Ağlamaklı gözlerini araladı. Yüz hatları, kalıba koyulmuş gibi asabi tavrından taviz vermiyordu ama.

 

-Bu uzun zaman içinde gözlerin... - deyip soluklandı. Gördüğü şeyi kendine yediremiyordu- Gözlerin, yabancılaşmış.

 

Solgun ciğerlerimle derin bir nefes alıp verdim. Nefesimin çıkarttığı acı verici tınıya dayanamayan Emir, üzerine çullanıp beni yeniden kolları arasına aldı.

 

- Gözlerinde ki yabancı bana seni unutturacak kadar yeterli değil, diye fısıldadı kulağıma.

 

Bu sefer sarılmasına karşılık vermedim. Bunu fark etmiş ve rahatsız olmuştu. Benim itmeme gerek kalmadan kendisi indirmişti kollarını ve bir adım geriye gidip, niye böyle davranıyor olduğumun tespitlerini gözlemenin peşine düştü.

 

- Bilmen gereken gerçekler var.

 

-Bilmem gereken tek gerçek sana bunu kimin Yaptığı!

 

Sustum, benim ona yaptıklarım?

 

-Sana bunu kim yaptı Karmen?

 

Sesi içinde kaynayan ateşi çok net yansıtıyordu. Ona vereceğim tek isime gidip hayatında gördüğü en acı ölümü yaşatacak kadar ciddiydi.

 

- Düşmanlarım, dost sandıklarım, hayat, intikam yeminim, kendim.

 

-Bana o düşmanların ismini ver.

 

Emrivaki tavrı geçiştirilmek yerine tatmin olmak istiyordu. İçinde ki volkanı kusabilecek ve sonra bundan pişman olmayacak birinin varlığını duymak istiyordu.

 

-Niye? Düşmanlarımın beni öpecek bana çiçek koklatacak halleri yoktu değil mi? Onlar oldukları kişiydiler. Beni dövmeleri gerekti, dövdüler. -dediğimde gözleri yuvasından fırlayacak sanmıştım- Beni engellemeye çalışmaları lazımdı, engellediler. Beni öldürmek istediler, bakma bedenim hala aykata olabilir ama beni öldürmeyi başardılar. Onlar düşman Emir, düşman zaten düşmanına bunu yapar.

 

-Haklısın. O yüzden ben de onlara düşmanca karşılık vermek istiyorum. Hakkım var buna değil mi Karmen?

 

Başımı onaylayarak salladım. Daha adım atmakta bile zorlanan adam, hayatını kıl payı elinde tutmuş olan adam benim yüzümden şerefsizlerin peşine gitmek istiyordu.

 

Tıpkı kendi sevgilisinin intikamını bile almayan adamın, kendimi onun yardımına muhtaç hale düşündüğümde ki gibi hayatını köşeye atıp bana yardım etmek istemesi gibi.

 

- Ya bana neler olduğunu anlat Karmen ya da isim ver ama susma. Çünkü ben seni bu halde gördükçe kafayı yiyorum.

 

-İsim mi istiyorsun?

 

-Evet.

 

-Düşmanının ismini değil mi?

 

-Düşmanımın ismini.

 

-Tamam, söyleyeceğim. Ama önce seni şu yanıltıcı gerçekten kurtarayım. Düşman -dedim ve derin bir nefes aldım- zaten düşmanının kötülüğünü isteyen biridir. Düşman, karşısındakini yarı yolda bırakmış, arkasından bıçaklamış veya güvenini boşa çıkartmış kişiye denir.

 

Söylediklerimin bir anlamı olduğunu biliyor anlamak için eline denk gelen ucundan yakalamaya çalışıyordu.

 

- Karmen Ivy as cindy, dedim.

 

Emir, dilini dişlerinin arasında gezindirip gözlerinı kıstı.

 

- Ne saçmalıyorsun?

 

- Ne demek istediğimi çok iyi anladın Emir.

 

Sanki bu duyduğu en talihsiz şeymiş gibi başını iki yana sallayıp durdu.

 

- Anlamadım -dedi bastırarak- sadece saçmalıyorsun ki bunun sana getirisi ne anlamıyorum.

 

Suçunu kabul etmiş zanlı gibi kendimi savunmak yerine itiraf etmekten kaçınmadan.

 

- Seni iki kere ölüme terk ettim.
Sonunda duymaktan kaçtığı o cümleyi duyduğunda tüm suçu benim söyleyen ağzımda değil de onun duyan kulaklarına yükleyip elleriyle iki tarafın şakağına vurdu.

 

Ve yüzünde oluşan hayalkırıklığı ifadesini saklamak için hemen arkasına döndü. Yerinde duramıyordu ama elleri kıpır kıpırdı. Yumruğunu sıkıp geri açıyor, zar zor aldığı nefesi ciğerlerinde tutmaya çalışıyordu.

 

İki ihanetime kafa yormuş ki, birinci ölüme terk etme sebebimin, ona silahı vermiş olmayı ihmal etmemden doğduğu konusunda direnecekti. Aniden kendini bana çevirip,

 

-Birincisi hataydı, dedi kendini teselli edercesine.
Belki ona ihanet ettiğim gerçeğini kabullenmek istemiyordu.

 

- Ama ikincisi tercihti, dedim buz gibi sesimle.

 

Bu konuda düşünemedi çünkü neyden bahsettiğimi bilmiyordu bile.

 

-Bazen insanlar üst üste aynı hataya düşebilir.

 

İnkar etmeye devam ediyordu. Neden ona ihanet ettiğimi hemen kabullenmemişti ki? İşim o zaman daha kolay olurdu.

 

-Seni ölüme terk ettim Emir. Üst üste tekrarlanacak kadar basit bir hata değil yaptığım. Hata değil bu hatta, ihanet. Düşmanlık, kahpeliğin ta kendisi.

 

- Beni ilgilendirmiyor ne olduğu. Şuan yaşıyorum ve burda karşındayım. Peki beni kim kurtardı? Sen. Sadece sen kurtardın. Tek başına.

 

Acıyla gülerek,
-Kılpayı, dedim.

 

- Niye üzgünsün Karmen? Ne yapma mı istiyorsun? Senden uzaklaşmamı mı? Seni düşmanım bilmeyi mi? Öfkelenmemi mi?

 

-Öfkelensen iyi olurdu.

 

- Aa öfkeleneceğim zaten. Kendini bu hale getirmende sana ve seni buna mecbur bırakanlara.

 

Merhametini kanatlandırmış beni altına alıyordu.

 

- İki kere -diye bağırdım- seni iki kere ölüme terk ettim. Niye bana kızmıyorsun? Bağır, çağır, suçlulukla yanan kalbimi sen daha fazla yak. Bir daha benimle konuşma, beni yalnız bırak. Ben bunları hak ediyorum.

 

-Nasıl yapabilirim ki -diye mırıldandı- sen bana böyle bakarken, saydıklarını nasıl yapabilirim?

 

-Direnme artık Emir, beni merhametinle yargılama. Benden saklayabildiğini becerdiğini mi sanıyorsun şu bakışlarını?

 

Gerçekten nasıl hissettiğini anladığım için öfkelenmişti yine kendine.

 

-İhanete uğradığın zaman ki gibi bakıyorsun. Yarı yolda bırakıldığında, olmasını istediğin en son şey yaşandığında. Terk edilmiş ya da yalnız bırakılmış gibi bakıyorsun. Nereden mi biliyorum? Çünkü Harvey öldüğünde de tıpkı böyleydi gözlerin.

 

Kalakaldı öylece. Gerçekler canımızı çok yakıyordu. Ama bir yandan sanki hiç bir sorun yokmuş gibi sevinmiştim çünkü benim ihanetimin onda ki etkisi Harvey'e neredeyse eş değerdi.

 

-Beni neden ölüme terk ettin Karmen?

 

-Beni affetmek için kendine sebep mi arıyorsun?

 

-Ne yaptığım seni ilgilendirmez. Beni ölüme terk edip bunu dilinden düşürmüyorsan sebebini bilmek istiyorum.

 

Emir'in konuşma uzadıkça iki büklüm haline geldiğini fark ettiğim anda yanına koşup onu kolundan tutmaya çalıştım ama beni "bırak" diyerek ittirdi.

 

Ağzımı açmadım zaten vermesini istediğim tepkiler buydu baştan beri. Ama başıma geldiğinde istemenin çok basit ve gerçekleştiğinde çekmenin tam tersi olduğunu anladım.

 

Ayakta durmakta ısrarcı olmadan yatağıma gidip oturdu ve kendini geriye yasladı. Fiziksel olarak krampları tutuyordu. Dudaklarını birbirine bastırdığında da yaralarının yandığını gördüm.

 

Ben de çekingen adımlarla bacaklarının yanına oturdum. Bana ters ters bakıp, kaşlarıyla başlamam için işaret verdi.

 

- Birincisi t.g.i.f'e gittiğimiz gündü. Sana silahları getirmem gerekiyordu, birbirimize güvenirken böyle bir plan kurmuştuk. Değil mi?

 

-Evet.

 

-Sana silahları getirdim mi?

 

-Getirmedin.

 

- Peki neden biliyor musun? Çünkü sana silah getirmek yerine iş yapmayı tercih ettim.

 

Dilini ağzının içinde yuvarlayıp, aynı bakışlarla bakmaya devam etti bana.

 

- Peki ikincisi?

 

Derin bir nefes alıp verdim.

 

- Bana iki seçenek sunuldu. Birincisi, İgima Dizableyi öldürmek ikincisi ise Emir Aybeyaz'ı kurtarmak.

 

İgima'nın adını duyunca yerinde kıpırdandı ve daha yoğun ilgiyle kulak kesti bana.

 

-Bir yanda intikamım ve bir yanda hayatın vardı. Ve ben - deyip suratımı sanki pişman değilmişim gibi bakmaya zorlarken- ve ben, senin öleceğini bile bile intikamımı seçtim.

 

Burnunun kemerini işaret ve baş parmağı arasına alıp ovuşturdu. Gözlerini önüne indirmiş derin düşüncelere dalmıştı. Benim kalbim yerinden fırlayacaktı. Ona iki ihanetimden de bahsetmiş fakat aradığım karşılığı bulamamıştım.

 

-Demek intikamın Karmen -gözlerini gözlerime dikti- benim canımdan daha önemli ha Karmen?

 

-Senin canından kıymetli değildi, yalnız ben yanlış seçimi yapan kadındım.

 

-Yanlış seçim? -alay eder gibi kısacık güldü- ama daha az önce hayatımı yok saydığından bahsederken bundan pişman değilmiş gibiydin.

 

Ona ne diyeceğimi bilemeden susup kaldım.

 

-Pişman mısın, değil misin Karmen?

 

Dudaklarım kuruluktan çatlamıştı ama onu asıl çirkin yapan söyledikleriydi. Bana öyle keskin bakıyordu ki, kendimi sorguda, kaçacak yeri olmayan biri yerine koyuyordum istemeden.

 

-Senin yerine cevap vereyim mi?

 

Evet ya da Hayır belirten hiç tepki vermiyordum. Emir kendinden çok emindi.

 

-İgima'yı seçmişsin evet ama belli ki öldürememişsin. Çünkü öldürseydin pişman olmayacaktın. Çünkü ben de ölmüş olacaktım. Benim için üzülmeyecektin değil mi Karmen? - sesi gittikçe öfkeleniyordu- üzülemeyecektin çünkü kendini de öldürecektin.

 

Yataktan aniden fırlayıp üzerime çullandı ve beni iki omzumdan tutup sertçe silkeledi.

 

-Kendini öldürecektin değil mi aptal kadın?

 

Söylediği bu şey benim ona ihanet etmemden daha çok sinirlendirmişti. Kendi canıma kıyacağım için bana gerçekten nefretle baktı.

 

Suratını tam karşımda tutmuş, ağzından tükürür saçarak bağırıyordu.

 

-İntihar mı edecektin? Ha! Konuş aptal kadın! Siktiğimin vicdan azabından kaçmak için ruhunu mu verecektin?

 

İki elimle kollarını tutup tüm kuvvetimle onu ittim, geriye yalpalanıp duvara çarptı sırtı ve acıyla inledi. Bana yaklaşmasına fırsat bırakmadan yaslandığı yastığa uzanıp altından silahımı çektim ve saniyesinde çenemin altına dayadım.

 

Saf korku, gazap ve hiddetle dolup taştı her organı. Elini havaya kaldırıp sakin olmamı gösterdi.

 

-Aptallaşma Karmen! O silahı hemen bana ver.

 

-Bu silah ancak sen bana sıkacaksan eline geçer.

 

-Kes sesini, silahı yere at. Kendine gel. Sakince konuşalım Karmen olur mu? Bana bak Karmen, sakin ol güzelim, o silahı bırakır mısın?

 

Silahın horoz kısmını çekip kabzaya bir tane kurşun attım. Tetiğe uygulayacağım tek hamlede kurtulacaktım bu ağır yükten.

 

Emir tir tir tiriyordu ve telaştan dört dönüyordu yerinde. Bana bir adım atmadan durup, korkuyla delice yapacağım tek hamlemin önüne geçiyordu.

 

Emir'in gözlerine buğulu gören irislerimle baktım.

 

-Affedemiyorum -dedim ve gözümden bir yaş indi- Sen günlerce hayatta kalmak için kendini ayık tutmaya çalışmışken emeklerini hiçe sayan kendimi affedemiyorum. Affetme beni Emir, sana ihanet eden bu kadını affetme.

 

Bana acıma, artık benim yüzümden mahvolan şu hayatında bir kerecik olsun suçu bana at. Kaldıramıyorum, senin yokluğunda yaptıklarımın yükü beni eziyor.

 

Yaşayamıyorum Emir, ben orada o masumu gözlerine baka baka öldürtükten sonra yaşamayı hak etmiyorum.

 

Silahı tutan elim titriyor ve tetikte ki işaret parmağım terliyordu. Yorgunluğum oraya da çöküyordu. Ellerimi hala kanlı görüyordum binlerce kez silmeme rağmen.

 

O masumun kanının bulaştığı ellerim, lanetle damgalanmıştı.

 

Emir de tana tane yaş akıtıyordu. Çaresi yok, sonu yok, kurtuluş yok. Yorgunum, uyumak istiyorum. Uykumda bile rahat bırakmıyorlar ama beni.

 

Emir dalgınlığımdan faydalanıp silah tutan elime abandığında hem telaşla hem reflekse onunla boğuşma içine girdim.

 

Sonra bir patlama yankılandı odada, parmağım tetiğe bırakmıştı kendini. Emir ve ben ses ile hareket etmeyi bırakıp birbirimize baktık. Silah elimde hafiflemişti çünkü içinden kurşun çıkmıştı.

 

Gözlerimiz kapanmamak için direniyordu. Ve bu felaket anından Emir tecrübeyle sıyrılıp beni incelemeye başladı.

 

-Yaralandın mı? Karmen, kendine gel. Silah nereye ateşlendi?

 

Hala şokun etkisi altındayken elimi yavaş yavaş havaya kaldırıp arkasına işaret ettim. Emir hızla başını çevirdiğinde, makyaj masasında ki aynamın paramparça olduğunu gördü.

 

Dışına verdiği nefesle korkuyu içinden atsa da bana yeniden dönüp kucakladı yere oturmuş bedenimi.

 

Ve sonunda içimde ki zehri dışıma akıtmanın verdiği rahatlama eşliğinde hüngür hüngür ağlamaya başladım.

 

-Yoruldum, çok yoruldum Emir. Ben bir masumu öldürdüm ve bu hayatımda öldürdüğüm ilk insandı. Ellerimde ki kan lekeleri gitmiyor, görüyorum kıpkırmızı. Yıkıyorum gitmiyor.

 

Sana ihanet edişimin ardından aynaya baktığımda kendimi göremiyorum. Emir, ben bittim, öldüm, geberdim Emir.

 

Bağırarak ağlıyordum, tüm bedenim sarsılıyordu. Başımı biraz yukarı kaldırdım. Emir dizleri üstüne çökmüştü. Ve elini yavaşça tuttuğum silaha götürüp tiksintiyle tuttu ve bir köşeye fırlattı. Sonra ayağa kalktı ve baş ucu masamdan gazlı sargı bezi ve dezenfektan alıp dibime çöktü.

 

Bana bakmadan, iki elimi dizlerinin üzerine koyup dezenfektandan beze biraz döküp avuçlarımı silmeye başladı.

 

Olmayan kanı siliyordu. Dinen gözyaşlarımın ardından çaresizce,

 

-Ben masumdum, diye mırıldandım.

 

-Karanlık dünyada herkes karanlıktır, deyip elimi duygusuzca kandan temizlemeye devam etti.

 

- Gitmiyor lekesi, gitmiyor Emir. Hala görüyorum. Yaralarım iyileşiyor, derim yenileniyor, kendi kanlarımı yıkıyorum akıp gidiyor. Ama o adamın kanı, hala yerinde.

 

Etime daha sıkı bastırdı bezi. Ve yetmeyince, şiseyi alıp ellerime boşalttı. Çaresizdik, bu leke etime değil ruhuma işlemişti.

 

-Zamanla gider mi?

 

Bezi ve boş şişeyi yere bırakıp ellerimi dizlerinden çekip önüme bıraktı.

 

-Zamanla gitmez - gözlerime acı tecrübesiyle bakıp- ama zamanla alışırsın, dedi.

 

Artık kabullenmiştim ve inkâr etmiyordum. Bununla bir ömür yaşayacak ve ellerime her baktığımda intikam uğruna neler yaptığımı görecektim.

 

-Bana neler olduğunu anlat Karmen, seni t.g.i.f'e girerken yalnız başına kaldığın adan şuana kadar neler olduğunu bilmek istiyorum.

 

Başımı sallayıp sırtımı yatağa yasladım ve anlatmaya başladım.

 

-Klübe girerken, Erdemle karşılaştım. Daha doğrusu ben onun sayesinde içeri geçmiştim çünkü dediğimiz gibi beni alıcı sanıyordu. Aptalca bir sohbete girdik, bana en son ki olaydan bahsedip durdu. Gitmeme izin vermiyordu ve art arda sorular sormaya başladı.

 

Bana o gece kiminle alışveriş yapacağımı sorduğunda, işler kızıştı. Ne diyeceğimi bilmiyordum çünkü o lanet olacasısa t.g.i.f alıcılar başkanı çıktı.

 

-Evet - deyip kendisinin de bunu anladığı o talihsiz ana vurgu yaptı- peki ondan nasıl kurtuldun?

 

-Kurtulamadım. Ona yalan söyledim ve ne şans ki tuttu. Şaşıracaksın evet ama ona ASES alıcısı olduğumu söylediğimde korkudan yerine pisleyecekti. ASES gerçekten İgima'ya ait olan paravan şirketlerlerden birisiymiş.

 

Fena şaşırmıştı. Gözlerini kuşkuyla kısıp,
- O zaman sen orada kaldığın gün gerçekten İgima'nın adamlarıyla karşılaşmışsın.

 

Başımı sallarken aklıma düşürdüğüm yüzüğüm gelince yüzümü ekşittim. Emir bunu neye tepki olarak yaptığımı çok iyi biliyordu.

 

-Ve artık yüzüğü'nün düşmanının elinde olma ihtimali tehlikeye bir boyut daha kazandırdı.

 

-Özür dilerim, fark etmemiştim, dedim mahçup halde.

 

-Sorun yok, anlatmaya devam et.

 

-Sana silahları getirmek için fırsat kollasam da, Erdem benim onlardan olduğuna inanmış ve dilini çözmüştü. Eğer, ona samimiyetimi hissettirirsen bana istediğin her bilgiyi anlatacak kıvama geliyordu.

 

Sonra üstüme içecek dökülmesiyle ondan kurtulup lavaboya gittim. Sana yazdığım zamandı.

 

- Bana mesaj attığın o andan foyam ortaya çıkacağı ana kadar silahları verecek yeterli vaktin vardı.

 

Başımı suçlulukla öne eğdim.

 

- İlk ihanetim burada, sana doğru gelirken odalardan birinde Erdem'le yeniden karşılaştım. İçeride ticaret yapıyordu ve ona katılmam için beni davet etti. Ben -deyip göz ucuyla Emir'e baktım. İhanetimden çok olanlarla ilgileniyordu. Belki de artık üzerine yakıştırıyordu bu kahpeliği- O an ya seni seçecektim ya da Erdem'i.

 

- Ve sen iş yapmayı bana tercih ettin.
Lafını beni yargılamaktan ziyade cümlemi tamamlamak için söylemişti.

 

- Evet.

 

Başını salladı.

 

- Peki bu terichin sonuç verdi mi? Değdi mi beni ölüme atmana?

 

- Ne diyebilirim ki Emir? Neyi elde etmem lazım ki senden değerli olarak sayılsın?

 

Omuzlarını kaldırıp geri indirdi.

 

- Orada alıcısıyla tanıştım. -önemsememişti- bence tanıdığın biri, diye devam ettiğimde kaşını kaldırdı.

 

-Kim?

 

-Kızıl Kehribar.

 

-Kızıl Kehribar mı? Bildiğimiz kızıl mı?

 

-Sanırım, bildiğiniz kızıl. Tabii onunla orada pek sohbet etme şansım olmamıştı Erdem ile anlaşması da bozuldu. Çünkü tam o anda, odaya dalan adamlarından biri kendini Erdem diye tanıtan birinin peşine düştükleri haberini verdiler. Seni nasıl yakaladılar Emir?

 

- Zor olmadı Karmen. Yabancının biri bir müşteriye kendini Erdem Aker diye tanıttığından hele ki Erdem o yerin başkanıyken bir haltlar çevirdiğim kabak gibi ortaya patladı.
Tabii sonra kaçmaya çalıştım ama beni bir sokak arasında yakalamayı başardılar.

 

-Biliyorum, diye mırıldandım.

 

-Biliyor musun?

 

-Oradaydım, duvarın arkasında. Seni telefonun sesinden buldum. Ama karşında 3 tane adam duruyordu, yemin ederim tereddüt etmeden onlara silahımı çektim. Seni orada kurtaracaktım.

 

Sonra susup soluklandım.

 

-Sana ne engel oldu?

 

-Bilmiyorum, ben iki silahı da onlara doğrulttuğumda birisi beni bayılttı ve yere düştüm. Gözlerimi ise evimde ki koltukta açtım.

 

Emir'in çenesi kasıldı ve sinir, kaygı karşımı sesiyle çabucak sordu.

 

- Seni kimin bayılttığını gördün mü?

 

-Hayır kim olduğu hakkında hiçbir fikrim yok.

 

-Ve gözlerini evinde açtın öyle mi?

 

Başımı salladım.

 

-Çok garip, gerçekten öyle. Uyandığında kendinde miydi ?

 

-Şaşırtıcı derece de kendimde. Hatta ensem'e pansuman yapılmıştı.

 

Dedigimde hemen bana doğru uzattı kendini ve enseme baktı. Pansuman bezimin yarısı aşağı sarkmıştı.

 

-Ensen patlamış, canın hala yanıyor mu?

 

-Hayır en önemsizi o.

 

Sonra geri yerine oturdu. Ellerini birbirine sürtüp arayış içine girmişken ben anlatmaya devam ettim.

 

-Uyandığımda telefonunu yatağımda buldum. Ve o telefon seni yakalayan adamların elindeydi üstelik.

 

Emir bayağı sıkıntılı nefes alıp verdi.
- Beklediğimden daha farklı olaylar dönüyor ortalıkta.

 

-Ardından benim telefonum çaldı, arayan kim bilmiyordum. Sonra, yutkunup sesimi yumuşatmaya çalıştım.

 

Eğer Peperonniyle yaşadıklarımı gergin ve korkmuş sesimle anlatmaya devam edersem öfkesi okyanus gibi taşıp sular altına alcaktı onları.

 

-Sonra kapım çalmaya başladı ve kapının arkadasında ki telefonunu duymamamış olmasına rağmen bana telefonu açmamam gerektiği ikazını yapıyordu.

 

Dilini ağzının içinde gezindiriyordu. Kahverengi gözlerinin dikkati üzerimden hiç ayrılmıyordu.

 

-Gelen Peperonni ekibinden Hazar'dı.

 

Ayağa fırlayıp köşeye fırlattığı silaha koşarken küfür savuruyordu.

 

-O şerefsiz bu eve adım bile atmamalıydı. Sikerim Ronni'yi.

 

İsmini seslenip ayağa kalkıp onu tutmaya çalıştım.

 

-Bırak Karmen, benim yokluğumu fırsat bilip ilk işleri evine gelmek mi olmuş? Görecekler ama eve Hazar'ı göndermek neymiş.

 

Deyip silahla kapıya doğru gittiğinde onu kolundan yakalayıp tuttum ve,

 

-Hazar benimle beraber seni kurtarmaya yardım etti!

 

Diye bağırdım. Odanın kapısının önünde yerinde donakaldı. Her bir yüz hattı çatılmaktan bir hal olmuş suratını bana çevirip,

 

-Ne dedin sen?

 

-Emir, izin ver her şeyi anlatayım. Ama önce sakin olup dinlemen lazım.

 

-Sikik peperonniye senden uzak durmaları uyarısını yapmama rağmen evine adam gönderemezler.

 

Hassiktir... Ona kesinlikle Austin ve iki adamın evimi silahlarla basıp üstüne bir de benimle boğuştuğunu anlatırsam kesinkes onları yok ederdi.

 

-Hazar'ı peperonni göndermedi. Baştan ben de öyle sandım ama o bana yardım etmek için gelmiş. Harvey'in intikamını almadan durduğu için pişmanmış ama senin kaçırıldığını duyduğunu az da olsa vicdanını rahatlatmak istemiş.

 

Sen söyle Emir, Hazar bana anlattığı kadar yakın mıydı Harveyle. Bunu gerçekten iyi niyetle yapacak biri miydi?

 

Ağzında bir şeyler geveleyip dursa da en sonunda kabullenmeyerek,

 

-Öyleydi -dedi- Hazar, Harvey'i akıl hocası gibi görürdü.

 

-Evet, neyse yani Hazar için öfkelenmene gerek yok -Bana orospu demesi ayrı bir davaydı ama onu da pas geçmem gerekiyordu- Hazar geldi, bana senin kaçırıldığını söyledi.

 

Erdem, Peperonni'yi arayıp seni sağ salim almak istiyorlarsa onlara şartlar sunmuş. Ona göre Ronni kendisi ve t.g.i.f hakkında bilgi topluyormuş. Bunları geri istemiş. Ha ayrıca Ceyhun Kozan hakkında da bilgi istemiş.

 

- Ceyhun Kozan'ın Erdemle ne alakası olabilir?

 

-Bilmiyorum, bu ayrıntılar üzerine sonradan düşüneceğim, dediğimde gözlerini şahin gibi üzerime dikti.

 

Sanırım düşüneceğiz yerine düşüneceğim dememdi onun huzurunu kaçıran.

 

-Ama Peperonni anlaşmayı kendi içlerinde kabul etmemişler çünkü sen artık onlardan biri değilsin.

 

-Şerefsizler şaşırtmadı, dediğinde öfkesinin içine gizlenmiş bir hasret kırıntısı gördüm.

 

- Onlarda araştırmalardan sonra benimde işin içinde olduğumu anlamış ve şart koşmaya karar vermişler. Hazar beni bu konuda uyardı.

 

-Şartları neydi?

 

-Harvey'in intikamını bırakmaya yemin edersem seni kurtaracaklardı. Şartlarını kabul etmedim, kusura bakma Emir. İntikam için değil, seni kurtaracak kişilerin onlar olmasını istemediğin için.

 

Gözlerinin içi parıldamış omuzları kabarmıştı. Benimle gurur duyması çok hoşuma gitmişti.

 

-Sonra Hazarla uzun uzun çalıştık ve ben Kızıl Kehribarın adresine gidip ona para teklif ettim. O da bana senin yerini öğrenecekti.

 

-O kadın yalnızca parayla iş kabul edecek birisi değil Karmen.

 

Susup dudaklarımı ısırdım.

 

-Benim gerçekte kim olduğumu ve seninle Harvey'in intikamı peşinde koştuğumu biliyordu Emir.

 

-Bunu nasıl bilebilir ki? Ah, pardon onun kim olduğunu unutmuşum. Gerçekten karanlık dünyanın en oturaklı isimlerinden biri.

 

-Pek zengin durmuyordu.

 

-Zenginlikle değil insanlarla olan ilişkisiyle.

 

-Yerini Kehribardan aldıktan Ertesi gün seni kurtarmaya gittim Emir. Ve ikinci ihanetim işte burada oldu.

 

Kasıntılı vücudu yerinde kıpırdandı. Gözlerini kapayıp tekrar açtı. Ben de, buz gibi sesimle anlatmaya başladım.

 

- Verilen adrese gittim. Eski depolar vardı ve sadece biri adamlar tarafından korunuyordu. Orada olduğuna emindim, seni kurtarmak için onları gerekirse öldürmeye hazırdım.

 

Ama sonra bir telefon geldi, Kehribardan. Bana senin orada olmadığını söyledi. Ve sonra, orada olan kişinin İgima olduğunu itiraf etti. Karşıma iki seçenek sunmuştu. Bir yerde senin gerçek konumun ve canın bir yer de İgima vardı.

 

Ve ben -tıkanmış boğazımı kılıç misali sözlerim kese kese açacaktı- Ve ben...

 

-Ve sen?

 

- İgima'yı seçtim. Onun bana sadece adımlar kadar uzak olduğunu bilmem yüreğimi delirtti. Yorgunluğum, silahımdan çıkacak kurşunla uçup gidecekti. Gittim, oraya gittim. Ama yoktu.

 

-Eğer orada olsaydı ve onu öldürseydin, şuan bu konuşmayı yapmıyor olurduk. Onu öldüremediğin için pişman mısın?

 

Başımı iki yana salladım.

 

-Ben intikamın beni dönüştürdüğü insanı gördüğümde ayna da pişman oldum.

 

-Aynalar yalan söyler, sen içine bak. Nasıl hissettiğini aynalar yansıtmaz yüzüne.

 

Başımı ellerime eğip, kendi içimde ki gerçek hisleri avlamaya çıktım. Nereye kaybolmuşlardı?

 

-Peki Karmen, madem sen İgima'yı seçtin o zaman beni nasıl kurtardın?

 

Tenime çarpan buz gibi soru, beni çıkmaz yola soktu. Başımı hala kaldırdamadan biraz güldüm. Kehribara bana vereceği işin ne olacağını bilmeden verdiğim söz üzerine Emir'i kurtarmam için

 

-Dedim ya kılpayı diye. Son dakikalarda yetiştim senin gerçek yerine.

 

Onu görmesem de hala tereddütte olduğu fark ediliyordu.

 

-Hikayem bu kadar Emir.

 

-Hepsi mi ?

 

-Hepsi.

 

-İyisiyle ve kötüsüyle, hepsi bu mu?

 

Sınırlarımı zorlayan tehditkar sesine kafa vermeden, yalanlarımı arkaya atarak başımı salladım.

 

-İyi öyleyse, şimdi de benim söyleyeceklerimi iyi dinle Karmen. 3. Kere benim canım veya işin arasında arafta kalırsan bir kez daha işini seçeceksin duydun mu? Eğer 4. Kere kalırsan bir daha beni ölüme terk edeceksin. 5, 6, 7, sayı fark etmez.

 

Karşı cepheden gelen etki boyutu patlamayla eş değer uyarısı benim kapasitemi yerle bir etmişti.
Ayağa kalkıp,

 

-Saçmalama, diye bağırdım.

 

Oda heyecanla ayağa kalktı. Aramızda devasa fikir çatışması büyümüştü.

 

-İntikam, oyun değil Karmen. İntikam can bağışlamaz, intikam kendini hafife aldırmaz. İntikam sana fırsatlar sunmaz. İgima, zor bir tercih. Karanlık dünya da ışıklar kapalıyken görmek zor.

 

Seni hiç suçlamadım Karmen, senin yaptığın ihanet değildi. Yapman gerekeni yaptın ve inan bana bundan çok fena etkilenip gurur duydum. Sen benim canım pahasına çıkmadın bu yola, seni hayata yeniden bağlayan duygu bana duyduğun sevgi saygı değildi.

 

Kocanın intikamı yeşerdi kalbinde. Eğer beni seçseydin Karmen, sen o zaman kendine ihanet etmiş olurdun.

 

-Önceliklerim rezalet.

 

-Çaren yok, herkesin önceliği farklı olur.

 

-Seninki işindi Emir. Şimdi küfretsen de, sen Peperonni de çalışmayı seviyordun ve benim yüzümden oradan ayrıldın. Kendimi nasıl suçlamayayım?

 

- Sadece senin mi kendini suçlayacak şeylerin var sanıyorsun? Kaçırıldığım gün, tek dileğim sana son kez kavuşup özür dilemekti.

 

-Benden özür dilemen için bir sebep yok.

 

-Öyle mi? Bu evde kahrolurcasına ağlarken gelip sırtını sıvazlamadım, sana peçete uzatmadım. Bunlar da benim vicdan azabım.

 

-Yapmak zorunda değildin. Biz, biz arkadaş değildik.

 

Bana doğru yaklaşıp bir adım attı.
-Seninle konuşmamız gereken pek çok şey var Karmen.

 

-Ve pek çokta işim var halletmem gereken, dedim.

 

-Ama biraz ara verip dinlenmek hakkımız.

 

-Peşimizde koşturan kabuslar varken mi?

 

-Bir günlüğüne rüya görmeyi istemek beni doyumsuz biri yapmayacak.

 

-Ne istiyorsun Emir?

 

- Yarın, yarın Karmen dışarı çıkalım. Sadece sen ve ben. İş yok, İgima yok, Peperonni yok, silah yok, yara yok, leke yok, kan yok, kabus yok. Yalnızca sen ben. İçimizde saklanan güzellikleri çıkartacağız.

 

Sen beni tanıyacaksın ben de seni. Sonra yolumuza nasıl devam edeceğimize karar vereceğiz.

 

- Ben yoluma yalnız devam etmek istiyorum, diye çıkarttım sırrımı ortaya.

 

-Şşş şşş Karmen, yeterli. Yarın Karmen, senin ihanetin benim merhametim olmadan konuşacağız bunları.

 

Ben artık geri durmayacağım. Senden kaçmayacağım, sana yalan söylemeyeceğim. İçimde ki hislere pranga vurmayacağım yarın.
Her şey çıplak kalacak ve olurunu bulacak.

 

-Yarın -deyip dibime denk gelen adımını attı. Yüzlerimizin arasında bir karışlık mesafe bile yoktu- Yarın Karmen, sen gerçek Emir Aybeyaz'la tanışacaksın.

 

Kendi cesaretini yeniden toplayarak tüm cesaretiyle, hedef tahtası olan ruhuma ucu sivrice bilenmiş bir ok fırlattı.

 

-Emir Aybeyaz'la tanışmaya hazır mısın Karmen İvy As Cindy?

 

12. BÖLÜM SONU

 

Bölüm hakkında ne düşünüyorsunuz??

 

Emir gerçek ben derken, ne itiraf edecek?

 

Karmen, kehribarla olan anlaşmasını Emir'den saklaması neyi getirecek?

 

Emir eve masumca gelen Hazar'a öfkelenmişken, sizce Peperonnin silahlarla evi basıp Karmen'i dövmesini öğrenirse ne yapar???

 

Sorular bu kadar, dostlarımm sizden bolca vote ve satır arası yorum istiyorum...

 

Ayrıca istemesem de sınır koymaya karar verdim. Çünkü hayalet okuyucular bana vote atmıyor:((

 

Kitabımın yükselmesini istiyorum sadece :/

 

Sınır 15 vote ve 150 yorum, sınır geçerse yarın bölüm atıyorum.

 

Loading...
0%