@shorosharpen
|
Bir yanda yaşanan o güzel günler
Bir yanda anılar bir yanda dünler
Seni yaşatacak neler var neler
Bir gün gitsen bile hatıran yeter
Hatıran yeter
Ferdi Tayfur - Hatıran yeter
❤️⛓️🖤
Harvey İvy As Cindy. İkimizin ortak noktası. İkimize paylaştırılmış ihanet. İkimize paylaştırılmış yalnızlık. İkimize paylaştırılmış gözyaşı. İkimize paylaştırılmış anılar ve hatıralar. Ölümüyle en olmayacak iki kişiyi birbirine bağlayan adam. Geride bıraktığı çaresiz karısı ve karısını koruması için yemin ettirilmiş dostu. Harvey, benim tamı tamına on iki yıllık yol arkadaşım ve dokuz yıllık kocamdı. Ölümüyle sarsılmam ve üstesinden gelmek için acımı arka plana atıp intikamla yatıp kalkmam kaçınılmazdı. Harvey, açık kumral saçlı, beyaz tenli ve kahverengi gözlü adam. Beni bırakalı kaç gün oldu? Saymadım... Sensiz kaç kere yatağa başıma koydum? Saymadım... Mezarına en son ne zaman geldim? Bilmiyorum... En son ne zaman güldüm? Hatırlamıyorum... Kalbim en son ne zaman aşkla titredi? Çok oldu... Bir daha aşkla titreyecek mi? Belirsiz... Yoruldum mu? Hiç dinlenmedim ki... Seni özledim mi? Oturup düşünmedim... Sen beni özledin mi? En son ne zaman konuştuk ki... Özgür müyüm? Tek cevabını bildiğim ama söylemekten utandığım soru bu... Zamanı geldi mi? Oturup konuşmanın, düşünmenin, ağlamanın, anlaşmanın... Zamanı geldi mi yüzleşmenin? Zamanı geldi mi yenik düştüğümüz ölümünün ve ardında bıraktıkların hakkında konuşmanın? Zamanı geldi mi Emir Aybeyaz'ı tanımanın? Zamanı geldi mi kendimi tanıtmanın? Bu gecenin sonunda neye kavuşacaktım? Yeni bir Dosta mı? Sırdaşa mı? Derttaşa mı? Sevgiliye mi? Düşmana mı? Anlayacak mıydık birbirimizi? Aynı dertten yanan kalplerimiz aynı dili konuşacak mıydı? Ama zamanı gelmişti artık. Sadece Emir ve ben'im olduğum bir günün. Öyle olmuştu gerçekten. Sabah uyanmıştık. Ben yatağımda uyumuştum, Emir ise artık koltuk yerine onu misafir odasında ki yatakta yatırdığım için gece boyu uyanıp, bana kendi odasında "Ne rahat yatakmış burası ya" diye bağırıp durmuştu. Sabah uyandığımızda, Emir benden aldığı telefonunu günlerdir kullanmamasına rağmen hiç açmadan cebine koymuştu. Söz verdiği gibi bugün ikimiz harici kimse olmayacaktı. Ben de telefonumu kapayıp cebime koymuştum. Mutfakta beni sandalyeye zorla oturtturmuş kalkmamam için uyarılar savurup duruyordu. Neredeyse bir saat boyunca masayı yemekle doldurmakla uğraşmıştı. İkimiz günlerdir aç olduğumuzdan masanın bitmesi uzun sürmemişti. Ha bir de, kendimi aç bıraktığım bana kızıp, nasihatlerde bulunmuştu. Ardından arabasını alması gerektiği için t.g.i.f barın bulunduğu sokağa geri dönmek için evden ayrılmış ve anahtarını da kaybettiği için mecburen tamirhaneye uğramak zorunda kalmıştı. Ben ise, tüm gün onun yokluğunda evimi temizlemekle uğraştım. İlk işim neden yerde kırık bir şekilde parçalanmış olan saksıyı sormamak için kendini yırtan Emir'i bu dertten kurtarmak olmuştu. Ve güneş artık dağların arkasına saklandığında nihayet eve gelmişti. Üzerine temiz kıyafet giymişti gelirken kendi evine uğrayıp. Siyah bir tişört ve siyah pantolon. Birbirimizi gördüğümüzde selamlaşma ve hal hatır sormaktan başka bir şey çıkmamıştı ağzımızdan. Hazırladığım akşam yemeğini yedikten sonra işte şimdi içinde bulunduğumuz Emir'in arabasına binmiş, sahil yolunu tutmuştuk. Ben arka koltukta oturuyor ve yolu seyrediyordum. Emir de sessizce arabayı sürüyordu. Belki müzik açılsa ortam biraz daha yumuşayabilirdi. Ama ikimiz o kadar gergindik ki kimse bu teklifi sunmadı. Hava kararmıştı ama etraf şen şakraktı. Dinmeyen İstanbul trafiği ve yaz gecelerini şarkılar, arkadaşlarla beraber deviren insanlar... Kaldırımda elinde balonlarla koşan çocuklar, pasparlak ışıklı yapılar arasında Emir ve ben belki şuan şehrin en ruhsuz ikilisi seçilebilirdik. Akan sular ve geride bırakılan uzun yolun sonunda, sahile yetiştik. Ama Emir arabayı sürmeye devam etti. -Sahilde duracağız sanıyordum. Araba taşlı yollarda biraz aksamaya başlasa da ilerlemeye devam etti. - Gittiğimiz yer de sahil, tabii pek bilinmeyen bir tarafı. -İnsan içinde oturmamız iyi olmaz mıydı? "Karmen" diye şefkat dolu sesiyle adımı seslendikten sonra arabayı durdurdup el frenini çekti ve kontağı da söndürdü. Sonra bir elini yanında ki koltuğa uzatıp başını bana çevirdi. -Karmen, seni insanlardan saklamak gibi bir niyetim yok. Geldiğimiz yer oradan daha güzel manzaraya sahip. İnelim mi? Kendi gözlerinle gör. Başımı salladım, ona ikna olmuştum. Zaten Harvey öldüğünden bu yana beni yeniden insan arasına karıştırmak için kendini zorlayan da oydu. İkimiz aynı anda arabanın kapısını açıp çıktık. Yaz ortasında olsak bile, sahilden tüyler ürpertici sivri soğuk esen yel bedenimi etkisi altına aldı. Kapıyı kapatıp Emir'in yanına yürüdüm. Geldiğimi gördüğünde kendisi de sahile doğru yürümeye başladı. Taşlardan kurtulup karaya yetiştiğimde ayakkabıma kum doluşmaya başladı. İki tarafımız da iri kayalar bulunuyordu. İnsanların olduğu sahil ise solumuzda bulunan kayanın diğer tarafında kalmıştı. Biz onlsrı görebilsek te onlar bu kuytu yere dikkat vermiyordu. Emir, kıyıya sakin sakin vuran dalgaların başında durmuş ve ayaklarını suya sokmuştu. Ben de yanına gidip ayaklarımı dalgaların gel gitler yaparak bize çarptığı yerde durdum. Gökyüzüne bakıyorduk. Şehrin ışıkları buraya pek yansımadığından Ay ve bir kaç parlak yıldız ışıldıyordu karanlığı delerek. -Buraya geldiğinde pişman oldun mu? -Olmadım, diye fısıldadım büyülenmiş sesimle. -Harvey'le sahile gelir miydiniz? Göz ucumla Emir'e baktım. Sıkılgan bir tavır ve kasılmış çenesi vardı üzerinde. Harvey konusunda konuşmaktan çekindiği veya benim çekindiğimi düşünse de onu rahatlatmak için tüm gerginliğimi önümde ki şu sonu gelmez denize fırlattım. -Pek sık değil. -rahat çıkan sesimi duyunca gözlerini şaşırmışça üzerime dikti- Genellikle, özel tatil köylerine giderdik. Hatırlıyorum da sadece bir kere sahilde, el ele tutuşup yürümüşlüğümüz vardı. -Sence Harvey pişman mıdır? Ben rahat takınmama rağmen Emir hala hassastı. -Neden pişman olsun ki? Ben onunlayken bu tür detayları umursamıyordum. Onunlayken en özgür kuş, en mutlu kadındım. -Harvey merkez de öyle kaba bir adamdı ki, sana bu kadar nazik olması bizi şaşırtırdı. -Kaba mı? Harvey mi? Size kızar mıydı? Emir sıcacık tavrıyla kahkaha attı. -Hayır Karmen, çocuk değiliz kimse kimseye kızıp azarlamazdı. Yani sana karşı olduğu kadar nazik konuşmazdı. Küfürbaz biriydi biliyor musun? En azından benimle yalnız kaldığında. Dudağımın kenarıyla hafifçe güldüm. -Ara sıra merakıma yenik düşer telefon konuşmalarına kulak verirdim. Ve bir seferinde öyle değişik bir küfrüne denk gelmiştim ki en az 3 gün kesintisiz gülmüştüm. Bana neye güldüğünü sorsa da cevap vermedim. Emir dudaklarını dişleyip, gözlerini benden kaçırdı. -Bence hangi küfürden bahsettiğimi biliyorsun, dedim sorgular gibi. Başını iki yana sallasa da dudaklarını gülmemek için birbirine bastırdı. -Sende sesli söyleyecek cesaret yok sanırım. Dur söyleyeyim de rahatla. Orangutan taşşağı. Dediğimde bir saniye bile tutamadığı kahkahasını kayaları titrecek kadar şiddetle patlattı. Onu ilk defa böyle içten gülerek görmüştüm. Gülmekten yerlere yatacaktı hatta neredeyse. -Emir söyler misin Orangutan taşağı ne biçim bir küfür ya? Harvey neresinden uydurmuş bunu? Emir beni duysa da tekrar küfrü duyunca nefesi kesilecek kadar uzun güldü. -Hayır anlamıyorum, bir de bunu tüm ciddiyetiyle söylemişti. Bir insan bu kelimeyi hiç gülmeden nasıl söylebilir ki? Emir iki büklüm halinden eski haline dönüp elinin tersiyle gülmekten yaş akan gözlerini silip yanıma yaklaştı. Hala kıkırdayarak, -Dedektif Seller'a mı? -Ta kendisine. Hatta bilerek ciddiyetle söylerdi ki bu Austin'in daha zoruna giderdi. Bir kere toplantıdaydık. -resmen Emir'in gözlerinin içi parıldıyordu işinden ve anılarından bahsettiğinde- Sadece Ronni ekibi değil ha, bir kaç başka yabancı da vardı. Yani ciddi bir ortamdı. Sonra Harvey tüm cididyetiyle, yüzünde asla sırıtırken ki oluşan bir kıvrım bile yok, Austin'e döndü. 'Peki senin fikrin ne orangutan taşağı?' diye sorduğunda Austin'in yüzü kızarmaktan patlayacak hale döndü. Adamlar da Harvey'e bakıyor, dalga mı geçiyor yoksa ciddi mi diye. Gülmemek için kendimi deli gibi çimbiklemiştim. -Seller bir şey demedi mi? -Fikrini söyledi. Sonra Harvey de 'Teşekkür ederim Orangutan taşağı çok naziksin' dedi. Austin onunla 2 hafta konuşmamıştı. -İnanmıyorum. Ki, Seller onun iyi dostlarından biriydi. -Zaten o yüzden dalga geçiyor ya. -Peki sana lakap takmış mıydı? -Ah, hayır. Bana bir toplandı da orangutan taşağı diye seslenmiş olsaydı onu yok edeceğimi bilirdi. İkimiz gülüşüp denizi izlemeye devam ettik. Ayaklarım artık üşümeye başlamıştı. -Kumsala oturalım mı, diye sordum. Onaylayınca denizden iki üç metre geriye doğru gidip, kumlara oturduk. -Karmen, aslında her zaman merak etmişimdir. Harvey'le nasıl tanıştınız? -Magazinle mi ilgileniyorsun Emir Aybeyaz? Omzumu ittirip kaşlarını bilerek çattı. -Harvey bana seni pek anlatmazdı. Gerçi konuşmazdık bile ama ben her zaman aramız ne kadar iyi olursa olsun, benden bir sırlar saklamasının boşluk bırakacağını savunurdum. -Beni saklamaya çalışıyordu. Ama her zaman. -Neden Karmen? Neden tehlikelerden korumak için seni saklamayı tercih etti? -Sanırım -deyip başımı öne eğdim- sanırım benim yüzümden. Ondan bunu ben istemiştim. -Sen mi istedin? Başımı sitemle öne arkaya salladım. -Nasıl mı tanıştık? Anlatacağım ama bazı sınırlar çerçevesinde. -Aramıza sır geçirmeyelim Karmen. Sonra bu sırlar büyür ve birbirimize kavuşmamızı engelleyen duvarlara dönüşür. -Sır değil Emir, sır değil. Sınır. Harvey, Harvey'e de çizdiğim sınırlar. -Bana anlatmayacağım şeyleri Harvey'e de mi anlatmadın? -Hayır. -Mümkün değil, Harvey'in senin hakkında bilmediği şeyler mi var? -Mümkün Emir, eğer onunla evlenmeyi geçmişimi sorgulamaması şartını sunarak kabul ettiysem, mümkün. Gözlerini şüpheyle kısıp üzerimde gezdirdi. -Nasıl bir geçmişe sahip olabilirsin ki henüz on beş yaşına gelmişken? Kaşlarımı kaldırıp, -Tamam o zaman, sınırlarına saygı göstereceğim. Gözlerimi teşekkür mahiyetinde açıp kapadım. -On beş yaşımdaydım, daha doğrusu on altı olmama 2 ay kalmıştı. Görebileceğin en çaresiz kız çocuğu olarak, nerede olduğumu bilmeden karanlık sokaklarda, sağanak yağışın altında oraya buraya koşuşturuyordum. Gözü korkuyla kamaşan Emir yoğun ilgisiyle, -Sonra... 12 YIL ÖNCE - İSTANBUL - Issız sokaklarda, sokaklardan bile ıssız kalan çaresiz bir kız çocuğu koşuşturuyordu. Nereden geldiği, kimden kaçtığı bilinmez fakat gözlerinde ki korku ve gözyaşı durumun vahyetini çığlık çığlığa dile getirir. Apaçık kahverengi renginde ve sırtına kadar uzanan saçları, üzerin de beyaz bir elbise, ayaklarının tekinde beyaz bir babet, çıplak ayağı kırmızı kana bulanmış haldeydi. Sağanak yüzünden lambalar, arızalanıyor ve kız önünü bulabilmek için duvarlara tutuna tutuna ilerliyordu. Her saniye arkasına dönüp, sanki peşinden gelebilecek bir şeyi kontrol ediyordu. Kayıp mıydı? Kaçmış mıydı? Hep mi yalnızdı yoksa yalnız kalmak için mi savaş veriyordu? Ara sokakları kör bucak sonuna getirip ana caddeye geçiverdi. Ara sıra bir araba geçer, sularını etrafa sıçratarak umursamazca çekip giderdi. Kimse bu zavallı kız için durmayacak mıydı? Kimse kol kanat germeyecek miydi? Kız kimseden medet ummadan, etrafına bakınmaya başladı. Ve çevresinde ki evlere göre daha görkemli olan bir yapı çarptı gözüne. Karşıya geçme kararı aldı, yola atlayıp sular içinde koşmaya çalıştı. Ama süratle gelen ve koca sarı farlarını açmışta pek önüne çıkacakları önemsemeden giden araba kızın üstünden geçmek üzereydi ki, kız kendini birden suların içine düşmüş buldu. Acaba araba çarpmışta kurtulmuş muydu korkusundan? Gözlerini ölmeye ümitli açsada karşısın da azrail yerine bir çift kahverengi göz görünce öfkeyle ayağa kalktı. Üzerinde ki kahverengi gözlere sahip genç yeniden suyu boylamıştı. Kız onu umursamadan, hatta arabaların altında kalmasını dileyerek yoldan kaldırıma çıkıp görkemli yapıya ulaştı. Büyük demir parmaklıklı kapısı vardı. Ve hemen yanında ufak güvenlik odası. Ama içinde ki adam, radyo başında uyuyakalmıştı. Kız yapının üzerinde ki yazıyı okuyabilmek için gözlerini kıstı. Başında ki yazıyı pek göremedi ama ondan daha büyük harflerle yazılan "Yetimhane" yazısını okumasıyla yüzü ilk defa gülmüştü. Hemen parmaklıklara yapışıp o küçük kabinde ki adama sesini duyurmak için ağzını açtı. Fakat yağmur öyle şiddetli yağıyordu ki sesi belki bir metre öteye yetişmemişti. Kız çaresizce elini suyun altına sokup, kaldırımda varsa taş aramaya başladı. Ardından eline gelen koca kayayı aldığı gibi havaya kaldırdı ve atmaya yeltenecekti ki, eli havada tutuldu. Arkasına dönmeye fırsat bulmadan, taş elinden alınıp uzaklara atılmıştı. Öfkesi sular kadar dizginsiz ve korkusu gökgürültüsü kadar şiddetli olan kız, kendisini tutan kişiye dönüp onun suratına bir tane tokat geçirdi. Genç çocuk tokata aldırmadan kızın kollarına yapışıp onu yetimhane kapısının önünden çekiştirerek uzaklaştırdı. -Bırak beni, bırak. Kimsin sen? Beni nereden buldunuz? Diye çırpınıyordu ama onu çeken gençin kuvvetli kolları vardı. Ve kızım dedikleri de gençin garibine gitmiş, onu görünmeyen bir sokağa getirdiğinde kollarını bırakmıştı. Kız tekrar kaçmaya çalışsa da, genç izin vermedi. -Kimden bahsediyorsun? -Sen, sen yoksa değil misin? -Ne değilim? Kız yutkundu, ve ağzını mühürlemiş gibi kapadı. Karşısında duran çocuk, sandığı gibi değildi. -Benden ne istiyorsun? Lütfen oyalama, gitmem gerek. -Senden ne isteyebilirim? Daha az önce tanıştık. Ve iki kere hayatını kurtardım. Sana araba çarpmak üzereydi. -Keşke kurtarmasaydın. Ayrıca sadece bir kere kurtarmış oluyorsun. Genç bilmişçe dudağının kenarıyla gülümsedi. Ellerini ıslak pantolonunun cebine soktu. Onu gördüğü ilk andan tek niyeti kızı etkileyebilmekti. -Yetimhaneye girmene engel oldum işte. Ailen yok mu niye? -Ailem olsa oraya girmek istemezdim değil mi aptal şey? Gencin özgüveni biraz kırılmıştı. -Olsun o yetimhane iyi bir yer değil gitme. -Orası benim için iyi olacak tek yer. Orada güvenlikler var ve bir sürü iyi insan. -Hayır -dedi tek hamlede- sözüme güven. Oraya bir kere girdin mi çıkmana izin vermezler. Zaten seni kurtaracak ailen de yokmuş. -Kimsem yok, dedi kız ağlamaklı. -Birine güvenmek için sana ne gerekiyor? -Neden soruyorsun? -Belki bana güvenmeni isteyeceğimdir. Kız durup biraz düşündü. Sanırım birine güvenme kriterlerinin arasında tek ve sadece, -İsmimi mi? Genç bu kadar kolay beklemiyordu. -Söyleyemez misin, dedi kız tehditkar çıkartmaya çalıştığı tonla. Genç elini cebinden çıkartıp kıza uzattı. Kız çocuğun ismimi öğrenince gözleri parladı. Sanırım ona güvenebilirdi. -Babam yabancı. İsmin çok güzel soy adın ne? - Soy adım yok. -Olsun, sana da bir soy adı buluruz bir gün. Benim soy adımı beğendin mi? - Evet, söylerken çok havalı duruyorsun. Neden sordun? Karmen, Harvey'in son dediğine kulak vermemişti çünkü arkasından bir kaç kalabalık sesi duydu. Ufak gözleri korkuyla kocaman olduğunda, Harvey, Karmen'in baktığı yere baktı. - Birinden mi kaçıyorsun? -Hayır, bu seni ilgilendirmez. -Seni kaçtığın şey her ne ise, ondan kurtarabilirim. Karmen, Harvey'e inançlı gözlerle baktı. - Beni saklayabilir misin? -Seni öyle bir saklarım ki, dünya varlığını unutur. Karmen gülümseyerek Harvey'in ona uzattığı eli tuttu. Ona güveniyordu çünkü ismini biliyordu. Genç, çaresiz kızın elinden tutup onu yetimhaneden de o karanlık sokaklardan da çok uzak yerlere götürdü. Ve kızın, gencin elini tutmaya karar vermesi, genç kızın elini bırakana dek yaşadığı son özgürlüktü. Günümüz Diye sordu Emir, anlattığım hikayeden öyle bir etkilenmişti ki tüyleri diken olmuştu. -Ailesinin yanına. Meral ve İsiah İvy As Cindy. Onları tanıyorsun değil mi? -Elbette tanıyorum Karmen. Ölümlerine çok üzüldüm. -İgima, onları da öldürdü demiştin. Bu ona- -Karmen, onlar yok. Onları bugün unutacağız. Başımı suçlulukla salladım. - Harvey reşit olduğunda, ev almıştı. Ve ben reşit olduğumda ise diretk evlendik. -Evet, Harvey'i ilk gördüğümde parmağında yüzük olmasına çok şaşırmıştım. -Demek Harvey'i ilk gördüğünde. Ahh ne romantiksin Emir. Kocama aşık olduğunu bilmiyordum. Gözlerini devirip gülümsedi. -Senelerce kocana platonik kaldım Karmen, kıskandın mı? Dudaklarımı büzüştüm. -Öyle bir kıskandım ki, sizin de tanışma hikayenizi merak ediverdim birden. -Anlatayım o zaman. Deyip ayaklarını kumsala uzattı ve ellerini geriye dayayıp eğik bir biçimde durdu. -Senin kadar büyüleyici hikayemiz yok. Ama eh neyse, nostaljik biraz. -Gir artık konuya utangaç platonik. -Tamam tamam, anlatıyorum. 8 yıl önce - Peperonni Ana Merkezi - İstanbul Yeniden hayat bulma ümidiyle hayatının baharında, henüz 21 yaşında olan bir genç bu arayışa yanlış yerde girmişti ne yazık ki. Karanlık dünya, birini daha içine çekmekten zevk alırken 21 yaşında ki saçları asker tıraşı, boyu uzun ve fit, yakışıklı olan bu çocuk Peperonni ana merkezine adım atmıştı. Yanında, onun kolunu güven vermek amaçlı tutmuş bir adam duruyordu. Genç, hayalkırıklığı dolu gözlerini, merkezi süzerek gezdirdi. Ordan oraya giden insanlar, bilgisayarlar, ilk kez gördüğü bazı teknolojik aletler ilgisini birazcık çekmişti. - Korktun mu yoksa, dedi adam bir kaç kağıt işiyle uğraşıyordu. - Birazcık, diye itiraf etti genç. Adam son kağıtlara da imzalar attıktan sonra kalemi bıraktı. Ve kendini gence döndü. - Aferim, korkmalısın. Korkmalısın ki korku düşmanın olsun. Onunla iyi anlaşmamalısın. Ama kendini cesur göstermelisin. - Böyle yaşamak zorunda mıydım? Adam, gencin haline biraz iç gecirip elini omzuna attı. -Başta korkabilirsin, nefret edebilirsin. Ama buraya gelmek için kendine sebepler bulduğunda daha da çekilir olur işin. Yetenekli bir gençsin. Harcanmana göz göre izin veremezdim. Genç yutkunup başını salladı. - Hayır, ben kendi işime geri döneceğim. Gencin yüzü düşmüştü. Ahmet denilen adam bunun kendisi için hiç önemli olmadığını göstermek için önemsizce rica etti. - Kendini geri plana atma evlat. Savaşmaktan da kaçma, düşmanınım gözünden de gözlerini o çekene kadar çekme. Sana güveniyorum. Genç kendine biraz gelmiş omuzlarını kabartmıştı. Ahmet artık çıkmak için asansöre gittiğinde, genç yeniden seslendi. -Baban mı? -Sadece bana yardım eden bir abimdi. -Neredeyse ağlayacak gibi duruyorsun kendine gel -deyip genç kız gülerek, omzuna bir tane vurdu- ah, omzum sertmiş be adam. Genç yabancılık çekerek kendini bir adım geriye attı. Kızın güzel kıvırcık saçları ve çok tatlı bir suratı vardı. -Neyse, seni içeriye geçireyim. Buraya bu yüzden geldim. -Sen kimsin, diye sordu sertçe. Kız onun aksine bayağı güler yüzlüydü. -Ben Didem Deren, burada sekreterim. -Çok genç duruyorsun. -20 yaşındayım, ama sen de, senden önce gelen bilgilerine göre 21 yaşındaymışsın zaten. Ve bak buradasın. Genç, Didem'in kendisi hakkında söylediklerinin karşısında afallamıştı. -Artık içeriye geçelim mi? İşlerin seni bekliyor. -İş mi? Ben bir şey bilmiyorum ki. -Öğrenirsin, dert etme. Sonra neşeli kız, onu uzun bir koridordan sonra bir kapıdan içeri geçirdi. Burası, ana ofisti fikrine göre. Masalar ve başında oturanlar. Şeffaf camlı bir toplantı odası bile vardı. Genç, etrafı incelerken kızın gittiğini gördü. - Nereye? -Telefonum çalıyor bak - deyip bir masayı gösteri- gitmem gerek, sonra tekrar konuşuruz. Genç, Didem'in gitmesiyle kendini yeniden boşlukta bulmuştu. Sanki o neşeli kız, kısa süreliğine de olsa buhran dolu yüreğine mutluluk serpmişti. -Didem güzel ve iyi bir kızdır. Ama bu kadar uzun bakarsan, insanlar bir şeyler anlayabilir. Genç başını önüne attı. Karşısında onun boyunda ve neredeyse kendisi kadar kuvvetli duran biri duruyordu. Yüzünden özgüven akıyordu ve sesinde hiç titreme yoktu. Fakat saçları çok tuhaf bir modeldeydi. -Anlaşılacak bir şey yok, dedi sertçe. Karşısında duran cüretkar bakışlı genç kendisini ezik gibi hissettirmişti. O ise sinsi bir gülüş atıp elini uzattı. -Ben Harvey İvy As Cindy. Emir gözlerini Harvey'in gözlerine dikmiş, bir an bile çekmeden kendi elini tedirginlikle uzattı. - Emir Aybeyaz. -Memnun oldum Emir Aybeyaz. Aramıza yeni katılan kişi sensin demek. -Benden başka gelen var mı yok mu bilmiyorum. -Dert değil ben biliyorum, havalı durmak için böyle cümleler kullanırım. Emir, Harvey'in elini bırakmadan önce son kez sıkmıştı ama eline sert bir şey denk geldi. Harvey ise fark etmeden Elini Emir'den çekip uzakta duran birini çağırmak için kullandı. -Evliyim çünkü. -Nasıl yani? Daha 21 yaşında değil misin? Harvey evliliğinden bahsettiğinde yüzüne hoşnutluk geldi. -O kadınla evlenmek için geç bile kaldım. Az sonra yanlarına sarışın bir genç daha katıldı. -Gel de yeni çömezimizle tanış Orangutan taşağı. Orangutan taşağı lakaplı kişi gelir gelmez, Harvey'in omzuna bir yumruk indirdi. Harvey ise sadece kahkahlarla karşılık verdi. Emir ise sarışın gence gülmemek için kendini zor tutuyordu. Sarışın Harvey'e göz devirip, elini uzattı. - Ben Dedektif Austin Seller. Sanırım senden 3 yaş büyüğüm. Emir elini bu tuhaf aksanlı adama uzatıp kendi ismini söyledi. Austin onaylarcasına başını salladı. -Bana neden bu saçma lakapla seslendiğini merak ediyorsan hemen açıklayayım. Bu adamla tanıştığımız gece uzunca sohbet etmiştik. Ben de ingilterede ki anılarımdan bahsediyordum. En büyük hatam ona orangutan taşağı gördüğümü anlatmaktı. Harvey gülerek araya katıldı. -Hayır hayır, dostum sen söyle. Kim yeni tanıştığı birine sohbet olsun diye bundan bahseder? -Kim dostuna bu lakapla seslenir? Emir ikisi arasında ki komik gerginliği izlerken Austin'e pek bakmadı çünkü gözleri hala Harveydeydi. -Ben gözlerimi çekmediğim sürece senin de bana bakmana gerek yok Emir Aybeyaz. Senin düşmanım değilim. -Onu zaman gösterecek. -Ovvvvv, diye bağırdı Harvey dalga geçer gibi. Bu genç Emir'i aşağılanmış gibi hissetirdiğinden Harvey'e öfkeyle bir adım attı. Austin Emir'in yüzünü gördüğü an araya girip, -Hey, hey! Adamım sakin ol. Saçma lakap takmak dışında bu adamın sana zararı dokunmaz, deyip Emir'i biraz geriye itti. Harvey ise arkadan gülerek kendisinden uzaklaştı. Geride kalan genç ise ya bu adamla çok sıkı dost ya da çok sıkı düşman olacaklarını çözmüştü. Günümüz -O zamanlar fazla çekingen ve alınganmışsın, dedim. -Öyleydim -deyip ellerini kumdan kaldırdı ve silkeledi- Peki Harvey'in o saçlarına ne demeli? Asla unutamıyorum. -Ne diyebilirim ki? Gençken fazla havalı gözükmeye çalışıyordu. Susmuştuk, ama benim içimi hala en başta bahsettiği Didem Deren ismi kemiriyordu. Emir onu anlatırken eski sevgilisi olduğundan ve öldüğünden bahsetmemişti. Artık ikimiz de ortak acımız Harvey'in anılarını yâd ettiğimize göre, artık ikimiz arasını ve benim Emir için düşündüğüm planları konuşmamız gerekiyordu. -Bana hikayeni anlatırken neden ondan bahsetmedin? Emir cebinden bir şey çıkartmaya çalışırken, fazla umursamadan, -Eski merhum sevgilinden. Cebiyle uğraşmayı bırakıp kuma takılı kaldı gözleri. Sakince aldığı nefesin ritmi ise anında artmıştı. -Sen bunu nasıl bilebilirsin ki? -Hazar eve geldiğin de anlatmıştı. -O şerefsiz -deyip öfkeyle elini yumruk yaptı- sana niye bundan bahsetti? Sen mi sordun? Lafa girmekte zorlandım çünkü Emir'in bundan bahsettiğimde ki siniri zoruma gitmişti. Sesim eskisine göre daha cılız çıkmış halde, -Hayır, ben sormadım Emir özür dilerim. Bu konu sanırım senin sınırın. -Hayır -dedi dişlerinin arasından- benim öfkem Hazar'ın sana bunu anlatma sebebi. -Ne için anlattığını biliyor musun? Alayla yüzü güldü. Ağzım şaşkınlıkla aralandı. -Evet tam da bunları söyledi. Ve bende üstüne biraz kafa yordum. Zaten sürekli arkadaş olmadığımızı dile getiriyordun. Ama o kadının intikamını bile almadan Harvey'inkini almaya çalışman benim seni zorlamamdandı. Emir ayaklarını kendine çekmiş ve tamamen bana dönmüştü. -Sence intikamımı almadım mı? -Hazar intikam almadığını ve sonra o yohuma denen şirketin batıp şehri terk ettiğini söyledi. -Acaba o şirket neden battı Karmen? Ben ve Harvey Didem'in intikamını aldık ve onların ruhu bile duymadı. Şimdi sakın bana Harvey zamanında bana yardım ettiği için benim de sana yardım ettiğimi iddia etmeye kalkma. Aslında tam olarakta bunu iddia edecektim. Ama lanet olası Emir daha ben lafı ağzıma getirmeden yerine geri sokabiliyordu. -Bak Karmen, ben şuan olduğum kişiden ve peşinde koştuğum işten asla pişman değilim. Başlarda sana davranış şeklimi açıkladım. Senin vazgeçip vazgeçmeyeceğini deniyordum. Sana engel olarak, hakaret ederek. Ama vazgeçmedin ve intikam alma konusunda bana ne kadar kararlı olduğunu gösterdin. Ama sonra artık her günümüz beraber geçip gidiyordu. Beraber kahvaltı yapmamız, spor yapmamız, gülmemiz ve yeri geldiğinde ağlamamız. Kabul etmesem de zamanla benim için anlam ifade etmeye başladın. Bana son zamanlarda sürekli benim senin arkadaşın olduğunu söylüyor bana öyleymişim gibi davranıyordun. -İstersen onları görmezden gelebilirsin Emir, seni kendime zorla arkadaş yapamam. -Hayır Karmen beni dinle. -deyip tam karşıma geçip bağdaş kurdu- Kaçıyorudum, tamam mı? Senden, arkadaşlıktan, kendimden. Harvey benim bu zamana kadar ki tek gerçek dostum olmuştu. Ve o öldükten sonra sanki başka birine arkadaşım dersem ona ihanet etmiş olacaktım. Aptalca değil mi? Tıpkı 21 yaşımdaymışım gibi ne düşüneceğimi bilmiyordum. Ama Karmen sen, tıpkı kocana benziyorsun. Sadakatin onun kadar kuvvetli. Hırsın... Hatta gittikçe onu aşıyorsun. Benim başım belaya girse beni Harvey haricinde başka hiçkimse kurtarmak için kendi canını ortaya atmazdı. Austin mi? Siktirsin, Ronni ekibi mi? Hayır. Eğer yaşasaydı Harvey, kesinlikle beni kurtarırdı. Ama bir baktım ki bir kadın... Ölü dostumun çaresiz karısı, arkadaşlığını reddettiğim yalnız kişi beni kurtarmak için gelmişti. Tam karşımdaydı, o an ölmemek için direndiğim o dakikalarda seni görmek beni yeniden hayata bağladı. Çünkü o an bende bir yemin ettim. Eskiden sadece Harvey bana ölmeden önce seni korumama yemin ettirmesi üzerine koruyordum ama artık kendi kendime aldım bu kararı. İtiriaf ediyorum Karmen, artık kendimi senden saklamayacağım. Ben ne olursa olsun seni koruyacağım. Dostun olacağım çünkü benim bi öksüz kalbimin de dostluğa ihtiyacı var. Sen beni kurtarmak için bir kere hayatını riske attıysan ben bir kere, iki kere, üç kere farketmez hepsinde atacağım. Sana dostuluğumu sunuyorum Karmen. Harvey'in eşi olduğun için değil. Seni sen olduğun için istiyorum. Susup gözlerime itiraf etmenin üzerinden çekip aldığı o yükün verdiği rahatlıkla baktı. Ben ise onun aksine ağlamaya başlamıştım bile. - Ben de Emir Aybeyaz, Harvey'in dostu olduğun için değil, seni sen olduğun için dostum olarak kabul ediyorum. Yerinden üzerine uzanıp bana kocaman sarıldığında doruk noktama o zaman ulaşmıştım. Sonunda, sıcacık bir yuva bulmuştum kendime sığınabileceğim. Sonunda benim de bir arkadaşım olmuştu. Gerçek bir arkadaşa sahiptim bu imkansız gibiydi. Sarıldıktan sonra geriye çekilip elini cebine götürdü ve bir paket sigara çıkarttı. Kapağını açtığında yarısının dolu olduğunu gördüm. Bana kutuyu uzattı, içinden iki tane aldım birini cebime birini de ağzıma koyduktan sonra kendisi de bir tane çıkartıp ağzına koydu. Çakmağı ateşleyip sigaralarımı yaktıktan sonra ikimiz de içimize derin derin çektik. -Harvey yalnızca ölen birinin ardından yas tutmak için içerdi sigara, dedi. -O gece, Harvey'in üstüne sigara kokusu sinmişti, dedim sigarayı ağzımdan kaldırdığımda. -Çünkü o gece içmişti. -Öleceğini biliyordu. Sigaradan bir duman daha çektikten sonra, -Ölen geçmişimiz, bir daha yaşanmayacak olan hatıralarımız, dostlarımız, sevgililerimiz ve yalnız kalmış kalbimizin yasını tutmak için içelim Karmen. Gözlerimizden yaşlar akarken ikinci sigarayı yakmıştık. - Benimle intikam peşinde koşmaya devam edeceksen sana sunduğum şartı kabul etmek zorundasın, dedim. -Ne şartı sunacaksın ki bana? - Cindy Pizza hisslerinin yüzde ellisini adına geçireceksin. Başını iki yana salladı. -Harveyin mi? Orası bana ait Emir. Ve istediğim kişiye veririm. -Bunu neden yapıyorsun Karmen? -İtiraz etme Emir, işsiz kalmanın sebebi ben iken bunu yapma. -İstesem iş bulman bir gecemi almaz. Eski Peperonni üyesi Emir Aybeyaz, karanlık dünyanın en sağlam tetikçilerinden biriyim. Kapıma biter insanlar istesem. -Ama buna gerek yok Emir. Ya kabul et ya da artık benimle değil tek başına yap ne yapacaksan. Sigarasından art arda duman çektikten sonra, -Sen ne kadar hassas birisin ya, deyip güldüm. İkinci sigaraları da bitirdikten sonra Emir artık ayaklandı. Gidelim mi? Şehirde biraz turlarız istersen. -Müzikte açar mıyız, diye sorarken kalkmam için bana yardım etmişti. -Açarız, dedi. Ve sonra arabaya doğru gittik. Ben arka koltuğa oturdum Emir de çoktan arabayı çalıştırmıştı. -Sana bir sürpriz yapmamı ister misin, diye sordu muzipçe dikiz aynasından bakıp. -Ne sürprizi? Önüne dönüp arabayı sürmeye başladı ve radyodan da müzik açıp son sese yükseltti. Ve hepsinin üstüne de, tüm nemli yaz havasını birden üzerinde hissettim. Kafamı yukarı kaldırdığımda arabanın üstünü açmış olduğunu fark ettim. -İnanmıyorum Emir, harika, diye bağırıp bedenimin yarısını arabadan çıkarttım. Saçlarım, rüzgarla geriye savrulurken, kimseyi umursamadan, intikam düşünmeden, yalnız olmadığımı bilerek özgürce şarkı söylemeye başladım. Emir de bana bakıp gülüyor ve şarkıya kendisi de eşlik ediyordu. - Siktir et hayatı ölüme sataş Şarkının nakarat kısmını dinledikten sonra hoşuma giden kısmını tekrar söylemeye başladım. -Yağsın üstüme kurşunlar -İki dost iki deli kurşun gibiyiz halen Şarkı bittikten sonra nefes nefese arabaya geri indim. -Ne manyak bir kadın çıktın sen ya? Dedi gülerek. Ben de gülerek eşlik ettim ona. Özgürdüm, ve özgürlüğümü ilk kez bu gece dibine kadar hissetmiştim. Ama işim bitmemişti, işte şimdi başlıyordu her şey yeniden. Kısa süreli çöküş yaşamıştım ama dimdik ayaklanmayı becerdim. Ben, kontrolsüz intikam alevini dizginleyip kendime ateşleyici enerji kaynağı haline getirmiştim. -Arabayı mezarlığa sürer misin, diye sordum. Emir gözlerini bana çevirip, -Lütfen oraya gidebilir miyiz? Şuan gitmem gerekiyor. Başını çevirip yan yola saptı. Ve mezarlık yolunu tuttu. Yarım saat içinde oraya yetişiktik. -Etraf karanlık ve tehlikeli seninle gelsem sorun olur mu? -Yalnız başıma gitmek istiyorum. Ayrıca ölüleri o mezara diriler koymuşken asıl tehlike nasıl çaresizce toprak altında yatanlar olsun? Başını salladıktan sonra kapının kilidini açtı. Arabadan indiğimde mezarlığı bir kaç sokak lambası az buçuk aydınlatıyordu. Önümü görmem için yeterli olan bu ışıkla adımlarımı haftalardır gelmediğin mezara çevirdim. Attığım her adım ayağımın altında mayın varmış gibi hissettiriyordu. Sonunda ona yetiştiğimde ilk işim duaları okumak oldu. Ardından, -Sana haberlerim var Harvey. Benim artık bir dostum oldu. Şaşırtıcı değil mi? Kim olduğunu öğrensen daha fazla şaşırırsın. Her neyse seni özledim, orada rahat mısın? Fazla sohbet edemiyoruz. Ben konuşuyorum sen susuyorsun. Aslında Buraya başka bir şey için geldim. Deyip cebimde ki sigarayı çıkartıp mezarının üstüne koydum. -Ben öldüm Harvey, gidişinle değil, ruhumun kirlenişiyle. Bir masum öldürdüm, bir can aldım. Al bir dal sigara... Yasımı tutman için... İçersin... Deyip arkamı döndüm ve yürümeye başladım. Elimi cebime atıp telefonumu çıkarttım ve beni sabahtan beri iki kere de arasa da açmadığım numarayı tuşlayıp kulağıma götürdüm. Çalıyor ... Açıldı. -Karmen İvy As Cindy. -Kızıl Kehribar. -Benimle buluşmaya artık hazır mısın? -Hiç olmadığım kadar. -Peki senden birini öldürmeni istesem bile mi? -Silahıma boşuna kurşun doldurmuyorum. Telefonun bir ucundan bile olsa beklenmedik cevabı duyduğunu belli etmişti. -Bana konum at Kehribar, yarın geleceğim. Telefonu kapatıp cebime koydum ve arabaya doğru gittim. Bugün ise sadece ilk ve son kez başımı yastığa rahatlıkla koyacaktım. 13. BÖLÜM SONU
BÖLÜM HAKKINDA NE DÜŞÜNÜYORSUNUZ???
Emir ve Karmen'in dostluğu hakkında ne düşünüyorsunuz??? İkisinin de Harvey'le tanışma hikaylerini sevdiniz mi? Evet arkadaşlarrr sonundaa size karakterlin içini dökebildiğim aksiyonsuz bir bölüm yazabildim. Hep Emir ve Karmen arasında aşk olabilme ihtimalini tartıştık ama gördüğümüz üzere aşk değil. Emir, Karmen'e gerçekten cok başka bir ilgi duyuyor. Ona çok değer veriyor hele ki onu kurtarmasının ardından bu daha fazla olacak. Ayrıca bir haberim var, bu duygusal olarak yazdığım son bölüm sanırım. Artık sizi acayip manyak aksiyon bekliyor. Hadi bakalım, ne olacak beraber görelim. Sizleri seviyorummm bol bol VOTE ve Yorum bekliyorum.. Sınır = 20 vote ve 200 yorum :) :) Sonraki bölümde görüşmek üzere
|
0% |