@shorosharpen
|
Doja Cat - Streets
Öğrenmeye çalıştım, -Peki hazır mısın Karmen? -Neye hazır mıyım? -Erdem Aker'i öldürüp T.G.İ.F 'in başına geçmeye? ❤️⛓️🖤 Nefes almadan, yutkunmadan, tepkisizce en az iki dakika durup, karşımda tüm ciddiyetiyle bu soruyu sormuş olan Kızıl Kehriba'a bakıyordum. Hayır, en başa saralım. Bana Emir'in yerini yanlış söyleyerek oynadığı oyunun ardından iş teklif etmişti. Pekâlâ, bu en fazla ne olabilirdi ki? Bilgi mi çalacaktım? Adam mı öldürecektim? Tonlarca para mı dökecektim evinin önüne? Taklit mi yapacaktım? İşte günlerce bu soruları düşünüp durmuştum kendi kafamda. Ya benden bunları isterse diye günlerce olur yolu aramaya çalıştım. Olabilecek en uç noktaları bile getirip masaya yatırdığımı sanıyordum ta ki bunu duyana kadar. Erdem Aker'i öldürmek ve T.G.İ.F'in başına geçmek? Sanırım bu sefer büyük sıçtım. -Hey, küçük sürtük! Karmen! Kendine gel. Diye sert sesini kullanarak bir uyarı yapmıştı bana. Halen tepkisizdim. Huzurunu kaçıran durumum yüzünden benimle yeniden sohbete girmekte zorlanıyordu. Elini uzatıp kolumu kavradı ve canımı yakarak beni sandalyeye oturtmaya çalıştı -Böyle donakalacağını bilsem cafcaflı bir giriş yapmazdım konuşmaya. Otur artık şu lanet sandalyeye sürtük. Şoklarını en sona sakla, hepsini birden yaşarsın. Tek kolu yetmeyince, iki koluyla omuzlarıma abanıp sandalyeyle birleştirmişti beni. Ve kendi de yerine oturup geriye yaslandı, kollarını göğsünde kavuşturdu. Üzerinde eski püskü, kırmızı çiçek desenli ütüsüz kısa kollu gömlek altına ise siyah kumaş pantolon giymişti. Görünen kolunda, şişkin iğne izleri ve çevresine yayılmış morarıklar vardı. Kırmızı lensi, beyaz olması gereken yuvasında kaybolmuştu adeta. Onun ne halde olduğuna kafa yormak yerine masaya baktım. Duygularımı kontrol etmeyi de bir yere not etmeli, boş vaktimde veya iş üstünde bunun üzerine çaba harcamalıydım. Bu kadına önce öfke kusmalı, ardından sinirli sinirli bakmam gerekiyordu. Ama çaresizce şaşırıp kendinden geçmek, başkalarına, kendimi basit gösteren kötü bir izlenimden fazlası değildi. Başımı iki yana sallayıp gözlerimi yumup açtım. Parmaklarımı çıtlattıktan sonra, bir iki defa öksürdüm. -Saçmalık. Dedim ve sustum. Başlangıç için fena sayılmaz ama konuşmayı unutmuş değilim ya! Kendimi toparlayıp dilime atılan düğümleri tek tek çözmeliyim. -Hayır -dedi cızırtılı sesiyle- Şuan da yapabileceğimiz en etkili darbe yolu bu. Yüzümü buruşturdum. -Neyden bahsettiğini anlamıyorum, hayır, hem de en ufak kelimesini bile. Fakat tek anladığım söylediği işin tehlike boyutuydu. Ve bu kesinlikle Emir'den saklanabilecek kadar ufak değildi. Kehribar ise, sandalyeye yayılmış yorgun bedeni ile oturuyordu. Bir ayağı sürekli olarak zemine vuran ritim tutmuştu. Ama bunun sebebi, kırışmış yüz hatlarının altında saklanan gerginlikti. Ki bu kadın onu tanıdığım kadarıyla bu hale kolay kolay gelecek en son kişiydi. -Karmen, beni dinle sürtük. Dramatik tepkilerinin, uzun süre şokta kalmanın sırası değil. Daha önemli meselelerimiz var. Emir'in yaşamı pahasına bana oyun oynayan kadın, çatlaklıklarına kırmızı ruj dolmuş dudaklarını karşımda oynattıkça şokumu geriye atıyor yerine öfkeyi getiriyordum. Kendime de gelmiş sayılırdım çünkü şokumu onun saklayamadığı gerginliği bana bulaşarak alt ediyordu. Hele ki az önce gelirken beni birilerinin takip ettiğini ve bu çevirdiğim dolapların Emir'den gizli oluşunu idrak ettiğim an. -Evet, daha önemli meselelerimiz var. Çok haklısın ve bu sefer saçmalamıyorsun. Neyden başlayalım biliyor musun? Bana Emir'in konumu hakkında yalan söylemenden. Anlaşmaya sadık kalmadın. Kollarını açıp hemen masaya yasladı ve bana doğru eğildi. -Doğrusunu sonradan söylemiş olmama rağmen yine de gitmeyen sendin. Bu konuşma bitene kadar üzerinden çekmeyeceğim yırtıcı bakışlarım içimde ki kinin sembolünü simgeleyecekti. -Evet, gitmedim. İgima'yı öldürmeyi tercih ettim. Ama bana yine yalan söyledin, yine. Utanmadan, yalan söyledin. Kendini şerefli bir kadın olarak mı görüyorsun? Kan çanağı gözü seyirmişti içten gelen sinirle. Ama dudakları keyifle yukarı kıvrıldı. Masaya serdiği yıpranmış kollarını kendine çekti. -Ben şerefsiz bir kadınsam, bir insanın hayatını ölüme terk eden kadın da en az benim kadar şerefsizdir. Burnumdan gülerek soludum. -Evet, ölüme terk ettim. Ve sana yemin ederim ki orada İgima'yı bulup gebertseydim buna asla pişman olmayacaktım. Dediğim hoşuna gitmiş gibi suratı memnuniyete bulandı. -Ama senin yalanın sadece Emir'le bitmedi. Senin yalanın İgima hakkında da devam etti. Neden? Neden böyle bir oyun oynadın bana? Hemde ben anlaşmama sadık kalmışken. -Hayat -deyip kollarını iki yana açtı- işte tam böyledir. Öğreniyorsun. -Kendini benim akıl hocam felan sanmayı kes! Bana hayatı sen öğretmeyeceksin. Bu tatsız sohbet masasına, az önceki kadın yaklaşıp iki tabak tatlı bırakıp gitti. Önüme koyulan tabağa isteksiz, kayda değmeyen bir bakış attıktan sonra, işaret parmağımın ucuyla önümden ittim. Kehribar, gömleğinin bir düğmesini açıp yakasını gevşettikten sonra tatlıya bir çatal batırıp ağzına götürdü. -Tatlı yiyelim, tatlı konuşalım diyecektim ama keyfimiz pek ekşi. Sonra tabağını benimkinin yanına gönderdikten sonra elinin tersiyle ağzını sildi ve uysallıkla, -Ahh sürtük, ben sana hayatı öğretmiyorum ki. Bana sana yalan söylüyorum, seni sırtından bıçaklıyorum, seni kandırıp oyuna getiriyorum. Ve sonra hayat sana bunların ağır bedelini göstererek öğretiyor kendini, dedi. Esasen de Kehribar bana bunları yapıp ardından insancıl konuşmaya girdiğim tek insandı. İgima, karşıma "kocanı öldürdüm çünkü sana hayatı öğretmek istiyordum" diyerek çıkarsa, ona değil tek, bir düzine kurşun sıkardım. -Seni bir kere kandırdım. -diyerek konuşmayı yine kendisi üstlendi- Sen bana hakaret ettin. Bana kötü dedin. Hemen arkasından bir kere daha kandırdım. Ama fark etmedin ve yine bana güvendin. 2. Seferinde sen kandırılmayı hak etmiştin Karmen. Ve seni defalarca kimseye güvenmemen konusunda bizzat uyarmışken. Yüz karası haline gelen tedbirsizliğim beni şu masada bir miktar dibe çekiyordu. -Hatalarımı yüzüme vurmak için mi benimle buluşmak istedin? -Hayır. Dedim ya Erdem Aker'i öldürüp T.g.i.f'in üstüne konmak için. -Sanki bunu çok normal bir şeymis gibi söylemen de ayrı komik, derken gülümsedim. -Öyle mi söylüyorum? Halbuki ben çok gerginim. Ki bunu bence sen de fark ettin? Değil mi Karmen? Söylesene? Hiç çekinme, söyle. Onu bu sefer yenmiş, indiğim dipten de biraz çıkmış gibi tam gözlerinin içine baka baka, -Gözlerin -dedim bastırarak, bana her zaman söylediği şeyi- Titriyor. Ve tam o anda titremesi durdu. Korkunç bir manzaraya bakıyordum. Bir anda, gözlerinin titrmesine engel olmuştu. Etkilenmiştim... -Hala titriyorlar ama bu sefer sen görmüyorsun. Hep titriyorlardı ama saklamayı beceriyordum. -Az kaldı İgima gözlüğün sloganını söyleyeceksin. Gözlerinizi saklayın onlar sizi açığa vurur. -Ama şerefsiz çok haklı. Eğer öyle olmasa, bu hale gelebilir miydi? Gözlerinde ki ölümleri, silahları, masumların gözyaşlarını saklamasa bizim işimiz daha kolay olmaz mıydı? Ciğerimi deşti sözleri. Çünkü saklambaç oyununu en iyi İgima oynuyordu. Her deliğin altındaydı, bazen ebe'nin tam arkasında. Bazen ağaçların üstünde. Ama asla sobelenmiyordu. -Seninle dertleşmeye gelmedim. İş vermen için gelmiştim ama işin saçmalık seviyesi beni fazlasıyla aştığından kabul etmiyor ve buradan gidiyorum, deyip ayaklandım. -Tamam tamam, işten bahsetmemi istediğini direktte söyleyebilirsin gitme numarası yapmana gerek yok. Bir kaşımı kaldırıp, sandalyenin yarısına kasıla kasıla oturdum. O ince kaşlarının her seferinde zaferle kıvrılması tanık olduğum en gıcık olaylardan biriydi. -İgima'yı devirmek için bu sefer nasıl bir plan izleyeceksiniz? -Bu seni ilgilendirmiyor Kehribar. Senin niyetinin iyi olduğunu sanmıyorum. Sana 3. Kez güvenmiyeceğim. Zaten bana öğretmeye çalıştığın şey de bu değil miydi? -Sence ben kötü kalpli kötü biri miyim? İlk defa sesine kırgınlık bulaşmıştı. -Tam olarak öylesin, diye sertçe çıkıştım. -Neden sürtük? Kötülerle savaşma yöntemim senden farklı diye mi? Sana kazık mı attım? Anlaşmaya mı uymadım? Hemde paramı almış olmama rağmen? Siktiğimin koca gözlerin açık ama görmüyorsun bile. Karanlık dünya yalnız sana mı karanlık Karmen? Bu tarafta geberen tek masum, kocan mı sanıyorsun? Sana neden mi kazık attım? Belki gözünü açarsın diye. Sadece kocanın aptal basit intikamını almakla bu iş bitmeyecek Karmen. Kurtul şu bencil kafandan. Sana göre Peperonni'de saf kötülükle bezenmiş. Değil mi? Ama onların kuralları bu Karmen. Sana kıyak geçip, artık üyesi olmayan tetikçiyi kurtarıp, koca şirketlerini riske mi atmaları lazımdı? Kalbim aralıklarla teklese de şimdiye kadar bu sohbeti iyi idare edebilmiştim. Ama bana çektiği bu muamele, öfkemi doruk noktasına taşıdı. -Ben, ben kimseyi peşime takmıyorum, peşime takılmayanları da kötü olarak görmüyorum. Ama Peperonni, Emir'i kurtarmamak bir yana bana engel olmak istiyordu. Kulak asmayıp bana illa söylemek istediklerini, dilinden dökmeye devam etti. -Sen kendini çok iyi biri olarak mı görüyorsun Karmen? O zaman çevrende ölen masum insanların yardımına niye koşmuyorsun? O depoda ki sandalyenin üzerinde ki ölü adam. Kim olduğunu biliyor musun? -ağzımı tam açacakken geri kapadım- İsmini biliyor musun? Hayatının hakkında en ufak bir fikrin var mı? O adam nişanlıydı. Ve tek yaptığı şey kuryecilikti. Ama lanet olası silah kaçakçılığı esnasında birinden İgima'nın sadece ismini işittiği için, öldürüldü. Sence o adam ölmeyi hak etti mi Karmen? Peşi dayanıksız savunmamı içime atıp, haksızlığıma teslim oldum. Sessiz kalmıştım mecburen. -Cevabın yok mu? Az önce gayet kendinden emin konuşuyordun. Ah peki, dur devam edeyim şu başından beri bana nefretle bakan gözlerine inat. Sevgilini kurtardığın günü neden es geçiyorsun? -O benim sevgilim değil Kızıl Kehribar, bu sana bunu son kez söyleyişim. -Mesele onun kim olduğu değil. O gün bir masum öldürdün. Hem de kendi ellerinle, kendi silahınla belki. Onu unutabildin mi? Kendine özgü küstahlığının ağır etkisi altında ürkek kalıverdim. - Yine cevap yok. Peki o masumun intikamını kimden alacaksın? Erdemden mi? Benden mi? Yoksa kendinden mi? Görüyorsun değil mi? Demek ki bazen iyi insanlar bile kötü yollara başvurmak zorunda kalıyormuş. Bir masumu öldürdün Karmen Emir'i kurtarmak için. Ben ise sadece sana yalan söyledim gözünü açmak için. Kim daha kötü ya da masum tartışalım mı? Hayır diye çığlık atmak istedim. O masumu öldürmemin benim ruhumu yok ettiğini, ellerimde kalıcı kan lekesi bıraktığını itiraf etmek istedim. Ama ne işe yarayacaktı ki? Beni haklı bulsa da yeterince acı çektiğimi görsede o adam zaten ölmemiş miydi? Ben onurumu harap eden sözlerime göz yummuşken o susmadan devam ediyordu. -Lanet olası beş milyonunda mı kaldı aklın? Sence o para bende mi? Sence ben siktiğimin Ronni Tetikçisini kurtarmak için yerini öğrenme riskine sırf beş milyoncuk için mi girdim? Hadi siktir ordan. O beş milyon daha bana yetişmeden harcandı. Nereye biliyor musun? Öldürdüğün masum'un geride kalan üç yetim çocuğuna. Hepsini yurt dışına gönderdim anneleriyle beraber. Ve bu emin ol bana beş milyondan daha fazlaya patladı. - Peki o adam neden öldü? Bana sadıklıktan taptığı için mi? Enayilikten mi? O ölürse geride kalan ailesine vereceğim parayı duyduğu için mi? -Bilmiyorum, diye fısıldadım acı çekerek. -Hayır Karmen bu saydıklarım için değil. Ona sordum. Dedim ki, ölmeye hazır mısın? Ne için öleceğim, diye sordu. Ben de, aileni yaşatmak için dedim. Parayla değil, kaçarak değil, yalanlarla değil. Aydınlık dünya da rahatça yaşatmak için. Bana bunun mümkün olmadığını söyledi. Hem de işte şu kelimelerle "saçmalık, ben yokum." Sonra ona senden bahsettim. Evet, senden bahsettim sürtük. Hoşuna gitti mi? Gururlandın mı? Başımı iki yana salladım. - Ona bir kadın var dedim. Gözünü intikam bürümüş. Biz yemeklerle hayatta kalıyorsak o intikamıyla hayatta kalıyor. Biz mutlu gelecek hayali kurarken o sadece ölü bir bedenin hayalini kuruyor. O kadın, belki de aradığımız aydınlık. O kadın saf bir nefrete sahip. Ve eğer hissettiği gibi yaşarsa, artık masumlar ölmeyecek. Nasıl bu kadar eminsin,dedi. Ben de sana yalan söylediğimi itiraf ettim ona. Şöyle dedim. O kadına iki seçenek sunacağım. Biri İgima'yı öldürmek ve biri onun sahip olduğu tek dostunu yaşatmak. Dostunu seçer, dedi. Ve bana dedi ki, kendimi ancak şu şekilde öldürürüm. Eğer o kadın vaktinde gelip tetikçiyi kurtarmaya çalışırsa onu öldüreceğim. Eğer, dediğin gibi İgima'yı seçmis ve eli boş bir şekilde geç kalarak tetikçiye gelirse beni öldürmesine izin vereceğim. -Neden? Ben daha kendime yetemezken neden bir başkalarının hayatını bana bağlıyorsun? Sonunda hayat belirtisi göstermiştim. -Neden mi? Kime bağlayayım? Bir bok beceremeden ölen kocan Harvey'e mi? Ya da sadece senin hatrına Harvey'in intikamını alıp kendi hayatına bakacak olan tetikçi dostun Aybeyaz'a mı? Ya da saklanılmış görünmeyen yılanlara mı? Bu masumlar senin içinde yanan intikam alevinden ısınamazlar mı? O alev sadece Harvey için mi yanacak? Diğer masumlar, Harvey gibi intikamı hak etmiyor mu? Peki yaşayanlar kafasını yastığa rahat koymayı hak etmiyor mu? Senden benden bahsetmiyorum, biz kararmışız. Biz bitmişiz. Ben, o kuryeci adamdan, çocuklarını geride bırakıp ölen köstebeğimden bahsediyorum. Anlıyor musun Karmen? Kafan gerçeklere basıyor mu? -Ben hayır kurumu değilim, diye itiraz ettim ona. Sadece her şeyi olan kocası elinden alınmış ve çulsuz kalmış ve onun intikamına saplantılı olan kadından ötesi değildim. -O zaman neden dışarda ki o gariban kılıklı adamı yanında gezdiriyorsun? -O beni şoförüm, arabamı sürüyor. -Ona ne kadar ödüyorsun? -Yarım milyon. -Demek ki sen hayır kurumusun. Dağılan dikkatimi toparlayıp, -Masumların intikamını almak isterim ama gücüm buna yetmez, dedim. -Gücünün neye yetip yetmeyeceğini zamanla göreceğiz sürtük. Sen önce bana kararını söyle. Benimle iş yapacak mısın? Yoksa elinde ki sikik saçma sapan bilgilerle tetikçi sevgil- pardon, arkadaşınla kılıklara girip klüplerde fink mi atacaksın? -Birincisi elimizde hiç bilgi yokken bile, gelebildiğimiz şu konum küçümsenemez. İkincisi, senin elinde bilgi varken bunca zaman bir yere gelememişsin bile. Üçüncü ve son olarak, artık daha güzel planlarımız olacak. -Anladım canım, öyledir eminim. -Anlat artık şu saçmalığı, diye çemkirdim. Burada durup beni küçümsemesine müsade etmeyecektim daha fazla. -Ya biz büyük bir tehlikenin içindeyiz ya da onlar büyük bir tehlikenin içinde olacak. Denge tahtası henüz bir tarafa ağır basmadı. Ama iki tarafta karşı tarafa bassın diye uğraşıyor. -Kimlerden bahsediyorsun? -Erdem Aker ve Ceyhun Kozandan. Aklıma hemen Erdemin şartlar olarak Ceyhun Kozan'ın bilgilerini istemesi gelmişti. -Erdem Aker'i zaten tanıyorsun. Ama Ceyhun Kozan- -Onu da tanıyorum. Şaşırmıştı. -O seni tanıyor mu? -Karmen olarak değil. -Yani hem Erdem hem Ceyhun seni şimdilik farklı kimliklerde tanıyor. -Erdem ASES alıcısı, Ceyhun ise Ronni paketçisi olarak biliyor. -Yakalanana kadar işe yarayacak olan bir durum. Ama kazığımızı buna bağlayamayız. -Bana her şeyi düzgünce anlat artık. -Anlatıyorum, zaten vaktimiz her saniye daralıyor. Erdem Aker, 2 sene önce t.g.i.f'in sıradan bir alıcısı iken yüksek başarısı ve acımasız vicdanı sayesinde, t.g.i.f alıcılar başkanı ve t.g.i.f kağıt üstünde yöneticisi oldu. Bu iki sene'nin ilk senesini güzel başarılar, yüksek kâr cirosu, ele verilmeyen klüp alıcıları ile geçirerek takdirleri üzerine toplasada bu yıl pek öyle olmadı. Erdem işin yoğunluğunu artık bir iş adamı olarak kaldıramıyor hale geldi. O kaçık bir adam, onunla pek mantıklı sohbetler edilmez. Son 3 ayda yaklaşık 10 çalışanı öldü. Ve içlerinden yarısını öfkesine yeni düşerek kendisi öldürdü. Alıcılar düzensizlikten şikayetçi. Hiç kimseyi programa koyamıyor ve günü gününe malları yetiştiremiyor. Geçen zamanlarda silah isteyen birine madde teslim etmiş. Müşteri kaybı yaşıyor ve insanlar t.g.i.f'ten şikayetçi olmaya başladı. Erdem Aker'in koltuğu sarsılıyor. Üstler onu indirmek için son hatalarını bekliyor artık. Bu yüzden Erdem kendini toparlamaya ve itibarını kazanmaya çalışıyor. En son Emir Aybeyaz'ı yakalayarak büyük bir balık tuttuğunu sanmıştı ancak elinden kaçırması ve Ronni ekibinin de anlaşmadan cayması üzerine Erdem'in oltası ancak yosunlarla doldu. Erdem şuan öfkeli, çaresiz ve yıkılmaya müsait bir adam. -Peki onu kim yıkacak? -Harika bir soru. Ve cevabı çok basit. Ceyhun Kozan. -Ama o genel alıcıydı. Bir yere bağlı olarak çalışmadığını söylemişti. -Bir zamanlar öyleydi. Ama başı boş kalan t.g.i.f'in yöneticisi olmak gözüne pek cazip gelmiş yüksek konum onu delicesine cezbetmiş olmalı. Tabii hal böyle olunca Erdem ve Ceyhun aralarında rakip oldular. Ama bu rekabet, pek masum değil. İkisi de birbirlerini derinlemesine araştırıyor , açıklarını bulmaya çalışıyor. -Bunun İgima'yla ve bizimle ilgisi ne? -Ben Ceyhun Kozan'la görüştüm. O adam Erdemden çok daha akıllı ve ona göre daha sadık biri. Aramızda bir anlaşma düşündük. O Ronni'den önce Erdem ve t.g.i.f hakkında bilgi almayı denemiş ancak Peperonni'nin bu büyük patlamaya karışmak istemeyip bilgileri ne Erdem'e ne Ceyhun'a satmış. Ceyhun benden, Erdem ve karanlık geçmişi, batırdığı ve sakladığı işleri, kendi mülküne geçirdiği malları istedi. -Peperonni'den bilgi istememi isteyeceksen sana kötü bir haberim var. Onlar Erdemi daha 1 hafta önce tanıdı. -1 hafta mı? -Evet çok az bir süredir biliyorlar. -Vay anasını bu Seller'in Erdem hakkında bilgi toplaması için çok uzun bir süreymiş. Karmen kendine gel. Peperonni bilgi kuruluşu. O adamlar bir günde binlerce insanı araştırıp bilgilerini alıyor. Emin ol Başta Dedektif Seller ve sonra peperonni olmak üzere Erdemi, t.g.i.f'i derinlemesine araştırmışlardır. Her neyse, Ceyhun benden bilgiyi istedi. Ve sonra Erdem Aker'i öldürmemi. Kendisi öldüremez çünkü bu yasak. Eski başkanların en az bir sene dokunulmazlığı vardır. Ama eğer ki Ceyhun T.g.i.f'i alırsa Erdem hala hayattaysa onu ve işini asla rahat bırakmaz. Bu da bizim zararımıza olur. Erdem Aker'i ben öldüremem. Birinsi ben o kadar yetenekli değilim ikincisi onu öldürmeye götu yiyen bir kiralık katil bulamadım. -Yani sen de onu benim öldürmemi istiyorsun öyle değil mi? -Evet geriye kalan tek çözüm sensin. Hem senden korkuyordu, seni Asesten sanıp yanaşmaya ve üstlere onu övmeni ister. Sen de kaşla göz arasında onu çeker vurursun. -Peki diyelim ki öldürdüm. Sen bilgilere nasıl ulaşacaksın? -Haklısın iyice düşündüm taşındım ve o görevi de sana vermeye karar verdim. -Seni adi şerefsiz, beni resmen kullanıyorsun. -Bu tür kovalamaca işleri için ben artık yaşlandım. Peperonni'den o bilgileri bir şekilde almaya çalış. Yanında tetikçi arkadaşını almak ister misin oraya ben karışmıyorum ama bizi ortaya çıkartacak olursa ölür. Sakinliğimi bir anlığına köşeye fırlattım ve müthiş tehditkar sesimle, -Benim karşımda onu öldürmekle tehdit etmek istemeszsin Kehribar, diye uyarıda bulundum. -Kusura bakma, ağzımdan kaçtı. Demişti öylesine ama karşılaştığı bu tepkiye hazırlıksız yakalanmıştı. -Diyelim ki her şeyi yaptım. Erdem öldü, Ceyhun t.g.i.f başkanı oldu. Peki burada senin ve özellikle benim kazancım ne olacak? -Ceyhun'la olan anlaşmamızda benim görevlerimi yerine getirmem şartıyla o da bana, ondan istedigim her bilgiyi verecek. Özel alıcılar, tedarik ağları alım satımdaki isimler. Yani Karmen, İgima'nın en büyük karanlık iş noktasında bir köstebeğe sahip olmuş olacaksın. -Ceyhun bunu kendi işin neden baltalamaya kalksın ki? -Sen Ceyhun'u İgima'ya aşık mı sanıyorsun? Senin benim kadar olmasa da o da pek sıcak bakmıyor ona. Ayrıca bunları bana yapmak zorunda yoksa ifşalanır ve infaz edilir. Ben ona yardım etmezsen de Erdem'i devirmesi biraz zor. Ayrıca hazır almışken neden Ceyhun'un da bilgilerini almıyorsun ki? Zamanı gelir tehdit için kullanırız belli mi olur? -Yok ya zaten herkesin bilgisi ayağıma tepsiyle sunuluyor. -Karmen, kimseye bir şey tepsiyle sunulmuyor. Acele etmeliyiz. Erdem sarsılan yerini garantiye her an alabilir. Veya Ceyhun'u öldürtebilir. Bunlarda bizim İgima'ya birinci kaynaktan ulaşmamızı engeller ve tek şansımız da gider. Muhakkak kendime başka bir yol bulabilirdim er ya da geç ama bu, bir kaç zorlukların ardından belki de tadacağım en yararlı zafer olacaktı. -Nasıl bir yol izleyeceğini kafanda çizdin mi? -Sayılır. Planlarım şimdilik bana kalsın. Bana onu kendime sırdaş bilmediğim için tavırlı bakış attı. Umursamadım. Bu Erdem Emir'in kaçırılmasını araştırıyor mu? -Bilmiyorum Ceyhun'la olan kavgalarından buna fırsat ayırıyor mu fikrim yok, neden sordun? -Sana gelirken beni evimden itibaren bir araba takip ediyordu. -Kim olduğunu gördün mü? Ayağını yere tutarak ritim almıştı yeniden. -Hayır,alev modifiyeli siyah arabaydı peşimizde ki. -Buraya geldiğini gördü mü? -Hayır onu Ceyhun atlattı. -Ceyhun mu? -Benim Ceyhun, şoförüm olan, -Arkana dikkat et Karmen. O takipçinin kim olduğu hakkında hiç fikrim yok. -Ederim. -dudaklarımı ıslatıp yerimde dikleştim- Tamam işi kabul ediyorum. -Unutma Karmen, amacın yalnızca Harvey'in intikamını almak olmasın. Karanlık dünyayı aydınlatmaya bak. Gerekirse kendini yak ışık saçmak için. Bu çok yürek isteyen bir fedakarlıktı. Kendimi yakmak, ışık saçmak... -Bana planlarından haber verirsin. Gerekirse sana adamlarımdan yollarım. Neye ihtiyacın olursa ara. Ben ise, Ceyhun ve Erdem arasında ki gelişmeleri takip edeceğim. Başımı salladım. -Adımlarına dikkat et. -Sen de öyle -dedim- Peki Ceyhun'la iş birliği yaptığın öğrenilirse ne yapacaksın? -Önce öğrenilmemesi için elimden geleni yapacağım. Neyse Karmen, seninle sohbet edemedik. -Yaklaşık 2 saattir buradayız, dedim alayla gülerek. -Hayır. Sana anlatmakta söz verdiğim tuhaf hikayelerden bahsediyordum. -Eğer Erdem'i devirip Ceyhun'u yerine koymayı başardıktan sonra uzun vadeli bilgi sürecine girmiş olursak o zaman masallara ayıracak vaktimiz olur. Şimdi ise canlarımızı kurtarma derdine düşelim. O da -Bu iş Emir Aybeyaz'ın kulağına gitmeyecek. Gizlice halledeceğiz. -Ben söylemem, sen de söylemezsin ama bu onun anlamayacağı anlamına gelmez. O adamla bu kadar vakit geçirdin hala onu tanımıyor musun? -Anladığı yere kadar saklayacağız o zaman. İkimiz ayağa kalktık. Onunla el sıkışmak için elimi uzattığımda tutup beni kendine çekti ve gözlerimin içine derin derin baktı. -Bir çift göz görüyorum. Titreyen, cesur, korkak, katil, masum, aydınlık, karanlık, ama ne olursa olsun hep cayır cayır. İtiraf et bana Karmen. Bu yanan ateş sadece Harvey'in ölümünün odunlarından mı? Yoksa kaybolan geçmişinin de katkısı var mı? -Geçmişim hakkında yorum yapmak sana düşmez. Her şeyi bildiğini sanıyorsun ama öyle değil. -Tek bildiğim intikamını sadece bir ölü beden için değil, kendin için de aldığın. Gözlerimi gözlerinin çevresinde gezdirdim. -Kullanıyorsun, dedim ona bunu yakıştıramamıştım. -Geceleri uyumamı sağlıyor, aksi takdirde uykusuzluktan ölebilirim. -Bazen fazla kaçırıyor gibisin, seni uyutmaya yetecek kadardan fazlası ... -O fazlası da vicdanımı susturması için. İnan bana Karmen, uyuyup kabus görebildiğin için şanslısın çünkü ben onu bile yapamıyorum. -Yine de fazla kaçırma Kehribar. Sen susmayacak vicdana sahip olacak kadar kötü bir insan değilsin. Ben ona bu itirafi yapsam da o hiç umursamamıştı. -Sen de benim geçmişim hakkında pek bir şey bilmiyorsun. Telefonumun çalmasıyla sohbetimiz kesildi. Arayan Emir'di... Artık gitmem gerekiyor. Sana haber ederim. Sen de bana haber etmeyi unutma. El sıkıştıktan hemen sonra telefonumu alıp mesaj çektim. Ve restorandan çıktım. ⛓️⛓️⛓️ "İşim vardı açamadım kusura bakma." Başımı telefondan kaldırdığım an sabırsızca oradan oraya tur atan Ceyhun beni görünce, -Artık gel bin, diye birden bağırdı ve koltuğuna geçti. Ben de tam arka kapıyı açacakken bildirim sesiyle durup telefonuma baktım. "Ne yapıyorsun?" Yazmıştı. Ceyhun kendinden geçmiş gibi arabadan inip ellerini üst tarafa dayayıp bana birden saydırmaya başladı. -Yani değil ağaç olmak meyve bile verdim amınakoyayım. Ne yaptın bu kadar yav tüm karanlık tarafın dedikodusunu mu yaptınız? Ne konuşabilirsiniz ki bu kadar? -Kusura bakma, deyip hemen Emir'e cevap verdim. "Ceyhun'la dışardayım" yazdığım anda görüldü oldu ve üstten arama geldi. Shit! Neden direkt böyle bir şey yazmıştım ki? Aramayı açıp kulağıma götürdüm. "Ne Ceyhun'u lan? Senin Ceyhun Kozan'la ne işin olabilir Karmen?" "Sakin ol bu başka Ceyhun. Benim Ceyhun." Sakin olmak yerine daha da delirmişti. "Senin Ceyhun ne kızım? Delirtmek mi istiyorsun beni?" -Bin artık şu arabaya yavrum ya, bin. Geberecegim sıkıntıdan. -Yavrum mu, dedi Emir. -Kes sesini gerizekalı, diye bağırdım Ceyhun'a. -Bana mı dedin sen Onu Karmen? Emir telefonda ismimi seslenirken Ceyhun bir elini arabaya atıp kornaya basmaya başladı. "Oraya geliyorum konum at, hemen." "Emir sakin kal bir dakika." "Kim o Kamren?" -Kafanı o kornaya geçireceğim senin bekle. Diye bağırdım Ceyhun'a. O tiz ve siren gibi çıkan korna kulaklarımı tırmalıyor ve Emir'i duymamı engelliyordu. "Hayır, beni bekle Karmen. Ben geçiririm o lavuğu nereye gerekiyorsa." "Lavuk dedigin adam evimizde ki o taksici bize bakan adam." Diye savunmaya geçmem de bir o kadar anlamsızdı. "Bana bak Karmen yoldayım bana nerde olduğunu söyle gelip alacağım seni." Emir henüz Ceyhun'u tanımadığından beni sanki tehlikenin kucağına atlamışım gibi görüyordu. "Telaşlanma, gerek yok, şoförüm beni eve götürür." "Şoför mü? Şoförün kim sikeyim? "Ceyhun işte anlamıyor musun?" -İstifa ediyorum! -Hayır ben seni kovuyorum, diye aynı hararetle dönüt verdim. "Karmen o adam senin ne diye şoförün oluyor? Yanına geliyorum." "Emir lütfen eve geç. Ben de geliyorum. Konuşuruz bunları. Lütfen bu seferlik. Şuan anlaşamıyoruz." "Kendine dikkat et, evine gidiyorum" deyip telefonu kapattı.. Ben de telefonu kapatmamla arabaya binip kapımı çarptım. Ceyhun da aynısını yaptı. Ve ikimiz sonunda arabada olduğumuz için kontağı çalıştırmış, gaza basmıştı bile. -Hani beklersin de ağaç olmazdın. Ne biçim bir calışansın ya sen? -Lan ben ne bileyim kadın bu kadar uzun süreceğini. Yani ne konuşabilirsiniz ki o kadar. Sesimin tonunu alçaltıp sakince konuşmaya başladım. -Haklısın sana beklememen gerektigini söylemiştim. -Belki bizi takip eden yine gelir diye nöbet tutmak istedim. Zorunda olmasa bile bunu yapmak için orda durması içimi titretmişti. -Eve gidiyoruz, Emir de geliyor. -O iyi iyi tanışmış oluruz. Bir kaşımı havaya dikip aynadan ona baktım. -Onun önünde bana yavrum felan deme ağzını kırar. Hatta pek konuşmasan iyi olur. -Tamam anlaşıldı, ağzımıza fermuar çekeceğim. -Hem de? -Hem de ne? -Bugün nereye geldiğimi sorarsa- -Kadın anladık değil mi? -Emin oluyordum sadece. -Şimdi söyle bakalım, o Kehribar mıdır nedir denilen kadınla neler oldu? -Anlaşma yaptık. Ama sıçayım ki çok tehlikeli bir iş. -Kendini tehlikeye atmaya değer mi peki? -Bir başkası bu iş için can bile vermişken ben tehlikenin üzerinde yürüyebilirim bence. Seninle işimiz çok, önümüzdeki günler çok hareketli geçebilir. Ordan oraya gidecegiz. Ve eğer kafamda ki planı tam oturtturusam, çok fena bir görevimiz olacak. -Kafandaki o plan ne olabilir ki? -Şimdilik eve sür, sırası gelecek. Ceyhun benim için penceremi aşağıya kadar açtı, kafamın camdan çıkan taraflarından saçlarım arkaya uçuyordu. Yanımdan geçen insanlara ve arabalara baktım. Karanlık dünyaya hapsolmuş masum ruhlar, bu insanlar gibi aydınlığı hak ediyordu değil mi? Ve yalnızca öldürülen Harvey değildi. Ssdece onun intikamını alıp ortalıktan kaybolmayı istemem bencilce miydi? Neden başkalarını düşünmeliydim? Ben onların Süper kahramanı değildim. Ben daha kimse değildim, tanınmıyordum, ismi geçince titretmiyordum hiçbir yeri. Ve kötüleri bile öldüremiyordum. -Ne düşünüyorsun? -Şu benim araba garajını, otomatik kapı yapabilir miyiz diyecektim. -Yaparız, yaparım yani. İki üç tane tanıdığım var, onları çağırırım işe. Gelmeleri sorun olur mu? -Olmaz, artık saklanmıyorum. -Niye daha önce saklanıyor muydun? -Boşver eskide kaldı. Konuşmadan geçirdiğimiz saatlerin ardından hava da yavaşça kararırken evime varmak üzereydik. Yetişene kadar kendim üzerinde biraz çalışmalıydım. Gözlerimin titremesini saklamalı, yüzümdeki gerginligi atmalıydım. Emir'le konuşurken benden kapacağı en ufak soğuku bile es geçmez neden öyle yaptığımı anlayana kadar sorguya çekerdi. Profesyonel bir yalancı ve işgüzar olmalıydım. Çünkü kafamda ki planın en büyük parçasında Emir de vardı. Doğru, onunla beraber gerçek amacımı gizleyerek bir iş yürütüyormuş gibi yapacaktım. Onu ölüme terk etmiyordum bu sefer ama ikimizi ölüme götürüyordum da. Çünkü bu işte artık yalnız değildik. Erdem Aker, Ceyhun Kozan, Emir Aybeyaz, Kızıl Kehribar, ben ve benim içine dahil edeceğim herkes. Bu ufak misket, iki kişilik saklambaç, üç kişilik ebelemece oyunları değildi artık. Ceyhun Ve Erdem'in kendi arasında ki savaş ile beraber karanlık dünyanın şahit olduğu en büyük oyunlardan birini oynayacaktık. Ve oyunların birden fazla galibi olmazdı. Tek bir galip olurdu. Tek bir kişi zafer kazanırdı. Ve diğerleri elleri boş köşelerine çekilirdi. Bu oyunun galibi kim mağlubu kim olacaktı? -Seninki gelmemiş henüz eve, dediğinde yumruk yapıp başımı dayadığım elimi çekip dışarıya baktım. -Ben inip eve geçiyorum. Arabayı garaja götürmene gerek yok. Bahçede park etsen yeterli, zaten sürekli kullanacağız. -Öyle yaparım, deyip arabanın kilitlerini açtı. Arabadan inip hızlı adımlarla eve geçtim. Emir geldiğinde nerede durmalıydım? Ona hangi yüzle hoşgeldin diyecektim? Salonuma geçip masada ki ıvır zıvırlara baktım. Kağıtları kaldırmama gerek yoktu. Zaten planımın bir parçasıydılar. Daha salonuma yetişmeden kapım çaldı, koşarak açmaya gittim. Kapıya giden elim titriyordu, bu halde Emir'le nasıl yüz yüze gelecektim? Kapıyı açtığımda Ceyhun içeriye pata küte daldı. -Geldi amına geldi. Bana da öldürücü bakışlar atıyordu. Ama çabucak eve koştum. -Kim geldi Ceyhun, derken elim hemen belime gitti. Bir tehlike mi vardı onu böyle telaşa sokan? Kapımı tam kapatmak için iterken, araya aniden sokulan ayak buna engel oldu. Silahımı belimden çıkartıp önümde tuttum ve kapının arkasından çekildim. Aklıma bizi takip eden o gizemli kişi ya da onun arkasından iş çevirdiğimi öğrenen Erdem, veya masum babalarını öldürüp yetim bıraktığım aile fertlerinden biri geliyordu. Ama kapıdan geçen kişi, zaten buraya gelmekte olan ve geleceğini çok iyi bilmeme rağmen telaştan unuttuğum adam Emir Aybeyaz'dı. Kapıdan içeriye tüm heybeti ve öfkeli bakışlarıyla geçmiş bakışlarını bir bana bir de arkamda duran Ceyhun'a yolluyordu. İlk kez giydiğini gördüğüm gri paraşüt pantolonu ve bedenini saran gri tişörtü ona bambaşka bir hava katmıştı. Ve kaçırıldığında uzamış saçlarını yeniden kısaltmıştı. Sakalını da kısaltmış, çenesinin altına ufak jilet yarası izi bırakmıştı. Buz gibi bakan gözleriyla bana doğru bir adım atarken elimde ki silahı alıp elimi boş bıraktı. -Silahını neden çıkarttın Karmen? Bir başkasını mı bekliyordun? İşte tam bu anda başlamalıydım sahte yüz kullanmaya. Sesimin tınısı, yutkunuşum bile beni ele verebilirdi. Birazdan ona cevap verecektim ve o ise gerçekleri ya anlayacaktı ya da gözden kaçıracaktı. -Bu saatte nereden geliyorsunuz? Ve tekrar soruyorum. Bu silahı neden çıkarttın benim geleceğimi bilmene rağmen? Tehlikede mi hissediyorsun? Derin bir nefes alıp verdim. Ve elimi silahıma atıp gözlerine baka baka belime yerleştirdim. -Yalnızca silahımın soğuk dokunuşunu belimde hissetmediğim zaman tehlikede hissederim. -Yani şimdi güvende misin? -Güvendeyim. Şüpheli bakışları gözden kaybolunca, rahat bir nefes verdim. -O zaman içeriye geçelim mi Karmen? Bugün oradan oraya koşuşturmaktan yoruldum. -Geçelim, bize yiyecek hazırlayayım ben, deyip mutfağın yolunu tuttuğumda beni kolumdan yakaladı. -Önce aç ruhumuzu sonra bedenimizi doyururuz. -Nasıl şatafatlı cümleler bunlar lan? Bak kadın cümlemde şatafat kelimesini kullandım sizden biri gibi durdum mu? Emir başını yavaşça benden Ceyhun'a kaydırdı. -En iyisi salona geçelim ve konuşalım olur mu? Dedim ve Ceyhun'un yanına gidip onu salona itekledim. Emir de hemen arkamdan gelip koltuğa oturdu. Ben yine sabah oturduğum yerdeydim. Ceyhun ise Emir'in yanına oturmaktan çekinip orta sehpanın yanına çöküp yere oturdu. Aramızda ki buzları eritmek adına gülümsemeye çalışıp, -O zaman konuşmaya siz ikinizi tanıştırmakla başlayayım. İkisi kafasını bana çevirdi. -Emir -deyip elimle Ceyhun'u işaret ettim- bu Ceyhun Dinç. Kendisiyle zaten daha önce konuşmuşluğun vardı. O gün seni kurtarmaya gelirken taksisine bindiğim adamdı kendisi ve bana çok yardımı dokundu. Ardından seni eve getirdiğimizde ve ben bayıldığımda istese bizi yalnız bile bırakırdı ama o kalıp bütün gece uyumayıp bakıcılık yaptı. -Teşekkür ederim, Emir bunu Ceyhun'a bakıp tüm ciddiyetiyle söylemişti. -İnsanlık görevimdi, diye yanıtladı onu Ceyhun. -Ve sonrasında, ona iş teklif ettim. -Gereksiz bir iş teklifi olmuş, diye iğneleyerek konuştu. -Emir, sürekli taksilere binip yargılayıcı bakışlara maruz kalmaktan bıktım. İstediğim her yere özgürce gitmeyi istemem suç mu? -Değil, ama taksiler veya şoförler yerine bana gelsen seni istersen dünyanın bir ucuna bile götürürüm. Ceyhun gözlerini kocaman açıp dudaklarını araladı ama susması için bakış attığımda yerine sindi. -Ama sen şoförüm değilsin Emir. Sana şuraya git, şuraya gel diye emirler verip duramam. -Onun benden farkı ne? Deyip kaşıyla, yeri işaret etti. Emir hem Ceyhun'u kıskanmış hem de kendini yetersiz görmüştü. Sanki bana yeterince yardım ettiği yetmiyormuş gibi bir de arabamı sürmek istiyor, ben bunu reddettigimde ise bana yeterli gelmediğini sanıyordu. Ayrıca ondan sıkılmışım da yeni insanlar arayışındaymışım gibi sanmışta olabilirdi. -O, deyip sustum. Onu ayrıcalıklı kılacak bir özelliği gelmiyordu aklıma. -Dinliyorum Karmen. -Araba sürüyor. -Ee? -İki kelime biliyor. Adam, kadın. -Ee? -Bu kadar, dedim başımı iki yana sallayıp. -Hop hop hop Kadın. Ayıp ettin şimdi bak! Diye yükselip ayaklanacak gibi oldu. Emir anında odağını ona çevirdi. -Beni hor görmeyecektin hani? -Hor görmüyorum -diye sızlandım- aklıma ne diyeceğim gelmedi. -Sen anlat o zaman kendini, dilin yok mu? Ceyhun ve ben Emir'e şaşkınlıkla baktık. Ceyhun benden öç alırmış gibi kendini anlatmaya başladı. -Ben Ceyhun Dinç, 33 yaşında ilkokul terkim. Annem babam, ben küçükken borçlu olduklarımız tarafından öldürüldü. -Karanalık dünyadan mısın? Peki kime çalışıyorsun? Kimlerle iş yaptın? Alıcı mısın? Diye soruları sıraladı Emir. -Saydıklarından biri bile değilim adam. İnsanlar yalnızca karanlıkta mı acı çekiyor sanıyorsunuz? Ben taksiciydim, yeri geldi garson oldum. Tamirci ve tesisatçıyım da. Arabaları çok severim ama kendima ait olmadı hiç. Karmen'in bana ihtiyacı olduğu kadar benim de onun bana vereceği paraya ihtiyacım var. -Şatafatlı kelimeler bilmiyorsun -dedi ayağını dizinin üstüne atarak- ama ağzın çok iyi laf yapıyor. Ceyhun muzipçe güldü. -Ben de kendimi tanıtayım o zaman. Deyip attığı ayağı indirdi saygısından. Emir, kendini başkalarından üstün gören biri değildi hiç. -Ben Emir Aybeyaz. Eskiden Peperonni isimli bir kuruluşun ekip üyesiydim. Tetikçi olarak. Senin arabaları sevdiğin kadar ben de silahları severim. Ama insanlara güvenmem, kimseye de bağlanmam. Yaklaşık 10 senelik iş yerimden, bir gecede bir dakikada bir cümleyle istifa ettim. Yani dün biz yaralıyken bize el uzatmış olabilirsin ama yarın elimize vurursan, ben de seni alın çatından vururum. Tehdit etmiyorum, ben kimseyi tehdit edecek kadar kendini beğenmiş değilim. Ben düşmanlarıma ne yapacağımı anlatıyorum. Ceyhun'un korkuyla irkilen gözleri ve kasılan bedeninin ardından, -Düşmanın olmak istemem. Hatta ben bu işlere burnumu sokmak bile istemem. Karmen'le olan anlaşmamız bu yönde. Benim karanlık işlerinizle bir ilgim yok. Sadece arabasını süreceğim. Emir ellerini bir kere birbirne vurduktan sonra elini cebine atıp telefonunu çıkarttı. -Pizza siparişi verelim mi? Sen yorma kendini. Bu kadar kolay mı ikna olmuştu artık hayatımda ki Ceyhun'un varlığına? Yoksa ters giden bir şey mi sezdi o kadar titizliğimin üstüne? -Karmen? -Hayır hayır, ben hazırlarım yorgun değilim, dedim çabucak. -Beraber hazırlayalım o zaman, deyip ayağa kalktı. Yanına iki adımda yetişip, yerine geri oturtturdum. O sırada masada ki kağıtlar, pencereden esen rüzgarla biraz havalanıp geri düştü yerine. Emir, onlara uzanıp birini aldı. -Bunları neden çıkartmışsın? Gözlerimi özellikle kaçırmadan, planımın da onun dahil olacağı kısmı yavaş yavaş söylüyordum. -İntikam için yeni planlar hazırlıyorum. Bu sefer daha derin daha ince düşünülmüş. Alnını düşünürken kırıştırıp elindekini masaya bıraktı. -Aklında ki ne? Masaya eğilip Phiqz'in belgelerini alım ona verdim. -Phiqz üzerine çalışıyorum. -Tahminen İgima tarafından çökertilmiş hukuk bürosu. Eski Avukat Yakup Gedik'in şimdi ne yaptığını biliyor musun? -Hayır, onları tanıyor musun? -Tanımıyorum ama haklarında bilgi bilmem garip değil, değil mi Karmen? Sonuçta ben Ronni ekibindeydim ya. Mesleğini benim yüzümden yitirmiş olması, artık gözüme fazla batıyordu. -Ne olmuş adama ya? Şimdi merak ettim ben, dedi arkamızdan Ceyhun. Emir bir süre susup ardından, -Karmakarışık bir durum. Bunları detaylıca konuşabilir miyiz Emir? Çünkü aklımda ki planlar Phiqz ile ilgili. -Sen nasıl istersen Karmen, zaten şuan elimizde çeşit çeşit seçenekler bulunmuyor. Bir de benim Erdem ve Ceyhun'un arasında ki savaşa katıldığımı bir bilsen... -Pekala, ben mutfağa gideyim. Dedim ve ikisinin arasından çekilip mutfağa doğru ilerledim. Şimdiye kadar her şey normaldi. Emir, bugün ne yaptığımı sormayı bırakmış ve şüphelenmemişti. İntikam planlarıma durmaksızın devam etmemde de ters tepki almadım. Hatta Phiqz işini öne sürersem, Ceyhun ve Erdem davasında işime yarayacak bir kaç hamle yapmış olurum. Dolabı acıp bir kaç donmuş hazır yemek çıkartıp ısıtmaya başladım. Arkadan ise sesleri geliyordu. -Araban kaç model? -Kaç model olduğunu anlayamadın mı? Hani iç içeydin? -Anlardım adam ama, karanlıkta göremedim. -Markasının en son modeli. Borca aldım ama, ben de son zamanlarda parasal olarak sıkıntılıyım. Tavada ki, eti kızartırken göz ucumla Emir'e baktım. Ona bakacağımı biliyormuş gibi çoktan izliyor haldeydi beni. Cindy Pizza'nın hisselerini bir an önce Emir'e geçirmeliydim. Çünkü Emir istese bir gece milyonlar kazanbilecekken benim hatrıma bundan vazgeçiyordu. -Silahın var mı? -Sabah Karmen elime bir tane tutuşturdu. Ama arabada bırakıyor yanımda taşımıyorum. -İhtiyacın olduğunda ne yapacaksın? -İhtiyacım olmaması için direneceğim. Ocağın altını kapatıp tavayı masaya koydum. Bir kaç tane de bardak indirip yerlerine dizdim. Onlar ise aralarında konuşmayı kesmişti. İçecek almak için dolaba gittiğimde Ceyhun yeniden konuştu. -BULDUM, diye bağırdı tüm salonu gürleterek. Emir rahatsız olmuş olduğunu belli edecek kadar sıkıntılı nefes verdi. -Buldum adam buldum! Ben ise sessizce gülüyordum. -Neyi buldun? -Günlerdir düşünüyorum Allahıma. Nasıl, nasıl, nasıl diye. Lan uykuma bile girdi inanmazsın. Ama sonunda buldum. -Bravo, büyük başarı, dedi Emir. İçten içe "beni kurtar" diye yakarıyordu bana. Ama biraz daha sohbet etmek zorunda kalsınlar diye masayı uyuşuk uyuşuk hazırlıyordum. -Evet ya, evet. Öyle oldu tabii, şimdi her şey yerli yerine oturdu. -Neyden bahsettiğini söyleyecek misin artık? -Buldum! O saksının nasıl kırıldığını buldum! Hassiktir... Sakın, sakın Ceyhun sakın.. Kapa o çeneni. Kapa bir daha açma. Elimde ki tabakları masaya kırarcasına atıp, İşte bu sefer gizlemeyi başaramadım hislerimi ve Emir beni duyduğu an bu konunun ucunun boktan bir yere bağlanacağını anlamıştı. -Nasıl kırıldı o saksı anlatsana Ceyhun, ben de çok merak ediyorum. -Anlatıyorum, iyi dinle. -Hayır -diye çığlık atıp salona doğru koşar adım geldim- Sesini kes Ceyhun, yemeğe gel. Ceyhun tembihimin ne olduğunu hala çözmemiş bana anlamsızca bakıyordu. Emir'e bakmaktan kaçınıyordum. -Sen sesini kes Karmen, lütfen. Anlatır mısın Ceyhun artık. O saksı sence nasıl kırıldı? Ceyhun gözlerini benden çekip hevesle Emir'e döndü. -Günlerdir düşünüyorum bu saksı nasıl kırıldı diye. Sonra aklıma sizin başınızda beklediğim gece geldi. Karmen'in saçlarında toprak kalıntısı buldum. Çok şaşırdım, lan bu kadının kafasında toprak ne arıyor dedim. Sonra o saksıyı gördüm. Vallahi kadının kafasındakiyle aynıydı. Yani o saksıyı ya kadın parçaladı üstüne bulaştırdı ya da- -Ben kırdım! O gün Emir'i bulmaya çalışırken kendimden geçtim ve öfkeyle saksıyı yere atıp parçaladım. Emir'e bakmasam da ayağa kalktığını hissettim. Ceyhun'un arkasına geçip, bana kararmış gözleriyle baktı. -Yalan söyleme Karmen, kendini batırma. Ceyhun, anlatmaya devam et. -Ya da dedim. Bu kadın şeyden bahsediyor olabilir mi? -Neyden? Diye sordu kemiklerimi titreten bastırılmış öfkeli sesiyle. Gözünün dönmesime bizzat ben şahit oluyordum. Ceyhun ise Emir'in talimatlarını meraklıca yerine getiriyordu. -Kadın arabaya bindiğinde telefonda görüşme yapıyordu. Adamın adı Astın mı, Dedektif mi neyse. Emir Austin'in adını duyduğu an da ellerini yumruk yapıp sıktı. Ceyhun bakışlarımda ki imdat çağrısını anlamadan devam etti. -Karmen de ona Emir'i kurtarmaya gideceğim de bana yardım etmesi için o iki tane köpeğini yolla dedi. -Yeterli, dedi. Robot gibi tek tek çıkıyordu ağzından kelimeler. Kana susamış yoğun bakışları tutsak etti beni kendine. -Karmen, anlat. -Emir, dedim dudaklarım titreyerek. -ANLAT! O sikik dedektif ve iki köpeği senin evini mi bastı? Ağlamaya başlamıştım. Başımı işe yaramaz halde iki yana sallamaktan başka bir şey yapmıyordum. -Sana dokundular mı? -Sanırım dokundular adam. Çünkü kadın tam olarak şunu söylemişti. "Beni dövmeleri için getirdiğin iki köpegini felan gönder" Ceyhun senin susmayan dilini sikeyim ben. Emir bunu duyduğu an gözlerinin neferi yok olmuştu. Damarları kollarının altından belirginleşti. Bana yalan söylediğim için hayalkırıklığı ile bakıyordu ama şuan hissettiği öfkenin derecesi yoktu. Durmadı. Bir an bile durmadı. Beklemedi, düşünmedi. Sadece çıldırdı, delirdi, kendini kaybetti. Emir Aybeyaz'ı ömrümde ilk defa böyle görüyordum. Emir belinde ki silahı çıkartıp kapıma doğru koşmaya başladı. -Emir! Emir dur, dinle! Dur! Ama umrunda değildim. Kapıyı açıp dışarı çıktı, kapatmak için durup bir saniye bile kaybetmemişti. Bir yandan gözyaşlarım akıyordu bir yandan, -Kalk, öldürecek herkesi Kalk! -Hay dilime sıçayım, deyip kalktı ve benimle koşmaya başladı. Evden çıkıp arabaya yetiştiğimizde Emir arabasını bağırtarak keskin bir hareketle yerinde döndü ve caddeye çıktı. -Bin! Çabuk bin, sür! -Nereye? -Takip et onu gerizekalı. İkimizde arabaya atlayıp Emir'in deli gibi sürülen arabasının peşine düştük. Ona yetişmeliydim. Ona engel olmalıydım. Eğer yetişip engel olmazsam Emir, eskiden ailesi saydığı o adamları gözünü bile kırpmadan öldürecekti çünkü. 15. BÖLÜM SONU
Bölüm hakkında ki düşüncelerinizi alayımm..
Dostlar büyüyoruz ve ben buna çokkk seviniyorum. Umarımmm İnşAllah bu kitap milyonlarca okunmayı da görür.
Sizce Emir, ne yapacak?
Ceyhun ve Erdem savaşında işler nasıl ilerleyecek?
Karmen her geçen gün Emir'den sır saklamakta ve Emir bunları öğrendiğinde delirmekte. Sizce bu sırrı öğrencek mi?
Kızıl Kehribar ve anlattıkları hakkında ne düşünüyorsunuz?
Sorular bitti. Okuyan herkesin gözlerine sağlık.
Sınırımız : 350 yorum ve 30 vote
Beni instagramdan takip etmeyi de unutmayınnn @kankaderoffical2.
Bir sonraki bölümde görüşmek üzere
|
0% |