Yeni Üyelik
17.
Bölüm

16. BÖLÜM - CEHENNEM'E BİLET

@shorosharpen

 


If I could act on my revenge, then, oh, would I?
Some kill, some steal, some break your heart
And you thought that I would let it go and let you walk
Well, broken hearts break bones, so break up fast
And I don't wanna let it go, so in my grave I'll rot

 

Revenge - XXXTentacion'

 

Dolu belinde emanet etme sağı solu kes
İçimde dinmez bir öfke bu
Yaklaşan felaket
Ger göğsünü gez bütün âlem
Çekemez konuşur el âlem
Delikanlı görsün bu mahalle

 

Zen-G -Alev Alev

 

Mapuslarda ceza
Yine üzgün küstüm hâlime, gözyaşıma
Sokaklarda bela
Yine düştük, yardım et dört duvar arkasına

 

Hayat - Müslüm

 

Hasretim sana, bi' yaklaşsana
Canımdan öteydi dostum falan
Bi' yol uğruna koştuk baya
Yine düştük boşluklara

 

Canbay&Wolker - Elbet bir gün

 

As I walk through the valley of the shadow of death
I take a look at my life and realize there's nothin' left
'Cause I've been blastin' and laughin' so long that
Keep spendin' most our lives
Livin' in a gangsta's paradise

 

Coolio - Gangsta paradise

 

(


Medyada ki şarkıyı dinleyerek okuyabilirsiniz)

Ona yetişmeliydim. Ona engel olmalıydım. Eğer yetişip engel olmazsam Emir, eskiden ailesi saydığı o adamları gözünü bile kırpmadan öldürecekti çünkü.

❤️⛓️🖤


Peperonniye yetişmeden bile son bulabilirdi hayatlarımız. Bizim ve belki delice sürülen arabaların çıkarttığı yol yaygarası yüzünden başkalarının.

Ama hem Emir hem Ceyhun, gösterge son hızları göstermesine rağmen arabanın kontrolünü kaybetmeden kullanıyordu.

Evden çıkalı on dakika olmuştu, Peperonni genel merkezine ilk defa gidiyor olduğumdan, oraya ne zaman veya nerede yetişeceğimizi bilmiyordum.

Emir'in öfkesinin getireceği büyük yıkımdan nasıl sağ çıkacaktık ki? O silahı gerçekten sıkacak kadar gözü dönmüştü. Peki sonuçlarını hesaplayacak kadar iradesi kuvvetli miydi?

Emir kolayca hislerine yenik düşüp kendini kaybedecek bir adam değildi. Ama üst üste gelen iki hassas noktasının -peperonni ve ben- zedelenmesi işte içinde bulunduğumuz bu duruma sürüklemişti bizi.

Peperonni'nin kendisine yüz çevirmesi, yetmezmiş gibi ona yüz çevirmeyen bana sataşmaları zoruna gitmişti.

O yüzden şimdi, önümüzde ki siyah arabasını başka arabalara makas atarak, virajlarda bile hız düşürmeden giderek kullanıyordu.

-Adam aklını kaybetmiş gibi sürüyor arabayı amına!

Şikayet etmesine rağmen, ona ayak uydurmakta ve peşinin izini sürmede hiç zorlanmıyordu. Şoför koltuğuyla bir olmuş, ellerini bir direksiyona bir vitese bir, kornaya götürüyordu.

-Çeneni kapatsan olmazdı değil mi? Aptal, bir şeyi çözmeyi başardığını bize gösterip seni takdir etmemizi mi hayal ettin ha?

En az Emir kadar ben de öfkeme yenik düşmüş Ceyhun'a özellikle duyarlı olduğu bu mesele üzerinden laf atıp azarlıyordum.

Tüm dikkati yollara adanmışken, kırgın gözleri bir anlığına dikiz aynasından beni bulup yok oldu. Övülmek ve varlığının işe yarar olduğunu kanıtlamaya çalışırken ortaya çıkarttığı durumdan o benden daha çok pişmandı.

Ama bu kırgınlığının sebebi, hayalini kurduğu övgüler yerine hakaretlerin alması ve kendini bir hiç olarak görmesindendi.

Şuan ona moral verip, üzülmesine engel olmayacak kadar doluydu kafam. Arka tarafta hemen ortada oturmuş, ön iki koltuğun arasındaki boşluktan Emir'i izliyordum.

Yollarda yağ gibi kayıyordu. Ceyhun'un araba sürüşü takdire şayandı ama az önceki sözümden sonra bunu söylemem alay ediyormuşum havası verecekti.

Evimden uzaklaşmıştık. Bu yollara normal bir taksi sürüşüyle kırk dakika da gelinecek olmasına rağmen biz sadece yirmi dakika yetişmiştik.

Emir artık iki şeritli yollardan tek şeritli yolları olan caddelere geçmişti. Peperonni'nin Sarıyer'in bu taraflarındaymış demek, çünkü Emir artık köşeleri dönüyor, bir hedefe vardığını sonunda belli ediyordu.

Tozu dumana katan arabası ani frenle durduğunda,

-Dur, çabuk dur!

Diye telaşla bağırıp daha araba sönmeden Kemerimi soymuş arabanın kapısına abanmıştım. Ceyhun da Emir'den yaklaşık on metre uzaklıkta arabayı durdurduğunda, kapıyı açtığım gibi, arabasından çıkmış ve bir elinde hala silahı tutmuş olan adama koşmaya başladım.

Ceyhun'unda hemen arkamda olduğunu adım ve nefes sesinden anlıyordum.

-Emir! Emir beni bekle, dur! Konuşmamız lazım!

Diye bağırsam bile dışarıdan yükseklik olarak 3 katlı fakat bayağı geniş duran yapının cam kapısına yetişecekti neredeyse.

Kocamın on seneyi aşkın çalıştığı Peperonni'yi de ilk kez görmem ayrıca acınılacak bir durumdu.

Emir cam kapıyı, ayağıyla ittip açtı ve içeriye daldı. Ben de hemen hemen ona yetişmiş, cam kapıdan içeri geçmiştim. Ancak hemen bir kapı daha belirdi karşımızda yine cam olan. Ama bu kapının önünde iki tane güvenlikçi adam duruyordu.

Emir ikinci kapıyıda geçtiğinde o iki güvenlik durdukları yerde geriye doğru irkilip, kocaman açılan gözleriyle önce Emir'e sonra telaşla koşan bana ve sonra hemen ardımdan gelen Ceyhun'a baktı. Fakat ellerini silahları yerine hemen telsize atıp anons geçmeye kalktılar.

- Tüm telsizlerin dikkatine, duyrulur. Kırmızı alarm! Tüm telsizlerin dikkatine, duyrulur. Kırmızı alarm, kırmızı alarm. Emir Aybeyaz, Karmen İvy As Cindy ve kimliği belirsiz bir erkek Peperonni ana merkez binasını başmış durumda.

Duyrulur! Kırmızı alarm! Silahlı ve saldırganlar! Gerçek güvenlik timini sahaya çağırıyoruz!

Emir ilk seferinde güvenliklerin yanından umursamazca geçmesine rağmen, telsizi duyunca yerinde yüz seksen derece dönmüş, iki adımda adama yetiştiği gibi suratına yumruk çakmıştı.

Ve yine geniş koridora dönüp yürümeye başlamıştı. Hemencecik diğer güvenlik Emir'e yetişemeyip, koşuşumla saldırgan olduğumu sanınca bana doğru hamle yaptı. Bir eliyle jopu çıkartırken hemen arkamdan gözümün önünden fırtına gibi geçip, adamı yere kavuşturan bir yumruk atıldı şu sözler eşliğinde.

-ÇEK LAN ELİNİ!

Başımı arkaya çevirdiğim sırada Ceyhun'un yumruğunu kendine geri çekip nefes nefese gözlerime baktı.

-Hak etmişti, dedi ona kızacağımı sanarak.

-Hak etmişti, diye tekrarladım onu yaptığını destekleyerek.

Ve hemen Emir'in arkasına koşmaya başladık. Peperonni'nin beyaz ışıklarla aydınlanmış cam ve beyaz koridorlarından kulaklarımıza doluşan kalabalık sesleri gelmeye başladı.

Anlaşılan içerdekiler telsiz uyarısını almış ve harekete geçmişlerdi.

-Emir, yalvarıyorum dur! Dur kendine gel, ne yaptığının farkında değilsin.

Sonunda ona yetişip omzuna uzanacağım vakit, iç taraftan üç tane adam uzun namlulu silahlarını bize doğru tutarak tempolu adımlarla yaklaşmaya başladı.

Ben ve Ceyhun bir anlık duraksasak bile Emir onlara adımını tekletmeden yürümeye devam etti. Fakat ne onlar silahlarını kullanıyor ne de Emir, bu adamlara silah sıkıyordu.

Çok şükür başka suçsuz insanları öldürmek yerine tek birini kestirmişti gözüne. Fakat bu onlara merhamet göstereceğinin işareti de değildi.

-Götünüz yiyorsa sıkın lan bana silah!

Diye bağırıp, ortadaki adamın silahına elini attı ve çekip yere fırlattı. Yine aynı eliyle saniyeler içinde adamı tutup kendine çekti, kafa vurdu.

Diğer ikisi, sıkmayacakları fakat gelirken o havayı vermek istedikleri silahları tutmanın Emir'in gözünü korkutmadığını anladıklarında silahlarını yere atıp elleriyle dövüşmeye kalktılar.

Fakat Emir, bunlarda da oylanamaya niyeti yokmuş gibi önce soldakinin kendisine vurmak üzere olduğu yumruğu kavrayıp kolunu ters çevirdi ve omzuna bir tane geçirdi.

Sağ tarafta ki adam Emir'in ensesine sert bir yumruk geçirdiğinde,
-EMİR, diye çığlık attım.

Fakat Emir, o yumruğu sinek ısırığı saymış gibi sinirle gülerek adama ardı ardına yumruk geçirmeye başladı.

- Size yumruk atmayı bile ben öğretmiştim orospu çocukları. Kime vurduğunuzu sanıyorsunuz?

Yüzü kan içinde kalan adam yere kontrolsüzce düştüğünde Emir onu bıraktı ve koridorda koşmadan ama sert adımlarla yürümeye devam etti.

Gözü dönmüş adam, silahını gizlemeyerek niyetini açıkça belli edecek şu cümleleri de bağırmaya başladı biz koridorun sonuna yaklaştıkça.

-SELLER! ÇIK ORTAYA Orospu çocuğu! Öldüreceğim seni ve köpeklerini! Çık! Nerdesin lan?

Peşinden şahit olduklarıma inanmayarak ilerliyordum. Ve ismini defalarca çaresizce bağırmak harici çaresizdim.

Çünkü onu durdurmanın imkansız olduğuna buraya yalnız benim evimi bastıkları için değil, onu buradan çıkmaya mecbur bırakmış ve ardından kaçırıldığında ailesi bildikleri tarafından kurtarılmamış oldukları için geldiğini fark ettiğimde anlamıştım.

Emir, Harvey'in ölümünün ardından geride kalan dostu Austinle içli dışlı olmayışının, senelerce yaptığı işin elinden kayıp gidişinin öcünü alıyordu.

Koridor'un sonuna yetiştiğimizde sağımızda iki tane asansör ve solumuzda ise, beş basamaklı merdiven duruyordu.

Emir merdivenlerin hepsini tek hamlede çıkıp biraz daha ilerledikten sonra, geniş bir alana yetişmiştik. Gece saatleri olmasına rağmen burada hala insanlar vardı. Bir kaç sekreter masası, girişte duruyordu. Masanın arasındakiler, korkuyla yerlerine dikilmiş bizi temkinli gözlerle süzüyorlardı.

-NERDESİN SELLER NERDESİN? ÇIKMAYA GÖTÜN YOK MU KARŞIMA, ADİ ŞEREFSİZ!

Boğazı parçalanıyorken çıkan gür ve gazap dolu hiddetli sesi herkesi yerinden hoplatıyordu.

Ben ise onun hışımının altından fısıldamalar işitiyordum.

-Bahsettikleri Karmen İvy as cindy bu mu?

Diye sesszice sordu biri.

-Evet, gerçekten Harvey'in senelerce sakladığı karısı varmış.

Başımı önümde sabit tutup onlara bakmamak için direniyordum. Demek ki ismim yayılmış ve nasıl göründüğüm ise güvenlikçilere gösterilmişti. Bunu neden yapmışlardı ki? Beni korunmaları gereken bir tehdit olarak mı görüyorlardı?

Geniş koridorun ortasında elindeki silahı havaya kaldırmış etrafına delice bakıp duran Emir, hakkımda fısıldayanları duymamazlıktan gelen ben ve belki de neden burada olduğunu sorgulayan Ceyhun, duruyor ve etrafımızın yavaşça belli ki onlara özel güvenlik güçleri tarafından sarıldığını izliyorduk.

Emir silahını güvenliklere doğrultunca, diğer insanlar çığlık atıp bir yere saklanmaya çalıştı.

-Sikik Seller nerede konuş!

Elinde silahını süs niyetine tutmuş olan adamın gözleri titredi. Belli ki bize zarar verilmemesi ancak kontrol altında tutulmamız gerektiğine dair talimat almışlardı.

-BURDAYIM, diye melodik bir ses geldi koridorun karşısından.

Sesi duyduğum anda tüylerim diken diken olmuştu. Emir havada ki silahı düz hale getirip yavaşça Austin'e döndü.

Austin orada yalnız başına duruyordu. Son gördüğüm gibi kusursuz bir cilde, sağlıklı vücuda sahipti. Belki de böyle hayata devam edişi ve Emir'in yerlerde sürünerek yaşaması, gücüne gitmişti.

Silahı saniyeler içinde Austin'e siper ettiğinde, Harvey'in ölümüyle beraber yitirdiği eski hayatının intikamını, işte şu adamı suçlayarak alacaktı.

-ÖLMEYE HAZIR MISIN ESKİ DOSTUM?

Parmağı titremeden tetiğe bastığında, ben üzerime çöken insan ağırlıyla yere kapaklanmıştım. Büyük patlama sesi, Peperonni'nin her yerinde yankılandığında çığlıklar ve telsiz anons sesleriyle fırtınalar koptu birden.

-Kapan, kapan kapan!

Diye emir veriyordu tanımadığım erkek sesi. Ve dört beş tane çift ayak takırtısı az önce ki Emir'in durduğu yere adım atıyordu.

-Heyet'e haber verin. Emir Aybeyaz elimizde ve Dedektif Seller vuruldu!

- Cansu, acil durum telefona üst üste çağrı düşüyor. Durum bilgilendirmesi yap.

-Özel sağlık ekibine haber verildi mi? Rasim, özel sağlık ekibi nerede?

-Telsiz 18 beni duyuyor musun? Ben Rasim, Peperonni merkezine özel sağlık ekibi lazım. Acil.

-Rasim, seni duyuyorum. Özel sağlık ekibi isteğiniz az önce alındı ve yoldalar. Durum nedir?

-Dedektif Seller vuruldu, tamam.

Etrafımda ki mahşer alanı kargaşasında ben hala üzerimde ağırlıkla zeminle temas halindeydim.

-Çekil lan kadının üzerinden şerefsiz!

Ceyhun'un sesini uzaktan duymamla Vücudumu ağırlığın altında kıpırdatmaya çalışmaya başladım. Beni yere devirenin o olduğunu sanıyordum. Üzerimde ki kişi verdiği ağırlığı çekince rahatlayan başımı Ceyhun'un sesine doğru çevirdim.

Göz ucumla aralıktan etrafa baktığımda Ceyhun'un Emir'in hemen yanında yerde olduğunu gördüm.

Ama ikisi de güvenlikler tarafından elleri ayakları tutulmuş, Ceyhun'un sırtına iki, Emir'in sırtına beş kişi dizleriyle baskı yaparak benim gibi yere yapıştırıyordu.

Emir'in yüzü az önce Austin'in durduğu yere çevrilmişti. Orası ise kalabalıklıktan seçilmiyordu. Ceyhun'un yüzü bana dönüktü. Adamlardan kurtulmak için çırpınırken, Emir kıpırdamıyordu bile.

-Lan ebenizi sikeceğim çekilin dedim kadın'ın üstünden!

Ceyhun'un yorgun gözleri ilk defa gerçekten kızgınlıkla çepeçevrelenmişti. O gözler benden yukarıya doğru çıktı. Onun baktığı yerden ise bir ses geldi.

-Çekil onun üzerinden.

-Ama Hazar bey, yasak. Onları yeniden başıboş bırakamayız.

-Onu bırakırsan eminim ki kargaşa çıkartmayacaktır. Ayrıca, zorunda kalırsam bu dediğim rica yerine emir'e dönüşür.

-Sen nasıl istersen Hazar bey, deyip üzerimden tamamen kalktı.

Sırtıma yüklenen baskıyla sıkışan göğsüm gevşedi ve rahat bir nefes alabildim sonunda. Hazar arkamdayken Ceyhun'la arama geçmişti. Onun sadece yürüyen ayaklarını görüyordum.

Başımı zeminden kaldırıp, yarı oturur pozisyona geçtim. Austin sağlık ekipleri tarafından asansöre bindirilmişti şimdi. Beyaz gömleği kan içinde kalmıştı ama kurşunun nereye sıkıldığını hala kestiremedim.

Asansör kapıları kapandığında bakışlarımı hemen Emir'e çevirdim. Yüzünün üstünde bir el onu yere bastırıyordu.

Yere oturmuş haldeydim hala çünkü kalkıp kime gidecektim? Ceyhun'un üzerinde ki adamların ağır baskısını gördüğümde,

-Onun üstünden kalkın, onun bu olaylarla hiçbir ilgisi yok, diye çemkirdim.

Adamlar bana sonra yanıbaşımda ayakta dikilmiş Hazar'a baktı. Ben de Hazar'a gözlerimi diktiğimde başını öne geriye iki kere salladı.

-Bırakın onu da, dedi ketum sesiyle.

Güvenlikler sözünü ikiletmeden üstünden çekildiğinde, Ceyhun özgürlüğüne kavuşmuş kuşlar gibi rahatlayarak hemen ayağa kalkıp yanıma geldi.

-İyi misin? Canın yandı mı kadın?

-İyiyim, iyiyim ama sen, orada ne yapıyordun? En son arkamda değil miydin?

Ceyhun kuruyan dudaklarını ıslatıp etrafına bakındı. Başımızda tedbir amaçlı bekleyen güvenlikler ve durum incelemesi yapan Hazar duruyordu.

Diğer erkek ve kadınlar koşuşturmanın içinde olmalarına rağmen gözleri sürekli Emir ben ve Ceyhun'a kayıyordu.

-Yapmaya nasıl karar verdim bilmiyorum, diye fısıldadı yüzüme karşı.

-Neyi? Diye sessizce sordum.

-Adam, o sarışını vuruduğu an üzerine atlayıp yere düşürdüm. Sıktığı kurşun sanırım sadece omzuna geçti. Veya sıyırdı göremedim. Ama adam fena kanıyordu.

-Ceyhun -diye mırıldandım şefkatle- sen Emir'in katil olmasına engel olmuşsun.

Gözlerim ışıl ışıl parlıyordu ona bakarken. Yüreğim şu çetin şartlar altında pamuk gibi oldu. Ceyhun resmen Emir'in dost katili olmasını engellemişti.

-Öyle oldu sanırım, bilmiyorum. Ya o Sarışın ölürse? Adam katil olmak istemiyordu Karmen, biliyorum. Sadece öfkeliydi.

Başımı hızlıca sallayıp onu onayladım. Ve telsizden gelen cızırtının ardından bir adam konuştu.

-Telsiz yedi, orda mısın?

Üzerime basan, orta yaşlı saçları beyazlamış ve yaşına rağmen fit tutmakta zorlanmaya çalıştığı hafif göbekli adam, cebinden telsizi çıkartıp konuştu.

-Buradayım, kim konuşuyor?

-Telsiz 12 hatta. Saldırganlar, ne durumda?

-İkisi kontrol altında. Aybeyaz, kapan altında.

Gözlerimi hala tepki vermeden yaklaşık 7 tane adamın altında duran Emir'e çevirdim. Onu her yerinden baskılayarak tutmalarına kapan deniyordu demek ki.

-Aybeyaz'ı toplantı odasına getirin. Heyet toplandı.

-Anlaşıldı. Diğer ikisi ne olacak?

-Eksi kodesine koyun. Onlara ne yapacaklarına henüz karar verilmedi.

Kodes kelimesini duyduğum anda nefretçil ve ürkek tavrımla Hazar'a baktım. Hazar, istemese de benimle göz göze gelince kendi dudaklarını dişledi.

-Anlaşıldı, getiriliyorlar.

Telsizi kapayıp cebine koyduktan sonra, ıslık çalıp Ceyhun'u az önce tutan adamları çağırdı. Bunlar, telsiz 12'ye göre daha genç ve fit duruyorlardı. Hepsinin ceplerinde silahlar, bıçaklar, kesici aletler diziliydi. Ve siyah, gri renk karışımı, paraşüt kumaş üniforma sayılacak kıyafet giymişlerdi.

-Bu ikisini eksi kodesine götürün -diye komutlandırtan sonra Emir'in adamlarına yönelip- kapanı açın, kenetlenmeye geçin. Aybeyaz toplantı odasına götürülüyor, dedi.

Özel tim güvenlikler, yerde yatan adamın üstünden kalktılar. İki kişi onu kollarından kaldırıp dik hale getirdi. Emir, hiç itiraz etmeden durdu.
Ve altı kişi kollarını birbirlerine dolayıp Emir'in etrafında çember oluşturup yürümeye başladı.

-Onu nereye götürüyorlar böyle, diye telaşla ayaklandığımda güvenlikler dibimde bitti.

-Sakin ol, toplantı odasına. Heyet onunla konuşacak.

-Austin'i vurmasına rağmen mi? Hiç sanmıyorum.

Hazar bana tam bir şey söyleyecekken, etrafındakilerin fazlalığından rahatsız olup sustu.

-Kenetlenmeye geçin, saldırganlar eksi kodesine götürülecek, dedi az önce ki adam.

Güvenlikler, kollarını açıp etrafımıza çevrelendiğinde, Ceyhun birini itekledi. Bunun üzerine aniden tepki verip onu kollarından yakalamıştılar.

Hazar'a sözler dolu yoğun yoğun bakarken, bir kere daha uyulacak kurallardan taviz verip,

-Kenetlenmenize gerek yok. Onları eksi kodesine değil benim odama götürün.

Hepsi üstümüze çullanınca,

-Yalnızca iki kişi yeterli, diğerleri girişe insin. Sebebini kesinleşirse öğrenirsiniz.

-Yoksa -dedi göbekli güvenlik- Yoksa gerçekten gelecek mi?

-Henüz kesin değil, ama öyle bir ihtimal var.

-Hemde bu saatte ve buraya. Çok ilginç, gerçekten.

Bu adam diğerlerine göre çok uzun süredir buradaymış gibi duruyordu. Ayrıca yaşı hepsine göre büyüktü.

-Neden ilginç olsun ki? Emir Aybeyaz' ın kim olduğunu unuttunuz mu yoksa?

-Asla, dedi başını öne eğip.

Ve daha fazla konuşmadan başımıza iki tane adam bırakıp diğerlerini peşinden merdivenlere sürükledi.

-Hazar...

Sesim yalvarırcasına çıkmıştı. Ondan bile yardım dilenbilirdim şuan. Ama o benimle konuşmaktan kaçınıyordu.

-Hazar Onat, size gelen telefon var.

Uzakta ki masanın arkasından gelen ince ses, bana Peperonni'den arama geldiğinde konuşan kadının sesiydi. Yani sekreterleri Cansu Akrep, şu kısa siyah saçlı kadındı.

Hazar Cansu'dan gelen yardım eline, yüzünde ki kasılan teninin rahatlamasıyla şükürler ederek yanımızdan uzaklaştı.

-Gidiyoruz. Yürüyün, dedi birisi.

Ceyhun'un kimsenin kendisine dokunmasına izin vermeyerek yürümeye başladık fazla uzun olmayan ama genişliğiyle her adımda bir odaya açılan kapı duruyordu.

Gözlerimi buranın her ince detayına, pencerelerine, çıkış ve inişlerine, merdivenlerine, kameralara çeviriyor ve zihnime kazıyordum.

İncelemelerimi sürdürürken boydan boya camdan oluşan bir yerde ki kalabalığı görünce duraksadım.

Emir galiba orada, o insanların arasındaydı. Kim bilir neler diyeceklerdi ona? Daha başka nasıl sinirlendireceklerdi? Emir, oradaki tüm insanlarla başa çıkabilecek miydi?

Başım hala orada yürümeye devam ederken, kafamı bir şeye çarpmamla duraksadım. "Ağh" diye inleyip başımı kaşırken, göz ucuma yansıyan turunculuk tüylerimi diken diken etmişti.

Başımı çevirdiğimde, bana kindar üstten bakışlarıyla bakan Elvin duruyordu. Turuncu saçları omzuna dökülmüş beyaz teni yeni uyanmış gibi pembeliklerle nokta nokta olmuştu.

Bana her zaman ki gibi sebebini bilmediğim tiksinç ifadeyle bakıp, kendini yüceltiyordu.

-Karmen İvy as cindy, seni burada görecek olmam tahmin edeceğim son şeydi.

Cevap vermeyip gözlerimi kaçırdım. Onunla muhattap bile olmak istemiyordum.

-Zaten vukuatların yetmezmiş gibi bir de eşkiya gibi merkezleri basmaya mı başladın?

İnce çıkan kulak tırmalayıcı sesi ve ince dudakları birleşince, kötü olan gecemi iyice berbat ediyordu.

-Ne halt yiyorsun burada? Amacın herkesin başına mı bela açmak?

-Ben sustukça sen konuşmaya devam ediyorsun. Kes artık.

Bir elini havaya tutup işaret parmağıyla hayır yaptı.

-Kendini ne sanıyorsun ki sen bana benim mekanımda sus diyorsun? Tek başına yemek yemeyi, konuşmayı öğrenebildin mi?

Yıllarca süren esaretime laf atmazsa kendini nasıl benden üstün görecekti ki?

-Biliyor musun? Çok daha fazlasını öğrendim.

-Orospulukta bunlardan bir tanesi herhalde. Harvey, en yakın dostuyla karısının yattığını bilse sana bir daha aşkla bakar mıydı?

Gözlerim yuvalarında çılgınca dönüp ona kanına azgın, taşkın bakışlarımı sunduğumda benden irkilmiş ve bir adım geriye atmıştı.

-Bu -dedim basıtarak- senin yorum yapabileceğin bir konu değil.

-Harvey -diye ismini söylerken yüreği acıyla dağlanmıştı- beni ilgilendiren bir konuydu.

Yüzüme çarpık bir gülümseme yerleştirdim.

- İntikam yolunda seni yürürken görmüyorum.

-İntikam alacak olsam senden alırdım aptal kadın. Senin yüzünden ölüp gitti, sen buna değmezsin bile.

Gülümsemem bozulmamış halde,

- Benden başka kim değer ki? Harvey, bende başka kimin için kendini feda eder? -gözleri kıskançlıkla dolup taşıyordu- Kimse için.

İnce pembe dudaklarını dişlerinin altına alıp, ellerini sıkık sıkıp açtı.

-Yoksa sen -diye dibine yaklaşıp- ona aşık mıydın?

Sadece yutkunup bana bakmayı sürdürdü.

-Yazık olmuş sana ve hislerine. Benden iyi olmanda bir işe yaramamış onu çekememişsin kendine. Söyler misin Elvin, gözleri bir kerecik bile olsa sana ufacık sevgi kıvılcımıyla baktı mı?

Başını iki yana sallayıp,
-Onun sevgisini, onun sana kurban ettiği canını hak etmiyorsun. Ve ölmesi bunun için miydi? Karşımda bir enkaz görüyorum. Her elini attığı işi boka batıran birini görüyorum. Dostuyla yatıp kalkan, paralarını çarçur eden, herkesin huzur içinde süren düzenini intikam ayağına bozmaya çalışan biri görüyorum.

Emir Aybeyaz seninle çalışırken kaçırıldı. Eğer ölseydi kendini suçlu tutar mıydın?

Yüzümde değil gülümseme, nefrette sönüp solmuştu. Tepkisiz halde, söylediklerinin gerçekten doğru olup olmadığını tartıyordum içimde.

Yoksa ben aynada gördüğümden daha farklı biri miydim? Kehribar, bana her zaman nefretle atan kalbimin olduğunu söylüyor bana umut bağlıyordu.

Ama hiç iyi biri olduğumu söylemiş miydi?

Emir, intikam peşinde koşan cesur bir kadın olduğumu vurgularken bir kerecik olsun iyi bir kadın olduğumu söylemiş miydi?

Hatırlamıyorum, hatıralarıma kazınacak kadar çok duymamışım demek ki bunu.

-Onu eksi kodesine götürün ve asla çıkartmayın.

-Tamam Elvin hanım.

Elvin zafer elde etmiş gibi yanımdan süzülüp geçerken,

-Elvin, diye seslendiğimde duraksayıp sadece başıyla bana döndü.

-Bir daha kocamın ismini aşkla sayıklama dudaklarının arasından seni kaşar!

Dediğimde konuşmasına izin vermeden suratının ortasına bir yumruk indirdim.

Daha güvenlikler bu ani saldırıma ne yapacaklarını netleştirmeden önce bir kez daha,

-Ve bir daha buraya geleceğim Elvin, bu sefer sadece senin için olacak, deyip ikinci yumruğumu kanayan burnuna geçirdim.

-Ooovvv, helal be kadın!

Diye sevinçle destek çıktı Ceyhun arkamda.
Benden beklenmedik aldığı darbeyle yere düşen Elvin ise, şırıl şırıl kanayan burnuna eliyle tampon yapmaya çalışıyor ve bana küfürler ediyordu.

-Buradan çıkartmayacağım seni orospu, o kodesten çıkmayacaksın. Senin hayatını mahvedeceğim. Pişman olacaksın buna Karmen.

Güvenliklerin ikisi beni iki kolumdan tutup sürükleyerek onun yanından uzaklaştırdı. Arkamda hala sayıklarken bir koridordan sağa dönmüştük.

Sonra diğeri kolumu bırakıp, gayet normal gözüken şeffaf camlı, ahşap kapıyı açıp içeriye geçti. Diğeri ise beni omzundan içeriye itekleyip bırakınca dengemi tutmak için Ceyhun'a tutundum.

-Yavaş ol lan ayı.

-Buradan çıkmaya kalkmayın, yoksa eksi kodesine götürülürsünüz.

Diye uyardıktan sonra ikisi odadan çıkıp, kapıyı kapattı ve opak camın önünde durduklarının gölgesi gözüküyordu.

-Hassiktir ya, ne oluyor kadın böyle?

Ceyhun, ofis olan bu odanın ortasında git gel yapıp duruyordu. Bir pencere önünde masa ve ve koltuk duruyordu. Masanın üstünde bilgisayar, evrak dosyaları, kalemlik vardı.

Masanın yan tarafında demirden bir dolap ve odanın diğer tarafında hastane sandalyelerine benzeyen üç tane koltuk duvara yapışmıştı.

-Özür dilerim, keşke seni sürüklemeseydim peşimden. Keşke arabada bekleseydin.

Kaşlarını çatıp adım atmayı kesti.

-Niye ben istesem arabada kalmayı bilmez miydim?

Sıkıntıyla nefes verip masaya doğru yürüyüp eşyaları üzerinde el gezdiriyordum.

-Burası bahsettiğin Kocan'ın ve Emir'in eski iş yeri mi?

-Evet, öyle. Ben de ilk defa geliyorum.

Bilgisayarın arkasında duran masa isimliğine uzanıp elime aldım.

-Nasıl bir yer burası arkadaş? O güvenlikler, telsizler falan. Hele eksi kodesi mi, kapan mı neyse. Bunlar da tehlikeli duruyorlar.

Elimde ki siyah renkli ahşapın üzerine kazınmış isimi okudum.
"Hazar Onat"
Hemen altında italik yazıyla "Ronni ekibi tetikçisi" yazıyordu. Emir'in yeri ona verilmişti.

-Sence adamı nereye götürdüler?

-Toplantı odasına.

-Orada ne yapacaklar? Emir, resmen bir adamı vurdu. Özür dilerim, kadın benim yüzümden böyle oldu.

-Özür dileme, Emir er ya da geç öğrenecekti. Bilmiyorum, konuşacaklar mı, ceza mı verecekler? Bilmiyorum. Bizi neden burada tutuyorlar bilmiyorum.

Elimdekini masaya hışımla bırakıp, ellerimle saçlarımı yoldum.

-Her şey boka battı Ceyhun. Bunun sorumlusu ise sen ya da ben değiliz. Emir, Emir her şeyi batırdı.

Suçu Emir'in üzerine yıkmak görebildiğim tek seçenekti. Evimi basmalarının öfkesi yetmezmiş gibi aylarca Peperonni'ye olan hasretini de araya katıp düzenimizi yolundan çıkardı.

-O kadın kimdi?

-Elvin, Ronni ekibi kalemiymiş. Ama bana sorarsan evli bir adama gönül kaptıran fakat karşılık almayan sefil birisi.

-İyi geçirdin ama.

-Hak etti, dedim kapıya doğru gidip.

-Hak etti, diye beni tekrarladıktan sonra sustuk.

Kulağımı kapıya dayayıp, ne duymayı umut ettiğimi bilmeden dinliyordum. Ama karmaşa ve üst üste konuşan insanlardan tek düzgün kelime seçilmiyordu.

-Senin bizimle beraber bok çukuruna atılmaman için elimden geleni yapacağım. Söz verdiğim gibi, seni bu işlere bulaştırmak yok.

Kapının önünde atılan adım sesleri artınca yeniden yapıştırdım kulağımı.

-Sence dışarda neler oluyor? Elvin bizi kodese tıkmasını istemişti adamlardan ama onlar Hazar'ın sözünü dinledir. Burada olduğumuzu öğrendiğinde nasıl da kafayı yer bir hayal etsene.

Başımı elim boş kapıdan çekerken,
-Bana neden cevap vermiyorsun sen ya?
Diyerek önüme döndüm.

Fakat yine cevap verecek gibi durmuyordu. Çünkü Hazar'ın masa arkasında ki koltuğunda kendini yaymış, başını geriye yaslamış şekilde uykuya dalmıştı.

-Ceyhun? Uyudun mu?

Hırıltılı ama sakince nefes alıp veriyordu. Bayağı derin uykuya dalmıştı. Sıkıntıdan ben de gidip duvarda ki oturaklardan birine oturdum.

En son mutfağımda gülerek et pişiriyorken, gecenin bir yarısı Peperonni genel merkezine nasıl gelmeyi becermiştim?

Ki üstelik, Hazar'ın odasına tıkılmış adıma kesilecek cezaları bekleyen kurban gibi.

Ceyhun'dan gelen huzur verici hırıltar ve dışardan gelen insan sesleri eşliğinde kafamı duvara dayaydım.

Elvin, şerefsiz kadın. Neredeyse buradan hiç ayrılmayan Harvey'e, her saniye, her kelimesinde aşk mı besliyordu?

Bir de esir oldukları karanlığın pis düzenini bozmaya çalıştığım için huzuru bozan kötü bir kadındım demek ha?

Kapıdan gelen tıkırtıyla başımı hemen oraya çevirdim. Elimi başta silahıma atsam da, onu burada çıkartamayacağımı anlayıp geri bıraktım.

Kapı açıldığında içeriye Hazar, saklanırcasına geçip kapıyı hemen kapattı. Ve bana doğru telaşla döndüğünde hiddetle,

-Ne yapıyorsunuz siz Karmen? Ne yapıyorsunuz?

Ceyhun derin uykusundan uyanmamıştı ama Hazar onun uykusu için değil de başkasının duyma ihtimaline karşı sesini biraz kısmıştı.

-Emir nerede?

-Başlatma Emir'ine şimdi. O paçayı istese kurtarır şimdi. Peki ya sen? Anasını satayım, siz nasıl böyle bir hataya düşebildiniz ya?

-Ne demek Emir paçayı kurtarabilir ve ben kurtaramam?

-Kafayı yiyeceğim ya -deyip ellerini saçlarına geçirip çıkardı- Kafayı yiyeceğim. Emir geliyor Austin'i vuruyor sen geliyorsun Elvin'i dövüyorsun kafayı mı yediniz lan siz?

-Bilmiyorum, belki.

Telaştan saçmalamıştım. Ve sonrasında devam ettim.

-Öğrendi. Austin'in evimi bastığını öğrendi. Kafayı yedi, kendini kaybetti. Onu tutmaya çalıştım, engel olmaya çalıştım.

-Ama becerememişsin. -diye dişlerinin arasından konuştu- Nasıl öğrendi? Bir çocuk gibi ona mı şikayet ettin?

-Aptal mısın sen? Evimi basmaları suç değil, ben söylememiş olmama rağmen öğrenmesi mi suç?

-Neyin suç olduğuna karar vermedim henüz Karmen ama bu sefer, bu sefer işler değişti. Austin hastanede, Elvin'in burnu durmadan kanıyor ve üstelik tek dediği şey seni haftalarca eksi kodesine tıkmak. Emir, heyet karşısında sorguda. Ve...

-Ve, ne? Ve ne?

Hazar kaçamak gözleriyle odasını gözlerken, başı kendi koltuğunda horul horul uyuyan Ceyhun'a takıldı. Yüzünü ekşittikten sonra bana döndüğünde,

-O adamın hiç bir olayla ilgisi yok. Sadece şoförümdü, diye savunmaya geçtim.

-Uyandığında şoförüne teşekkürlerimi iletirsin çünkü Emir'in üstüne atlamasaydı o kurşun, Austin'in kolunu sıyırmak yerine kalbine saplanacaktı.

Gözlerimi gururla ona çevirdim. Bu gece hem arabayı çok iyi sürmüş hem de bir çok kişinin hayatını kurtarmıştı.

-Dedektifin durumu nasıl?

-Hastane'nin bizi sorgulamayacakları yerinde. Durumu iyi fakat hala uyanmamış. Dediğim gibi kurşun kolunun yarısını parçalayarak sıyırıp gitmiş.

-İyi, iyi en azından Emir katil olmadı.

Başını iki yana salladığında aklıma devamı getirilmemiş Ve, geldi.

-Neler oluyor Hazar? Bize ne yapacaklar? Ve deyip sustun.

Derin bir nefes alıp, kapının önünde ki seslerin dinmesini bekledi. Ve ardından sesini hala kısık tutarak,

-Varis Gani geliyor.

Yüzümü buruşturup, gözlerimi kıstım.

-Kim geliyor dedin?

-Varis Gani, Karmen.

-Lan... -şaşkınlıktan dilim tutulmuştu- Varis Gani. Peperonni kurucusu ve baş yöneticisi olan adam.

-Ta kendisi. Ayrıca Elvin Gani'nin babası.

Elimle başıma gözümden bu detayı kaçırmanın ahmaklığıyla vurdum.

-Doğru ya soy adları aynı. Ama sakın sırf bu yüzden ona yumruk attığıma pişman olacağıma sanma.

-Hiç pişman olma olur mu? Yaptığın hatalardan pişman olmayın sen ve Emir.

-Bana laf atmayı bırakıp olanları veya olacakları anlatsan daha çok işimize yarar Hazar.

Bileklerini ovuşturup duruken anlatmaya çabucak başladı. Görünen o ki benimle daha önce konuştuğunu, Ronni'den saklamıştı. Ve şimdi de öyle yapıyordu.

-Varis Gani, Emir için geliyor.

-Onu öldürecekler mi, diye sordum.

Hazar'ın şiddetli gerginliğini üstüme devralmıştım.

-Hayır, Peperonni'ye geri gelmesi için konuşacak.

-Zaten tetikçi rolünü sen üstlenmemiş misin?

Diye iğnelesem bile o umursamazca başını iki yana salladı.

-Karmen, Emir'in yerini gerçekten doldurabilir miyim sanıyorsun? Ki, Emir Peperonni hakkında ki bilgileri herkesten daha iyi biliyor.

Peperonni, Emir işten istifa ettiği geceden beri ona ulaşmaya ve uzlaşma için buraya çağırmaya çalışıyor. Ama Emir, hiç olumlu geri dönüş sağlamadı.

Buraya gelmesi, Heyet ve Varis Gani için bir mucize. Fakat Austin'i vurması işleri senin için değiştirdi.

-Benim için mi?
Gözlerini iç karartan bir hale bulandırıp,

-Şuan burada olan tüm her şeyin sorumlusu olarak sen tutuluyorsun. Emir'in kaçırılması, Ronni'nin t.g.i.f'i araştırmış olarak göstermesi, Austin'in vurulması için Emir'i kışkırtmak ve Emir'in burayı terk etmesi.

Nefretle, kesik kesik güldüm. Ama gözlerim yerine fıldır fıldırdı.

-Her şey benim suçum mu? Gerçekten mi? Ben kendi işimi yapıyordum ve Emir kendi isteğiyle işini bırakıp yanıma geldi. Ne sizden yardım istedim, ne bilgi istedim, ne birinizi göz göre göre tehlikeye attım.

-Kimse umursamıyor Karmen. Bu savunmayla da bir yere gidemezsin. Elvin senin için polise gidip darp şikayetinde bulunacaktı.
Zor ikna edildi yapmaması için. Ama sence sana karşı yumuşadı mı?

-İsterse bana kin tutsun-

-Bu kadar fevri olma Karmen. Emir ve Sen ayrı yargılancaksınız.

Emir'e sunulan genişlik sana sunulmayacak. Emir'e Peperonni'ye tekrar takılması için ikna edecekler. Ve hemen sevinme, Emir senin yargılanman hakkında şart sunamaz.

-Bana ne yapacaklar?

-Ya bilgilerin ifşalanacak ve İgima, senin onun peşinde olduğunu öğrenecek. Ya da eksi kodesinde aylar geçireceksin.

Hiçbir suçum yokken, bana kesecekleri ceza acımasızcaydı. Ama bu acımasızlığın kökeninde sadece Emir ve sahip çıkamadığı hisleri yatıyordu.

Beni düşünmeden haraket etmişti. Sonuçları düşünmeden. Gözlerimin ıslanırken,

-Eksi Kodesi ne oluyor, diye sordum.

-Görebileceğin en lanet yerlerden biri. Bu binanın eksi katında hücrelerden oluşuyor. Bizim için tehdit oluşturan ya da öldüremek istemediklerimizi oraya koyuyoruz.

-Bir de kendinize karanlık dünyanın aydınlık tarafı mı diyordunuz?

-Karanalık dünya da-

-Herkes karanlıktır biliyorum. Sus, kodesi anlatmaya devam et.

-Gerçek bir hücreden farkı yok. İçeride yatak yok, tuvalet aynı yerde bulunuyor. Dört soğuk duvar arasında kalan ufak bir boşluk. Yukarıda ki havalandırma demirlerinden insan omzu bile geçemeyecek kadar dar.
Yemekler yemekten bile sayılmaz. Sıçtığın yerde uyuyorsun. Ve en kötü tarafı, orada hep yalnız kalarak sadece kendinle yüzleşiyorsun.

-Sike- sıçayım. Be-ben orda kalamam. Haz-Hazar ben, hayır, hayır.

Dudaklarım titriyor gözlerimden yaşlar delice akıyordu. Özgürlüğünün elimden alınması, intikamımın yarıda kesilmesi, hayır ben bunlar için yaşıyorken bana bunu yapamazlardı. Hayır, ayaklarına kapanırdım gerekirse ama benden intikamımı ve yeni kazandığım özgürlüğümü almasınlar.

Hayır, alamazlar. Benden kimse kalbimi yeniden dirilten duygugu alamazdı.

Gözyaşlarımı elimin tersiyle sildim. Sesim titrek çıkıyordu ama dediklerimde net idim.

-Bana Emir'i getirebilir misin?

-Ne? Kafayı mı yedin? Varis Bey birazdan gelir. Emir'i sabaha kadar görmeyi unut Karmen. Senin yargılanman da ancak sabaha karşı olur.

-Hazar, lütfen. Lütfen bana Emir'i getir. Onunla konuşmam lazım. Kısacık sürecek.

-Neden Karmen?

-Planım var.

-Plan mı? -sesini biraz yükseltmişti ve Ceyhun yerinde kıpırdandı- Cezandan kurtulabilmek için Emir'i mi kullancaksın?

-Ah -dedim bozuk bir sırıtmayla- ben o cezayı almayacağım. Planım intikamımla ilgili.

-Has, sikecem artık yeter. Ne intikamı Karmen, şimdi hayatın tehlikedeyken ne intikamı?

-Beni dinle Hazar. Harvey'in akıl hocan olduğunu ve ona sonsuz saygı duyduğunu söylüyorsun. O zaman sen de Harvey'in hatrına benim için son kez iki şey yap.

-Harvey'e saygım sonsuz ama- lafını yarıda kestim ve ikna edici bir bağımlılıkla gözlerinin içine baktım.

-Son iki şey, İntikamım için atacağım en büyük adım bu Hazar, onu kaybedemem.

Yüzünün her bir parçası şüpheye düştüğünde,
-Ne planından bahsediyorsun, diye sordu.

-Ceyhun Ve Erdem'in savaşını duydun mu?

-Elbette ikisinde bizden bilgi satın almak istedi ama araya karışmak istemeyip satmadık.

-İyi öyleyse, ben araya karıştım.

Tüm bedeni bıkmışlığın en doruk haliyle çöktü.

-Büyük bir hata yapmışsın Karmen. Çok büyük.

-Hayır, planlarım var. Şantajım var.

-Hayır, hayır-

-Beni dinle Hazar. Bu oyunun galibiyeti, eğer kontrolü kaybetmezsem benim elimde. Emir'i katmaycağım sana söz veriyorum. İsterse buraya geri işe girsin, umrumda değil.

Son iki cümlem sonunda onunda işine yarayacak gibi olduğundan benimle iş birliği yapacak gibi dibime yaklaştı.

-Emir'i buna dahil etmeyeceğinin garantisini ver.

-Emir'i buraya niçin getirmeni istiyorum sandın ki?

Dudakları geldiğinden bu yana ilk kez memnuniyetle kıvrıldı.

- Birincisi benden Emir'i yanına getirmemi istemen. Peki ikinci isteğin ne?

-Sana mesaj yazacağım günün gecesinde, masanın üstünde Erdem Aker ve Ceyhun Kozan'ın bilgilerini içeren dosyaların kopyasını unutabilir misin?

-Bu, bu isteğin suç. Karmen eğer fark edilirse benim hayatımı kaydırabilirler.

-Sen masanda, onların bilmediği kopyaları unutuyorsun. Ve sonra bilinmeyen bir şekilde kopyalar senden habersiz yok oluyor. Suç yerine geçecek ne olabilir ki?

-Ve bunu neyin uğruna yapacağım?

-Akıl hocanın sana bir daha asla, akıl verememesinin uğruna.

Dudaklarını yalayıp sertçe yutkundu. Sıkıntıyla etrafa bakıp durduktan sonra,
-Sana Emir'i getireceğim. Fakat yalnızca on dakikalığına. Tabii Varis bey henüz gelmemiş ise.

-Bana on dakika yeter. Peki ya ikinci isteğim?

-Sen mesaj atana kadar kesinleşmis bir kabulüm yok Karmen. Planını bana göre yürütme.

-Tamam -deyip başımı salladım- tamam öyle yapalım. Sen şuan bana sadece Emir'i getir.

Hazar başını sallayarak ofisin kapısını yavaşça açtı ve önce etrafı gözetledikten sonra hızlıca odayı terk etti.

Yerimde kıpırdamadan durup dikildim. Gözlerimi kapıdan ayırmıyor, Emir'in içeriye geçeceği anı defalarca kafamda canlandırıyordum.

Ona diyecek kelimelerimi hazır etsem bile karşısında o gözlere bakarken dilim tutulacağı acı bir gerçekti.

Ama ya tutulan dilimi sökecektim ya da özgürlüğüme zincir çekecektim.

Kapının kolu yavaşça aşağı indi ve kapı ileriye itildi. İçeriye hızlıca geçip kapıyı hemen arkasından kapayan adam bana döner dönmez,

-Karmen, diye seslenip üzerime geldi.

-Bir yerin yaralandı mı? İyi misin?

Elleriyle kollarımı, yüzümü evire çevire kontrol ediyordu. Gayet yerimde olduğuma emin olduktan sonra bir adım geriye gidip bana bakmaya başladı.

-Yine başlama -oldu ilk kelimesi- Hayır, başlama Karmen. Bu bakışları tanıyorum. Saçmalayacaksın yine.

Gözleri yorgun, suratı çökmüştü. Ama sanki olmak istediği yerdeymiş gibi bir hali vardı. Burada bulunup, oradan oraya koşuşturmayı seviyordu.

- Saçmalayacağım evet.

-Lütfen Karmen, biliyorum korkuyorsun. İşlerin sarpa sardığını sanıyorsun. Ama bana bak, halledeceğim tamam mı? Ne olursa olsun, bana güven.

-Sana mı güveneyim? -tek kaşımı havaya kalktı- Daha duygularına hakim olmayı beceremeyen bir adama ben nasıl güveneyim ki?

-Öyle mi olduk gözünde? Neden? Orospular senin evini silahlarla bastığını öğrenip çıldırdığım için mi?

Dudağımın kenarıyla güldüm.

-Buraya yalnızca benim için gelmediğini biliyorum Emir. Öfken -diye bağırıp- senin öfken acınası. Senin öfken buraya, Peperonni'ye, Austin'e, Ronni ekibine.

-Evet, tam olarak öyle.

-Ama yalnızca bana yaptıklarından dolayı değil.

Bu söylediklerim iftira mıydı yoksa gerçek mi tam emin değildim fakat benim de gözümün tıpkı diğer insanlar gibi, sonucu düşünmeden bilinçsizce dönmesine hakkı vardı.

-Kendi kendine düşünürken ayarını kaçırmışsın. Çünkü neyi ithaf edeceksen Karmen, bu hiç hoş olmayacak.

Onun suratına baktıkça içimde kabaran öfke bulutuna dur diyemiyordum. Beni bu rezil yere sürükleyinca o burada hasret duyduğu ailesinin özlemini giderirken ben, hasret duyduğum kocamın ölüsünü hatırlıyordum.

-Her şeyi mahvettin.

Dediğimde yüzü düştü.

-Özür dilerim.

-Özrün bir sike yaramaz. Çünkü pişman değilsin.

Başını gözleri yaşla dolarken iki yana salladı.

-Rahatladın mı Emir? Harvey'in ölümünden bu yana seni yalnız bırakan Seller'i vurduğunda rahatladın mı? Sen kaçırıldığında seni kurtarmaya gelmeyen Peperonni'yi alt üst edince rahatladın mı?

-Buraya senin için geldim.

-Buraya, burayı özlediğin için geldin.

-İstesem öncesinde gelemez miydim?

-İstesen gelirdin tabii, ama çok, çok gurursuzca olmaz mıydı sence?

-Karmen, lütfen bu saçmalığa sonra devam edelim. Şimdi-

Konuşmasına ve bana sunacağı herkesi alt ederiz cümlelerinden oluşan hayali evcilik oyununa son verdim.

-İkimiz ayrı yargılanacağız. Sana teklifler sunulurken bana tehditler yağdıralacak.

Kocamın kanını yerde bırakan, evimi basan, beni sınır dışı etmek isteyen insanların eline -sesimi kısık olarak yükselebileceği o uç noktaya getirip- SIRF SENİN YÜZÜNDEN DÜŞTÜM ŞEREFSİZ, diye bağırdım.

-Ben- ben onların sikik iş tekliflerini kabul etmeyeceğim Karmen, senin yanında durmaya devam edeceğim.

-Öyle mi? Peki Peperonni'nin bana ne diyeceğini biliyor musun? Ya beni ifşalayacaklar, ki bu demek oluyor ki İgima onun peşinde bir kadının olduğunu öğrenecek. Ya da beni aylarca kodese tıkmayı planlıyorlar.

-Bunların olmasına izin verir miyim sanıyorsun?

-Nasıl engel olacaksın ki? Onlara beni salmaları ve senin işi ancak öyle kabul edeceğini mi söyleyeceksin? Bilgimi yayanları öldürecek misin tetikçi? Beni kodesten mi kaçıracaksın?

-Gerekiyorsa, evet hepsini yaparım.

-Çok fazla atıp tutma Emir. Tüm bu olanlar olmayabilirdi. Biz sakince akşam yemeğimizi zıkkımlanıp, gece boyu da sohbet ederek plan kurarak geçirebilirdik.

-Sanki bir daha olmayacakmış gibi konuşma.

Geldiğinde çıkan hevesli sesi, korkudan titriyordu şimdi.

-Hala ne dediğimi anlamıyor musun? Bitti. -gözünden bir yaş aktı- Her şey bitti. -diğerinden de öyle-

- Aramızda ki her şey bitti tetikçi Aybeyaz. Şimdi istersen Ronni'ye katıl, istersen sokaklarda sürt, istersen kendini gebert ne yaparsan yap. Ama ne yapcaksan, bensiz yap.

- Dediklerinin farkındasın değil mi?

Bu bakışların aynısı, işte az önce ki evimde duyduğu gerçeklerdeyken de vardı. Ben ise ona ilk defa duygusal bakmıyordum.

Onu ölüme terk etmemin ardında ki gibi merhamete muhtaç değildim, kendimi suçluyor ama bir yandanda pişmanım gibi bakmıyordum.

Zaten onun zoruna da en çok bu gidiyordu. Ben, ona düşmanıma bakıyormuş gibi bakıyordum.

-Evet, tetikçi Aybeyaz. Hepsinin farkındayım. Ama ben durmayacağım, koşmaya devam edeceğim. Kimin peşinde olursa olsun. Phiqz, Ceyhun, Erdem, fark etmez.

-O iki sikiğin arasında ki savaşa mı katıldın Karmen?

-Evet, hadi bir kez daha kafayı ye.

-Gerçekten bir kez daha kafayı yemek üzereyim. Beni dinle Kadın-

Diye parladı. Ama ben söndürdüm onu.

-Seni mi dinleyeyim? Ne diyeceğin umrumda mı artık?

-Yeter.

-Yeter, ben zaten diyecegimi dedim. Şimdi belki görmek için can attığın Varis Gani'ye koş.

-Bana haksızlık yapıyorsun Karmen. Hak etmediğim şeyleri söylüyorsun.

Yollarımızı ayırmanın vakti gelmişti Emir. Sen benimle yapamıyordun, aklın hala hayatının baharını bulduğun yerdeyken, elinden bunu çalan kadın sana istediklerini sunmuyordu.

-Ben kocamın intikamını almaya devam edeceğim tetikçi. Ama sen, sen bunun bir parçası olmayacaksın. Siktir Git!

-Pişman olacaksın.

-Siktir Git.

-Pişman olacaksın Karmen.

-Siktir Git artık tetikçi, diye ısrar ettim.

Git yoksa haksız olmana rağmen yine seni haklı bulurum.

- Pişman olacaksın Karmen. Ama bu sefer seni affetmeyeceğim.

Arkasını hışımla dönüp kapıyı zorlayarak açtı ve çarparak geri kapattı.

Sesin şiddetti odayı titrettiğinde, Kış uykusuna çekilmiş olan Ceyhun tepki olarak yerinde kıvrandı.

Gözlerimden akan damlaları es geçerek telefonumu çıkartıp açtım ve rehbere girdim. Aşağıya kaydırıp aradığım numara gözüme çarpınca hemen çağrı tuşuna basıp kulağıma koydum.

Bir kaç çalmanın ardından açıldı.
"Karmen?"
Sesi uykulu geliyordu.

"Yardımına ihtiyacım var Kızıl Kehribar"

"Tamam, yarın buluşuruz sürtük. Ama gecenin ikisinde aramak zorunda değilsin."

"Bu saatte aradım Kehribar, çünkü tam olarak şuan yardımına ihtiyacım var."

"Siktir" derken arkada takırtı sesleri geldi. Yeniden konuştuğunda sesi daha belirgindi.

"Ne oldu, ne istiyorsun?"

"Şuan, Peperonni ana merkezinde, bir ofise kapatılmış haldeyim."

Telefondan kısa bir süre cevap gelmedi.

"Sen orada ne halt yemiş olabilirsin Karmen? Yoksa dosyaları almaya çalışırken yakalandın mı?"

"Hayır, sakin ol korkma. Başka bir mesele oldu ama anlatamam uzun. "

"Peki sen benden ne istiyorsun?"

"Bir kaç adam, araba, merdiven, ip, yatak, fark etmez Kızıl Kehribar"

"Yoksa bunları- deyip sustu- Yoksa sen..."

"Evet Kehribar, bana yardım edecek misin?" diye onayladığımda nefesini tuttu.

"Sana gereken ne varsa göndereceğim."

"Olduğumuz yer -derken pencereye yaklaştım- Sevimli Patiler Petshop'una bakıyor penceresi."

"Tamam, en geç yarım saate yanına gelmiş olurlar."

"Tamam" deyip kulağımdan çektim ama ben tam kapatmadan,

"Kendine dikkat et sürtük" demişti.

Telefonu cebime sokup Ceyhun'un başına dikildim. Elimi omzuna atıp onu sağlam bir kuvvetle sallamaya başladım.

-Uyan Ceyhun uyan. Kış uykun bitti.

Ceyhun gözlerini yavaş yavaş açıp esneyerek bana baktı.

-Ne oluyor kadın? -sonra odaya bakıp- Ulan biz hala burada mıyız, diye midesi kalkmış gibi sordu.

-Fazla uzun sürmeyecek, derken pencereyi açıp ne kadar yukarda olduğumuza baktım.

-O nasıl olacakmış?

2. Kat, fena değil. Delirmiş gözlerimi Ceyhun'a çevirdim.

- Çünkü buradan kaçıyoruz.

16. BÖLÜM SONU

 

BÖLÜM HAKKINDA NE DÜŞÜNÜYORSUNUZ???

 

S


ELAM !!

Nasılsınız???

 

Emir ve Karmen'in yollarının ayrılmasına ne diyorsunuz?

 

Sizce Emir işi kabul edecek mi?

 

Hazar Karmenle iş Birliği yapacak mı?

 

Ve sizce Karmen, peperonnide kaçsa bile Peperonni onun peşini bırakacak mı??

 

Okuyan gözlerinize sağlık.

 

Sınır 60 vote ve 300 yorum 🤍

 

BİR SONRAKİ BÖLÜMDE GÖRÜŞMEK ÜZERE

 

 

Loading...
0%