Yeni Üyelik
18.
Bölüm

17. BÖLÜM - DİKKAT, KAÇAKLAR KAÇIYOR!

@shorosharpen

 

Whatever it takes

 

Cause I love the adrenaline in my veins

 

I do whatever it takes

 

Cause I love how it feels when I break the chains


Whatever it takes

Yeah, take me to the top I'm ready for

 

Whatever it takes

 

Cause I love the adrenaline in my veins

 

I do what it takes

 

İmagine Dragons - Whatever it takes

 


It's a freak show, baby, I'm a ring leader

 

Like an acrobat in a dark arena

 

I could dance both ways like a ballerina
Monster
I

 

'm a stone cold monster

 

I could be your little monster

 

I'm a stone cold monster

 

I could be your little

 

I kiss freaks that treat me like an animal

 

Fuck on me and eat me like a cannibal

 


Snow Wife- Amerıcan Horror Show

 

Dünya düşlerimde düş

 

Düşeş beklerken neden bu düşüş?

 

Kargalar leşimi bekler

 

Kartalım kargalara leş vermem

 

Velet- Yarabandı

 

-Fazla uzun sürmeyecek, derken pencereyi açıp ne kadar yukarda olduğumuza baktım.

-O nasıl olacakmış?

2. Kat, fena değil. Delirmiş gözlerimi Ceyhun'a çevirdim.

- Çünkü buradan kaçıyoruz.

❤️⛓️🖤

 

-Çok vahim, durumun çok vahim kadın sen iyice kaçırmışsın.

- Sen istersen burada kalıp uyumaya devam edebilirsin Ceyhun. Ama ben -derken ona anormallikle baktım- kaçmak zorundayım.

Ödü kopmuş gibi koltuktan kalktı. Ben ise pencerenin önünden çıkıp, hızlı adımlarla kapıya doğru yaklaştım.

-Neden? Ben uyurken bir şey mi oldu?

Diye korku dolu hevesle sordu. Başım kapıya dönükken elimi arkaya atıp susması için çırpttım.

-Şşş!

-Ne yapı-

Derken ben kapıyı sessizce açtığımda sesini kesti. Açılan incecik aralığa gözümü sokup etrafa bakındım.

Güvenlik olarak kapının sol tarafında bir adam duruyordu. Koridorda ise peş peşe insanlar telaşla geçip gidiyordu. Bu gece ki ansızın yaşanan nadir vaka yüzünden hepsinin mesaisi uzamış, üstelik üstlerine yüklenen görev yükü ile daha fazla yorulmuşlardı.

Başımı geri içeriye sokup kapıyı kapattım. Arkamı döndüğümde Ceyhun tam dibimde bitmişti. Meraklı gözleri üzerimde dolanırken, onu yine ardımda bırakıp pencereye koştum.

-Farz et ki buradan aşağıya atladık. Sence bize en fazla ne olabilir?

Garip sorumun üzerine bilgi almaya çalışma isteği yeniden kabarmıştı. Sık adımlarla yanıma yetişip başını pencereden aşağı eğdi. Gözleri hayretler içinde, bir aşağıya bir bana dönüp durdu.

-Aklını mı kaçırdın Kadın? Bir de ne mi olur diye soruyorsun? Lan yere çakılırız en az 40 kemik kırılır. Tabi ölmezsek.

Gözlerimi devirdim.

-Abartma alt üstü 2. Kat.

-Ama bu binanın katları gördüğün üzere normal evler'in üçüncü katına denk geliyor.

Deyip parmağıyla karşı binaları işaret etti. Haklıydı.

-Ama eğer yatak gibi bir şeyin üstüne atlarsak?

Başını ümitsizliğe kapılmış halde iki yana salladı.

-Kadın, gerçekten çok tehlikeli.

-Öyle ya da böyle kaçmamız lazım Ceyhun.

Koşar adım yine kapının yanına geldim. Ama bu sefer buğulu camın ötesinde, insan görmemle kapıyı açmaktan vazgeçtim. Ellerimi çaresizce bacaklarıma vurdum.

-Neredeyse gelmek üzereler ama nasıl kaçağımız hakkında hiç fikrimiz yok.

-Kim geliyor lan? Kadın, iki dakika yerinde dur da anlat bana. Ne oldu? Neden kaçıyoruz? Emir nerede? Neden kimse bize bir şey yapmıyor.

Az önce ki yaşadığım inanılmaz olaylar zincirini anlatmaya hiç hevesim olmasa da Ceyhun'un bu gözlemci ve meraklı tavrıyla biz kaçmayı becerene kadar başa çıkamazdım.

Zaten Kehribar'ın göndereceği adamlar, gelene kadar elimden bir şey gelmezdi. Çünkü kaçma planlarımız yanlarında ne getirdiklerine de bağlıydı.

Stresten ve konuşmaktan aşınmış boğazımı tükürüğümü yutarak yumuşattıktan sonra karşısına gittim.

-Her şey, boka battı.

Tatmin olmayarak yüzünü buruşturdu.

-Zaten her şeyin boka battığını ben uyumadan önce de söylüyorduk.

-Tamam, bu sefer daha fena boka battı.

Hala soru işaretleriyle dolu kafasına ışık tutmayı becerememiştim. Kendime bir dakika kadar toparlanma aralığı tanıdıktan sonra,

-Emir ve ben ayrı yargılanıyoruz, dedim.

Ağzını açıp gözlerini büyüttü ve hemen arkasından eski haline eli boş, geri döndü.

-Yine bir bok anlamadım.

-Bak sana yüz saat oturup neler olduğunu anlatamam.

-Ben yüz saat uyumadım, diye itiraz etti çocukça.

-Ya adam, çıldırtacak mısın beni? Bak, eğer buradan kaçamazsam...

-Ee, derken kaşlarını sonunda öğreneceği şeylerin beklentisiyle havaya kaldırdı.

-Bu sohbet, benimle edeceğim son sohbet olacak.

Ah, işte geliyor. Yüzü santim santim kasılırken, dudaklarını aralasa bile dilini döndürmeyi beceremedi. En sonunda ise,

-Yani seni öldürecekler mi, diyerek kendini ifade etmeyi başarmıştı.

-Daha beter.

-Ne demek lan daha beter? İşkence mi? Dayak mı? Bir sik yapamazlar amına!

Lafını bitirdiği gibi pencerenin önüne koşup aşağı bakıp bana geri döndü.

-Gel atlayalım. Sırtıma bin, yere önce ben düşerim.

-Hayır Ceyhun, az önce dediğin gibi. Tehlikeli, daha az zararlı yollar bulmalıyız.

Yanıma çabucak geri gelip beni iki kolumdan tuttu.

-Senin eleman her ne olacaksa buna izin vermez.

Acı bir gülüş attığımda, bedeni kaskatı kesildi.

-Lan sakın bana onu öldürdüklerini söyleme.

Aklıma yine, onun suçunun bana yüklenilmesinin ardından ona iş teklifi yapacakları ve bana iki farklı siktirboktan ölüm seçeneği sunacakları geldi.

Gevşeklikle dudaklarımı oynattım.

-Hayır, eminim ki Emir'in keyfi gayet yerindedir.

-Niye öyle diyorsun? Nasıl yerinde olsun? Adama kim bilir neler yapacaklar.

Emir, kendisine acıyacak tek bir insanı bile hak etmediğinden içimde neler olduğunu anlatmaya dair olan hisler ateşlendi.

-Sen uyurken neler oldu biliyor musun Ceyhun?

-Bilmiyorum Kadın, deminden beri öğrenmek için bir taraflarını yırtıyorum ya!

-Emir ve Ben -soluklanıp- yollarımızı ayırdık.

Meraktan krize girmiş ruh hali bir anda sönüverdi.

-Yollarımızı ayırdık derken?

-Bitti, artık o kendi işine kendi yoluna bakacak. Ben de kendi işime kendi yoluma bakacağız.

-Yani kavga mı ettiniz?

-Evet, yediği haltın, kontrolsüz öfkesinin başıma açtığı işlerin ağırlığını içimde tutamayıp yüzüne vurdum.

-Hassiktir. Yani sen neden hala kaçıyorsun ben anlamadım kadın.

-Off, Ceyhun. Emir ve ben ayrı yargılanıyoruz dedim ya. Bak şimdi Emir Austin'i vurmuş olmasına rağmen suçlu olarak bulunmadı.

Beklenmedik bir cevabın daha ardından,

-O zaman Emir'e şimdi ne yapıyorlar?

Daha fazla uzatmadan her şeyi söylemeye devam ettim.

- İş teklif ediyorlar.

-O nasıl oluyor amına? Kendi adamlarını vurmasına rağmen mi?

-Ceyhun, beni dinle. Austin'in vurulmasının suçu benim üzerime atıldı.

Yüzüne vahşet yansıdı adeta.

-Beni sabaha karşı heyet önünde yargılmaya alacaklar. Ama ben ne dersem diyeyim, bana sunacakları iki teklif değişmeyecek. Çünkü onlara göre Emir'i bu olaylar için ben kışkırtmışım. Ayrıca Peperonni'nin başını da belaya sokmuşum.

-Lan baak, sikecem burayı da, tekliflerini de. Ne diyor lan bu kanı bozuklar? Emir niye ağzını açmıyor?

-Ayrı yargı diyorum ya, Emir benim hakkımda ağzını bile açamaz. Ki açsa bir işe yaramaz. Her neyse, bana sunacakları teklifler şunlar.
Ya benim kimliğimi ifşa edecekler ya da beni aylarca eksi kodesine tıkacaklar. Ve eksi kodesi, görebileceğin en lanet hücrelerden biriymiş.

Bedenin her köşesine yayılan çarpıcı gerçeklerle beti benzi attı. Uykulu gözlerinden eser kalmamıştı. Duyduklarına inanmaktan kaçınsa bile benim yorgun halim, ona gerçeklerin bu olduğuna çoktan ikna etmişti.

-Buradan kaçıyoruz. -başını kararlılıkla salladı- Ne olursa olsun kadın, sabaha kalmadan buradan kaçıyoruz.

Sessizliğini onlara özel atfedilmiş saf nefretle bozduktan sonra soluk yüzüme biraz da olsa renk gelmişti. Hala benim tarafımda kalıp beni haklı bulan insanlar görünce övünülecek kadar olma da kendimi iyi bir kadın olarak hissediyordum.

-İşte o yüzden az önce Kızıl Kehribar'ı arayıp yardım istedim.

-Geçen buluşmaya gidip tehlikeli bir iş görüşmesi yaptığın o kadın, değil mi?

-Evet.

-Sence gerçekten yardım edecek mi?

Gözlerimi Ceyhundan bir anlık boşlukla yere çevirdim. Yoksa bu sefer de kimseye güvenmemem adlı çalışma yürütecekti hayati meselem üzerinden?

Cevabın gelmesi uzun sürmedi. Cebimden gelen titreşim sesiyle Ceyhun ve ben göz göze geldik.

Elimi hemen cebime atıp telefonumu çıkarttım. Bu numara o yüzü yaralı ve Kehribar'ın mesajını sürekli bana ileten adama aitti. Artık sonunu ezberlemiştim bile.

Ceyhun elimde telefonla donakalmış beni, kolumu kulağıma doğru itip açmam için teşvik ettiğinde, hemen dediğini yaptım.

Telefonu açıp, hoparlöre koydum ve sesi kıstım. Ceyhun da ben de telefonun dibine sokulmuştuk.

"Karmen İvy as cindy, ben Skar, Kızıl Kehribar'ın adamıyım."

Kalın ve hafif cızırtılı sesi telefonun öbür ucundaydı. Ve Skar ismini ilk kez duyuyordum.

-Tamam, tamam tanıdım seni.

Sesim her an, bir kazık yiyecekmiş gibi titreyerek çıkıyordu.

"Geldik, aşağıdayız."

Demesiyle Ceyhun'la parıldayan gözlerimiz denk düştü. Hatta o biraz gülümsemişti bile. Adam tekrar konuşmaya başladığında başımızı yine telefona eğdik.

"1 dakika boyunca uzak yollardan dolaşarak, Peperonni binasının çevresini inceledik. Sizin olduğunuz tarafa bakan ara caddede park halindeyiz."

-Atlamamız için pencerenin altında olmanız lazım. Yanınızda neler var? Burası biraz yüksek. Direkt atlarsak yere çakılırız.

"Pikap arabayla geldik. Üç kişiyiz. Şuan şoför koltuğunda Hollanda var. Maytap ve ben pikabın arkasındayız. Yanınızda pek uzun olmayan bir merdiven ve halat var. Pikabın üstüne de maytabın yattığı minderi serdik."

Başımızı telefondan kaldırıp birbirimize yüzümüze bir sik anlamayan bakışları kazımış halde baktık. Ceyhun sessizce dudaklarının arasından,

-Maytap ve Hollanda ne lan, diye fısıldadı.

-Bahsettiğin isimler insanlara ait değil mi?

Adam bize cevap vermemişti ama sesi hala geliyordu.

-Ne oldu, diye ince bir erkek sesini işittim.

"İnsan olup olmadığınızı soruyor lan. Burada bile adam yerine koyulmuyorsunuz" diyerek hırıltılı sesiyle güldü.

"Evet onlar da insan, Ivy as cindy."

-Pekala, elinizde ki eşyalar gayet yeterli. Eğer pencerenin altına yaklaşırsanız, bizi kurtarabilirsiniz.

"İvy as cindy, öncelikle eşyalarımız pek yeterli değil. Merdiven ve halatımız tek başına işe yaramaz. İkisi de kısa, yani ancak size halatı fırlatacağız. Siz orada sağlam bir yere bağladıktan sonra geri kalan parçasını aşağıya sarkıtacaksınız. "

-Evet, zaten biz de böyle düşünüyorduk.

"Bir dinle, fakat halat bizim pikaba kadar uzanmayacak kadar kısa. Gecenin bu saatinde ancak bunları bulabildik."

-Peki ne yapacağız?

Aklıma o aptalların karşısında sorguya çekileceğim an geldikçe içime bir bıçağın saplandığını hissediyordum.

"Halatın yetiştiği yere kadar ineceksiniz. Sonra biz merdiveni uzatacağız. Halattan merdivene geçtikten sonra pikapa yaklaşık bir metre mesafe kalıyor. Orayı da mindere atlayarak halledeceksiniz. "

Heyecan ve kaçmaya tutkuyla atan kalbimi bastıramıyordum.

-Tamam, bu harika bir plan. Ne yapmamız gerektiğini anladık. Az bir vaktim kaldı veya her an bizi buradan alıp başka yere götürebilirler. Lütfen hemen yapalım.

Ceyhun telefonu dibinden dinlemeyi bırakmış, stresten bir o yana bir bu yana adım atıyordu.

"Korkarım ki buna engel olacak bir problemlemimiz var."

Yine güven derslerinin olmadık yerde tazelenmesini hazmedemezdim. Adam bana her ama çektiğinde garip bir şekilde içime korku oturuyordu.

-Ne probleminden bahsediyorsun?

"Peperonni'in giriş tarafı güvenlik timlerinden adamlarla dolu neredeyse. Ve arada sırada iki kişi devriye geziyor. Eğer önemli birini bekliyorlarsa güvenlik kameraları da sürekli kontrol edilir. "

Doğru ya, Varis Gani'nin gelmesini ve güvenliğini sağlamak için bekliyorlardı.

-Ne yapmamız lazım, diye sordum.

"Hollanda, sürüş mesafesini ve hızını ayarladı. Ben ve maytap ise size kuracağımız düzeneğin saniyesini hesapladık.

İki devriye güvenliği sizin tarafa yaklaşık 1.5 dakika içinde gelip gidiyor. Hollanda bizim ara sokaktan sizin pencerenize yarım dakika da yetişebilir. Oradan sonra yalnızca bir dakikamız kalıyor."

-Ama bu çok az bir süre.

"O yüzden yalnızca birinizi kurtarabiliriz."

-Hayır! Diye yükselip telefondan başımı Ceyhun'a kaldırdım.

O ise sıra dışı bir şekilde sakindi. Niye böyle baktığını anladığım anda başımı kopacak kadar hızla iki yana salladım.

Ne yani? O noktaya mi gelmiştik? Kim daha fedakâr kimin canı kurtarılmaktan eksik kalacak, tartışması mı?

- Gidiyorsun Kadın, haydi acele et. Vaktin ne zaman biter bilmiyoruz.

"Konuşan kişi doğru söylüyor, önemli olan senin gelmen şuan, diye seslendi bana o kişi."

Kaşlarımı çatıp Ceyhun'a bir adım attım.

-Seni burada bırakmayacağım.

-Bunu yapmanın sırası değil Kadın, ben senin niyetine zaten inanıyorum. İyi bir insansın. Ama şimdi, bunun sırası değil.

Çarpık dudak hareketimle ağzımdan hafif ses çıktı.

-Seni karanlık işlerime karıştırmayacağıma dair söz vermiştim.

Ceyhun'un üzerine oturmayan sakin tavrı, vazgeçmiş hali içimde fırtınaları kopartıyordu.

-Kaldır kafanı etrafına bak kadın, biz zaten karanlığın tam ortasında değil miyiz?

-Seni bu yamyamların eline bırakamam. Hele ki benim kaçışımı öğrendikten sonra nasıl delireceklerini aklıma getirdiğim sürece.

"İVY AS CINDY! Beni duyuyor musun? Artık kararınızı verin. Daha fazla vaktimiz yok. Eğer ara sokakta bekleyen şüpheli bir pikabın farkına varırlarsa o zaman ikinizde kurtulamazsınız. "

Gözlerim hala Ceyhun'un üzerindeyken telefonu ağzımın yanına yaklaştırdım. Yeteri kadar tehlikeye yoktu. Şimdi biraz daha ileri gitmenin vaktiydi.

Boka battığımız kadar tehlikeye de batacaktık. Ki durum ancak eşitlensin.

-Yanınızda silah var mı?

"Bir dakika -dedikten sonra sesi daha uzaktan gelmeye başladı- Hollanda!

"Söyle!"

Şaşırmış irislerimi Ceyhun'a kaldırdım. Bu ses bir kadın sesiydi. Hollanda dedikleri kişi, kız mıydı?

"Silahımı uzat!"

"Nerede?"

"Torpido gözünde"

Kısa bir süre sonra,
"Evet, silahım var. Ne oldu?"

- Başka bir planım var. Benim metotlarımı uygulayacağız.

Ceyhun çenesini gerip, dudaklarını birbirine bastırdı.

-Elimizde ki tek kurtulma şansının da ebesini sikeceksin affedersin.

-Daha önce hiç kaçtın mı, dedim hesap sorar gibi.

-Sokak eşkiyalarından kaçmak için çocukluğumda koşmuşluğum oldu.

-Sayılmaz. Ben kaçtım, o yüzden benim sözümü dinleyeceksin.

-Nereden kaçtın lan?

Sorusunu es geçip pencereye yaklaştım.

-Beni görebiliyor musunuz?

"Evet, seni görüyorum."

-Elimle işaret ettiğim pencereyi görüyor musun, derken benim sağ tarafıma denk gelen pencereye kol atıyordum.

"Gördüm."

-Bekle bir dakika hatta, derken hızla gidip kapıyı araladım.

O adam hala aynı yerindeydi.

Kapıyı kapayıp pencereye geri geldim. Ceyhun ise yerinde durmuş beni gözleriyle takip ediyordu.

-Pencereye geri geldim beni görüyor musun?

"Evet, görüyorum."

-Şimdi, sen ya da biriniz arabayla geleceğiniz o 1.5 dakika da Ceyhun arabaya indiği anda, giderken işaret ettiğim pencereye ateş açın.

Ceyhun ve arabayla giderken, ben ise bu odadan çıkıp hemen yanımda ki acil çıkıştan birinci kata ineceğim.

-Kadın, iyice saçmalıyorsun. Zaten adamlarım hepsi alt katta.

Başımı pencereden Ceyhun'a çevirdim. Endişeyle nefes alıp veriyordu.

"konuşan haklı" dedi telefondaki.

-Zaten ben bunu akıl edemiyorum değil mi? Dinleyin, ben alt kata indiğimde çıkış kapısı yerine hemen alt katımda bulunan odaya geçiceğim. Oradan ise dışarı atlatacağım. Siz beni köşe başında bekleyin.

Adamlar hem silah sesine hem de camı kırılan odaya odaklanırken siz görünmeden kaçmış olacaksınız. Ben de hemen arkanızdan size yetişeceğim.

"Tehlikeli bir plan, riske atmaya değer mi bilemiyorum."

-Evet riskli ve değeceği hiç bir şey yok. Karmen bu planı unut ve artık in şuradan.

-Bana bak adam. Ya ikimiz buradan kaçarız ya da ikimiz burada sürünürüz.

Ceyhun dönmemi umduğu planımda ne kadar kararlı olduğumu anladığında küfrederek pencereye doğru yaklaştı.

-Hazır mısınız?

"Devriyeciler şimdi gittiler. 1.5 dakikamız başladı."

Bir şeye vurma sesiyle "Hollanda sür!" Uyarısı gelince, karşı ara sokatan gelen pikabı gördüğümde nefesim heyecandan kesilmişti.

Araba çok iyi kullanılarak penceremizin altına yetiştiği anda, kulaklarına yetişen uzun saçlı benimle konuşan adam telefonu cebine koydu.

Yanında ki , ince orta boylu bir erkek adam ona hemen yanında ki halatı verdi. Skar isimli yaralı yüz yukarıya bakıp atacağıma dair el işareti yaptı.

Ceyhun pencereden aşağı eğilip, uzun kollarını sarkıttı ve ellerini açtı.

Slar, halatın kancalı ucunu yukarıya doğru fırlattı.

Ceyhun ilk atışı tutamadığında küfürler savurduk.

Kancalı halat onlara geri gelirken, adam tutmak için özel bir çaba sarf etti ve vaktimizin azaldığına işaret edip yeniden tüm kuvvetiyle fırlattı.

Ceyhun bunu da elinden kaçıracağı anda kendimi penceren aniden dışarı sarkıttım ve düşmeye geçen halatı tutup yakaladım.

Bedenimin yarısı pencereden aşağı durmuştu. Eğer Ceyhun beni bacaklarımdan tutmasaydı belki kafa üstü kayıp giderdim.

Ayaklarımdan geriye çekilirken,
-Lan ya düşseydin? Niye böyle atılıyorsun, diye azarladı beni.

-Konuşma hadi in!

Derken kancayı yere sabitlenmiş dolabın ayağına geçirdim.

Ceyhun pencere pervazlarına tutunarak yüzünü bana döndü ve halata sarıldı. Yavaş yavaş aşağı inmeye başladığında halatın bağlı olduğu dolaptan sürtünme sesi yükseldi.

-Hadi, çabuk ol!

-Lan ellerim terli zaten, kayıp düşeceğim en sonunda.

Zorlanarak halattan aşağı inerken o iki adam da merdiveni duvara dayadılar. Ceyhun merdivenden inerken, arabanın şoför koltuğunun bulunduğu pencereden ince bir kol uzandı ve arka tarafa vurdu.

-Devriyeciler yaklaşıyor, diye sessizce seslendi Skar Ceyhun'a.

Yüreğim ağzımda, buradan gittiğine emin olacağım ana dek pencere başında durdum.

Nihayet merdivene geçip basamakları çabucak bitirdi ve geriye kalan boşlukta yatağa atladı.

İşte şimdi benim sıramdı.

Pencerenin önünden çekilip kapının yanına gittim ve elim kolda hazır bekledim. Saniyeler geçe ardı ardına silah patlatma sesleri yankılandı çevrede. Ve kırılan camın sesi bana yetiştiğinde kapıyı açıp, başımı sola çevirdim.

Bekleyen güvenlik yan odaya geçiyordu o anda ve bende etrafta koşuşturan insanların arasına katılıp acil çıkışa kadar başımı aşağı eğerek tempolu yürümeye başladım.

Peperonni merkezinde bu gece ikinci kere sirenler çalıyor ve telsizlere kırmızı alarm düşüyordu. Yanımdan geçen güvenlik güçleri etrafında çaresizce kaçan insanları umursamak yerine hedeflerine gidiyorlardı.

Koridorun sonunda ki ayrıma yetiştiğimde çabucak bir duvarın arkasına geçtim. Çünkü tam bu ayrımda 4 kişilik güvenlik topluluğu duruyordu.

Aradan saniyeler geçiyordu ama bunlarda kıpırdanma yoktu. Birinin başını arkasına çevirip az buçuk dikkatle etrafına bakınması üzerine yakalanmam an meselesiydi.

Saniyeler akarken telsizlerine düşen şu ihbar, kanımın donmasına adrenalinin salgılanmak yerine litrelerce pompalanmasına sebep olmuştu.

- Tüm telsizlerin dikkatine, duyrulur. Kırmızı alarm. Duyrulur, kırmızı alarm. İki saldırgan kayıp durumunda. Karmen İvy as cindy ve Kimliği belirsiz adam kaçmış bulunuyor.
Bina içi ve dışı geniş çaplı arama başlatılma emri verildi.

Yerime mıhlanıp, adamların başka yere gitmesini bekledim. Ama sanırım bunlar burada başka bir şeyi güvenlik altına almak için duruyordu.

Emir Aybeyaz'ı.

Başımı duvarın arkasından uzatıp, boydan boya camdan oluşan toplantı odasına baktım.

Emir orada, uzun masanın bir ucunda yalnız başına oturmuştu. Başı öne eğik, eliyle alnını ovuşturuyordu.

Ne hissettiğini anlamak için yüzünü biraz daha inceleyim derken, bana bakmakta olan gözlerini gördüğümde nereden nefes alındığını unutmuştum.

Uzaktayken bile beni nasıl fark ettiğini tespit edemedim. Hele ki tam onun ne yaptığını incelerken.

Beni gördüğüne şaşırmış duruyordu. Yerinde kıpırdanıp parmakları arasından bir bana bir de önümde duran güvenliklere iki üç kez baktı.

Kalbim artık çılgına dönmüş, ona bakmaktan kaçınırken birden toplantı odasında şiddetli bir ses duydum.

Emir ayağa kalkmış ve masaya yumruk atmıştı. Kendi aralarında konuşan güvenlikler sohbetlerini kesip başını oraya çevirdiler.

Ama bu onları harekete geçirmek için yeterli gelmemişti, hayır. Derken Emir tüm odağını güvenliklere vermiş bakışlarıyla oturduğu sandalyeyi kaldırıp, önünde ki cam masaya fırlattı.

Masanın yarısı kırılıp etrafa saçılıyordu şu sözler eşliğinde.

-DELİRTİN LAN BENİ, DELİRTTİN! KAFAYI YEDİRDİN BANA!

Diye bağırıp cam kapıya doğru yürümeye başladı. Bu sözlerin gerçekte kime söylendiğini bile anlamayan güvenlikler, silahlarını çıkartıp Emir'e doğru yaklaşırken yine,

-Öyle olmaz daha da yaklaşın. Yetmedi bana size yaptıklarım. Gelin hepinizin belasını sikeceğim, gelin!

Son derece gözü dönmüş adam, güvenliklerin dikkatini iyice çektiği anda, arkada oluşan boşluktan koşmaya başladım.

Arkamı dönüp son kez bakmak istesem bile, yapamayıp acil çıkış kapısına attım kendimi.

Demir merdivenlerden bir kat aşağı indikten sonra kapıyı açtığım sırada önümde koşan silahlıları görmemle kapıyı kapatmadan kendime çektim.

Ufak kalan aralıktan adamların gittiğine emin olduğum an buradan çıktım ve koştur koştur bulduğum ilk odaya daldım.

Üzerimde ki ne kötü şans ki, burası boş değildi.

⛓️⛓️⛓️

-Asla çekinmem!

Derken silahımı anında belimden çıkartıp pencerenin önünde duran adama doğrulttum.

-Yolumdan çekil, çekil yoksa öleceksin.

Geldiğim odada, tavana kadar ulaşan yüzlerce çekmeceli demir dolaplar ve raflar diziliydi. Ne kadar düzenli tutulmaya çalışılsada kağıtlar bazı aralıklarda sıkışmış veya açıkta olanlar üst üste rastgele atılmıştı.

Tam karşımda camı kapalı ve kolu kırık pencere duruyordu.

Ama en önemlisi bir insanla karşılaşmam olmuştu. Bu insan neredeyse 60 yaşına gelecek gibi sırtına 60 senenin yükünü yüklemiş, birazcık eğimli duruyordu.

Yine de boyu uzun ve gövdesi genişti. Yüzündeki sakalları ve bıyığını her seferinde biraz çıksa ile anında kesmekle derisini aşındırmıştı.

Mavi gözlerinin üstü, kalın ve dipleri beyaz uçları siyah renkli kaşının altına gizlenmiş, aynı renk geçişlerine sahip saçları ise geriye doğru taranmıştı.

İçinde açık mavi renk gömlek, üstünde alt üst lacivert takım elbisesini giyinmişti. Ağırlığı, daha ona baktığım ilk anlarda bile kendini belli ediyordu.

Elimde ki silahtan korkar gibi bir hali yoktu. Aksine, sanki silah çıkartmasam daha çok şaşıracaktı.

Ellerini cebinden çıkartıp bir kere sıvazladı. Sol kolunda parlaklığı gözümü alan bir saat takılmıştı.

-Karmen Ivy as cindy, diye bir kere adımı imalı şekilde söyledi.

Sesi yumuşak ve naifti. Fakat bu ciddiliğinin veya ağırlığının derecesini düşürmedi.

Onu daha önce belirli zaman aralıklarıyla iki üç sefer görmüşlüğüm olmuştu. Fakat konuşmak?
Hayır, hiç yapmamıştık.

-Varis Gani.

Diye aceleye sarılmış bir ses tonuyla ona karşılık verdim. Ayaklarım yerlerinde kıpır kıpır, bir gözüm onda bir gözüm arkamda ki kapıdan her an içeri dalacak ve beni paket yapacak olanlardaydı.

-Senin esir altında olman gerekmiyor mu?

-Kaçtım.

-Eksi kodesinden mi? Nasıl yapabildin?

-Orada değildim.

Kaşları yukarı kalkarken gülümseyip,
-Emir verilmesine rağmen seni eksi kodesinden başka bir yere koyan üyemiz kim, diye sordu.

Ona Hazar'ın adını vermeyecektim. Fakat burada ki diğer hiç kimsenin ismi hakkında bir fikrim olmayınca da susuverdim.

Benim sessizliğimden şüphelenmiş bir halde duruyordu hala.

-Kim olduğunu söylemeyecek misin? Demek o ismi söylemeyecek kadar bir yakınlığınız olmuş onunla. Bu zor durumunda bile sadık kalıyorsan.

Hazar'ın daha önce benimle gizliden iş birliği yaptığı ortaya çıkarsa onu kesinlikle buradan kovarlardı. Böylece ben ne Erdem'in ne Ceyhun'un dosyalarına rahatlıkla ulaşabilecektim.

-Rasim, diye patladım.

Az önce ki kargaşada ismini yakalayabildiğim tek insandı o. Verdiğim ismi duyunca kaşları geri yerine oturdu. Hatta yüzü memnuniyetle doldu.

-Rasim mi?

İnanmamıştı. Onu onaylamadım veya reddetmedim de. Saniyeler süren suskunluğun ardından Varis, karşımda kahkaha atmaya başladı.

-İnanılmaz bir kadınsın Karmen, Harvey'in sana niye bu kadar düşkün olduğu aşikâr.

Harvey'in adını ondan duyunca beynime şimşek çakmış gibi oldu. Silahımı elimde daha sıkı kavrayıp tetiğin üstünde parmağımı gezdirdim.

Yine korkmamıştı. Ne öfkeli ne aceleci ne tehditkar hislerle çektiğim silahlardan çekiniyordu. Yoksa bu yılların deneyimi miydi?

Üstelik neler hissetiğimi hiç zorlanmadan da anlamışa benziyordu. Çünkü tekrar konuştuğunda ben bayağı şaşırmıştım.

-Bana onun ismini verseydin eğer ona yüklü miktarda bahşiş verecektim. Çünkü Harvey'in eşini eksi kodesine tıkmak, onun Peperonni'ye harcadığı 12 seneye ihanet etmek demektir.

Bana yine Harvey'in eşi olduğum için merhamet gösteriliyordu. Az önce kendi öz kızı ise bana Harvey'in eşi olduğum için nefret kusmuştu. Hazar ise Akıl hocası Harvey'in çaresiz eşiyim diye bana yardım ediyordu.

Hatta ben bile, bana yardım etmesi için onu Harvey üzerinden vurmuştum.

Ceyhun? O, sadece benimle ben olduğum için takılıyordu.

Fakat Emir?
Gerçekten bana itiraf ettiği gibi artık beni Harvey'in eşi yerine kendi arkadaşı olarak mı görüyordu?

-Karmen?

Gözlerimi yerden çekip hızlıca ona baktım.

-Sık sık böyle dalıp gider misin?

-Niyetin benimle sohbet etmek mi? Eğer öyleyse ne buna vaktim ne de isteğim var.

Başını sakinlikle iki yana salladı.

-Hayır, niyetim sana bir kaç şey itiraf etmek ve tebriklerimi sunmak. Gitmene sonra izin vereceğim.

Eliyle silahımı indirmemi işaret ettiğinde hipnoz olmuş gibi kolum aşağı eğildi. Eğer gitmeme izin vereceğini söylüyorsa, zorluk çıkartmadan durup onu dinleyebilirdim.

-Karmen Ivy As Cindy, peşinde koştuğun amaç gerçekten çok kutsal. Yıllarca kocan olan adam, en sonunda da kendi canını senin için verdiğinde bu fedakâr hareketinin karşılığının kanını yerde bırakmamak olması, takdir edilesi.

-Eminim ki gerçek hisleriniz bu değil. Kocamın intikamı için koşmamı takdir etmiş olsaydınız, hepiniz; ben şuan burada olmaz veya buradan kaçmaya çalışmazdım.

-Ah, yanılıyorsun sevgili Karmen. Herkesin fikri farklı olabilir. Heyet, senin intikamında yer almayı tamamen reddetti. Bana sorarsan onlar, bir avuç aptal topluluğu.

-İsteseydiniz Heyet'in kararını reddedebilirdiniz.

-Ama zaman zaman onlarında kendini önemli hissetmesine izin vermeliyim.

Başımı sahte bir anlayışla salladım.

-Kendi kızınız bile bana karşı çıkıyor üstelik intikamını benim üzerimden alacağını söylüyor. Sizce o da mı aptal?

-Elvin'e olan öfken onun iki burnunu kırdığında geçer sanmıştım ama hala dinmemiş.

-Bunu yaptığım için bana kızgın mısınız?

- Kızımın canının yanmasına kızgınım. Ama Peperonni üyesi Elvin, sanırım bunu hak etmişti.

Her zaman orta yolu bulup oradan ilerleyen bir adamdı. Cebimin titrediğini hissediyordum, arama geliyordu.

-Ayrıca Harvey'in intikamının alınmasını istemeyen herkes, bana göre nankördür.

-Kendi kurallarınızda, bizzat intikamı yasaklamışken bile mi?

-Kurallar, zaten o kuralın ötesini yapamaycak fakat bunu belli etmemek için kuralların sağladığı engelin arkasına sığınan korkaklar içindir.

Paslı geleneklerine yüklediği bu ithaf, eğer aşılırsa cezayı hiç kaçınmadan verir üstelik bunu cesaret olarak görmezdi.

-Madem bu kadar takdire şayan bir hareket yapıyorum artık izin verirseniz buradan gitmek istiyorum. Bilmem fark ettiniz mi ama köpekleriniz beni deli gibi arıyor.

Dişlerini göstererek sırıttı.
-Köpeklerim senin yerini çoktan buldular.

Dediğinde arkamda duran kapı, orada olduklarını belli etmek amacıyla çalındı. Yerimden sıçrayıp kapıya döndüm.

Buğulu camın ardında belki onlarca adamın gölgesi vardı.

Kandırılmış ve tuzağa düşürülmüş hissiyle yere indirdiğim silahı önce kapıya sonra Varis'e kaldırdım.

-Yalancısın.

-Sakin ol Karmen, ben onlara gir demediğim sürece biri bile içeriye adım atamaz.

-Deminden beri onlar beni bulana kadar sanki benim tarafımdaymış ayaklarına yattın.

-Lütfen, sakin ol. Ben sana senin tarafındayız demedim. İntikam almak senin en büyük hakkın ve ben bunu destekliyorum dedim.

-Şimdi de kelime oyunu mu yapıyorsun?

-Karmen ben -derken eliyle kalbini okşadı- 60 yaşına gelmiş bir adamım. Oyun oynamayı çoktan bıraktım. Fakat oyun oynamayı hala ufak çocuklar gibi çok seven birisi var.

-Yoksa...

-İgima Dizable. Ben intikama karşı değilim Karmen. Eğer öyle olsaydı Kocan Harvey ve Emir seneler önce buradan kural ihlali sebebiyle kovulmuş olurlardı.

-Neyden bahsediyorsunuz?

Yine bana Hazar'ın anlattığı o elem verici ölüm hikayesini ve ardından Emir'in intikam aldıklarını itiraf etmesini saklamaya gittim.

-Bence Emir sana elbet anlatmıştır, yoksa başkası mı anlattı?

-Emir, bahsetti.

-Tahmin etmiştim. Yani bir başkasının anlattığını. Çünkü Aybeyaz bu konuları asla konuşmaz.

Telefonun yeniden cebimde titremesiyle, silahımla bir an önce konuşmasını bitirmesini ifade ettim.

-Vaktin daralıyor. Buradan kaçamasam bile seni öldüreceğim.

Gülümseyerek söze girdi.

-Emir ve Harvey seneler önce intikam adına bir şirketi çökerttiler. Ve o şirketin ganimetlerini bizim hisselerimize geçirdiler. Kimse, bu merkezde ki hiç kimse bile bunu yaptıklarını bilmiyor. O şirket ise hiç bir şey kanıtlayamadı. Ve ülkeyi terk ettiler beş parasız halde.

İntikam, kâr, yarar, sessizlik, kin kusma, güç gösterisi. İşte ikisinin eline kalanlar bunlardı. Çünkü onlar saman altından su yürütmeyi becerebildiler.

Ben hala susmayı tercih ettim o ise konuşmayı.

-Fakat sen Karmen, bunu beceremiyorsun. Sen, daha yolun en başından herkesin başını ağırttın. Emir oraya gittiği için Peperonni, t.g.i.f'i araştırıyormuş gibi gözüktü.

Eğer olayın üstü örtülmeseydi, sonuçları katlanılmaz bir hal alacaktı. Ve o zaman, değil sadece Austin arkanda ki kapının peşinde bekleyen tüm adamları yollardım evine.

-Bunu neden bana yapıyorsunuz?

Sürekli tehdit edilmek zoruna gidiyordu. Beni tehdit etmekten asla çekinmiyorlardı. Ama ben güçlü gözükmeye çalışsam bile art arda gelen kavga, dövüş, ölüm, hapis tehditlerine içim gidiyor, katlanamıyordum.

-Sana bir şey yapmıyorum Karmen. Ben ailemi koruyorum. Buraya Emir'in Peperonni'ye adım attığını öğrendiğim an, ülke dışından uçakla geldim. Sırf Emir ile konuşabilmek için. Peperonni benim ailem. Ronni ekibi yöneticisi Austin'den hademe Songül'e kadar.

Onların can güvenliğini sağlamak benden sorulur. Ve sen uyuyan yılan İgima'yı uyandırıp üzerimize salıyorsun.

Demek Harvey'in konumu Austin'e ve Emir'in konumu Hazar'a devredilmişti.

Ayrıca geldiğimden beri ilk defa bir açığını yakalamıştım onun. Kendimden emin bir şekilde iki tane adım atıp karşısında durdum.

-Korkuyorsun, dedim cüretkar mavi gözlerine bakarak.

- İgima Dizable ile daha önce hiç konuştun mu?

-Hayır hiç konuşmadım veya onu TV, gazete, internet, harici bir yerde görmedim.

-Bir kere, bir kere onunla canlı kanlı bir insanken konuşursan titreyen gözlerini, intikamla yanan kalbini, ona karşı kana susamışlığını ondan gizle.

-Buna gerek yok. Görebilir, çünkü benimle konuştuktan sonra gördüğü son şey işte bu saydıkların olacak.

-İgima doyumsuz bir adam. Eğer seni görürse ve bu gördüğü son şey olmaz ise sen, artık onun vazgeçilmez bir oyuncağı haline gelirsin.

Sen vazgeçene kadar, pes edene kadar durmaz. Çünkü o oyunları sever. Kendisine bela olanları sever. Hele ki senin gibi İgima'yı öldürmekle yetinmeyip açığa çıkartmaya çalışan toy bir insanoğlu.

Avcı olarak gidersin ve bir bakarsın avlanmışsın.

Kıpırdamadan onu dinleyip içimde ki korkuyu bastırmaya çalıştım. Herkes bana onun karanlık dünyada ki en büyük tehlike olduğunu söylerdi ama kimse onun kişiliğinden bahsetmemişti.

-Yoksa ona karşı kayıp mı ettiniz? Avlandınız mı?

Yüzü garip bir hal aldı. Neyi ima edeceği meçhul, sanki o da benim dalıp gitmişti.

-Geçmişi hatırlamakta pek iyi sayılmam.

Düşüncelerinin derinliğinden sıyrılıp saatine baktı. Ardından başını bana çevirdi.

-Onunla oynama Karmen. Onu derhal öldür. Kanın soğuyacaksa onu öldür ve işini bitir.
Sana yardım ederim. Çok basit, gördüğün ilk anda öldürürsün ve rahatlarsın.

Eğer bu riski almak istemiyorsan sana dünyanın her yanından seri katiller bulup getirebilirim. İgima'yı yemek yerken, uyurken, yürürken, iş üstünde bir bıçakla bir silahla öldürmek an meselesi.

Ama onunla oyun oynamaya kalkma. Onun gerçek yüzünü ortaya çıkartmakla boşuna vakit ve hayat kaybetme.

Çünkü onu kimse yenemez, Karmen. Bizler karanlık dünyanın insanları iken İgima Dizable karanlık dünyanın ta kendisi.

-Onu ancak kendim öldürürsem kanım soğur, diye mırıldandım.

O ise bana yeniden bana onu sadece öldürmekle yetineceksem yardım edeceğine dair konuşmalar yapıyordu.

Peki ben İgima'yı öldürdükten sonra hayatımın geri kalanına nerede devam edecektim? Mezarda mı? Yoksa hapiste mi? Peki ya İgima'yı öldürmekle her şey sona erecek miydi?

Bu adam köklerini dört bir yana salmışken o köklerden türüyen diğer kötülere ne olacaktı?

Peki ya beni kurtarmak için gecenin bu saatinde koşup gelen bu insanlar, aydınlığı hak eden insanlar değiller miydi?

Ben mezar ya da hapise girmek için mi yaşıyordum? Ceyhun bunun için mi yanımdaydı? Kızıl Kehribar bana bu sonuçlar için mi neredeyse yalvarır haldeydi?

Harvey, canını ben hemen arkasından geleyim diye mi siper etmişti önüme?

Emir Aybeyaz...
Benimle bu yüzden mi aynı yola çıkmıştı?

Şüphe yok ki hepsi benim yaşamamı istiyordu. Şüphe yok ki ben yaşamak istiyordum. Kanımda dolanan bu adrenalin, yüreğimde açan intikam çiçeği, bunlara bağımlı hale geliyordum.

İntikamım bir amaçtan öte yaşama şeklime dönüyordu. Değişiyordum.

Değişim kaçınılmazdır.

Hala neyi göze alarak hareket ettiğimden tam olarak emin olmasam da,

-Ben... -diyerek tam karşısına gittim- Ben oyun oynamayı seçiyorum Varis Gani.

-Pekala, öyleyse.

Baş kaldırışımı, avlanma ihtimalimi hazmedemeyip kibirli davranış sergilediğimi sandığı bakışlarıyla eleştirdikten sonra uyuşuk ve rahat adımlarla kapının yanına kadar sessizce yürüdü.

Ben ise onun yerine, pencerenin önüne geçtim ve yüzümü kapıya çevirdim.

Önümde duvara sabitlenmiş demir raflar harici, önlerinde de iki uzun belge raflığı vardı.

Kapının arkasındaki kalabalıkta kaç tane adam bekliyor bilmiyordum. Arkamda ki kolu kırık pencereyi nasıl açıpta atlayacağım bilmiyordum. Ceyhun ve diğerleri beni hala bekliyor mu yoksa gelmediğimden dolayı şüphelenmiş ve başka yollara başvurmuşlar mı bilmiyordum.

Tek bildiğim savaşacak olmamdı.

Etrafta ki sesler durulmuş hepsi tek bir kişinin vereceği komut gelene kadar beklemedeydi.

Varis Gani, yumuşak sesinin aksine, bana oyun oynamayı seçtiğim için alınmış bir halde oyunun ilk şartını lanetli kelimeleri ağzından döker gibi söyledi.

-Eğer kaçmayı başarırsan, özgürlüğü hak edersin.

Sol kolunu gözümün içine baka baka kaldırdı. Ve parlak saatini ağzına kadar denk getirip oraya fısıldadı.

-Girin.

17. BÖLÜM SONU

 

Bölüm hakkında ne düşünüyorsunuz???

 

Selam.

 

Nasılsınız? Ben son bir haftadır ağır bir hastalıkla boğuşuyorum:( 🥺

 

Öncelikle okuyan herkese tek tek teşekkür ederim. Okuyan gözlerinize sağlık.

 

Sizce Karmen, oradan nasıl kurtulacak?

 

Varis Gani İgima'yı nasıl bu kadar iyi tanıyor ve neden ondan çekiniyor?

 

Kızıl Kehribar ve adamları hakkında me düşünüyorsunuz?

 

Arkadaşlarrr karakterlere model belirliyorum.... Ve tahmin edin kimin modelini bir türlü bulamadım.

 

Tabii ki Emir Aybeyaz, acaba model ona ve Karmen'e model koymayıp sizin hayal gücünüze mi bıraksam??

 

Fakat diğer modelleri paylaşacağım 🤍🤍

 

Dipnot. Ben de 18. Bölümü bunu attıktan sonra yazmaya başlayacağım. Yani sizinle beraber ilerliyorum, elimde stok bölüm yok💜

 

Sınır: 60 vote 300 yorum


Bir sonra ki bölümde görüşmek üzere

 

Loading...
0%