Yeni Üyelik
19.
Bölüm

18. BÖLÜM - KARANLIĞA BÜRÜNEN BİLİNMEYEN

@shorosharpen

 

You can't give me up
You couldn't save me, but you can't let me go, oh, no
I can crave you, but you don't need to know
Did I take it too far?
Now I know what you are
You hit me so hard
I saw stars
Think I took it too far
When I sold you my heart
How'd it get so dark?

 

NDA- Billie Eilish

 

You're from a whole 'nother world
A different dimension
You open my eyes
And I'm ready to go
Lead me into the light

 

E.T - KATY PERRY

 

Bu evren içinde biliriz ölümlüyüz
Yalan mı gördüğümüz?
Belki de tanımaz kimse hiç olmadık ancak
Bir yerde görülmüşüz
Ben yoruldum bir yerde öyle dursam
Ölüm böyle buysa
Yarınlar var, yürünür belki hiç dağılmazsak

 

Gazapizm - Olur mu?

 

-Eğer kaçmayı başarırsan, özgürlüğü hak edersin.

Sol kolunu gözümün içine baka baka kaldırdı. Ve parlak saatini ağzına kadar denk getirip oraya fısıldadı.

-Girin.

❤️⛓️🖤

 

Bu kendime güvendiğim ilk andı.

Bu yalnız başıma kaldığımda ve etrafım sarıldığında ilk defa kabuğuma çekilmediğim, ilk defa bu lanet duruma gülümsediğim andı.

Ellerimi yardım için uzatmadığım, kalbimin korku yerine heyecandan titrediği, gözlerimin kahırdan değil refleks olarak göz yaşı akıttığı, sırtımı geriye bıraktığımda kimsenin destek çıkmadığı fakat bunun için onlara teşekkür ettiğim, zihnimin ilk defa bu kadar ayrıntılı çalıştığı, elimde ki silahı titremeden tuttuğum, yumruklarımı hiç olmadığı kadar kuvvetli hissetiğim, yakalanmayacağıma ve kaçacağıma, özgürlüğü elimden bırakmayacağıma inandığım ilk andı.

Savaşıyordum. Dövüşüyordum. Gülüyor ve öfkeleniyordum.

İntikam uğruna yapabileceğim her şey gözümün önünden geçip giderken, birinden bile pişman olmuyordum.

Ben Karmen İvy As Cindy ve ben, ilk defa bunu söylerken gerçekten kim olduğuma inanarak söyledim.

-Yaklaşın şerefsizler sizi eğiten adam beni de eğitti, yaklaşın!

⛓️⛓️⛓️

-Girin.

Dehşetle baktığım Varis'in ağzından saatine doğru verilmiş komut ile aceleyle arkamı dönüp pencereye asıldım.

Kırık kolu çaresizce zorluyor, elimdeki silahın tersiyle cama vuruyordum. Ama kırılmıyordu. Arkamdan kapının açılma sesini duyduğum an, pencereden çekilip rafların arkasına geçtim.

Duvara sabitli rafların önünde yine aynı uzunluk ve genişlikte içi belge kutusu dolu raf duruyordu.

Varis odadan çıkmıştı. Onun yerine yaklaşık beş tane özel güvenlik adamları elinde silahlarla tempolu adımlar atarak pencerenin önüne yaklaşıyorlardı.

Rafların arkasında saklanmıştım. İkisi kapının bir metre önünde durup etrafa bakınmaya başladı. Diğer üç züppe gittikçe bana yetişiyordu.

Kolumu önümde ki rafın en üstüne uzatıp, onların tam olarak önüne gelmesini bekledim. Sakin tutmaya çalıştığım nefesler gittikçe ayarını kaçırdığında ve cebimdeki telefonun hiç susmadan titremesiyle artık harekete geçtim.

Tutunduğum rafla beraber onların önüne koşup tüm ağırlığımı yükleyip yere devirdim. Raflarla beraber yere devrilen ve altında kalan üç adamdan sonra nerede olduğum artık gözler önüne serildiği anda diğer ikisi bana silah doğrultu.

Hiç düşünmeden yere düşen rafın üstünden birisinin üzerine atlayıp onu belinden kavrayıp yere devirdim. Kafasını yere çarpan adam bana karşılık veremeyince silah tutan elini ters çevirip burktum. Elinim acısıyla bağıran ağzına bir tane yumruk geçirdim.

Tüm bunlar saniyeler içinde olmuştu. Beklediğim tepkinin arkamdan gelişi de öyle.

Saçlarımdan yakalayıp geriye çekildim. Bir an bile hızımı kesmeden ellerimi arkaya atıp saçımı tutan bileğini iki elimle kavrayıp ters döndürdüm ve bedenimi döndürüp karnına bir tekme atarak geriye savurdum.

Cebimin vız vız titreyişine bir an önce cevap vermek istesem bile fırsat bulamayıp Ceyhun'ları daha fazla meraka sürüklüyordum.

Hepsi yerdeyken yine rafın üstünden koşarak pencereye yetiştim. Açmaya çalışsam bile olmuyordu. Etrafıma bakınıp kıracak şey arıyordum ama yoktu.

Kapıdan üç tane daha adam geçti o anda hiç düşünmeden koştum ve kendimi bir an üçüyle aynı anda dövüşürken buldum.

Dört bir yandan gelen darbelerini engelliyor, karşı darbe gönderiyordum. Sanki karşımda bana ne yapmam gerektiğini gösteren Emir varda her şey basit bir eğitimden ibaretti.

Soldan gelen yumruğa karşı eğildim, alttan gelen tekmeyi savurdum ve karnına geçirdim. Bana uzatılan her eli ters çevirip burkuyordum. Üçü arasında süren çekişmeli bir dövüşün galibi, Emir'in bana Özel olarak öğrettiği nefes kesme taktiği ile hepsinin ciğerlerine vurup tek tek yere devirdigimde ben olmuştum.

Fakat biliyordum ben elimden ne kadar gelirse gelsin dövüşürsem bunların sonu gelmeyecekti.

Bulduğum boş vakitle, birinin arkasından copu alıp pencereye koştum ve cama vurmaya başladım. Hafif çatlaklar harici hasar yoktu.

Kurşunlarını bunun için harcamak istemediğim silahımı çıkartıp cama ateş ettim. Evet, camda delikler olmuştu fakat bu bana yetecek kadar değildi.

Tam o anda sırtıma yediğim tekmeyle önümde ki pencereye yapışıp yere düştüm. Arkamı döndüğümde karşımda ki adamı yakasından yakalayıp kendime çektim ve kafa attım.

Yere düşen adamın arkasına geçtim ve gelen altı yediye yakın adama neler yapacağımı düşünürken en sonunda susmayan telefonumu durup çıkarttım.

-ATLADIĞIN PENCERENİN HEMEN ALTINDA Kİ PENCEREYİ KIRIN. ÇABUKOLUN CEYHUN! YENİLMEK ÜZEREYİM.

Telefona cevap beklemeden yeniden saldırıya geçtiğim an, birden pencereden iki kere kırılma sesi geldi.

Bir penceredeki iki deliğe bir de onların ayaklarının dibine baktım. İçeirye atılan o iki tuhaf madde gelen güvenlikleri epey şaşırtmış ve afallatmıştı.

Saniyeler sonra ufak iki tiz sesli patlama eşliğinde o iki şeyden kuvvetli beyaz gaz çıkıp odayı doldurmaya başladı.

Oda göz gözü görmeyecek kadar sis bombasıyla etki altına alınırken emekleyerek pencerenin altına yetiştim. Tam kalkıp pencereye bakacağım anda en üst taraf parçalanarak içeriye bir kurşun ateşlendi.

Korkuyla pencerenin dibine yere eğildim. O kurşun nereye gitmişti bilmiyorum ama, samiyeler sonra pencereden sayısız kırılma sesi ve silah patlaması sesi geliyordu.

Oda resmen kurşunlar altında kalmıştı. Karşı ateş açılmış ve sirenler çalmaya başlamıştı. Beyaz sis parçalanan pencereden gelen rüzgarla yavaşça dağılmaya başladığında ve aniden gelen saldırıyla etkisiz kalan güvenliklerden istifade ayağa kalkıp kırık cama tırmandım.

Yüzümü cam kesiğinden korumak amaçlı ellerimle kapandıktan sonra kendimi iki metre yükseklikten yere bıraktım.

Yere sırt üstü çakılmıştım. Acı çekmek için oyalanmak yerine ağrıyan bedenimden kendime güç bulmuş ve hemen ayağa kalkıp koşmaya başlamıştım.

-Ceyhun! Ceyhun neredesin?! Diye etrafa bağırıyor, nerede olduklarını görmeye çalışıyordum.

Arkamda kıyamet kopuyor gibi gürültülü sesler çoğalırken her an tekrar yakalanabilme ihtimalim artması beni öfkelendiriyordu.

Boş yollarda koşmaya devam ettikçe ileride Ceyhun'un yaşlı bir teyzeye, kendini duyurmaya çalışıyor gibi bağırdını duydum.

-Bak Teyze sana diyorum ki, aha benim burama kadar geliyor. Böyle masum suratlı ama hiç masum olmayan bir kadın gördün mü etrafta ?

-Ceyhun!

Diye seslendim ancak sesim ona yetişmemişti. Zavallı kadın başını çaresizce sallarken Ceyhun iki kolunu kaldırıp sinirle geri vurdu bacaklarına.

-Yav teyzecim böyle mıy mıy konuşuyor durmadan -

-Ceyhun!

Diye ismini defalarca yüksek sesle bağırdım son anda, başını şaşkınlıkla bana çevirdi.

-Kadın!
Diye bağırıp gülerek bana doğru koşmaya başladı.

-Araba nerede gerizekalı?

Artık koşmaktan yorulmuş, arkamdan da her an gelecek şeylere hazırlıklı olmaktan bıkmış halde gözlerim pikabı arıyordu.

-Ceyhun gelme, arabayı getir!

-Ne diyorsun?

-Araba, Allah'ın cezası araba nerede?

-Haaa...

Bana doğru koşan Ceyhun ne dediğimi anladığında yerinde dönüp ters yöne koşmaya başladı. Bende hala onun peşinden koşuyordum.

-Gelin! Kadın geliyor, gelin!

Bir duvarın arkasından çıkan beyaz pikap Ceyhun'un önünde durdu ve Ceyhun hemen arka tarafa atladı. Araba şimdi bana dönmüş üzerime doğru sürülüyordu.

Bir arabayla neredeyse burun buruna gelmek üzereyken hala koşmayı bırakmayışım zihnimde kayıtlara geçecekti.

Camın içerinde ki kız, gözü dönmüş gibi sürerken bana yetişmesine biraz kala yerinde drift atıp arka kısmı bana doğru çevirdi.

Pikapta bekleyen Ceyhun, bana elini uzatmış bir şekilde bekliyordu.

-Koş Karmen, koş!

Aldığım nefesler boğazıma diken gibi batıyor iken elimi uzattım ve Ceyhun'a tam tutunacağım derken araba birden hareket etmeye başladı.

-Dur! Durun daha kadın binmedi.

Diye bağırıp Ceyhun. Elini bana hala uzatmış halde.

Yüzü yaralı adam hemen cama doğru gidip, sürücüye bağırdı. Fakat kız elini camdan dışarı çıkartıp arkayı işaret ettiğinde, hepimiz dönüp baktık.

Ve, arkamda resmen iki tane araba içinde silahlı adamlarla dolu halde son gaz geliyordu.

-Kadın koş, koş kadın.

Arkama istemsizce bakıyordum. Ve onlar bana yaklaştıkça ayaklarım birbirine dolanıyordu.

-Arkana bakma, koş, dedi birisi. Ama bu Ceyhun degil, Skar isimli yaralı yüzden gelmişti.

Ceyhun bir eliyle pikapa tutunmuş diğer elini bana dogru iyice sarkıtmış şekilde ilerlerken, Skar ve sanırım Maytap isimli o zayıf adam silahlarla ateş açmaya başladı arkama.

Çıkan kazaya benzer sesle arkama baktım. Arabalardan biri arkada kalmış lastikleri parçalanmıştı. Fakat diğeri buna inat daha hızlı peşime sürmeye başladı.

Pikapla aramda bir metre kadar yoktu. Ama bir türlü ellerimiz tutuşmuyordu Ceyhun'la.

Fakat şu içinde bulunduğum ortamdan çok daha tuhaf bir şeye rastladım şuan.

Hayır gerçekten hiç beklemediğim bir cismi görünce gözlerimi şaşkınlıkla açtım.

Skar elinde kocaman bir karpuz tutmuş isabet almaya çalışıyorrdu.

-Karpuzumu bıraak, karpuzum olmaz.

İnce adam, çelimsiz kollarıyla Skar'a nerdeyse aglayacak halde yalvarıyordu.

-Dur atma lannn onu ben yiyecem, yiyecem.

Fakat iri adam, onu hiç umursamdan nişan almış halde karpuzu fırlattı.

Kafami yukarı çevirdiğimde gözlerimin üstünden süzülüp giden bir karpuz göreceğim aklıma asla gelmezdi.

Karpuz sert bir şekilde arabaya çarpmış ve ön camı iri parçalamıştı.
Bunu fırsat bilen Hollanda pikap'ı yavaşlattı anında.

Ve ben sonunde Ceyhun'un eline yetişip tuttum.

Ceyhun benim tırmanmama gerek bırakmadan beni bir hamlede tutup yukarıya doğru çekti ve ikimizde dengesizliğin verdigi ivmeyle yerde serili olan yatağın üzerine sırt üstü düştük.

Gözlerim karanlık gökyüzüne hala bakınca özgür olduğumu hissettim. Bu gece eksi kodesine tıkılmamıştım.

Araba son gaz ilerlerken diğer ikisi arkada karpuz için kavgaya tutuşmuşlardı.

Kafamı, sağımda yatan Ceyhun'a çevirip gülümsedim. O da aynısını yapınca, kendimizi tutamayıp kahkahalar atmaya başladık.

Skar ve maytap ise kavgasini birkamis bize kaçık gözüyle bakiyordu.

Kaçmayı başarmış ve özgürlüğü hak etmiştim.

Ayrıca bu yaşadığım çeşit çeşit aksilikler sıradanlığa alıştığım lanet olasıca ömrümde ki en heyecan verici olayların sıra sıra dizilmiş haliydi.

Kalbim deli gibi atarken onu hissetmek harikaydı. Damarlarımda ki kan akışının sesini duyuyordum.

Ama en güzel özgürlük fısıldıyordu kulağıma şunları.

"Beni hak ettin ve kazandın"

⛓️⛓️⛓️

Karanlık, saatler sonra yerini aydınlığa bırakmak üzereydi. Saat tahminimce gece üç buçuğu çoktan gecmişti.

Peperonni'den ayrılalı yarım saat olmuştu. Fakat yolun yarısında açık olan gece manavının yanında durmuştuk.

Maytap isimli çelimsiz adam, inip dakikalarca oradaki her karpuzu tek tek inceleyip kendine yenisini seçmeye çalıştı. Ama orada ki hiç bir karpuzu beğenemeyip, birinin bile fırlatılan karpuzunun yerini doldurmayacağını söylerken Skarla yeniden kavgaya tutuşmuştu.

Ben hala yatakta uzanmış onları kulağımla dinlemekle yetinmiştim. Ceyhun, yataktan kalkmış pikabın önüne geçip Hollanda'nın sürüşüne güvenmediğini bu yüzden onu kontrol edeceğini söylemişti.

Hollanda denilen kız, benden çok daha genç ve asiydi. Ceyhun'a sinirli sinirli bakıp sürekli arabayı zikzak ederek sürmüştü.

Skar ve Maytap'ın kavgası yüzünden hala yolda kalmış olduğumuza Ceyhun çok sinirlenmiş, arabadan bilmiş bir tavırla inip kavgalarını ayırmıştı.

Ardından karpuzların yanına gidip onları gözüyle inceledikten sonra ayarlanmış gibi birine el atıp,

-Bunu al adam, demişti.

Maytap onu alt gören bakışlarıyla ellediği karpuzun yanına gitmiş tatmin olmayacağına fazla emin bir halde Karpuza dokunmuştu.

Fakat yuvarlak içe göçmüş gözleri yerlerinden çıkacak kadar büyümüştü.
Ceyhun bıyık altından gülüp kendinden emin tavırlarıyla, tek kelime etmeden yerine gitti.

Bu heyecanlı ortamı izlemek için doğrulmuştum. Giderken Ceyhunla göz göze geldik ve ben sırttım. O ise havalı tavrından ödün vermeden bana göz kırparak arabaya geri binmişti.

Yolculuğumuzda ki kısa süren bu maceramızın ardından, herkes kendi haline çekilmiş sessizce varacağımız yeri bekliyorduk.

Bugün benim evime gitmeyecektim, Varis kaçarsam özgürlüğü hak edeceğimi söylemişti ama ne kimsenin sözüne artık o kadar inanıyordum ne de tedbiri elden bırakmak için doğru zamandı.

Uzandığım minderin verdiği rahatlık binlerce liralık yatağımdan bile fazlaydı. Bir pikabın arkasında, nereye gittiğimi bilmeden yaptığım bu yolculuk, beni endişelendirmiyordu.

Aksine, sanırım onun yatağında yattığım için bana ters ters bakan maytap olmasa çoktan uyuyakalmıştım bile.

Yolun sonuna geldiğimizi ayaklanan iki adamdan anladım. Bende yataktan kalkıp arabanın köşesine gidip ayakta beklemeye başladım.

Yüksek apartmanlardan veya lüks villalardan uzakta, gecekondu tarzı evlerin bulunduğu bir mahalleye gelmiştik. Araba bir ara sokağa dalıp en sonunda durdu.

Maytap karpuzunu kucağına alıp direkt aşağı atladı.

-Skar, beni yatağı sen getirsene, ellerim dolu.

Skar sayıklanarak yerdeki minderi katladı ve o da aşağı atladı. İki adam yan yana kendi aralarında konuşarak, ışıkları yanan müstakil eve geçti.

-Eh arabayı fena sürmüyorsun, ama benim kadar iyi de değilsin.

Dedi Ceyhun önünden geçen, saçları iki yandan örgülü olan kıza. Kız bir anlık durup ona baktı ve cevap verecek gibi oldu. Fakat sonra gözlerini nefretle devirip o da eve geçti.

Ceyhun ellerini cebine atıp yanıma geldi.

-Oradan inmeyi düşünmüyorsun her halde.

-Tam da inmek üzereydim, derken Ceyhun sol elime uzanıp tuttu ve bende aşağı atladım.

Sonra arkasını dönüp kapıya doğru gideceği sırada, peşinden yetişip önünü kestim.

İrkilerek durdu ve kendini biraz geriye çekti. Ne zaman ona böyle yakın dursam çekinerek geride durması çok hoşuma ve komiğime gidiyordu.

-Ceyhun bir dakika konuşalım mı?

-Olur konuşalım, deyip anlamsızca baktı.

-Bu gece için senden özür dilerim. Sözümü tutmayı beceremedim.

Yüzünü buruşturdu.

-En başında çenemi kapalı tutmam gerekiyordu. Başıma ne geldiyse hak ettim.

- Bir daha ne olursa olsun, arabadan inme olur mu?

Başını sağa yatırıp beni süzdü.

-Orasına ben karar veririm.

Gözlerimi kısıp iki elimle tişörtünün yakasını huylanacağı şekilde tutarak dibine sokuldum. Ve fısıldayarak konuşmaya başladım. Suratı gerginlikten genişlemişti.

-Ama bu gece sen,
Derken yakasına asılıp ayak uçlarımda yükseldim ve dudaklarımı yüzüne kadar getirip konuşmaya devam ettim.

- Çok iyiydin. Senden çok etkilendim, hele ki -derken dudaklarımdan çıkan nefesim yanağını okşuyordu- hele ki beni kurtardığında.

-Lan -deyip yüzünü geriye çekti- Lan kadın, Allah'ıma bilerek böyle yapıyorsun, diye isyan edip ellerimi tutup yerine itti. Ve benden bir adım uzaklaştı.

Yerimde kahkaha atmaya başlamıştım. Onun siniri komik bir şekilde bozulmuştu.

-Sokulma ya dibime böyle, tövbe tövbe.

Otuziki diş sırıtmaktan çenem kasılmıştı artık. Bana çatlak gözüyle bakıp,

-Yiyorsa git senin elemana yap lan bu hareketleri.

Deyip sırıtmıştı ama benim gülüşüm anında kesilmişti. Moralimin bozulduğunu gören adam, kendini suçlu hissederek,

- Özür dilerim lan, hişt kadın. Niye böyle astın suratını? Özür dilerim, ne aptal adamım ya.

- Sorun değil, senin suçun yok. Boş ver, her neyse. Biz kendi meselemize geri dönelim.

Deyip bu sefer gerçekten içimden geldiği için ona sarıldım.
-Bu seninle uğraşmak için değil, diye mırıldandım ayrıca.

-Heh, işte şimdi olur, deyip beni de kolları arasına aldı.

Bir süre öyle kalıp ruhumu dinlendirdim.

Ceyhun, beni güvende hissetiren bir dost, bir kardeş gibiydi. Sarıldığımızda masum ruhu, benim kararan ruhuma denk geldiğinde benim zayıflığım onun kuvveti altında eziliyordu. Böylece kara ruhum beni bir anlığına terk ediyor ve bende o an başkalarının iyi ruhuna sığınıyordum.

Kollarımı sırtından indirdiğimde, kendisi de hemen indirdi. Bir adım geriye gidip yüzüne sırıttım.

-Beni kurtardığın için teşekkürler.

-Aslında sen beni kurtardın, deyip saçlarını karıştıdı.

Ellerimle önüme gelen saçlarımı geriye alıp heyecanla,

-Ama en çok o iki sis bombasını nereden bulduğunuzu merak ediyorum. Biliyor musun? Gerçekten harika bir andı, diye cırladım.

Gülen yüzü yavaşça söndü.

-Ne sis bombası kızım?

-Sis bombası işte. İçeriye attığınız.

Dedim gülerek. Ceyhun benimle dalga geçiyordu sanırım.

-Kadın, ne sis bombası ne içerisi? Neyden bahsediyorsun sen?

-Ceyhun, dalga mı geçiyorsun?

-Sen dalga geçiyorsun bence.

Başımı öfkeyle iki yana salladım.

-Hani ben en son kaçacaktım ya, sonra gelmedim belli bir süre.

-Evet doğru, gelmedin. Biz de telaşlanmaya başladık. Pencere tarafının orada hazır da bekliyorduk. Ama sonra ön taraftan bir gürültü koptu. Arabayla oraya gidip baktığımızda senin kaçtığını gördük.

-Ne kaçması Ceyhun? Ne ön tarafı? Bak şuan ciddileşmek üzereyim. Benimle dalga geçiyorsan bunu söylemenin tam zamanı.

Karanlıkta yüzüne düşen ışık parçaları arasında seçilen duygularının içinde şaka harici her şey vardı.

Onun böyle ciddi oluşu benim içime her zaman tehlike oltası atıyor ben de o yemi yemekten kaçamıyordum.

-Bence sen benimle dalga geçiyorsun. İyice de aptal yerine koydun beni ha! Kaçıyordun işte. Ön tarafa gittik baktık. Karanlıkta pek belli olmuyordu ama Peperonni'den başka hangi kadın, neredeyse sarı saçları, bu kıyafetleriyle koşarak çıktı ve arkasından, ön tarafta ki tüm güvenliği peşine taktı?
Bizde arabayla senin kaçtığın yöne doğru sürmeye başladık.

-Hayır, hayır Ceyhun. Öyle bir şey olmadı. Ben içeriden çıkamadım. Geçtiğim evrak odasında Varis Gani'ye takıldım ve neredeyse yirmi dakika onunla konuştum.
Ardından anlaşamadık ve içeriye güvenlikler girdi. Kavgaya tutuştuk.

Ceyhun hayatında duyduğu en elem verici en şok edici gerçekleri duyuyormuş gibi baktığından ben de onun kadar huzursuzlandım.

-Kimle kavgaya tutuştun lan sen? Ve ne demek Peperonni'den çıkamadın? Varis kimdi amına? Kadın ne hikayesi anlatıyorsun sen?

-Güvenliklerle kavga girdim. Peşimden gelen adamlarla yani. Varis, Peperonni kurucusu olan adamdı. Hikaye değil, yaşadıklarımı anlatıyorum.

Ve sen bunu gayet iyi biliyorsun. Çünkü beni sürekli arıyordun. Ben de telefonu açıp sana atladığımız pencerenin hemen altında ki pencerenin denk geldiği odada olduğumu söyledim.

Konuşmaya atlayacaktı ki ben kestim.

-Ve hemen ardından içeriye iki tane sis bombası atıldı. Sonrasında onlarca kurşun sıkarak camı indirdin.

-Ben seni aramadım Kadın. Ve dediklerinin birini bile yapmadım.

-Hayır, sen beni üst üste bir çok kez aradın. Ve yaptın Ceyhun, siz yaptınız.

İçten içe Ceyhun yerine kendimi ikna etmeye çalışıyordum bu duruma.

-Hayır kadın, ben seni yalnızca bir kere aradım. Açmadın fakat o anda Peperonni'den kaçtığını gördüğümde aramaktan vazgeçtim. Ve o tarafa doğru gittik.

-Hayır!

Başımı iki yana sallarken, titreyen ellerimle telefonumu çıkarttım ve açtım. Ceyhun da meraklı bir şekilde ekrana eğildi.

Arama kaydına geçtiğimde ise gördüğüm şeyle telefon neredeyse elimden düşecekti fakat Ceyhun hemen aldı.

-Bu numara bana ait değil kadın. Bak -diyerek telefonu önüme getirdi- ben seni bir kere aramışım, açmamışsın. Ardından aynı bilinmeyen numara üç defa aramış, açmamışsın. Ve dördüncü arayışında açmış onunla 5 saniye konuşmuş ve kapatmışsın.

Nefeslerim kesik kesik çıkıyordu. Yine başlamıştı aynı lanet olay.

-Bu kim tanıyor musun?

-Hayır, tanımıyorum.

-Peki telefonda hiç cevap almadın mı?

-Hayır, dedim ağlamaklı sesimle.

Ceyhun sıkıntıyla nefes verip ara tuşuna bastı ve kulağına götürdü. Cevap almayacağına adım gibi emindim.

- Bu numara kullanılmamaktadır dedi. Acaba Emir olabilir mi?

-Hayır değil.

-Nereden biliyorsun, belki başka numaradan aradı?

-Biliyorum Ceyhun, o Emir değil. Ve mesele sadece aranmış olmam değil. Ben telefonda bu kişiye, nerede olduğumu söyledikten bir dakika sonra içerisi ateş altına alındı. Emir bunu yapmaya pek müsait değil bence.

-Has, sikeyim o zaman. Kim lan bu?

-Yeniden başlıyor, hayır. Yeniden başlıyor.

Başımı ellerimin arasına alıp sayıklanmaya başladım.

-Ne yeniden başlıyor Karmen?

Beni kolumdan tutup salladı.

-Kendine gel, peşinde biri mi var? O geçen bizi arabayla takip edenler mi?

-Bilmiyorum, Ceyhun bilmiyorum. Bilinmeyen numara. Bana önceden de mesaj atıyordu.

-Ne gibi mesajlar? Rahatsız mı ediyordu?

-Hayır, daha çok aklımı karıştırmak veya uyarmak için.

-Emir'in bundan haberi var mı?

-Söylemedim.

-Ya kadın delirdin mi? Niye söylemiyorsun?

-Sence niye Ceyhun? Gelen mesajlar gerçekten kafamı karıştırdığı için.

-Sakın bana gelen mesajlar yüzünden adama güvenmediğini söyleme. O zaman gerçekten aptal olduğunu düşüneceğim.

-Emir'e güveniyorum ama, susup derin bir nefes aldım.

-Ama bir tane mesaj ben tam Emir'le sohbet ederken gelmişti. "güvenme" yazıyordu.

-Ha yani ikimiz arabadayken de "arabasına binme" mesajı gelse bir daha benimle arabaya binmeyeceksin.

-Saçmalama Ceyhun anlamıyorsun. Of, bak bu konu iyice sarpa sarıyor. Birincisi bu bilinmeyen her kimse, gecenin bir vakti benim nerede olduğumu bilen biri. Üstelik bana kaçmam için yardım etti.

-Yani iyi birisi mi sence?

-İyi mi kötü mü bilmiyorum. Önceki mesajları atan kişi ile bu kişi aynı mı bilmiyorum. Ama anladığım kadarıyla kendini gizliyor. Geri aranmayan telefon numarası kullanıyor. Üstelik bu gece, benim pencereme gelebilmek için sizin ve ön tarafta ki güvenliklerin dikkatini, bana benzeyen bir kadın kullanarak çekmiş.

-Lan noluyor böyle anasını yav? Bu bilinmeyen'in kim olduğuna dair herhangi bir fikrin var mı?

Ümitsizce gözlerimi gök yüzüne çevirdim.

-Kim olduğuna dair hiç bir fikrim yok.

-Hey, siz ikiniz! Artık içeriye gelseniz iyi olur.

Başımı kapıya doğru çevirdiğimde geri dönüp yürüyen Skar'ı gördüm.

-Bu konuyu sonra konuşalım, deyip kapıya döndüm.

-Bu konuyu benimle konuşmak bir işe yaramayacak Kadın. Emir'le konuşmalısın.

Gereksiz bir hışımla arkamı döndüm ve Ceyhun'un dibine sokuldum.

-Bana bir daha Emir deme Ceyhun! Emir ve ben artık beraber değiliz. Ben kendi yoluma bakacağım o ise kendi yoluna.

Vereceği cevabı beklemeden açık bırakılan kapıdan geçtim. Kısa bir koridor vardı. Kapıdan geçer geçmez bir metre kadar solda içeriden sesler ve ışık gelen oda vardı. Skar da oraya gidip kapının önünde durdu. Ceyhun'un hemen arkamdan geldiğini evin kapısını kapattığında anladım.

Yavaş adımlarla sarı lambanın yandığı odaya geçtim.

-Kadını ağaca yasladı öpüyor. Çok fena öpüyor ayıp, mahallede adımız çıkacak.

-Bende görmek istiyorum artık çekil ya!

-Bakma bakma, yaşını aşar böyle şeyler.

Şaşkın gözlerimi, odada ki tek ve az önce ki ufak bahçeye bakan pencerenin önünde heyecanla duran Maytap'a ve arkasından onu çekiştiren Hollanda'ya çevirdim.

Kızıl Kehribar ise, odanın köşesinde ki eski yırtık bir koltuğun üstünde dertli haliyle oturmuş gözü onlara dalmıştı.

-Palavrayı kes Sezer. Adamları eve geçirdim.

Sezer mi? O adam maytap değil miydi?
Gözlerim birden karşıma doğru alelacele yaklaşan hareketliliğe kaydı onlardan. Kehribar burada olduğumu, Skar konuşunca fark etmiş yerinden hemen kalkmıştı.

Dibime sokulup, beni kollarımdan tuttu ve her tarafımı incelemeye başladı.

-Kolun morarmış. Neden?

-Çünk- derken eliyle çenemi kavradı ve başımı yukarıya, aşağı, sağa, sola çevirdi.

-Sol yanağında kızarıklık var.

-Çünkü Keh- yine sözümü bölüp arkama geçti ve üzerimdekini sırtımı açık bırakacak şekilde yukarı çekip, buz kesmiş elleriyle sırtımın çeşitli yerlerine dokundu.

-Ağrı hissediyor musun?

-Hayır.

Parmak uçlarını alt omurumun üstüne getirip bastırdı.

-Peki burada?

- Sanırım orası biraz sızlıyor.

Öfkeli bir nefes verdi. Ve kazağımı indirip omuzlarıma dokundu.

-Boynun ve çevresinde ufak kesikler var. Bu nasıl oldu?

-O ise, derken elini omzumdan çekip aniden bir ses duymamla arkamı döndüm.

Kehribar, Skar'ın yakasına yapışmış dişleri arasından konuşuyordu.

-Sana onu buraya sağ salim getir demedim mi?

-Elimizden geleni yaptık Nihal, dedi adam.

İstese bu koca adam, ondan rahatlıkla kurtulabilir veya bu harketine ters cevap verebilirdi. Ama saygı duyduğu çok açık belliydi. Ayrıca Kehribar'a Nihal demesi yine aklıma takıldı.

-Kadın böyle yaralanırken neredeydin o zaman?

-Nihal, ön kapıdan çıkıp koşmaya başladı. Ona yetişemedik, sonrasında bizi yine o buldu.

-Bana bahane sunma Dilaver. Sen, sana güvenip verdiğim görevi yerine getirmemişsin.

Kehribar, Skar'a gerçekten korkunç bakışlarla bakmaya devam ederken, sol elimle onun elini yakalayıp geriye çektim.

-Sakin olur musun Kehribar? Beni-

-Ona bu isimle seslenme!
Diye çemkirdi Hollanda arkamdan. Endişeyle sesimi kesip ona baktım. Kız bana ruh gibi halsizce bakıyordu.

-Karmen, henüz nelere dikkat ettiğimizi bilmediği için ona biraz daha nazik olabiliriz değil mi Aylin? Sesimizi biraz daha kısık tutabiliriz. Öfkemizi bastırabiliriz.

Kehribar bunları tek tek bastırarak söylemişti. Ani tepkisinden ve Kehribar'ın ona dediğinden utanan kız yere serili minderin üzerinde ayaklarını göğsüne çekip oturdu.

-Şimdi sana geri dönelim, dediğinde yine Skar'a sataşmak üzereydi fakat bu sefer ikisinin arasına girdim.

-Onlara boşuna kızma Nihal. -sanırım evlerinde lakaplarıyla seslnmiyorlardı birbirlerine- Gecenin bu saatinde bu eşyaları bulup, yalnızca yarım saat içinde yanımıza yetişmeyi başardılar. Ve bak, ikimizde sağ salim evine geldik.

-Peki bu yaralar?

-Ben onları evimde antrenman yaparken yaptım. Dediği gibi ön kapıdan çıkarken de arkamdan silah ateşlendi ve parçalanan kapı camı üzerime sıçradı.

Gözlerim, kısa bir ara üzerime niye yalan söylemeye gittiğimi sorgulayan bakışlar atan Ceyhun'a çevirip önüme geri baktım.

-Asıl ben hepinize teşekkür ederim. Gecenin bu saatinde, aniden arayıp sizden çok zor bir istekte bulundum. Ona rağmen bulabildiğiniz eşyalar, halat, merdiven, yatak-

-Ve karpuz, dedi ince ve balgamlı çıkan tiz sesiyle Maytap.

-Ve karpuz -diye ekledim- hepsine minnettarım. Geleceğinizi bile düşünmüyordum.

Kehribar uykusuzluktan çökmüş gözlerini kıstı.

-Neden gelmeyecekmişiz ki?

-Ben, bana yine güven meselesi hakkında ders verirsin sanmıştım.

Ağzından hoş bir gülüş çıktı.

-Durum senin canın olunca, öyle derslere girmiyorum.

-Yani Emir Aybeyaz'ın canı önemsizdi.

-O adamdan banane. -dedi ve Skar'a döndü- Madem, onları sağ salim getirmişsin o zaman teşekkür ederim.

-Rica ederim, dedi adam ve içeriye geçip yerde serili minderlerden birine uzandı.

-Siz de geçin, oturun. Koltuğumuz yok kusura bakmayın.

-Dert değil. Şu minder çok rahattı gelirken, üzerinde uyuyabilirim değil mi, dedi Ceyhun hemen.

Arka tarafta ki maytap, kendi minderine göz koyan Ceyhun'a öldüresiye bakıyordu. Kolunun altında ise çok kıymetli karpuzunu tutmuştu.

-Uyuyabilirsin tabii ki evladım. Ama aç değil misiniz? Aylin, misafirlerimize yemek koyar mısın?

Aylin denilen Hollanda, ikiletmeden ayağa kalktı ve kapıya yanımıza yetişti.

-Hayır, hayır şuan yemek yiyebileceğimi sanmıyorum. Ben de uyumak istiyorum, uyuyabilir miyim?

Kehribar başını hızlı hızlı salladı.
-Aylin, içeride ki odada Karmen'e yatak hazırlar mısın?

Aylin başıyla bir defa onay verdikten sonra zayıf vücuduyla aramızdan sıyrılıp geçti. Ceyhun uyuma onayı alır almaz, yine kendinden emin adımlarla Maytap'ın yüzüne mayhoş bakışlar atarak geldi.

Ve gözlerinin içine baka baka, yatağına uzanıp yatışa geçti. Maytap yatağın bir ucunda, Kehribar'ın uyarı bakışlarına maruz kalarak karpuzunu aldı ve koltuğa gelip üzerinde oturdu.

Sanırım bu gece orada uyuyacaktı. Evin rutubetli havasını, açık pencereden içeri geçen rüzgar biraz bastırıyordu.

-Aylin yatağını hazırlayana kadar, gel seninle mutfakta biraz konuşalım. Korkma, yatağın hazır olur olmaz yatmaya gideceksin.

Başımla onayladım. Kehribar odanın ışığını kapatıp benim önüme geçti. Ve iki üç adımda, bir kapıdan içeri geçtik.

Mutfakları benim banyomdan bile ufaktı. Mini bir buzdolabı, eskimiş bir tezgah. Boyası çıkmış mutfak dolapları. Ve pencerenin önüne koyulmuş ufak yuvarlak bir masa, çevresinde dört adet tabure.

-Nasıl ama, senin evinle karşılaştırılınca burası çöplük sayılır.

-Öyle bir düşünce içinde değilim Nihal, derken gidip tabureye oturdum.

-Hiç değilse burada, bir aile gibi yaşıyorsunuz. Ben ise saray gibi olan evime bakıp ölmüş gitmiş kocamla olan anılarımı hatırlamaktan başka bir şey yapmıyorum.

-Tabii -derken karşıma oturdu- böyle söyleyince bizim fakirhaneyi güzellemiş oldun.

-Aylin'e seslenir misin yatağı hızlı hazırlasın.

Dediğimde hırıltılı çıkan sesiyle güldü.

-Boş muhabbetleri arkada bırakalım da, asıl meseleye gelelim.

-Bu gece neden Peperonnideydin?

-Aklına gelebilecek belki en saçma sebepten dolayı. Emir orayı bastı ve ortalığı birbirine kattı.

-Ah, peki sen neden peşinden koştun?

-Neden mi koştum? Ona engel olabilmek için.

-Peki engel olabildin mi?

-Hayır, neredeyse hiç.

-Şaşırmadım. Peki orayı neden bastı? Onlara olan öfkesinden dolayı mı?

-Hayır, aslında o da var ama basma sebebi şu. Peperonni ben Emir'i aradığım sırada evimi bastı. Austin ve iki adam daha gelip bana saçma bir teklif sundu. Ben kabul etmeyince, dövüştük.

-Çok adice. Çok yersiz bir hareket.

-Değil mi? O yüzden Emir'e sinirlendim.

-Hayır, Karmen. Emir böyle delirmekte haklı. Ben bile şuan onlara karşı nefretle doldum. Dul bir kadının evini, üç adamla basıp üstelik kavga mı ettiler? Tetikçi sevg- pardon ağız alışkanlığı. Dostun, ilk defa bir işe yaramış.

-Dalga mı geçiyorsunuz ya? Sırf Emir orayı bastı diye başımıza gelmeyen kalmadı.

-Sırf bunu yaptı diye, Peperonni'nin bir daha senin evinin yakınına bile uğramaya götleri yemez.

-Seller'i vurdu, dedim yine olayın ciddiyetini göstermek için.

-Eline sağlık, iyi yapmış. Öldü mü peki?

-Hayır omzunu sıyırdı.

-Ah, ilginç tetikçi Aybeyaz hedefini mi şaşırmış?

-Şaşırmadı, Ceyhun engel oldu. Ayrıca Nihal, Emir'i haklı bulmaktan vazgeç.

-Ama ilk defa haklıymış. Yoksa sen haksız mı buldun?

Dut yemiş bülbüle dönüp başımı öne eğdim.

-Kavga mı ettiniz?

-Bunları konuşmak istemiyorum, ama bilmen gereken tek ayrıntı Emir Ceyhun Kozan ve Erdem Aker arasında ki savaşa karşıtığımı artık biliyor.

Bileklerini ovuşturup omuzlarını kıpırdattı.

-Peki ne dedi?

-Bir şey demesine izin vermedim.

-Ama bu kötü olmuş. Senin işine sonradan karışabilir veya sana engel olabilir.

-Olmayacak.

-Bundan nasıl emin oluyorsun?

-Olmayacak Nihal. Biliyorum.

Biliyorum çünkü bu sefer hepsinin sandığından daha beter haldeydik.

-Peki Erdem ve Ceyhun işinde-

-Bunları bugün konuşmasak olur mu ben-

Derken Aylin ince sesiyle,

-Yatağı hazırladım. Ben artık uyumaya gidiyorum Nihal, iyi geceler, dedi.

Anında tabureden kalkıp gülümsedim.

-Bak, yatağım hazırmış. Ben de uyumaya gidiyorum. Yarın bunları detaylıca konuşuruz.

-Öyle olsun Karmen. Zaten bugün yeterince olaylı bir gece geçirmişsin. Biraz dinlenmek senin de hakkın.

Kapının önünde durup peşinden takip etmemi bekleyen Aylin'in yanına yetiştim. Beraber koridorun en sonunda ki odaya geçtik. İçeride ışık yanmıyordu ama turuncu sokak lambası tam odaya vuruyordu.

Pencerenin altında bir, çaprazında bir tane yer yatağı seriliydi. Odada ufak iki tane tahta dolap ve bir tane masa vardı.

-Senin yatağın pencerenin altında, dedi soğuk bir şekilde ve kendi yatağına geçti.

-Teşekkür ederim, deyip yatağıma gittim.

Uykumdan neredeyse gözlerimi açamaz haldeydim ama kafamda ki düşünceler ipini koparmış gibi oradan oraya koşuyordu.

Emir ile olan kavgamız, bilinmeyen numara, Varis'in İgima hakkında ki verdiği kan dondurucu bilgiler, Harvey'in yokluğu...

Başıma her geçen gün bir dert fazla ekleyerek koyuyordum yastığa. Ama hepsinden önce en çok canımı Emir sıkıyordu. Gerçekten haklı mıydı böyle davranmakta? Peki ya ben kaçamasaydım oradan Peperonni'nin bana yapacaklarından sonra haklı olur muydu?

Bana bakan yüzü gözümün önüne geldi. Ben ona düşmanıma bakar gibi baktığım o anlar, o bana kırgınlıkla bakıyordu. Yaptığına pişman değildi ama benim ona verdiğim tepki ile yerin dibine girmişti.

Peki dediği gibi pişman olacak mıydım? Ben pişman olsam, o beni dediği gibi affetmeyecek miydi?

-Düşünmeyi keser misin? Uyuyamıyorum.

Diye tavırlı bir ses duydum. Gözlerimi tavandan yanımda ki yatağa çevirdim.

-Özür dilerim, rahatsızlık vermek istemedim.

-Herkes için bu kadar önemliyken, canını nasıl sıkıyorsun anlamıyorum.

-Ben kimse için önemli olduğumu düşünmüyorum.

-Hah, deyip yatağında yüz üstü yatıyorken ellerini çenesinin altına dayadı ve bana baktı.

- Nihal seni kaçıramaz isek eve gelmememizi söyledi.

-Eğer canını sıkan şey bu ise-

-Hayır, canımı sıkan şey bu değil. Sana değer veriyor.

-Bence o sizi benden çok daha fazla seviyor. Hatta beni seviyor mu belli bile değil.

-Biliyorum, biz bir aileyiz. Birbirimizi severiz. Ama ona sadece sen umut vaat ediyorsun.

Susup gözlerimi geri tavana çevirdim.

-Seni gördüğü ilk gün, o gece t.g.i.f'e iş için gitmiş ve eli boş dönmüştü. Normalde moralinin bozuk olması gerekiyordu. Ama o, Nihal onu tanıdığım bunca sene boyunca ilk defa gözleri parıldıyordu.

Bize seni anlattı. İnfaz edilen Harvey'in eşini gördüm bugün. Tam da tahmin ettiğim gibi intikamın peşine takılmış, dedi. O kadın karanlığın peşinde, o kadının gözleri alev alev nefretle yanıyor.

O gece seni, gördüklerini bize anlatıp durdu. Kurtuluş ve aydınlık vakti sonunda geldi demişti. Ve biz de uyumadık. Sabaha kadar mutlu olursak ne yapacağız diye hayaller kurup durduk.

Aylin sonra sessiz kaldı. Acaba yine hayaller mi kuruyordu?

-Önemli olmak nasıl hissettiriyor diye mi sormuştun?

-Evet, nasıl?

-Bok gibi. Zor, ağır bir yük, bitmeyecek bir yol, dinmeyecek acılar, senden şeker isteyen çocuklar, elimde ki tüm şekeri benden alan büyükler, yorgunluk, deli gibi uykum olmasına rağmen düşünmekten yatamamak. Bunlar ve daha nicesi.

-Önemli olmayı iyi bir şey sanıyordum. Ve seni az da olsa kıskanmıştım.

-Ben ise şimdi seni kıskanmaya başladım.

Gülüp yüzünü elleri arasına gömdü.

-Kaç yaşındasın?

-Yirmi bir, demişti.

-Çok gençsin, diyerek iç çektim.

Bu kötü hayatın içinde iyilik arayacak kadar çaresizdi. Solmuş bahçede yaşayan bir çiçek arayacak kadar ümitliydi. Karanlıkta önünü göreceğine inanan bir kıza benziyordu.

Ama en çok canımı yakan, gece yatmadan önce hayallerinde bana da yer veriyor olmasıydı. Daha kendime bile yetemeyen bana.

-İçerde uyuyan adam kim?

-Ceyhun, şoförüm.

-O abiyle bir ara yarış yapıp haddini bildirmek istiyorum. Sorun olur mu? Beni çok sinir etti de.

-Olmaz, ona istediğin gibi zorbalık yapabilirsin.

Deyip yatağımda vereceği tepkileri hayal edip kıkırdadım.

-Peki kafanda ki adam kim?

Yatağımda sırt üstü dönüp yüzümü yastığa verdim ve ona baktım. Bu geceliğine biraz dürüst olup, kendi derdimi birazcık paylaşmak belki bana da iyi gelirdi.

-Kafamda iki tane adam var. Biri ölü biri diri.

-Senin canını böyle dertlendiren hangisi?

-Ölü olan canımı yakıyor, diri olan ise canımı sıkıyor.

-Ölüye çare yok, dedi acımasızca.

-Diriye de yok, dedim ümitsizce.

Sonra yüzümü yastığa gömüp, derdimin ufacık bir miktarını paylaşmanın verdiği rahatlıkla gözlerimi kapadım.

Uyku sonunda beni içine çekiyordu. Dört bir yanımdan yakalıyor ve gerçek dünyadan alıp götürüyordu.

-Aslında...
Diye bir ses duyuyordum uzaktan. Fakat algılayamıyordum. Uyku, gözüme çok tatlı geliyor ve zihnimi ele geçiriyordu.

-Karmen... Uyudun mu... Aslında.... Karmen... Senin... Kocan... Aslında...Karmen... Uyudun mu...

Duyduğum sesler ninni gibi geliyor, turuncu sokak lambası bedenimi uyuşturuyordu. Yattığım yatak, kasılan bedenime masaj yapıyor, evde benden başka birilerinin de uyuduğunu bilmem ise bana huzur veriyordu.

En sonunda ise yüzümde ufak bir gülümseyle bu karanlık ve uzun geceye sonunda elveda demiştim.

18. BÖLÜM SONU

 

BÖLÜM HAKKINDA NE DÜŞÜNÜYORSUNUZ???

 

Maytap, Hollanda ve Skar sizce nasıl birisi?

 

Emir ve Karmen arasında işler nasıl ilerleyecek?

 

O bilinmeyen numara ve Karmen'e yardım eden kişi kim sizce?

 

Nasılsınızz????? İyi misiniz?

 

Yeni bölümü sizler için hemen yazıp hemen paylaşmak istedim.

 

Karakter modellerini belirliyorum hala, belki bu bölümün sonuna sonradan koyar ve güncellleme yaparım.

 

Ya da yeni bölüme eklerim.

 

Herneyseee sizleri seviyorummm.

 

Sınır : 60 vote 300 yorum.

 

Bir sonraki bölümde görüşmek üzere

 

 

Loading...
0%