Yeni Üyelik
22.
Bölüm

19. BÖLÜM - KANLI PARA VE YALANCI YANSIMA

@shorosharpen

 

Are you ready for, ready for

A perfect storm, perfect storm?

Cause once you're mine, once you're mine

There's no going back

 

Katy Perry - Dark Horse

 

Yine konuşur diyo bana emret bu bir gerçek dünyayı keşfet

Dört yanımız kan dolu vahşet ama keşfet burası bi cennet

Maskeleri dökülüyo tek tek göz önüne çıkıyo ifşan hep

Seni böylesi bilmezdim affet ama verilecek çok hesap var anla

 

Kapak Olsun - Defkhan

 

Karmen... Uyudun mu... Aslında.... Karmen... Senin... Kocan... Aslında...Karmen... Uyudun mu...

 

Duyduğum sesler ninni gibi geliyor, turuncu sokak lambası bedenimi uyuşturuyordu. Yattığım yatak, kasılan bedenime masaj yapıyor, evde benden başka birilerinin de uyuduğunu bilmem ise bana huzur veriyordu.

 

En sonunda ise yüzümde ufak bir gülümseyle bu karanlık ve uzun geceye sonunda elveda demiştim.

 

❤️⛓️🖤

Bazen sadece gözlerini kapatırsın, bazen derin uykular.

 

Bazen sadece geleceğine bakarsın, bazen geçmişi aralar.

 

Bazen kulakların doğruları duymak ister, bazen ağzın yalanlar.

 

Bazen yaşamı kuralına göre oynarsın, bazen bozar hatalar.

 

Bazen gözlerini açmak için sebep ararsın, bazen fırlar ortaya kabuslar.

 

Ve sen korkarsın kabuslardan, gözlerini açarsın. Fakat kabuslar son bulmaz, etrafı ararsın çaresi bulunmaz. Başımı alır giderim dersin, arkandan biri tutar. Elini itmek istersin, bir bakarsın tutmuşsun.

 

Ve bir bakarsın kabuslar rüya, rüyalar kabus. Yalanlar doğruymuş, doğrular yalan. Tanıdığına inandığın insanlar birer yabancıymış.

 

Tüm hayatın hapse alınmış, sen de özgürlüğe ölümle kavuşmuşsun. Yalnızca yanlışlara odaklanmışken, gözünün önünde parıldayan doğruları fark etmemişsin.

 

Hepsi bir gün geçip gittiğinde arkana bakmış, orada herkesi görmüş, her anıyı izlemiş, her ana şahit olmuş fakat kendini bulamamışsın. Çünkü sen yalnızca geleceğe yapışmışsın.

 

Bir başka gün, bir başka şans.

 

Buz kesen ayaklarımı, ellerimi, dudaklarımı, bedenimi, kalbimi, hayatımı, duygularımı ısıtacak bir ateş arıyorum.

 

Söyle intikam, bugün atlayacak mısın kucağıma kor alev gibi?

 

⛓️⛓️⛓️

 

-KARMEN UYAN!

 

Başımın ucuna diz çökmüş birisinin ismimi defalarca seslenmesiyle bilincim yerine geliyordu.

 

-Ah, Ne oldu?

 

Sızlanıp elimle başımı ovuşturuyor ve yerimde doğrulmaya çalışıyordum. Beni sert eliyle bir omzumdan tutup kendine doğru çekti.

 

-Uyandın mı?

 

Uyku mahmuru gözlerimi açarken içeriye dolan keskin gün ışığıyla kamaşan gözlerime elimle gölge yapmaya çalıştım.

 

Karşımda acelesi olduğu her halinden belli, üstüne sahip olabileceği en düzgün eski tarz kıyafetlerini giymiş Kızıl Kehribar duruyordu.

 

Yüzü dün geceye göre daha bir insancıldı. Göz altı torbasının şişkinliği inmiş ve beceriksiz makyaj darbeleriyle lekeli kalan yerlerini de kapatmıştı.

 

-Evet, evet uyandım ne oldu?

 

Elim istemsizce belime doğru yol buldu. Parmak uçlarım silahıma temas etse bile, telaşımı bastırıp geri önüme çektim.

 

-Seni uyandırmak istemedim Karmen. Fakat çıkmam lazım. Evde yalnız kalmışken uyumamalısın.

 

-Ben evimde her zaman yalnız uyurum aslında.

 

Eliyle omzumu iki kere hafifçe okşayıp başını haklılıkla sallayarak,

 

- Olabilir, uyumuş olabilirsin. Ama bu mahalle de buna dikkat etmek gerekiyor.

 

-Her neyse, sorun değil. Herkes nerede? -derken üzerimde ki ince örtükten kurtuldum- Ceyhun, ceyhun nerede?

 

Kehribar başımın ucundan çekilip ayağa kalktı.

 

-Benimkiler sabahtan çalışmaya gitti. Seninki nerede bilmiyorum. Bir saat önce uyandığımda evde hatta mutfaktaydı. Odama geçip geri çıktığımda ise ortadan kaybolmuş.

 

Elimi hemen cebimde bana gece boyu rahatsızlık veren telefonuma götürüp çıkarttım. Ceyhun, beni burada yalnız bırakıp habersiz gidecek biri değildi. O yüzden onu hemen aradım.

 

Ayrıca silahım belimde kalarak bana hayatımın her anında eşlik ederken, şu telefon için şikayetlerde bulunmam garip bir hal almıştı.

 

Telefon ikinci çalışında nihayet açıldı.

"Alo, Ceyhun sen neredesin?"

 

Evhamlı ve biraz agresif çıkıyordu sesim.

 

"Alo, günaydın yavrum, uyandın mı sonunda?"

 

Sesi bana net gelse bile arkada ki şehrin kargaşası biraz daha uğraşsa Ceyhun'un sesini bastıracaktı.

 

"Günaydın, neredesin Ceyhun? Neden evde değilsin?"

 

"Biraz işlerim vardı"

 

"İyi ama ben evde yalnız kalacağım."

 

Telefondan yine hışırtı ve net olmayan sesler geldi.

 

"Ceyhun? Orda mısın?"

 

"O kadına söyle gitmesin. Geliyorum on dakikaya."

 

"Tamam." Deyip telefonu kapattım ve önüme bıraktım.

 

-Neredeymiş?

 

İki elini beline atıp bir bacağının üzerine yüklendi.

 

-Bilmiyorum ama geliyormuş.

 

-Bir an önce gelse iyi olur.

 

Ceyhun'un eve gelmesini benden fazla uman kadın, acele halini biraz bastırabildi.

 

-Neyse bekleyeyim o zaman. Sen nasılsın? İstirahat ettin mi?

 

-İyiyim. - derken kucağımda ki telefonun ekranını açıp saate baktım- Ve saat neredeyse akşam beş olmak üzere. Bu kadar çok uyuduğuma inanmıyorum.

 

Kırmızı lensli gözlerini ekşimiş bir yüz ifadesiyle devirdi.

 

-Bir gün boyunca uyusan bir yerin eksilmez her halde.

 

-Ama hedeflediğim amaç en zirvedeyse ona ulaşmak için her gün çaba vermeliyim.

 

Dediğime aldırmadan,

 

-İzin ver senin yerine bugün ben çaba vereyim, dedi.

 

Gözlerimi rutubetlenmiş evin taş duvarlarından çekip önce Kehribar'ın taranmış çalı çırpısı kırmızı saçlarına sonra yüzüne şüpheyle çevirdim.

 

-Nasıl olacakmış ki o?

 

Solgun kırmızı rujlu dudakları, iki yana uzadı. Ellerini belinden çekip bana doğru ihtiyatla bir adım attı.

 

Dibimde biten kadına aşağıdan yukarıya bakıyordum.

 

-Birazdan iki tane t.g.i.f alıcısı ile görüşmem var. Mütevazi bir restorantta buluşma planı ayarladım.

Beraber Erdem Aker ve Ceyhun Kozan meselesini, ilerlemeleri konuşacağız.

 

Alıcı olarak bizim artı veya eksilerimizi değerlendirip sonuçlara bakacağız. Tabii ki ben Erdem'in bana kaliteli mal getirmesini sevsem bile her zaman Ceyhundan yana çekeceğim.

 

Fakat benim için iyi haber şu. İkisi de benimle neredeyse aynı fikirde. Onlarda Erdem'in t.g.i.f yöneticisi olması için fazla uçuk kaçık bir adama dönüştüğünü ve artık yetersiz olduğunu söylüyor.

 

Konuşmayı bitirdikten sonra sık sık kuruyan dudaklarını beyaz rengine çalan diliyle ıslattı.

 

-Onlarla konuşman veya seninle aynı fikirde olmaları sana ne kazandıracak ki?

 

-Taraftar. -dedi tek hamlede- Taraftar Karmen, en önemlisi de bu zaten. Destek, insanların sesinin seninle beraber çıkması.

 

Eğer bizim planlarımız işe yaramaz ise, alıcıları Erdem konusunda üstlere karşı kışkırtmaya çalışacağım. Onları da bu kıvama uygun hale getirmeliyim. Kışkırtılmış alıcalar, bir isyan başlatmanın eşiğinde olur. Üstler müşterilerini kaybetme korkusuyla oturdukları koltukları tir tir titretir.

 

Biz kendi başımıza birinci oyunun galibi olamazsak ikinci oyun için envanterlerimizi çoğaltmış halde olacağız.

 

Karanlık Dünya'nın oyunları ve insan tipleri üzerinde ki bilgisi ve hakimiyeti beni biraz ürkütse bile, en azından işini bilen iyi insanlarla aynı tarafta yer alıyor olmam da bana güç veriyordu.

 

Başımı yavaşça öne arkaya salladım. Yerimde bir kaç esneme hareketi yapıp kasılan kaslarımı gevşettikten sonra ayağa kalktım.

 

-Anladım. Ne yapılması gerekiyorsa onu yapalım. Çünkü ben bu oyunun sakız gibi uzayıp kalitesini kaybetmesini istemiyorum.

 

Gözlerini benim açık kahverengi gözlerime değerli bir hazineyi kaçarken yakalamış gibi bakarken ayaklarım geriye doğru gidecekti ki, aklıma bir zamanlar ustam olan Emir'in bana ilk kural olarak öğrettiği " İlk kural, karşında kim olursa olsun asla geri adım atma" dersi geldi.

 

Ayaklarımı kıpırdamadan yerine sabitledim.

 

-Ceyhun gelsin, bende evime gideyim artık.

 

-Hayır bir yere gitmek yok. Bu akşam da buradasın.

 

Yüzüme anlamsız bir gülüş takındım ve kısa bir süre cevapsız kaldım.

 

-İyi de Nihal, artık burada kalmama gerek yok. Varis evimi takip etmeyeceklerini alttan alta söyledi.

 

-Tedbir için değil. Bizimkiler seni evimizde ağırlamak istiyor. Yemek yedirip, sohbet edecekler.

 

Bu teklif her ne kadar hoşuma gitse de, onlara yük olduğum gerçeği değişmedi. Ve bir sürü insan arasında yemek yiyebilecek miydim ona bile emin değildim.

 

-Gerçekten, -sesimi ikna edici bir tonlama eklemeye çalıştım- gerçekten gerek yok. Benimle yeterince ilgilendiniz.

 

-Karmen.

 

Diye yaklaşıp kartlaşmış avcuyla boynumu sardı. Parmak uçlarıyla enseme masaj yapmaya başlayınca sıkı kurallar koyduğum kontrolüm sarsıldı.

 

-Sakin ol ve uyum sağla. Çekinip korkma. İnsanlarla oturup sohbet etmek, sandığın kadar korkunç değil. İyi insanlar olsa bile kötü insanlar olsa bile kafanın içinden geçenleri onlara aktarmak, sana güç ve özgüven kazandırır.

 

Hem zaten ben de seninle sohbet etmek için fırsat kolluyorum.

 

Gülümseyerek elini boynumdan çekti.

 

-Öyleyse bir gün daha buradayım, diye ikna olmuşluğumu açıkça kabul ettim.

 

Arkamı dönüp yatağımın üstünde ki tahta pencereye gittim ve başımı açık camdan çıkarttım. Mahalle de yaz tatilinin tadını çıkartmaya çalışan çocuklar koşuşturuyordu.

 

Gözlerimi kapayıp seslerine kulak verdim. Huzur ilk defa bu kadar yakınımdaydı. Onların masum sesleri bana bu dünyanın hala yaşanılabilir bir yer olduğunu fısıldıyordu.

 

Evin önünde ki pencerenin boyuna kadar yetişen limon ağaçları, bozuk kaldırım üzerinde oturup bebekleriyle oyun oynayan kızlar, arkalarından sinsice yaklaşıp saçlarını çekip kaçan erkekler, mavi gökyüzü...

 

Hasretini çektiğim aydınlık tarafta işler, tüm zorluklara rağmen bir yığın huzur ve mutluluk doluydu.

 

-Dün gece Aylin, sana rahatsızlık verdi mi?

 

Evin içinden duyduğum ses ile pencereden çekilip ona döndüm.

 

-Hayır, hiç vermedi. Neden?

 

-Onun üzerinde sana karşı hissedilen bir kıskançlık sezmiştim.

 

-Masum bir kıskançlıktan fazlası değil.

 

-Onunla konuştun mu?

 

-Çok kısa bir süreliğine, yatmadan önce sohbet ettik.

 

Yüz hatları gerildi birden. Eminim ki gözleri de titriyordu fakat bunu benden sakladı yine.

 

-Sana neler söyledi?

 

-Benim üzerime koyduğun yüklerden bahsetti, dedim.

 

Aklıma yine beni başka insanlara kurtuluş noktası hedefi haline getirdiği, yalnızca kocamın intikamıyla yetinemeyeceğimi ve daha fazlasını yapmam gerektiğini belirten konuşma içinde olduğum geldi.

 

Hatta suratım biraz asılmıştı.

 

-Başka bir şey söyledi mi?

 

Diyerek ona yaptığım iğnelemeleri fazla önemsemeden devam etti.

 

-Hayır, sohbet ederken uyuyakalmışım.

 

Şekilden şekile giren bedeni, eski rahatlığına geri geldiğinde onun bu hali üzerine pek detaylı bir soruşturma başlatmaya fırsat bulamadan içeriden tahta kapıya vurulan tekme sesleri geldi.

 

Ben bu adama bir kapı nasıl çalınır diye öğretmeliydim bir ara.

 

-Git aç kızım, ben mi açayım?

 

Dedi Kehribar kapı daha da tekmelenince. Az daha çabalasa kıracağı kapıya yetiştiğim gibi ardına kadar sayıklanarak açtım.

 

-Ya bir insan kapı çalmayı bile bilemez mi?

 

Bir kaşını kaldırıp bana ters ters bakan Ceyhun,

 

- Sana da merhaba kadın. Korkma, kapı nasıl çalınır biliyorum. Ama bak -deyip poşet dolu ellerini gözüme sokar gibi kaldırdı- ellerim nasıl da dolu?

 

-Merhaba Ceyhun,

Diye kırgın sesimle kapının önünden çekilip ona yol verdim.

 

-Elindekiler ne?

 

-Dur içeriye geçeyim, parmaklarım koptu. Sonra sorarsın.

 

Elinden kayıp gidecek olan poşetleri koşar adım mutfağa geçirip bıraktı. Ben de arkasından yetişmiştim ki, kapıda geriye kalan boşluktan Kehribar sinirle içeriye geçti.

 

-Bu poşetler ne adam?

 

Ceyhun kızaran parmak boğumlarına masaj yaparken Kehribar'ın hesap sorması karşısında donakaldı.

 

Bas ve işaret parmağıyla kısa siyah bıyıklarının üzerinden geçip, iri ve avuçları biraz aşınmış ellerini iki yana açıp poşetleri sergiledi.

 

-Meyve, sebze, biraz hazır gıda.

 

İşaret parmağını tehditle ileri savurup Ceyhun'a doğru bir adım attı.

 

-Bunları almanı sana kim söyledi? Hayır kurumu musun sen?

 

Ellerini poşetlerin üzerinden çekip geniş ve fit üzerinde siyah tişört giyili olan göğüsünün üzerinde kollarını bağladı.

 

Kafasını hafiçe sola eğip kaşlarıyla bilmiş bir şekile büründü.

 

-Sakin ol yaşlı kadın. Siz de bizi evinizde yatırdınız. Yoksa siz de mi benim gibi hayır kurumu musunuz?

 

Elini indirip Ceyhun'a ve poşetlere baktı.

 

-Kaç lira tuttu?

 

- Sanane kadın, diye yükselip koyu Kahverengi gözlerini bana çevirdi Ceyhun.

 

Benden yardım istese bile Kehribar'a ne diyeceğimi bilemedim.

 

- Hangi parayla aldın?

 

- Hangi parayla ne lan? Kendi paramla tabii ki. Allah Allah nerden buluyorsun bu soruları?

 

Kehribar yere eğilip poşetlere el sürmemeye çalışarak içlerine baktı.

 

-Kaldır bunları mutfağımdan.

 

Ceyhun öfkeyle ellerini iki yana açıp bacaklarının yanlarına çarptı. Ben de daha fazla bu duruma katlanamayıp lafa atladı.

 

-Nihal! Madem Ceyhun'un aldıklarını kabul etmiyorsun. O zaman ben de akşam yemeğine kalmıyorum.

 

Kehribar, göz ucuyla bana baktıktan sonra biraz daha sakin kalmaya çalışarak,

 

-Karmen sana hiç para ödedi mi, diye sordu.

 

-Hayır henüz değil, diye cevapladı Ceyhun onu.

 

Ve Kehribar sanki hiç bir şey olmamış gibi Ceyhun'a gülerek yaklaştı.

 

-İyi, iyi o zaman tamam. Çok teşekkür ederiz evladım. Senin buran -derken kalbinin olduğu sol tarafa dokundu- çok merhametli. Temiz ve ahlaklı bir adamsın. Karmen, senin gibi şoförü olduğu için şanslı.

 

Hem Ceyhun'un hem benim ağzım şaşkınlıktan açık kalmıştı. Bir gözüm seyirirken ikisinin yanına yetişip Kehribar'ın karşına geçtim.

 

-Hey hey hey, bir dakika. Öyle bir anda tatlıya bağlayamazsın her şeyi. Az önce sinirden köpüruyordun. Ne değişti?

 

Kazara ortaya çıkarttığı bu karmaşadan pişman olmuş fakat bana belli etmemeye çalışarak uygun ve melül bir sesle,

 

-Çocugun senin paranı harcayıp bu eve soktuğunu sandım.

 

-Ee, ne olacaktı öyle yapsaydı? Benim paramı almayacak kadar gururlu musun?

 

-Hayır, derken başını kararlılıkla dikti.

 

-Senin paran, KANLI.

 

Histerik bir gülüş attım. Ama gözlerim fıldır fıldır onun yıpranmış bedeninde geziniyordu.

 

-Kanlı derken?

 

Elinin terisyle terleyen çenesini sildi.

 

-Ölü bir adama ait onlar. Ben öyle paraları kullanmam.

 

-Cindy pizza, -diye tek tek bastırıyordum- bana ait. Oradan gelen tüm paralar benim cebime geçiyor. Orası benim.

 

-Kağıt üzerinde öyle. Ama orayı çalıştıran kocandı. Oraya hiç gittin de işler nasıl ilerliyor bir baktın mı?

 

O kadar koşuşturmanın arasında zaten işlek bir halde çalışan bu yere gitmeye fırsatım olmadı hiç. Zaten meraklısı da değildim.

 

-Peki orada kimler çalışıyor tanıyor musun? Müdür kim? Yönetici kim?

 

-Onları tanısam veya tanımasan bile Cindy Pizza bana ait.

 

Hoş olmayacak kadar sessiz ve sinsi güldü.

 

-Bu konuda konuşmak veya tepkilerini seyretmek istemiyorum Nihal. Eğer paramı istemiyorsan, sana zorla verecek değilim.

 

Ceyhun'un yanı başımda ki aksak nefesleri kulağıma çarpıyordu. Konuşmadan o da pek memnun kalmamıştı.

 

Kehribar tüm sohbete rağmen pişkin pişkin gülüp,

 

-Bu ufak problemi yeniden tatlıya bağladığımıza göre ben artık gideyim. Siz de keyfinize göre takılın. Karmen, içeride banyo ve sıcak su var. İstersen geç, sanırım Aylin'in kıyafetleri sana olacaktı.

 

Aynı şekilde sende evladım. Evde televizyon yok, sıkılmayasınız biz gelene kadar. Dışarı çıkıp takılın ama akşam evde olun.

 

İkimizde başımızı salladıktan hemen sonra artık daha fazla durmadan mutfaktan çıktı ve saniyeler sonra dış kapının açılıp kapanma sesi geldi.

 

Artık evde yalnızca Ceyhun ve ben vardık.

 

⛓️⛓️⛓️

 

-Bunları almak aklına nereden geldi, diyerek poşetlere eğildim.

 

Ve içlerini açıp neler aldığına bakmaya başladım.

 

- Uyandığımda ikimize kahvaltı koymak için mutfağa geçtim ama dolap neredeyse boştu.

 

Poşetleri karıştırmayı bırakıp ayağa kalktım. Ceyhun'a yaşla dolan gözlerimle bakakaldım. Biraz daha merhametine şahit olsam oturup ağlayabilirdim bile.

 

Bir de kendine eğitimsiz bir adam diyordu. Annesi babasız, sokaklarda belalara göğüs gererek büyümesi bile onu kötü bir adam olmaya itmemişti. Kendine sahip çıkmış insanlığının ipini sıkı sıkı kavrayıp bırakmamıştı.

 

-Niye öyle bakıyorsun lan bana? Kadın vallahi ben artık seninle yalnız kalmaktan korkuyorum.

 

Dudaklarımın arasından güldüm ama gözümden de bir damla yaş gelmişti.

 

-Sen, sen Ceyhun gördüğüm en saf kalpli adamsın.

 

Bugün aldığı üst üste gelen iltifatlarla utancından kendini yerin dibine gömmek gibi duruyordu artık.

 

-Çok merhametlisin, dedim ancak buna karşılıksız kalmadı.

 

-Merhamet, acırsan ortaya çıkar. Ben bu insanlara acımıyorum Karmen, ben zaten onlardan biriyim.

 

Dudaklarımı suçlulukla birbirine bastırdım.

 

-Özür dilerim, hangi kelimeleri kullanacağımı daha yeni yeni öğreniyorum.

 

Ceyhun bu meseleyi hemen arkada bırakıp konuyu değiştirdi.

 

-Akşama kadar ne yapmak istersin? Gidip arabanı getirebilirim. Gidecek yerlerin var mı?

 

-Bugün bir yere çıkmak istemiyorum.

 

Dedim bıkkınlıkla, Ceyhun da arkasında ki onu bekleyen sandalyeye sonunda oturdu.

 

-Emir'i aramak ister misin peki?

 

Elimde ki domates ve salatalığı tabağın üzerine bırakıp ona döndüm.

 

-O nereden çıktı?

 

-Onunla sonsuza kadar küs kalmayı düşünmüyorsun her halde?

 

Sıkıntılı bir nefes verip sebzeleri tabağa doğramaya devam ettim.

 

-Onu arayıp ne söyleyeceğim ki? Üzgün olduğumu mu? Özürleri mi? Yoksa haklı olduğumu mu?

 

-Haklı olduğunu mu düşünüyorsun?

 

Bu konu üzerinde sadece bana yüklenmeleri beni delirtiyordu. Elimdekiler tabağa çarparak bıraktım.

 

-Bana bak Ceyhun! -diyerek karşısına geçtim- Bana bak.

 

Bana bu konuyu açtığı için daha şimdiden pişman olmuştu. Eliyle alnına düşen siyah saçlarını geriye aldı.

 

- Karşındayım değil mi?

 

Başını salladı.

 

- Ve hala intikam için hareket edebiliyorum. Hala istediğim zaman uyanıp istediğim yere gitme hakkına sahibim.

 

Hızla inip kalkan göğsüm, öfkeyle soluyan burnum ve çatık kaşımla, konuşmaya devam ettim.

 

-Ama dün gece, kaçmayı beceremeseydim, ben ne burada olurdum ne de İntikam icin koşardım.

Özgürlüğüm elimden alınırdı, yaşama sebebim de öyle.

 

Eğer o kodese tıkılsaydım, dört duvar arasında çaresizce Emir'in beni kurtarmasını mı bekleyecektim? Ha? Cevap ver Ceyhun.

 

Sertçe yutkunup bir elini yumruk yapıp masanın üzerine koydu.

 

- Ya kimliğim? Kim olduğum İgima'nın kulağına gitseydi, Emir duymasın diye onun kulağını mı kesecekti?

Ha? Ne olacaktı? Bana ne olacaktı Ceyhun konuş?

 

Sesimin ayarı kesinlikle kaçmış mutfağın her yerini inletiyordu.

 

- Söyle bana Ceyhun! Ben kaçmayı beceremeseydim özgürlüğü hak edecek miydim? Söyle. Ben dün gece kocamın ölüsünü yerde bırakan adamların eline düşmek zorunda mıydım? Onlarla dövüşmek zorunda mıydım?

 

Yalnız Ceyhun'a değil dün yaşadıklarım dahil, Emir ile olan kavgam, benim haksız bulunmam hepsinin üzerime çöken ağırlığının altında çığlık çığlığa bağırıyordum.

 

Titreyen ellerimle üzerimdeki kazağı uçlarından soyup yere attım. Sadece iç çamaşırıyla kalan üst bedenim karşısında Ceyhun afallamış ve hemen gözlerini kaçırmıştı.

 

-BAK! -Diye bağırdım- BAK DEDİM SANA! BAK! YARALARIMA BAK CEYHUN!

 

-Bunlar nasıl oldu? Ne zaman oldu? Kimin yüzünden oldu? Bak şu bedenime bak! Şu kesiklere bak, şu darbelere, şu morarıklara bak. Acımanız yok mu? Herkese taşan okyanus gibi olan merhametiniz bana gelince nereye kayboluyor?

 

Başı hala benden çevriliydi. Eliyle kirli sakalını sıvazlayıp öfkeyle ayağa kalktı ve yerdeki kazağımı alıp başımdan geçirmeye başladı.

 

-Giy şunu.

 

-Neden? Görmeye katlanamıyor musunuz? Şu halime bak Ceyhun, ben bu yaraları sırf kaçmak için aldım.

 

Ben, ucunda ölüm olsa bile elime zar zor geçen özgürlüğümü kaybetmemek için koşmaya devam ettim.

 

Onun kuvvetine karşı gelemeyince izin verdim ona ve kıyafetimi giydirdikten sonra yerine geri geçip oturdu.

 

Gözleri kızarmış ve dişlerini sıkmaktan çenesi gerilmişti. Masaya koyduğu yumruğu, daha sıkı bir hale gelmişti.

 

Ben ise sesimin desibelini düşürmüş ancak hala gözü dönmüşlükle konuşuyordum.

 

-Eğer hala haksız isem, tamam mı? Beni hala haksız buluyorsan aç telefonu Emir'i ara. Benim telefonumu açmaz, sen ara. Özür dileyecegim, beni affetmesi için yalvaracağım.

 

Cevap vermeyip bana bakmayı sürdürdü.

 

-Ara Ceyhun.

 

-Karmen, lütfen sakin ol, diye mırıldandı.

 

-Ara dedim Ceyhun. Emir'i ara!

 

Telefonu çıkarttı ve bir iki saniye sonra,

 

-Numarası bende yok henüz, dedi.

 

Öne atılıp telefonunu elinden çektim ve ezbere bildiğim numarayı tuşlayıp engel olmasına izin vermeden araya bastım.

 

Telefonu elimden alan Ceyhun gözüme baka baka telefonu kulağına koydu.

 

-Çalıyor fakat açılmadı.

 

- Tekrar ara.

 

-Gerek yok, Karmen kendine gel. Sakin ol.

 

-Tekrar ara!

 

Dilini dişleyip telefona bastı ve tekrar koydu kulağına.

 

-Açmıyor.

 

-O zaman açtığında dediklerimi yapacağım.

 

-Yapma! Tamam mı yapma. Sen nasıl istiyorsan öyle devam et. Küs mü? Kırgın mı? Dost mu? Barışarak mı? Nasıl istiyorsan.

 

Emir'in derdini siklemiyorum ya da başka hiç kimsenin. Bu boktan karanlık dünyada ben yalnızca senin arabanı sürmek, senin için çalışmak, senin arkanı kollamak için varım.

 

Seni üzen hiç kimse umrumda değil haklı veya haksız olsa bile.

 

Üzerime çöken yorgunlukla ayaklarımı yerde sürükleyerek Ceyhun'un karşına geçip oturdum.

 

-Ben yalnızca... Yalnızca sükunet istiyorum. Ama bu sükunet ben intikamımı aldıktan sonra gelsin.

 

-Sen ne zaman istiyorsan o zaman gelsin.

 

-Tek başımayım Ceyhun, insanlar üzerime geliyor. Her zaman çaresiz kalıyorum ve çare bulmak için kendimi parçalıyorum.

 

Söyle bana, söyle. Bu kadar zorluğun içinde neden kimse beni alttan almıyor? Neden Emir, ona git dediğimde gitti?

Neden Harvey, kal diye yalvarsam bile gitti?

 

Yüzü mahçuplukla kıvranıyordu. Ceyhun, ben ona ne kadar anlatsam bile benim için bir şey yapamayacak biriydi.

 

-Üzgünüm.

 

-Hayır, hayır üzgün olma. Senin bir suçun yok. Kimin suçu var bilmiyorum ama. Öldü diye Harvey'in mi? Gitti diye Emir'in mi? Öldürdü diye İgima'nın mı? Yoksa bunların hepsini yaşıyorum diye benim mi?

 

İki eliyle yüzünü sıvazlayıp başını öne eğdi. İki çaresiz insan, masa başında oturmuşta neyi konuşuyor ki? Dışarda tehlike kol gezerken, evde güvenli olacağını mı sanıyor?

 

-Yorgunum, nefes alamıyorum. Uyuyorum ama o sadece bedenimi dinlendiriyor. Kemiklerimi, kaslarımı, organlarımı. Ama içim, ruhum asla uyumuyor. Asla. Nefesimi akciğerim alıyor kendine, organ olarak kalabilmek için. Ama ben o nefesin tadına varamıyorum.

 

Gözümden yaşlar akarken susup yaralı ellerime baktım.

 

-Peki sana kafamdan geçeni söylesem bana öfkelenir misin?

 

Başımı kaldırmadan gözümün ucuyla ona baktım.

 

-Bana fikirlerini şöyle hep, öfkelenmem. Konuşalım değil mi? İki insan gibi. Arkadaş gibi. Havadan sudan, rutin planlarımızdan.

Biliyor musun, bu siktirboktan konulara hasret çekiyorum.

 

Gözlerim masaya bakarken, karşımda bana doğru yaklaşan parmakları gördüm. Ceyhun eliyle başımı masadan kaldırıp kendine çevirdi beni.

 

Yine ciddiydi. Ceyhun'un ciddi olması daha önce dediğim gibi beni sadece huzursuz kılıyordu.

 

-Vazgeç. Vazgeç Karmen, ne zaman rahatlayacaksın belli değil. Çünkü bu işin ne başındasın ne ortasındasın ne sonundasın.

 

-Vazgeçmek bazen aklıma geliyor. Mesela, Emir'le dün geceki kavgamızdan sonra pikapla gelirken. Vazgeçebilir miyim diye düşündüm. Fakat sonra, bu yola çıkmadan önce ne kadar çok atıp tuttuğum aklıma geldi. Onların hepsi boş ağızla söylenmiş şeyler miydi?

 

-Bu hayatta insanların neredeyse hepsi hayallerini yüksek sesle dile getirir. Sen de onlardan biri olmuşsun işte o kadar, bırakman seni laf cambazı biri yapmayacak.

 

-Nasıl vazgeçebilirim ki? Artık sırf bunun için uyanıyorsam, bunun için yaşıyorsam nasıl vazgeçebilirim?

 

-Bunun yerini doldurcak bir şeyler buluruz sana. Resim çizmeyi sever misin? Ya da bir işe başlarsın.

 

-Okula gitmeyi çok isterdim, dedim iç çekerek.

 

-Seni okula yazdırırız.

 

-Vakti geçti bile Ceyhun, bu hayatımda bana intikam dışında kalan bir şey yok. Her şeyim, Harvey'le beraber toprağın altına gömüldü.

 

-Kendini kaybetme Karmen, bu kadar karamsar olma. Gerekirse o mezarı açar alırız senin her şeyini. Eğer vazgeçmek istiyorsan söyle, şimdi gider arabayı getiririm seni istediğin yere götürürüm.

 

Bu insanlardan kaçarsın. Herkesten. Hepsinden. Hatta istersen benden bile.

Karanlık dünyayı aydınlatmakla uğraşma, sen kendini halihazırda duran aydınlığa ver.

 

-Peki ya bu insanlara ne yapayım? Kötülere? Yaralayanlara?

 

-Hepsini kendi içinde yok et, kafanda ki sesleri bastır.

 

-Beni hayallerine ekleyenler peki? Beni kahramanı olarak görenler?

 

-Yokluğunla biraz acı çekerler ama sonra alışırlar.

 

-Bu, öylesine göz yumup arkamda bırakabilecegim bir konu değil artık Ceyhun. Bu zor kurallara sahip bir oyun gibi. Ancak ölürsem, çıkabilirim.

 

Ama bu oyunu oynamayı sevenler çıkmamak için ellerinden gelen her şeyi yapıyorlar. Onları oyun dışı bırakmak, benim için bir amaçtan daha fazlası.

 

Yenilmek istemiyorum biliyor musun? Yenmek istiyorum, kazanmak istiyorum. Bana hırs ile yanıp tutuştuğumu söyleyebilirsin. Ama ben, itiraz etmeyeceğim.

Çünkü tam olarak öyle hissediyorum. Buram -derken avcumla kalbimi okşadım- Bu kalbin atam sebebi tam olarak bu.

 

Başını anlayışla salladı.

 

-Fark ettim de kadın, sen yalnızca intikam peşinde değilsin. Veya peşinde olsan bunu mecburiyetten yapmıyorsun. Bu senin hoşuna gidiyor.

 

- Çünkü bunca senelik yaşantımda isteğim doğrultusunda yaptığım ilk şey intikam yemini almaktı. Artık istesem de istemesem de o yeminimin verdiği özgürlük tadını dudaklarımdan silemiyorum.

 

Bana tuhaf gözlerle baktığında bunu garipsemedim. Nasıl hissettiğimi anlamak yaşamadan mümkün değildi çünkü.

 

-Değişim kaçınılmazdır Ceyhun, bir gün senin için bile bu böyle olacak.

 

-Bu seninle yaptığım en kasvetli sohbetlerden biri oldu. Ama sana verebileceğim tavsiye, vazgeçmenden ötesi olmayacak kadın.

 

-O zaman son verelim. Bugün bir yere çıkmak istemiyorum. Evi biraz temizleyip planlarım üzerinde kafa yoracağım. Sen de ne istersen onu yap.

 

-Biraz dışarıya çıkacağım, evde tek kalman senin için sorun olur mu?

 

-Tek değilim.

 

Elimi belime götürüp silahımı çıkarttım ve gözlerinin önüne yaklaştırdım.

 

-En iyi arakdaşım da benimle.

 

Ceyhun ayağa kalkıp yanıma yaklaştı ve silahımı tutup namlusunu zemine çevirdi.

 

-Bir silahı insanlara rakip olarak tutma.

 

-Kıskandın mı?

 

-Silahı mı?

 

-Hayır, beni.

 

Silahı kaldırıp yüzüne yaklaştırdım ve ucunu pürüzlü teninde sürttüm.

 

-Sakin ol canım arkadaşım. Yerini bunlardan bin tanesi bile dolduramaz.

 

Gözlerini devirip silahı itti.

 

-Ben çıkıyorum, bir şey olursa hemen ara.

 

-Görüşürüz, akşama geç kalma.

 

-Tamam.

 

Deyip mutfaktan çıktı. Ben hala arkasından seslenmeye devam ediyordum.

 

-Emir'i de yine ara. Eğer açarsa buluşmak istediğimi ilet.

 

-Tamam, diye seslendi uzaktan kelimesinin sonunu uzatarak.

 

Ceyhun'da kapıyı kapattıktan hemen sonra evi basan sessizlik ile huzursuzlandım. Yalnız kalmak sevmediğim bir şey haline gelmişti.

 

Akşama neredeyse bir iki saat kalmıştı. Vakit geçirmek için ayaklanıp mutfağı temizlemeye başladım.

 

Rahatça düşünüp, yarına ne yaparak karar vermem için bazen iyi gibiydi yalnızlık. Fakat bu süre arttıkça, düşüncelerim normalden çıkıp anormalliğe geçiyordu.

 

Bazen başım öyle çok ağırıyordu ki, kum torbasına ne kadar vursam da dinmiyordu. Raflardan birinde bez bulup bir kaç deterjana batırıp, tozlu dolap kapaklarına sürmeye başladım.

 

Zaten 4 tane olduklarından bitmesi pek uzun sürmedi. Dolap içlerini de düzenleyip kirlenmiş bulaşıkları yıkadım.

 

Sıra buzdolabına geldiğinde, Ceyhun'un aldıklarını düzgünce yerleştirip, ıvır zıvırları da toparladıktan sonra mutfaktan çıktım.

 

Başkasının evinde duş almaya pek gönüllü değildim. Yattığımız oda zaten düzgündü. Eski eşyaları yeniden yapılandıramayacağıma göre, salona geçebilirdim.

 

Fakat koridorun diğer ucunda ki kapısı kapalı kapı, sanki oraya girmem için beni çağırıyordu. Kapının önüne kadar gelip hareketsiz durdum.

 

Kızıl Kehribar'ın odasıydı burası besbelli. Elimi yavaşça kapı koluna götürüp aşağı indirdim. Fakat kapı açılmadı. Demek kilitlemişti. Acaba hep mi kilitlerdi yoksa ben burdayım diye mi buna gerek duymuştu?

 

Fazla oylanamadan salona geçtim. Boyası dökük duvarlar arasında iki yer yatağı, bir eski koltuk, zeminin yarısını kaplayan eski örme bir halı vardı.

 

Bana yapılacak pek bir iş kalmamıştı. Sıkıntıdan bir tane yatağa yatıp uzandım. Kendimle yine baş başa kalınca aklıma gelen ilk kişi...

 

Harvey olmuştu. Ama onu hatırlamamak için elimden geleni yapıyor ne zaman bir anımız aklıma düşse kovuyordum. Ben eski anılara bakıp iç geçiren biri değildim. Ben biraz doyumsuzdum.

 

O anıların bir daha yaşanmayacak olması, benim Harvey'i bir daha görmeyecek olmam, ona sarılarak uyumayacak olmam, onunla oyunlar oynamaycak olmam, kalbimin aşkla tutuştuğunu hissetmeyecek olmam...

 

Yine oluyor, yine ruhumu acıyla yakan bu gerçekleri göz önüne getirdiğimde aklımı kaybedecek bir ruh haline geçiyorum.

 

Elimle şakaklarıma masaj yapmaya başladım. Tam o sırada da telefonumdan bir bildirim sesi geldi.

 

Elimi cebime atıp umursamadan çıkartıp ekranı açtım.

 

Siktir...

 

Telefon titreyen elimden yere kayıp düştü. Gözlerim gördüklerine inanamıyordu. Anında ayağa kalkıp silahımı çıkarttım ve yere eğilip telefonumu geri aldım.

 

Ekranda yazan mesaj bilinmeyen numaradan gelmişti. Yazan şey ise işte şuydu.

 

"Yalnız değilsin."

 

Numaraya tıkladım fakat açılmadı. Ama ilk defa çağrı düşmüştü. Demek ki şuan o kişi bu telefon numarasını aktif olarak kullanıyordu.

 

"Kimsin sen? Benden ne istiyorsun?"

 

Yazıp gönderdim. Görüldü olmuştu, gözlerim yerinden fırlayacaktı adeta.

 

Yazıyor...

 

Görüldü.

 

"Cevap yaz bana! Kimsin sen? Söyle."

 

Görüldü.

 

-Bana görüldü atma orospunun evladı.

 

Diye bağırdım öfkeyle.

 

Başımı ekrana düşen bildirimle geri çevirdim oraya.

 

"sakin ol"

 

Bana sakin ol yazmıştı. O sikik beni duyuyor muydu?

 

Silahımla evin içinde dört koşturmaya başladım.

 

-Nerdesin lan?

 

Mutfak boştu, yattığım oda boştu. Banyoyu tekmeleyerek açtım ama orada da kimse yoktu.

 

"Nerdesin?" Diye yazıp göndermiştim.

 

Görüldü.

 

Fakat yazmıyor.

 

-BENİ DUYUYOR MUSUN?

 

Diye korkuyla bağırdım evin içinde. Gözlerim de bir yandan ekrana bakıyordu.

 

Yazıyor...

 

"evet."

 

Gözlerim yavaşça ekrandan Kehribar'ın kilitli odasına kaydı. Yoksa bu evin içinde benimle beraber birisi mi vardı?

 

Silahımı kapıya doğru tuttum tam ateşleyecektim ki, sesi mahallede ki çocukları korkutacağından vazgeçtim. Ve kilit yuvasına silahın tersiyle vurmaya başladım.

 

-Nerdesin Allah'ın cezası? Nerdesin sen kimsin sikik? Beni nasıl duyuyorsun.

 

Sesimi duyuyor muydu bilmiyorum ama ben cevap vermeyişiyle korkudan daha sert vurmaya başladım. Kapı kolu nihayet kırılıp yere düşmüştü.

 

Evin yıkık döküklüğü arasında bu pek dikkat çekecek gibi değildi.

 

Geriye bir adım atıp silahımı doğrulttum ve ayağımla kapıya tekme atıp geriye ittim.

 

Geriye doğru tiz gıcırdama sesiyle yavaşça açılan kapı, tüylerimi diken diken etmişti. Vücudumun her bir hücresi ürpertiyle kıpırdarken, nefes seslerim sepsessiz gibi duran ama içinde çığlıklar ve korku barındıran evin her bir köşesine yayılıyordu.

 

Önce silahımla odaya yavaşça geçtim. Kapının arkasına, yatağın altına silah tutsam da yabancı birinin varlığını hissetmedim.

 

Son olarak, silahı kahverengi tozlu dolaba tuttum.

 

-Neredeysen çık ortaya. Eğer sen çıkmazsan yemin ediyorum ki ateş ederim.

 

Kısa bir süre cevap bekledim ancak ne sanal olarak ne canlı olarak hiç cevap gelmemişti.

Elim titreyerek dolabın kulbuna gitti. Sol elimle onu geriye çekerken sağ elimle nişan almıştım.

 

Parmağım tetiğin üzerinde basmaya hazır bekliyordu.

Sertçe yutkunup tek hamlede kapağı açtım.

 

Siktir...

 

Burada kimse yoktu.

 

"Neredesin şerefsiz beni nasıl duyuyorsun?"

 

Görüldü.

 

Silahımla odadan koşarak çıktım ve yattığım odanın penceresine gidip etrafa baktım. Dışarda şüpheli davranışa sahip bir insanı geç, çocuklardan başka kimse yoktu.

 

-NEREDESİN?

 

Diye bağırıp mutfağa koşup silahı pencereden dışarı çıkarttım. Ama yine kimse yoktu. Koştum, yine. Bağırdım, yine.

 

Aklımı kaybetmek üzereydim.

 

-Beni korkutuyorsun artık. Nerede olduğunu söyle. Ortaya çıkacak kadar cesaretin yok mu?

 

Yazıyor...

 

"Korkmalısın"

 

Ona dün gece ki olayı yapanın olmadığını ya da bana önceden bilinmeyen mesajları atanın o olup olmadığını sormak istedim ama eğer başka biriyse kendim hakkında önemli bir sırrı deşifre etmiş olurdum.

 

-Benim düşmanım mısın yoksa dostum mu?

 

Diye seslendim salonun ortasında.

 

-Cevap ver. Nesin sen? Düşman mı dost mu?

 

"Nereye gittin?" Yazmıştım mesaj olarak beni duyup duymadığına emin olamıyordum.

 

Görüldü.

 

Yazıyor...

 

"Olduğum yerdeyim"

 

-Siktiğimin Korkağı. Siktiğimin korkağı. Soruma cevap ver. Cevap ver dedim. Cevap ver bana kimsin sen?

 

Silahımı artık hayalet görecekmişim gibi odada oraya buraya çeviriyordum. Kimi görmeyi beklediğimi bile bilmiyordum. Ya da bunun kim olduğuna dair en ufak bir fikrim bile yoktu.

 

-Bana yalvarıyorum cevap ver. Yalnızca bir soruma, yalnızca bir tane.

 

Ekrana düşen cevap yoktu. Yine de vazgeçmenden bağırdım.

 

-Düşmanım mısın yoksa dostum mu? Ben senin için bir hedef miyim yoksa yandaş mıyım?

 

-YETER ARTIK PİÇ, YETER. CEVAP YAZ BANA. KİMSİN SEN?

 

Yazıyor...

 

"Ben..."

 

Nefes almayı adeta unutmuştum. Gözlerimi kocaman açıp ekrana odaklandım. Buraya yazılacak tek cevap belki hayatımın içine sıçacak olan tek gerçekti.

 

Yazıyor...

 

"Senim."

 

-Ne saçmalıyorsun ya? Gittin mi? Neredesin? Beni hala duyuyor musun? Neden bunu yapıyorsun?

 

"Neredesin?"

 

Bu mesaj iletilmedi.

 

"Gittin mi?"

 

Bu mesaj iletilmedi.

 

-Benimle oyun oynama. Neredesin, sesimi duyuyor musun.

 

Ne beni hala duyuyor ne de mesajlarıma cevap veriyordu. Hatta mesajlarım iletilmiyordu bile. Ön kapıdan anahtar sesi gelmesiyle korku içinde kapıya silahla koştum.

 

-Hey, hey Karmen delirdin mi?

 

Hollanda, karşısında birden ona doğrultulmuş silah görünce kapıyı kendine kalkan olarak geri çekti.

 

-Özür dilerim, deyip silahı belime koydum.

 

Güvenlikten emin olunca içeriye geçip kapıyı kapattı.

 

-Az önce bağıran sen miydin? Sesin sokağın başına kadar geliyordu.

 

Elimle bağırmaktan tahriş olan boğazımı ovup sahte bir gülüş ile,

-Şarkı söylüyordum, dedim.

 

-Çok mu mutlusun?

 

Mutfağa geçmiş bende peşinden koşmuştum.

 

-Sadece mutluyken mi şarkı söylenir?

 

-Bilmiyorum.

 

Deyip bana baktı ve kısık gözleriyle süzdü.

 

-Sen iyi misin?

 

-Evet, gayet iyiyim neden sordun?

 

-Pek öyle durmuyorsun.

 

Cevap vermeden başımı iki yana salladım ve ayakta duramayan bacaklarımı bir an önce sandalyeye kavuşturdum.

 

Hollanda ise mutfağı şaşkın gözlerle süzüyordu.

 

-Burası... Burası çok temiz görünüyor. Yoksa ben mi yanlış yere girdim?

 

-Bence doğru yerdesin.

 

-Ama...

 

-Ben temizledim. Evde sıkılıyordum.

 

İnce siyah buluzunun kollarını dirseğine kadar çekti. Onu gün ışığı ile ilk defa görüyordum. Düz siyah saçları omzundan aşağıya kadar yetişiyordu. Mavi gözleri ise cam gibiydi. Yüzü ince ve sivriydi. Beyaz tenininde motor yağı lekelerine, birkaç ufak yara izlerine rastladım.

 

Benden bir kaç santim kısa ve neredeyse benim kadar zayıftı.

 

-Kendini yormana gerek yoktu.

 

-Yorulmadım. Zaten-

 

-Zaten ufak bir yer, değil mi?

 

-Kötülemeye çalışmıyorum.

 

Dedim artık bana sanki kendini üstün gören biriymişim gibi muamele yapmalarından. Beni boşveren kız, buzdolabını açtı.

 

-Bunlar ne?

 

Diye sordu şaşkınlıkla ama sesinin derinliklerinde biraz mutluluk esintisi yakalamıştım.

 

-Bir kaç parça yemek. Ceyhun almış sabah.

 

-Kimin parasıyla?

 

Diye aniden kafasını bana çevirdi.

 

- Sakin olabilirsin, kendi parasıyla. Anlamıyorum, benim paramla derdiniz ne?

 

-Benim bir derdim yok, sadece Nihal bizi senin paranı harcamamız için tembihlemişti.

 

Dudaklarımın arasından durumun absürtlüğüne güldüm.

 

-Sen iyi olduğuna emin misin?

 

-Evet, evet iyiyim.

 

-Ama yüzün resmen kirece vurmuş. Ve bacakların ise durmadan titriyor.

 

Ellerimle titreyen bacaklarımı tuttum.

 

-Gayet iyiyim, diye bir kez daha tekrar ettiğimde omuz silkip tezgaha döndü.

 

-Yemek yapacağım, dedi.

 

Dolapları açıyor, düzenli oluşuna bir an şaşıyor sonra ihtiyacı olan eşyayı aldıktan sonra bozmaktan korkarcasına geri kapatıyordu.

 

-Nereden geliyorsun, diye sordum.

 

-Dün bir bugün iki hesap mı soruyorsun?

 

-Hayır, sıkılmayalım diye sohbet etmeye çalışıyorum.

 

-İşten geliyorum. Araba tamircisinde çırağım.

 

- Hepinizin normal işleri mi var?

 

-Evet, iki farklı dünyayı birbirine karıştırmıyoruz. Gece başka gündüz başka. Ev başka sokak başka.

 

-Güzel fikirmiş. Kendim için yapmaya kalksam artık hiç uyumaya fırsatım kalmaz.

 

-Kalsa bile sen sadece gecede yaşadığın için bizim gibi biri olamazsın.

 

Lafı ağzıma tıktığını anladığında, tencereyi bırakıp bana baktı.

 

-Özür dilerim bazen fazla açık sözlü olabiliyorum.

 

-Sorun yok, dedim ağzımın içine kaçan sesimle.

 

-Arkadaşın nerede? Yoksa yemeğe katılmayacak mı? Bu özel bir davet. Sizin için uğraşıyoruz. Ben izin hakkımı kullanıp erkenden yemek yapmaya geldim. Dilaver ve Sezer ise, verdiğimiz davetle oluşan parasal eksikliği kapatmak için bugün bir çok işin altına ellerini koydu.

 

-Bu kadar uğraşa hiç gerek yoktu. Çok mahçup hissediyorum.

 

-Eğer hayallerimi süslemeye devam edersen, bu yemek senin yaptıkların ve yapacaklarının yanında az kalır.

 

Ben senin hayallerini süslemeye çalışırken, yalnız kaldığım tek bir anda bile tehlike bana koşuyordu. Gözetleniyor, takip ediliyor ve dinleniyordum. Bir sapıkta numaram vardı. Ve Allah'ın cezası iki gramlık aklımı bile alıyordu.

 

Hayalleri süslemek...

 

Peki benim hayallerimi kim süsleyecekti?

 

-Yemekleri genelde sen mi yaparsın?

 

Olduğum durumu değerlendirmem buraya kadar başarısızlıkla sürdüğünden konuyu kendi iyiliğim adına değiştirdim.

 

-Hayır, fark etmiyor. Kim müsaitse o yapar.

 

Hollanda ya da Aylin, ocağa koyduğu tencereye doğradığı sebzeleri döküyordu.

 

-Evin içinde bir aile gibisiniz.

 

-Biz zaten öyleyiz.

 

-Akraba mısınız?

 

-Hayır. Hepimiz ayrı kandan ayrı candan geldik. Sonra hepimiz birbirimizi bulduk. Kaybolan yap-boz parçaları gibi de eksikliklerimizi kapattık.

 

-Peki ya birbirinize nasıl güvendiniz?

 

-Güvenmek için çaba harcadığımı pek hatırlamıyorum. Nihal beni bulduğunda güvenmekten başka çarem olmadığını anlmıştım.

 

-ilginç.

 

-Sence biz ilginç miyiz?

 

-Bana göre öyle. Peki senin hikayen ne? Bu erken yaşta böyle bir hayatın içine nasıl girdin?

 

Tencereyle işi bittikten sonra kapağını kapattı ve ellerini silip masaya geldi.

 

-Trajedik bir olay. Annem ve babam araba kazasında öldü. Bozuk frenin tamirini ihmal etmek, onları geri dönüşü olmayan bir yola sürükledi.

 

Onlardan bahsederken benim gibi kasılıp bükülmüyordu. Bana Harvey'i sorsalar kelimelerin boğazıma dizilmesinden tek bir cümle kuramazdım.

 

-Başın sağolsun. Neden bu tarafta ki herkesin trajik bir geçmişi oluyor?

 

-Basit bir döngü haline gelmiş. Zaten trajediler olduğu için bu taraftalar. Böyle şeyler yaşamayan insanları gidip aydınlık tarafta bulabilirsin.

 

-Ama-

 

-Daha fazla şey mi bilmek istiyorsun?

 

-Eğer anlatmak istersen dinlemeye hazırım.

 

-İyi, o zaman akşam yemeğini bekle. Hep beraberken konuşuruz.

 

Ona daha fazla ısrar etmedim.

 

-Olur, beklerim, dediğimde yine kalktı ve bir başka yemek hazırlığına başladı.

 

⛓️⛓️⛓️

 

-Karmen!

 

Gözlerimi aniden açtığım da artık bana seslenmekten bıkmış bir çift mavi göz buldum.

 

-Ha, efendim?

 

-Geldiler, uyan.

 

-Uyumuyordum, derken gözlerimi yanan sarı lambaya alıştırmaya çalışıyordum.

 

-Gözlerin öyle demiyor. Hadi neyse kalk içeri geçelim. Neredeyse herkes geldi.

 

Başımdan çekilip tezgahta duran tabakları eline alıp içeriye geçti. Bende hemen arkasından salona geçtim.

Yerden bir karış yükseklikte ki masaya tabakları diziyordu.

 

-Sana yardım etmediğim için özür dilerim. Nasıl uyuyakaldım bilmiyorum.

 

-Kendine gel, sen evimizde misafirsin.

 

-Oo Aylin, döktürmüşsün.

 

Başımı gelen sese çevirdiğimde sofraya ağzı sulanmış bir şekilde yaklaşan Maytapı gördüm.

Bu adam benden ve Aylin'den bile zayıftı. Saçlarınım bazı yerleri dökülmüş ve yüzü içeri göçmüştü.

 

-Dokunma! -deyip eline vurdu- Nihal'i bekleyin.

 

Elini yüzünü üzgün halde buruşturup çekti ve masanın dibinde oturdu. Ben onları izlerken bir el beni omzumdan tutup tersime çevirdi.

 

-Nasılsın?

 

Ceyhun'u görmemle iki kolumu açıp benden uzun boynuna atladım. Ve başımı göğsüne yasladım.

 

-Bakma sen bakma, demişti arkadan Maytap Hollanda'ya.

 

Ceyhun bana kısa bir karşılık verdikten sonra omuzlarımdan tutup karşısına denk getirdi.

 

-Neyin var? Neden gözlerin şişmiş?

 

-Uyumuştum, diye bir yalan attım şimdilik.

 

Ona bugün olanları sadece ikimiz varken anlatacaktım.

 

-Ben gittikten sonra ne yaptın?

 

-Temizlik.

 

-Başka?

 

-Hiçbir şey. Sen ne yaptın?

 

-Bir kaç işim vardı. -dedi omzumu sıvazlayıp- Bu akşam gidiyor muyuz?

 

-Hayır, bu gece de buradayız.

 

-Bana fark etmez, deyip omuzlarını kaldırıp indirdi.

 

-Emir'i aradın mı?

 

-Bir kaç defa, açmadı.

 

-Tamam, tamam anladım.

 

Derken arkadan bize doğru yaklaşan Kehribar'ı gördüm.

 

-İyi akşamlar, diyerek herkese varlığını belli etti.

 

Ceyhun yanımdan ayrılıp sofranın başına Maytap ve Hollanda'nın arasına oturdu.

 

Nihal'in varlığını fark eden Maytap, ayağa fırladı. Bir çocuk misali davranıyordu benden bile yaşlı duran adam.

 

-Bugün çok çalıştık. Ellerime bak -deyip çizilmiş avuçlarını gösterdi- bak ellerime.

 

-Aferim size, deyip Maytap'ın elini okşadı.

 

Sonra başını yemeğe çevirdi. Yüzü memnun kalmıştı sofradan.

 

-Aylin, eline sağlık evladım. Yemekler çok güzel olmuş.

 

Aylin sadece kıkırdamakla yetindi.

 

-Karmen -deyip bana baktı- Kaldığınız iyi oldu. Beraber yemek yemek iyi fikirdi gerçekten. Ben de iki dakika odama uğrayıp geliyorum birazdan.

 

Odasının kilidinin kırıldığını görünce vereceği tepkileri hayal ettim. Kehribar odadan çıktığında bende mutfağa geçeceğim bahanesiyle koridora çıkıp köşeye saklandım.

 

Kehribar odasına yetişmişti fakat banyodan çıkan Skar ondan önce davranıp kilidin yanına koştu.

 

-Kapının kilidi kırılmış. Yemin ederim ki aramızdan biri yapmadı Nihal. Odana girmedik.

 

Nihal ise Skar'a göre gayet sakindi. Elini omzuna atıp gülümseyerek vurdu.

 

-Sorun değil Dilaver. Kilidi ben kırdım, kapı takılmıştı. Ama bu rezilliğimden diğerlerine bahsetme olur mu?

 

Skar başını rahatlamış halde sallayıp önümden geçerek salona geçti. Ben de hemen arkasından salona geçip sofranın başına oturdum.

 

Biraz bekleyişten sonda Nihal gelirken hepimizi güzel bakışlarla süzerek sofraya oturdu.

 

-O zaman, haydi yemek yiyelim sevgili ailem ve misafirlerimiz. Hepinize afiyet olsun.

 

Herkes "afiyet olsun" diye karşılık verdikten sonra yemek yemeye başladık.

 

Göz ucumla, kilit hakkında yalan söyleyen Nihal'e baktım. Eminim ki bana bunun hesabını sonradan soracaktı. Fakat şimdi hiç bir şey yokmuş gibi davranıyordu.

 

-Sezer şu tuzu uzat bana, demişti Skar.

 

O sırada benim de aklıma bayadır merak ettiğim soru takıldı.

 

-Bir soru sorabilir miyim?

 

Sessiz sofrada aniden böyle sormam herkesin yemeği bırakıp bana bakmasıma neden olmuştu.

 

-Basit bir soru, diyerek şaşkınlıklarını yatıştırmaya uğraştım.

 

-Elbette sorabilirsin, demişti Kehribar.

 

-Neden evde farklı dışarda farklı isimler kullanıyorsunuz?

 

- Bir tür mutluluk hilesi. Hepimiz karanlık dünyanın buhran dolu havasından kaçabildiğimiz bir yer olsun istiyoruz. Burası kimine göre ev, araba, bir kafe, olabilir. Bizim için bu yer Evimiz.

 

-Doğru.

 

Deyip lafı pek konuşmayan, evde yarasını gizlemeyen, uzun karışık saçlı, iri adam olan Skar devraldı.

 

-Nihal doğru söylüyor. Evimiz bizim için kendimizi hala iyi olarak hissettiğimiz tek yer. Burada tehlike yok, burada kötü insanlar yok.

 

-Karanlık dünyada kullandığımız lakaplar oraya özel olsun istedik, dedi Maytap.

 

-Böylece en azından gerçek isimlerimiz temiz kalıyor, diye cümlesini tamamladı Hollanda.

 

Başımı salladım ve yemeği yemeye devam ettim. Yaklaşık yarım saat sonra tabaklar dibine kadar sıyrılmış halde herkes doyarak sofradan kalktı.

 

Dilvar ve Sezer yemeği Aylin yaptığı için kendileri sofrayı toplamak ve bulaşıkları yıkamak istedi.

 

Aylin hiç reddetmeden salonda Ceyhun'un çaprazında ki minderde oturdu.

 

Ben de Ceyhun'un yanına geçtim hemen. Kehribar ise odasına gitmişti.

 

-Yemekten sonra tatlı yemek ister misiniz?

 

Diye sordu Aylin gülümseyerek.

 

-Hayır, o kadarına gerek yok. Yemekler kâfi geldi. Eline sağlık. Arabayı pek iyi süremesen bile yemekleri iyi yapmışsın.

 

Ceyhun'a gözlerini deviren kız,

 

-Ne tatlısından bahsettiğimi biliyor musun ki, diyerek elini cebine soktu ve ufak bir poşet çıkarttı.

 

Poşeti görmemizle Ceyhun ve ben birbirimize baktık.

 

-Şimdi ne diyorsunuz? Fikriniz değişti mi?

 

Ben o cepten çıkartacağı en son şey olarak onu beklerken Ceyhun başını iki yana salladı. Ama kız ısrar ederek elinde ki poşeti yüzümüze kadar yaklaştırdı.

 

-Tadını seveceksiniz, bana güvenin.

 

-Uzak tut onu benden, dedi Ceyhun.

 

-Bir kere, sadece bir-

 

-HOLLANDA!

 

Aylin telaşla poşeti cebine sokup kapıda duran Nihal'e baktı. Nihal ona evlerinde Hollanda diye seslenmişti. Bu duruma özel miydi?

 

-Onları rahat bırak ve uzak dur.

 

Aylin süt dökmüş kedi gibi duvara yaslandı ve başını salladı.

 

-Bir sorun mu oldu?

 

Diyerek içeriye ellerinde bir kaç atıştırmalıkla Skar ve Maytap geçti.

 

-Hayır, dedi Kehribar.

 

-Karmen, yanıma gelir misin?

 

Shit... İşte o an geliyor. Ayağa kalkıp temkinli adımlarla yanına yetişip durdum.

 

-Benim Karmen'le konuşacak bir kaç meselem var. Ardından buraya geleceğiz ve sizinle de konuşacağız. Tabii bundan önce kızım bir şeyleri bilmesi gerekiyor.

 

Hepsi ona itiraz etmeden kabul etti.

 

-İyi öyleyse biz gelene kadar kendi aranızda oturun. Aylin, diye seslendi ekstra olarak.

 

Aylin masum gözlerle ona korkarak baktı.

 

-Ondan uzak dur, olur mu?

 

Kehribar onay beklemeden odadan çıktığında bende peşinden gittim. Koridorun sonunda, kendi kapısını açıp önce beni içeri davet etti.

 

İstekli duruyormuşum gibi geçip onu bekledim. O da içeriye geçip kapıyı kapattı.

 

-Öyle durma, yatağa oturabilirsin.

 

İkiletmeden yatağa oturdum.

 

-Kapımı gördün mü? Kilidinin nasıl kırıldığına dair fikrin var mı? Çünkü pek eminim ki buradan çıkarken sağlamdı.

 

-Ben kırdım, diye itiraf ettim.

 

Ağır adımlarla dolabın arkasına gidip bir tane katlanabilir sandalye çıkartıp yerde sürükleyerek getirdi ve açıp karşımda oturdu.

 

-Peki neden kilidimi kırdığını sorabilir miyim?

 

-İçerden bir ses duyduğumu sandım. Sen gittikten sonra Ceyhun da gitti. Evde tek kaldığım için korkmuştum.

 

-Kilitte silah izi görmedim. Neden darbelerle kırdın ki?

 

-Silah sesinden çocuklar rahatsız olmasın diye.

 

-Vay -deyip başını salladı- göründüğün kadar burnu havada değilsin.

 

-Hiçbir zaman öyle olmadım.

 

-Tüm hikayen bu mu?

 

-Elbette bu, başka ne olabilir ki?

 

Eğer neden beni onun evinde rastgele birinin duyduğuna dair en ufak bir belirti gösterirse bu konuda direkt onu suçlayacaktım. Ama yüzünde bilmiş gibi bir ifade yoktu.

 

-Gelelim seninle konuşacağız asıl meseleye. Ne hakkında konuşacağımızı biliyor musun?

 

-Hayır.

 

-Geçmişi, derken kaşlarını kaldırdı.

 

-Kimin geçmişi?

 

-Düşmanlarının. Büyük insanların ve benim. Her şeyin sorumlusu olan kişilerin, aydınlık dünyayı nasıl karartıklarına dair olan hikayeleri anlatacağım.

 

- Dinliyorum.

 

-Çok uzun zaman önce. Ben henüz o zamanlar 4 yaşında olan kocan Harvey'in anne ve babası olan Meral ve İsiah İvy as cindy'lerin evinde basit bir hizmetçiydim. Sonra...

 

 

19. BÖLÜMÜN SONU

 

BÖLÜM HAKKINDA NE DÜŞÜNÜYORSUNUZ???

 

Selammmmm....

 

Nasılsınız?? Görüşmeyeli uzun zaman oldu.

 

Karmen'in evde yalnızken yaşadığı şey Hakkında ne düşünüyorsunuz???

 

Sizce Kehribar Karmen'e neler anlatacak???

 

Karmen, Ceyhun'a söyledikleri konusunda haklı mıydı?

 

Siz Emir'i mi yoksa Karmen'i mi haklı buluyorsunuz????

 

Beni Instagram'dan takipp edebilirsiniz. Orada bayağı aktifim.

 

@kankaderoffical2

 

Hepinizi çok seviyorum...

 

Sınır : 60 vote 300 yorum💖

 

Sınır için yardımcı soru: Kimler nereden okuyor??? Hangi şehirlisiniz??

 

Yaşınız kaç 💕💕

 

Bir sonraki bölümde görüşmek üzere

 

 

Loading...
0%