Yeni Üyelik
27.
Bölüm

24. BÖLÜM - GÜVENLİ BÖLGE

@shorosharpen

 

Till all skeet-skeet, m*therf*cker

 

Get Low - Lil Jon

 

Öldürmedi, güçlendirmedi, hiç geçmedi, geçer sandım
Gördüm kendimi aynada, bi' yardım çağrısıydım
Biliyor musun? Evimdin sen benim
Ailemdin, nefesim, karanlıkta ellerimdin

 

Buralar Yalan - Emre Aydın

 

Beni benimle bırak
Beni benimle bu cehennemde
Ruhum senden çok uzak
Yabancıyım senin cennetine
Al bu dünya, al senin olsun
Ne olur benden artık uzak dur
Bir günahım varsa işlediğim, o benim borcumdur
Sen varını yoğunu al, hepsini al da

 

Beni Benimle Bırak - MaNga

 

-Çok haklısın Karmen ama bunu nasıl yapacağız?

 

Gözlerimin içine bakan 6 farklı göze baktım.

 

-Peperonni'ye gizliden girip belgeleri çalarak.

 

❤️⛓️🖤

 


Herkesin önce bana sonra birbirlerine attığı temkinli bakışlar.

 

Konuşmak için açılan ağızlar ve kelime dağarcığından çıkmayan cümleler.

 

Pörtlenmiş gözler, açık kalmış ağızlar.

 

Ölümcül oyunda, yandaşlarla beraber yapacağımız ilk hamlenin "Peperonni'ye gizliden girip belgeleri çalmak" olduğunu duymaları salonun ortasına bomba gibi düştü.

 

Fakat ben bu söylediğinin mantık dairesi içinde olduğu konusuna dair tamamen arkasındaydım. Bunun uçuk kaçak birinin yaptığı tekinsiz planlara benzemesi doğal bir şeydi.

 

-Yanında durmamız için bizi ikna ediyorsun, bu iş için sana güvenmemizi istiyorsun, herkesin canını riske atıyorsun. Ama tüm bunlara rağmen kurduğun plan bu mu?

 

İlk karşı itiraz Hazar'dan geldi. Zaten Ceyhun neyden bahsettiğimi bile tam anlamamış, benimkiler sadece şaşırmış ama neye itiraz edeceklerini bilmemişti.

 

Emir ise söylediğim şeyin sıradışılığının farkındaydı ancak ilk hamlesi olarak ağzını açıp bana itirazlar savurmak yerine susup dinlemek oldu.

 

-Planın nesi varmış, diye sordum hafif arsızlıkla.

 

Hazar kaşlarını biraz çatıp sol elini havaya kaldırdı.

 

-Peperonni'ye gizlice girmek. -deyip işaret parmağını- Ve belgeleri çalma, Orta parmağını kaldırdı.

 

Eliyle oluşturduğu ikiyi herkesin önüne tutarak salladı.

 

Herkes ağızlarına bant çekilmiş gibi sükunetle onu izliyordu. Hazar'ın verdiği tepkiyi verecek kadar bilgi sahibi değillerdi. Onlara göre Peperonni'ye girip belge çalmak basit duruyor olabilirdi. Ama Hazar ve Emir, bilgi şirketinden onların ham maddelerini çalmanın ne kadar zor olduğunu biliyordu.

 

Bu, bir hırsızın karakoldan para çalmaya çalışması ile bir dükkandan para çalması arasında ki fark kadar zorluk derecesindeydi.

 

-Saydığım şeyi duydun mu? İki maddeyi, iki koca saçmalığı, diye yineledi Hazar.

 

Sivri dilini törpüleyecek gibi durmuyordu. Başımı iki yanna sallayıp Emir'in yanında ki boşluğa geçip oturdum. Bu sohbet uzayacak gibiydi.

 

-Sen saçmalık diyorsun ama bu en önemli gereklilik. Unutma Hazar söz uçar yazı kalır. Bazen kalem, kılıçtan bile kesindir.

 

Şirketinizin yaptığı araştırmalar hele ki Kozan hakkında, derin ve tehlikeli bilgiler içeriyor. Eminim ki o kağıtlarda kendini ahlaklı göstermeyi seven Kozan'ın ahlaksızlıkları da yer alıyor.

 

-Evet öyle. Peperonni benim hakkımda bile benden gizli araştırma yapmış ve kendi hakkımda bilmediğim bilgileri bulmuş olabilir. Ama saçma diyerek karşı çıktığım belgeler veya bilgiler değil Karmen. Asıl saçmalık onları çalabileceğine inanman.

 

İç çektim. Daha ölümcül oyunumuzun ilk atak hamlesinde geriye çekilme olmuştu. Şimdi herkes bana şüpheli gözlerle bakıyor ve bu işin yürümeyeceğine dair inançlarını kabartıyordu.

 

-Benim aklıma başka fikir gelmiyor Hazar.

 

-Az önce bana söylediğin şeyi hatırla, diyerek araya girdi Emir.

 

Bakışlarımı ona çevirdim.

 

-Neyden bahsediyorsun?

 

-Şundan. -diyerek biraz öne doğru kavislendi- Ben sana az önce neden Erdem Aker'i hemen öldürmüyoruz diye sordum.

 

Hemen lafına atlayıp bu konu hakkında ki kesin kararımı yeniden hatırlatma gereği duydum. Sanki bunu bastırmasam Emir bir gece ansızın onu öldürmeye gidecek gibiydi.

 

-Hayır, hayır bu seçeneği unut Emir. Onu hemen öldürsek, cinayet suçu ikisinin arasında ki tehditli sürtüdmeden dolayı Kozan'a kalır. Kozan'a kalırsa en iyi ihtimalle, yöneticilikten atılır. En kötü ihtimalin ne olduğunu söyledim.

 

Emir bu aceleci konuşmama hoş bir tebessüm etmişti. Zaten beklediği benim bunu söylemem olduğunu şimdi anladım.

 

-Ne güzel anlattın. Tam da dediğin gibi, belgeleri çalmak yerine Kozan adına çalıştığımıza dair kanıtlı belgeler hazırlayıp inzalayalım. Onu önce yönetici yapacağımızı ardından Erdem'i sonradan ayaklanma çıkartmasına engel olmak için öldürdüğümüzü itiraf ettiğimiz bir belge.

 

Birden ortam kan çekilmiş gibi buz gibi oldu. Kimse cinayet veya kundakçılık işlerine bulaştığını enayi gibi itiraf edip bir de belgelendirmek istemiyordu.

 

-Sonra bu belge yeri geldigine, Kozan sana içeriden köstebeklik yapmadığında ortaya çıkacak. Bu belgeyle onu tehdit edeceğiz. Çünkü belge, Kozan'ın oraya eski yöneticiyi öldürerek ve aleyhine işler çevirerek geçtiğini gösterecek. Tabii bu, dediğin gibi Kozan'ın açık infazına sebep olacak.

 

-Yani onu ölümle mi korkutacağız? Onu ölüme mi sürükleyeceğiz?

 

Bu çaresiz sohbet başıma gelmiş en korkunç halde tahammül edemyeceğim bir şekilde ilerliyordu.

 

-Yine de senin Peperonni'den bilgi kaçırma planından daha olanaklı, diye Emir'e ılımlı bir seste arka çıktı.

 

Emir aralarında iki metre olmasına rağmen onu duymuyormuş gibi bir hali vardı. Yüzümü ekiştip ikisine sırayla bakarak,

 

-İyi de biz onu öldürmeye çalışmıyoruz ki! Biz, bize bilgi vermesi için sadece onu tehdit edici ve korkutucu şeyler arıyoruz. O belge bizim isteğimiz dışında düşman üstlerine giderse ne olur? O zaman Kozan ölür ve planımız başarısız olur. İtiraf belgemiz isteğimiz dışında, başka ellere geçerse ne olur?

 

İkisi cevapsız kalmıştı. İki bilgili adamın yapamadığını,
-Herhalde hapsi boylarız, diye dalgın dalgın cevap veren Ceyhun yapmıştı.

 

Hemen elimle bir deha gibi cevap veren onu işaret ettim.

 

-Çok doğru dedin Ceyhun, aferim.

 

-O zaman desene her türlü iş elimizde kalıyor, hala durgundu sesi.

 

Hazar'ın bu kadar imkânsız bakması ve herkesi karamsarlığa itmesi artık sinirimi bozmuştu. Özellikle onu mavi gözlerini kocaman açıp pür dikkat dinleyen Hollanda'yı gördüğümde.

 

Onun gözünde bulunan ufak heves kırıntıları Hazar konuşmaya devam ettikçe, karanlık noktalara süprülüyordu.

 

-O zaman sen daha iyi bir plan yap bizim için, deyip arkama yaslandım.

 

Hazar lafını yutup düşünmeye başladı. Bende göz ucumla Emir'e baktım. Planım hakkında ki kafa karışıklığı gitmiş gibi duruyordu. Göz aldatan bir rahatlık içindeydi.

 

-Birden sordun diye aklıma başka bir plan gelmedi, dedi mızmızlanarak.

 

-İstediğin kadar düşünebilirsin. Hatta -yeniden ayağa kalkıp hepsinin ortasında yürümeye başladım- hepiniz düşünün. Herkes düşünsün, Emir sen, Ceyhun sen de, maytap Skar ikinizde düşünün. Hepiniz oturun ve düşünün.

 

-Tam olarak neyi düşünmemizi istiyorsun, Diye sordu Hollanda asabi sesiyle.

 

Özellikle anlamayan Ceyhun ve adamlarım için durumu yeniden anlayacakları dilden anlatmaya başladım.

 

-Benim öne sürdüğüm plandan daha mantıklı bir plan. Daha iyi anlamanız için neden böyle bir şeye başvurduğumu anlatayım. Bildiğiniz üzere savaşımız Erdem'e karşı. Ona karşı savaşımızda önce siyaset ve politika üzerinden ilerleyeceğiz.

 

-O nasıl oluyor yav, aklı iyice karışmıştı Maytapın.

 

-Yani sözler ve kelimlerle. Kağıtlar üzerinde yazan bilgilerle. Erdem'i infaz etmeden önce onun doğal yollarla t.g.i.f yöneticisinden düşürmemiz gerekiyor. Bu doğal yollar, onun ne kadar piç biri olduğunu üstlere ve alıcılara göstererek olacak. Bu yüzden onun hakkında bazı bilgilere sahip olmamız gerekiyor.

 

Tabii bir yandan Erdem'e karşı atakta iken, diğer yandan arkamızda durup saklanan Kozan'ın bizi sırtımızdan bıçaklaması ihtimalini de hesaba katıp hareket edeceğiz.

 

Bunu da, ona karşı kullanacağımız hoşuna gitmeyen şeylerin yazılı olduğu belgelerle yapacağız.

 

Sanırım durumu tam anlamıyla kavramışlardı şimdi. Pislik içinde yüzen bir adamın sonunu getirecek bile olmam tekrar ettikçe hevesimi diri tutuyordu.

 

-Kadın helal olsun on numara plan. Bence mantıklı, ne diyorsan yapalım gitsin. Ama -kaşlarıyla Hazar'ı işaret edip- şu çocuğun karın ağrısı ne anlamadım, dedi.

 

Hazar bıkkınlıkla nefes verdi.

 

-Sorun şu ki, Karmen Bilgi şirketinden bilgi çalmaya çalışacak.

 

-Hayır bu, sorun değil. Bu, planımız, dedim biraz daha gıcık etmek için onu.

 

-Karmen, Peperonni'nin güvenlik duvarına ait en ufak bir fikrin var mı?

 

-Biraz var, deyip Emir'e baktım.

 

O da böyle dememe şaşırmıştı.

 

-Mesela?

 

-Emir silahı olmasına rağmen oraya elini kolunu sallayarak girdi.

 

Emir bu söylediğime hak vermeyerek başını iki yana salladı. Anlamsız bakışlarımı ona dikmiştim.

 

-Karşılık verilmemesinin sebebi bunu yapanın Emir olmasıydı. Fakat yine de Peperonni'ye insanlar, bilgilere kıyasla kolaylıkla girip çıkabilir.


Ceyhun ve Maytap benden daha gerçekçi konuşup, planımın çürüklerini ortaya çıkaran Hazar'a bıkkınca bakıyordu.

-Diyelim ki senden bahsettiğim iki belgeyi çalmanı istiyorum. Bunu yapamaz mısın?

 

Şimdi yumurtla bakalım Hazar.

 

-Ben mi çalacağım? -diyerek gözlerini pörtletti- Hayır! Hayır asla çalıp Peperonni'ye ihanet etmem.

 

Emir burnundan histerik bir gülüş verip yandan yandan Hazar'a baktı. Sert ifadeli gözleriyle genci delip geçti.

 

-Gösterişi kes, diye buz gibi emirvaki tavırla konuştu Emir.

 

Zaten diğerleri de Emir ve Hazar arasında ki bu soğuk savaş iyiden iyiye meraklı bakışlarla sorguluyorlardı. Ben de ayakta dikilmeyip eski yerine geçip oturdum.

 

Emir keskin bakışlarını yumuşatıp bana döndü.

 

-Çalmaz değil Karmen, çalamaz, diye düzeltti onu.

 

Demek Emir de, çalmanın zor olduğu konusunda hem fikirdi.

 

-Bana planından bahseder misin Karmen? Ne yapacaktın?

 

-Birden fazla planım vardı. İlki Hazar'ın onları çalması ve hiç sorun çıkmadan getiremesi. Ama yemininden ve bağlılığından dolayı ikinci bir planda yapmıştım.

 

Hevesim ister istemez sönmüştü. Dudaklarım aşağı düşmüş, omuzlarım inmişti.

 

-Peki ikinci planın neydi?

 

Gözlerimi Emir'den, diğerlerine çevirdim. Hepsi her türlü benim dediğime uymak zorunda olduğundan kurbanlık koyun gibi beklemedeydi.

 

-Bizim gizliden içeriye geçip onları almamızdı. Ben o belgelerin olduğu odaya pencereden girecektim. Sizler hazırda beni bekleyecektiniz. Ve, cümlemi yarıda kesip sustum.

 

Sanki anlattıkça rezil bir hale düşüyordum. Sanki benden daha az tecrübeli Ceyhun bile daha iyi bir hırsızlık planı yapabilirdi.

 

-Harika, dedi gür tuttuğu sesiyle Emir.

 

Ama gerçekten sırf bana destek olmak için değildi bu bakışları.

 

-Planın temel olarak doğru. Sadece atlanmış bazı detaylar var. Ama onları da hemen anlatayım.

 

-Öncelikle Karmen, -sanki bana ustalık yaparken ki, her şeye ilk başladığımız zamanlara dönmüştüm- bahsettiğin belgelerin yer aldığı odaya pencereden giremezsin.

 

-Ama, -diye çekinerek itiraz ettim- geçen sefer o odaydım ve oradan kaçmayı başarmıştım.

 

-Bunun için seninle gurur duyuyorum, dedi parıldayan gözlerle bana bakarak.

 

-Ama Karmen o kaçtığını oda, gereksiz kağıtların olduğu yerdi. -diyerek lafa atladı Hazar- Asıl bilgilerin yer aldığı oda, başka bir yerde. Ve oraya dışardan giremezsin çünkü pencereler mühürlü.

 

Dandik planımda büyük bir aksaklığına uğramıştım.

 

-Ayrıca o odaya içeriden girişte bir o kadar zor. Kapı kolunda sadece izin hakkı olanların bildiği bir şifre var.

 

-Şifre mi?

 

-Parmak izi. Oraya girmekle yetkilendirilmişler için parmak iziyle girip çıkıyorlar.

 

Hazar bunu söylemişti ama yüzünde ki aşağılık kompleksinden gördüğüm kadarıyla ona bu erişim izni verilmemişti.

 

-Sende birinden rica edip içeriye gir, dedi Ceyhun.

 

-Orada bu işler rica ile yürümüyor. Diyelim ki içeri girmek istediğimi söyledim. Beni sorguya tabii tutacaklardır. Özel Ronni ekibinden olmama rağmen, Varis Gani gelse bile ona da aynısını yaparlar.

 

Sorgu genelde şöyle oluyor. Oraya neden girmek istediğimi? Hangi bilgiyi alacağımı? Buna nasıl karar verdiğim? Bu bilgilerin sahipleriyle iletişimde olup olmadığım. Böyle uzayıp gider.

 

En iyi ihtimalle, sağlam yalanlar söyleyip içeriye geçmek istersem orada ne yapacağım?

 

-İki dosyayı da alıp çıkacaksın, diye söyledim. Ancak bu sefer yine itiraz edeceğini bilerek.

 

-Hiçbir şey yapamam. Erdem ve Kozan dosyasını alıp çıkarsam, kontrolde yine foyam ortaya çıkar.

 

-İçeriye telefon sokup belgelerin fotoğraflarını çek, diye hevesle atladı Maytap.

 

Ortamın gergin ve kasvetli havası herkesin tüylerini ürpertmişti.

 

-İçeri telefon sokmak yasak, hem alarm öter hem kontrolden geçmem.

 

-O zaman sende bizim belgeleri alıp başka dosyalar arasına sok oradan aceleyle çıkıp gidersin, Hazar uzun zamandır sessizliğini koruyan bu tuhaf tipli yaralı adamın sunduğu fikre dudak ucundan gülmüştü.

 

Skar yardım etme amacıyla söylediği fikirden utanmış ve konuştuğuna içten içe pişman olmuştu.

 

Hazar'a o an adamımı böyle susturduğu için onu ortadan kaldırmak ister gibi ters ters baktım.

 

Ve tekrar bilmiş edasıyla bize olumsuzlukları sıralayacakken Emir onun lafını ağzından çalmaya çekinmeden,

 

-Size uzatmadan açıklıyım, dedi.

 

-O odada ki belgeler özel dosyalar içinde. O dosyalar bir çip ile kilitlenmiş. O çip, açılmadan odadan çıkartılmaya çalışsa öter ve kırmızı alarm verir. İçeride, yalnızca sorguda kullanacağım dediği bölgeyi açabilir. Orada işini halledip eli boş olmak şartıyla geri çıkar.

 

-Yani planımız baştan aşağı saçmalık, dedi Hollanda.

 

Emir'in net, Ceyhun'un belirsiz bakışları harici hepsi ona katılıyordu. Ama ben o kadar kolay vazgeçmeyecektim. Daha pratik yollar bulacak o belgeyi illa da çalacaktım.

 

-Senin oraya erişimin vardır eminim. Sonuçta Peperonni'nin özel ekibi Ronnidesin.

 

Hazar bakışlarını bizim koltuktan kaçırıp odada gezdirdi. Ve onun bakışlarını takip eden Hollanda ile göz göze geldiklerinde ikisi aynı anda başlarını çevirdi.

 

Bu tuhaf etkileşim hoşuma gitmemişti.

 

-Hayır -deyip iç çekti- bana erişim verilmedi.

 

Emir ciddi bir şaşkınlıkla Hazar'a baktı. Bunu duymayı beklemiyordu. Kara kara bu çıkmaz sokaktan kaçabileceğime inanıyordum. Ama kıytı köşede bana yardım eli uzatacak bir delik olmalıydı.

 

-Eğer sistemden silmedilerse benim parmak izim oranın kapısını açabilir, dedi içe göçmüş sesiyle.

 

Hevesle gülümsedim ama bunu Hazar'a duyurmak amaçlı söylemişti.

 

-O kapının erişim isimlerini kontrol ederim, dedi Hazar bana bakıp mesajını arkamdakine ileterek.

 

-Peki ya dosya kilitlerini açacak çip?

 

-Benimki istifa ettiğimde alındı, diye sesini yükseltti Emir.

 

Anlamadım? Aralarında oturuyorum diye seslerini duymayacaklar mı sanıyorlar?

 

-Ama, -deyip tüm ilgiyi üstüne aldığından emin olduktan sonra piç bir sırıtma ile- Harvey'in çipi bende, dedi.

 

-Ne? İnanamıyorum Emir gerçekten mi?

 

Yerimden ilk defa olumlu bir şey duymanın verdiği enerjiyle ayağa fırladım. Parmak uçlarımla minik bir alkış tutmuştum.

 

-Yalnız Karmen yine de çabuk sevinme, diye aksi girişimlerde bulunan Hazar'a Emir birden ters ters baktı.

 

Tam ağzını açmak üzereydi ki, birden Ceyhun korkutucu ses tonuyla ondan önce davrandı.

 

-Sanane delikanlı. İster sevinir, ister sevinmez. Sana mı kalmış ne yapacağını söylemek?

 

-Ben, diye araya girip kendini savunacakken,

 

-Yok! Konuşma bırbır. Ya sadece plan hakkında konuş ya da sus. Başını öne eğ, o sivri bakışlarını da kadının üzerinden çek.

 

Ceyhundan her zaman çekinen Hazar dediğini ikiletmeden başını öne eğdi. Geçen buluşmamızda da Ceyhundan epey korkmuştu.

 

Ama ben bu adamın masumluğuna ve merhametine şahit olmasam tıpkı diğerleri gibi bu ses tonu ve tehditten sonra onu kesinlikle gaddar biri sanardım.

 

-Aaa, diye sevinçle bağırdım.

 

Yanı başımıda ki Emir önce davranma fırsatını bu sefer kaçırmak istemeyip hemen,
-Ne oldu, diye sordu.

 

-Önceki buluşmamız, diye alık alık söyledim.

 

-Ne? Anlamadım Karmen ne demek istiyorsun?

 

-Patronumuz en sonunda kafayı sıyırdı, diye acıklı acıklı mırıldandı Maytap.

 

-Hayır! -diye çemkirdim sırıtarak- Kafam daha önce hiç bu kadar iyi olmamıştı.

 

-Ne oldu kadın? Delirmişe döndün birden.

 

-Ceyhunnn, diye sinsi bakışlarla ayağa kalktım.

 

İçime öyle bir adrenalin salgılanıyordu ki yerimde duramıyordum.

 

Ölümcül oyundaki ilk hamlem hatayla sonuçlanmıştı. Basit eksiklikler ve yetersiz bilgiyle hareket etmeye kalkmam anında son bulmuştu.

 

Gözümün önünde sıra sıra dizilmiş olan bu insanları nasıl unutmuştum ki? Onları yanıma toplama amacımın birincisi yalnız başıma yapamayacağımı bilmekti.

 

Bunu unutmuş ve planları tek bir koyunun ayağına başlamıştım. Fakat ondan farklı altı ayak daha vardı burada.

 

Yüzüme güzel bir gülüş takılıp Ceyhun'un önüne yetiştim.

 

-Ceyhun, diye cilveyle seslendin ismini.

 

-Kadın, diye aval aval baktı bana.

 

-Geçen ki kahvaltı ettiğimiz buluşmamızı hatırlıyor musun?

 

-Evet, hatırlıyorum.

 

Birden otuziki diş gösterdim.

 

-Ne güzel, ne güzel tam istediğim gibi. Peki şeyi hatırlıyor musun?

 

-Neyi, deyip bir kaşını kaldırdı.

 

-Dedektif Austin Seller'ın sana özel teşekkürler söylemek istediğini.

 

Yüzü aniden bozulmuştu. Hazar'ın yerdeki başı bana çevrilmiş ve arkamda duran Emir'den kıpırdanma gelmişti.

 

-Evet ve bir taraflarımda bile değil.

 

Sırıtmaya devam ederken başımı öne arkaya salladım.

 

-Artık bir taraflarında olsa iyi olur.

 

-Ne demeye getiriyorsun?

 

-Eski planı unutun, Diye herkese duyurdum kararlı sesimi.

 

-O saçmalıktan ibaretti. İlk elin günahı olmaz, bakın kısa bir süre içinde daha iyisi için adım attım.

 

Bu zorluklar dağından önce yere çakılmış ardından yeniden tırmanmıştım.

 

-Ne oluyor, diye sordu Hollanda gözlerini kırpıştırarak.

 

Ona cevap vermeyip odağımı Hazar'a verdim.

 

-Hazar, az önce ki durum için senden özür dilerim. Koca planı senin üzerine yıkmak acemiceydi. Şimdi ise, herkesin üstüne yıkmaya karar verdim.

 

Gülümseyerek herkesin ortasından çıkıp,oturma düzeninin başına geçtim.

 

-Yeni planımızı kimler duymak istiyor?

 

Benden garip bakışlarını yadırgamayan 6 farklı gözün içine baktım.

 

-Hadi ama, biraz kendinize gelin. Deminden beri enerjimiz sömürüldü resmen. Hadi elleri görmek istiyorum. Yeni planımızı kimler öğrenmek istiyor?

 

Teşvik etmek amaçlı ilk olarak ben elimi kaldırdım. Hemen arkamdan ise bu deli halim ona acayip iyi gelen Maytap kaldırdı.

 

-Ben, ben. Bana söyle, ne yapacağız söyle.

 

-Yok mu arttıran?

 

Gözlerimle onları beklerken Emir ve Ceyhun neredeyse aynı anda ellerini kaldırdı. Maytap dirseğiyle Skar'ı dürttüğünde o da ağır kolunu havaya dikti.

 

Geriye kalan Hazar ve Hollanda, aksiliklerle dolu bir başka planı duymaya hiç hevesli değildi. Gülümseyen bakışlarım arasında Hollandayla göz göze geldiğimde ona sadece onun fark edeceği sert bir bakış attım.

 

Buraya benim adamlarım olarak geliyorsa ona göre davranması gerekiyordu. Bakışımın hemen arkasından elini havaya kaldırdı.

 

-Hazar her zaman geride kalıp naz yapmak zorunda mısın? Hazar bizi bekletmek-

 

Hazar hemen lafımı kesip elini kaldırdı. İşte şimdi herkesin eli havadaydı. Ben onlara gülümserken birden kafamın derinliklerinden gelen kötü bir his aklımı kurcaladı.

 

"Ölecek"

 

Diye yankılanmıştı düşünce kafamın içinde. Gözlerimi sıkıca açıp kapadım. Böyle kötü hisler eminim ki tramva sonrası olası semptomlar arasındaydı.

 

Kara talih başımı salıp gitmiyor ve kötü fikirleri kendine doğru çekiyordu.

 

"Kim ölecek?"

 

Diye soru sorarken buldum kendimi iç sesimle. Sonra istemsizce gözlerim az önceki manzaraya çevrildi.

 

Elleri "ben" der gibi havaya dikilmiş olan 6 kişi duruyordu tam karşımda.

 

Bir vahşet anından farkı yokmuş gibi içime ağırlık çökmüştü.

 

-İNDİRİN ELİNİZİ!

 

Diye bağırdım birden. Başımı öne eğip, parmak uçlarımla kısacık sıktım alnımı. Paranoyaklık sardı başımı.

 

-Karmen, iyi misin?

 

Diyerek yanıma gelen Emir'e hemen zoraki bir sakinlikle baktım.

 

-Kontrolün bende olup olmadığını test ettim, diye zar zor konuştuktan sonra başımı kaldırdım.

 

Emir pek emin olmasa bile yerine geçti. Az önceki adrenalin patlamamı aniden bastıran ve gücü ele geçiren korkuyu hiç yaşanmamış gibi geride bırakmaya çalıştım.

 

-Madem bu kadar merak ediyorsunuz, o zaman anlatıyorum. Hazar'ın anlattıklarına ve benim daha önce orada bulunmamdan yola çıkarak bizi neyin beklediğini ilk olarak ele alalım.

 

Peperonniye gidişimizde, kapının önünde klasik rutin olarak nöbet tutan iki güvenlik var. Onun haricinde doğal olarak sensörlerde var. Binanın içinde ne kadar kamera olduğunu gördüm. Emir ve Hazar orada benden katbekat daha fazla vakit geçirdiniz. Bize biraz bilgi verir misiniz?

 

-Kameralar koridorun dört köşesine olmak üzere dörder dörder dizilmiş. Bir gelişe bakarken diğeri gidişe, biri sola bakarken diğeri sağa bakıyor, dedi Emir.

 

-Özel odalarda kamera yok. Toplantı odasında, genel ofiste kameralar yine var, dedi Hazar.

 

-Fakat eminim ki kör noktalar vardır.

 

-Sanırım hayır, yok.

 

Dese bile Hazar, Emir senelerini geçirdiği merkez hakkında herkesten daha çok bilgiye sahipti.

 

-Üç farklı kör nokta var.

 

Hazar bunu duymayı beklemiyordu. Merakla Emir'e bakmaya başladı.

 

-Birincisi, zemin katta. Sol koridor ve yangın merdivenleri arasında ki boşluk. İkincisi, üst katta. Kaçtığın zamanı hatırlıyor musun?

 

Başımı salladım.

 

-Birbirimizi gördüğümüz yeri peki?

 

-Evet.

 

-İkincisi senin durduğunu o yer. Ve üçüncüsü de, iç tarafta kalıyor. Austin'in ofisine yetişmeden.

 

-Çok iyi, üç farklı nokta. Beklediğimden de iyi. Şimdi gelelim, planımıza. Hazar -deyip ona baktım- her şey seninle başlıyor.

 

-Şaşırmadım, deyip omuz silkti.

 

-Senden isteyeceğim iki şey var. Yarın merkeze gidiyorsun değil mi?

 

-Evet gidiyorum.

 

-Harika. Yarın normal olmanı istiyorum. Senden, seni tehlikeye atacak senden şüphelenmelerini sağlayacak hiçbir şey yapmayacaksın. Normal bir şekilde işini yap, sohbetini et. Ve çıkış saatinde oylanamadan çık.

 

Fakat bu arada sen fotokopi odasında gerekli iş belgelerini çıkartırken araya gereksiz bir kaç belge de sıkıştırmanı istiyorum.

 

-Gereksiz belge mi?

 

-Belgeleri aldığımızda boş kalan yerini doldurmamız için onların kopyası görünüşünde iki farklı dosya hazırlayıp bana getireceksin.

 

Pek düşünmeden,
-Olur, yaparım. Dosya hazırlamak basit zaten, dedi.

 

Başımı salladım.

 

-Bir diğeri ise, Peperonni'deki kamera sistemine ulaşmanı istiyorum. Daha net bir dille anlatacak olursam, kendi bilgisayarına da aktarmanı ve bu evden kolaylıkla izlememizi sağlamanı istiyorum.


Hazar en zor görevlerin ona verilmesinden dolayı alıgandı.

-Ama Karmen, bunu nasıl yapacağımı bilmiyorum. Gerçekten, bilgisayarla o aram o kadar iyi değil.


Bu engeli daha aşındıracak çözüm ararken Emir, yardımıma koştu.

-Ofise git. Güvenlik departmanında iki farklı masa olacak. Birisi Cüneyd, orta yaşlı. Diğeri geçen sene ise aldığımız Doğaç, senden de genç. İkisini tanıyorsun değil mi?

 

Hazar, ona bakmadan konuşan Emir'in içine düşecek gibi başını salladı. Ama Emir bunu görmediği için hemen ardından seslice onayladı.

 

-Evet, tanıyorum.

 

-Cüneyd abi, senelerdir kırılmayan güvenliğe o kadar çok güveniyor ki bilgisayarın başında sürekli uyur. Doğaç ise, tam tersi. Bilgisayarla oynamaya bayılır. İkisi ya aynı anda oradadır ya da sadece birisi. Orayı boş görmeyi umma. O yüzden bir başkasına Doğaç'ı çağırmasını ve ona on dakika sürecek bir iş vermesini ayarla.

 

-Kim olduğu fark eder mi?

 

-Etmez. O arada Cüneyd uyuyor olacaktır. On dakika içinde onun bilgisayarından kendi bilgisayarına Kamera görüntülerini aktarabilirsin. Zor değil, bilgisayarı biraz kurcalarsan hemen görürsün. Seninki de şirket bilgisayarı olduğundan güvenlik duvarı olmayacaktır.

 

-Tamamdır, sanırım anladım, dedi Emir'in dediklerini unutmamak için sıkıca aklına bağlamıştı.

 

-O zaman seninle anlaştık, derken ufacık gülümsedim.

 

-Bize ne zaman sıra gelecek?

 

Maytabın güler yüzü beni de güldürüyordu.

 

-Hemen şimdi geldi. Sizin -maytap ve Skar'ı işaret ettim- yarın göreviniz önce sokak serserisi sonra elektrikçi olmak. Öncelikle gün içinde Peperonni'ye dışarıdan giden elektik kablosuna iki kere belirli aralıklarla yüklenip kesinti yapacak ve saniyeler sonra bırakacaksınız.

 

-Karmen?

 

Diye seslenen Emir'e döndüm.

 

-Sen bu planı ne zaman düşündün?

 

-Az önce, dediğimde hayran kalarak baktı bana.

 

Aramızda esen soğuk rüzgarlar yerini hafiften sıcağa bırakıyordu. Ve belki, aramıza engel olan şu duvarı da kırabilirdik istesek.

 

-Ben bayıldım. Ben varım. Ama ne için bunu yapacağız anlamadım.

 

-Çünkü akşama orada daha büyük bir kesinti olacak. Onlarda, bunu gün içinde iki kere kesinti yaşanmasından dolayı normal karşılayacaklar.

 

-Yani bu gece Peperonni'nin elektiriğini mi keseceksiniz?

 

-Evet Hazar.

 

-Ama acil durum jeneratörü var.

 

-Zaten istediğim de bu.

 

-Niye?

 

Diye sorsa bile ben arkamı dönüp Emir'e sırıtmaya başladım. Okların kendisine çevrildiğini gören Emir kalkan niyetine başını iki yana salladı.

 

Cevap vermeden onun aksine olur olur anlamında öne arkaya salladım.

 

Yüzünü düşürüp iki yana sallamaya devam etti.

 

Ben da daha derin gülümseyip öne arkaya salladım.

 

-Emir, diye seslendim.

 

-Karmen yapma, diye istemeyerek dudaklarını dişledi.

 

-Emir, eski dostun Austin'e hasta ziyareti yapmak istemez misin?

 

-İstemem Karmen.

 

-Ama Emir. -derken son harfini uzattım- Maalesef yapmak zorundasın.

 

-Karmen, Austin zaten Ceyhun'un aniden onun yanına gelmek istemesiyle şüphelenecektir. Bir de benim gitmem ve biz gittiğimizde elektirklerin kesilmesi felan asla tesadüf gözüyle bakmaz.

 

-Bakmasın zaten. Austin yalan söylerseniz anlar. Sen doğruyu söyleyeceksin ama sadece bilinmesini istediğimiz kadarını.

 

Başımı öne düşürüp herkese baktım.

 

-Peki ya ben ne yapacağım, diye sordu Hollanda.

 

-Senin görevin araba sürmek, dediğimde kısa ve öz olan görevinden gayet memnundu.

 

-Öyleyse planımızı herkes üstünkörü biliyor. Yarın tekrar buluştuğumuzda, detayların üzerinden geçip harekete geçeceğiz.
Buluşma noktası benim evim olacak. Saat ise mesaj atarım.

 

Herkes aklına not ettikten sonra,
-Skar ve Maytap, kendinize gerçek bir elektrik dükkanından alınmış kıyafet bulun.

 

-Buluruz, deyip baş salladı Skar.

 

-Tamir için aletlerinizde olsun. Ceyhun sen de yarın gece işimize yarayacak bazı şeyler bulmalısın. Fener gibi ve çiçek.

 

-Ne çiçeği yavrum ya, dediğinde Emir'in tarafından esen soğuk bir hava hissetmiştim.

 

-Sadece onunla dalga geçmek için, dedim.

 

Austin'in bu İvy as cindy'lerden çektiği neydi yahu? Kocam bitti ben başladım resmen adamla uğraşmaya.

 

-Hazar, evimde sürekli buluşacağımız için seninde buraya bilgisayar, iletişim kurmamız için-

 

-Karmen, ben getiririm ne gerekiyorsa, diye araya girdi Emir.

 

Gözüm duvarda asılı saate çarptı. Akşam on iki olmak üzereydi neredeyse vakit.

 

-Kusura bakmayın, ortamın hararetinden kimseye bir şey ikram etmeye fırsatım olmadı.

 

-Sorun değil, birazdan dağılırız zaten, dedi Hazar.

 

-Yine de ayıp oldu, derken Hollanda ayaklandı.

 

-Mutfağın yerini gösterirsen ben gidip içecek koyabilirim, dedi.

 

Elimle salonumla birleşik olan mutfağı gösterdim.

 

-Hemen arkanda, teşekkür ederim Hollanda.


Ufak çetemle anlaştıktan sonra nihayet susmuştuk.

-Madem ne yapacağımızı konuştuk o zaman içecekler gelene kadar ben dinlenmek istiyorum.

 

Bunu herkesin ortasında söylemem ve üstelik kalkıp yapmam akılalmaz bir hareketti. Beni buna neyin ittiğini bilmiyordum. Ya da mantıklı olup olmadığını.

 

Ama Emir'le aramızda böyle buzların olması onunla resmiyet dışına pek çıkamamam bende moral bozucu bir eksikliğe sebep oluyordu.

 

Onu özlemiştim bunu kabul ediyorum. O benim için sadece Harvey'in dostu kalıbından çoktan çıkmış ve benim bir şeylerim olmuştu.

 

Şimdi oturmuş beraber plan yapsak bile, kelimelerimizin altında yatan kırgınlığı, Emir'in bana bir ihtiyaçmışım gibi bakan gözlerini kolayca yok sayamıyordum.

 

Son cümlemi söyledikten sonra herkes kendi halimde oturacağımı sanarken ben kalkıp, koltukta sırtını geriye doğru yaslamış ve bir kolunu koltuğun üstüne atmış olan Emir'in yanına oturup, başımı yüzüm ona bakacak şekilde bacaklarına koydum.

 

Ceyhun, Skar, Maytap kendi aralarında ettiği sohbeti kesmişti. Hazar'ın koltuğunda hızla kıpırdandığını hissettim. Mutfaktan gelen cam sesi bir anlığına durmuştu. Yüzün Emir'in birden gerilen hafif sakallı çenesine dönük olduğundan onları göremiyordum.

 

Ancak hepsinin bakışlarının benim üzerimde olduğu çok netti. Acaba herkesin önünde böyle yaptım diye Emir bana kızar mıydı?

 

Başımı dizine koyduğum ilk an bütün bedeni ani bir kasılma yaşadı. Koltuğun üstüne koyduğu eli aşağı indirip, etrafa bakan gözlerini kimsenin olmadığı bir yere sabitledi. Onun yüzünü aşağıdan görmek garip hissettirmişti.

 

Fakat az önce bahsettiğim soğukluk, aniden sıcak basan bu iri bedende kaybolup gitmişti bile.

 

Ağzını açmamış veya rahatsız olduğuna dair en ufak bir işaret bile vermemişti. Bu kadar tepkisiz kalması biraz komiğime gittiğinden sadece onun duyacağı sessizlikte güldüm.

 

Hollanda'nın elinde ki tepsiyle salona girmesiyle beraber ona teşekkür etmek için diğerleri yeniden konuşmaya başladı.

 

Kız herkese bardak uzattıktan sonra bizim başımıza geldi. Fakat Emir sol elini ufak bir hareketle oynatıp onu reddedince, Hollanda ısrar etmeden gitti.

 

Bende başımı Emir'in yüzünden tavana çevirip, ayaklarımı bükmüş halde koltukta yer edindim. Ellerimi göğsümün altında üst üste koyduktan sonra gözlerimi kapadım.

 

Uyumak için değil, biraz normal sohbet edilmesini duymak için. Gittikçe bunun neye benzediğini unutuyor gibi oluyorum. Fakat Emir, benim aksime kendine normal sohbet edebileceği birini bulmuş gibi.

 

Ceyhun ise şuan adamlarımla bir yarış hakkında konuşuyordu. Normal olarak hemde. Ama benimleyken ben hep intikamdan bahsederdim. Ya da başımıza onun getirdiklerinden. Sorun bende miydi? Eskiden kocasıyla su gibi konuşup sohbet eden kadın şimdi kimsenin seçeneği olmuyordu.

 

Dudaklarım arasından sessizce ofladım. Huzursuzlukla inip kalkan göğsüm ve birbirine sıkıca bastırdım göz kapaklarım birden tersine dönmeye başladı.

 

Bunun sebebi ise sanırım bacaklarına dökülen saçlarımın bir tutamıyla oynamaya başlayan Emir'di.

 

-Biz artık kalkalım, demişti Ceyhun. Hemen ardından gözlerim hala kapalıyken herkesin kalktığını fark ettim.

 

-Yarın herkes nerede ve ne zaman buluşacağını biliyor. Tekrar hatırlatmaya gerek yok. Patronun sana verdiği görevi yapmayı unutma delikanlı, son cümlesinde yine tehditkar sesini kullanmıştı.

 

Ben ise onlara veda etmek amaçlı yerimden kalkmaya çalıştığımda, Emir beni omzumdan hafifçe geriye doğru bastırmış buna engel olmuştu.

 

-Hadi, hadi çıkın vedaya gerek yok. Çok ta sevmiyoruz birbirimizi zaten. Kapı orada, Ceyhun herkesi eliyle adeta kışkışlar misali önce salondan sonra evden çıkarttı.

 

Gözlerimi ona dikmiştim. Kapıyı kapatmadan geri bana doğru geldi ve bana baktı.

 

Bu onun dilinde "iyi misin? Kalmama gerek var mı?" Demek oluyordu.

 

Sadece tebessüm ettim. Ceyhun başını bir kere salladıktan sonra,
-İyi geceler patron. Ters bir şey olursa bir telefon yakındayım.

 

-İyi geceler Ceyhun, derken yeniden kalkmaya yeltendim.

 

Fakat Emir engellemek yerine sadece,
-Kal, demişti.

 

Ceyhun benim kalkmamı beklemeden arkasını dönüp evden çıktı ve kapıyı sıkıca kapattı.

 

Başımı kapı tarafından Emir'e doğru çevirdim. Sırtını biraz eğmiş, yüzünü bana doğru tutmuştu.

 

-Hımm, buradan bakınca yakışıklı duruyorsun, dedim piç bir gülümseme ile.

 

Gözleri için için bana bakarken tebessüm ederek yüzünü sola çevirdi.

 

-Şöyle de bir bak.

 

-Şöyle de yakışıklısın, dedim.

 

-Bir de böyle, deyip sağa çevirdi bu sefer.

 

-Hımm, tch. Sanki böyle pek değilsin, dediğimde yüzünü hemen bana çevirdi.

 

-Neden?

 

Sanki sağdan bakılınca yakışıklı olmaması kendi kusuruymuş gibi hararetle sordu. Bu haline biraz bakıp güldükten sonra elimle çenesinin altını tuttum ve tam olarak başını bana doğru eğdim.

 

-Dalga geçiyorum Emir. Ama en çok bana doğrudan bakarken öylesin. Gözlerini kaçırmadan, dudaklarında hoş bir tebessüm yer edinmişken, yüzünde sürekli değişen duygular varken.

 

Ona böyle iltifat etmemi aklının ucundan bile geçirmeyen Emir, ağzı şaşkınlıkla ufacık açık kalmış, gözleri dipsiz bir okyanusun içine batmaktaymış gibi derin derin bakıyordu.

 

O böyle dalmışken,
-BEN GÜZEL DEĞİL MİYİM?! Diye bilerek çığlık atar gibi yüksek sesle bağırmam onu korkutmuş ve geriye doğru savurmuştu.

 

Gözlerimi tavana dikip karnım ağrıyacak kadar art arda kahkaha atmaya başladım. Başımın altında ki bacaklarına kısa bir titreme gelmişti korkunun refleksi olarak.

 

Gülüşlerim gittikçe hızlı nefes haline geliyordu. Emir tekrar başıma doğru eğilip,
-Karmen sen manyak mısın? Niye böyle bağırıyorsun kızım? Ödümü koparmadın, siktin afedersin.

 

Tam bitiyor derken yeniden karnım kasıldı ve yüksek sesle kahkahalar attım. Emir konuşmak için gülüşlerin bitmesini bekliyordu ancak beklediğinden uzun sürdüğünden kendi yöntemlerini soktu araya.

 

-Güzelsin, deyip saçımın bir tutamını işaret parmağına dolamaya başladı.

 

Bunu duyduğumda gülüşüm boğazıma kaçmış sertçe yutkunmuştum.

 

- O zaman niye söylemiyorsun? -diye sordum masum bir sesle- Bana bak, yoksa yalan mı söylüyorsun?

 

Başını sakince iki yana sallayıp parmağını saçımdan çekti.

 

-Güzelsin, hem de çok güzelsin.

 

Bana yukardan bakan yüzüne bir elimi uzatıp, başka yöne doğru ittim. Hafif bir gülüş atmıştı.

 

-İyi o zaman. Ben kalkıp yarım saat veya bir saat uyusam olur mu? Sen evine mi gideceksin? İstiyorsan burada kal. Ben uyanana kadar.

 

-Niye sadece bir saat uyuyorsun? Sabaha kadar uyusana.

 

Yorgunlukla bezenmiş sıkıntılı bir iç çektim. Ona bilinmeyenleri bu gece anlatmak ve bu yükten kurtulmak istiyordum.

 

-Sana anlatmam gereken bazı şeyler var. Biraz uzun sürebilir belki ama gerçekten yorgun olmasam biraz kestirmeden hemen anlatırdım.

 

Bacaklarını sıkmış ve geri bırakmıştı.

 

-Yoksa bu, -deyip bacaklarını biraz oynattı- beni sinirlendirmeden önce kendi kendine bulduğun yatıştırma yöntemi mi?

 

Başımın ucuyla hafifçe bacağına vurdum.

 

-Fena fikir değilmiş ama hayır. Sadece biraz, deyip sustum.

 

-Dinlenmek istiyorsun ve bu yüzden dizlerime mi yattın? Diye devam ettirdi cümlemi.

 

- Bunu herkesin içinde yaptığım için bana kızdın mı?

 

-Hayır, kendimle gurur duydum. Dizlerimin sakinleştirici özelliği olduğunu bilmiyordum.

 

Alay eder gibi güldüm.
-Sakinleştiriciymiş. Sen adamın olmayan sinirlerini bile hoplatırsın. Neyse ben yatmaya gideyim, diye cümlemi bitirdiğim anda...

 

-Kal, dedi tok bir sesle.

 

-Ama uyumam lazım.

 

-Burada uyu, olduğun yerde.

 

Derin bir nefes çektim içime. Dizlerinde uyumamı istiyordu benden.

 

-Benim için rahat, ben uzanıyorum. Ama sen oturmuşsun, sırtın ağırır.

 

Günlerce onu koltukta yatırıp sırtının ağırmasına hep sebep olduktan sonra bunu söylemem çok ironikti.

 

-Ben de iyiyim, bana bir şey olmaz, dedi yine.

 

-Ben uyuyorum o zaman. Sakın hareket etmeye kalkıp uykumu bölme.

 

Dedikten sonra yüzümü ona ters çevirip gözlerimi kapadım.

 

-Kıpırdamam bile.

 

⛓️⛓️⛓️

 

-Ağh!

 

-Karmen! Ne oldu? İyi misin?Karmen?

 

-Of Emir ya, diye öfkeyle konuşup ellerimi düştüğüm zemine vurdum.

 

-Ne oldu? Sen oraya nasıl gittin?

 

Emir yerinden kalkıp beni kaldırmaya çalıştı ancak ellerimi ondan çekip kendisini yerine ittim.

 

-Birde kıpırdamam diyorsun. Beni resmen yere fırlattın.

 

-Mümkün değil. Uyurken bilincimi o kadar kaybetmiyorum.

 

-Emir, ben yerdeyim değil mi? Yani yalan mı söylüyorum?

 

Emir gözlerini üzerimde gezdirdikten sonra,
-Evet yalan söylüyorsun, deyip ayak ayak üstüne attı.

 

-İnanmıyorum sana. Şu arsızlığına bak.

 

-Karmen, diye ismimi bir kere imalı imalı söyledi.

 

-Ne var?

 

-Kaç saattir uyuduğunu sanıyorsun?

 

Dediğinde deminden beri yerimde kıvranışımı hesaba katmadan,

 

-2 saat felan heralde, dedim.

 

Başını iki yana salladı.

 

-Sadece yarım saat geçti sen uyurken. E bende o yarım saatte uyumadım. Yani uyanıp kendini bilerek yere attığınıda gördüm.

 

Dudaklarımı birbirine bastırıp başımı yere eğdim. Yanaklarımın utançtan kırmızı elmaya benzediğine emindim.

 

-Uyku tutmamıştı, ben de biraz şaka yapayım dedim, diye mırıldandım.

 

-Şaka? -dedi teyit eder gibi- Kim bilir uyanık olmasam bana nasıl vicdan azabı çektirirdin seni yere düşürdüm diye.

 

Cevap vermedim. Başım o kadar dolu ki, fazlasını nasıl dışarı atacağımı bilmediğimden aptal şakalara başvuruyordum.

 

Belki gülersek, akacak olan göz yaşlarımızın kederden olduğunu kamufle edebilirdik.

 

-Sana anlatacaklarım var, dedim zar zor.

 

-Evet, orasını anladım Karmen. Artık söyle de gitsin.

 

Dilimle kuruyan dudaklarımı yumuşattıktan sonra derin bir nefes verdim.

 

-Tehlikedeyim.

 

Susup Emir'in ilk tepkisini bulmaya çalıştım ama pek şaşırmadı.

 

-Olduğumuz duruma bakarsak, sanırım hepimiz tehlikedeyiz, dedi.

 

Ölümcül oyundan bahsettiğimi sanmıştı.

 

-Hayır, benim bahsettiğim tehlike başka tehlike.

 

Kaşlarını düzleyip, koyu kahve gözlerini bana dikti. Eliyle çenesindeki kısa sakalını sıvazladıktan sonra,
-Devam et, dedi.

 

-Peşimde kim olduğunu bilmediğim iki farklı kişi veya kişiler var. Biri beni öldürmek istiyor, diğerinin benden ne istediğini bilmiyorum.

 

-Ne? Ne dedin sen? Kızım kim seni öldürmek istiyor lan? -bir eli havada ayağa kalktı- Kim lan söyle bana. Söyle kim, kim nerede bu? Ha, nerede?

 

-Emir, lütfen sakin ol.

 

-Karmen. -dedi ciddiyetle histerik bir gülüş atıp- Ama ben, ben bak sakin olamıyorum. Ne dediğinin farkındasın değil mi? Biri beni öldürmek istiyor ne demek lan?

 

-Emir sen böyle tepki verirsen ben anlatamam sana. Zaten benim için başlı başına zor. Lütfen sen benim bu gösteremediğim ama içimi kemiren telaşımı sakinliğinle bastır.

 

Emir sol eliyle yüzünü iki üç defa bastırarak ovdu. Ardından elini, hafif kısa saçlarına geçirip çıkarttı. Kendini dizginlemeye çalışması için ona biraz izin verdim.
Bir vakit sonra ağırlığını koltuğa bıraktı.

 

-Tamam, öfkemi içimde yaşayacağım. Anlatabilirsin.

 

-Öncelikle beni öldürmek isteyenden başlıyorum. Bu önemsiz, hemen anlatıp geçeriz.

 

-Afedersin, seni öldürmek isteyen nasıl önemsiz olabiliyor?

 

-Çünkü diğerini duyduğunda bana hak vereceksin.

 

Emir içinde yaşadığı öfkesini kusmamak adına dudaklarını kapayıp dişlerini birbirine bastırdıktan sonra devam etmem için izin verdi.

 

-Beni öldürmek isteyen bir var. Kendisini ilk kez, senin Peperonni'yi basmaya gittiğin gecenin gündüzünde gördüm. Ceyhun'la beraber Kızıl Kehribar'a buluşmaya gidiyordum. Sonra Ceyhun arkada bir arabanın olduğunu ve biz evden çıktığımızdan beri bizi takip ettiğini söyledi.

 

-Takip şekli ve arabanın eşgali nasıldı?

 

-Başta uzaktan takip yapıyormuş, bizi gözlemliyordu. Fakat biz onu fark ettiğimiz anda yakından takibe geçti. Tek derdi bize çarpmak gibi duruyordu. Ceyhun tam olarak 2013 model kısa kasa Ford Fiesta olduğunu söylemişti. Araba siyah renkli ve alev modifeyiliydi.

 

Emir avuç içleriyle başına bastırıp durdu. Böyle bir arabayı daha önce görüp görmediğini anlamaya çalışıyordu bence.

 

-Kehribar'a gittiğimiz yolda onu atlattık. Ve bir süre daha ortalıkta görünmedi. En başta beni öldürmek istediğini anlamamıştım. Ta ki...

 

-Ta ki ne, Karmen? Ne?

 

-Ta ki tekrar peşimize takılan kadar. Çevre yollarında, şehirden biraz uzak ormanlık alanlar var. Aile çay bahçelerinin olduğu. Ceyhun'la oraya gidiyorduk, benim seni aradığım ve açmadığını gün.

 

Cümlenin başında Ceyhunla Çay bahçesine gezmek için gittiğimizi sanıp istemese de bir kaşı kalkan Emir, cümle sonuyla birden mahçup hale düştü.

 

-Karmen yemin ediyorum ki aramaya yetişemedim. Özür dilerim, tekrardan. Binlerce kez.

 

-Tamam Emir, sorun değil. Ben sadece tarihi hatırlatıyorum. O gün de Ceyhun Kozanla buluşmam vardı.

 

-Kim olarak peki?

 

-Peperonni paketçisi Red olarak. Kim olduğumu veya onun savaşının sahibi olduğumu bilmiyor. İşte onunla buluşma yolunda giderken aynı arabayı yine arkamızda gördük. Ve sonra...

 

Deyip sustum çünkü diyeceğim şeyin onu sinirlendireceğini biliyordum. Fakat Emir devam etmem için beklentili bakışlar atıyordu.

 

-Ve sonra onunla silahlı çatışmaya girdim, dedim aceleden.

 

-Ne yaptın? Karmen yemin ediyorum varya hani böyle sürpriz kutular olur ya açarsın yumruk vurur. Böyle bir etkiye sahipsin sen. Niye araba ustası Ceyhun efendi -bunu özellikle bastırarak- basıp gitmek yerine, seni çatışmaya sürükledi?

 

-Ceyhun böyle bir şey yapmadı Emir. O zaten basıp gitmek istedi ama ben istemedim. Zaten bir kere kaçtım ama ikincisinde kaçmak istemedim.

 

Gözleri gururla parıldamış ancak yüz bulmayayım diye bu bakışlarını hemen gizlemişti.

 

-Sonra ne oldu?

 

-Uzun lafın kısası araba şarampolden taşlı yokuş aşağı parçalanarak yuvarlanıp gitti.

 

-Siz iyisiniz yani?

 

-Evet iyiyiz. Arabamda kurşun delikleri var.

 

-O aracın sıktığı silahtan değil mi?

 

-Evet ondan.

 

-Birazdan çıkıp inceleyeceğim. Kim olduğuna dair bir fikrin var mı?

 

-Hayır hiç yok. İgima mı, yoksa Erdem mi yoksa hiç bilmediğim düşmanlar mı bilmiyorum.

 

-Bence İgima değil. O seni öğrenmiş olsa, Harvey'i öğrendiği gibi ertesi sabah kapına Beyaz gözlük bırakırdı.

 

-Yani Erdem olabilir mi?

 

-O daha mümkün bir ihtimal ama bilemiyorum Karmen. Çünkü iş işten geçtikten sonra haberim oluyor.

 

-Özür dilerim, söylemeye fırsat bulamadım bunu.

 

-Peki diğeri? Ölümden daha önemli olan bilinmeyen? Onu da anlatmaya fırsatın mı olmadı yoksa başka bir şey mi?

 

Ona güvenmediğimi ima ediyordu açıkça. İtiraz edip husumetimizi sakız gibi uzatmak yerine asıl önemliyi anlatmaya başladım.

 

-Her şey Harvey'in ölümün ardından ASES motelde kalmaya gittiğim zamanın 2. Gününde başladı.

 

Gözlerini delirmiş gibi üzerimde gezdirdi. Ona neredeyse iki ay önce olan olaylardan daha şimdi bahsediyor oluşum hislerini kontrol etmeyi zora sokmuştu.

 

-Telefonuna 2. Günün gecesinde bir mesaj gelmiş fakat telefon bende olmadığı için ben o mesajı ASES'ten çıktıktan sonraki gün gördüm.

 

Telefonunu cebimden çıkartıp aşağılara indim. Fakat mesajları sildiğimi hatırlayınca kendi kendime söyledim.

 

- ASES'ten çık yazmıştı.

 

-Ases'ten çık, öyle mi?

 

-Evet. O bilineyen numara, benim Ases'te olduğumu bilen ve oradan çıkmam için uyaran biriydi. Ases'in 3. Gününde orada İgima'nın adamlarıyla karşılaştığımı biliyorsun. Ve şimdi biliyoruz ki Ases, İgima'nın paravan şirketlerinden en önemlisi.

 

-Yani sana yardım ettiğini mi düşünüyorsun? Eğer niyeti senin kafanı karıştırmak harici bir şey olsaydı Karmen mesaj atmak yerine Ases'e gelir ve Seni oradan çıkardı.

 

-Belki bunu yapabilecek durumda değildi, diye itiraz ettim.

 

-O zaman sonradan kim olduğunu söyler seni rahatlatırdı.

 

-Neyse, ardından. Bir başka bilinmeyen numaradan bir mesaj daha geldi.

 

Fakat bunu ona söylemekte zorlanıyordum.

 

-Güvenme, yazılmıştı.

 

-Güvenme! Demek güvenme ha? Peki kime? Neye? Bu mesaj ne zaman geldi Karmen?

 

-Eskiden, deyip geçiştirdim.

 

-Hayır tam olarak ne zaman? Sen ne yaparken? Neredeyken?

 

-Beni t.g.i.f'te Erdem Aker'den kurtardığın gecenin sabahında seninle burada konuşurken, birden bu mesaj geldi.

 

-O mesajı okuduktan sonra yüzüme nasıl baktın? Şüpheyle mi? Kuşkuyla mı? Tereddüt ederek mi?

 

-Hayır Emir, mesajı önemsemedim bile ve direkt sildim.

 

-Ya da ben görmeyeyim diye de silmiş olabilirsin.

 

Omuzlarımı düşürüp, telefonumu yerde döndürmeye başladım.

 

-Hatta, az önce sana yardım etmek için asesten çıkmanın söylemiş ya dediğine göre, belki bana güvenmemen konusunda da sana yardım ediyordur. Sence? Bir iyilik bir kötülük yapan psikopat değilse, ya hep iyilik yapar ya da hep kötülük.

 

Telefonu yerde sabitleyip başımı kaldırdım.

 

-Bana göre o bir psikopat. Oldu mu? İzin verirsen devam edeceğim. O mesajdan sonra sana daha önce anlattığım olay oldu. Sen kaçırıldığın zaman birinin beni bayıltıp evime getirdiğini söylemiştim.

 

-Mesajları yazanla aynı kişi mi?

 

-Bilmiyorum. Sonra Peperonni'den kaçmaya çalıştığım gece, adamlarla çatışma içindeyken telefonum çalıp duruyordu. Ben Ceyhun sanıp açtığımda sadece nerede olduğumu söyledim.
Bir dakika sonra evrak odasının camından içeriye iki sis bombası atıldı. Hemen ardından taramalı tüfekle ateş açıldı ve cam parçalandı. Böylece oradan kaçabildiğim.

 

Fakat sonrasında bunu yapanın Ceyhun olmadığını öğrendim. Beni arayanda bilinmeyen bir numaraydı. Ve yine sonrasında, Ceyhun arkadan bana benzeyen bir kadının Peperonni'nin ön kapısından çıkıp kaçtığını söyledi. Tabi o da beni, kadın sanmış.

 

Emir bir kere ayağa kalkıp geri oturdu. Elleriyle dizlerini tutmaya çalışıyor alnından ecel terleri döküyordu.

 

-O kadın dikkat dağıtmaca. Ve bunu yapan her kimse Karmen senin nerede olduğunu her zaman bilen birisi. Siktir, siktir, siktir, siktir böyle iş olmaz olsun. Bir şey yapamıyorum Karmen çünkü bana geçmiş bir olayı anlatıyorsun ve benim dinlemekten başka çarem yok.

 

-Ben ne yapacağımı gerçekten bilemedim Emir. Emin ol sadece bu yüzden. Sonrasını da anlatayım. Ben kaçtıktan sonra bir yerde kalmaya gittim.

 

-Evet, günlerdir evinde değildin. Neredeydin sen?

 

"Ceyhun'un bir tanığının evinde." Diye yalan söyleyecek iken temiz bir sayfaya ilk kirli noktayı atmak istemedim ve Kehribar'ın kimseye güvenip söyleme dediği o şeyi söyledim.

 

-Kızıl Kehribar'ın evinde. Sus, sakın sorgulama. Sus Emir, dediğimde kapıya kadar gelen şeyi geri yolladım.

 

-Ardından ben orada kalırken ve yalnızken bir mesaj geldi. Sanırım bunu silmedim, deyip telefonu açtım.

 

Evet mesajlar olduğu gibi duruyordu yerinde. Telefonu Emir'e uzattığım gibi alıp okumaya başladı.

 

-Kızıl Kehribar'a güvenip o eve gitmemeliydin Karmen. Seni duyması normal değil. Ya evinin etrafında duruyordu ya da bir evin içinde dinleme cihazı vardı. Sence seni nasıl duydu Karmen? Bir büyücü olmadığını hesaba katarsak.

 

İğneleyici imalarını sahte bir gülüşle geçiştiriyordum.

 

-Bence evin çevresindeydi, dedim. Ve evet Kehribar'a şüpheyle yaklaşsam bile ona güveniyordum.

 

Bana kimseye güvenmemem gerektiğini defalarca hatırlatmasına rağmen.

 


-Kork, ve ben senim yazmış bir de. Ya seninle çok fena kafa buluyorlar Karmen ya da bahsettiğin gibi çok büyük bir tehlikenin içindesin.

 

-Peki ya gri biri olma ihtimali?

 

-Karmen bunun iyi biri olmama ihtimalini çoktan yok ettik sanıyordum. Sonrasında ne oldu, diye sorarken telefonuma bakıyordu.

 

Ve hemen anında gözümün önüne getirip,
-Bu gülücük ne alaka, diye sordu.

 

Telefonu ondan alıp cebime koydum.

 

-Son bir olay var. O da bu gülücük meselesi. Alev modifiyeli beni takip ediyor demiştim ya, heh işte bu diğer gülücük atanda sanırım hemen arkamızdan gelip bizi takip eden araca ateş açtı.

 

Sonra o arabayı şarampolden kendisi yuvarladı ve yanımızda geçip gitti. Tam o anda ise telefonuma işte bu mesaj geldi.

 

Emir yardımın veya mesajın üstünde hiç durmadan,

 

-O arabanın markasını buldu mu Ceyhun?

 

-Evet buldu. Akılda kalıcı bir ismi var. 72 model Chevrolet Nova, kahverengi.

 

-Baya da eski, klâsik bir arabaymış. Yapabileceğim tek şey, bu iki arabayı IA şirketinin kayıtlarında araştırmak olacak. Çünkü bu numaraların takibi artık imkansız.

 

-IA mı?

 

-Sana daha önce bahsettim Karmen. IA, İNTERNATİONAL AUTO, Marcus Marino isimli 32 yaşında ki genç iş adamının kurduğu uluslararası araba alım satım şirketi. Fakat karanlık dünya için, gümrükten kolayca kaçak araba geçirmek veya başka şeyler geçirebilecekleri yer.

 

-Anladım Emir, ama odaklanmamız gereken asıl şey, unutma mi oyunumuz. Oyunumuzu kazandıktan sonra rahat bir nefes alıp işimize devam ederiz.

 

Emir başını sallayıp ayağa kalkmıştı.

 

-Her şeyden bahsedip rahatladığına göre artık uyuman benim de gitmem gerekiyor.

 

Hak verip ayağa kalktığım anda aklıma yıldırım düşmesi ile aynı etkide bir şey geldi.

 

-Hayır! Hayır her şeyden bahsetmedim, diye bağırıp merdivenlere doğru koşmaya başladım.

 

Elimizde henüz tarihi geçmemiş veya geçmişte kalmamış tek olan şey vardı. Mektup. Odama geçip mektubu olduğu yerden alıp bir koşu aşağı indim.

 

-Karmen soluklan, kaçmıyorum buradayım. Ne kaldı söylemediğin?

 

-İşte bu. -deyip mektubu uzattım- Seninle dışarı çıkıp telefon aldığımız zaman sen bankadayken yaşlı bir kadın yanıma sokulup bana bunu verdi ve gitti.

 

Emir sadece siyahlıktan oluşan zarfı inceledikten sonra içini açıp kağıdı çıkardı. Üzerinde yazan Harfleri onlarca kez okumasına rağmen ona da bir anlam vermemişti.

 

Cebinden telefonunu çıkartıp mektubun fotoğrafını çektikten sonra elime geri verdi.

 

-Bunun üzerine çalışacağım. Sen de fazla kafa yorma, dediğim gibi bir aldatmaca da olabilir, dedi.

 

-Tamam, tamam zaten kafamda sadece yarın ki plan var.

 

Emir kapıya doğru yürümeye başlamıştı. Bende hemen arkasından geliyordum. Yetiştiğinde kapıyı açıp dışarıya bir adım attı. İkinci adımı atmadan önce bana döndü.

 

- Sen eve geç artık istersen, ben senin arabana bakıp gideceğim. Bu arada, planın gerçekten çok güzel. Dakikalar içinde bu kadar ince düşünülmüş bir plan yapmak herkesin becerebileceği bir şey değil. Ben bu planın arkasındayım Karmen. Yarın o iki belge senin elinde olmuş olacak inan bana.

 

Sevinçle Emir'e sarıldım. O da beni kollarının arasına aldıktan sonra kısa bir süre beyaz yeni bir sayfa açığımız defterimize ilk olarak güzel bir anı ekledik.

 

Kollarını indirip arkasını döndü ve arabaya doğru yürürken bağırdı.

 

-KENDİNLE GURUR DUY!

 

⛓️⛓️⛓️

 

Diğer günlere kıyasla çok daha fazla rahat çektiğim uykumdan öğle saatlerinde uyanmıştım. Ceyhun bana gelmiş, beraber kahvaltı etmiştik. Ona Emir'e her şeyi anlatmamdan bahsettiğimde, doğrusunun bu olduğu konusunda hemfikirdi.

 

Yanımda pek durmadı, arabayı akşam kullanacağız diye tamire götürmeye gelmişti zaten. Onun gidişinin ardından ben de üstümü değiştirip bej rengi bir body ve altında siyah renkli paraşüt giymiştim.

 

Evden az önce çıkmış bir yere doğru yürüyordum. Ve ilk işim yine Emir'le bir buluşma ayarlamaktı. Bu buluşmanın amacı benim her gerçeği anlattığım gibi onun da aynısını yapmayı sağlamaktı.

 

Ona Rengin Kafe'nin iki blok arkasının konumunu atmıştım.

 

"Çok geçmeden geleceğim.". Diye cevap yazmıştı.

 

Ben de yürümeye devam ediyordum. Direkt Rengin'in yerini atmak istemedim. İkimizin aynı yeri bilip, aynı kişiyle iletişim kurmamıza vereceği şaşkın tepkiyi kendi gözlerimle görmek istiyordum.

 

Kısa bir yürüyüş mesafesinin ardından beklemeye başladım. Aradan çok geçmeden Emir'in spor arabası önümde durdu.

 

Şoför koltuğunda ki camı aşağı indirdiğinde sağ eli direksiyonun üzerinde duruyordu. Solu ise camdan dışarı çıkartıp arabanın kapısına bir kere vurdu.

 

Başını bana çevirdi ve siyah gözlük takmıştı.

 

-Boş musun güzelim? Atla da gezelim.

 

Ani bir kahkaha attım.
-Boş değilim serseri, yoluna devam et.

 

-Tüh ya! Kaçırdık seni desene, diye hayıflanıp elini içeriye aldı ve camını kaldırdı.

 

Bir dakika sonra arabadan inip yanıma geldi.
-Tünaydınlar hanımefendi. Evde toplanırız sanmıştım diye yanımda eşyalar getirdim.

 

-Buluşma 1 saat sonra olacak.

 

İnsanlar gelip geçerken, dibime sokulup beni belimden ileriye doğru hafifçe ittiğinde yürümeye başladık.

 

-Benimle neden erken buluştuğunu öğrenebilir miyim?

 

-Başka planların varsa seni alıkoymak istemiyorum istersen gidebilirsin.

 

"Tch" yapıp başını yanıma kadar eğdi.
-Senden önemli neyim var güzelim?

 

-Bilemiyorum artık, desem de göndermelerimi pek anlamamıştı.

 

Ben nereye gidersem peşimden sorgusuz sualsiz geliyordu. Ana caddeye çıktığımızda hemen yanımızda ki Rengin Kafe'nin önünde birden duruverdim.

 

Emir, gözlüğünü çıkartmış bir kafeye bir bana bakıyordu. Bakalım burası hakkında ne diyecek veya Renginle tanışmış olmasını gizleyecek miydi? Ya da onunla nereden tanışıyor bunu söyleyecek miydi?

 

-Burası, diye sessizce mırıldandı.

 

-Burayı biliyor musun, diye sordum haberim yokmuş gibi.

 

-Asıl, asıl sen... -sesini birden hevesle yükselterek- Karmen burayı bildiğine inanmıyorum. Ben de seni buraya getirmeyi düşünüyordum. Rengin'i tanıyor musun? Seni onunla tanıştırıp arkadaş yapma gibi planlarım vardı. Hadi, hadi gel geçelim. Son gelişim biraz tatsız olmuştu. Telafi ederiz.

 

Ayaklarım yere zincirlenmiş gibi kıpırdamadım. Bu almayı beklediğim son tepkiydi.

 

-Hadi Karmen, niye dikildin kapıda?

 

Emir benden önce kapıyı itip açtı ve başında bekledi geçmem için. Düşüncelerimden biraz utanmış, içeriye çekingen adımlarla girmiştim.

 

Kapı zilinin çalmasıyla müşterisinin geldiğini anlayan Rengin, kafenin diğer tarafından koşarak geliyordu.

 

İkimiz ona döndüğümüzde kadın, elindeki kağıt ve kalemi yere düşürdü.

 

-Niye bu kadar şaşırıyorsun? İlk kez mi görüyorsun sanki beni?

 

-Siz, siz ikiniz niye yan yanasız?

 

Renginin açık kumral teni, başka bir renk almıştı. Burun uçları hızla inip kalkıyor ve dizine kadar yetişen etekten açıkta kalan çıplak bacakları resmen titriyordu.

 

-Ne demek niye yan yanasınız? Sana arkadaşımı getirdim. Bahsettiğim kalpkıran, deyip kaşlarıyla beni işaret etti Emir.

 

-O sen miydin, diyerek yanıma bir adım attı.

 

-Evet, sanırım benden bahsediyor. Bu arada bu da -deyip Emir'i gösterdim- bahsettiğim tehlikeli iş.

 

Rengin üst üste yediği şok darbeleri altında ezilmemek için zor direniyordu.

 

-Tehlikeli iş mi? Siz zaten tanışıyor musunuz?

 

Emir de şaşırmıştı.

 

-Evet Emir, sen kaçırıldığın zaman tanıştık. Siz ne zaman tanıştınız?

 

-Emir sen pizza kuryecisi değil misin? Niye kaçırılıyorsun?

 

Emir ayakta durmayı bırakıp cam kenarında ki sandalyeyi çekip oturdu masaya.

 

-İkiniz de gelin adam akıllı konuşalım.
Rengin ve ben onun karşısında oturduk.

 

-Öncelie Rengin, ben pizzacı değilim bunda anlaşalım. Seninle tanıştığımız o zaman, yaralarım hakkında yalan söylemeyi tercih ettim ve motor kazası geçirdim demiştim ama yalan.

 

Ne olduğunu çokta sorma, zaten merak ettiğini de sanmıyorum. Karmen, -deyip beni gözleriyle işaret etti- benim çok yakınım. Bu kadar.

 

Vay canına Emir masaya sanki saatlerce konuşacak gibi oturmasına rağmen iki kelimede durumu anlatmış ve susmuştu.

 

-Ya madem siz tanıyorsunuz birbirinizi o zaman ikinizin de son gelişinde niye konuşmadınız?

 

-Ne zaman? Ben gece geldiğim de mi? Dedi Emir

 

-Evet, Karmen de ön masada oturuyordu yanında Ceyhun isimli bir adamla.

 

Emir gözlerini bana dikti.
-Ben dikkat etmedim etraftakilere. Sen Karmen, beni gördün mü o gece?

 

-Ucundan görmüş olabilirim, dedim sıkılarak.

 

Emir'in benim onu getirme amacımı anlaması sadece saniyelerini almıştı. Yok artık der gibi gülümseyip Rengin'e döndü.

 

- Sen istersen müşterilerinin başına dön, bizim konuşacaklarımız biraz olaylı olacak.

 

-Sakin sakin konuşun, kafemde birbirinizi yemeyin.

 

Rengin yanımdan kalkıp gittiğinde Emir ellerini masaya koyu çenesini üstüne yasladı.

 

-Direkt bana sormak yerine böyle bir oyun oynamaya çalıştın?

 

-Öyle, ben başıma aksiyon açmadan duramıyorum artık onu fark ettim.

 

-Karmen, diye şefkatle adımı seslendi.

 

Gözlerimi suçlu hissederek ondan kaçırdım.

 

-O gece burada her ne duyduysan ve seni böyle bir yanlış anlaşılmaya ittiyse, özür dilerim.

 

-Emir ben, ben Rengin gibi oturup sohbet edilecek biri değil miyim?

 

-Öncelikle kendini kimseyle kıyaslama. Ve sonrasında seninle oturup bir dakika konuşmak için neleri vermem.

 

-Ama, öyle değil. Emir canın sıkıldığında bana hiç gelip anlatmadın. Ya da geçen Rengin'e benden bahsetmişsin. Ama bana kimseden bahsetmedin hiç.

 

Bu duruma üzülmüş olmam onunda bir hayli moralini bozmuştu.

 

-Karmen, öyle bir şey yok. Sen fark etmiyorsun belki ama biz konuşuyoruz.

 

-Tabii, intikam,oyun, plan, karanlık dünya, siktiboktan insanlar. Başka? Başka ne konuşuyoruz?

 

-Belki en çok bunları konuşmamızın sebebi ikimizi bir araya getirenin intikam oluşudur.

 

-Ama sen, başkasıyla konuşabiliyorsun. Ben, hiç kimseyle konuşamıyorum. Ceyhun'la bile ya da...

 

Gözlerim dolmak üzere iken hemen ovuşturdum.

 

-Karmen, gözlerime bak. Burası sana nasıl hissettiriyor?

 

-Butün pislikleri kapının önünde bırakıp geçiyormuşum gibi. Güvenli bir yer gibi. Kendimi rahat hissediyorum.

 

-Doğrusun, neden bilmiyorum ama ben de öyle hissediyorum. O yüzden buraya gelir ve kafamı dinlerim. Sen de sık sık gel. Sık sık, Rengin'le konuş.

 

-Kaçtır ismimi duyuyorum. Dedikodumu yapmayınn, diye seslenerek rafların arkasına geçti.

 

İkimizde gülmüştük.

 

-Kendi üzerine bu kadar yüklenme Karmen. Kötü günlerin geçmesini bekleme mutluluk için. Kötü günlerle yaşamaya alışıp, içinde mutluluk bulmaya çalış. Yoksa bu günlerin geçeri yok.

 

İkimiz susmuş birbirimize bakıyorduk. Ne zaman duygularımız ya da İntikam harici başka bir şey hakkında konuşmaya çalışsak işte böyle tıkanıyorduk bir yerde.

 

- Siz de varya, tencere yuvarlanmış kapağını bulmuş adeta. Niye bu kadar karamsarsınız? Masanızdan etrafa kara kara sisler yükseliyor.

 

-Geçen sefer için özür dilerim Rengin. Yine aniden gitmem gerekti.

 

-Affediyorum seni Karmen, ama o son şansındı.

 

-Bir daha olmayacak, dedim tebessüm edip.

 

-Alın o zaman bir pastayı hak ettiniz. İki yalancı, iki ağlak, iki işgüzar, derken Emir'e bakmıştı.

 

Arkaya doğru uzanıp üst cam raftan iki tabak getirip önümüze bıraktı. Ve yine bizi yalnız bırakıp gitmişti. Emir pastasını yerken,ben telefondan yandaşlara "yarım saat sonra evimde olun" mesajı atmıştım.

 

Aynı mesaj Emir'e de bildirim geldiğinde,
-Yarım saate kalkıyoruz o zaman, dedi.

 

Çatalımı tabağa bıraktım.

 

-Kalkmadan önce sana söylemem bir konu daha var.

 

-Dinliyorum.

 

-Ben diyorum ki Emir hazır elimin altında adam ve imkan varken ve hazır İgima'ya karşı darbe atmaya çalışıyor iken, diyorum ki Phiqz araştırmasına devam mı etsek?

 

-Karmen, ölümcül oyun yeterince tehlikeli. Phiqz ile de uğraşamazsın.

 

-Emir, elime bir daha böyle fırsat ne zaman geçer? Bu işi daha ne kadar uzatacağız? Hazır bir darbe vuruyorken ikincisini neden indirmeyelim?

 

-Phiqz çökmüş bir hukuk bürosundan başka bir şey değil. İşe yarar mı bilmiyoruz bile.

 

-Emir orayı İgima'nın çökerttiğini biliyoruz. İşe yarmasa bile en azından denemiş olacağım. Elimde ki her şansı kullanmak istiyorum.

 

Emir düşünceyle başını camdan dışarı çevirdi.

 

-Saman altından su yürütmek gibi olacak, inan bana.

 

Emir, bana hak vermediğini belli eden bakışlarıyla yüzüme baktı.

 

-Bu gece belgeleri almak için odaya girdiğinde olabildiğince hızlı bir şekilde en arka tarafa doğru git. Alt tarafta "Kapanmış dosyalar" isimli bir raf olacak. Phiqz davası yıllar önce bittiğinden onu en son oraya koymuş olmaları lazım. Başka dosyalara sakın dokunma. Sadece Phiqz'i ve Erdem, Kozan dosyalarını al ve oradan çık.

 

-Tamam, tamam söz hızlı olacağım.

 

-Karmen unutma, fazla vaktin olmayacak. Dakiklar içinde her şeyi halletmiş olman gerekiyor.

 

Fikrini geri değiştirme ihtimaline karşı hızla başımı sallayıp ayağa kalktım. Rengin, kasasının önünde beni bekliyordu.

 

-Bu sefer kaçak gibi gitmeyeceksin gibi duruyor.

 

Gülümseyerek başımı salladım. Ve ardından kafeden çıkıp Emir'i bekledim. Emir az sonra geldiğinde pek konuşmadan iki blok aşağı yürüdük. Ve park halindeki arabaya binip evimin yolunu tuttuk. Arabanın bagajından takırdayan eşya sesleri geliyordu.

 

Hava yavaştan kararmaya başladığında evime yetişmiştik. Arabayı ön bahçeye park ettikten sonra indim. Ceyhun benim arabanın önünde yaslanarak durmuştu.

 

-Ne zamandır bekliyorsun, deyip evimin kapısını açtım.

 

-Beş dakika felan, deyip arabanın bagajın açtı. O sırada Emir, elleri dolu bir şekilde yanımdan geçip eve girdi.

 

-Akşam yemeği yedin mi?

 

-Sanayide yedim.

 

-Ne yapıyorsun?

 

Ceyhun bagajın kapattığında bir elinde Çicek, bir elinde kocaman bir fener vardı. Gerçekte çiçek almasına gülerken onu içeriye geçirdim.

 

Ben de tam geçmek üzereydim fakat aynı anda hem Hollanda'nın sürdüğü pikap hem de Hazar'ın üzerinde olduğu motor bahçeme giriş yapmıştı.

 

Onlara doğru yürüdüm. Emir devamlı olarak arabasına gidiyor, eşyaları kucağına yüklüyor ve geri gidiyordu.

 

Maytap pikap durunca arka tarafından elinde iki poşetle beraber atladı. Skar elinde alet çantası ile ön koltuktan inmişti. Hollandaya açık camdan baktım, dikiz aynasından saçlarını düzeltiyordu.

 

Maytap ellerinde poşetlerle,
-Patron, diye bağırarak yanıma koştu.

 

37 yaşında bir adamı böylesine enerji dolu görmek beni de tüm zorluklara rağmen gülebileceğime ikna ediyordu.

 

Maytap, Skar bugünki işinizi yaptınız mı?

 

-Yapmaz olur muyuz Patron?

 

-Aferim, deyip elimle omzuna dostan bir şekilde vurdum.

 

- 2 saat 34 dakika aralıklar ile, iki kere elektrik kablolarına yüksek voltaj verip birincisinde 7, ikincisinde 12 saniye kısa devre yaparak elektrik kesintisi yaptık, dedi Skar.

 

-Gün içinde gözlemlediniz mi? Hiç tamirci çağırdılar mı?

 

-Gözlemledik, gelen giden olmadı.

 

-Tamamdır elinize sağlık, siz içeri geçip bekleyin. Geliyorum.

 

Skar ve Maytap baş sallayarak evimin yolunu tuttu. Gözlerim hala arabada bekleyen Hollanda'ya takıldı. Hazar ise motorunun arka kutusundan bir şeyler çıkarıyordu.

 

-Yardıma ihtiyacın var mı, diyerek varlığımı Aylin'e belli ettim.

 

Hazar kaskını motorun koluna takıp elime iki farklı dosya bıraktı. Dosyaların içi, alakasız bilgilerle dolu kağıtlardan oluşuyordu. Sırt kısmında ise birinin, Ceyhun Kozan diğerinin Erdem Aker yazılıydı.

 

Bu ikisi benim gerçek dosyaların yerine bırakacağım geçici dosyalardı. Arka kutudan bilgisayar çantasını çıkartıp boynundan geçirdi.

 

İkimiz eve doğru yürümeye başladık. O sırada da Hollanda pikaptan atlamış peşimize takılmıştı.

 

Sessizlik içinde eve vardığımızda üçümüzün aksine, diğer dördü curcuna içindeydiler. Ceyhun, Skar ve Maytap Emir'in getirdiği eşyaların etrafında toplanmış her birini inceliyordu.

 

Bende en az onlar kadar heyecanla yanlarına koşarak yetiştim. Orta sehpamın üzerinde iki laptop, 7 farklı telsiz ve kulağa takılan dinleme cihazı, yaklaşık 8 tane farklı silah ve 10'dan fazla şarjör duruyordu.

 

Gördüklerine inanamıyordu gözlerim. Burasının Savaş cephanesinden farkı yoktu. Yalnız bununla bitmemişti.

 

Koltuğun üzerinde kıyafet üzerine giyilen ucu kancalı parçadan beş tane, iki tane de çelik yelek duruyordu.

 

-Emir, bunlar ne?

 

Emir elleri cebinde sırıtarak yanıma geldi.

 

-Beğendin mi? Ganimetlerimin bir parçası, dedi.

 

-Beğenmek mi? -derken eşyalara bir kez daha göz attıktan sonra bağırdım- BAYILDIM LAN!

 

Emir kahkaha atarak yanımdan uzaklaştı.

 

-Evlat yalnız senin mi ganimetin olur la?

 

Deyip belinden deli bir tavırla silahını çıkartıp masaya vurdu Maytap. Emir silaha eğilip eline aldı. Dudaklarını beğenerek büzüp kaşlarını, inanmayarak kaldırdı.

 

-Vayy, fena parça değilmiş ha, deyip silahı yerine bıraktı.

 

-Tabii yav, bizde boş değiliz yani, dedi nispet yaparak.

 

O sırada Skar ve Hollanda bile arkalarından silahlarını çıkartıp masaya koydu. Onların bu alçak gönüllü davranışına ilaveten ben de silahımı çıkartıp, bir dayanışma içinde olduğunuzu belirtme niyetiyle masaya bıraktım. Hazar, Hollanda'dan silah çıktığına şaşırmış olmasına rağmen silahını çıkartıp masaya bıraktı.

 

Eminim üzerinde ki tek silah o değildi ama neyse. Herkesin gözleri Ceyhun'a kiitlenmişti. Ceyhun iki elini havaya kaldırıp,
-Üzerimde o lanet şeyden yok, dedi.

 

-Madem ekipmanımız hazır, biz hazırız o zaman plana başlayalım. Hazar sendeyiz, bugün en önemli şeyi yaptın mı?

 

Hazar boş koltuğa oturup bilgisayarını açtı.

 

-Evet, başta öyle olacağına inanmasam bile her şey Emir'in dediği gibi oldu. Uyuyan Cüneyd abinin bilgisayarından kendi laptopuma aktarma yaptım. Bir nevi güvenlik kameralarımıza sızdım yani.

 

Emir ve Ben Hazar'ın bilgisayarının başında ayakta durmuş onun açmasını bekliyorduk. Fakat tıkladığı dosya açılıyor ama 20 farklı karede sadece beyaz ekran gözüküyordu.

 

-Ne oldu? Olmamış mı, diye sordu Emir.

 

Korkudan nasıl nefes aldığımı bile bilmiyordum.

 

-Hayır, olmuş ama buradan sinyal çekmiyor.

 

Emir ve ben aynı anda göz göze gelmiştik. Ve acıklı bir gülüşün ardından...

 

⛓️⛓️⛓️

 

-Yalvarıyorum bir geceliğine bizi buraya kabul et.

 

Sessizlik.

 

Karşımda bir elinde temizlik bezi olan kadın, Kafe'sine pata küte giriş yapan 7 farklı tipte insana uzaylı görmüş gibi bakıyordu.

 

Yutkundum.

 

Sinyalin çekmemesinin ardından gerkeli eşyalarımızı toparlayıp hemen buraya gelmiştik. Burası açık alandaydı ve Peperonni'ye daha yakın bir yerdeydi.

 

Rengin'in neşeli ve bembeyaz kafesini böyle karanlık bir iş için kullanmayı ne ben ne de Emir isterdi. Güvenli bölgemiz dediğimiz yere çaresiz kaldığımızda ilk iş olarak gelmiştik.

 

Rengin el bezini rafın üzerine bıraktı.

 

-Sizler gerçekten delirmişsiniz, biliyorsunuz değil mi?

 

-Evet, diye onayladım onu tüm samimiyetimle.

 

-Ben sizle ne yapacağım bilmiyorum. -deyip içli bir nefes verdi- Stor perdeleri kapatın.

 

İzin verdiğini anladığımız anda eşyalarımızı yere bıraktık. Hazar bilgisayarıyla koşarak masa başında oturup açtı. Ben başında beklerken, Maytap ve Ceyhun kafenin perdelerini indiriyor, Emir Skar ve Hollanda giyeceklerimizi ve kullanacağımız malzemeleri bavullar içinden çıkartıp masaya koyuyordu.

 

Rengin bavuldan çıkan silahlara soğukkanlılığını koruyarak baksa bile bizim şu Halimiz bunu her an bozabilirdi.

 

Hazar bilgisayarını açmıştı. Az önceki dosyaya çekinerek tıkladı. Ve...

 

-İŞTE BU! İŞTE BU YA! İŞTE BU! OH BE!

 

Kafenin içinde yerinde zıplıyor ve havaya yumruklar atıyordum. Hazar'ın bilgisayarının ekranında Peperonni'nin her yerini gösteren kamera açıları oynuyordu.

 

Emir silahı masaya bırakıp yanıma koşarak geldi ve ekrana baktı. Gözlerinin içi parlamıştı.

 

-Helal lan sana, diyerek Hazar'ın ensesine bir tane şaplak attı.

 

-Emir -ekranı işaret ettim- Gözümüzün önündeler ya. Görüyor musun? Resmen onları şuan görebiliyoruz.

 

-Görüyorum güzelim. Görüyorummm. Hadi hadi, oylanamadan git hazırlanmaya başla, deyip beni masaya doğru itti.

 

Sırıtmaktan yanaklarım yırtılacaktı. Beni böyle zafer kazanmış gibi gören diğer yandaşlara da motive olmuştu bu.

 

Emir peşimden gelip, bavuldan ucu kancalı şeyi çıkardı.

 

-Bak bunu, -deyip sol kolumdan geçirip omzuma kadar çıkardı- bunu öyle takıyoruz. Sonra aynısını diğer tarafa yapayım. Kollar tamam.

 

Kayışların uçlarından tutup göğsümün üst tarafına, üstlerinden çaprazlama, bel boşluğumdan üç sıra olmak üzere geçirdi.

 

-Çok sıktım mı, diye sordu belimdekini ayarlarken.

 

-Hayır, hayır iyiler.

 

-Tamam canım. Bak şimdi, bu iki deliği görüyor musun? Bunlardan bacaklarını geçir. Biri sol biri sağ. Şu arta kalan kısmı bacaklarının iç tarafından beline doğru şuradaki kancalara kadar çıkart ve tak.

 

-Tamam anladım, deyip Rengin'e baktım.

 

-Mutfakta diğer iki adam giyiniyor. Sen istersen şu tarafta ki kilere git.

 

Başımı sallayıp dediği yere girdim.

 

-Kusura bakmayın kafemde giyinme odası yok maalesef, diye seslendi arkamdan.

 

Ufak kilerde Emir'in dediği şekil kayışların içinden geçtikten sonra kapıyı açıp dışarı adım attım.

 

Fakat bir gariplik vardı. Kulağıma bir müzik sesinin geldiğine emindim. Tereddüt içinde adım ata ata ön tarafa gelirken müzik sesi birden arttı ve Rengin bana,

 

-Düzgün yürü, Podyumdaymış gibi, diye bağırdı.

 

Teypten gelen "Get Low"* şarkısının nakaratıyla beraber gülerek yürümeye başladım. Rengin'in yanına yetiştiğimde,
-Bune Allah aşkına Rengin ya, dedim gülerek.

 

-Siz beni o kadar yoruyorsunuz, benim de eğlenmeye hakkım var biraz.

 

Yalnız burada ikimizden başka kimse yoktu. Ben etrafa bakarken Rengin çenemden tutup beni geldiğim yere çevirdi.

 

Benden sonra yürüyerek gelen Hollanda'nın başında şapka, yüzünde gözlerine kadar kapatan siyah bir maske vardı. Rengin kendi kendine hallerine bakıp müzikle beraber gülüp eğleniyordu.

 

Podyumda yürüyen mankenler gibi açılan şarkı eşliğinde bir depodan bir mutfaktan çıkıp geliyordular.

 

Hollanda, yanımıza yetişip kapının önünde durdu. Ondan sonra gelen turuncu elektrikçi kıyafetleri, başlarında turuncu şapka ve ellerinde iş çantaları ile şaşalı yürüyüş yapan Maytap ve utanç içinde sürüklenerek gelen Skardı.

 

Yanımıza yetiştiklerinde Maytap Renginle beraber gülmeye başladı. Hemen arkalarından Hazar, hiç şov yapmadan koşarak geçti.

 

Rengin bunu yapmaları için eminim ki herkese kafeden kovmayla ilgili şantaj yapmıştır.

 

Son olarak müziğin en hareketlilik kısmında, siyah güneş gözlüğü takmış, belinin iki tarafına birer silah koymuş, bacaklarında ki ceplere de bıçak koymuş olan Emir başı dik bir halde havalı poz vere vere geliyordu.

 

Fakat beni asıl gülmekten kopartan bir elinde Çiçeğini, bir elinde kocaman fenerini tutmuş Emir'le yan yana yürüyen Ceyhundu.

 

Şu durumda böyle bir bir anın yaşanacağına ölsem inanmazdım. Herkes kapının önünde toplandığında, Rengin müziği kapattı.

 

-Ee, kafenizi kullanmamızın karşılığını verdik mi Rengin hanım, diye sordu Ceyhun.

 

Rengin özellikle Ceyhun'a fazladan gülerek başını olumlu anlamda salladı.

 

-İyi güldük eğlendik, şimdi gitme vakti. -dedi Emir herkese bakıp- Ama son bir şey daha. Ceyhun bu ne?

 

-Fener, dedi Ceyhun.

 

-Peki ne için tam olarak?

 

-Işıklar kapandığında Kadın önünü görsün diye.

 

-Haa, anladım. Peki, korkma bu fenerle sadece Karmen değil, Peperonni'nin yarısı da önünü görür. Yani Karmen ben buradayım diye bağırmak yerine fenerini açsa daha çok etki eder adamım.

 

Ceyhun Emir'in demek istediğini ta sonradan anladığı anda hemen elinden masaya bıraktı. Şimdi buna gülmek Ceyhun'un gururunu kurabileceği için sessiz kalmıştım.

 

Az önceki gümbürtünün ardından herkese sessizlik çöktü. Bunu fırsat bilip, gitmeden planı tekrar hatırlattım onlara.

 

-Şimdi şöyle yapıyoruz. Hollanda, arabada kalıp bizi bekleyecek. Ben Hazar'ın odasına bakan ara caddede bekleyeceğim. Skar ve Maytap ikiniz, komut gelene kadar elektrik bağlantısının yanında duracaksınız. Hazar sen bizi bilgilendirecek, bana güvenliklerin devriyelerini söyleyeceksin.

 

Emir herkesin kulağına, yuvarlak ufak dinleme ve konuşma cihazını yerleştiriyordu.

 

-Ceyhun ve Emir içeriye geçtikten ve Emir parmak iziyle bilgi odasının kilidini açtıktan yaklaşık on dakika sonra, ben pencere altına geleceğim. İçeriye geçmem ve o odaya yetişmem için sadece bir dakikam var. O bir dakika başlamdan Skar ve Maytap elektriği kesecek.

 

Hazar'ın kamerası görüşleri gittiğinden emin olduğunda ben içeriye geçeceğim. Ve asıl her şey şimdi başlıyor. Ben odadan dosyayı çıkartırken, sizler tamir için gelecek ve bir dakika sonra çalışan jeneratörü kısa aralıklarla kesip duracaksınız.

 

Her elektrik gittiği saniyeler içinde ben kameraların beni görmediği kör noktalara geçmeye çalışacağım.

 

Beni pür dikkat dinleyen herkes başını robotik hamlelerle salladı.

 

-Söz üzerindeki planımız bu. Her hangi bir aksilik olmasın diye sürekli olarak iletişim halinde olacağız. Anladınız mı?

 

Hepsi anladıklarına dair mırıltılar çıkardı. Umarım öyle olmuştur gerçekten.

 

-O zaman hadi gidiyoruz, derken Rengin birden haykırdı.

 

-Buraya bakın!

 

Herkes aniden Rengin'in söylediği yere baktığında bir flaş patladı. Dünyanın en alakasız insanları tek bir fotoğraf karesinde buluşmuştu.

 

Fotoğrafa bakmaya fırsatımız olmadan kendimi gece sokaklarına attım.

 

Arabaya binişimizin kısa bir süre sonrasında Peperonni'ye yetişmiştik. Ben Emir'in arabasayıla, diğerleri pikapla gelmişti.

 

Arabayı kuytu bir köşeye park ettikten sonra arabadan inip, duvara dayanarak görünmeden caddenin sonuna geldik.

 

Üç katlı, geniş Peperonni tam karşımızda duruyordu. Buradan çıkışım ve özgürlüğüm için verdiğim mücadele geldi aklıma. Ya şimdi kendimle beraber birden fazla insanı da sürüklüyorsam yanımda?

 

Ya herkes sandığım kadar dakik çıkmazsa? Ya başaramazsam?

 

-Karmen! -diye sertçe seslendi Emir- Sakin ol, korkma yanındayım. Yanındayız.

 

-Emir, Emir geri mi dönsek? Emir ya ateş ederlerse? Ya kurşun birine saplanırsa? Ya da ya bizi yakalayıp eksi kodesine tıkarlarsa? O zaman ne yapacağız?

 

-Karmen, Karmen bana bak, deyip beni kendine doğru çekti.

 

-Beni dinle. Karmen sen, sen potansiyelinin farkında değilsin. Ama bir gün farkında olursan, senin önünde kimsenin durabileceğine inanmıyorum.

 

-Dalga geçiyorsun değil mi? Sakinleşmem için söylüyorsun.

 

- Hayır. Kesinlikle hayır. Bak şu Peperonnide o kadar kişi eğitim biri bile senin kadar hızlı öğrenmedi. Senelerdir karanlık dünyadayım. Binlerce insan gördüm ben veya Harvey dahil. Ama birimizin bile götü hapsolduğumuz karanlık dünyanın demir parmaklıklarını kırmaya yetmedi.

 

Sen kocanın ölümün ardından o parmaklıkların arkasına düştüğünün 2. Gününden itibaren özgürlüğün icin savaş vermeye başladın.

 

Hatta sadece kendi demirleri değil, başkasının demirlenirini de kıracağını söylüyorsun. Sadece kendini değil, hak eden herkesi karanlıktan aydınlığa geçireceğini söylüyorsun.
B

 

en daha önce hiç kimseden bu kelimeleri duymadım.

 


-Sen Karmen İvy As Cindy, -derken gözlerimin içine deli gibi baktı- Eşsiz benzersiz bir kadınsın.

 

Başımı hipnoz olmuş gibi salladım. Onun bu cümleleri ondan şimdiye kadar duyduğum en gerçek itirafıydı bana karşı.

 

- Kendine güven, sen yeniden birini yaratmıyorsun. Karmen, sen her zaman böyle cesurdun. Sadece şimdi senelerdir saklanmış olan kendini ortaya çıkartıyorsun.

 

Dayanamayıp Emir'e sarıldım. Emir bunu fazla uzun tutmadan beni karşısına aldı yeniden.

 

- Kendine güven.

 

-Güveniyorum, diye onayladım.

 

-Kendine inan.

 

-İnanıyorum.

 

-Sen kimsin?
-Ben Karmen'im.

 

-Kimsin?

 

- Karmen'im

 

- Kimsin, diye tekrarladı yeniden. Verdiğim cevap ona yetmemişti.

 

- KARMEN IVY AS CINDY'İM.

 

Gülümsedi.

 

-Karmen İvy As Cindy. Kim olduğunu sakın unutma.

 

-Unutmayacağım.

 

İçimdeki intikam Alevim odun atılmış gibi, deli gibi yanmaya başladı. Gözlerimi hırsın bürüdüğünü biliyordum. Beynimim çalışan her bir hücresini tek tek hissediyordum. Atan kalbime, kırılan kalbime, yakılan kalbime intikam sözü verdim bu anda.

 

-Skar, diye seslendim.

 

Kulağıma taktığım cihazdan ses geldi.
-Yerimi aldım, dedi.

 

-Maytap?
-Yerimdeyim.

 

-Hollanda?
-Yerimi aldım.

 

-Ceyhun?
-Emrindeyim.

 

-Emir?
-Yerimi aldım.

 

-Hazar?
-Yerimde, beklemedeyim.

 

-Ben Karmen, yerimi aldım. Ve madem herkes yerini aldı.

 

Hala özgürken yıldızlarla parlayan gökyüzüne son bir kez baktım.

 

-Hazırsanız, başlıyoruz.

 

24. BÖLÜMÜN SONU.

 

BÖLÜM HAKKINDA NE DÜŞÜNÜYORSUNUZ???

 

Nasılsınız? İyi misiniz? Ne yapıyorsunuz? Bizi özlediniz mi?

 

Sizce Plan başarılı olacak mı?

 

Renginin Kafesinde ki son anlar hakkında ne düşünüyorsunuz?

 

Emir ve Karmen'in arası yeniden eskiye dönüyor. Seviniyor musunuz?

 

Dostlarım ramazanın gelişiyle beraber, bölüm atma sıklığımı arttırmak isityorum. Ama bu size bağlı olacak. Belirli bir gün olmayacak, koyduğum sınır geçildiğinde yeni bölüm gelecek.

 

Yeni bölüm için sınır : 100 vote ve 500 yorumm.

 

Fazla girmeyin çünkü bölümleri 1kdan fazla kişi okuyor ama vote hiç artmıyoru. Yorumlar ise sırf beraber sohbet edip eğlenmemiz için.

 

Sizi seviyorummmm, şimdiden Hayırlı Ramazanlar 🌸

 

BİR SONRAKİ BÖLÜMDE GÖRÜŞMEK ÜZERE

 

 

Loading...
0%