@shorosharpen
|
It's like I've been awakened Every rule I had you breakin' It's the risk that I'm takin' I ain't never gonna shut you out Everywhere I'm lookin' now I'm surrounded by your embrace Baby, I can see your halo You know you're my saving grace You're everything I need and more It's written all over your face
Halo - Beyoncé
How can we not talk about family when family's all that we got? Everything I went through, you were standing there by my side And now you gon' be with me for the last ride
See You Again - Wiz Khalifa
Let it go, let it stay, can we love one another? Cold, is it safe to be warm in the summer? Who knows?
Ew- Joji
Kavuşmamız imkansız Kahrolmadan ikimiz Bitmeli bu sevgimiz Bu bizim kaderimiz Dayan, yüreğim, dayan
Sen Evlisin - Gülden Karaböcek
I don't wanna tiptoe, but I don't wanna hide But I don't wanna feed this monstrous fire Just wanna let this story die And I'll be alright We can't be friends But I'd like to just pretend You cling to your papers and pens Wait until you like me again
we can't be friends (wait for your love) - Ariana Grande
Hazar dahil herkes benim Phiqz Planımı öğrenmişti.
Kaçırdığımız ve her şeyi gören kadın Cansu Akrep uyanmıştı.
Peki ya ben şimdi ne yapacaktım? ❤️⛓️🖤 Erdem Aker'in bomba patlatmasından 30 saat önce. -Baygın kadın uyandı Patron. Zorlayıcı bir anın içinde olduğumu düşündüğüm zamanlar olur. En çok elim silah tutarken, onu kullanmam gerektiğinde, birini kaçırmaya çalışırken, hırsızlık yaparken ya da takip edildiğimde. Ve bu yıkıcı anlardan kurtuluşum etkiye tepkiyle karşılık vermektir. Silah tutuyorsam onu sıkarım. Birisi beni gözetliyorsa, onun gözlerini bağlarım. Çalmam gereken ne varsa yoğun bir mütevazilik içinde hırsız olurum. Kovalanıyorsam kaçarım. Tüm bunların hepsini çok kısa bir sürede öğrenmiştim. Anne kuş yuvadan uçunca bana saldırmaya gelen sinsi yılanlarlardan ancak kendimi daha kanat çırpmayı bilmeden aşiyanımdan atmakla kurtarmıştım. Yaşayacağımdan emin değildim. Ya yere çakılacaktım ya da havada süzülecektim. Fakat ikisi olmamıştı. Ben ne yere çakıldım ne de havalarda süzüldüm. Çünkü yolum da yürüme şeklim kadar zikzaklı. Önüne baktığımda umut vaadeden bir gelecek göremiyorum. Sanki günün birinde bu kuş, vahşi hayvanlardan birine yem olacak. Gittikçe artan bir tehlikenin içindeyim. Fakat içinde durdukça görüyorum ki gerçek tehlike dil ile, ruh ile besleniyor. Bir yalanım ortaya çıktığında hissettiğim nefes kesici korkumu hafifletecek yöntem bulamıyorum. Karşımda bana güvenerek duran insanların gözüme artık şüpheyle bakmaları elimi ayağımı kesip, cesaretimi kırıyor. Emir'in Peperonni'nin evimi bastığını öğrendiği anda gelişen azgın öfkesini dindirmeye çalışmak, Alev modifeyili arabanın bizi takip ettiği zamankinden daha esaslı bir zahmete sahipti. Yani senelerce mahrum kaldığım insanlarla yaşadığım kavuşmanın ardından onlarla baş etmek paha biçilmez yetenek gerektiriyor. Yine bu durumlardan birine düştüm. Hazar, Hollanda, Ceyhun'un tuhaf bakışları gittikçe ufalan dört dar duvar misali beni sıkıştırıp eziyordu. İntikamın büyülü cazibesine kapılıp aksiyon peşine askiyon koşuşturmuş, yalan üstüne yalan söylemiş şimdi ise bu cazibenin saman alevi gibi alevlenip aniden sönmesiyle ortalıkta çırılçıplak kalmıştım. Phiqz yalanım ortaya çıkmıştı. Nasıl çıktığıyla ilgilenmiyordum. Hatta ilk iş olarak bunu sorsam onlarda cevap vermezdi. Beni en çok Hazar korkutuyordu. Hazar'ın bildikleri ve diğerlerine bunun hakkında neler söylediği. Peperonni'ye girip Erdem ve Kozan dosyalarını çalmak başlıca zordu. Benim üstüne yetmezmiş gibi Phiqz'i eklemem, bunu onlardan gizli yürütmemin de zararsız bir savunması olamazdı. Benim 40 saniyelik süre içinde üçüncü dosyayı almaya çalışmam ben dahil başta Austin'in odasında yalan söyleyen Ceyhun ve Emir'i fena olayların içine sürüklerdi. Tek bir hatam ile elektrikçi gibi rol kesen Skar ve Maytap'ın da sonunu getirebilirdim. Üstelik eminim ki Peperonni kendisinden bilgi çalmaya gelen bir avuç insana pek te iyi niyetli davranmazdı. İşte bu yüzden şimdi karşımda durmuş olan bu insanlara kendimi onlara affettirmek ve benim sırf hırsımdan dolayı onların canını tehlikeye atmadığıma inandırmam lazım. Ama dur. Sorun sadece bununla mı bitiyor? Bana şimdi bir dilek hakkı verseler. Kesinlikle iki tane kafam olmasını ve aynı anda ikisininde çözüm üretmesini dilerdim. Şimdi bakış açımızı bir de arkamdan büyük bir solukla koşup gelen Maytap'ın verdiği haberle beni tren çarpmışa döndüren ikinci meseleye çevirelim. Derken uzun süreli dalgınlığımın artık önüne geçilmesine karar veren Maytap hiç duraksamadan aynı cümleyi tekrar etti. -Patron? Sana diyorum, baygın kadın uyandı. Garajdakinden bahsediyorum. Başımı yavaş tempolarla sallayıp ona şaşkın şaşkın baktım. Normalde yüzünün içine gömülü gözleri şimdi heyecanla normal bir insanın gözlerinin hizasına çıkmıştı. - Tekrar söyle, dedim kesik kesik. Maytap önce garipsesede tekrarladı. -Patron diyorum ki, dünden beri başında beklediğimiz kadın varya. İşte az önce uyandı. Elim ayağım birbirine girse ve ben şuan çözümsüz kalsam bile zihnimi her şeyden uzak boş bir odaya aldım. Bembeyaz duvarlı odada beyaz ışıklar içinde beliren ufak bir siyah nokta gittikçe büyüyordu. Karanlık dünyada ki diğer insanlarda gördüğüm bir örnek bu siyah noktanın tamamen odayı zifiriye boyamasına izin vermemeleriydi. Kızıl Kehribar bu zamana kadar buraya çakal kadar sinsi biri olarak gelmişti. Kimsenin odak noktasında olmadan kimseye düşmanlık taslamadan, herkesi arkasından vuracak fakat kimse o hançeri sırtına kimin sapladığını bilmeyecekti. Beni bile Erdem ve Kozan savaşına katılmama ikna edebilmişti. Varis Gani, o gece benim Peperonni'den kaçma olasılığım olmasına rağmen yine de risk almış ve ipleri elinden bırakmıştı. Kendi merkezinde büyük bir kargaşa çıkmasına rağmen herkesi ağırlığı, sakinliği ve ettiği iki üç cümlesiyle dize getirmişti. Emir Aybeyaz, yanımda olmak için işinden ayrılmış üstelik bunun kendisi üzerinde parçalayıcı etki yaratmasına izin vermemişti. Benimle konuşmadığı zaman kiralık katil olmuş, 3 kişiyi arkasında tek bir iz bırakmadan öldürmüştü. Üstelik bundan bahsederken bile soğukkanlılığına bir derece bile ateş eklememişti. Harvey Ivy As Cindy, onunla sevgili olduğum 2 sene ve evli olduğum 9 sene boyunca ölümünü getiren olay haricinde hiçbir zaman zehirli sarmaşıkların kendisini sarıp dibe çekmesine izin vermemişti. Genç yaşında Ronni ekibinin lideri olmuş ve birden fazla operasyon yürütmüştü. Ben artık onlardan biri olmak belki onları bile geçmek istiyordum. Başıma gelenler çocuk oyuncağı değildi, ölüm getiren bir ritmin ciyaklayan melodisinde valseler yapıyordum. Ben Karmen İvy As Cindy, şimdi görünmezdim. Beni henüz tanımıyordu bir çok kişi. İgima onun peşinde olduğumu bilmiyordu. Erdem onu öldürmek için her gün cezbedici planlar tasarladığımı bilmiyordu. Ve ona rağmen ben daha zorluğun alt tabakasında beni yıkacak darbeler yiyordum. Telaşlanıyordum, titriyordum, kafam birbirine karışan ipleri gibi düğümleniyordu. Altından kalkıyordum fakat zorlanarak. Tabii ki zorlanmam normaldi. Fakat ben soğukkanlı birine dönmek için Harvey gibi senelere sahip değildim. Vaktim onlardan hızlı ilerliyordu. İgima benim en ufak hatamda beni öğrenebilir ve peşinde onu öldürmek için dolanan kadına yaklaşan ölümünü Beyaz gözlük göndererek haber bile vermeden işini bitirdi. Erdem Aker, dengesiz bir piçti. Emir'i kaçırdığında onu getirdiği hali hala gözümün önünden gitmiyordu. Peperonni'ye sunduğu kabul edilemez tekliflerse onun zorlu bir oyuncu olduğunu gösteriyordu. Ve artık benim de onlardan biri olmam gerekiyordu. Her gün başıma öncekinden daha tehlikeli bir bela gelirken ben artık gözlerimde ki titremeyi saklamalı, damarlarımda sıcacık akan kanı soğutmalı, lal kesilen dilimi kanatana kadar dişlemeli ve konuşturmalıydım. Karmen İvy As Cindy, bir gün bu ismi duyacaktı herkes. Fakat utanç kaynağı olarak değil de herkesin duyduğunda titrediği ve zorluklara göğüs gerdiğim sağlam yapıma özenecekleri bir isim olarak. Oyun tüm hızıyla devam ediyordu. Hamlelerimi yapıyordum. Henüz karşı taraftan karşılık gelmemişti. Fakat ben hamle yaparken yanımda duran insanlara da uyuyup yemek yedikleri bu evi dar etmeyecek, canını ortaya koyan 6 insanın canını piyon olarak öne sürmeyecektim. Gözlerimi sıkıca kapatıp geri açtım. Gözlerimin titrek bakışları kesilmiş, hızla inip kalkan göğsüm eski haline gelmişti. Diğerleri de seslerini kesmiş ve en az benim kadar gergin olmuşlardı. -Cansu ne zaman uyandı? -Siz geldiğinizden 1 dakika sonra. Yani patron 5 dakika bile olmadı uyanalı. - Uyandığında ne yaptı? Siz ne yaptınız? Maytap seyrek saçlarını geriye yasladı. -Uyandığında çığlık attı. Skar ve ben valla ne yapalım bilemedik. Zaten çığlıktan hemen sonra Emir geldi içeri ve bana seni çağırmamı söyledi. -Tamam. -dedim başımı sallayıp- Sen burada kal şimdilik. Etrafında yabancılar görmesi onu korkutabilir. Ben gideyim. Başlıca önde gelen problem için Maytap'ın yanından geçerken Hazar hemen kulak tırmalayıcı öfkeyle dalgalanan tınısıyla seslendi. -Böyle kaçarak gidemezsin Karmen. Bize bir açıklama borçlusun. -Kaçmıyorum. -diyerek onlara döndüm- Kaçmıyorum Hazar. Haklısınız size anlatmam gereken bir olay var. Ama önce, öncesinde Cansu'yla ilgilenmem gerek. Hazar kollarını göğsünde bağlayıp gözlerini devirdi. İlişkilerimiz arasında kalıcı ön yargılı bir hasar bırakmamak adına sakinleştirici olmalıydım. -Sen yalancısın, dedi küçümseyerek. -Yalancı değilim. Sadece bazı gerçekleri gizlemeyi tercih ettim. -Buna zaten yalancılık deniliyor, dedi Hollanda iğleneleyici simasıyla. Onlara karşı sert çıkışmıyordum. Bana ne kadar laf söyleseler haklarıydı. Bakışlarımı Ceyhun'a çevirdim. Arkada durmuş sessizce izliyordu. Onlara hak vermiyordu ancak benden bir açıklama beklediği belliydi. Kaygılı bakışlarımı yumuşatıp Ceyhun'a gözlerimle "buna mecburdum" imasında bulundum. Ceyhun bir iki adım ileri gelip Hazar'a döndü iri vücudunu. Hazar dik başını zorla havada tutmaya çalışırken göz ucuyla kendisine bakan adama baktı. -Karmen eminim ki bize dediği gibi bir açıklama yapacaktır Hazar ve Hollanda. Onun evindeyiz, bir yere kaçamaz zaten değil mi? Ya da bulduğun şu kağıt parçasını da inkâr etmedi. -İnkar edemez ihtiyar çünkü o da haksız olduğunu ve bizim hayatımızı bizden habersiz tehlikeye attığını biliyor. Hazar'ın Ceyhun'dan çekinmesinin aksine Hollanda lafını esirgemedi. Fakat bu kızda bir değişiklik seziyordum. Saçları aynıydı, tepeden aşağı inen iki siyah örgü. Ve ince bir bluz ile siyah yırtık kot pantolon. Hayır, dış görünüşünde değildi bu farklılık. Gözlerimi kısıp yüzüne odaklandım. Dudakları hafif morumsu ve kuru duruyordu. Mavi gözleri sinirle baksa bile başka bir dalgınlıkta vardı. Ellerine dikkat kesildim. Spazm geçiriyor gibi belirli aralıklarla titreyip duruyordu. -Bak genç kız, öfkeni anlıyorum. Ama içinde bulunduğumuz duruma bir bak istersen. Kadının omuzlarına yüklenen bir sürü yük var. Bu Fikz midir nedir eminim ki arada kaçmıştır. Karmen bile isteye kimsenin canına kast etmek istemez. Ceyhun'u böyle ciddi ve tane tane konuşurken gördüğüm nadir anlardan birini yaşıyorduk şuan. Hollanda Ceyhun'a bir kez daha itiraz etmek yerine sıkıla sıkıla elinde ki tuttuğu kağıt parçasını masaya attı. Ceyhun şimdilik bastırdığı isyandan emin olmak ister gibi bir adım daha attı Hazar'ın yanına. -Beni duydun mu çocuk? Hazar bakışlarını ayaklarına çevirdi. -Gerginliğe gerek yok, dedim aceleyle. -Beni duydun mu diye sordum sana çocuk? Beni duymamazlıktan mı geliyorsun? Hazar başını iki yana salladı. Ceyhun yerinde Emir olsa çoktan kendini savunmaya geçmişti. Hatta Emir Ceyhun'a göre daha sert olmasına rağmen. Fakat Hazar, Ceyhun'dan daha fazla çekiniyor ve susuyordu. -Duydum, dedi dişlerini birbirine geçirirken. -Ne güzel. Sence de Karmen'in baygın kadınla meselesini çözmesini ve buraya geri gelip size borçlu olduğu açıklamayı yapması için bekleyebiliriz değil mi? Hazar başını bir hışımla kaldırıp bana ters ters baktı. Fakat Ceyhun bunun uzun sürmesine izin vermeden aramıza geçti. -Sana kaç kere Kadına böyle dik dik bakmaman gerektiğini hatırlatmam gerekiyor? Hazar koyu kahverengi gözlerini tüm cesaretini toplayıp Ceyhun'a çevirdi. -Kusura bakma Ceyhun, elimden geldiği kadar sakin kalmaya çalışıyorum. Ama size az önce durumun vahyetini anlatmıştım. Ceyhun omuzlarını öne arkaya getirip götürdü ve bir elini balyoz gibi Hazar'ın omzuna indirip koydu. Parmak uçlarının yetiştiği yerleri ovuşturup, -Kendine hakim olma ne güzel. Ama hakim olmasan da Karmen'e bir sik yapamazsın zaten. Haklı olduğunuz için onu böyle darlamanıza yeterince susuyorum. Birazda siz susun, olur mu? Hazar ince dudaklarını içeri alıp başını salladı. Hatalı ve kusurlu olan temelde bendim. Ceyhun bana olan nazik ve derin sevgisinden biraz cimri davranıp Hazar'ı katı bir şekilde uyarmıştı. Fakat benim dikkatim birden öne doğru kontrol dışı sendeleyen Aylin'e takıldı. Kaşlarımı sabitleyip gözlerimi şüpheyle kıstım. Ve nedensizce sert çıkan sesimle, -Yaklaş, diye emrettim kıza. Aylin başını korkuyla bana kaldırdı. Ceyhun ve Hazar da ne olduğunu anlamak için bize baktı. Kaşla göz arasında ne kaçırmışlardı beni böyle geren? -Ne- neden? Ne oldu, dedi az önceye göre cılız çıkan sesiyle. -Yaklaş, diye tekrar ettim son harfi bastırıp. Hazar'ın gözleri ikimiz arasında gidip geliyordu. Ceyhun olmasa çoktan neden bu kadar sert olduğumu sorar ve bilmişçe Hollanda'yı savunurdu. -Bir sorun mu oldu? Dedi Aylin. Bu sefer sadece baktım. Tek kelime etmeden, cevap vermeden. Boğazında yumru varmış gibi yutkunamayıp temkinlikle yanıma iki adımda yaklaştı. Gözlerimle onu baştan aşağı süzdükten sonra başımı üzerine doğru eğerek nefesimi üzerini koklayarak aldım. Hollanda hemen geriye doğru bir adım atsada ben başımı tehditkar bir şekilde sallayıp köşede durup beni bekleyen Maytap'ın yanına geçtim. -Geri gelip sizinle Phiqz konusunu konuşacağım. Ben gelene kadar siz burada bekleyin. Hazar, ön bahçeye çıkma, Cansu seni görebilir. Yanına şimdilik sadece ben gideceğim. -Benim seninle iş birliği yapmadığımı umarım gerçekten bilmiyordur Karmen. Umarım orada ismimi söylememişsindir. -Umarım bilmiyordur Hazar. Ben ismini söylemediğime eminim. Yine de birazdan anlayacağız. -Peki duymuşsa ne yapmayı düşünüyorsun? Ceyhun Hazar'ın yanından çekilip yanıma geldi. Ben de Hazar'a sükunet içinde baktım. -Sen en iyisi bilmemesi için dua etmeye başla. Ne yapacağım konusu da bana kalmış. Korkma, seni veya elde etmek için çok çalıştığın işini, düzene koyduğun hayatını göz ardı etmeyeceğim. -Sağ ol, dedi kasıtlı bir yapaylıkla. -Bugün işe gittin mi? -Gittim. -Herhangi bir sorun oldu mu? -Hayır, herkes normaldi. -Cansu'nun işe neden gelmediğini soran oldu mu? - Dün gece mesaiye kalmış olduğundan dolayı bugün izinli sayılıyor. Yani bilerek gelmediğini düşünüyorlar. Başımı salladım. Hazar sakalsız, genç hafif esmer yüzünü elinin tersiyle silip koltuğa oturdu. Konuşmanın bittiğini anlayan Hollanda kaçar gibi salondan mutfağa doğru yol aldı. Arkasından ters ters baktıktan sonra Ceyhun omzuma dokununca hemen ona döndüm. -Yalan söylediğim için özür dilerim, diye fısıldadım. Ceyhun hoş tebessüm etti. -Sorun değil kadın. -Yemin ederim ki sana güvenmediğim için değil, başın belaya girmesin diye. Ceyhun hiç alınmamış gibi omzumdaki elini narince sıktı. Hazar'ın yanıltıcı sözlerine inanmayı kendisinden emin halde reddetmişti. -Emir biliyor değil mi? Ondan saklamışsan toparlaman zor olur. -Neyse ki biliyor. -İyi bu iki genci, Skar ve Maytap'ı ikna etmen zor olmaz. Öyle dese bile ben onların bana tekrar güvenliğini hissedene kadar elimden geleni yapacaktım. -Peki ya seni ikna etmeme gerek yok mu? Ceyhun bir kaşını kaldırıp yüzünü ekşiterek bana baktı. -Sana olan güven taşlarımdan biri bile yerinden oynamadı. Elimi kaldırıp yüzünün sol tarafında ki kesik sakallarını okşayıp bir süre yüzünü tuttum. Dağınık hafif dalgalı siyaha kaçan saçları onda hoş duruyordu. -İyi ki varsın Ceyhun Dinç. İyi ki varsın ve iyi ki benimlesin. Ceyhun göğsünü kabartıp başını egoyla havaya kaldırdı. Şu durumda bile güldürmüştü beni. Elini omzumdan indirdi. -Hadi garaja git. Çok düşünme, her şeyi sorunsuzca halletmekte bir numarasın sen kadın. -Her şeyi halledemiyorum ama neyse, gidip sınırları zorlayacağız. -Korkma, kötü yollara başvurmana gerek kalmayacak. Ceyhun içimde ki gizlenen korkuyu gözlerimden görüp anlamıştı. Eğer Cansu görüp duydukları konusunda susmaz ve Peperonni'ye ihanet etmeyi redderse tükenen iyi yolların ardından gelecek olan kötü seçenekleri düşünmek bile istemiyordum. -Umarım, dedikten sonra arkamı dönüp kapıya doğru yürümeye başladım. Maytap mutfağa Hollanda'nın yanına gitmişti. Hazar ve Ceyhun'da artık arkamda kalmıştı. Simdi önüme bakmam ve ömrümde ilk defa bayıltarak kaçırdığım insanla yüzleşmem gerekiyordu. Kapıyı açıp bahçeye adım attım. Hava kararmaya yakındı. Garajın kapısı geçebileceğim kadar açık duruyordu. Adım adım oraya yöneldim. En sonunda girişe yetiştim ve garajın içinde ki manzaraya baktım. Elleri kolları bağlı, nerede olduğunu bilmeyen, korkusu kirece vurmuş ufak yüzünün her yanından yansıyan, gözleri dolmuş fakat güçlü gözükmek için ağlamaktan kaçınan, hem öfkeli hem de düşünceli bir kadın vardı. Başında eski iş arkadaşı olan günahsız kadının kafasına elinde titreme sekteleri gözüken silah doğrultmuş olan adam duruyordu. İkisinin yan tarafında ise telefona başını gömmüş hızla bir şeyler yazan, uzun bakımsız saçları öne doğru düşmüş, yaralı yüzlü bir adam daha vardı. Görmek istediğim son manzarayı hemen bozmak adına koşarak yanlarına yetiştim ve Emir'in silah tuttuğu elini tutup sertçe aşağı eğdim. -Ne yapıyorsun? Diye öfkeyle sordum Emir'in tuttuğum elini biraz sıkarak. Emir biraz mahçup kalarak silahını beline geri soktu. -Gelmen uzun sürdü çığlık atmasını engellemek için mecbur kaldım. -İçerde işler karıştı. -Ne demek oluyor bu? -Şimdi değil, deyip Cansu'ya döndüm. Kadının gözleri alev almış üzerimde hareket ediyordu. Ağzı hafif aralanmıştı. Karşısına geçip ilk önce onun konuşmasını bekledim. -Siktir, demek gerçekten sensin ha? Dedi ince çıkan hoş sesiyle inanamayarak. -Karmen İvy As Cindy nerede durman gerektiğini bilmiyorsun. İnanmıyorum, aklıma yavaş yavaş geliyor neler olduğu. Sen Peperonnideydin ve resmen beni kaçırdın. -İstemeyerek, dedim sakince. -Ne demek istemeyerek ya? Birini kaçırdınız siz farkındasınız değil mi? Emir Aybeyaz! Gözlerini hayal kırıklığı ile Emir'e çevirdi. -Sana ne olmuş böyle? Bizi aile bilirdin sen. Bize kıymet verirdin. Şimdi ellerimi kollarımı bir sandalyeye bağlamış kafama silah dayıyorsun. Emir çenesini sıkıp başını öne eğdi. Onun bu duruma gelmesini görmek canımı sıksa bile hedef tahtası rolünü üstlendim hemen. -Onun hiç bir suçu yok. Hatta Cansu, seni kaçırmakla ilgili kimsenin bir suçu yok. Çevrende gördüğün insanlardan korkma, onların seni alıkoymak gibi bir isteği yoktu. -Yani tüm bunlar senin planın mı? Kafayı yemişe dönmüşsün iyice. Hem sen, sen, deyip derin derin soluklandı. -Sakin ol, kendine çok yüklenme. -Bana nazik davranmaya çalışma! Hiç bilmediği yerde, özgürlüğü elinden alınan kişi sen değilsin. Sen bana bunu yapan kişisin. Kötü sensin anladın mı? Kendini iyi biri sanma. Kötüsün sen. Boğazı yırtılırcasına bağırıp yüzüme saçtığı tükürükleri ses etmeden sildim. Özgürlüğünü kaybetme korkusu beni o gece Peperonni de delirtmişken bunu gerçekten yaşayan Cansu'ya hak veriyordum. Kötü biri olduğumu söylüyordu. Canımı azıcık bile olsa sıkmamıştı bu. Çünkü onu bile isteye kaçırmamıştım. En azından bunu bilmek beni iyi olduğuma inandırıyordu. -Cansu, özür dilerim. Sana bunu yaşatmak istemezdim. Seni kaçırmak o ana kadar aklımın ucundan bile geçmemişti. Hatta plan yaparken birine bile zarar verme eğilimi göstermedim. Cansu'yu ter basıyordu gittikçe. Siyah kısa saçlarını boynunu kaşındırıyor gibi geriye doğru atmaya çalışıyordu. Ona doğru bir adım atıp saçlarını boynundan çektim. Fakat anında kafasıyla koluma vurup, -Bana dokunma sakın, diye bağırdı. -Yardım ediyordum, özür dilerim. -Sürekli özür dileyip vicdanını susturmaya çalışma Karmen. -Öyle bir niyetim yok. Lütfen biraz saldırgan tavırlarını bastırıp beni biraz olsun dinler misin? İnce siyah kaşlarını kaldırarak kahküllerinin altında kaybetti. Dudakları alayla kıvrıldı. Ve korkuya karışık bir şekilde güldü. -Saldırgan mı? Ben mi? Az önce kaç senelik iş arkadaşım bana silah tuttu! Ben mi sakin olayım? Neden sakin olayım? Beni kaçırdınız. Kim bilir bana neler yapacaksınız? -Sana hiç kimse hiç bir şey yapmayacak Cansu. Sözümü al, sözümü tutarım. Kaşlarını indirip yüzümü süzdü. Sıkcı bir mahcubiyet içinde olmam kasvetli ortama alakasız gariplik katıyordu. -Yalan söylüyorsun. Beni kaçırdın çünkü seni gizli belge odasında dosya çalarken gördüm. -Ne güzel, işte seni maalesef kaçırma sebebim tam olarak bu. Nedenini kendin söylemiş olman durumu daha az zahmetli kılıyor. -Beni kaçırmakla bu işten sıyrılamayacaksın. Peperonni fark etmiştir bile dosyaların çalındığını. Hatta benim yokluğumu da fark etmelerine az kaldı. Sakinlikle "hayır" dediğimde suratı düştü. -Hayır Cansu, dediklerin henüz olmadı. Peperonni fikrimce belge çaldığını henüz öğrenemedi çünkü kimse ben oradan çıktıktan sonra kapıma dayanmadı. Ve kimse telefonunu aramadı, bildirim düşürmedi. Yani şimdilik şans bizden yana. Histen yoksun çorak yüzüme mecazi güleçlikle bakıverdi. -Şu laflara bak. Senin böyle bir kadın olduğunu asla tahmin etmiyordum. Harvey'in aşık olduğu kadın sen olamazsın. Hatta benim seni bilmeden savunduğum kişi bu olamaz. -Harvey'in aşık olduğu kişi tam olarak benim. Ve Harvey'i tanıyor isen onun 11 sene boyunca yanlış kişiye aşık olmayacağını da bilirsin. Ayrıca son dediğini anlamadım. Beni savunmak derken? -Hata etmişim. Herkes intikam konusunu abarttığını söylerken ben ise kendimi senin yerine koymuştum. Ve onlara bunun cesaret gerektiren bir iş olduğunu söyledim. Senin acının büyüklüğünü tahmin edemeyeceklerini de söylemiştim. İşte şimdi sakat halde olan vicdanım tamamen felç kalmıştı. Beni savunan nadir insanlardan birini buna pişman etmiştim. -Teşekkür ederim. Sesim hantal ve acıyla çıktı. -Etme! Etme çünkü bunları söylediğim için çok pişmanım. Sen bahsettikleri kadar karanlık olma yolundasın. Kim bunlar? Kim bu adamlar kim? Başıma dikmişsin. Belki onları da toplayıp Peperonni'ye soygun düzenledin ha? -O adamlar tehlikeli insanlar değil. Ben de karanlık biri değilim. Niyetim masumdu. Niyetim amacıma göreydi. O gece Peperonni'den çalmam gereken bazı dosyalar vardı. Harvey'in intikamı için gerekli dosyalar. Ve kusursuz bir plan eşliğinde tereyağından kıl çeker gibi planımız işledi, belgeleri çaldık. Fakat sen tamamen araya kaynadın. -Öyle mi? Ne kadar garip. Bir çalışan iş yerinde çalışırken bir hırsızın onu görmesi ne kadar garip değil mi? Acaba kim olmaması gereken yerdeydi? Sen mi ben mi? Aç gözlüydüm. -Kesinlikle ikimizde değil Cansu. Sen orada olmalıydın çünkü işini yapıyordun. Ben de orada olmalıydım çünkü ben de işimi yapıyordum. Fakat benim yolum biraz daha illegal. -Bir de gurur mu duyuyorsun? -Hayır. -Evet duyuyor. -dedi Emir- Duymalı da zaten. Emir'den net ve yüksek çıkan sesin ardından hem Cansu hem ben farklı sebeplerden dolayı karşılıklı yıpranmışlık içinde ona baktık. -Her kelimende biraz daha şaşırıyorum Emir, dedi cırtlak çıkacak kadar garipleşen sesiyle. Geniş ve fit vücudu yerinde sabit durmuş lafından çekinip geri adım atmıyordu. Onun bu cesur haline inat hemen, -Hayır duymuyorum. Planım harika ilerlemiş olabilirdi ta ki birini kaçırma mecburiyetinde kalana kadar, dedim. -Peki şimdi ne olacak? Diyerek hesap sordu. -Her şeyden önce, yapmam gereken bazı şeyler var. Bu meseleyi konuşmamız için vaktimiz var. Eminim ki ortak bir yol bulacağız, tabii öncesinde senin iyi olduğuna emin olmam gerekiyor. Herkes bana şaşkınca bakmıştı. -Dün geceden beri bağlı haldesin. Bir süre daha burada kalman gerektiğinden önce seni rahat ettirmek istiyorum. -Beni rahat ettirmek istiyorsan, beni serbest bırak sonra da Peperonni'ye gelip kendin itiraf et neler yaptığını. -Yani, tabii, bir kez daha özür dilerim ama bunu yapmam pek mümkün değil. Ne yapacağımızı konuşmadan önce Skar, diye seslendiğimde başını telefondan kaldırıp bana baktı. -Cansu'nun elini ve ayağını çöz, dedim. Skar'ın saniyeler süren sorgulayıcı bakışlarının ardından kadının sandalyesinin arkasına geçti. -Hayır çözme! Diye emretti Emir. Fakat Skar, -Benim için öncelik Karmen'in söyledikleri, deyip düğümleri çözmeye başladı. Cansu bir anda benden gelen bu hamleyi beklemediğinden suspus oldu. -Karmen saçmalama kaçmaya çalışacaktır, deyip Skar'ın yanına gitti Emir. -Bence -gözlerimi Cansu'ya kilitledim- Bence Cansu senin önünde kaçmaya çalışacak kadar akılsız birine benzemiyor. -Beni Emir'le mi tehdit ediyorsun? -Hayır, asla tehdit etmiyorum. Sadece şu durumda senin öylece kaçıp gitmene izin vermeyeceğimize vurgu yapıyorum. Bence bunun gayet farkındasın. -Peki beni niye çözüyorsun? -Rahatlarsın diye. Skar ipleri çözüp arkaya attı. Cansu hemen ellerini önüne getirip, ipten dolayı kızarmış ve çevresinde ip izi olmuş bileklerini ovmaya başladı. -Dünden beri burada bağlısın. ihtiyaçları vardır. Onları halledelim. -Bir ihtiyacım yok, dedi tatlı suratını büzerek. Onu umursamadan Skar'ın yanına gittim. -Skar? -Efendim Karmen? -Mesaj yazmana kısa bir mola verip sana dediklerimi yapar mısın, dedim iğneleyerek. Skar gücenmiş gibi baktıktan sonra kafasını salladı. -Git Hollanda'ya söyle benim dolabımdan temiz kıyafetler versin sana. -Senin kıyafetlerini istemiyorum, dediğinde ona baktım. -Hım, en küçük bedenleri seçsin özellikle, deyip başımı geri Skar'a çevirdim. -Ayrıca yemek siparişi ver. Acıkmıştır. -Tamamdır Karmen. Başka bir şey? -Hayır, bunları çabucak yap yeterli. Skar başını sallayıp ağır adımlarla garajdan çıkarken Emir peşinden yetişip ona cebinden bir kart çıkartıp eline tutuşturdu. -Herkes için yemek söyle, buradan da ödersin, dedi. Skar itiraz etmeden garajdan çıkıp gitti. Bende gözlerimle Emir'e teşekkür ettikten sonra Cansu'nun başına geçtim. -Daha iyi misin? Burnundan nefes verdi. -Birazdan yemekte, yeni kıyafetlerde gelir. Sen kendine geldiğine emin olduktan sonra ikimiz neler yapacağımızı konuşuruz. Olur mu? -Seninle iş birliği yapacağımı sanıyorsan boşuna heveslenme. Ben herkes gibi -derken Emir'e baktı- nankör değilim. -Emir nankör değil, dedim ilk defa Cansu'ya karşı ketum çıkan sesimle. Emir kırık sesiyle Harvey'in tozlu arabasına doğru ilerlerken, -Nasıl istiyorsan öyle düşün Cansu. Herkesin kendince sebepleri var, dedi. Ben ise tekrar ettim. -Emir nankör değil. Emir senelerdir dostu olan Harvey'in, senelerdir iş arkadaşı olan Ronni lideri'nin kendisi için yaptıklarına karşılık vermek ve masum olmasına rağmen öldürülen kişinin intikamını almak için bu yola girdi. Emir beni duysa da sırtını bize çevirmiş ve tepkisizdi. Cansu şimdi ayak bileklerini ovuştururken, -Ben Harvey'le Emir kadar yakın değildim. Harvey'in ölümü beni gerçekten mahvetse ve derinden sarssa da ben bu ölümlerden en az 3 tane her sene görüyorum. Yani Emir Harvey'e nankörlük etmeyecekse ben de Peperonni'ye etmeyeceğim. Şimdilik sessiz kaldım. -Ayağa kalk, dediğimde sandalyeye yapıştı. -Ayağa kalk Cansu, korkma bir şey yapmayacağım. Cansu uyuşmuş ayaklarıyla sandalyeden destek alarak zar zor ayaklandı. Yanına yaklaşıp onu omzundan tutup arkaya çevirdim. -Bak şu kapıyı görüyor musun? Orada temiz bir lavabo var. Harvey bazen gerçekten uzun sürelerce vaktini burada geçirdiğinden bir tane de garaja lavabo koymuştu. İçerisi temiz, sen en iyisi oraya gidip elini yüzünü yıka. Fakat ufak pencereden kaçmaya çalışma çünkü sıkışırsın haberin olsun. Cansu tereddüt içinde bir bana bir lavabo kapısına baktı. Başımla gitmesini işaret ettiğimde gıkını çıkarmadan ufak adımlarla yanımdan uzaklaştı. O kapıdan geçip arkasından kapattığında ben de Emir'in yanına gittim. Tam yanında durup onunla birlikte Harvey'in arabasına bakmaya başladım. -Ona gerçekten iyi davranıyorsun, dedi Emir yüzünü çevirmeden. -Kötü davranmam için hiç bir sebep yok. -Seninle anlaşma yapmak istemediğinde de böyle düşünecek misin? -Benim üzerimde ki yükü biraz sen almak ister misin? Sustu ve derin bir iç çekti. -Mecbur kalırsak onu sen tehdit eder misin, diye sordum. Bunu yapmasını istemem Emir'i iyice kendi geçmişine saygı duymayan biri yapacaktı. Fakat ben kendim tehdit edersem, kendi geleceğimi, içimde ki iyiliği yok eden birisi olacaktım. -Ederim, dedi katı bir tonla. - Sağ ol, deyip gözlerimi arabada gezdirdim. Kısa sessizlikten sonra, -Buraya her gelişimizde bu arabaya bakarken dalıp gidiyorsun, dedim. -Harvey'in arabası, dedi. -Biliyorum. -Sen bakarken dalıp gitmiyor musun? -Hayır, daha çok fotoğraflarımıza bakarken dalıp giderim. Kolunu arabanın penceresine uzatıp parmağıyla bir kere tozun üzerinden geçti. -Ne kadar kirlenmiş, dedi dalgın dalgın. -Bu arabaya baktığında neyi hatırlıyorsun, diye sordum. -Aklıma bir gün gelip duruyor. Arabanın böyle tozlu olmadığı ve Harvey'in ona bakımla dikkat ettiği zaman. Sessizleştik. Harvey'in gidişiyle çektiğimiz ruhsal acının tedavisi mümkünmüş gibi değildi. -Harvey arabasını yıkarken buraya geldiğim zamanı hatırlıyor musun? Kendisi ölmeden 2 ay önce. Hayali gözümün önüne geldi. Arabaya bir adım attım. -Unutmak mümkün mü? Burada duruyorduk. Ben ve Harvey. O arabasını yıkamakla meşguldü. Ben de arkasındayken onunla uğraşıyordum. Sonra ona dedim ki, "arabanı benden daha çok seviyorsun." Elinde ki süngeri arabanın üstüne bırakıp öfkeyle bana döndü yüzünü. Neden hemen bu kadar ciddileşmişti anlamadım. Ve bana dedi ki, -Saçmalama Karmen. Bunu nasıl söylersin? Senden daha fazla sevdiğim hiç bir şey, hiç bir kimse yok. -Biliyorum, sadece şaka yapmak istedim, dedim bir adım geri atıp. Harvey'in ise sinirleri bozulmuştu. -Ciddi değildin değil mi? -Neyde Harvey? -Senden daha çok sevdiğim bir şey olduğunu söylerken. -Ciddi değildim, şaka yapıyordum. -Böyle şakalar yapma, diyerek önüne döndü ve bıraktığı bezi alıp penceresini silmeye devam etti. Yüzüm asık halde kovada duran diğer süngeri alıp yan tarafta ki arka pencereyi silmeye başladım. -Şuan bu pencereyi kırmak istiyorum, dedi Harvey süngere gereğinden fazla kuvvet uyguluyordu. Oflayarak nefes verdim. -Bu kadar abartmaya gerek yok Harvey. Beni sevdiğini biliyorum. -Hayır, seni çok seviyorum. Her şeyden çok, diye bastırdı son cümlesini. Ona cevap vermedim. Ben cevap vermeyince de işimize geri döndük. Fakat bu sessizlik hoş değildi. Aramızda ki soğukluk havası Nisan ayının ısınmaya çalışma çabalarına hakaret gibiydi. Süngerlerin camda çıkartığı sesler harici başka bir ses daha gelmeye başladı kulağıma. Bu ses geldiği gibi arttı ve ben daha kafamı çevirmeden hengameye döndü. Çığlık atarak kendimi arabadan geriye atıp Harvey'e baktım. Ve o anda bir çığlık daha attım. Harvey'in dostu Emir Aybeyaz son derece ciddi bir şekilde kocamı arabaya yaslamış ve kafasına silah tutmuştu. Harvey, Emir'in aksine soğukkanlı bir şekilde silaha bakıyordu. -Ne oluyor ya? Ne yapıyorsun? Çek şu silahı kocamın üzerinden, diye bağırdım aklını kaçırmış bu adama. Emir beni duymayı reddetse bile Harvey gözlerime baktıktan hemen sonra, -Çek şu silahı Aybeyaz, karımı korkutuyorsun, diye sert bir uyarıda bulundu. Emir inadımıza silahın namlusunu biraz daha bastırdı Harvey'in etine. - İşte bu yakında sana olacak olan şey, demişti. Başımdan aşağı kaynar sular dökülmüş gibi cayır cayır yandım birden. Bu ne anlama geliyordu? Harvey bana bakmayı sürdürürken Emir'e sinirinden alnının ortasında beliren kaş çatlayacak kadar çok şişmişti. -Çek şunu. Emir'e karşı zor kullanmaktan kaçınıyordu. Çünkü bunu diğer arkadaşı Austin Seller yapsa çoktan yumruğu suratının ortasına yemişti bile. Ama Emir'e öyle davranmıyordu Harvey. -Tabii bana böyle diyebilirsin. Ben de silahi çekerim kafandan. Ama bir başkası çekmez. Bir başkası durup beklemez benim gibi. Tetiğe basar, kafanı parçalar. -Harvey! Harvey ne oluyor? Harvey cevap vermeyip sağ eliyle silahı tuttu ve Emir'in gözlerinin içine baka baka aşağı eğdi. Harvey'in adının yanında o kelimeleri duymak üzerimde çarpıcı bir etki bırakmıştı. -Bize biraz izin verir misin sevgilim? Daha ben cevap veremeden Emir Harvey'i tekrar yakasından tutup arabaya vurdu. -Söyle bana Tegeif'e gittin mi gitmedin mi? Diye bir şey sormuştu. Ama tegeifte ne demek oluyordu? Hatta tegeif mi yoksa tigif mi demişti anlamadım. Harvey dudağının kenarıyla gülüp gözlerini bana çevirdi. Emir ise buna katlanamıyor gibi Harvey'i çenesinden tutup kendi yüzüne denk getirdi. -Bana cevap ver lan! Gittin mi gitmedin mi? Harvey çenesini onun ellerinden kurtarıp içindeki zehri kusar misali, -Gittim, diye tısladı. -PİÇ! Emir kendisinden bir iki santim kısa olan kocamı, ondan daha belirgin olan kaslı koluyla iki omzundan tutup sertçe arabaya vurdu. Harvey onun bu sinirine bıyık altından güldükten sonra bana döndü. -Sevgili karıcığım bizi bir dakika yalnız bırakır mısın? -Harvey neler oluyor? Bu adamın dedikleri şeyler ne? Neden bir başkası sana silah doğrultacakmış? -Bir şey olduğu yok sevgilim. Sadece Emir bazı duygularını kontrol etmeyi beceremiyor. -Öyle mi dersin? Dedi Emir bir kaşını kaldırıp bana dönerken. -Kocan, diye lafa girişti. Fakat Harvey anında, -Sus, dedi. Bunu öyle emrivaki ve dominant bir halde söylemişti ki Emir devamında bir kelime daha etmedi bana. Emir Aybeyaz'ın gözlerine ısrarla devam etmesi için baksam bile duygusuzca Harvey'e geri döndü. -Karmen, hadi aşkım. Beş dakika sonra gelirsin, dediğinde itiraz etmeden garajdan çıktım. Fakat gitmemiş ve girişin arkasında saklanmıştım. Bir kulağımı onlara verdim. Zaten ikisi bağırmamaya çalışsalar bile pek beceremiyorlardı. -Harvey bunu niye yapıyorsun? Vazgeçeceğine dair anlaştık sanıyordum. -Siktirtme anlaşmasını Emir. O orangutan taşşağının önünde verdiğim kıytırık iki söze inandın mı gerçekten? Harvey'in ettiği küfürleri duydukça şok oluyordum. Benim önümde hiç denecek kadar az küfrederken şimdi bir cümle içinde iki kelimesinden biri küfürdü. -İnanmak istedim. Bu Emir denilen adamın öfkesi saf öfke değildi. İçinde endişede barındırıyordu. Gerçekten Harvey'in dediği kadar duygusal bir adama benziyordu. -Emir, bu konu hakkında konuşmayacağım. İkna olacağım başka yol yok. O intikam alınacak. -Gerizekalısın oğlum sen. Tegeife gitmek me demek lan? Ya görülseydin? Ya Peperonni kuruluşundan Ronni ekibi lideri Harvey İvy As Cindy orada birisi tarafından görülseydi o zaman ne yapacaktın? -Ne gerekiyorsa yapardım, dedi fütürsuzca. Bu umursamaz cevaplar Emir'i daha fazla delirtiyordu. -Ne gerekiyorsa mı? Görülsen senin peşinde mi koşacaklar sanıyorsun? Seni orada öldürürler Harvey. Sonra Peperonni tigif araştırması yapıyor diye sanıp şirketin başına üşüşürler. Tabii bunların bir önemi yok çünkü sen zaten ölmüş olursun. -Her zaman kötüyü düşünmene gerek yok Aybeyaz. Herhalde kamufle olmayı bilecek kadar akıllıyım. Emir ellerini bacaklarının yanına vurdu. -Beynin sikilmiş senin intikam diye diye. - Ne yapayım Emir? İntikam demeyim mi? O orospu çocuğu benim Annem ve babamı öldürdü. Ben bunu bilirken onun yaşamasına nasıl göz yumayım? Emir itiraz etmek için yer aramış fakat bulamayıp susmuştu. Harvey'in ailesi yaklaşık 3 yıl önce öldürülmüştü fakat ben bunu kimin yaptığını bilmiyordum. Ve duyduğuma göre Harvey onun çocuğu derken katilden mi bahsediyordu? Bunu ona sormaya asla cesaret edemezdim çünkü konusunu açmama izin vermezdi. -İçimde kötü bir his var Harvey. Ne yaparsam yapayım aksini düşünemiyorum. -Neden bu yolda ben yalnızım gibi konuşuyorsun? Yanımda olmayacak mısın? Benimle intikam almayacak mısın? -Aptal aptal sorular sorma. Yanında olacağımı biliyorsun. -O zaman korkmaya gerek yok, dedi Harvey. -Ufak bir delikten su almaya başlayan koca bir gemi gibisin Harvey. Ben ise o deliği fark eden ancak kapatmaya aklı yetmeyen basit bir miçoyum. Deliğin su aldığını ve gemiyi batıracağını söylüyorum sana, sen ise kaptan geminin içini boşvermiş dümende duruyor ve sadece gideceğin yere odaklanmışsın. Ama sen daha yetişemeden o gemi batacak. Harvey bu uzun konuşmanın ardından resmen gülmüştü. -O deliği de sen kapatıver be dostum. Harvey'in bu tavrı acayip çekilmezdi. Emir belirgin bir agresiflikle, -Bana hayatını verecek kadar çok güvenme Harvey, dedi kararlılıkla. -O nasıl söz lan? Ben sana hayatımdaki en değerli şeyimi, karımı bile emanat edecek kadar çok güveniyorum anladın mı Emir? Sen benim için Karmen kadar kıymetlisin. Senelerdir omuz omuza karanlık dünyadayız değil mi? Bu zamana kadar yaşadığımız şeyleri hatırla. Yohumayı hatırla, uzun gecelerimizi, silah tutmaktan moraran parmaklarımızı, plan yapmaktan sikilen kafamızı hatırla. Bu da tıpkı onlar gibi. Değişen bir şey olmayacak. İntikamımı alacağız. Sonra önümüze bakacağız. Emir bu sözlere rağmen hala ikna olmamıştı. -Harvey dostum, Harvey kardeşim. Seni kaybedemem anlıyor musun? Senin bir eşin var. Ama benim senden başka kimsem yok. Harvey Emir'e arkasını dönüp süngeri aldı ve camları silmeye şu sözleri ettikten sonra devam etti. -Kim bilir belki benden sonra limanına sığınacak daha iyi birisini bulursun. -Haklıydım. -dedi Emir tozlu cama bakarken- Harvey ne zaman bir adım atsa bunun ölüme doğru atılmış bir adım olduğunu hissediyordum. Yaptığı araştırmalar olsun, gittiği mekanlar olsun, konuştuğu kişiler olsun, hepsi. Gözümden akan tane tane göz yaşlarını kazağımın ucuyla sildim. -Peki ben de ne görüyorsun? Ben de Harvey gibi İgima'dan intikam almak için yürüyorum. Attığım adımlar beni nereye götürüyor Emir? Tozlu arabaya büyüleyici, kıymetli bir şekilde bakmaya devam etti. -Bilmiyorum Karmen. Harvey'i tanıyordum. Onun potansiyelinin neye yeteceğini, nerede patlak vereceğini nerede düşeceğini biliyordum. Fakat sen de öyle değil. Seni tanıyamıyorum. Potansiyelini ölçemiyorum, sen nereye kadar gidip ulaşacaksın bilmiyorum. -Peki içinde ki ses ne diyor? -İçimde ki ses... -deyip nihayet arabadan bana doğru döndü- Senin bambaşka biri olduğunu söylüyor. -Neyse ki gaipten gelen seslere çok kafayı takmıyorum, dedim sırıtarak. -Uuuu, halbuki ben seni öldürmeye geldimmm, deyip parmaklarını hayalet gibi açıp üzerime doğru yükseldi. İçerdeki Cansu'ya ayıp olmasın diye kısık sesle gülmüştüm. Bu kısacık süren birbirimizi anladığımız duygu dolu anımızın ardından garaja tekrar gelen Skar adımı seslendi. -Karmen? Emir'in yanından ayrılıp hemen onun yanına yetiştim. -Ne yaptın? -Yemek siparişini verdim, birazdan gelir. Ayrıca Hollanda istediğin kıyafetleri seçip verdi, deyip elinde ki poşeti uzattı. Poşeti açıp içindekilerd kısacık göz attıktan sonra hemen lavabonun kapısına gidip tıklattım. -Cansu benim, Karmen. Kapıyı açıp içeri uzattığım poşeti alır mısın? İçinde temiz elbiseler var sadece. Bir dakikalık bekleyişin ardından kahverengi renk kapı açıldı ve arasından ince bir el uzatıldı. Poşeti hemen parmaklarının arasına tutturup geri çekildim. Cansu poşeti aldıktan sonra tekrar kapısını kapattı. Burada beklemek yerine garajın çıkışına doğru yürüdüm. Emir, Harvey'in alet çantasını karıştırıyordu. Garajın kepenklerinden biraz eğilip geçtikten sonra bahçeme çıktım. Güneş batmaya yakın olduğundan gökyüzü ağarmış turuncu rengindeydi. Ne Sokak lambası ne benim bahçemde ki ışıklar henüz açılmamıştı. Kollarımı göğsümde bağlayıp bir iki adım attım çimlerin üzerinde. Az önce ki Emir'le olan anımız normal bir konuşmadan farklıydı. Çünkü birbirimize karşı duygularımızdan nadiren bahsederdik. Hele ki bu kadar açık cümleler kullanarak değil de genellikle üstü kapalı bir anlatım tercih ederek. Bahçeden gelen doğal sesler eşliğinde gözlerimi kapatmış zihnimi dinlendiriyordum. -Ka-Karmen, sen bize güvenmiyor musun? Huzuru kesip köşeye attım ve ilgimi hemen Skar'a verdim. -Anladım, niye öyle dedin? Skar konuşurken sürekli zorlanıyordu. -Hollanda bana kıyafet verirken olanlardan bahsetti. -Size yalan söylemek istemedim Skar, ama- -Hayır. -diyerek lafımı böldü- Sorun yalan söylemende değil, bizden gizlemişsin. Bu da bize güvenmediğini gösterir. Sana karşı yanlış bir hareketimiz mi oldu istemeden? -Hayır. Hayır Skar, size güvenmemek benim hatamdı. Ve sizi yüz üstü bıraktım. -Hollanda ise bizim seni yüz üstü bıraktığımızı o yüzden bize güvenmediğini düşünüp söyledi. -O böyle mi düşünüyor? Diye sordum tüm şaşkınlığımla. -Evet, dedi boğazından gelen kalın sesiyle. -Ben kızgın olduğunu ve beni yalancı olarak gördüğünü sanıyordum. Öyle düşünüyordum çünkü az önce bana büyük bir öfkeyle yalancı olduğumu söyleyip durmuştu. -O kızım söyledikleri genellikle gerçekten hissettiği duygular olmuyor Karmen. Hollanda'nın asi tavırlarına bu kadar takılma. Başımı sallayarak onayladım. -Peki sen Skar? Senin içinden ne geçiyor? Benden yaşça oldukça büyük olan bu adam kırklı sayılardaydı. Fakat hiçbir zaman yaşının büyüklüğünü öne sürüp zoraki saygı beklemiyordu. Çoğu zaman suskun ve içine kapanıktı. Benimle daha önce bu kadar uzun cümleler kurarak konuştuğunu hatırlamıyorum. Üzerinde asla çekip gitmeyen bir ağırlık vardı. İri bedeni hep eğik, kalın sesi hep kısıktı. Yüzünde gerçek bir gülümseme sadece Maytap'la konuşurlarken yer ediniyordu. Suratı asık bir adam değildi. Yaralı yüzünde, kırışmış etinde yoğun bir hüzün vardı. -Bende bana güvenmediğini destekliyorum. -Öyle bir şey yok Skar. -Eğer bunun sebebi sürekli gözüne çarpan mesajlaşmalarımsa, -Eski moda pantolonundan ufak tuşlu telefonu çıkartıp bana uzattı- lütfen istediğin kadar incele. -Bunu yapmak istemiyorum. Sana güveniyorum Skar, hatta size güveniyorum. Ayrıca kimle mesajlaştığını da tahmin etmek zor değil. -Kızıl Kehribar'a yazıyorum. Sürekli olarak ne yaptığımızı soruyor. Onu gelişmelerden haberdar etmemi istiyor. -Hakkıdır, istemesi çok normal. Ailesinin üç üyesi de burada sonuçta. -Eğer yazmamı bir güvenlik açığı olarak görüyorsan buna son veririm. Bunlar Skar'dan duymayı beklemediğim bağlılık sözleriydi. Şimdi benimle çalışıyor olduğu için işine ve patronuna, Kehribar'ı yok sayacak kadar çok yüklenmişti. Kehribar ona zaten bunu tavsiye etmişti. Karmen'in yanında olduğunuzu ona iliklerine kadar hissetireceksiniz, demişti. -Yazmaya devam edebilirsin Skar. Zaten Kehribar'ın olaylardan geri kalmaması lazım. Çünkü planı görünürde Kozan'a göre o yürütüyor. Her şeyden bir haber kalırsa foyası da ortaya çıkar. -Anladım, tamam. Ama yine de emin olamıyorsan lütfen telefonumu alıp kurcala. Elimi kaldırıp kaldırmamak arasında gidip gelsemde en sonunda omzuna dostane bir şekilde dokundum. -Size güveniyorum. Kehribar sürekli karanlık dünyada kimseye güvenmememiz gerektiğini söylüyor ama sanırım yanılıyor. -Kehribar'ın yapıldığı tek nokta bu değil. -Mesela başka ne var? Skar tam ağzını açacaktı ki içeriden Emir seslendi. -Karmen! İçeri gel. İkimiz garaja baktığımızda Cansu'nun çıktığını gördük. -Eğer istersen konuşmamıza sonra devam edebiliriz. Skar utanarak başını salladı. Kendini yakın görmedikçe herkesle sohbet edecek biri değildi. Fakat ne değişmişti ki benimle olan konuşma süresi artık daha uzanmıştı? Ve ne değişmişti ki Hollanda benim ona güvenmediğimi düşünerek üzülmüştü? Karanlık noktayı yönetmek adına tekrar beyaz odama geçmiştim. Garaja geçtiğimde ayakta duran minyon tipli Cansu'ya oturmasını işaret ettim. Benim kıyafetlerimi bir başkası üstünde görmek tuhaf hissetirse bile en azından az önceye göre daha toparlanmış duruyordu. -Şimdi daha iyi misin? -Hala tutsağım. Yani benden iyi olmamı bekleme. -Biliyorum ama bana gerçekten doğru cevap vermen gerekiyor ki insanlığımdan ödün vermeyeyim. -Evet iyi oldum. -Çok güzel. Açsındır, yemek birazdan gelir. Başka bir isteğin var mı? Ağıran yerin, yapmak istediğin bir şeyler? -Hayır yok. -Konuşmak istediğin herhangi biri? Cansu susmuştu. -Var ise lütfen bize söyle. Konuşmana izin vereceğim. -Annem ve babamı günde bir kere kesinlikle ararım. Annem biraz rahatsız, onun durumunu günbegün öğrenmem gerekiyor. Babama da hep moral verici şeyler söylerim. -Ne güzel, bundan bir gün bile olsun mahrum kalmamalısınız. Skar Cansu'nun telefonunu verir misin? Skar telefonu benim elime bıraktıkmıştı. Ben de kadına yaklaşıp telefonu gözlerine bakarak ellerine verdim. -Şimdilik onlara mesaj atman ya da araman için tek bir hakkın var. Eğer anlaşırsak telefonun sürekli olarak sende kalabilir sonrasında. Cansu telefonunu kendine doğru yakınlaştırıp bir şeyler yapmaya başladı. Ben de sükunet içinde mimiklerini inceliyordum. Gözler ekranda fıldır fıldır geziniyor. Kaşları yay gibi geriliyor ve alnından aşağı bir damla ter indi. Telefonu tutan parmakları, telefonun kabını tırmalıyor. Ona verdiğim terlikleri giymiş olan ayakları saklanmak ister gibi bükülüyor. -Emir! -diye bir kere sertçe seslendim- Telefonu al. Cansu daha ne duyduğunu anlamadan Emir hemen uzanıp telefonu Cansu'nun elinden çekip baktı. - Danışman Yelda Özcan'a mesaj. Acil bak. Harvey'in karısı Karmen beni kaçırdı. Peperonni heyetine haber ver. Belge çalmış ve beni anlaşma için tehdit ediyor. Emir'in yüksek sesle okuduğu mesajın ardından hayretle güldüm. -Mesajın ne kadarını göndermiş? -Sadece Acil bak kısmını atmış, devamını göndermeye fırsatı olmamış, dedi Emir sert ve boğuk bir sesle. Cansunun az önce ki temizlenmesinin ardından parıldayan yüzü bir anda solgun bir hal aldı. -Gerçekten inanılır gibi değilsin Cansu. Sana ailenle konuşman için bir fırsat veriliyor ve sen bunu Peperonni'ye haber vermek için mi kullanıyorsun? Hor gören tavrımla hazır cevaplılığı yerle bir olan asık suratlı kıza yaklaştım. -Şimdi ben ne yapmalıyım? Sen böyle yapmaya devam edersen anlaşamayız Cansu. Ve anlaşamazsak durum kötümser bir hale gelir. Cansu cana yakın davranarak savurduğum tehditlerin üzerine düşmana bakar gibi keskin nükteli tavrını koydu. -Peperonni benden haber almadığında seni bulmaları an meselesi olacak. Kadın o kadar köşeye sıkışmış hissediyordu ki Emir'in eskiden orada çalıştığını unutmuştu. Bunu söylemesinin ardından benim biraz olsun telaşa kapıldığımı görmek istemişti. Önüme gelen açık kahverengi saçlarımı geriye savurdum. - Şeyden mi bahsediyorsun? Telefonuna yüklü olan takip uygulamasından? Bunu nasıl bildiğimi sorguladı kendince. -Cansu yanımda o merkezde senden fazla çalışmış birisi duruyor farkındasın değil mi? Tabii yine de haklılık payın var. O uygulamayı imha edersem bile senden haber gelmedikçe araştırmaya başlayacaklar. Kameraları izleyecekler, gidebileceğin yerlere bakacaklar. Dedektif Seller seni bulana dek işin peşini bırakmayacak. Peki sence bulacak mı? Cansu tepki vermekten kesinlikle uzaktı. -Bence bulacak. -diye devam ettim sakinlikle- Ama nasıl bulacağı konusunda biraz endişelerim var. Sonunda o iğrenç tehdit etme sırasına gelmiştik. Emir yerinde hareketlendi ve az önce ki gibi benden bu yükü almak istediğine dair işaretler verdi. Fakat buna şimdi gerek yoktu. Onunda kendine göre prensipleri ve ahlak kuralları bulunuyordu. Eminim ki bağlı olduğu eski iş arkadaşlarına suçsuz yere ölüm tehditi savurmak istemiyordu. -Ne demek istediğimi anladın mı Cansu? Evet belki Peperonni beni bulacak, belki belgeleri benden geri alacak ve bana neler neler yapacak. Fakat bunlar olurken ben hala hayatta iken sen maalesef ölmüş olacaksın. Çelimsiz vücudu çarpıcı bir şekilde sarsıldı. Gözlerinden yaşlar yavaşça aşağı inmeye başladığında kendime hakim olup, soğukkanlılıkta istikrarlı olmaya çalıştım. -Sırf Peperonni ne yaptığımı öğrensin diye kendi canını kaybedecek kadar fedakâr mısın? Başını ağlayarak iki yana salladı. -Sana korkmaman gerektiğini söyledim. Kaçmaya çalışma, buna gerek kalmayacak. Seni zaten anlaşırsak serbest bırakacağım dedim. Yutkundum. -Ama sen şansını kaybettin. Şimdi anlaşsak bile sana olan güvenim kırıldığından seni ancak işimi bitirdiğimde özgür bırakacağım. Eğer bu süreçte yine ayak uydurmaktan uzak kalırsan... Neyse aynı şeyi terkarlamama gerek yok. Sanırım herkes anladı. Cümlem bittiğinde Cansu hıçkırıklarla ağlamasına devam etti. Ben ise onun yüzüne bakmaktan kaçınıyordum. Telefonu Emir'den alıp Skar'ın yanına yaklaşıp fısıldadım. -Telefonu Hazar'a götür. Ona içine ayna ekran eklemesini söyle. Bağlantıyı da sadece benim bilgisayarıma yapsın. -Tamamdır, deyip uzaklaştı. Emir üst dudağını sakız gibi çiğnerken neredeyse kanatacaktı. Ondan farkım yoktu benim de. Çünkü bu kadın az önce hiç bir suçu olmamasına rağmen öldürülmekle tehdit edilmişti. Kadının ağlamaları artık sessiz hale döndüğünde yeniden karşına geçtim. -Konuşmak zorunda değilsin beni dinlesen bile yeterli. Sana neler olduğunu ve senden ne istediğimi anlatacağım. Cansu giydiği siyah kazağın ucuyla gözlerini sildi. Başını ilgisiz gibi aşağı eğmiş olsa bile rahatsız edici sakinliğimle söylediklerimi dinleyecekti. - Dün akşam ben ve benimle beraber beş kişi daha Peperonni'ye planımız doğrultusunda dosya çalmak için geldik. Nasıl yaptığımızı uzunca anlatamam ancak plan ne bizden ne sizden birine bile zarar verecek şekilde ayarlanmadı. Ben belge odasından dosyaları almayı becerdim. Fakat orada birinin olacağı ve beni göreceği tamamen an gelişen bir olaydı. Beni gördün değil mi? Elimde ki dosyaları? Hatta orada iken konuştuğum her şeyi duydun. Ve sonra sen birdenbire çığlık atarak kaçmaya başlayınca dolaylı olarak ben de seni ortadan kaldırmak zorunda kaldım. -O dosyaları neden çaldın, diye ilgili cılız sesiyle sordu. -İntikam için. Erdem Aker ve Ceyhun Kozan'ın rekabetine katıldım. Ve bana ikisi hakkında ciddi bilgiler gerekiyordu. -Peki ya Phiqz? -Erdem ve Kozan'ın hemen ardından İgima için de harekete geçtim. Phiqz hukuk bürosunu çökerten Kişinin İgima Dizable olduğunu biliyorum. O yüzden. Mevcut güncel durumu cesurca tüm gerçekleri ile anlatıyordum ona. -Peki benden ne istiyorsun? -Sadece dudaklarına fermuar çekmeni. Ne duyduysan bırak içinde kalsın. Ne gördüysen zihninin derinliklerine göm gitsin. Önümüzde ki dört beş gün içinde ben işimi halletmiş olacağım. Elimde ki insanı hemen serbest bırakmak için artık süratle Kendimi adamalı ve yavaş ilerleyen Erdem'in ölüm tarihini öne çekmeli ardından süresiz olarak son vermeliydim. -Anladım, tamam kabul ediyorum. Kimseye bir şeyden bahsetmeyeceğim yeter ki benim gitmeme izin ver. Savunmasızdı. -Özür dilerim ama hayır. Sana az önce bir kez güvendim ve güvenimi kırdın. İkinci kez riske atamam. Sadece beş gün daha burada olacaksın ardından işim bittikten sonra gitmekte özgürsün. Çünkü o zaman Peperonni öğrense bile umrumda olmaz. Çekimserlikle bana güven vermek ister gibi ısrarında sürdürdü. -Karmen yemin ederim kimseye bir şey demem. Yalvarıyorum gitmeme izin ver. -Üzgünüm mesele sadece ben değilim. Korunmada olduklarına emin olmam gereken başka insanlarda var. Aşırı depresif bir şekilde başını salladı. -Burada kaldığın süre boyunca, ailenle veya başkalarıyla konuşmana izin vereceğim. Peperonni'ye işe annenin rahatsızlığı için onun yanına gittiğini söyleyeceksin. Beş gün boyunca başında nöbet tutan insanlar görebilirsin. İhtiyacın ne varsa o gün başına duran kişiye rahatlıkla söyle. Cansu üstelemeden dediklerimi benimsedi. -Emir, gidip içerdekileri çağırır mısın? Emir baş sallayıp garajdan çıkıp gitti. Geçici olarak burada kalacak bile olsa kendini biraz olsun güvende hissetsin istiyordum. Çok geçmeden garaja doluşmuştu yandaşlar. Tabii aralarında Hazar yoktu. Cansu hepsini birden karşısında görünce dehşete düşmüştü. Skar'ın bir elinde pizza kutusu bir elinde ise telefon vardı. Ceyhun, buradan bakılınca epey yakışıklı ve yardımsever duruyordu. Maytap enerjik bir şekilde gülümsüyorken Hollanda ruhsuzdu. -Bunlar bahsettiğim insanlar. Hepsini teker teker işaret edip isimlerini saymaya başladım. -Kendisi Skar, sürekli sıkılmış gibi dursa da ve az konuşsada anlayışlı ve duyarlı bir adam. -Görünüşüm seni korkutmasın, yarama alıştıktan sonra o kadar korkutucu biri olmuyorum. Herkes başını kendini açıklama gereği duyan Skar'a kafası karışmış halde baktı. Ben ise artık yavaş yavaş konuşmaya başlamasının bize alışmasından kaynaklı olduğuna yorumluyordum. -Yanında duran Ceyhun Dinç. Kendisi benim şoförüm olur. Genellikle beraber nöbet tutuyoruz çünkü onunlayken vakit nasıl geçiyor anlamıyorum. Ceyhun ukala bir gülüş atarken hemen yanında duran Emir'in bakışlarının huysuzlandığını gördüm. Emir'i tanıtmaya gerek duymadan yanında duran Maytap'ı işaret ettim. -Kendisi Maytap olur. Dediğimde istekli bir şekilde el salladı Cansu'ya. -Merhaba baygın kadın. Dün geceden beri ne uyudun bee. Burada Skar'la sıkıntıdan güreş yaptık ona bile uyanmadın. Bu esprili sıska adamı duyduktan sonra Cansu utangaçlıkla gülmüştü. -Anlayacağın Maytap nöbete kaldığında bu huzursuz halinden pek eser kalmaz. Saçında iki örgülü olan kız Hollanda. Onun üzerinde de fazla durmadan Cansu'ya döndüm. Çünkü bakmaya devam edersem o kızarmış gözleri beni kızdırıyordu. -Düşündüğün kadar göz korkutucu insanlar değilmişiz bence. Cansu ne itiraz etti ne de kabul etti. -Neyse epeyce uzadı bu mesele. Skar getir elindekilerini. Skar'ın elinden önce pizza kutusunu alıp dizlerine koydum. Ardından telefonu alıp uzattım. -Sana telefonunu geri veriyorum. Ancak istesende iptal edemeyeceğin bir şekilde hacklendi. Yani burada ne yapıyorsan ben bilgisayarımda görebilirim. Yazdığın her kelimeyi, baktığın her sayfayı aradığın her kişiyi. Özeline saygı duyacağım ama beni bakmaya mecbur bırakma. Aynı hataya tekrar düşeceğini zannetmiyorum. Cansu tehdit edilmekten bıkmış halde telefonunu aldı. Ona doğru eğilip sadece onun beni duyabileceği şekilde fısıltıyla dedim. - Yemin ederim ki bu işte tek başına olsaydım dün gece beni gördüğünde seni kaçırmak yerine teslim olurdum. Fakat kendimden önce bile düşünmem gereken insanlar var. Benim intikamım için bana yardım eden insanlar. Bana güveniyorlar bunu tersine çevirmek istemiyorum. Benim kötü birine dönüşmeme izin verme o yüzden lütfen doğru bir şekilde birbirimize yardım edelim. Kendimi ondan geri çektikten sonra arkamı dönüp garajın çıkışına doğru yürümeye başladım. Yandaşların yanından geçerken, -Şimdilik kimse nöbette kalmasın. Benimle eve gelin, dedim. Benimle eve gelin uğruna masum birini öldürmeye hazır olduğum insanlar. Gelin de siz benim için bir adım atarken benim sizin için bin tane adım atmaya çalıştığım sırada düştüğüm hatanın telafisini yapayım. ⛓️⛓️⛓️ Hepimiz sessizlik içinde evime geçip salonuma doğru yol aldık. Hazar koltukların birinde tek başına benim bilgisayarıma ilgiyle bakarak başında oturmuştu. Ben hariç diğerleri koltukların yanına geçmişti. Herkes tam yerini bulup oturacak iken Skar, ayakta durduğumu gördüğünde oturmaktan vazgeçip bana döndü. Diğerleri ise koca adamın hala ayakta oluşunu fark ettiğinde önce bana sonra Skar'a baktı. Ve birden hepsi de oturmayı bırakmış tekrar ayağa kalkmıştı. Emir bana yakın sağ tarafta dururken Ceyhun onun yanındaydı. Hollanda, Hazar sol taraftaki koltuğun önünde, Maytap ve Skar ise tam karşımda ki koltuğunun önünde duruyorlardı. Emir bir karmaşa olduğunu bilmesine rağmen konudan bi haberdi. Diğerleri ise her şeyin farkındaydılar. Saatler öncesinde ki ufak tartışmamızla bitmemişti hesaplaşma. Onlara bir açıklama yapacağıma yemin etmiştim. Hayatlarını zevkime göre riske atmadığıma inandırmak ve bana o yargılayıcı bakışlarına son vermek için yorgun zihnimi acımasızca kamçılayarak harekete geçirecektim. -Sanırım şimdi hepiniz benden Phiqz konusunu açıklamamı istiyorsunuz, dedim. Onlardan gelen bir tepki yoktu. Tek ses Emir'den çıkmıştı. -Karmen? Diye sorarken gözlerini kocaman açıp başını "ne yapıyorsun" der gibi salladı. -Buradaki herkes dün gece gizliden Phiqz dosyasını çaldığımı öğrendi Emir, dedim. Bir de Emir'in bilmesi ve ona rağmen bana engel olmaması diğerini epey sarsıp sinirlendirecekti. Fakat onlar hâlâ düz bir suratla bana bakmaya devam etti. -Belki sinirden bir şey demiyorsunuzdur ama Emir'in bununla kesinlikle ilgisi yok. Tüm suç bende. -Yoo, ilgim var. Sana belgenin yerini ben söyledim. -dedi diğerlerine meydan okur gibi- Ayrıca bunu kim nasıl öğrendi merak ediyorum gerçekten. -Nasıl öğrendikleri önemli değil, derken Hollanda atladı. -Ben öğrendim. Karmenin yatak odasının kapısı açık pencereden dolayı sürekli çarpıyordu. Girip kapatayım derken ayaklarıma kadar uçuşan şu kağıt parçasını gördüm. Önemli olup olmadığını bilmediğimden atmak veya yerine koymak adına gelip şu çocuğa -kaşlarıyla Hazar'ı gösterdi- sorayım dedim. -Gerisini zaten biliyoruz, deyip hemen lafı devraldım. -Şimdi sizden tek istediğim bana kızmadan, seslerinizi yükseltmeden, lafımı bölmeden beni dinlemeniz. Biliyorum bazı yerler size saçma veya bencilce gelebilir. Ya da bana öfkeyle dolup taşabilirsiniz ama yalvarıyorum önce beni dinleyin. Yorgun gözlerimi hepsinin üzerinde tek tek zavallı birisiymişim gibi gezdirdim. Ve ben ne kadar kendimi acındırmaya çalışsam bile ilk itiraz gelmişti. -Hayır! Diye Hazar'ın inatla bastırarak söylediği kelimenin ardından omuzlarım düştü. -Hazar lütfen... -Hayır Karmen boşuna kendini yorma. -İyi ama siz böyle yaparsanız biz bir sonuca varamayız. Sizin gözünüzde her zaman yalancı ve kibirli güvenilmez biri olarak kalırım. Ve bu beni mahveder. -Anlatmana gerek yok, dedi bu sefer Hollanda. -Gerek var, dedim aceleyle. -Gerçekten gerek yok, dedi Hazar. -Bakın dinlemek istemiyorsanız sizi zorla burada tutamam. Ama ben Skar'a, Maytap'a ve Ceyhun'a anlatmak istiyorum. Skar ve Maytap ayarlanmış gibi başlarını hayır anlamında senkronize şekilde iki yana sallarken Ceyhun'un -Anlatmana gerek yok kadın. Duymak veya dinlemek istemiyorum, demesiyle boğazıma sert bir yumru oturdu. -Ne bu ya? Anlatacağım diyor niye böyle yaptığını açıklayacağını söylüyor siz de yok anlatma yok gerek yok diyorsunuz. Karmen'e yalancı damgası vurmaya devam etmek çok mu hoşunuza gidiyor? Emir sert bir tonlamayla herkese dik dik baktı. Ben ise kendimi dibe batıyormuş gibi hissediyordum. -Phiqz dosyasını alma planım, diye direkt konuya girmişken Hazar bir adım öne attı. -Karmen ne yaptığını, niye yaptığını anlatmanı istemiyoruz. -derin bir nefes aldı- Çünkü neler olduğunu bilmesek bile sana inanıyoruz. -Ne dedin? Neye inanıyorsunuz anlamadım. -Sana inanıyoruz Patron, dedi Maytap. Ben kesinlikle bir rüyanın içindeydim. -Ben, ben hala idrak edemedim. Siz neye hak veriyorsunuz? -Dünkü hırsızlıkta Phiqz belgesini çalmana ve bunu bizden gizlemene hak veriyoruz. Bunları diyen bu kız olamazdı. Hayır, bu cümleleri duyduğuma kesinlikle inanmıyordum. İki tane paytak adım atıp hepsinin ortasına geçtim. -Sanırım bir yanlış anlaşılma oluyor sizde. Çünkü ağzınızdan çıkanları duymuyor gibisiniz. -Hayır ben ne dediğimi gayet net duyuyorum. -dedi Hazar- Ve dediğim şey ise kendini bize açıklamaya çalışmaman. Çünkü niyetinin temiz olduğuna artık inanıyorum. Bu cümle benim iki kere öksürmeme sebep olmuştu. Ağzımdan histerik bir gülüş çıktı. -Ya benimle dalga geçiyorsunuz ya da aklınızı kaçırdınız. -Estağfurullah Patron. Adamların seninle niye dalga geçsin, dedi Maytap. -Burada ne sikim dönüyor ya? Şaşkınlığımın zirvesine yetişmişken bunu sormam artık barizdi. -Bak Karmen sana saatler öncesinde sert çıkışmış ve hesap sormuş olabiliriz. Ama artık öyle düşünüyoruz. -İyi de Hazar niye? -Çünkü sen gittikten sonra oturup konuştuk. -Oturup konuştunuz? -Evet, dedi pişkin pişkin. -Kim kim oturup konuştunuz? -Ben, Hollanda, Ceyhun, Maytap ve arada gelen Skar. -Niye o kadar şaşırıyorsun kadın? Aynı evin içinde birbirimizle kaç defa denk geliyoruz. Oturup konuşmamız çok mu garip kaçıyor? -Ceyhun yani... Yani evet. Kaçıyor çünkü sizler oturup beraber konuşan ve konuştuktan sonra beni haklı bulan birileri değilsiniz normalde. -Bu sefer değişiklik olsun dedik, fena mı yaptık? Ceyhun'a cevap vermeden bakışlarımı Hollanda ve Hazar'a çevirdim. -Yoksa Ceyhun sizi tehdit mi etti? Cevap gelmedi. -Eğer tehdit ettiyse gözlerinizi kırpın. Ve kırpmışlardı. -Aha göz kırptılar. Ceyhun?! Sen ne - -Bu ne biçim bir belirteç şekli Karmen ya? Zaten her saniye mecburen göz kırpmak zorundayız. Yani seni onaylamadık. Bana bunları diyen Hazar mı diye bir kere daha baştan aşağı inceledim. -Burada neler dönüyor biri bana anlatabilir mi? -Anlatayım o zaman. Sen gittikten sonra herkes kendi halinde aynı öfke aynı telaş içindeydi. Sonra ben susayınca mutfağa geçeyim dedim. Maytap ve Hollanda orada oturmuş bu durum hakkında konuşuyordu. Ben de oturdum konuşmaya başladım. Hazar'ın konuşmasına Ceyhun devam etti. -Sonra ben üst kattan indim salona geçicem derken baktım bunlar mutfakta kafa kafa vermiş hararetle bir şey konuşuyor. Hemen "Lan siz Karmen'in arkasından mı konuşuyorsunuz?" Diye bağırdım. Tabii hemen yok mok çektiler. İnanmadım yanlarına gittim onları azarlamak için fakat baktım ki gerçekten kötü konuşmuyorlar. -Yani Ceyhun reiste bir değişik ha! Benim olduğum masada patronun arkasından konuşmlarına izin verir miyim sence? Ceyhun Maytap'ın yanına gidip omzunu iki kere sıvazladı. -Vermezsin Maytap Reis. -Yani siz şimdi oturdunuz ve kendi aranızda mı konuştunuz? -Evet kadın bu seni niye bu kadar şaşırttı? Oturduk konuştuk. Ben kendi fikirlerimi söyledim. Hazar söyledi, örgülü söyledi. -Birbirinize hakaret etmediniz mi? -Etmedik, dedi Hazar bıkkınca. -Beni taşlama girişiminde bulunmadınız mı? -Bulunmadık, dedi Aylin. -Özür dilerim. -deyince Hazar sersemledim- Kendi adıma senden özür dilerim. Şimdiye kadar hep üzerimde bir gerginlik bulunuyordu. Bu Peperonni'ye yakalanma hissi ya da Harvey'in karısına her baktığımda onu hatırlama çaresizliği gibi. Çoğunlukla hayatımda hep dışlanıp arka plana atıldığım için seninde beni kullanıp atacağını sandım. Ama az önce bu durumu diğerlerine bahsettiğimde bu duruma üzülmelerinin sebebinin senin güvenilmez ve yalancı olduğundan değil de onlara güvenmediğin düşüncesindenmiş. Düşündüm, bu kadar kişi sana boş yere bağlı değil. Sonra seni düşündüm. Bunları neden yaptığını. İntikam için deli gibi koşturuyorsun ama bu işten para, ün, mutluluk veya hiçbir şey kazanmıyorsun. Bir çıkarın yok. Sadece kocanın kanını yerde bırakmamak için çabalıyorsun. -Yani anladık ki, o dosyayı çalmakta sonuna kadar haklısın. Gizliden veya açıktan olsa bile. Hollanda ilk defa beni mavi gözlerinin içinde boğmuyordu. -Yani siz şimdi bu konu hakkında bana kızmayacak mısınız? "Hayır, yoo, niye kızalım, kızsınlarda görelim, " gibi bir tepki aldım aynı anda her birinden. - Peki size açıklama yapmamı istemiyor musunuz? -Kendini boşuna yormaya bu kadar meraklıysan seni tutamayız yani. -Bakın söz ağzınızdan bir kere çıkar. Daha sonra bu dosya meselesi için Karmen'e baskı yaparsanız o zaman külahları değişiriz, dedi Emir. Fakat herkes kendinden emin bir şekilde bakmaya devam etti. Az önce İçim içimi kemirirken böyle bir şey yaşayacağım aklıma asla gelmemişti. -İçerde, içerde gerçekten zor anlar yaşadım. Cansu'yu idare etmek, onunla anlaşmaya çalışmak beni yıpratmıştı. Ve aklımın bir köşesinde de siz olunca kendimi gerçekten, -sesim titriyordu- yıkılmak üzere hissettim. Ama şimdi sizi böyle görünce ben, ben sanki... Benim üzerimde ki yükler uçup gitti. Derin derin soluklandım. Baskı altında ezilmiyor veya yalancılıkla suçlanmıyordum. Az önce benim için söyledikleri güzel şeyleri duymaya gerçekten ihtiyacım vardı. Dolan gözlerimden yaşlar akmasına izin vermeden tebessüm ettim. - Şimdi tek istediğim şey... Herkes bana pür dikkat bakıyordu. -SİZE SARILMAK! Diye bağırdığımda Emir hariç herkes çil yavrusu gibi kaçışmaya başladı. Bu hallerine gülerek göz devirip önce Hazar'a gittim. -Hayır, hayır Karmen inan hiç gerek yok, deyip minik adımlarla uzaklaşmaya çalışsa bile üzerine atladım. Kollarımı sevecenlikle ona doladığımda yenik düşmüş gibi kaçmayı kesip bana karşılık verdi. -11 yıllık tecrübeme dayanarak sana kesinlikle emin olarak söyleyeceğim bir şey var. Kulağına doğru nazikçe fısıldadım. -Harvey burada olsaydı, seninle gurur duyardı. Kendimi Hazar'dan çekip yüzüne baktım. Acıyla tebessüm etti. -Artık benimle gurur duymasını istediğim tek kişi Harvey değil. Buradaki herkes beklemediğim bir anda beklemediğim bir şekilde ben fark etmeden hayatımda yer edinmiş. Şimdi ise hiç kimseyi yüz üstü bırakmak istemiyorum. Başımı gururla salladım. -Sen kıymetli bir insansın Hazar Onat. Benim için ve artık diğerleri için bile öyle. Onunla işim bittiğinde başı öne eğik kızın önüne geldim. -Sarılmamak için kaçmayacak mısın? Başını yavaşça yukarı kaldırdı ve iki yana olumsuzca salladı. Önce iki elimle örgülerini baştan aşağı okşadım ve hemen ardından bu yorgun ince bedenine bir abla misali şefkatle sarıldım. - Yüzde bir ihtimal için elimizden geleni yapalım, dediğinde kalbime bıçak saplamış gibi hissettim. Bahsettiği yüzde bir ihtimal ben onların evindeyken bana bu oyunun sonunda biri ölecek mi sorusuna " yüzde doksan dokuz ihtimal ölecek" demem üzerine, "o zaman yüzde bir ihtimal için savaşalım" demesiydi. Birinin ölmemesi sadece yüzde birlik ufak bir köşede sıkışmıştı. Yutkundum. -Yüzde bir ihtimal için, dedim ve son bir kez sarılıp bıraktım. Kafamı sağa çevirdiğimde Maytap'ın çoktan kollarını iki yana kulaç açtığını gördüğümde kahkaha attım. -İkinizde buraya gelin, dedim Skar ve Maytap'a bakıp. Maytap hevesle kollarıma gelirken Skarda utanarak gülümsemesini saklayarak yaklaştı. -İkinize binlerce kez teşekkür ederim. Maytap sen paha biçilmez bir adamsın. Skar senin ise bana kendimi gerçekten güvende hissettiren bir yapın var. -Hadi artık sıra bana da gelsin, dediğinde Ceyhun beni kolumdan tutup kendine çekmeye çalışıyordu. İtiraz etmeden kendimi ona bıraktım. Sıcacık yüreğinin varlığı başımı göğsüne yasladığım an kendini belli etti. Çenesini başımın üzerine koyup yerinde biraz sallandı. -Yalnız değilsin Karmen. -Yalnız değilim. -Asla yalnız kalmayacaksın. Herkes gitse bile ben yanında durmaya devam edeceğim. -Ya Ceyhun, bak zaten ağlamamak için zor duruyorum. -Tamam tamam, sustum. Ceyhun'un kollarını indirdikten sonra geriye kalan tek kişiye döndüm. Emir Aybeyaz. Her zaman olduğu yerde. Arkamda. Emir Aybeyaz. Uzun boylu, geniş çaplı vücudu... Kısa kesilmiş koyu kahverengi saçları ve gözleri... Son derece çekici suratı... İkimiz birbirimize önce derin derin sonra inanmayarak ama mutlulukla baktık. Çünkü bir zamanlar bu yolda sadece ben ve Emir vardık. Bir zamanlar sadece ben ve Emir'in çıktığı bu yolda şimdi yanımıza başkaları katılmıştı. Yalnız kalmış hayatımıza önce birbirimizi sonra başkalarını almıştık. Emir bakışlarımla beni anlıyordu. Şuan ne kadar huzurlu ve gururlu hissettiğimi, vicdanen bulunduğum kirlilikten arındığımıda. Gözleriyle beni kendine çağırdı. Adım adım bakışlarına itaat ettim. Ve en sonunda kaybolmuş ruhlarımızı birbirimizim kollarında bulduk. Birbirimize bir şeyler söyleme gereğini duymamıştık. -Hadi artık yemek yesek ya. Hem pizzalar soğumak üzere, dedi Hazar. Emir'den ayrılıp onlara döndüm. -Herkes mutfağa geçip masayı kursun. Ben şu bilgisayara bakıp geleceğim. Onlar mutfağa giderken koltuğa geçtim. Laptop'umda Cansu'nun telefon ekranı gözüküyordu. Bir aramanın içindeydi şuan. Kulaklığı alıp taktım. "Hayır anneciğim dediğim gibi bir sorun olmadı. Sadece midemi üşüttüm diye gitmeyeceğim işe bir kaç gün." Cansu'nun kırgın sesi kulaklarımı acıyla doldurdu. "Ah canım kızım, sesinde pek kötü geliyor zaten. İster misin babanı yanına göndereyim?" Kadının sesi Cansu'nun dediği gibi hastalıktan yorgun düşmüştü. "Yok anne yok. Babam gelse sana kim bakacak?" "İki gün idare edebilirim kızım." "Nasıl idare edeceksin anneciğim ya? Yataktan zar zor kalkıyorsun." Cansu ağlamak üzereydi sanki. Annesi kendisinin kötürüm haline rağmen şefkatle yaklaşıyor ve kızı için kendinden feragat ediyordu. Annesi derin bir iç çekti. "Babana gittikçe yük oluyorum. Dün gece istemeden altıma kaçırmışım." Derken kulaklıkları hemen çıkartıp masaya bıraktım. Daha fazlasını duymaya gerek yoktu. -Patron seni bekliyoruz, diye seslendiğinde Maytap hemen koltuktan kalkıp mutfağa geçtim. Pizza kutuları tüm masayı doldurmuş herkes bir tarafında oturmuştu. Bu sandalyeler senelerdir mutfağımda olmasına rağmen ilk kez hepsi doluydu. Evin içinde ilk kez şimdi Harvey'in iş arkadaşları hariç başka kişilerin sesleri yankılanıyordu. Ve ilk kez kimse iş konuşmuyordu. Herkes gibi ben de Emir ve Hollanda arasında ki boş sandalyeye geçtim. -Herkese afiyet olsun, deyip bir dilim pizzayı aldım. Benim ardımdan herkes yemek yemeye başlamıştı. Ve ilerleyen vakitlerde yemekle beraber güzel bir sohbet yeşillenmişti aramızda. Birbirimizi daha yakından tanımaya çalışıyorduk. Ve kimsenin bundan rahatsız olur gibi bir hali yoktu. -Biraz da sen kendinden bahset Hazar çocuk. Kimsin necisin? Nereden bulaştın bu pisliğin içine? Ceyhun'un sorusu üzerinde herkes gözlerini Hazar'a çevirdi. Hazar elinde ki bardağı masaya bırakıp ağzını sildi ve baskı altında hissetmeden kendini anlatmaya koyuldu. -Hazar Onat, yirmi beş yaşındayım. -Lütfen Peperonniden bahsetme, dedim bir dilimi ısırırken. Hazar güldü. -Yok kendimden bahsedeceğim. Aslen İzmirliyim. Annem ve babam, Allah uzun ömürler versin hala hayattalar. Yani özellikle işimi onlardan uzak tutmaya çalışıyorum. İkisi de öğretmen. Ve biz 7 kardeşiz. -NE? Dedim öksürürken. Ve masada ki herkes benimle aynı şok tepkisini verdi. -Oğlum maşallah 7 kardeş ne demek? Anan baban yememiş içmemiş... -Maytap, dedi Emir nazik dilde uyarmak amaçlı. -Aslında Maytap haklı herhalde. Benden hayır görmedikleri için ardımdan 6 tane daha çocuk getirdiler. En büyükleri benim. -Senden niye hayır görmediklerini düşünüyorsun ki? Çalışkan bir adama benziyorsun, diye sordu Skar ilgiyle. - Gençken öyle değildim. Ceyhun bıyık altından güldü. -Gençken ne oğlum? Sanki çok büyümüşsün gibi. -Niye sanki sen çok mu büyüksün, dedi Hazar. -Tabii ki büyük. Amcamıza saygılı davranalım. O yaşlanmış biri artık. Ceyhun Aylin'e ters ters baktı alınmış gibi. Sonra devam etti. -Ben otuz üç yaşındayım. Siz kaç yaşındasınız? -Ben 27, dedim. -29, dedi Emir. -21, dedi Hollanda. -37, dedi Maytap. -41, dedi Skar. -Hangi yaştan ararsan var ekibimizde, -sırıtıyordu Maytap- Neyse sen devam et çocuk. Hazar söz hakkı yeniden kendisine gelince hevesle anlatmaya devam etti. Birilerinin onu dinlediğini bilmek kendisine iyi geliyordu. - Çocukluğum pek parlak değildi. Okula gitmeyi hiç sevmezdim. Çünkü o zamanlar dış görünüşüm hoş değildi. -Sanki şimdi çok iyiymiş gibi, dedi Emir dalga geçerek. Ceyhun kahkaha atarken elini yumruk yapıp karşıdan Emir'e doğru uzattı. Emirde gülerek yumruğunu Ceyhun'un yumruğuyla tokuştururken uzanıp ellerini bozmaya çalıştım. -Dalga geçmeyin ya adamla. Gayette yakışıklı hem. -Boş ver Karmen. Ben takmıyorum onları. Neyse okul zamanları hem tembel hem çirkin olunca dışlanmakta farz oldu. O yüzden aileme okula gidiyorum derken aslında hep internet kafelere giderdim. -Bunları her çocuk yapar, ailen fazla katıymış, dedi Emir sanki az önce uğraşmamış gibi. -Bir de sonrasını dinleyin. Ben her gün okuldan kaçıp orada burada sürterken etrafıma arkadaş diye topladığım kişiler iyi insanlar olmadı. Onların yaptıkları benim gibi yaramazlık değildi. Suçtu. Çünkü köşe başlarında, sokak aralarında madde satıyorlarmış. Ben aralarına bilmeden katılmıştım. Bana maddeleri güzel hediye paketlerine sarılı şeyler halinde verip okul önünde insanlara hediye niyetine dağıtmamı söylediler. Ama ben gerçekten hediye sanmıştım. Ve ilk gün en az yirmi paket liseli gençlere dağıttım. İkinci gün ise yine dağıtmaya gittiğimde, okuldan benden 4 yaş küçük kardeşim çıktı. Yanıma gelip ona hediye vermem için diretti. Ben vermeyince de kavga çıkarttı. Ortalık karıştı, babam o okulda çalışıyordu. Kavgayı ayırmak için gelmiş ancak en büyük başı boş oğlunu kendi öz kardeşini hırpalarken gördüğünde tepesi atmıştı. Sonra kavganın sebebi olan hediye paketini istedi benden. Paketin içinde ne olduğunu bilmeden umursamdan cebimden hepsini çıkartıp yere attım. Biri patladı ve etrafa saçıldı. Bembeyaz bir toz. Hazar anlatmayı bırakıp bardağından bir yudum aldı. -İstiyorsan anlatmayı bırakabilirsin, dedim sessizce. -Hayır, sorun değil. Anlatmak ve biraz içimi dökmek istiyorum. Sonra babam beni bizzat kendisi karakola götürdü. Polislerin yaptığı araştırmalar sonucu verdiğim kişiler tespit edildi. Aralarından yarısı zehirlenmiş ve hastaneye kaldırılmış. Maddelerin asıl sahibi de bulunamayınca tüm suç üzerime kaldı. Sonuç olarak 15 yaşımdan 18 yaşıma kadar ıslahevinde kaldım. Çıktığımda babam beni haklı olarak eve kabul etmedi. Fazlasıyla pişman olmuştum. O maddeden nefret eder haldeydim. Kendimden de öyle. Babam benim hiçbir zaman gurur duyduğu bir çocuğu olduğunu söylemedi. Ona göre bu hayatta asla bir bok başaramayacak, beceriksiz, köşeye atılan biri olarak kalmaya devam edecektim. Hazar böyle anlatırken şimdi Harvey'e olan düşkünlüğü gözüme daha farklı gelmeye başladı. Hazar Harvey'in onu övmesini, onunla gurur duymasını severdi. Harvey'in onunla ilgilenmesi ve sürekli akıl vermesini de öyle. -İzmir bana artık dar gelmeye başladı. O yüzden yirmi yaşıma geçtiğimde İstanbul'a geldim. Orada burada iş buldum derken çalıştığım yer Merkez binasının yanındaydı. Şimdi kapanan bir internet kafe. Rastgele bir gece sıkıntıdan İhtişamlı Peperonni'yle uğraşmak istedim ve birinin bilgisayarına sızdım. Sızdığım bilgisayar tahmin edin kimindi. -Harvey'indi, diye tamamladı Emir. -Ve Harvey bundan etkilenip seni işe mi aldı, diye sordum heyecanla. -Hayır. -deyip güldü- Harvey buna çok sinirlenmişti. Ve onun sinirlerini daha da bozmak için beni işe yanında oturan adam aldı. Tabii güvenlik olarak. -Seni işe Emir mi aldı? Derken hayretle Emir'e baktım. -Harvey bilgisayarı hacklendiği için çok aşağılanmış hissediyordu. Bende sırf eğlencesine ve onun inadına gittim Hazar'ı işe aldım. Vücudumu ona çevirip sandalyesini ayağımla benden uzağa ittim. - Sen varya çok fenasın Emir. Hem de çok. Emir piç bir gülüş atarken, -Öyleyimdir, deyip tek eliyle sandalyemin ayağını tutup kendine doğru çekerek aramızda ki mesafeyi kapattı. Yüz yüze geldiğimiz saniyelerde ikimizde birazcık utançla telaşlanarak başımızı terkar masaya çevirdik. -Benim hikayem burada bitiyor, dedi Hazar. -Ailenle görüşüyor musun? -Hayır, yani çok nadir. Kardeşlerime gizliden harçlık veriyorum o kadar. -Öyle bir geçmişe rağmen kötü yola düşmemen bence seni takdir etmek için yeterli bir sebep. -Sağ ol Karmen. Ama beni artık bırakalım da bir başkasını dinleyelim. Mesela ben en çok üçünüzün neden lakap kullandığını merak ediyorum. İlgi noktalarının kendileri üzerine geldiğini gören Maytap çok gizemli birisiymiş havalarına girdi hemen. Gözlerini kısmış ve masadakilere birazdan çok gizli sırlarını paylaşacakmış gibi bakıyordu. -Öyle çok büyük bir mesele değil aslında, dedi Skar. Maytap bunu duyduğu an hava yastığı gibi söndü. -Ya Skar! -deyip omzunu itekledi- Kardeşim izin ver biraz gerilim yaratayım ya. - Başkaları olsa tamam derdim Kardeşim ama bu insanlara oyun oynamayalım. Bu cümleler Skar'ın bizlere kıymet verdiğinin göstergesiydi. Maytap hevesi kırılmış gibi Skar'a hak vererek sessizleşti -Kendi isimlerimizi karanlık dünyada veya karanlık işler yaparken kullanmıyoruz. O kadar kirliliğin arasında en azından ismimizin bize ait ve temiz kalmasını istiyoruz. Hollanda ve Maytap başlarını salladı. -Harika. -dedi Emir birden- Gerçekten harika düşünmüşsünüz. -Peki gerçek isimleriniz ne? -Kusura bakmayın insanlar, sizlik bir sorun yok ama ben şimdilik bunu söylemeye hazır hissetmiyorum kendimi, dedi Skar. Gözler Hollanda'ya çevrildi. -Ben de hazır değilim, dedi kız. Kimse bu konu için üstlerine gitmedi. Fakat Maytap elini havaya dikti. -Ben söylemeye hazırım. Derin bir nefes alıp herbirimize tek tek baktı. -Ama nolur bana ismimle seslenmeyin. Maytapdan devam edin. -Sen nasıl istersen, dedi Ceyhun. -İsmim Sezer. Sezer Tokdemir. Herkes bir anlık sustu. Ve hemen ardından "memnun oldum, ismin güzelmiş, beklemiyordum" gibi tepkiler geldi. -Madem ismini söyledin Maytap, o zaman onlara nasıl tanıştığımızıda anlat daha çok şaşırsınlar. Hollanda'nın teklifi üzerine Maytap bir çocuk gibi gözlerini açtı. -Gerçekten anlatayım ister misiniz? -Ben isterim, dedi Hazar meraklı gözlerini genç kıza değdirirken. -O zaman anlatıyorum. Ben de merakla dinlemeye başladım. Onların nasıl tanıştığını daha önce hiç gerçekten duymamıştım. -Bundan on yıl öncesine gidelim. Ben o zaman 27 yaşındaydım. Mesleğimde manavcılıktı. Gerçi tek bir şey satıyordum o da Karpuz. Şu dışarda gördüğünüz pikap varya işte onun arkasını karpuz doldurur sonra pazarlara satmaya giderdim. Yine gitmişim bir pazara. Sabahtan beri bağırıyorum "Gel vatandaş gel Karpuz ye" diye. Ama nedense o gün bir Allah'ın kulu yok gelip satın alan. Sinirlerimde gittikçe tepeme çıkıyor. Sonra iki kişi geldi geldi benim önümde durdu. İşte Skar ve yanında Kız... -tam kızıl Kehribar'ın adını söyleyecekken sustu- Kız var işte. Tabii kız dediğime bakmayın bizim ablamız gibidir o kadın. Neyse, Ablam diyor ki "gel karpuz alalım". Bu Skar'da "yok" diyor. Sonra ben sinirlendim. Bağırdım "alsana kardeşim niye almıyorsun" . O da "sanane" dedi. "Niye almıyorsun?" Diye sorduğumda beni delirten o kelimeleri söyledi. "Çünkü karpuzun güzel değil." Baya sinirlendim çünkü benim karpuzum çok güzeldir. Sonra bir tartışmaya girdik. Alacaksın, yok almayacağım diye. Bende aldım bıçağı kestim karpuzu. Bir dilimine batırdım kendisine uzatıp zorla yedirmeye çalışıyorum. Sonra o kargaşada olan oldu bıçakla yüzünde ki yarayı yaptım. -NE? Diye bağırdım birden. Ve Hazar elinde ki dilimi masaya düşürürken Ceyhun başı koparcasına onlara baktı. -Nasıl ya? Skar yüzünde ki o yara izini Maytap mı yaptı? Skar Maytap'a iflah olmaz bakışları atarken başını iki yana salladı. Maytap ise tepkilerimize bakıp bakıp kahkaha atıyordu. -Ne zaman birine anlatacak olsa her zaman böyle yapıyor. Maytap'ın yüzümde yaptığı yara işte şuradaki -deyip o uzun çizginin altında ki ufak yeri gösterdi- ufak şey. Büyük yaranın kendisiyle bir ilgisi yok. Hikayenin aslını bilen Aylinde kahkahalarla gülmüştü bize. -Sen çok güldün örgülü. Senin onlarla tanışma hikayende bu kadar komik mi? Hollanda Ceyhun'a bakarken gözlerini sildi ve, -Yok, benimki o kadar olaylı değil,dedi. -Bilmem biliyor musunuz ama ben tamirhanede çalışıyorum. Yaklaşık üç veya dört sene önce Maytap ve ablamız beraber gelmişlerdi tamirhaneye. Maytap'ın pikabını tamir etmemi istediler. Öyle ondan sonrası da hep onlarla oldum. -Neden bu kadar erken yaşta çalışmaya başladın? Ailen mi zorladı? Hazar'ın sesi zar zor çıkmış ancak cümlesini bir aksilik çıkmadan kurmayı başarmıştı. -Benim ailem ben on beş yaşımdayken geçirdiğimiz araba kazasında vefat etti. Hollanda'nın duygusuzca söylediği şeyle beraber bilmeyen diğer herkes bu duruma üzülmüştü. Diğerleri de kendi geçmişini anlatmaya başlasa kafam kendiliğinden düşecekti masaya. Epeyce süren sohbetin ardından -Ben bugün baya yoruldum. O yüzden yatmaya erken gideceğim. Skar ve Maytap eğer sizin için de uygunsa nöbete bu gece siz kalın. Cansu gergin ve korkuyor. Maytap onu gevşetmek konusunda ancak sana güveniyorum. -Bizde o iş patron. Sen uyu rahat rahat. Başımı salladım. -Ayrıca yine de söyleyeyim yarın Phiqz hukuk bürosu sahipleriyle buluşmaya gideceğim. Haberiniz olsun. Geldiğimde ne konuştuğumu öğrenmek isteyen olursa anlatırım. Ve diğer dosyaların incelenmesini de yarın akşam yaparız. Sandalyeyi geriye doğru itip ayaklandım. -Bu akşam yemeği için hepinize teşekkür ederim. Birbirimize iyi geceler dedikten sonra mutfaktan çıktım ve merdivenlere doğru yürümeye başladım. O sırada Ceyhun konuştu. -Senin nasıl bir geçmişin var diye sordu birisine. Ama sesinde bildiği bir şeyleri ima etmeye çalışan garip bir tonlama vardı. Başımı masaya dönüp sessizce onları uzaktan dinlemeye başladım. -Benim anlatacak bir geçmişim yok, dedi Emir lafı uzatmadan. -Öyle mi, diye uzattığında Ceyhun'un bunu neden yaptığını anlamadım. Emir'e niye böyle hesap sorar gibi bir üslup kullanıyor üstelik inanmadığını belli ediyordu? -Öyle, diye buz gibi bir sesle söyledi. Tam aralarında ki gerginlik bitti deyip yürümeye devam edeceğim sırada Ceyhun, -Ayağa kalk, dedi. Şok içinde onlara döndüm. Gidip müdahale etmem gereken bir karışıklık olacak mıydı? -Derdin ne senin kardeşim, diye sertçe sordu Emir. -Derdim yok. Ayağa kalk dedim sadece küfür etmedim. Ceyhun adeta Emir'in sınırlarını zorluyordu. Emir şimdiye başkası olsa çoktan agresifçe kavgaya tutuşmuştu bile. Fakat alttan alıp Ceyhun'un dediğini yaptı ve ayağa kalktı. Ceyhun başını sallayarak onu baştan aşağı süzdü. Ve kendinden emin bir şekilde ayağa kalkıp Emir'in yanına geldi. Kalbim ağzımda atıyordu adeta. Tetikte duruyordum resmen. Ceyhun Emir'in kulağına eğilip bir şeyler fısıldadı. Ve tam o anda Emir'in bedeni muğlak bir titremeyle kasıldı. Kendini Ceyhun'dan geriye doğru çekip çatık kaşları ile ona baktı. -Benimle bahçeye gel, diye emredip mutfaktan çıktığında Ceyhun peşinden gitti. Daha fazlası beni ilgilendirmiyordu. Zaten biraz daha ayakta kalsam yorgunluktan düşüp bayılırdım. Merdivenlerin çıktıktan sonra odama geçip yatağıma geçtim. Bu gece, yandaşlar olarak birleşirken asla gerçekleşmesini beklemediğim bir samimiyet kurulmuştu aramızda. Beraber gülmüş, korkmuş, eğlenmiş ve dertleşmiştik. Sanki yıkık bir harabenin yeniden doğuşu gibiydi. Karanlık dünyada hapsolmuş solmuş ruhlarımız, bu gece bir nebze olsun aydınlık görmüştü. İntikam işte şimdi ben hariç diğerlerinde de görevden öte yaşama şekli haline gelmişti. Cebimden telefonumu çıkartıp galeriye girip Harvey'in fotoğraflarına tek tek uzunca bakmaya başladım. Harvey, sevgili kocam. Sen kendini benim için feda etmiş olabilirsin ama korkma ben senin için kendini feda etmeye hazır 6 farklı insan daha buldum. Ve sen mezarında ben de yatağımızda rahat uyuyana dek durmayacağım. 27. BÖLÜMÜN SONU
BÖLÜM HAKKINDA NE DÜŞÜNÜYORSUNUZ???
SELAMMMMM
Sonunda geldikk. Ama kızmayın bölüm çoookkk uzun. Yani resmen 11k kelimeden fazla 🥺
Bu bölümün biraz daha yandaşların geçmişi ve kendi aralarında ki ilişkilere değinmek istedim.
Hazar'ın geçmişi hakkında ne düşünüyorsunuz???
Maytap, Skar ve Hollanda hakkında peki???
Ceyhun ve Emir arasında ne oldu sizce???
Bir sonraki bölümde görüşmek üzere
|
0% |