Yeni Üyelik
31.
Bölüm

28. BÖLÜM - SAÇLARINI ÖREBİLİR MİYİM?

@shorosharpen

 

Yazsam bu hikâyeyi

Alsam, gömsem toprağa

Yıllar sonra bulunur

"İmkânsız bir aşk" denir

 

imkansız bir aşk denir - Yunusemre

 

And you're singing the songs thinking this is the life

And you wake up in the morning and your head feels twice the size

Where you gonna go, where you gonna go, where you gonna sleep tonight?

 

This Is The Life - Amy Macdonald

 

Kaygılarım yeniden uyanıyor

Bu duygular beni ürkütüyor

Yeniden yaşamak mı gerekiyor

Yine acılar yine korkular

Yine aşk

 

Yanımda Kal - Harun Kolçak

 

Harvey, sevgili kocam. Sen kendini benim için feda etmiş olabilirsin ama korkma ben senin için kendini feda etmeye hazır 6 farklı insan daha buldum.

 

Ve sen mezarında ben de yatağımızda rahat uyuyana dek durmayacağım.

 

❤️⛓️🖤

 

Erdem Aker'in bomba patlatmasından 10 saat önce.

 

Fırtına öncesi son sessizlik...

 

Yıkım öncesi son ayakta kalmalar...

 

Yaşarken görülen son güzellikler...

 

İnanılan ufak ihtimaller...

 

Kurulan aile ve dostluklar...

 

Sahip olunan son özgürlük...

 

Var olan son inanç...

 

Gece boyu kurulan hayaller...

 

Fakat SON kapıya dayandı. Şimdi nazikçe çalıyor. İçerdeki kimse kapıyı açmayacak. Son buna kızacak ve diyecek ki "benden kaçamazsınız."

 

İçerde olanların kaçmaya dair inançları son derece ilham verici.

 

Son vazgeçmeyecek. Tekrar kapıyı çalacak bu sefer tekmeleyecek bile. "Kapıyı açın. Ben geldim ve geri gitmeyi de bilmiyorum."

 

İçerdekileri ufaktan bir korku çevreleyecek. Bu son kendilerinden ne istiyor? Biraz fedakârlık mı? Biraz sadakat mi? Biraz cesaret mi?

 

Yoksa birden fazla ceset mi?

 

Bu Son'un aç karnı neyle doyuyor?

 

İçerdekiler kapıyı yine de açmayacak. Ama Son'un sabrı tükendi. Artık kapıyı tamamen ortadan kaldırmak için uğraşıyor. Ve kapıyı yok edene kadar gitmeyecek.

 

Kapı kalkacak, Son eve girecek. Evdekiler dört bir yana kaçışacak fakat asla saklanamayacaklar.

 

Çünkü Son geldi. Son yaklaştı. Son istediğini alacak ve sona erecek.

 

O zamana kadar insanlar mutlu olacaklarına inanmaya devam etsin.

 

⛓️⛓️⛓️

 

Henüz öğlen olmadan önce bugün neredeyse tüm vaktimi harcayacağım büyük dava dosyası için uyanmıştım. Saat sabah onu gösteriyordu.

 

Gideceğim yer belliydi. Kiminle gideceğim ise muallak. Fakat hazırlanırken bu detayları yavaş yavaş düşündüm. Emir'le gidip onlarla konuşmaya çalışırsam bana kendilerini oldukları gibi açmazlardı.

 

Hele ki İgima'dan çekiniyorlar ise Eski Peperonni üyesi Emir'e tek Kelime bile etmezlerdi. O yüzden bugün o iki insanlar buluşmaya yalnız başıma Karmen İvy As Cindy olarak gidecektim.

 

Aynı adamdan darbe yemiş bir mazlum daha...

 

Bir yandan sürekli hararet içindeyken bir yandan yandaşların bana karşı iyi niyetli oluşları rahatlık veriyordu. En azından bir yerde kaybederken bir yerde kazanıyordum.

 

Hazırlanmam artık tamamen bitince son kez ezberimde olan adreslerini fotoğraf çektim ve odamdan çıktım. Evde genellikle sessizlik hakimdi. Dün gece hepsinden önce uyumaya gittiğimden Kimler burada kalmış bilmiyordum.

 

Aşağı inerken mutfaktan gelen takırtı sesleri dikkatimi çekmişti. Fakat içimden bir ses oraya sessizce gitmem gerektiğini söyledi.

 

Parmak uçlarımda köşeden köşeye sürtünerek mutfağın önüne geldim. Baş ucumla önce salona bakıp birinin olup olmadığını kontrol ettim. Koltuğun üzerinde sırtı bana dönük olan Hazar uyuyordu.

 

Başımı hemen mutfağa geri çevirdim. Ve dünden beri şüphede olduğum o gerçek şimdi karşımda duruyordu.

 

Baygın bakan kızarmış gözleri, kontrol edemediği bedeni ve pis kokan üstünden az çok ne olduğunu anlamış fakat konduramamıştım. Ki kondurduğum ilk anda içimde öfke patlamaları yaşanacaktı.

 

Tıpkı şuan olduğu gibi.

 

Bana sırtı dönük bir şekilde mutfak masamın üzerine doğru eğilmiş olan Hollanda, açık bir şekilde masaya döktüğü beyaz tozları hızla ve nefes nefese burnundan içeri çekiyordu.

 

Görmeyi istemediğim bir manzaraydı bu. Onun bunu yaptığını Ceyhun'la onların evindeyken çakırkeyif ona bir poşet uzatmasından anlamıştım. Zaten aynı evin içindede Kızıl Kehribar'da kullanıyordu aynı zıkkımı.

 

Ona üzülmek yerine sinirlenmiştim şimdi. Hele ki dün Hazar'ın anlattıklarından sonra sanki hiç dinlememiş ertesi sabah marifetmiş gibi benim evimde benim mutfağımda benim yemek masamda onu bu halde gördüğümde kendimi kaybettim.

 

Onun yanına giderken attığım her bir adım yeri parçalayacak kadar sertti. Kız arkasıda birinin olduğunu anladığı anda başını masadan kaldırıp poşetini avcunun içine rastgele saklayıp bana döndü.

 

-Ka-Karmen, diye ismimi kekelese bile üstüne yürüdüm.

 

-Ne yaptığını sanıyorsun sen?

 

Tüm huysuz asiliği minicik bir hal aldı.

 

-Hiç bir şey, Karmen bir şey yapmıyordum.

 

Korku ve uçuklukla karşımda durup gördüğümü inkâr etmesi öfkemi alevlendirdi.

 

-BENİM EVİMDE, BENİM MUTFAĞIMDA BENİM MASAMDA SEN NE YAPIYORDUN?

 

Diye bağırdım. Böylesine berbat bir soruya ne cevap verirse versin algılarım hepsini faydasızolarak görecek ve hatta sinirime katkı sağlayacaktı.

 

-Karmen, Karmen özür dilerim. -diyerek bana doğru eğildi aceleyle- Özür dilerim, burada yapmayacaktım yemin ederim.

 

Küstah. Kendimi iğrenircesine geriye çektim ondan.

 

-Burada mı? Bir de burada mı diyorsun? Bak çocuk, Bak Aylin -ismini duyduğunda gözleri büyüdü fakat umursamadım- Bak beni delirtiyorsun şuan.

 

-Karmen özür dilerim yemin ederim bir daha olmayacak.

 

-Sana dün fark ettiğimi yeterince belli etmedim mi? Ha? İlla ki gelip seni tartaklamam mı lazım? Ne yapıyorsun ya? Ne yapıyorsun sen? Lan ben sana bir can emanet ediyorum can. Ona bu ayık olmayan kafayla mı nöbetçilik yapacaksın?

 

Cansu'nun güvenliği için aldığımız tedbir ayık olmayan bir kafa mıydı? Seri bir şekilde kelimelerini haklı sebepler sunmadan sıralıyordu.

 

-Biliyorum, benim hatam. Benim hatam. Bir daha asla ama asla evine sokmayacağım bunu. Ya da karşında çekmiş halde olmayacağım.

 

-Bak, bak hala şart koşuyorsun. Ne evi ne beni lan delirtme beni! Kız çocuğu beni iyi dinle aptal mısın sen? Kehribar'a mı özeniyorsun?

 

-Hayır onun hiç bir ilgisi yok.

 

-Öyle mi? Sana bu paketleri kim veriyor o zaman?

 

-Sadece ben çok ısrar ettiğim için veriyor. Gerçekten bir daha asla getirmem yanımda.

 

-Lan ne yanı? Ne yanı? Hala içmeye devam mı edeceksin yani? Sadece ben miyim sorun? Benim görmem mi? Bak beni delirtme Hollanda!

 

Nedenini anlamadığım bir sahiplenme iç güdüsünün verdiği kızgınlıkla Aylin'e doğru bir adım atıp ona tokat atmak için elimi kaldırdım.

 

Fakat kolum daha havadayken yakalanmıştı. Başımı elin sahibine çevirdim. Sese uyandığı yüzünün her bir ekşimiş tarafından belli oluyordu.

 

-Ne oluyor ya? Tokat mı atacaktın? Sana dün sunduğumuz sadakatimize verdiğin karşılık bu mu?

 

Burnumdan öfke ve gülüşle karışık bir ses çıktı. Kolumu hemen ondan çekip,

 

-Verdiğim karşılık ha? Bak bakayım neye böyle bir karşılık veriyorum. Sadakatinize mi yoksa iş güzarlığına mı?

 

Ne olduğunu hala anlamayan Hazar'a durumu daha temiz bir şekilde göstermek için Aylin'in üzerine çullandım.

 

-Bırak! Bırak beni Karmen, bırak, diyerek can çekişse bile cebine ulaşmış ve içinden iki paket kokayı çıkartmıştım.

 

Aylin'in yüzüne hayalkırıklığı ile baktıktan hemen sonra Hazar'a dönüp avcuna sertçe çocukluğunu mahveden paketleri iteledim.

 

-Al bak bakayım, ben neye nasıl karşılık veriyorum.

 

Hazar eline koyulan paketlere bir süre bakakaldı. Ne olduğunu ve kimden çıktığını kavradığında başını istemeyerek kaldırıp suçluluk duygusuyla yanıp tutuşan Aylin'e baktı.

 

Bu çocuğun yüzüne de en az benimki kadar parçalanmış bir hayal kırıklığı izleri ilave edilmişti. Gerçekleri reddetmek gibi niteliksiz bir bakış açısına geçmeden suçu tamemen kıza yığdı.

 

Belki de sandığından farklı birisi olarak çıkmasından kaynaklıydı bu.

 

-Bak beni iyi dinle. Birazdan git yukarda ki banyoda duşunu al kendine gel, aklını başına topla. Geldiğimde seni böyle kafasız uçuk bir halde görürsem o zaman o tokatı atmama bir Allah'ın kulu engel olamaz. Anladın mı?

 

Arkamı dönüp mutfaktan çıktım. Ana kapıya yetişmek üzereyken Hazar'ın,

 

-Dün anlattığım o geçmişimden sonra gecenin sabahında seni bu zıkkımı çekerken görmek, aslında kendine bile değer vermediğini gösteriyor, dediğini duydum.

 

Ve konuşmanın devamını da duymaya hiç meraklı olmadığımdan hışımla kapıyı çarpıp çıktım.

 

 

Tam o sırada ise ön bahçemde bekleyen arabamdan korna sesi yükseldi. Aslında önce garaja uğrayıp Cansu'nun durumunu kontrol edecektim ama bu sefer gerçekten bunu bile istememiş ve hiç beklemeden arabama gidip bindim.

 

-Güüü- Naaayyy- Dınnn yavrum, diye uzata uzata konuştu Ceyhun.

 

Ben ise ona,

-Günaydın, diye buz gibi cevap verdim.

 

-Daha kargalar bile bokunu sıçmadı Karmen. Senin moralin sabahın köründe nasıl hemen bozulabiliyor?

 

-Kargalar bokunu benim üzerime sıçıyor demek ki Ceyhun. Sürmeye başla.

 

Ceyhun gülerek el frenini indirdi ve gaza bastı. Evimizin bahçesinden çıkmıştık. Aklıma normalde Aylin'in tutması gereken nöbet değişimi geldiğinde hemen telefonumu açıp Emir'e mesaj attım.

 

"Emir günaydın, bir sorun çıktı. Bugünlük nöbeti sen tutar mısın? Skar ve Maytap'ın devir saati geldi."

 

Mesaj gittiğinden sadece yarım dakika sonra görüldü olmuştu.

 

"Günaydın, tamam"

 

-Şimdi söyle bakalım sabah sabah ne oldu?

 

Emir'in hemen olumlu cevabıyla nöbet stresimin derecesini biraz kısmıştım hiç değilse.

 

-Hollandayı mutfak masamda koka çekerken yakaladım, dedim.

 

Ceyhun hiç şaşırmadan sürmeye devam etti.

 

-Niye şaşırmadın?

 

-E bunu bilmiyor muyduk sanki? Onlarda kaldığımız zaman bana da uzatmıştı hatırlarsan.

 

-İyi de ben, ben o zaman umursamamıştım. Ama şimdi, şimdi sinirden dört köşe oldum.

 

Bu cümlemi kendinde elden geçirdikten sonra verimli bir sonuç almış gibi,

 

-Belki de Aylin'in gözünde ki konumu gittikçe daha farklı bir hal alıyordur, dedi.

 

-Ne gibi yani?

 

Ceyhun bir kavşağı döndükten sonra bana dikiz aynasından bakıp,

 

-Abla Kardeş gibi mesala, dedi.

 

-Saçmalama. Saçmalama Ceyhun. Ben ve Aylin mi? Gerçekten mi? Öyle bir yakınlığa ulaşacağımızı hiç sanmıyorum.

 

-Allah Allah, niye öyle dedin ki zaten o Kehribar mıdır nedir o kadınla neredeyse böyle olmak üzeresin.

 

Bir kez daha "Ne?" Diye bağırmıştım.

 

-Kızıl ve Ben mi? Abla kardeş? Ahaha hiç güleceğim yoktu cidden. Sen iyice saçmalamaya başladın. Sus yoluna bak en iyisi, dedim yüzümü ondan dışarı çevirip.

 

-Ayrıca bence bizden başka daha göze batan bir ilişki doğuyor.

 

-Kimlermiş bunlar?

 

Sesime iyice cırlak ve rahatsız edici bir ton katıp,

-Mesela Emir ve Sen. Resmen Abi Kardeşten farkınız yok, dediğim anda arabada ani fren yapıp beni öne savurdu.

 

-Bak Kadın iner kusarım şurada, sus.

 

-Hıhım, tabii tabii, diye bilerek dikine gittim.

 

Anlaşamadıklarını bilmeme rağmen bunu söylemek bana büyük zevk vermişti.

 

⛓️⛓️⛓️

 

Erdem Aker'in bomba patlatmasından 7 saat önce

 

Konumun bizi getirdiği yer bitince Ceyhun arabayı müstakil tek katlı, mavi ve beyaz boyalı bir evin önünde söndürdü.

 

-Seninle gelmemi istersen eğer...

 

-Tek başıma gitmem en doğrusu olacaktır.

 

Dedikten sonra dikiz aynasına bakıp havaya kalkmış olan bir kaç tutam saçımı düzeltip dosyayı aldım ve arabadan indim.

 

Ev dışarıdan tatlı ve güzel duruyordu. Boyaları en fazla 2 sene önce atılmıştı duvara. Kapıya kadar uzanan ufak bir yol ve iki yanında da bahçe niyetine kısa çitlerle kaplı yeşillik bulunuyordu.

 

Rastgele bir gelişti bu. Onların evinde olup olmadığına emin bile değildim. Sadece öyle olmasını umuyordum.

 

Fazla sık olmayan adımlar atarak beyaz ahşap kapıya yetiştim. Önlerinde çaresiz ve telaşlı bir kadın olarak durmak istemiyordum. Beni gözlerinde ufak görürlerse gerçekten İgima'yı devireceğime inanmayıp destek çıkmazlardı.

 

Boğazımı temizleyip sağ elimi yumruk yapıp hafifçe üç kere kapıya vurdum ve çekildim. Pencerelere tül çekilmiş olsa gerek çünkü içerisi gözükmüyordu. Hatta bu kısa sessizliğim içinde de evden hiç ses gelmemişti.

 

Yeniden kapıya doğru eğilip çalacakken kendimi içeri sendelerken buldum. Elim boşluğa düşmüştü çünkü kapı geriye doğru çekilmişti.

 

Ayaklarımı yere tekrar sağlam basıp yerime geçtim. Sanki kapının önüne uçarak gelmiş gibiydi çünkü cidden hiç ses duymamıştım.

 

Başımı yerden mahçup bakışlarla kaldırıp karşımdakine baktım.

 

Bir kadın duruyordu. Siyah olması gereken saçlarının bir çoğu beyaza bulanmıştı. Yaşını yüzünde ki kırışıklıklar ve derin çizgiler az çok belli ediyordu. Yanaklarında hafif pembe bir allık, dudaklarında şeffaf bir nemlendirici sürülmüştü.

 

Fakat bu makyaj yapma çabası güzel görünmenin ötesinde solgunluğunu gizlemekti fikrimce. Boynunda ki etler hafif sarkmış ve güneşin ufak tefek kara lekeleri belirginleşmişti. Üzerinde hafif kilolu vücudunu pek saklamayan bir askılı yeşil bluz giymiş altına da varis damarlarının çıkıntılı olduğu bacaklarını gösterecek kadar dizine gelen siyah etek geçirmişti.

 

En sonunda yüzüne tekrardan baktım. Bu eve fazla misafir geliyor gibi değildi. Çünkü kadın bana hem korkmuş hem şaşırmış bakıyordu. Beklenmedik bu yabancı kendisini bir süre hareketsiz kıldı.

 

Ama neyse ki evde birisi vardı. O yüzden hemen kendimi tanıtmaya geçtim. Çünkü ben konuşmaya başlamasam burada saatlerce birbirimize şaşkınca bakıp dururduk.

 

Boğazımı sessizce temizledim. Ve saçlarımı boynumdan geriye doğru savurup sağ elimi kadına doğru uzattım.

 

-Merhaba, dedim.

 

Kadın ne elimi sıktı ne de bir cevap verdi. Üstelemeden elimi yerine geri çektim ve gittikçe tekrar üzerime gelen gerginlikten kurtulmak için silkelendim. Kadın kapıyı açtığına epey pişman gözüküyordu.

 

İfadesiz suratında ki ince kaşları çatıldı. Gözünün bir kısmı seyiriyordu.

 

-Sen kimsin, diye sordu asabi bir tavırla.

 

-Ben Karmen. İsmim Karmen.

 

Yeterli gelmemişti ona.

 

-Soy adın ne?

 

Susup biraz yutkundum.

 

-Ivy As Cindy. Tam adım Karmen İvy As Cindy hanımefendi.

 

Soy adımı duyduğunda yüzü buruştu. Gözleri benden çekilip arkaya baktı. Sanki kendi hafızasında bu soy isminin kime ait olduğunu anlamaya çalışıyordu.

 

Uzun sürmedi. Bakışları keskinleşip bana dehşet içinde geri döndüğünde içimden hassiktir... Diye geçirdim.

 

Kim olduğumu öğrendiği an kapıyı suratıma şiddetle çarptı. Elimde ki dosyayı fark etmemişti bile kim olduğumu öğrenmek benden kaçması için yeterli bir sebep olmuştu ona.

 

Hayır, tabii ki bu sadece ilk denememdi. Ve ilk seferinde bana böyle tepki vermese asıl o zaman şüphelenirdim.

 

Kararlılıkla kapıya geri yaklaşıp bu sefer ısrar ettiğini belli eder gibi hızla çaldım.

 

-Nezaket Hanım, lütfen açar mısınız kapıyı? Beni yanlış anladınız. Lütfen soy adıma göre değerlendirmeyin.

 

İçeriden olumlu ya da olumsuz hiç bir geri dönüt olmamıştı. Beni resmen yok sayıyordu. Kapının önünden çıkıp pencereye gittim. Bu kadarı biraz ahlaksızlık olarak sayilabilirdi ama yine de demir parmaklıkların arasına kolumu sokup camı vurmaya başladım.

 

Bu saatten sonra da açacakları varsa da artık kapıyı açmazlardı.

 

-İçeride olduğunuzu biliyorum. Lütfen beni yok saymayın, neden korktuğunuzu da biliyorum. Sandığınız gibi değil. Başınızı belaya sokmaya gelmedim. Başı belada olan benim. Sizden sadece yardım istemeye geldim.

 

Aceleyle pencereden çekilip tekrar kapıya koştum.

 

-Avukat Nezaket Gedik, kim olduğunuzu ve ne yaşadığınızı gayet iyi biliyorum. Buraya gelişimde kimsenin Haberi yok. Eğer merak ediyorsanız ne İgima Dizable'nin ne de Peperonni'nin.

 

Kapının önünde yalvararak sayıp dönmelerim ikna edici mi bir fikrim yoktu. Aynı durumda ben olsam, karşı taraf bana ne derdi ki ben kapıyı ona açardım diye düşünmeye başladım.

 

Muhtemelen korkmuş olurdum. Yıllarca kaçıp kurtulmaya çalıştığım ve hayatımı mahfeden belanın yine kapıma dayandığını görecek olsam beni ancak gelecek vaat eden sözler ikna ederdi. Çünkü ben kendi hayatım için değil benden başka masumların hayatı için hayal kurabilirdim bu saatten sonra.

 

Son şans olarak kapıya iyice yaklaştım. Sesimin ve dediklerimin net olarak karşıya gitmesini istiyordum. Eğer bu sözlere de kapıyı açmazlarsa arkamı dönüp buradan gidecektim.

 

-Buraya kendi menfaatim için gelmedim. Beni duydunuz mu? Nezaket hanım beni duyduğumuzu biliyorum. Kulaklarınızı kapatıp kapınıza gelen şu çaresiz kadının dediklerine sağır olmayın. İyi dinleyin, lütfen dinleyin.

 

Ben de sizin gibi aynı adamdan darbe yedim. Soy adından dolayı muhtemelen ne olduğunu biliyorsunuzdur. Yine de bilmiyorsanız size anlatırım. Benimde bir hikayem var, içime sığmayan acılarla ilgili. Biz sizinle aynıyız. Karanlık tarafın kıyısında köşesinde aydınlık bulmaya çalışan bedenleriz.

 

Fakat ben kendimden geçtim artık. Bu yolda iki farklı amaç için yürümeye devam ediyorum. Ve sizin bilmenin gereken amaç, hedefimin karanlığı bitirmek ve benim gibi masum ruhların daha fazla işkence çekmesine engel olmak. Hayır, hatta engel olmak değil. Bunun önüne tamamen geçmek ve bitirmek.

 

Susup bağırmaktan kuruyan dudaklarımı ıslattım. Yeniden konuşmaya başladığımda daha kısık sesli ve içtendim.

 

-Lütfen hala bir ışık var, görüyorum. İnanıyorum ve en önemlisi kendime güveniyorum. Çünkü ne pahasına olursa olsun intikamımı alıp Karanlık dünyayı bitireceğim.

 

Bu kadardı. Söyleyebileceğim her şeyi söylemiş hatta biraz duygusal yanımı bile vermiştim. Kapının önünden çekilip karşında durdum. Biraz daha bekleyecektim. Kadına düşünmesi için vakit tanıyacaktım.

 

Bekledim...

 

Biraz daha...

 

Ve biraz daha...

 

Sonra kulaklarım tavşanınkiler gibi dikildi havaya. Çünkü kapının önünde tıkırtı sesi duymaya başladım. Bu tıkırtılar gittikçe arttı ve en sonunda kapının kolu çevrildi. Başımı mahsustan aşağı eğip kadının beni davet etmesini bekleyeceğim derken,

 

-İnsanları zayıf noktalarından vurmayı iyi biliyorsun, dedi yetişkin bir adamın sesi.

 

Başımı hızla kaldırdım. Karşımda; dipten sona kadar her bir teli beyazlamış kulaklarına kadar yetişen saçları ile beyaz tenli siyah gözlü bir adam duruyordu. Yüz hatları keskin ve beyaz sakalı seyrekti.

 

Aklıma ilk olarak Emir'in bu adam hakkında koka bağımlısı olduğunu söylediği geldi. Hemen gözlerine ve dudaklarına baktım. Göz irisleri siyah, beyazları ise normal beyazlıktaydı. Dudakları ise kendi doğal renginde kurumamış haldeydiler.

 

Vücudunda ki hareketlenme yaşının ileri olmasından kaynaklanıyor Hollanda da olduğu gibi akut durmuyordu. Hollandayı da bu sabah Kokain çekerken yakalamıştım ama ikisi arasında farklılıklar vardı.

 

-Şaşırması gereken kişi ben iken sen niye donakalıyorsun anlayamadım?

 

Hafif sevecenlikle sormuştu.

 

-Kapınızı açtınız. -dedim- Bu beni içeriye davet edip konuşmaya devam etmek istediğiniz anlamına mı geliyor?

 

Adam başını hafifçe omzundan arkaya çevirdi. Aralık olan kapıdan arkaya bakmaya çalıştım. Nezaket hanımın ayaklarını görebiliyordum. Başını bana geri çevirip dudaklarını aşağı eğdi.

 

-Eşim seni eve almamı istemiyor, dedi.

 

-Peki siz ne yapmak istiyorsunuz, diye sordum.

 

-Ben de seni eve almak istemiyorum.

 

-Ama kapınızı açtınız.

 

-Bu kadar iddialı konuşan birini kendi gözlerimle de görmek istedim.

 

Bunun üzerine omuzlarımı dikleştirip başımı salladım.

 

-İşte karşınızdayım.

 

Adam beni tepeden tırnağa süzdü. Karısı da arkadan içeriye doğru yürümeye başlamıştı.

 

-Üzerini incelememe gerek var mı?

 

İyi niyetli olduğumu göstermek açısından hemen sağ elimi belime götürdüm. Bunu yaparken de adamın gözlerinde bir anlık parıldayan ürkekliği yakalamıştım.

 

-Belimde içinde 6 tane kurşunu olan dokuz mm Beretta tabanca duruyor. Silahımın belimde durması bana kendimi güvende hissettiriyor. Onu uyurken bile çıkartmıyorum desem abartı kaçmaz.

 

-Fakat evime o silahla geçmene izin veremem.

 

-İsterseniz konuşma boyunca sizde durabilir. Hem bana güvenmediğiniz anda çeker vurursunuz, dedim hafif kinaye yaparak.

 

Adam itiraz etmeden elini uzattı. Ben de pek istemesem de silahımı belimden çıkartıp ona verdim. Adam silahı aldıktan sonra gözlerinin içine baka baka şarjörü çıkarttı.

 

-Bence konuşma boyunca kimse kimseye sıkmasa iyi olur. -dedi- Peki elinde ki kaba şey ne?

 

Dosyayı göreceği şekilde kaldırıp önünde tuttum.

 

-Hakkınızda derin bilgiler içeren bir dosya.

 

Beyazlamış kaşlarını çattı.

 

-O dosyayla ne yapıyorsun ve eline nereden geçti?

 

Dosyayı aşağı indirip adama doğru bir adım attım.

 

-Sanırım Avukat Yakup Gedik, sohbetimiz uzayacak gibi duruyor. Ne dersiniz artık içeri geçelim mi?

 

Adam üzerine ağır bir yük alıyormuş gibi büyük bir ağırlılıkla eliyle beni içeri davet etti.

 

-Beni kabul ettiğiniz için gerçekten çok teşekkür ederim, dedim önünden geçerken.

 

-Rica ederim Ivy As Cindy. Ayrıca biz avukat değiliz. O mesleğin şerefine nail olmayı kaybedeli yıllar oluyor.

 

İsyankârlık ile söylediği sözün ardından evinin kapısını kapattı. Evlerine genel bir bakış attım. Girişte koridor olmadan beni orta genişlikte bir mutfak karşılamıştı. Mutfağın dolapları ne eski ne yeni ahşaptan yapılmış, ortaya eskiden kalma daire masa koymuşlardı.

 

Duvarları yeni boyanmış gibi parlak dursa da tavana yaklaştıkça yer yer küflere denk geliniyordu.

 

Adamın arkasından gidip girişe yakın olan bir odaya geçtik. Burası salondu. Yıllanmış kahverengi koltuklar ve ufak bir televizyondan başka bir şeyleri yoktu.

 

Nezaket hanım koltuğun ortasında oturmuş önüne koyduğu ufak sehpanın üzerindeki çayı ara ara yudumluyordu. Başını kaldırıp bize baktı.

 

Derin bir çekti ve çayından bir yudum daha aldıktan sonra masaya bırakıp ayağa kalktı. Bana doğru geliyordu. Herhalde kolumdan tutup beni yaka paça kapı dışarı atacaktı.

 

Kadın bana gelirken kocası hiç ayarını bozmadan az önce karısının oturduğu koltuğa geçip oturdu.

 

Nezaket bana yaklaştığı anda elini uzattı ve birden gülümseyip,

-Evimize hoş geldin Karmen, dedi anaç bir duyguyla.

 

Bu beklenmedikti. Fakat hiç sorgulamadan elini sıktım.

 

-Hoş buldum.

 

Kadın elimi güven verir gibi iki eliyle kavradı.

-Az önce ki şey için-

 

-Sorun değil beni tanımıyorsunuz bile.

 

Kadın onu anlayışıyla karşıladığım için gülümsedi. Buraya gelirken çökmüş Hukuk bürosunun sahipleri olan bir karı kocayı nasıl birisi olarak bulacağımı bilemiyordum.

 

Fakat bana samimiyetlerini hemen aşılamışlardı.

 

-Geç Karmen kızım. Sana böyle diyebilirim değil mi? Kızım yaşındasın.

 

-Hayır bir sorun olmaz diyebilirsiniz, dedim.

 

Kadının yufka yürekli halleri, gözlerine baktığımda aynada kendimde de gördüğüm hasret izleriyle birleşince bana bir acı saplanıyordu.

 

Orospu Çocuğu İgima Dizable, bu kadının ve adamın gözlerinde ki yaşama sevincini çalmıştı. Tıpkı bende ve benim gibi daha bir sürü insanda olduğu gibi.

 

-Sen istersen geç karşımızda otur. Ben bir fincan çay ve kurabiye getireyim.

 

-Gerçekten gerek yok, yormayın kendinizi.

 

-Yapma. -dedi tuhaf bir acıtasyonla- Yapma geç otur. Evime uzun zamandır misafir gelmiyor. Bu hissi yaşamayı özlemişim.

 

Koltuğa oturup kadının içerden gelmesini beklemeye başladım. Yakup beyin gözleri ise elimde ki dosyada takılı kalmıştı. Nezaket hanım az sonra elinde çay ve kurabiyeyle gelip önüme bıraktı ardından kocasının yanına geçti.

 

-Haydi genç kadın bize kendini tanıt. Sonra bizi nereden tanıdığından bahset sonra da niye geldiğinden.

 

Yakup'un sözlerinden sonra eşi dizine hafifçe vurdu.

 

-Onu sorguya çekiyormuşuz gibi konuşma, dedi tatlılıkla.

 

-Ah, öyle mi oldu? Kusura bakma Karmen kızım sen istediğin yerden başla gitsin.

 

Onların karşısında şimdi mahçup hissetsem bile bunu belli etmedim. Ne kadar iyi davranıyor olurlarsa olsun önemli olan beni sevmeleri değil bana güvenmeleriydi. Onlara sadece sözlerimle değil duruşumla da kanıtlamalıydım kendimi.

 

-Ben Karmen İvy As Cindy. Eğer tanıyorsanız Peperonni kuruluşunda ki Ronni ekibi lideri Harvey İvy As Cindy'in eşiyim.

 

-Harvey'i tanıyorduk. Başarılı bir adamdı. Karanlık dünyada ismi epey duyulmuş birisiydi. Fakat duyduğumuza göre bir suikastte öldürülmüş.

 

Acı bir gülüş attım.

 

-Evet, öldürüldü. -dedim mat bir sesle- Detayları biliyor musunuz?

 

İkisi de başını olumsuzca salladı.

 

-Kocam Harvey yaklaşık iki ay önce 5 Haziran 2023 tarihinde sabah saat 11 sularında göğsüne yediği kurşunla öldürüldü.

 

Nezaket bana acır gibi bakmıştı. Hatta ufak gözleri sulanmıştı. Ben ise ağlamıyor veya sesimi titretmiyordum.

 

-Kimin yaptığını biliyor musunuz?

 

Diye manalı bir şekilde sorduğum anda Yakup'un feri çekildi. Karısıyla birbirine korku içinde baktılar. Cevap vermelerini bekledim ancak cesaretleri yoktu.

 

-İgima Dizable. Kocamın katili İgima Dizable. Bu ismi biliyorsunuz değil mi? Hatta yakından tanıyorsunuz.

 

Yakup'un aklından sanki korku dolu mazisi geçiyor gibi bir yere bakakaldı. Nezaket ise tir tir titriyordu.

 

-Ondan bahsetme, dedi dudaklarını kıpırdatarak.

 

-Aranızda ne yaşandı bilmiyorum veya size ne yaptı diye. Fakat geriye kalan ger şeyi biliyorum. Kendimden bahsetmemi ve sizi nereden bulup ne istediğimi anlatmamı istemiştiniz değil mi? Hemen anlatayım.

 

Sanki bunu istediklerine bin pişman olmuş gibi bakıyorlardı artık bana.

 

-Kocam Harvey ölmeden bir süre önce İgima Dizable ile ilgili araştırmalar yapmaya başlamış. Fakat bu bir yerde patlak vermiş ve İgima peşinde ki bu adamı foyası ortaya çıkmadan önce öldürmeye karar vermiş. Ölmesinden bir gece önce evimize siyah bir kutu içinde beyaz bir gözlük bırakıldı. Bunun ne anlama geldiğini biliyorsunuz değil mi? Sadece siyah gözlük üreten İgima Gözlük firması öldüreceği kişilere Beyaz gözlük gönderiyor.

 

Kocam öldürüldü. Geride ise ben kaldım. Çaresiz ve yapayalnız bir kadın olarak. Ve kaçınılmaz bir kapana yakalandım. Hayatımın biteceğine inanırken intikam duygusu beni yeniden diriltti.

 

Açıkça söylüyorum. Evet amacım İgima'dan intikam almak. Onu öldürmek ve yarattığı tüm karanlık dünyanın sonunu getirerek aydınlatmak.

 

Kendimi ve amacımı olabildiğince güçlü tanıtmaya çalışmıştım. Karşımdakiler ise beni sadece dinlemişti. Kocamın ölümünden bahsettiğimde suratları düşüyor İgima'dan bahsettiğimde suratları çekiliyordu.

 

Konuşmaya hala pek meraklı durmadıkları için biraz mola verip çayımı yudumladım ve kurabiyeden bir ısırık aldım. Benden başka kimse önündekine dokunmuyordu.

 

Ev sessizdi. Sadece benim lokmamı çiğneme sesim duyulduğunda biraz utanmıştım. Konuşmaya geri gireceğim sırada bacağım titredi. Onlara gözlerimle özür diledikten sonra telefonumu çıkarttım.

 

Usta kişisinden 3 yeni mesaj.

 

"Nasılsın güzelim?"

 

"Onlarla buluştun mu? Konuşuyor musunuz?"

 

"Ters bir şey olacağını hissettiğin an bana mesaj at"

 

Mesajları hızla okuyup cevap yazdım.

 

"İyiyim."

 

Görüldü.

 

"Yakışıklım."

 

Yazıyor...

 

Görüldü.

 

Yazıyor...

 

"Yakışıklım mı diyim?"

 

Görüldü...

 

Yazıyor... Görüldü. Yazıyor...

 

"Sen güzelim diyorsun, benim ne demem gerekiyor?"

 

"Onlarla buluştum. Şuanlık iyi gidiyorum. Ters Bir şey yok. Cansu nasıl, nöbetin iyi gidiyor mu?"

 

Görüldü.

 

Ekranda yine yazıyor bildirmini gördüğümde sohbet daha fazla kırılmasın diye telefonu cebime geri koydum.

 

-Bir şey dersiniz diye bekledim, dedim kendimi düzelterek.

 

-Sen anlatmaya devam et Karmen kızım. Bizim yorum yapabilmemiz için olayın tamamını öğrenmemiz gerekiyor, dedi Nezaket hanım.

 

-Öyle, bunca yıllık avukatlık mesleğinden kalan bir alışkanlık, dedi Yakup içi gider gibi.

 

-Öyleyse şimdi sıra sizinle ilgili olan kısımda. İgima'yı çökertmem ve öldürmek için bir çok farklı yollara başvurdum. Bazıları elimde patlarken bazıları beni adım adım ona yaklaştırdı. Bu süreçte İgima'nın işlerini yürüttüğü paravan şirketleri de bulmaya başladım. Ve araştırmalarım arasında da sizin eski hukuk büronuz olan Phiqz'i de gördüm.

 

Sorup soruşturdum. Herkes orayı İgima'nın çökerttiğini söylüyordu. Ancak kimse neden yaptığını bilmiyor ya da buna ait bir kanıt bulamıyordu. Ben de biraz kanıt bulmak amaçlı araştırmalarımı köklendirdim.

 

Yakup'un başından beri göz diktiği yanıma koyduğum dosyayı alıp onlara uzattım. Adam hemen kolunu öne uzatıp dosyayı aldı ve eşiyle incelemeye başladılar.

 

-Bu dosyanın eline nasıl geçtiğini sorabilir miyiz?

 

-O dosyayı bir arkadaş sayesinde aldım. Fakat aramızda kalsın bundan Peperonni'nin haberi yok.

 

Adam başını bana çevirdi.

 

-Nasıl yok? Neden yok?

 

-Peperonni intikam oyunumun bir parçası olmayı istemeyip Radikal bir taraf aldılar.

 

-Şaşırmamak gerekir. Her zaman ki Peperonni. Ne kimseyle dostlar ne de kimseyle düşman. Aslında olması gereken bu diye düşünüyorum bazen.

 

Nezaket'in morali bozulmuş gibi bana baktı.

 

-Zor değil mi? Kocanın senelerce çalıştığı örgütün sana sırt çevirmesi.

 

Tebessüm ettim. Fakat o kadın bu tebessümlerin altında neler yatıyor görüyordu.

 

-Karanlık dünyada ilk neyi öğrendim biliyor musunuz? Kimseye güvenmemem gerektiğini. Herkes menfaatinin bittiği yere kadar sizinle.

 

Erdem Aker'in bomba patlatmasından 5 saat önce

 

-Peki biz sana güvenmeli miyiz?

 

Diye sormuştu adam birden. Tüh, keşke bu özlü sözleri sona saklasaydım. Yine de duraksamadan,

 

-Ona siz karar vereceksiniz. -dedim- O belgeleri inceledim ancak işime yarar pek Bir şey çıkmadı. Hatta orada çökertenin İgima olduğunu bile yazmamış. Maddi bir hasara uğramış olduğunuzu ve öyle çöktüğünüzü söylüyor.

 

Yakup dosyayı köşeye kaldırıp bana doğru eğildi.

 

-Belgeler doğruyu söylüyor, dedi.

 

Afalladım.

 

-Ne demek oluyor bu? Hayır sizi çökerten İgima Dizable, ekonomik çöküş değil.

 

Kadın hafif pembe dudaklarını birbirine bastırdı.

 

-Bizi çökerten Ekonomik çöküştü Karmen. Ekonomik çöküşe sürükleyen ise İgima Dizable. Bu hale gelmemiz için elinden gelen her şeyi yaptı. Hayatımızı söndürmek, bizi insanlıktan çıkartmak, süründürmek için her şeyi yaptı.

 

-Peki, peki ne oldu? Yani tam olarak ne oldu? Siz bir zamanlar İgima şirketleri için avukatlık yapıyordunuz. Ve ne oldu da bu hale geldiniz. Ayrıca en merak ettiğim şey ise, neden sizi herkese yaptığı gibi direkt öldürmek yerine tabiri caizse süründürmeyi tercih etti?

 

Yakup bey sanki bu hikayede başardığı tek bir şey varmış gibi biraz göğsünü kabartarak,

-Tercih etmedi, buna mecbur kaldı, dedi.

 

-Biz mecbur bıraktık, dedi kadın kocasını destekler niteliğinde.

 

Kafam iyice karışmıştı. Ve tabii bacağım sürekli olarak titriyordu. Kim bilir kaç tane mesaj atmıştı Emir.

 

-Madem bu kadar peşindesin bu olayın o zaman sana hikayemizin eksikliklerini tamamlayarak anlatayım.

 

-Dinliyorum.

 

- 2006 yılında eşim Nezaket ve ben Phiqz isminde bir hukuk bürosu kurduk. İçinde ona yakın avukatımız ve bir o kadar da personelimiz vardı. İşimiz iyi gidiyordu, karımla her zaman büyük işlere imzalar atmayı başarmıştık. Baktığımız davaların yüzde doksanını kazanıyorduk. Ki bu oran gerçekten çok yüksek.

 

Sonra bir iş teklifi geldi. Türkiye'nin en ünlü gözlük markası İgima şirketlerinden. İgima Dizable o zamanlar biz de o adama hayran kalırdık. Hayırsever, başarılı bir iş adamı. Sürekli vakıf açması gibi.

 

İş teklifi reddedilemeyecek kadar cazibeliydi. Kabul ettik. Hatta o zamanları kariyerimiz patlama zirvesi olarak bilirdik.

 

İgima Dizable ile işler gayet iyi gidiyordu. Gerçekten şirketinin uğraştığı bir çok dava oluyordu ve hepsiyle ilgileniyorduk. Fakat bir gün bana Özel bir dosya içinde hepsinden farklı bir dava geldi. Dava görünürde bir başka şirketle olan anlaşmazlıktı.

 

Fakat ben çok bilmişlik yapıp bu davayı biraz daha incelemeye başladım. Hatta Nezakatte bana bunda yardım ediyordu.

 

-Evet. -diyerek sözü kendisi aldı kadın- Kocamla beraber o gizemli davanın üzerine düştük ve düştükçe aslında buranın bir delik değilde başka kapılara açılan yol olduğunu fark ettik. Araştırmalara devam ettik ve ettikçe İgima'nın bazı karanlık olaylarını gördük.

 

Başta her şey bir oyun gibi duruyordu. Sanki gözümüzü de çok masum ve iyi sandığımız adama atılmış bir iftiralar silsilesi. Fakat öyle değildi. İgima Dizable tam da bu taşın altından çıkan pisliklerin sahibiydi.

 

Korktuk, geri adım attık. Çünkü gerçek yüzünü tanıdığımız adam olan İgima çok korkunç birisiydi.

 

Sonra ki günlerde İgima ile toplantı yapıp şirketini temsil etmekten çekilmek istediğimizi söyledik. Fakat kabul etmedi. Çünkü şeytan adam altında başka sebepler yattığını hissetmişti.

 

Sadece bir kaç gün içinde bizim onun o kirli dava dosyasının gerçeğini öğrendiğimizi öğrendi. Ve sonrasında bizi bitirmeye çalışmaya başladı. Ona dava açmış ve kazanmıştık. Şirketinden ayrılmış olsak bile bu bizim sonumuzu getirmişti. Sadece iki ay sonra her şeyimizi yerle bir etti.

 

Borç batağına düştük, kendi personellerimizi en kaliteli avukatlarımızı bize zorla kendi şirketine sattırdı. Karanlık dünyada her yana uzanan kollarıyla bizi boğdu. Elimizde hiçbir şey kalmayana kadar devam etti.

 

Kadın daha fazla dayanamayıp sessizce ağlamaya başladı. Kocası onun bu halini görünce içi dağlandı ona sarıldı.

 

Ben ise içimden sadece küfürler ediyordum.

 

- İgima hakkında gerçeği öğrendikten sonra onu tehdit mi ettiniz ki o size bu kadar bilendi?

 

Kadın göz yaşları ve hıçkırıkları arasında konuştu.

 

-Hayır yemin ederim hiç bir şey yapmadık. Ne ortaya çıkartmakla tehdit ettik ne onlara durması icin karşı çıktık. Hiçbiri yoktu. Sadece öğrendiğimizi ve artık onların avukatlığını yapamayacağımızı söyledik.

 

-Orospu çocuğu, bir seferinde bir kuryeyi sırf kendi ismini duyduğu için öldürmüştü.

 

İkisi bana şok olmuş halde baktı.

 

-Özür dilerim, küfrettim.

 

-Sonuna kadar hak ediyor, dedi adam.

 

-Özür dilerim üstünüze gitmek istemiyorum ama hala sizi ölümden neyi kurtardığını anlamadım.

 

Yakup bey kendini karısından çekti ama elini tutmaya devam ediyordu.

 

- Mesleğimizi kaybetmiş ve çökmüş olabiliriz Karmen kızım ama o kadar da aptal insanlar değildik. Gerçeği öğrendiğimiz gece ilk işimiz koşarak Peperonni'ye gitmek oldu. O geceyi hatırlıyorum, çok korkuyorduk. Kendimize çıkış yolu arıyorduk.

 

Aklımıza gelen tek şey oraya gitmek oldu. O gece orada nöbet tutan iki adam vardı. Birisi kocan Harvey'di. Diğeri ise sarışın bir adam. İsmini tam hatırlamıyorum. Sen hatırlıyor musun karıcığım?

 

Kadın düşünür gibi oldu.

 

-İsmini hatırlamıyorum da kocan ona bir şeyle sesleniyordu. Neydi ki? Orman mıydı? Organ mıydı?

 

Aklıma Austin'den ve Harvey'in ona taktığı müthiş lakap gelmişti. Bundan bahsettiklerini bilsem bile,

 

- Önemli değil ismi, dedim.

 

-Kocan Harvey'e rastladık. Bize ne olduğunu ve kendisinin yardım edeceğini söylese bile reddettik. Ondan Varis Gani'yi çağırmasını istedik. Saatler sonra Varis Gani ve yanında iki yüksek heyet üyesi gelmişti.

 

O gece ikimiz diğer üç kişiye İgima hakkında öğrendiğimiz bilgileri gerçek belgeleriyle sunduk. Ortaya çıkarsa İgima'nın adını kesinlikle karalayacak bilgileri kağıtlara döktük.

 

En sonunda Varis Gani hazırladığımız belgenin altına onun kişisel teyit ve doğruluk imzasını attı. Bu belgeyi başka hiçbir kanıta gerek duymadan doğruluğunun inkâr edilemeyeceği anlamına geliyor.

 

-Varis Gani'nin imzası mı?

 

-Evet. O gizli dosya ile İgima'yı tehdit ettik. Bizi öldürmeye kalktığı an Peperonni geri dönüşsüz olarak dosyayı halka açacaktı.

 

-Yani şuan hayatınız Peperonnide mi gizli bir belgenin avuçlarında.

 

-Tam olarak öyle. İgima bizi öldürecek dereceye geldi ama asla öldürmedi. En sonunda gerçekten doyduğunda bizi köşeye attı. Çünkü oynamaktan sıkıldığı bir oyuncak haline gelmiştik.

 

Kadın çayına uzanıp içti fakat anında yüzünü buruşturdu.

-Soğumuş bu, deyip kalkacakken eşi hemen engel oldu.

 

-Sen otur gülüm ben doldururum. Sana da doldurayım Karmen.

 

-Almayayım sağ olun.

 

Adam salondan çıktığında kadın yeniden konuşmaya başladı.

 

- Hatta Yakup'un bağımlı olduğuyla ilgili bir dedikodu bile yaydık çevrede. Yeter ki hayatımızın iyi olduğunu görmesin. Bizden Her şeyimizi çaldığını ve bizi yerle bir ettiğini ona inandırmak zorundaydık ki aç gözü biraz doysun.

 

Aklıma Emir'in Yakup bey için bağımlı olduğunu söylemesi gelmişti.

 

- Ama öyle değilsiniz değil mi?

 

- Hayır Yakup ağzına bile sürmez. İgima her şeyimizi aldığını iddia ediyor ama öyle olmadı.

 

-O nasıl oluyor?

 

Yakup bey elinde çaylarla içeri girerken gülümsedi.

 

-Bizi birbirimizden ayıramadı. Biz birbirimizi kaybetmedik. O bize vurdukça birbirimize daha sıkı sarıldık.

 

İçimden geçirdim. Acaba Harvey yaşasaydı biz de öyle olur muyduk?

 

-Bir ailemiz var Karmen kızım. Uğruna tutunduğumuz bir aile. Benim senin yaşlarında hatta senden büyük kızım var. Yurt dışında avukatlık yapıyor. Evli, iki tane ufak ikizleri var. Adını da Mary ile Meryem koymuş.

 

Gülmüştüm.

 

-Ne değişik bir kız ya, değil mi?-dedi gülerek Nezaket- Onları senede iki kere ziyarete gideriz. Onlarda bazen bize gelir. Torunlarımı da kızımıda çok seviyorum. İşte bunlar beni hala hayatta tutuyor Karmen kızım.

 

Ve tabii ki Yakup'um var. Her akşam biraz mısır patlatır şu küçük televizyonda filmler izleriz. Birbirimize kitap okuruz. Bazen avukatlık ile ilgili bilgilerimizi tazeleriz. Ama evden çok çıkamayız. Yine birbirimizi görmekten asla sıkılmayız.

 

Kadını bir masal anlatıyormuş gibi dinlemiştim. Mutluluk taşın içinde olsa bile beraber olup o taşı sıkıyor suyunu çıkartıyorlardı.

 

-Vaktinizi çok almak istemiyorum Nezaket hanım ve Yakup bey. Aslında benim de pek vaktim olduğu söylenemez.

 

-Kusura bakma evladım, sohbet etmeyi özlemişiz. Tutamadık kendimizi. Şimdi asıl meseleden bahsedelim. Sen ne diyecektin, dedi Yakup bey.

 

-Biliyorsunuz ki ben kocamın İntikamını almak istiyorum. Yani İgima'yı öldürmek ve çökertmek. O yüzden sizden yardım istiyorum. İkimiz de aynı taraftayız. Aynı adamdan hayatlarımız mahvedildi. Bunu onun yanına bırakmayalım. Kendimiz için değil, kapının önünde dediğim gibi karanlıkta kalmak zorunda kalan masumlar için.

 

İkisi susup önce birbirlerine baktılar. Yüzleri pek iç açıcı değildi. Onca zorlukların ardından sonunda buldukları ufacık huzuru kaybetmek istememekte sonuna kadar haklılardı.

 

-Karmen, sana tek bir tavsiyede bulunayım mı? Vazgeç. Doğru duydun ne kadar zor olsa da vazgeç çünkü bu sandığın kadar basit değil.

 

-Basit sanmıyorum.

 

-Ancak sen bir hevesle çıkmışsın bu yola. Hırsla çıkmışsın. Bu hevesin bu yollarda çürür gider. Sonra sana yazık olur be kızım. Yapma bunu kendine, mahvetme hayatını.

 

Sertçe yutkundum.

-Nezaket Hanım Allah korusun ama kollarınızda kocanızın ölmesini izleseniz ne yapardınız?

 

Nezakat ona hakaret etmişim gibi büyük bir alınganlıkla ah çekti.

 

-O nasıl soru Karmen kızım? Lütfen söyleme bir daha böyle bir şey. Düşünmek bile istemiyorum.

 

-Sizin duymaya bile korktuğunuz bu şeyi ben yaşadım. Aklımı ne denli kaybettiğimi, gözümü ne kadar karaya vurduğumu, İntikama nasıl sıkı sıkı tutunduğumu anlatmama gerek yok fikrimce. Bu bir anlık heves değil Yakup bey, bu bir yemin. Yanınızda duran silahta en altta bir tane kurşun var.

 

O yeminli kurşun. Yerinden sadece kocamın katiline sıkacağım zaman çıkacak. Ve ben hayalleri kabuk bağlayan kim varsa onları hayallerine kavuşturacağım.

 

-Yalnız bu işin sonunda yanan sen olursun güzel kızım. Bu işin sonunda ölen de sen olursun, yorulan da sen olursun, vurulanda sen olursun, kahrolan da sen olursun. Çünkü bu yükü kimse seninle sırtlanmaz. Bana dediğin gibi yanında kim varsa sanma ki hep yanında kalacaklar. Herkes menfaatinin bittiği yere kadar seninle duracak. Sonra yalnız kalacaksın. Ve en sonunda pişman olacaksın.

 

Gözlerimi kapatıp sıkıntıyla dolup taşan ciğerlerime biraz oksijen gönderdim.

 

Erdem Aker'in bomba patlatmasından 4 saat önce

 

-Bu sözleriniz bana acı nasihatlardan başka bir şey ifade etmiyor maalesef. Ben geri dönmeyi ya da vazgeçmeyi düşünmüyorum.

 

- Onunla hiç tanıştın mı, diye sordu Yakup bey.

 

Sustum. Yine o malum soru gelmişti.

 

-İgima Dizable ile hiç tanıştın mı, diye tekrardan sordu.

 

-Hayır.

 

-Belli oluyor. Şimdi bu deli cesaretinin onu devirebileceğine olan inancının sebebi belli oluyor. Kocan Ronni ekibi lideri Harvey ondan kaçabildi mi?

 

-Hayır.

 

-Koca bir hukuk bürosunu çökertti. Bu kadar göz önünde olmasına rağmen bir kerecik bile adı karaya çıkmadı.

 

İgima vahşi bir adam. İgima Dizable, insanın kanını emer onu kuruturak öldürür. Onunla oyun oynamaya kalkma onu devirme planları yapma kaybedersin. Öğrenir.

 

- Şimdiye kadar öğrenmdi. Varlığımdan haberi yok.

 

-Bilemezsin.

 

-Yani bildiğini mi iddia ediyorsunuz?

 

-Hayır bilseydi eminim burada bizimle konuşamazdın. Fakat yine de ayağını denk al. İgima Dizable karanlık dünyanın sahibi. Bu kadar iş yapmasına rağmen gölgesini bile düşürmüyor arkasından. Kimlerle ortak kimlerle beraber bilemezsin.

 

Eğer ısrarla devam edeceksen attığın her adıma dikkat et evladım. Gencecik, pasparlak bir kadınsın. Kıyma kendine, harcama kendini. Olma, karanlık dünya insanlarından biri olma.

 

Ben Emir'i kurtardığım gün bir masumu öldürmekle çoktan bu pisliğe batmıştım.

 

-Sanırım bu sözler bana yardımcı olmayacağınızın belirtisi, derken ayağa kalkmıştım.

 

İkisi de derin bir hüzünle ayağa kalktı benimle.

- Keşke yardım edecek kadar cesur olsaydık.

 

-Özür dilerim ikinizden vaktinizi aldım. Ve şimdi size vicdan azabı yaşatıyorum. Sorun değil, sizin kaybetmek korktuğunuz eşiniz var. Eşini kaybetmenin ne kadar korkunç olduğunu en iyi ben bilirim.

 

Cevap beklemeden koltuktaki silahımı ve şarjörümü aldım. Dosyayıda kolumun altına sıkıştırmaya çalıştırırken birden arkamdan tatlı bir sıcaklık hissettim. Kadın bana kocaman sarılmıştı.

 

Ve hemen arkasından adam da sardı kollarını etrafıma. Uzun zaman sonra ilk defa, ilk defa anne baba özlemi çektiğimi kabullenmiştim. Kollarını üzerimden çektiler. Daha fazla konuşmadık. Evlerinden çıkıp kapının önünde beni bekleyen arabama gittim.

 

-Ağlayacak gibisin. Neyin var kadın?

 

Diye sordu Ceyhun koltuğunda bana doğru dönerek.

 

-Kabul etmediler mi yoksa?

 

-Hayır etmediler. İgima'nın yenilmez olduğunu söyleyip çekildiler haklı olarak.

 

Eliyle sakallarını sıvazladı.

-Düşmez kalkmaz bir Allah'tır yavrum. İnsanlar değil. Ayrıca ne olacak sanki, bunun için bu kadar üzülme.

 

-Onlar için üzülmüyorum. Ailemi özledim Ceyhun, anne ve babamı. Ona üzülüyorum.

 

Ceyhun dertleşme isteğini bir anda yitirip anında önüne dönüp direksiyonu kavradı. Canım Ceyhun'um gözleri önünde ölmüştü anne ve babası... Bu konularda onu etkiliyordu yalnız başına kaldığında.

 

Sessiz kaldık yol boyu eve gidene kadar. Ben ise telefonuma Emir'den gönderilmiş mesajları okuyup okuyup içimden gülmüştüm.

 

"????"

 

"????"

 

"Yakışıklım mı? Gerçekten mi?"

 

"Karmen mesajları sen yazıyorsun değil mi?"

 

"Yakışıklım derken? Beni gerçekten yakışıklı mı buluyorsun?"

 

"Ayrıca bana öyle seslenme"

 

"Seslenme çünkü"

 

"Neyse bir lakap mı arıyorsun? Sana daha önce de demiştim bana Usta, sersey, ermiş kişi diyebilirsin."

 

"Tabii yok ben illa yakışıklım demek istiyorum diyorsan orası senin kararın."

 

"Saygı duyarım"

 

"Cansu iyi, nöbetim iyi gidiyor. Biraz tartıştık ama hallettik. Boşver şimdi bunları"

 

"Ne demek istediğine karar verdin mi?"

 

"Karmen?"

 

"Orda mısın????"

 

"Karmen???"

 

"Güzelim"

 

⛓️⛓️⛓️

 

Erdem Aker'in bomba patlatmasından 2 saat önce.

 

Akşam vaktiydi. Eve gelişim ardından Cansu'yu sadece beş dakika görebilmiştim. Çünkü hemen arkasından sipariş edilen yemekler gelmişti.

 

Ardından eve geçmiş ve Skar'la Maytap'ın hazırladığı sofraya oturmuş yemek yemiştik hep beraber. Masada Hazar ve Hollanda genel olarak sessiz ve suratsızdı kendi aralarında. Ben gittikten sonra tartışmış olma ihtimalleri yüksekti.

 

Onların aksine Skar, Maytap, Ceyhun sofrada epey sohbet etmişlerdi. Emir'in gözleri yemek boyunca benim bozuk moralimin üzerinde olmuştu.

 

Phiqz hakkında herkes olumsuz olduğunu duyduğunda üzerinde çok soru sormadılar. Yemek bittikten sonra herkes evin bir yerine dağıldı. Cansu nöbetinde tek başına Hollanda duruyordu.

 

Erdem'in bomba patlatmasından yarım saat önce

 

Ben ise şimdi salonumda koltukla orta masa arasında kalan boşlukta yerde oturuyor kafa dağıtmak için kağıtları karıştırıp duruyordum.

 

Başım masaya doğru eğikken bana doğru yaklaşan adımlar gördüğümde ona baktım. Emirdi gelen.

 

Ses etmeden gelip arkamda ki koltuğa oturdu.

 

-Canın niye bu kadar sıkkın Karmen?" Diye sordu şefkatli sesiyle.

 

-Anlatıp tekrar dile getirmek istemiyorum Emir ya, anlatmasam olmaz mı?

 

-Dert değil. Biraz da ben senin derdini sen anlatmadan anlamaya çalışayım.

 

İşte bu cümle beni bu gece biraz mutlu etmişti.

 

-Biliyor musun son zamanlarda benim canımı gerçekten sıkan bir şey var.

 

Emir'den ilk defa böyle cümleler duymanın şokuyla başımı hafifçe ona çevirdim.

 

-Neler var, diye sordum ilgiyle.

 

-Kendimi eksik hissediyorum. Son zamanlarda sürekli düşünüyorum. Her anımda, her saniye benim neyim eksik diye soruyorum.

 

-İyi de niye Emir?

 

Nefes alıp verdi. Ses tonu ilk defa bu kadar dingin bu kadar huzurlu ve sakindi.

 

-Seninle hiç anımız yok. Geçmişe dönüp baktığımızda neyi hatırlayacağız? Beraber öldürdüğümüz adamları mı? Çaldığımız belgeleri mi? Kovaladığımız arabaları mı?

 

Susmuştuk. Aramızda ki belirsiz ilişkiye yeni düşmemizin ardından aşina olduğumuz yabancılık hissi şimdi yok olmuş gibiydi.

 

Çünkü Emir bana içini döküyordu.

 

Erdem'in bomba patlatmasından on beş dakika önce

 

-Ceyhun seni salıncakta salladı. Gerçekten güzel bir hatıra. Keşke benim aklıma gelseydi önce.

 

Emir'e bu gece bir şey olmuştu. İlk defa gerçekten kendi içindeki gerçek duygulardan bahsediyordu arkamda. Üstelik nasıl hissettiğini saklamadan.

 

-Sen de sallayabilirsin istersen.

 

-Hayır, özel bir anı olmaz, dedi sesinde ki ufak kırgınlıkla.

 

-O zaman ne yapalım istersin?

 

Emir sanki ne yapmak istediğine çoktan karar vermişti. Çaprazımda otururken kendini koltuğun üstünde kaydırıp tam arkama geçip oturdu.

 

-Saçlarını örebilir miyim?

 

Benim nefesim, Emir'in ise sorarken sesi titremişti.

 

Kalbim özellikle şimdi yalnızlık çekerken, yaşayacaklarımdan korkarken, bir daha asla kavuşamayacağım, asla sarılamayacağım insanları düşünürken Emir'in gelmesi, arkamda oturtup saçlarımı örmek istemesi, ve bunu yapmaya benden daha fazla ihtiyacı varmış gibi sorması, isteğini çekinmeden belli etmesi tüm yaralarıma ilaç olmuştu.

 

-Örebilirsin, dedim zar zor çıkan sesimle.

 

Sıcacık elleri boynuma değmişti anında. Önce etrafa dağılan saçlarımı bir elinde toplamaya çalıştı. Fakat öyle nazik davranıyordu ki sanki biraz sert olsa saçımın tek bir teli kırılacakmış gibi.

 

Lakin o tek bir teli bile kırmamak için akla karayı seçiyordu. Parmakları saçlarımın arasında gidip gelmeye başladığında gözlerimi kapattım ve huzurun beni sarmasına izin verdim.

 

Emir'le sonunda geçmişe baktığımızda görebileceğimiz güzel bir anımız olmuştu. Ve Emir bunun için benden çok daha mutluydu.

 

Elim istemsizce kolyeme gitmiş ve onu okşamıştı.

 

Erdem'in bomba patlatmasından beş dakika önce

 

Salonumda değildik, evimde değildik, hayır bir yerde değildik. Bu dünyada bu evrende değildik şuan. Bir hiçliğin ortasındaydık.

 

Bu hiçlik içinde sadece birbirine ihtiyaç duyan iki kişiydik. Başka aradığımız Bir şey ya da birisi yoktu.

 

Emir saçımı dokunduğu en kıymetli şeymiş gibi tutup narince örmeye devam ediyordu.

 

-Ne etkisinden çıkabileceğim ne de bir an olsun unutacağım bu anı, dedi Emir.

 

-Bende ne zaman rahatlamak istersem gözlerimi kapatıp saçlarımı ördüğünü hayal edeceğim.

 

-Sadece hayal etmene gerek yok. Ne zaman istersen gelip örebilirim.

 

Sol elimi arkaya doğru götürüp herhangi bir eline uzandım. Sert ve sıcak eli benden önce buldu elimi. Ve avcunun içine bir daha bırakmak istemiyormuş gibi alıp kapattı.

 

Ses çıkaramadım.

 

Daha önce Harvey beni salıncakta sallamıştı, Ceyhun'a diyemedim. Daha önce Harvey saçımı örmüştü Emir'e diyemedim. Daha önce her şeyi yaşamış olsam bile şimdi kendimi yine eksik hissediyordum. Emir'in de saçımı ölmesine ihtiyacım olduğunu o yapana kadar fark etmemiştim.

 

Saçlarımı örmeye devam etsin diye elimi çektim avcundan. O da yavaş yavaş devam etti işine. Saçlarım o kadar uzun sürecek kadar uzun değildi. Tek sebebi Emir'in hemen bitmesin diye oyalanmasıydı.

 

Erdem'in bomba patlatmasından 1 dakika önce

 

Uzun sürmedi. Ben sahte huzurlar içinde oyalanırken bir oyunun içinde olduğumu unutmuştum. Ve oyuncuların ben uyurken hamle yapmaya devam etmesini de öyle.

 

-Yanında toka var mı? Uçlarını bağlayayım.

 

-Maalesef yok, dedim etrafı yoklayarak.

 

-O zaman söküp tekrar örmeye başlayayım, dedi gülerek.

 

Erdem'in bomba patlatmasından 30 saniye önce.

 

-Hayır lütfen sökme. Öyle kalmasını istiyorum.

 

Emir saçımın örgülü kuyruğunu ön tarafıma nazikçe bıraktı.

 

Erdem'in bomba patlatmasından 10 Saniye önce.

 

-Çok güzel bir an değil mi, diye sordu.

 

Demek ki bu adamda gerçekten mutlu olabiliyordu.

 

Erdem'in bomba patlatmasından 5 Saniye önce

 

-Evet, gerçekten çok güzel şuan her şey, dedim.

 

4 saniye önce...

 

-Karmen aslında sana söylemek istediğim bir şey var.

 

3 saniye önce...

 

-Söyle o zaman.

 

2 saniye önce...

 

-Ya son güzel anımızın bu olmasını istemiyorsam?

 

1 saniye önce...

 

-Ne söyleyeceksin ki Emir?

 

Emir cevap vermeden hemen önce telefonuma bildirim sesi geldi. Elimi masaya uzatıp aldım ve açtım.

 

Kızıl Kehribar'dan 1 yeni mesaj.

 

"KARMEN! ERDEM AKER 1 SAAT SONRA GERÇEK ASES ALICILARI İLE BİR BULUŞMA DÜZENLEMİŞ. SADECE 1 SAAT SONRA SENİN ONLARDAN BİRİ OLMADIĞINI ANLAYACAK VE GERÇEK KİMLİĞİN ORTAYA ÇIKACAK. TÜM HER ŞEY BOŞA GİTMEK ÜZERE. KARMEN, İNTİKAM OYUNUN SONA ERMEK ÜZERE."

 

ERDEM AKER'İN BOMBASI PATLADI.

 

28. BÖLÜMÜN SONU

 

BÖLÜM HAKKINDA NE DÜŞÜNÜYORSUNUZ???

 

Selammmmmm

 

Nasılsınız? Ne yapıyorsunuz???

 

Hollanda'nın koka sahnesi hakkında ne düşünüyorsunuz???

 

Avukat Nezakat ve Yakup gedik hakkında ne düşünüyorsunuz???

 

Yaşadıkları talihsiz olay sizi üzdü mü???

 

Emir'in KARMENİN SAÇINI ÖRMESİ HAKKINDA NE DÜŞÜNÜYORSUNUZ?????

 

Ve özelliklee sonnn sahnede ki bombanin patlamasıı aaaa sizce ne yapacaklarr???

 

aşklarr lütfennn bol bol yorumm ve votee atar mısınız🥺 Ve benim bu hesabımı takip etmeyi unutmayınnnn.

 

Instagram'ada beklerimm @ kankaderoffical2

 

BİR SONRAKİ BÖLÜMDE GÖRÜŞMEK ÜZERE

 

 

Loading...
0%