Yeni Üyelik
32.
Bölüm

29. BÖLÜM - ŞEYTANLA DANS

@shorosharpen

 

You should save your eyes

A thousand voices howling in my head

 

Black Out Days

 

Horrified with each stone on the stage, my little dark age

Picking through the cards, knowing what's nearby

The carvings on the face say they find it hard

 

Little Dark Age - MGMT

 

And if I only could

I'd make a deal with God

And I'd get Him to swap our places

Be runnin' up that road

Be runnin' up that hill

 

You don't wanna hurt me

But see how deep the bullet lies

Unaware I'm tearin' you asunder

Oh, there is thunder in our heart

 

Running Up That Hill (A Deal with God) - Kate Bush'

 

Dünya düşlerimde düş

Düşeş beklerken neden bu düşüş?

Kargalar leşimi bekler

Kartalım kargalara leş vermem

 

Yarabandı - Velet

 

I look around and

Sin City's cold and empty

No one's around to judge me

I can't see clearly when you're gone

 

Blinding Lights - The Weeknd'

 

Kızıl Kehribar'dan 1 yeni mesaj.

 

"KARMEN! ERDEM AKER 1 SAAT SONRA GERÇEK ASES ALICILARI İLE BİR BULUŞMA DÜZENLEMİŞ. SADECE 1 SAAT SONRA SENİN ONLARDAN BİRİ OLMADIĞINI ANLAYACAK VE GERÇEK KİMLİĞİN ORTAYA ÇIKACAK. TÜM HER ŞEY BOŞA GİTMEK ÜZERE. KARMEN, İNTİKAM OYUNUN SONA ERMEK ÜZERE."

 

ERDEM AKER'İN BOMBASI PATLADI.

 

❤️⛓️🖤

 

Kafamın içinde birden başlayan ve gittikçe çoğalan binlerce ses...

 

Göz bebeklerimin önce net olarak okuduğu ardından bulanık gördüğü bir mesaj...

 

Farenin yem üzerine atlayıp kapana yakalanması ve ölmesine ramak kalmış gibi bir an.

 

O sırada ikinci mesaj gelir.

 

"Erdem Aker, iki farklı ASES alıcısı ile bu gece saat 21.30'da Hiltown Restoran'da bir buluşma ayarlamış."

 

Kaşlarım inanmayarak havaya kalkar, iner. Gözlerim buğulaşır, kararır. Telefonu tutan parmaklarım uyuşur, kontrolünü kaybeder.

 

Uslu durması gereken yaz aylarında kopan çetin fırtınalar...

 

Ben bir sahtekârdım.

 

Yalancıydım.

 

Atasözlerini duymazdan gelen bir yalancı. Hâlbuki her yerde bas bas bağırırlar.

 

"Yalancının mumu yatsıya kadar yanar."

 

Benim mumum uzun bir süredir yandı, şimdi sönmesinin vakti mi?

 

Başla, başla, başla kafam. Çareler ve çözümler aramaya başla.

 

Tik tak. Tik tak.

 

Zaman başladı, mumumu biraz daha ayakta yanarken tutmam gerekiyor.

 

Hayata tutunmak, tutunmak, tutunmak, tutunmak...

 

Sıkı sıkı, sıkı sıkı, sıkı sıkı...

 

Ellerin kanayana dek, parçalana dek, parmaklarım kopana dek...

 

Nefesim çekilmiş, ruhum daralmış olsa bile...

 

Hayır özgürlüğümü kaybetmem ben.

 

Özgürlüğüm hala benim olarak kalmaya devam edecek.

 

Melek olmayı bırakıp şeytanlarla anlaşma yapacaktım.

 

Ruhumu karanlığa satmaktan korkan ben, fark etmeden karanlığı ruhumun içine almaya başlamıştım.

 

-KARMEN! NE OKUDUN O TELEFONDA?

 

Başımın arkasında kaygı güterek sayıklayan Emir... Saçlarımı örmeyi bırakmış telefonda ki mesajı üst üste okuyan benimle tekrardan iletişime geçmek istiyordu.

 

Ben ise okuduğum andan başlayıp saniyeler içinde kendime kaçış planı çizmeye başlamıştım.

 

Zeka.

 

Bu kesinlikle gelişmekte olan zekamın belirtisiydi. Ya da artmakta olan vahşiliğimin.

 

Koş koş koş, yakala, öldür, sustur, köşeye at, yerine geç.

 

Cenetten çık.

 

Cehenneme hoşgeldin.

 

Şeytanla ufak bir oyun oynamaya hazır mısın?

 

-Hazırım, diye mırıldandım dudaklarımın arasından.

 

-Neye hazırsın Karmen? Ne diyorsun? Kendine gel, bak kontrolümü kaybetmeye başlıyorum.

 

Saat 20.20

 

Bana kalan süre 1 saat 10 dakika.

 

Ve benim kurtuluş planımı yaptığım süre sadece mesaj geldiği an dahil 1 dakika 40 saniye idi.

 

1 dakika 40 saniye içinde Çukura düşmüş, kendimi oradan çıkartmış ve şeytanla oynamaya başlamıştım.

 

1 dakika 40 saniye...

 

Gittikçe vahşi bir hâl alıyordu zihnim ve oyun oynayan tarafım.

 

Zevkli, zevkli, çok zevkliydi.

 

Gülümsüyordum. Korkmam gerekirken korkunç bir tatmin olma hissiyle, tutkuyla dudaklarımı kıvırıyordum.

 

Fakat içten içe hissetiğim bu lanetkâr orgazmı dışavurmayı tercih etmedim. Çünkü o zaman bana kimse aynı gözle bakmazdı.

 

Kendine gel Karmen. Telaşlan. Acele et, sanki beceremeyecek gibi dur. Çaresiz bak, seni öyle görsünler.

 

Şimdilik...

 

Seni eline alabileceklerini düşünürken sen onları arkalarından yönet.

 

Telefonu sözde titreyen ellerime alıp Emir'e korku dölü gözlerle baktım. Emir'in ben de yakaladığı ifade onu da yine sıçtığımız kanısına ulaştırdı.

 

-Bir şeyler oldu değil mi? Ne oldu? Ne oldu Karmen?

 

Sanki boğazıma yutmakta çok zorlandığım bir cisim takılmış gibi güçlükle yutkundum.

 

-Emir... Emir, Erdem... Erdem 1 saat sonra gerçek ASES alıcısı ile buluşacakmış.

 

Kirpiklerini kırpıştırdı. Koyu kahverengi gözleri mobese gibi üzerimde gezinip dursa bile hala telaşlanma sebebimi bulamamıştı.

 

-Karmen sakin ol, olabilir. Erdem kendini destekleyecek kişiler arıyor bu normal.

 

-Evet, evet normal. -dedim alayla gülerek- Anormal olan senin benim kendimi Erdem'e bir ASES alıcısı olarak tanıtmış olmamı unutman.

 

Ağzı aralık kalmıştı.

 

-Has... Siktir..

 

-Hassiktir ya. Hassiktir. Koca bir has ve siktir.

 

Emir bir bacağını stres içinde yere vururken sakallarını sıvazlayıp,

 

-Ne yapacağız Karmen? Ne yapabiliriz? Sana haberi kim verdi, diye sordu.

 

Ayağa kalkıp Emir'e ne yapacağına saniyeler içinde karar vermiş olduğumu belli eden bir bakış attım.

 

-Ben ne yapacağımızı biliyorum, deyip başımı salladım.

 

Ve sonra arkamı dönüp mutfakta oturan Ceyhun, Skar ve Maytap'a doğru bağırmaya başladım.

 

-Kalkın!

 

Derin bir sohbete dalmış olan üçlü ödü patlamış gibi yerlerinde zıplayıp bana baktılar.

 

-Buraya gelin! ÇABUK! BURAYA GELİN!

 

Hepsi birden birbirine algıları kapanmış gibi baktı ve saniyeler içinde sandalyeden aşağı atlayıp salona yani bana doğru koşmaya başladılar.

 

Ceyhun yanıma yetiştiği gibi beni omuzlarımdan nefes nefese halde tuttu.

 

-Ne oldu? Bir şey mi oldu sana? Noldu yavrum? Söyle.

 

Ceyhun'un kollarını indirip hepsine elden geçirirce inceledim.

 

-Acil durum. Çabucak hazırlanmamız ve yola çıkmamız gerekiyor. Ne olduğunu yolda anlatacağım.

 

Hepsinin sohbet ederlerken rahatlık içinde yayılan bedeni tehlike çanlarını duyduğunda ok gibi dikildi.

 

-Ne yapmamızı istersin Patron?

 

Bir Maytap'a bir de üzeri teçhizat dolu masaya baktım.

 

-Silahlanın, diye tek hamlede dediğim şey üzerine hepsine kısa bir şok dalgası vurdu.

 

Emir'e döndüm.

 

-Emir, özel kulaklıkları hazırla. İhtiyacımız olacak. Ve arabanı da öyle.

 

Başıyla onayladığnda işleri geciktirmediği için ona minnetarlık barındıran mahçup gülümseme ile baktım. Kimseden itiraz veya hesap sormaya yönelik bir davranış gelmemesi işimi hızlandırıyordu.

 

Herkes hazırlanırken Telefona sarılan Skar'a ise,

- Şuan yapmana gerek yok Skar. Haberi zaten ondan aldım, diyerek hareket yeterliliğimizi kısan her şeyi bitirdim.

 

Skar yazmayı bırakıp başını bana çevirdi. Sonra bir kere kafa salladıktan sonra telefonunu cebine soktu.

 

-Ceyhun, arabayı hazırla. Giderken ben ve Hazar senin arabana bineceğiz.

 

Ceyhun cebinden anahtarını çıkartıp,

 

-Emredersin yavrum, dedi hemen.

 

Emir'den ise huzursuz bir soluk sesi duydum.

 

-Benim arabama bin Karmen. -deyip beni kolumdan tutup hafifçe kendine çevirdi- Güvende olduğuna emin olmam gerekiyor.

 

Başımı sağa yatırdım.

-Sanırım Emir, asıl senin araban pek güvenli olmayacak.

 

Gözlerini kısıp, kafamdan geçen karmaşık planları aynı dengesizlikle dile dökerken demek istediklerimi anlamaya çalıştı.

 

-Nasıl yani?

 

Harika soru. Fakat ben bile nasıl açıklayacağımı bilmediğim için,

 

-Yolda, yolda konuşuruz. -diye kestirip attım- Maytap, Skar siz Emir'le gideceksiniz. Hazar benimle olacak.

 

Kafamı çevirmeden gözlerimle salonu ve mutfağı taradım. Boşluk beni mutlu etmemişti.

 

-Hazar nerede?

 

-Bilmiyoruz yemekten sonra gözükmedi, dedi Skar.

 

-HAZAR! HAZAR NEREDEYSEN GEL ŞURAYA!

 

Fakat hala ses yoktu.

 

-Siz hazırlanmaya başlayın. On dakikanız var. SADECE ON DAKİKA İÇİNDE HERKES HAZIR OLSUN. Duydunuz mu? Maytap, Hollanda'ya gideceğimizi haber et ve garajın kepenklerini indir. Hazar'ı görmesin Cansu.

 

Beline bir tane silah koyan Maytap bana bakıp kafa salladı. Emir özel kulaklıkları çalışır hale getirirken Ceyhun talimatlarımın bitmesiyle giderayak oldu.

 

-Ben gidip arabanın yağına suyuna bakayım ve çalıştırıp hazır hale getireyim, dedi.

 

Bizden uzaklaşırken Emir son anda söylemeye karar vermiş gibi birden,

 

-Ceyhun!

Diye seslenip kendisine bakan adama cebinden çıkarttığı anahtarı fırlattı.

 

-Benim arabamı da hazır hale getir.

 

Anahtarı havada yakalayan Ceyhun itiraz etmeden hızlı adımlarla salondan gitti. Herkes işine geri dönmüşken,

 

-Ben yukarı çıkıyorum hazırlanmam gerek. Ve unutmayın sadece 10 dakika. Anladınız mı? Acele edin, dedim bastırarak.

 

-Neye hazırlanacaksın?

 

Silahları doldurmaya, ayarlamaya o kadar alışmıştı ki onlara bakmaya gerek bile duymuyordu. O yüzden bir kaşını havaya, iki gözünü de üstüme dikmişti.

 

Yine de cevap vermekten kaçarak arkamı döndüm.

 

-Karmen geldiğinde çelik yelek giyeceksin haberin olsun, diye seslendi arkamdan.

 

Başımı omzunun üstünden Emir'e çevirdim.

 

-Ne çelik yeleği ya? -dedim gülerek- Benim kafamda daha iddialı bir parça var.

 

Ve merdivenlere doğru koşmaya başladım. Emir hala bana,

-Ne iddialı parçası Karmen, diye bolca bağırıyordu...

 

Merdivenleri çıktığım anda misafir odasından kafası ıslak, benim şekerli duş jelimin kokusu burnuma dolan Hazar çıktı karşıma.

 

Beni görünce aniden afallayıp utanarak geri adım attı. Demek kayıp çocuk banyo sefası sürmekle meşguldü.

 

Üzerine doğru yürüyüp,

- Ne kadar güzel kokuyorsun sen öyle ya, dedim.

 

Bozulmuş gibi kaşlarını çattı.

 

-Ne jel olduğunu ne de şekerli olduğunu fark ettim.

 

Başımı iki yana salladım. Keşke acelem olmasaydı da Hazar'la uğraşmaya fırsatım doğsaydı.

 

-Dert değil. Sorun değil, sorun değil asla hemde. Ama biliyor musun ne sorun?

 

Köşeye sıkışmış gibi bir halde,

-Şey, hollanda mı? -dedi sesi fısıltı gibi çıkarak- Ben, ben cidden Karmen ona asla bağırmak istemedim.

 

Üzerine doğru eğilmişken başımı biraz geriye attım. Bağırmak mı?

 

-Karmen bana öyle bakma. Benim hatam, köpek gibi pişmanım. Ama karşımda eskisi gibi uyuşturucu paketi görünce hele ki Aylin'in yani Hollanda'nın elinde olunca kendime hakim olamadım. Ona biraz sert çıkmıştım.

 

Demek ben gittikten sonra aralarında pek hoş olmayan konuşmalar geçmişti. O yüzden ikisinin yüzü yemek boyunca sirke satıyordu.

 

Fakat Hazar bunu gerçekten derin bir pişmanlıkla anlatmıştı. Ama gözüme çarpan başka bir detay daha vardı.

 

-Onun ismini mi öğrendin?

 

-Sen bağırdığında duydum.

 

Kafamı salladım ve aşağıdan gelen sesler arttığında aklıma aniden durumun aciliyeti geldi.

 

-Bak ikiniz içinde ne kadar üzgünüm anlatamam bir bilsen. Ama gerçekten daha acil bir durum var.

 

Islak saçlarını geriye yasladı.

 

-Ne oldu Karmen?

 

-Çabuk aşağı in. Kendi bilgisayarını al ve Ceyhun'un olduğu arabaya bin.

 

Hafif esmer yüzü içinde kaybolan kara gözlerini ufalttı.

 

-Ne? Neden? Tamam yaparım ama...

 

-Soru sorma Hazar. Sadece beş dakikamız kaldı aşağı in hadi!

 

Son sözlerimide söyleyip nihayet kendi odama daldım. Bana kalan beş dakikalık süre içerisinde pek giymeye fırsat bulamadığım özel gece elbiseleri için ayrılmış dolabımı açtım.

 

Ellerimi hızla aralarında gezdirip cehennemin içinde geçecek olan gece için en arsız olanı aramaya başladım.

 

Dolabı boydan boya dolduran renk renk, çeşit elbiseler arasında gözüme en çok hayatımı yansıtan birisi çarpmıştı.

 

Kan kırmızısı renginde cüretkar bir elbise. Ne zaman kırmızı görsem aklıma sadece Kan geliyordu artık. Elime bulaştırdığım masumların kanı... Ölürken etrafa saçılan sevdiklerimin kanı... Öldürmeye yemin ettiğim kişilerden akacak kanlar...

 

Düşüncelerimi, sulanan kafamda uzaklara atıp üstümü soymaya başladım. Bulduğum elbiseyi kafamdan geçirip aşağı doğru bıraktım.

 

Kalan son dakikalarımda ise hemen ayna karşısına geçip saçlarımı düzeltmeye koyulacaktım ki aynada gördüğüm şeyle duraksadım.

 

Düzgünce örülü olduğuna inandığım saçlarım resmen birine arap saçı gibi dolanmıştı. Zaten tuhaflık Emir'in örgü örmeyi bildiğine inanmamdaydı en başında.

 

Fakat öyle kendinden emin yapıyordu ki bunu gerçekten beceriyor sanmıştım. Hafifçe gülerek düğüm olmuş saçlarımı birbirinden ayıklayıp kulaklarımı özellikle kapatacak şekilde öne getirdim.

 

Fazlasını yapmaya vaktim yoktu. Son bir kontrol...

 

Elbisemin bir tarafı ayağıma kadar ulaşırken diğeri bacağımın hepsini gösterecek derin bir yırtmaça sahipti. Belime yapışan modelinde üst tarafta göğüslerimin yarısını gösteren çapraz kesim bir işleme ve iki taraftan beyaz tenli omuzlarıma çıkan ince askı vardı.

 

Kabul etmek gerekirse geceye damga vuracak türden bir seçim yapmıştım. Özellikle etrafımdakiler için...

 

Aşağıdan Emir'in ismimi seslenmesiyle beraber kapının yanında duran gümüş renkli ip detaylı ve önü kapalı stiletto'yu giymiş hiç durmadan merdivenlerden inmiştim.

 

-Hadi Karmen çıkacağız gel artık, diye bağırıyordu Emir.

 

-Geldim, geldim, diye seslendim son merdivenlere yetişmek üzereyken .

 

Emir Kapının önünde durmuş ve başını elinde ki silaha eğmiş bir şeyleri ayarlıyordu.

 

Son merdivenlere topuklumun yere nokta atışı yaptığı seslerden dolayı kapının önünde duran üç kişi birden bana baktı.

 

Emir, Skar ve Maytap. Hepsi'nin belinde silah, kulaklarında kulaklık vardı. Tam gitmeye hazırlarken gecenin ikinci yumruğunu yemişlerdi.

 

Maytap beyazlamış dudaklarını iki tarafa açtı. Beni böyle görmesinin yanı sıra bir operasyona gidecek olmamızla giyinişimi bağdaştıramamıştı. Fakat şaşkın gözleri duruma alıştıkça bana güzel bir hayranlıkla bakmaya başladı.

 

-Patron bu ne hal ya böyle? Maşallahın var, dedi sırıtarak.

 

Skar ise "ben çok yaş almışım bu gençlerin hızına yetişemiyorum" der gibi önce anlam vermek ister gibi ardından kendisinin bilemediği işlerden biriymiş gibi bakıverdi.

 

Ve Emir.

 

Emir Aybeyaz.

 

Tepkisi paha biçilmez derecede parıltılıydı ....

 

Topuklumdan gelen ses üzerine kafasını öylesine siyah silahından kaldırıp bana çevirdiğinde elindeki ağır metal çaresizce parmaklarından kayıp yere düştü.

 

Önüne düşen silahı umursamazca ayağının kenarıyla itip bana doğru iki adım attı. Yüzü sahneden sahneye atlayan pandomim bir tiyatro oyunu gibiydi.

 

Duygulardan duygulara geçiyordu ifadeleri.

 

Gözleri önce inanmamış gibi bir kaç defa kırpılıyor ve gerçeği teyit ettikten hemen sonra önce tuhaf. sonra parlak, sonra biraz öfkeli en sonunda derin derin baktı.

 

Keskin çenesi zorlanıyor gibi kasıldı. Gözlerini üzerimden çekmiyordu. Hala ayakta durmasa nefes aldığına bile inanmazdım. Ellerini hızla bilekten döndürüyor yutkunmaya çalışıyordu.

 

Onu en çok şaşırtan bu kıyafet mi? Bu kıyafetin üzerimde duruşu mu? Yoksa soluksuz geçecek bir aksiyon peşine giderken seçtiğim elbise tarzı mıydı? Anlayamadım.

 

Fakat bana yardımcı olmak istediği dudaklarından bilinçsizce ve sessizce dökülen şu kelimelerle ortaya çıktı.

 

-Çok... -diye fısıldadı- Çok güzelsin.

 

-Biliyorum, teşekkürler, dedim küstahça bu haline gülerek.

 

Ve merdivenlerden inip kapının önünde bekleyenler ordusuna katıldım. Fakat Emir ben oradan çekilmeme rağmen kafasını merdivenden çekmemişti.

 

-Hadi, hadi Skar aç şu kapıyı çıkalım artık.

 

Skar kapı kolunu çevirip açtı ve tam çıkacakken yanan devreleri tamir edilmişte kendine gelmiş ve özüne dönmüş olan Emir beni kolumdan yakalayıp durdurdu.

 

-Karmen bu... Bu kıyafet ne?

 

-Bildiğin elbise işte. Güzel değil mi yoksa?

 

Dedim elimi omuzlarımdan bacaklarıma kadar kıyafetimden emin olmak istercesine dokunarak.

 

-Yani... Yani karışmak gibi olmasın güzelim ama bu elbise sanki biraz fazla şey...

 

-Ney?

 

-Fazla, bayağı fazla kırmızı. Ve…

 

Gözleri üzerimde titizlikle fakat kaçamak halde gezdikten sonra derin yırtmaçıma denk geldiğinde irileşti. Hemen utanarak üste çıkayım derken bu sefer dekoltemi görmesiyle başını başka tarafa çevirip,

 

-Fazla esaslı, dedi sertçe yutkunduktan sonra.

 

-Esaslı derken Emir?

 

Bıkkın bir halde oflayarak başına bana çevirdi.

 

-Güzel Karmen anladın mı? Güzel, dikkat çekici, iddialı, şık, hoş, güzel... -sinirli sesi saydıkça sakinleşip uysallaşıyordu- güzel yani, çok güzel.

 

Göz ucumla Emir'in bu haline inanmayarak gibi bakan Skar ve Maytap'ı görüp gülümsedim.

 

-Ne güzel baya da beğenmişsin. O zaman gidelim artık, derken kapıya uzandım.

 

-Beğenmedim, dedi birden.

 

-Az önce öyle demiyordun.

 

-Yalan söylüyordum. Beğenmedim Karmen, bence güzel değil. Yani git değiş daha iyi. Hele ki bir operasyon için hala neden böyle giyindiğini anlamasam da iyi durmamış.

 

Sanki bana neden böyle giyindiğimi anlamış fakat kendine henüz yedirememiş ya da sinirlerine hakim olmak için yoktan saymış gibime gelmişti.

 

Çünkü sinirlenmesi bana engel olmayacak ancak planımızı mahvedecekti. Yine de gitmeme ısrarla izin vermeyecek gibi durduğundan son noktayı koymak için atağa geçtim.

 

-Maytap sence nasıl durmuş?

 

-Bence baya iyi patron ateş ediyorsun.

 

-Skar sence nasıl olmuşum?

 

-Ben anlamam bu işlerden.

 

-Hadi ama ya sadece gördüğünü söyle.

 

-Güzel.

 

-Bak güzel olmuşum. İkiye karşı bir yenildin. O yüzden sus ve artık çıkalım.

 

Skar ve maytap beraber çıkmışlarken ben de kapıdan çıkmadan önce aklıma kulaklık geldiğinde elimi uzattım.

 

Öfkeli bir şekilde yerine taş gibi sabitlenip ağzında geviş getiriyorken kulaklığı elime bırakmak yerine bana doğru eğilip kendisi kulağıma takmaya başladı.

 

Verdiği nefesler yüzüme çarpıyorken dudaklarını sağ şakağımın civarlarında hissetmem ile tüylerim ürpermişti.

 

Emir şuan kendi kafasında öyle meşguldü ki bu yakınlığımızın farkında bile değildi.

 

-Olmuyorsa ver ben takayım, diye mırıldandım.

 

-Hallediyorum, dedi ve bir eliyle omzumdan destek alırken bir eliyle de kulaklığı takıyordu.

 

Sessizce işini bitirmesini zoraki bir sakinlikle beklerken kulaklığı yerinde sağlam olarak hissettiğinde Emir birden ellerini oynatmayı bıraktı.

 

Sessiz evde sadece ondan gelen sesleri duyuyordum.

 

Nefesleri hızlanıyor ve kalbi daha gür atıyordu. Sanırım işini bitirdiğinde bana ne kadar yakın durduğunu hatta bedeninin bana değdiğini fark etmişti.

 

Geriye adım atmadı. Ben de atmadım.

 

İlk kural. Karşında kim olursa olsun asla geri adım atma.

 

İkimizde şuan buna akıllı iki öğrenci gibi uyuyorduk.

 

Dakikalar yarınları yokmuş gibi akıp giderken ve benim başarılı bir suikast düzenlemem için kısıtlı vakite sahip iken bu an bana hiç doğru gelmiyordu.

 

Omzumdaki eli yavaşça belime doğru kayarken birbirmize tek kelime etmiyorduk. Ardından hedefine ulaşmış olan büyük eli, belimin ince kıvrımını koluyla kavrayıp beni hafifçe kendine doğru çekti.

 

Zaten dip dibeyken bununla beraber artık iç içe sayılacak hale gelmiştik. Gözlerimin santimlerce önünde duran yüzüne baktım.

 

-Gerçekten kötü mü olmuşum?

 

Dilini ucundan çıkartıp dudaklarının üstünde gezdirdi.

 

-Ne cevap versem boka batacağım. O yüzden sükûnet en iyisi.

 

-Öyleyse artık gidelim mi?

 

Deyip kendimi geriye çektiğim sırada koluyla gayet rahat bir hamlede beni yerime geri çekti.

 

-Neden koşuşturuyorsun ki? Oraya gideceğine o kadar eminsin ki bu elbiseyi giymişsin bile.

 

-Ne olur ne olmaz diye giydim.

 

-Düşmanınla sahte bir kimlikle buluşmaya gideceksin Karmen. Ama çelik yelek bile giymek istemiyorsun. -İğneleyici bakışlarını hissettim- Rahatsın.

 

-Ne demek rahatım ya? Bir saat sonra oraya yetişmezsem foyam ortaya çıkacak Emir.

 

-Hayır, yetişeceğine eminsin. Oraya gideceğine de öyle. Ve oraya gidip foyanı çıkartmayacağına da.

 

-Umarım öyle olur. Ama rahat değilim planlarım ve hayatım için endişeleniyorum.

 

-Hayır. -yine ısrarla kendinden emin bir şekilde hayır demişti- Sen bundan zevk alıyorsun. Hoşuna gitmeye başlamış oyunlar oynamak ve kazanmak.

 

-Belki de artık Yaşadığım hayattan kaçmak yerine ona uyum sağlamayı öğreniyorumdur.

 

-Öyle olsun. Kendinden emin olduktan sonra geriye korkulacak bir şey kalmıyor.

 

Bana alttan alta yaptığı ima hoşuma gitmemişti. Çünkü açıkça söylemese bile bana resmen İgima'nın karakterinden esinlenerek ithaflarda bulunmuştu.

 

Oyunları oynamayı ve kazanmayı seviyorsun diyerek. Korkudan korkmak yerine zevk alıyorsun diyerek.

 

Fakat aramızda ki farka vurgu yapmamıştı. O bunu karanlık için yaparken ben aydınlık için yapıyordum.

 

O katilin ismini bile duymak istemiyorken benzetilmem hele ki Emir tarafından benzetilmem yüreğimde bir tutam öfke ateşi yakmıştı.

 

Elimi belimde duran Emir'in elinin üzerine götürüp aşağı doğru bırakması için ittim. Serbest kaldığımda kapıya doğru gittim. Ve son kez Emir'e bakıp,

 

-Ben kendimi kaybetmiyorum Emir Aybeyaz. Kendime geliyorum. Ve son olarak saçlarımı iğrenç örmüşsün.

 

Yaptığı imanın ne denli ağır ve iğrenç olduğunu anlayıp şimdiden pişman olan gözlerine bakıp gülümsedikten sonra kendimden emin, topuklarımın çıkarttığı sesten, giydiğim kıyafetten gurur duyarak, oyunuma saygı içinde, kendi canımı ortaya koyarak herkesin intikamını almaya çalışan cesur bir kadın olduğuma emin olarak siyah arabama doğru gidip bindim.

 

⛓️⛓️⛓️

 

Arabaya biner binmez,

-Sürmeye başla, dedim.

 

Ceyhun henüz bana bakmadan çalışmış olan arabayı harekete geçirdi.

 

-Nereye süreyim?

Dedi hala yola bakarken.

 

-Beş dakika içinde konum vereceğim. Kulaklıkları herkes taktı mı? Çalışır halde mi?

 

-Hazar getirdi bana bir tane çalışıyor, dedi Ceyhun.

 

-Benimki de aktif, dedi.

 

-Skar ve Maytap beni duyuyor musunuz?

 

-Duyuyoruz patron, dedi ikisi adına Maytap.

 

Az önceki ufak tartışmaya rağmen Emir'le aramıza soğukluk geçirme gibi bir niyetim yoktu. Hele ki şu operasyonun ortasında.

 

Ayrıca birbirimize küsmek bizi kavga ederkenki halden daha beter bir duruma sokuyordu.

 

-Emir, beni duyuyor musun?

 

Sesim istemesem de çekingen bir şekilde çıkmıştı.

 

-Duyuyorum.

 

Onun da sesi titremişti.

 

-Yola çıktınız mı?

 

-Arkanızdayız. Sizi takip ediyorum.

 

Emir'in titrek sesinin ardından Ceyhun hemen bir şeyler olduğunu anlayıp bana dikiz aynasından bakmıştı.

 

Derken gözleri kocaman açılmış bir elini direksiyondan indirip bana dönmeye çalışmıştı.

 

-Yavrum bu ne hal böyle? Biz onu bunu kurşunlamaya gitmiyor muyduk?

 

Kehribar'a iki ASES alıcısı hakkında ki bilgileri özellikle telefonu numarası istediğim mesajı çektikten sonra Ceyhun'a baktım.

 

-Yok Ceyhun bu sefer işler biraz değişik.

 

Gözleriyle beni boydan boya süzerken,

-Nasıl değişik ben hala anlamadım, dedi.

 

-Anlarsın şimdi. Sen önce yola bak.

 

-Allah Allah yav, diyerek önüne döndü.

 

Fakat saniyede bir bana aynadan bakıp duruyordu.

 

-Ne oldu Ceyhun? Benden mi etkilendin?

 

Ceyhun sesi bozuk bir şekilde tövbe çekmişti.

 

-Saçma sapan konuşma kızım.

 

-Niye ya? -dedim sesimi üzgün bir şekilde çıkartıp- Ben sırf sen benden etkilenen diye böyle giyindim halbuki.

 

Kulaklıktan birden Maytap'ın "Allah" diye korkarak bağırması yankılandı.

 

-Ne oldu Maytap? İyi misiniz? Dedim aceleyle.

 

-İyiyiz iyiyiz Patron. Araba birden sağa sola yalpalandı. Ondan korktum.

 

-Heh tamam tamam. İki dakika sakin durun olur mu? Şurada birini etkilemeye çalışıyorum, dedim bilerek.

 

Ceyhun gözlerini kısıp bana ters ters baktı.

-Sana laf yetiştirmeyeceğim Karmen. Uğraş istediğin kadar.

 

Ona kahkaha atarak gülerken nihayet beklediğim mesaj bildirimi düştü telefona.

 

İki farklı telefon numarası ve isimler.

Erhan Özden ve Jovani Garcia.

 

-Hazar bilgisayarın açık mı?

 

Ön koltukta oturan Hazar,

-Evet açık, dedi.

 

-Harika, herkes beni duyuyor değil mi? Beklediğimiz bilgiler geldi. Hazar sana vereceğim iki farklı telefon numarası var. Telefon numaralarından arabaların gps'ini bulabilirsin değil mi?

 

-Eğer telefonları yanlarında ise bulurum.

 

-Umuyoruz ki yanında olsun.

 

Hazar'a iki numarayı da söyledikten sonra,

-Konum bulunmaya çalışıyoruz. Biraz zaman alabilir, demesi üzerine konuşmama devam ettim.

 

-Bu gece tam olarak 46 dakika sonra Erdem Aker iki tane gerçek Ases alıcısı ile Hiltown Restoran'da buluşma ayarladı. Asıl meselemiz ben zamanında kendimi de onlardan biri olarak tanıttım. Ve şimdi bir ihtmal hatta baya yüksek bir ihtimal beni onlara sorabilir ve gerçek kimliğim açığa çıkabilir.

 

O yüzden yapmamız gereken iki şey var. Hazar şimdi o iki kişinin konumunu bulmaya çalışıyor. İkisini de Erdem'e ulaşmalarından önce yakalayıp kendi yöntemlerimizle engelleyeceğiz.

 

Ardından dikkat çekmemek ve o gece Erdem'in dikkatini başka yere çekmek için buluşmaya ben gideceğim.

 

-Patron yapma Allah aşkına o tam bir şerefsiz, ya başına bela olursa?

 

-Maytap onunla daha önce baş ettim, şimdi de edeceğime inanıyorum.

 

-Karmen, eğer istersen yanında koruma diye gelirim. Beni tanımıyor zaten adam, diye nazik bir teklifte bulundu Skar.

 

-Tek başıma gitmem en iyisi olur.

 

-Şimdi anladım sen o yüzden giyinmişsin böyle, derken son harfi jeton düşmüş gibi uzattı.

 

-Yok Ceyhun'um dedim ya ben senin için...

 

Lafımı bitirmeden Ceyhun,

-Tut oğlum şu direksiyonu iki dakika hesap sormam gereken bir kadın var, dedi Hazar'a.

 

-İyi de ben konum bulmaya çalışıyorum.

 

-Bulursun oğlum yine sen tutu şunu bakayım, deyip direksiyonu bıraktı ve arabada bana doğru döndü.

 

Hazar direksiyonu zar zor dengede tutmaya çalışırken,

 

-Ceyhun kafayı mı yedin? Dön şu arabayı tut! Diye bağırdım.

 

-He kafayı yedim kadın. Senin gibi. O şerefsizle onun mekanında tek başına ne yapacaksın ya? Hadi ya senin kim olduğunu anlarsa? Dosyasını biraz okumuştum evde. Orospunun teki, seni sağ mı bırakır?

 

-Ceyhun ben içeride iken sizde dışarıda beklemede olacaksınız. İşlerin ters gittiğini anladığınızda gelirsiniz.

 

-Ya yetişmezsek?

 

-Yetişirsiniz.

 

-Yok, ben riske atamam canını. Gitmiyoruz bir yere. Sürmüyorum arabayı.

 

-Zaten sen sürmüyorsun şuan. Hazar arkada can çekişiyor arabayı yolda tutmak için, dedim sırıtarak.

 

Yine o korkunç ciddiyetine büründü yüzü. Arkadaş diliyle söylediğim şeylerin hepsine karşı çıkacağı için mecburen farklı yola başvurdum.

 

- Ben tek gitmeyi daha uygun görüyorum Ceyhun ve gideceğim. Şimdi sen de önüne dön be arabayı sür. Patronun olarak emrediyorum.

 

Gözlerime bir süre baktıktan sonra dilini ağzının içinde yuvarlayıp önüne döndü. Hazar ise hemen kendi işinin başına geçti.

 

-Ne zaman köşeye sıkışsan şu patron kartını kullanıyorsun.

 

Omuzlarımı masumca kaldırıp indirdim.

 

-Konumları buldum!

 

Diye bağırdı hazar.

 

-İşte bana böyle şeylerle gelin ya. Neresi hemen söyle.

 

- Erhan Özden buluşma noktasına batı taraftan gelirken, Jovani Garcia doğu güzergahı kullanıyor. Bizim yolumuz daha ayrılmıyor. Önümüzde 1 kilometre var. Ondan sonra iki farklı yol ayrımı.

 

-Emir, beni duyuyor musun?

 

-Evet, dedi soğuk sesiyle.

 

-Sen Jovani Garcia'nın arabasına gideceksin. Hazar sana konumu canlı olarak söyleyecek.

 

-Tamam.

 

-Ceyhun biz Erhan'ın yolunu kesmeye gideceğiz.

 

-Anlaşıldı Patron, dedi patronun üzerine düşerek.

 

Planımız hazırdı. Biz de öyle. Ortamın adrenaline bağlı sürekli kasılıp gevşemesi normaldi.

 

İki araba kırmızı ışıkta yan yana durduğunda Ceyhun ve Emir camlarını indirip birbirine bakmaya başladılar. Ceyhun Emir'e göz dağı verir gibi gaza basıp arabayı bağırtıyor, Emir de buna karşılıksız kalmayıp ondan beterini yapıyordu.

 

Ceyhun dudak kenarıyla gülümsedi.

 

-Ayrılma noktasına gelene kadar Yarışa var mısın?

 

Emir hem kulaklıktan hem de camdan duyduğu teklif üzerine kibirli bir gülüş attı.

 

-Sen tokatlanmaya hazır mısın, deyip egzozdan ses çıkarttı.

 

İkisi arasında ki rekabet beni heyecanlandırmıştı. Öne doğru eğilip radyonun sesini sonuna kadar yükselttim. Çalan şarkı "yarabandıydı "

 

-Bizde şarkı açalım, diye çocuksu bir istekle bağırdı Maytap.

 

-Açın.

 

Dedi tek hamlede Emir. Gözlerini Ceyhun'un üzerinden ayırmıyordu. Onlarda ise Blind Lights çalmaya başlamıştı.

 

-Bu yolun tozunu sana yutturacağım, dedi Ceyhun.

 

Ve sarı ışık yandı. Ardından yeşil...

 

Öyle hızlı bir kalkış yapmıştı ki iki araba da ben resmen geriye doğru yapıştım. İki araba da burun buruna giderken Emir'in arabası bizden daha fazla hızlı gitmeye başladı.

 

-Hadi Ceyhun bas şu gaza!

 

Benim tezahüratlı desteklerime karşılık,

 

- Bas gaza gergin adam, diyerek Maytap'tan gelmişti.

 

Emir hala bizden öndeydi. Ve kulaklığa hafifçe güldüğü sesi geldi. Bu beni sinirlendirmişti.

 

-Ya Ceyhun araba sürmeyi mi unuttun? Arabamız mı kötü? Onun ki daha mı iyi? Niye gerideyiz?

 

-Sakin ol yavrum. Ben altımda külüstür olsa bile yenerim bunu.

 

Fakat Emir bizi geçmiş olsa bile Ceyhun'un yüzünde ki bilmiş gülümseme silinmemişti.

 

-Araba öyle sadece gaza basarak kullanılmaz adam.

 

Ve ardından bir vitesi artırıp bir gaza basmaya başladı. Hızımız gittikçe artıyordu. Emir'in arabası şimdi sadece on metre ilerideydi.

 

Ve ceyhun kocaman sırıttı. Kendine bu kulvarda yenebilecek kimseyi rakip olarak görmüyordu bile.

 

Arabalar artık yan yana geldiğinde arabadan çıkan müzik sesleri birbiriyle harmanlanarak ortaya kaotik bir an çıkmıştı.

 

-Her kuşun eti yenmez Emir, diye seslendi camdan ona bakarak.

 

Arabalar yan yana duruyordu neredeyse. Emir'in yüzünde hırs dolanırken Ceyhun rahattı.

 

Emir ona cevap vermeyip tüm odağını arabasına çevirdi. Bizden yine on metre kadar uzaklaşıp arayı açtığında Ceyhun bu ona verdiği son avans gibi gaza basıp yine yanına yetişti.

 

-Kargalar leşimi bekler kartalım kargalara leş vermem. -diye şarkı sözüne Emir'e baka baka eşlik etti- Buluşma noktasında görüşürüz. Çav Bella Tetikçi.

 

Ve gaza yüklendiği gibi Emir'i daha ayrım noktasına gelmeden arkada bırakmıştı.

 

Ve Ceyhun göz kırpmasının ardından vitesi sona taktı ve gaza yüklendiği gibi Emir'i daha ayrım noktasında gelmeden yanından uçup giderek arakada bırakmıştı.

 

-Afiyet olsun, dedi kulaklığa.

 

Ve dediği gibi yolun tozlarını yedirmişti Emir'e. Derin bir rahatlama nefesi verdim. Kazanmak fena hoşuma gitmişti.

 

-Helal lan sana! Derken elimle saçlarını karıştırdım.

 

-Ne sandın kadın?

 

-Ay sonunu bekle Ceyhunnnn. Seni paralara gömeceğim.

 

Onların arabasında çalan şarkı bitmek üzereyken Emir'in,

-Çok iyi sürüyor piç, dediğini duymuştum.

 

Kısa ama etkili süren stres boşalmasının ardından bizde müziği kapatmış ve tamamen takip ettiklerimize odaklanmıştık.

 

-Ayrım noktasına 100 metre kaldı. 100 metre sonra Ceyhun sen batıya dön. Emir senin yetişmene 250 kaldı. Sen de doğuya döneceksin.

 

-Onların arabasına yetişmemize ne kadar kaldı Hazar?

 

Ceyhun direksiyonu kırıp sola yapmıştı.

 

-Erhan'ın arabası bizden hala uzakta. Ama Emir en fazla on dakika sonra Jovani'nin arabasına yetişecek.

 

-O zaman ona sürekli konum güncellemesi yap.

 

Bir kaç dakika içinde Emir ayrılma noktasını geçmişti.

 

-Hedef'e yaklaşmana son 1.5 kilometre kaldı Emir. 1 kilometre. 700 metre kaldı. Son 500.

 

-Hangi şeritte?

 

-Orta şeritte gidiyor. 200, 150, 100 50... 15. Ve Şimdi hedefe yetiştin. Yanında ki araba hedefimiz.

 

-Yanında araba var değil mi Emir, diye sordum.

 

-Evet. Lacivert renkte ve hızla ilerliyor.

 

-Onu şimdi durdurman lazım.

 

-Çarpmaya hazırlanıyorum.

 

- Hızlarınız çok yüksek. Tehlikeli olabilir.

 

Ceyhun rahatsızca kıvranıp duruyordu. Söylemek istediği bir şey var da susmasının sebebi sanki bunu söyleyeceği kişiden dolayıydı.

 

-Çarpmaya hazırlanın, dedi Emir.

 

-Kemerini taktın mı Maytap? Diye sordu Skar endişe içinde.

 

-Taktım kardeşim taktım. Bu son konuşmamız ise Skar... -sesinde duygusal yapmaya çalışsa bile hala komiklik seziliyordu.- Senin iki hafta boyunca arayıp durduğun tişörtünü aslında ben giymiş ve yanlışlıkla üzerine zift döktüğüm için atmıştım. Yani o gün eve atletle gelme sebebim sıcaklıktan değil bundandı.

 

-Yok yok son konuşmamız değil. Öyle düşünme, sağ çıkacağız.

 

-Ben burda gülmen için komiklik yapıyorum sen hala ciddisin be Skar kardeşim.

 

Skar Maytap'a göre gerçekten korkuyordu. Çünkü tişörtü ile anlattığı hikaye için hiç yorum yapmamıştı.

 

-Arkadan çarpmak üzereyim, dedi Emir.

 

İçim içimi yiyordu ona dur yapma diye bağırmak için. Bu hızla kontrollü çarpsa bile ağır hasarlar alabilirdi.

 

-Dur yapma! -Diye bağırdı Ceyhun- Çarpma onun yanına doğru sür ve şeritten çıkmasını sağlayacak kadar yakınlaş. Kendini bariyerlere çarpmasını sağla.

 

Emir biraz aralıktan sonra,

 

-Öyle yapacağım, demişti.

 

-Çok yaşa be Ceyhun reis az kalsın ölüme gidiyorduk.

 

-Başlıyorum.

 

Gözlerimi sıkıca birbirine bastırdım. Sağ kulağımın duyduğu sesler içinde kötü bir şey olmaması için dualar ediyordum.

 

Ve bir ses... Patlama sesi mi? Çarpma sesi mi? Kötü bir kaza sesi mi?

 

Gözlerimi aniden açtım.

-O ses neydi Emir?

 

Deli gibi soluklanıyordu.

 

-Araba bariyerlere çarptı.

 

-Sen iyi misin?

 

-İyiyim, herkes iyi. Araba biraz sürttü o kadar.

 

-Emir, işini hallet ve oradan uzaklaşıp buluşma noktasına git.

 

-Anlaşıldı.

 

-Hazar bizim yetişmemize ne kadar kaldı?

 

-Çok değil 2 kilometre kaldı.

 

-Alo 155 polis mi? Çevre yolunda meydana gelen bir 10- 50 vakasını ihbar etmek istiyorum. Evet bir kazadan bahsediyorum.

 

Emir'in polis'e yaptığı ihbarı dinliyordum.

 

- Ben seyir halindeyken sağ şeritte ki araba dengesini kaybedip bariyerlere çarptı. Hayır durum nasıl bilmiyorum hızla geçerken gördüm yine de haber vereyim dedim. Evet insanlık görevim, insanlık ölmedi ya.

 

Sanki kazaya kendi sebep olmamış gibi bir de insanlık demesinin ironikliğine dudak kenarıyla güldüm.

 

-Ceyhun hazırlan son 1 kilometreye giriyoruz.

 

Ceyhun başını salladı.

 

-Son 500... Son 200... son 100 ve yetiştik.

 

Önümüzde ki beyaz arabayı ben de görüyordum artık. Hızla yolunda ilerlemekteydi. Ceyhun arabanın dibine kadar sokulup onunla aynı hızda gitmeye başladı. Diğer arabayı sıkıştırıp rahatsızlık veriyor üstüne üstlük dörtlüleri yakıp söndürüyordu.

 

Yetmeyince penceresini açtı ve üstten yarısına gözüken adama,

-Çek lan sağa! Sağa çek dedim sana! Bak bir daha söyletirme.

 

Beyaz araba'nın içinde ki Ceyhun'un bu trafik magandası gibi olan tehditlerinden korkmuş gibi arabasını sağa çekti. Ceyhun da hemen önüne kırdı arabayı ve el frenini hızla çekip oturdu arabadan öfkeyle dolup taşıyormuş gibi inip gitti.

 

Ne olduğunu görmek için biraz öne eğildim. Diğeri de arabadan çıkmıştı.

 

-Bu hız ne Lan? Kardeş aklını mı kaçırdın?

 

-Kusura bakmayın beyfendi yetişmem gereken bir şey yer vardı.

 

-Başlatma lan beyfendine yetişmem gereken yere. Arabada karım var çocuğum var görmüyor musun?

 

Deyip birden bizi işaret etti. Adam suçluluk duygusuyla ve bu kaba saba yabancının korkusuyla iyice köşeye sıkıştı.

 

- Karım ve çocuğum mu? Hazar ve Karmen mi? Ah ulan Hollanda olsa nasıl dalga geçerdi şimdi onlarla, diye iç geçirdi Maytap.

 

-Kusura bakma beyf- abi vallahi dikkat etmedim.

 

-Şimdi sen bize çarpsaydın da onlara bir şey olsaydı? Sen söyle şimdi ben senin belanı sikmiyimde kimin belasını sikeyim?

 

-Abi özür dilerim affet. İsteyerek olmadı.

 

-Hadi Ceyhun hallet işini. Oraya yetişmemiz için sadece yirmi dakika kaldı.

 

-Gel lan buraya!

 

Adama yumruklar geçirmeye başlamıştı. Onu bayıltıp yere düşürmesi pek uzun sürmedi. Hemen ardından telefonu çıkarttı.

 

-Alo ambulans mı? Burada bir adam var. Ya kaza geçirmiş ya darp edilmiş. Biz eşim ve çocuğumla seyahat halindeyken gördük. Evet evet batı tarafta ki E6 çevre yolunda.

 

-Tamamdır. Şimdi biri gözünü karakolda biride hastanede açacak. O zamana kadar da biz işimizi halletmiş oluruz, dedim.

 

İşi bitince yerde ki adama bir tekme daha savurduktan sonra araba bindi.

 

-Bak oğlum, baban bizim için ne güzel de adam dövüyor.

 

Hazar Ceyhun'dan çekinerek gülmüştü.

-Helal olsun baba.

 

Ceyhun'un bakışları ikimiz üzerinde gelip gittikten sonra eliyle Hazar'ın saçlarını dağıtıp,

-Babandan örnek al biraz, ben yokken anana sen bakacaksın, demesiyle hem kulaklıktan hem bizden yüksek sesli gülmeler yükseldi.

 

Hatta Emir bile gülmüştü. Tekrar yola çıkmamız arından şimdi iki araba da iki farklı yönden gelerek Hiltown noktasında buluşmak üzereydi.

 

Bulunduğumuz yere yaklaştıkça arabamda bulduğum koyu kırmızı ruju sürmüş ve üstümü başımı hazır hale getirmiştim.

 

Dakikalar sonra araba durdu. Hazar ve Ceyhun arkaya dönüp bana bakmaya başladı. Derin bir nefes alıp verdim. Ve başımı olacaklara hazır olduğumu kabullenmiş gibi sallayıp arabadan indim.

 

Gösterişli ve ışıklı Hiltown restoran artık tam karşımda duruyordu. Ve girişte takım elbiseli iki adam karşılarında gördükleri tek kadına tehditkar gözlerle baktılar.

 

Ama ben "geldiğim yerden eminim" edasıyla giriş kapısına kadar yürüdüm.

 

Ve yılanın inine zehirlenmeye müsait bir şekilde adımımı atarak içeri girdim.

 

⛓️⛓️⛓️

 

İhtişamlı siyah kapı açıldığını belli eder gibi ses çıkartırken içeride bulunan tüm gözlerin bana çevrilmesine sebep verdi.

 

Fakat hepsi beyaz gömlekli garsonlar ve siyah İgima gözlüklü korumalardan oluşuyordu. Geniş altın renginde, altın desenli görünümlü mekanda elliye yakın masa bulunurken biri hariç hepsi boştu.

 

Kasvet ve karanlık burayı kendine öyle esir etmişti ki nefes almak bile büyük bir nimet sayılırdı.

 

Büyük kapı ben içeriye geçip orta yerde durduğumda arkamdan kapandı.

 

Karşımda bir adam duruyordu. Herkesten farklı olduğu etrafına yaydığı değişik ve tuhaf havadan belliydi.

 

Boyu uzun, abartısız bir fizik yapısına sahipti. Siyah takım elbise giymiş fakat içine giydiği gömleği beyaz tercih etmişti.

 

Bana sırtı dönüktü. O bu gece Heyecanla iki kişiyi bekliyordu. Fakat gelen kişi onun katili olmaya susamış bir kadından başkası değildi.

 

Kapılar kapandığında missfirlerinin artık içeride olduğuna emin olan Erdem Aker, elinde bir bardakla yavaş yavaş yüzünü bana doğru dönmeye başladı.

 

Ben ise çoktan onunla yüzleşmeye hazır hale gelmiştim. Onun zaten uçuk aklını başından almaya hevesli, kararlı bir kadındım bu gece.

 

Bedeni tamamen bana döndüğünde ve gözleri nihayet benim gözlerimle buluştuğunda saniyeler içinde elinde tuttuğu bardak kayıp düşerek parçalandı.

 

Bana doğru bir adım attı, yerinde durdu. Bir eliyle gözlerinin üstünden geçtikten sonra bir adım daha attı.

 

Yüzünde ki o şaşkınlık ifadesi tüm piçliğini kısa bir süre alıp götürmüştü. Ve bu adam onu en son gördüğüm halinden daha farklı görünüyordu.

 

Kahverengi gözleri daha bir koyulaşmıştı. En son sakalları kesikken şimdi biçimli uzamıştı. Saçlarını jölelerle geriye yapıştırmak yerine klas bir model vermişti.

 

Bu piçin çekici görünen adam olduğunu hiç bir zaman inkâr etmemiştim.

 

Bana yaklaşmakta zorlanıyordu. Onun yerine ben yüzüme tutkulu bir gülümseme takılıp adım atmaya başladım. Beni aç gözlerle tepeden tırnağa süzüyordu.

 

-KARMEN...

 

Sesi rahatsız edici bir ürkeklik ve hayranlıkla yorumlanmıştı...

 

-Erdem Aker. Selam, beni beklemiyor muydun?

 

- Görmeyi en son ama en fazla beklediğim kişisin.

 

Bir adım daha atıp beni omzundan nazikçe tutup kendine çekti ve yanağıma biraz uzun süren öpücük kondurdu.

 

-Ama, ama bu nasıl oldu? Sen neden buradasın?

 

Elimi merhametli bir şekilde saçlarına götürüp uçlarını okşadım.

 

-Gerçekten geleceklerini mi sandın?

 

-Evet, bunca hazırlık sırf o ikisi içindi. Çünkü dönekler bana söz vermişti.

 

- Erhan Özden ve Jovani Garcia mı? Gerçekten mi Erdem Aker? Buluşmak için seçtiğin iki isim bu mu?

 

Erdem onu güler yüzle sanki çok bu kişilere hakimmişim gibi aşağılamanın altında eziliyordu.

 

-Biliyorsun Karmen, ASES alıcıları kendilerini ağırdan satmayı sevdikleri için onlarla iyice tanışacak kadar pek iletişimimiz olmuyor.

 

-Sen de biliyorsun Erdem. Ben de bir ASES alıcısıyım ve niyetim kendimi ağırdan satmak değil. Bizden düşük seviyelerle pek uğraşmamak.

 

Dudakları yavaşça iki kenara uzadı. Bu özgüvenim onun içinde ki arsız şeytani uyandırmaya başlamıştı.

 

-Sevgili Karmen, sana layık bir masa değil ancak oturmak istemez misin? Bu mekan bu gece sadece bana ait. Başka hiçbir kimse adım dahi atamaz. Buradaki herkes sadece bana hizmet etmek için burada.

 

Üstünlük gösterisi yapıyordu aklınca.

 

-Yani başbaşayız öyle mi?

 

Dudaklarından tıslamaya benzer ses çıktı.

 

-Ahhh, başbaşayız evet.

 

Ve hemen yanıma gelip sandalyeyi geriye doğru çekti. İkimiz yuvarlak masaya karşılıklı şekilde oturduk.

 

-Karmen, seninle en son görüşmemiz üzerinden epey geçti. Fakat o günler içinde seni düşünmedim desem çok fena bir yalancı olmuş olurum.

 

-Ben ise seni unutmak üzereydim. Ta ki koltuğunun sarsıldığı haberi gelene kadar.

 

-Demek duydun. Evet, biraz sinir bozucu bir durum ancak halledilmesine çok az kaldı.

 

-Ceyhun Kozan'ı alt edebiliyor musun?

 

-Güzellik neleri altıma alabileceğimi bilsen şaşarsın.

 

Yaptığı bel altı göndermesine tepkim hafifçe gülmek oldu. Fakat maskenin ardında ki yüzüm bolca tiksiniyordu.

 

-Ecdadını siktiğimin adamı.

 

Kulaklığa gelen Ceyhun'un sesiydi.

 

-Peki sen Karmen, buraya gelme hikayen ne?

 

-Onlarla buluşma ayarladığını nasıl öğrendiğimi mi soruyorsun? Zor olmadı hatta trajikomik. Ases'te ufak bir toplantı vardı. Erhan ve Jovani Ortalıkta bunu konuşup dalga geçiyorlardı. Nereye ve saat kaçta davet ettiklerini söylediler. Hele ki Jovani'yi görsen. Bozuk aksanıyla seni taklit etmesi herkesi çok güldürdü.

 

-Şerefsizler, diye nefret dolu bir küfür savurdu çekinmeden.

 

-Kendini böyle düşürmeye devam mı edeceksin Erdem Aker?

 

-Yarin gidip ikisine de hesap soracağım. Kimle dalga geçtiklerini göstereceğim onlara.

 

-Evet hemen gidip yap. O zaman ASES'teki herkes seni tamamen düşürmek ve yerine Kozan'ı geçirmek istesin.

 

Masanın üzerinde ki elini yumruk yapıp sıktı.

 

-Bir kez daha soruyorum ama bu sefer bel altı espirilerine gülmeyeceğim.

 

-Hay hay sevgili Karmen, onları gecenin sonuna doğru saklarım olur biter.

 

İstekli bakışları dekoltelerimde gezinip duruyordu.

 

-Kozan'ı yenebileceğine emin misin?

 

-Evet, eminim. Birden fazla olaylar dönüyor. Kozan benim aklımın başımdan gittiği, kendime ve işlerime pek hakim olamadığım zaman ortaya çıktı.

 

Evet o zamanlar işleri boka batırma konusunda bir numaraydım. Ama şimdi kendimi diri tutuyorum. Kozan'dan bana karşı çok net hamleler gelmedi. Tabii birbirimize ölüm tehditleri ve kirli donları ortaya çıkartma laflarından başka.

 

Kendini güvenilir, aklı başında ve çalışanlarına saygılı bir adam gibi tanıyor. Halbuki ben de tam olarak öyleyim.

 

Fakat aklıma kendi çalışanını öldürmesi gelince kanım çekildi. Erdem çatalı eline alıp gözüme baka baka yere bıraktı. Garson yanına eğilip çatalı alacakken ayağını kaldırıp sırtına basmaya başladı.

 

-Bahsettikleri saygı bu olmalı heralde.

 

Ayağıyla adama tekme attıktan sonra bir şey olmamış gibi önüne döndü.

 

-Neyse, son 3 gün kaldı.

 

-3 gün mü? Yoksa onu öldürecek misin?

 

-Evet ama hayır. 3 gün sonra T.G.İ.F klüpte yüksekler oylama yapmaya gelecek. Kozan'da ben de orada olacağız ve bizim için verilen oyları usulca izleyip sonuçları bekleyeceğiz.

Öldürme ise ben tekrar kazandıktan sonra olacak.

 

Demek geriye sadece 3 gün kalmıştı. Oyunumuzun bitmesine ve tüm dengelerin değişmesine.

 

-O gün yanıma gelmek ister misin?

 

-Neden olmasın? Seni tekrar yükseklirken görmek belki içimde farklı duyguların yeşermesine neden olur.

 

-Başarı ve güçten hoşlanıyorsun Karmen.

 

-Evet, güç. Güce bayılırım.

 

-Ne şanslıyım ki o özellik üzerimde var. Burası, bu köpekler, herkes bana ait ve benim sözümü dinliyor.

 

Sessizce önüme koyulan bardakta ki sudan bir yudum aldım. Erdem ise yemeğine art arda çatallar batırıp ağzına götürüyordu.

 

-Karmen aklıma geldi de seni aramaya çalıştım ancak eksik olan bir şey vardı seni bulmama engel olan.

 

-Nedir?

 

-Senin soy ismin neydi?

 

Ayaklarımı birbirine bastırıp gerginliğimi farklı yollardan geçirmeye çalıştım. İVY AS CINDY kesinlikle bildiği bir soy ad olmalıydı. Çatalını bırakmış bana şüpheyle bakmaya başlamıştı.

 

-Soy ismim Dinç. Karmen Dinç.

 

Dediğim anda kulaklıktan birden fazla ses geldi.

 

-Dinç mi, dedi Skar.

 

-Lan! Dinç, Ceyhun Dinç, Karmen Dinç. Ne oluyor patron?

 

Diye kendi kafasında hesaplama yapmaya çalışıyorken Ceyhun,

-Karmen oradayken bile benimle uğraşıyorsun ya kafayı yiyorum.

 

-Memnun oldum Karmen Dinç, dedikten sonra kadehini dikledi kafasına.

 

O sırada Maytap tekrar büyük bir hevesle konuşmaya atladı.

 

-Ya ben zaten Ceyhun Reis ve Karmen patron arasında bir şeyler olduğunu hissediyordum ama evlenmişler haberimiz yok.

 

- Emir! Usta ne oldu sana ya, dedi telaşla Maytap.

 

-Nefes alamıyor gibi sanki değil mi? Su ver Maytap bana.

 

-Başka bir yerinden nefes alıyordur o şimdi.

 

Ceyhun'un sözü üzerine dudaklarım istemsizce kıkırdadı. Ve Erdem birden bana baktı.

 

-Komik bir şey mi oldu?

 

Hiç istifimi bozmdan,

-Seninle tekrar karşılayıp yemek yiyeceğim aklıma gelmezdi, dedim.

 

-Evet, son görüşmemizde baya eksik ayrıldık. Acil bir durum çıkmıştı. Seni kaybettiğim için üzülüyordum ama o gece senden sonra büyük balık yakaladım.

 

Gerçekten içimden gelerek güldüm.

 

- Duydum. Emir Aybeyaz'ı kaçırmışsın fakat 1 gün geçmeden elinden de kaybetmişsin.

 

Alayla söylediğim bu aşağılayıcı lafa sinirle gözü seyirdi.

 

-Öyle olmuş olabilir. Ama ona yaptıklarımı anlattığımda bakalım yine bir şey becerememiş gibi gülecek misin bana?

 

Masadan bıçağı alıp tabakta duran ete batırdım. O ise benden izin beklemeden anlatmaya başladı.

 

-O gece onu kaçırdığımda zaten vaktimin kısıtlı olduğunu biliyordum. Bu yüzden hazır elime geçmişken onunla biraz eğlenmek istedim. Zaten baygındı. İlk işim onu uyandırmak oldu. Su ile değil tabii ki o kadar nazik biri değilim maalesef. Bir bidon benzin işimi gördü.

 

Ardından bir bıçak aldım ve canım nereyi isterse oraya kesikler atmaya başladım. Bir de benzin açık yaralara aktıkça yana yana mahvoldu yaraları.

 

Kâfi gelmedi. Çok egoistçe bakıyordu bana. Sanki canı yanmıyormuş gibi. Ben de onu sırt üstü yatırdım. Ve Göğüslerine yüz kiloluk ağırlıklar koydum. Nefessiz kalıyordu. Göğüs kafesi yavaş yavaş kırılıp ciğerlerine batsın istedim.

 

Aklıma Emir'i ölümün döşeğinde bulduğum o an geldikçe zihnim ve ruhum tahrip ediliyordu. Üstelik bu anlattıklarını onun üzerinde istemeden canlandırıyor ve hayallerim kabuslara dönüyordu.

 

-Onun kadar pis ayakkabılarımla üzerinde gezindim. Ve opss yanlışlıkla ayağım yüzüne sertçe vurdu. Ve bir baktım her yer tıpkı seksi kıyafetin gibi kıpkırmızı.

 

-Karmen onu dinleme! Karmen, beni dinle Karmen. Artık bir şeyim yok, Sakin ol. Bahsettiği şeyler eskide kaldı.

 

O kadar psikopat narsist birisiydi ki herkesin bu tür şeyleri duymayı veya görmeyi kendisi gibi sevdiğini sanıyordu.

 

-Korktun mu?

 

Diye sordu...

 

-Hayır.

 

-O zaman niye titriyorsun?

 

Öfkeden, kinden, nefretten, delirmişlikten...

 

Cevap veremedim.

 

- Karmen beni duyuyor musun güzelim? Konuşmayı sonlandırıp yanımıza gel. Daha fazlasına gerek kalmadı artık, dedi Emir.

 

Fakat ben kestiğini dilim eti ağzıma atıp Erdem'i süzdüm.

 

-Bana bak, dedim sertçe.

 

Erdem beklemediği bu tepkiye afalladı.

 

-Yüzüme bak.

 

-Zaten bakarım Güzellik de neden böyle ısrarla söylüyorsun?

 

- Gözlerime bak.İyice bak. Aklına kazı. Ezberle.

 

Dedim sesli olarak. Ve sonra içimden cümlenin devamını getirdim.

 

"Çünkü göreceğin son şey bu gözler olacak."

 

-Unutulacak gibi değil zaten Karmen, dedi laubali bir şekilde.

 

Başımı öne arkaya salladım. Erdem parmaklarını bir kez daha şıklattıktan sonra uzaklardan bir yerden müzik sesi yükseldi.

 

Bir beyefendi gibi davranarak ayağa kalktı ve yanıma gelip diz çöktü.

 

-Benimle bu dansı lütfeder misin Karmen Dinç?

 

"Reddet" dedi Emir, "siktiri çek kadın" dedi Ceyhun aynı anda.

 

Bense Erdem'in elini tuttum.

-Neden olmasın?

 

Onun tersine yaptığım her hareket benim aleyhime olacaktı. İçten içe iğrenerek tuttuğum eliyle beraber ayağa kalktık.

 

Ve masaların ortasında ki boş yere geçtik. Müzik sesi artmıştı. Erdem sağ elimi tutarken aynı zamanda diğerini belimin alt taraflarından tutmuştu. Ben de elimi omzuna yerleştirdikten sonra şarkıyla beraber bir sağ ve bir sola hareket etmeye başladık.

 

-Beni delirtiyorsun Karmen. Güçlü birinin zaafları olmamalı.

 

-Özür mü dilemem gerekiyor?

 

-Hayır, benim zaaflarıma sıkı sıkı sarılmam gerekiyor, dedikten hemen sonra belimi kendine doğru bastırdı.

 

Şeytandan farksız gözleriyle delici bakışlar atıyordu.

 

-Bu geceyi nerede bitirelim istersin?

 

-Evimde ve kendi yatağımda.

 

-O zaman ben de senin evinde ve senin yatağında bitirmiş olacağım.

 

-Kendine çok güveniyorsun Erdem Aker.

 

-Evet. Güveniyorum.

 

-Fakat bazen her şey gördüğünden ibaret olmayabilir.

 

-Neyin mesajını vermeye çalışıyorsun?

 

Omuz silktim. Ve o da tam o sırada beni geriye doğru yatırıp üzerime eğildi. Dans pozisyonumuz beni hayli rahatsız etmeye başlamıştı.

 

- Dudakların benim öpmem için yaratılmamışsa kim için yaratılmış?

 

Şeytanın kollarında, kahrolası bir oyunu kaybetmek üzereydim. Santim santim yaklaştı bana.

 

-Tıpkı t.g.i.f'in, buranın ve buradaki her köpeğin sahibi olduğum gibi Senin sahibin de ben olmalıyım, dedi arsızca.

 

Cümlesini bitirdiği andan bir kaç saniye sonra büyük bir silah sesi tüm restorantı birbirine kattı.

 

Erdem kollarını üzerimden çektiği gibi belindeki silaha uzanıp çıkarttı ve arkasına dönüp onlara doğru tuttu.

 

Ben de elimi bacağımda ki yırtmaçtan geçirip kendi silahımı çıkarttım. Fakat kimseye doğrultmamıştım.

 

-KARMEN KİM SİLAH SIKTI? BANA ÇABUK CEVAP VER!

 

Diye bağırdı Emir. Demek ki bizimkilerden kimse değildi.

 

-KARMEN çabuk cevap ver bana! Çabuk...

 

-Kimse içeri gelmesin, diye fısıldadım.

 

Ve onların devamında ne dediğini umursamadan burada neler döndüğünü çözmeye odaklandım.

 

-KİM SIKTI O SİLAHI?

 

Erdem elindeki silahı kullanmaya hazırdı.

 

Arkamızda duran koruma ve garson topluluğundan bir tanesi öne atıldı. Bu az önce Erdem'in üzerine bastığı adamdı. Elinde ki silahı hiç çekinmeden bize doğru daha doğrusu Erdem'e nişan alarak tuttu.

 

-Çabuk indirip şu adamı! Sen orospu bana hangi cüretle silah tutarsın?

 

-Erdem Aker! -dedi ciddiyetle- Eğer sadece bir dakika içinde buradan siktirolup gitmezsen cesedini parçalara ayırarak dışarı atarım.

 

-Ne diyorsun lan sen Sikik köpek!

 

Silahının horuzunu çekip elini tetiğe götürdüğü an restorandaki her bir kişi tereddüt etmeden silahlarını çıkartıp Erdem'e doğrulttu.

 

Yüzümün önünde benim tarafıma bakan onlarca silah namlusu vardı. Hepsinin Erdem'e olan Sadakatleri daha güçlüsü gelene kadardı.

 

Belki de en güçlüsü.

 

-Erdem Aker! -dedi aynı adam- Bu Hiltown Restoran ve içindeki herkes bir dakika önce bir başkası tarafından satın alındı. Ayrıca sana bir mesajı var.

 

"BENİM OLANDAN UZAK DURACAKSIN!"

 

Erdem silahını küfürler ederek indirdi. Sanırım bu artık ondan kurtulmam için elime doğmuş fırsatımdı.

 

-Ve bir rezillik daha. -diye fısıldayarak eğildim kulağına- Beni asla şaşırtmıyorsun Erdem Aker. Ve umarım gözlerimi ezberlemişsindir.

 

Silahımı belime geri koyup olduğum tarafa doğrultulmuş yüze yakın silahın hepsine arkamı döndüm ve hızlı adımlarla Hiltown Restoran'dan şeytanın ininden çıkıp gittim.

 

⛓️⛓️⛓️

 

Maytap bir saatlik yokluğunun ardından elinde kocaman bir karpuzla eve giriş yaptı.

-İşte bu ya!

 

Diye sevinç naraları atarak bağırış içine girdi evdeki herkes. Saatlerdir Maytap karpuz almaya gideceğim diyerek evden çıkmış ve bizi bekletmişti.

 

Yandaşlarım hepsi evdeydi. Kutlama yapıyorduk. Yüzümüz gülüyordu. Bu geceyi sorunsuz bitirmiş ve hamlesine yıkılmadan direnç göstermiştik.

 

Skar ve Ceyhun salonda ki orta sehpayı kaldırıp koltuğun arkasına aldı. Boş kalan yere evdeki gazetelerden serdik ve üstüne bağdaş kurup oturduk.

 

-Bu karpuz özenle seçilmiştir. Şimdilerde böyle kalitelisini bulmak epey zor. Tadını çıkartarak yiyin.

 

Maytap karpuzu uzun dilimlere ayırıp hepimize tek tek verdi.

 

-Şerefe, dedim gülerek ve karpuzu hayava kaldırdım.

 

Diğer hepsi kahkahalarla şerefe dedi hep bir ağızdan ve onlarda karpuz dilimlerini benimle tokuşturdular.

 

- Hollanda… Ceyhun'un evli ve çocuklu olduğunu biliyor muydun?

 

Maytap'ın bunu tekrar dile getirmesine Ceyhun hariç herkes güldü.

 

-Ne? E Ben boşuna demiyorum amca diye.

 

Herkes kendi arasında şakalaşıp gülüyordu. Güzel bir andı, bizi birbirmize kenetleyen ve aileymiş gibi hissettiren.

 

Karpuzumu yemeye devam ederken üstüne oturduğum gazetenin üstünde ki habere baktım.

Gazetenin yarısını kaplayan kocaman bir fotoğraf. Gerçek şeytanın ta kendisi. Yılanın başı.

 

"İGİMA DİZABLE"

 

"Hayırsever iş adamı, yeni şubesiyle İstanbul çok yakında Sarıyer'de"

 

Bizim buraya da bir şube açacaktı. Tarihler 5 gün sonrasını gösteriyordu. Ağzımda ki çekirdekleri resminin üzerine tükürdüm.

 

-Beni dinleyin Yandaşlar, dediğimde herkes konuşmayı bırakıp bana baktı.

 

-Erdem Aker'i bu gece susturmuş olabiliriz. Ama önümüzde idare etmemiz gereken 3 gün daha var. Ve kazanacağından emin çünkü destekleyenleri var.

 

Bu şerefsizliklerine rağmen onu hala isteyenlerin sebebi ne biliyor musunuz?

 

-Ne?

 

Emir'in sorusu üzerine göz ucuyla ona baktım. Evden çıkarken ki soğukluk üstüne geçmeye çalışsak bile hâlâ bizi bırakmamıştı. Emir kendini bana karşı açıkça suçlu hissediyordu.

 

- Çünkü adam felaket iyi mal getiriyor. Silah, madde, sahte belgeler, sahte kimlik ne ararsanız yapıyor. Müşterileri onu seviyor. Hatta ondan nefret ettiğine emin olduğum birisi bile malını ondan almaya devam ediyor.

 

Kızıl Kehribar'dan bahsettiğimiz sadece bazıları anlamıştı.

 

-Erdem Aker bombasını patlattı ve hamlesini yaptı. Sıra bizde.

 

- Ne yapacağız?

 

Bu sefer soruyu soran Hollanda oldu.

 

- Mallarına mı engel olacağız?

 

- Hayır. Tedarik kaynaklarını bulmak onu kesmek çok uzun sürer. Ortaya bir sürü yeni uğraş çıkar.

 

-Aklında ne var kadın?

 

Sinsice gülümsedim. Gittikçe dönüşmeye başladığım kadın beni korkutmaya... hayır bir dakika, beni korkutmuyordu. Başkalarını korkutacaktı.

 

-Tedariklerine dokunamıyorsak müşterilere dokunuruz.

 

-Yani sen?

 

-Yanlış duymadınız. Erdem Aker'in bir tane müşterisini kaçıracağız. Ve bunu t.g.i.f'te yayacağız. Dedikodu olarak kulaktan kulağa.

 

Bu Erdem'e vuracağımız son darbe olacak. Ve 3 gün sonra rehinemiz ve elimizde ki açık suç belgelerini Ceyhun Kozan'ın eline tutuşturup arkasından oylamaya göndereceğiz.

 

-İnanılmaz, diyebildi sadece Emir.

 

Yoksa bir benzetme daha mı geliyordu? Fakat bunu yarına bırakacaktık. Bu gece sadece Karpuz ve aile olacaktı.

 

Her şeye rağmen benim aklımdan çıkmayan bir şey vardı. Tek bir şey, tek bir cümle.

 

"BENİM OLANDAN UZAK DURACAKSIN."

 

29. BÖLÜM SONU

 

BÖLÜM HAKKINDA NE DÜŞÜNÜYORSUNUZ???

 

Ayyy selammm....

 

BU BÖLÜM YAZARKEN EN ÇOK EĞLENDİĞİM VE ZEVK ALDIĞIM BÖLÜMLERDEN BİRİYDİ.

 

Emir ve Ceyhun'un yarışı nasıldı???

 

Erdem ve Karmen'in arasında geçenler hakkında ne düşünüyorsunuz???

 

Emir'in ve Karmen'in başta geçen olayı hakkında fikriniz var mı???

 

Karmen'in gittikçe gelişen zekası ve dönüştüğü tehlikeli kişilik hoşunuza gidiyor mu???

 

SİZDEN BOL BOL VOTE VE YORUM İSTİYORUM ASKLARİM...

 

Emeklerimin karşılığı olarak 💘

 

Şimdilik hoşçakalın

 

BİR SONRAKİ BÖLÜMDE GÖRÜŞMEK ÜZERE

 

 

Loading...
0%