Yeni Üyelik
36.
Bölüm

33. BÖLÜM - OYUN BİTTİ

@shorosharpen

 


Her sabah doğan güneş
Bir sabah doğmaz oldu
Elleri ellerimden
Kayıp giden yıldız oldu

 

Gülünce ışık saçan
O gözler yaşla doldu
Ağlama, duymaz artık
Bi' varmış, bi' yok oldu

 

Giderken bıraktığı
Bütün renkler siyah oldu
Üzülme, anla artık
Belki de huzur buldu

 

Dursun zaman
"Dursun", diyorsun da
Oyun değil ki yaşamak

 

Sen inanmasan da
Bi' son var, anla
Herkese inat

 

Dursun Zaman - Göksel ve maNga


Sınır : 400 VOTE ve 1.5 K yorum 🤍

Her şey güzel gidiyor sanarken, kötülüğün sanrıların altına gizlendiğini unutmuşum.

 

❤️⛓️🖤

 

Nehirlerde kan aktığını bilmezdim.

 

Gökyüzünden yeryüzüne kırmızı damlalar mı akıtıyordu bulutlar?

 

Atmosferin mavi renk olduğu bilimsel bir gerçek değil miydi?

 

Peki ya insanların ten rengi?

 

Hepsinden önce, kendimden bile daha çok tanıdığım şu bedenler, bunca zamandır beyaz renginde görünmüyor muydu?

 

Fakat neden her şey kırmızı şimdi?

 

Gözlerim kan çanağına mı döndü yoksa?

 

Ellerimi kırmızı suluboyaya mı batırdım?

 

Yemeğime ketçabı fazla mı sıktım ?

 

Etraf neden kırmızı söylesenize?

 

Bin bir çeşit renk varken, neden bu lanetli renge bürünmüş çevrem?

 

Ve bu rengin kaynağı, neden yerde yatıyor olan insan bedenleri?

 

⛓️⛓️⛓️

 

25 Temmuz 2023

 

ERDEM AKER VE CEYHUN KOZAN ARASINDA Kİ SAVAŞIN SONU.

 

Bazı hayatlar bir başkasının ölümüyle başlar.

 

Ve ölümle başlayan hayat, var olduğu tüm süreç boyunca sırtında taşır bunun vebalini.

 

Bazı yeminler bozulacağını bile bile tutulur.

 

Ve bu yeminler tutulmayınca sana mezarda olsan bile acımadan sorar hesabını.

 

Bazı bedenler ölür ama toprağa gömülmez.

 

Ve bu bedenler, yer yüzünde dolanan kara lanetli bir ruhtan öteye gitmez.

 

Bazı bedenler yaşar ama toprağa gömülür.

 

Ve bu bedenler, nefes aldığı kalplerde hapis olur ömür boyu.

 

Bazı oyunlar biter ama galibi olmaz.

 

Ve bu oyunlar, öyle hilekârdır ki kazanan da kaybeden de ağlar sonunda.

 

Bunlar artık alıştığım gerçekler mi?

 

Ben nasıl bir insandım?

 

Dümdüz mü? Zikzaklı mı? Eğri büğrü mü?

 

Nasıl bir karaktere sahiptim?

 

Korkak mı? Gözü kara mı? Saf mı? Uyanık mı?

 

Soruyorum.

Soruyorum çünkü kendimi tanıyamaz hale geldim. Aynaya baktığımda gördüğüm tuhaf kadın, bana ait olmayan fakat üzerime tam oturan bir kıyafet gibiydi.

 

İnce parmaklarımı kullanarak sert hamlelerle dudaklarımı yukarı kaldırmaya çalıştım. Gülümseyen bir insana ait derli toplu bir görünüm yoktu.

 

Dağınıklık hakimdi çoğunlukla.

 

Yüzümde ki her bir parçam ayrı ayrı diyarlara gitmiş de geri dönmeyi becerememiş gibiydi.

 

Dudaklarım kurumuş ve kararmıştı. Uzun zamandır öpülmüyorlardı. Onun yerine zehir akıtıyordu. Ağır hakaretler, öldürme tehditleri, ölüm emirleri...

 

Burnum nefes alıyordu. Normal olarak görevini yerine getiriyordu. Fakat soluduğu ortam değişmişti. Pisliğin kokusunu alıyordu, kan kokusu, ceset kokusu ...

 

Gözlerim işlevini yitirmişti. Dünyaya renkli bakmak yerine siyah görüyordu, üzerinde ki tek farklılık kan rengi olan kırmızılıktı.

 

Kulaklarıma ne yazık... Eskiden duymaya alıştığı sevgi dolu sözcüklerden nadiren eser kalmış gerisini hep çığlıklar almış.

 

Tenim... Tenimin her zerresi açık delilli cinayet kayıtları.

 

Fakat hayatımla ilgili her şey böyle kötüye batmaya devam ederken, çırpınıp yukarıya çıkan tek bir şey bile olmadı mı?

 

Bu açıdan da baktığımda kendini salmış olan halimi toparlayacak bir kaç kabiliyetim var.

 

Ezilip büzülen kalbimin yerini zehir gibi çalışmaya bırakan kafama bırakıyor.

 

Şaşkınlık içindeyim, en çok da zekam için. Harvey öldüğü günden bu yana, intikam için yemin ettiğim o cenaze gününden bu yana gözden geçirdiğim anılarımda yer alan Karmen Ivy As Cindy, ne denli tehlikeli olduğu bilinmeyen bir kadın haline gelmiş.

 

Bir deha mı? Hayır henüz değil.

 

Ana deha olmak için az bir yolu kalmış gibi.

 

Harvey'i tanıdığım geceden kaybettiğim sabaha kadar tutmadığım silah artık elimin bir parçası haline geldi.

 

Asla bırakmak istemediğim, kullanmaktan çekinmediğim, hedefimi şaşırmadığım, önüne koyduğuma acımadığım, tetiğe bastığımda vicdanımı sızlatmadığım bir parça.

 

Özgürdüm.

 

En önemlisi de bu zaten.

 

Özgürdüm.

 

Asla kaybetmek istemiyordum.

 

Özgürdüm.

 

Nihayet öyleydim.

 

Kuşlar kadar hatta daha fazla, ilkbaharda açan çiçek gibi, her gün doğan güneş gibi, sonu gelmeyen okyanus gibi, yanan cehennem ateşi gibi, parlayan cennet aydınlığı gibi.

 

Özgürdüm.

 

Harvey öldüğü için.

 

Tutsaktım.

 

Harvey öldüğü için.

 

Neydim bilmiyorum.

 

Ama ben Karmendim. Ezdikleri, paçavra gibi oradan oraya savundukları o kadındım.

 

İntikam alacağım dediğimde güldükleri, meydan okuduğumda alay ettikleri, beyhude bir hayale kapılan çaresiz, kimsesiz bir kadındım.

 

Karanlığın içinde onlar göremeyecek kadar kör oldukları sırada roller değişti.

 

Hızıma yetişemez oldular. Savaş ortasında kedi besleyen merhametime muhtaç kaldılar. Gözlerime bakamaz oldular, adımı bile bilmeyen insanların ezberine kazıdı. Yıkamayacakları kadar sağlam oldum.

 

Fakat o kadar da övme kendini Karmen. Bu halin herkesin kaderini değiştirdi.

 

Bahse girerim sen bile bu kadar ileri gideceğini tahmin etmemiştin.

 

Bahse girerim sen bile daha önce böyle bir katliama şahit olmamıştın.

 

Soykırım.

 

Gerçek bir soykırım.

 

Oyunu ben başlatmıştım. Ben bitirecektim.

 

Suç ortağım olan herkesi suçlarından aklayacak tek hedef ben kalacaktım.

 

Öldürecektim ve öleceklerdi.

 

Kazanacaktım ve kaybedecektim.

 

Önce insan olacaktım sonra hayvan.

 

Önce merhametli olacaktım sonra yandaşlarım dahil herkesi tek tek uçurumdan atan bir gaddar.

 

Aynanın karşısına geçtim. Kendime iyice bakıp yokladım.

 

Ve sonra gözlerim adım adım bedenimden yüzüme doğru kayıyor. Dudaklarıma, tenime, her yerime.

 

Son durağı gözlerim oluyor. Kendi gözlerime tehditkâr bir şekilde bakıyorum. Dakikalar geçiyor ama ben gözlerimi çekmiyorum.

 

Hem de benim gözlerime böyle bakan her kişinin celladı olmaya yemin etmişken.

 

Bakmaya cüretkar bir halde devam ediyor. Titremiyor veya kaçırmıyor.

 

Gözlerim, gözlerime bakmaya devam ediyor.


Gözlerini çek Karmen.

Çekmiyor ve bakmaya devam ediyorum.

Çekmeyecek misin?

Hayır.

Öyleyse sen bunu hak ettin Karmen. Kendim için bile bir istisna olmayacak.

 

Gözlerime bak Karmen Ivy As Cindy. İyice bak. Aklına kazı. Ezberle. Çünkü göreceğin son şey bu gözler olacak.

 

⛓️⛓️⛓️

 

Kavurucu bir sıcaklık içindeyken serinlemek isteyen bu insanlar evlerinin penceresini sonuna kadar açmıştı.

 

Bu civarlar fazla kalabalık değildi. Fakat öteki evlerin içinden orada olduklarını belli eden sesler de geliyordu.

 

Saatler sabah erkendi. Turuncu yuvarlak her bir insanoğluna ümit aşılamak için doğmuştu. Uslu bir şehir telaşı vardı. Buraya gelişim, yürüyerek olmuştu.

 

Caddeleri ve yolları beni normal bir insan olarak gören herkes içinde, onların arasına katılarak yürüyüp ardımda bırakmıştım.

 

Kırmızı ışıkta beklerken yanında, annesinin kucağında duran kız çocuğu uzun uzun gözlerime baktı. Ve ben onu öldürmekle tehdit etmemiştim.

 

Herkes böyle normal iken ben ise şimdi bir ara duvara yaşlanmış, elimde bir dal sigara ile hakkım veya iznim olmaksızın başlarına akbaba gibi dikildiğim evi izliyordum.

 

Tek katlı, nispeten eski gözüken evin benin tarafıma bakan mutfak penceresi ardına kadar açıktı.

 

Odanın görünümü gayet netti. İçeriden iki yıkılmış insanın cıvıl cıvıl sesleri geliyordu. Hatta ben onları bir süredir gözetliyordum bile.

 

Mutlu aile tablosu.

 

Pencerenin önüne koydukları masanın iki yanında oturup kahvaltı ederken sohbete dalmışlardı. İki kişi, iki avukat, iki İgima ile olan savaştan gazi olarak çıkmış cesur insan.

 

Avukat Yakup Gedik ve Avukat Nezaket Gedik.

 

Ben onların ters yönüne düştüğüm için beni görmeleri pek mümkün değildi. Fakat ben ikisini hem görüyor hem de duyuyordum.

 

Buraya bir ihtimal fikrim değişir umuduyla mı gelmiştim?

 

Hayır, sanmıyorum.

 

Benim tek derdim, İgima'ya karşı gelip mağlup düşen bu iki insanın hayatlarına nasıl devam ettiklerini öğrenmekti.

 

Belki işime yarar diye mi?

 

Buraya gelişimin yirmi yedinci dakikasındaydım. Kahvaltı ederlerken ettikleri sohbet günlük nitelikteydi. Akşama doğru gizliden sinemeya gitmekten bahsetmişlerdi. Fakat Nezaket ev için alışveriş yapılması gerektiğini söyledi.

 

Bu onlar için öyle uzadıya sürecek konuydu ki ikisi tartışmaya ara verip önce önündekileri toplamamaya başladı.

 

Dakikalar sonra işi biten adam eski yerine getir oturdu. Ve Nezaket bir kahve yapmanın eşliğinde nihayet ağzında ki baklayı çıkardı.

 

-Neden hem alışveriş hem sinemayı aynı anda yapamıyoruz?

 

Kadın bunu sorarken bile sesi titriyordu. Adam ise sohbeti etmeyi hiç istemeyen üşengeç tavrından silkelenip kalp kırmayacak kadar nazik dille söze girdi.

 

- İkisini aynı gün yapmaya çalışırsak çok masraf çıkar. Sadece birini seçsek daha doğru olur.

 

Kadın kahveyi fincanlara boşaltıp masaya koydu ve kocasının karşına geçti.

 

-Biz fakir olabiliriz Yakup, ama zorluklarla büyüttüğümüz kızımızın durumu yerinde. O yüzden gurur yapmamıza gerek yok.

 

Adam kahvesinden bir yudum alıp yüzünü ekşitti. Belli ki sıcaktı fakat adam sabırsızdı.

 

-Gurur meselesi değil bu sevgili karıcığım. Babalar evlatlarına harçlık vermeli tam tersi olması yerine.

 

-Ama bizim durum-

 

Adam, onun cümlesini tamamlamasına izin vermeden devam ettirdi.

 

-Hem tedbiri elden bırakmamak lazım. Bir gün içinde iki aktivite, dikkat çeker. Biliyorsun o adam bizi yanmış ve bitmiş sandığı için elini üzerimizden çekti. Bizi tekrar ayakta görürse yine oyuncak haline geliriz.

 

Kocasından bu sözleri duyan Nezaket kaskatı kesildi. Bu meseleyi daha fazla uzatmadan o da kahvesini yudumlamaya başladı.

 

Sigaramdan son nefesi de çekip yere attım ve ayak ucumla ezdim.

 

Onlar sessizlik içinde kahve içerken bir kaç kez göz göze geldiklerinde gülmeye başladılar. Yakup elini masanın üzerinden karısına uzatıp yanağından bir makas aldı. Kadın yaşından kaynaklı utangaç bir gülümsemeyle başını camdan dışarı çevirdi.

 

- Her günüm seni, güzel yüzünü böyle doya doya izleyerek geçiyor. Ne yapayım ben alışverişi, sinemayı, parayı. En büyük zenginlik beraber hayatta olmamız.

 

Kadın kocasına sonuna kadar hak vererek tekrar ona döndü.

 

- Ve birbirimize sahip olmamız, deyip elini kocasının masanın üzerinde duran avucunun içine bıraktı.

 

Demek korku ve yenilginin üzerinden yüreklerinde taşıdıkları sevgiyle geliyorlardı. Birbirini deli gibi seven bu iki insan, ne yaşanmış olursa olsun sırtları asla boşluğa düşmemişti.

 

Çünkü Nezaket'in arkasında Yakup ve Yakup'un arkasında Nezaket duruyordu.

 

Madem İgima'ya yenilince ancak sevdiğin insanla beraber olduğunda yaşamaya devam edebiliyorsun o zaman ben baştan kaybetmişim.

 

Boğazının etrafını dikenli teller sarıyormuş gibi bir hisse kapıldım. Sertçe yutkunup alnımdan akan teri kolumla sildim.

 

Sorun değil Karmen, sen İgima'ya yenilmeyeceksin...

 

Ama tek sorun bu değildi. Buraya geliş amacım bile planımın bir parçasıydı. Evi incelemeye gelmiştim, buraya göndereceğim insanları yerleştirecek düzgün bir konum bulmak için.

 

Çünkü ben, zehirli kökümden uzayan sarmaşıkları, kendi halinde, günahı olmayan ve yaşamaya devam etmek için beni reddetmekten başka çaresi kalmayan iki insanın boynuna dolamaya gelmiştim.

 

Bu yaptığım bencillik miydi?

 

Zaten bu yolda her şeylerini kaybetmiş olan bu iki kişiden ben daha ne almaya gelmiştim?

 

Aralarında gidip gelen sessiz ama sıkıntılı hırıltıların ardından Nezaket önce açık pencereden dışarıyı inceleyip kimsenin olmadığına emin olduktan sonra bakımı sürekli aksatılmış cansız saçlarını arkaya savurup alçak ama telaşlı duran ses tonuyla söz aldı.

 

-Haberleri duydun mu?

 

-Sadece bizi ilgilendirenleri duydum. Ya sen?

 

Kadın omuz silkti.

 

-Yani duydum ama görmezden gelmeye çalışıyorum diyorsun.

 

Kadının derdi kocasını sıkıştırmaya çalışmak değildi. Ancak buradan bile üzerinde ki rahatsızlık çok net göze çarpıyordu.

 

Onlar sohbet ederken benim içimden bir tane daha sigara yakmak geçti. Ben sigara içen biri değildim, öylesine bile olsa. Sigarayı ancak yas tutarken içerdim. Madem öyle o zaman ben neden şimdi ikinci dalımı tutuşturmuştum?

 

-Evet canım, görmezden gelmeye çalışıyorum. Sürekli onlardan bahsetmenin bize sadece zararı olur.

 

-Ama bu sefer işler iyice çığrından çıktı. Biliyorsun Dizable yarın Sarıyer'de yeni İgima Gözlük şubesini açıyor.

 

Adam kaşlarını çatıp ağzının içine küfürler mırıldandı. Yüzünde ki kırışıklıklar derin bir çukura dönüşüyordu. Evet, ben de bu habere en az onlar kadar çok öfkelenmiştim. Çünkü şube açacağı yer yaşadığımız yerin tam ortasındaydı.

 

-Bir burası kalmıştı şube açmadığı. Artık göz önünde olmamız kaçınılmaz.

 

-Görüyorsun değil mi Yakup? Ne olursa olsun devrilmiyor. Günün sonunda parasına para, gücüne güç, şöhretine şöhret katan kendisi oluyor. Bizler de uzaktan izleyip kahırlanıyoruz. Yazık.

 

-Niye böyle dedin ki şimdi? Hani biz kahırlanmayı geride bırakmıştık canım?

 

-Bizim için demedim ki, dedi çekinerek.

 

Lastik gibi uzayacak bir mesele daha geliyordu.

 

-Ya kim için dedin?

 

Hem ben hem kocası aynı anda pürüzsüz bir tutkuyla Nezaket'e odaklandık. Fakat kadının önceliği masada ki fincanları kaldırmak oldu.

 

O yerine tekrar geçince elimde ki sigaradan son nefesimi de çektikten sonra yerimde diklenip onları daha dikkatli dinlemeye başladım.

 

-Şey için işte, o kadın... Karmen Ivy As Cindy.

 

Adam siyah gözlerinin yönünü masaya çevirdi. Benden bahsettikleri anda içim kıpırdandı.

 

-Onu reddettiğim günden beri geceleri yatağımda dönüp dururum, dedi adam.

 

-Sorun değil, diye fısıldadım kendi kendime.

 

-Çok istekli duruyordu. Çok hevesli, çok hırslı. İgima'dan intikam almayı kafasına koymuştu. Ona hayır diyerek bencillik mi yaptık?

 

-Hayır, yapmanız gerekeni yaptınız. Bencil olan benim, size doymadım. Daha fazla parçanızı sizden kopartmaya geldim.

 

Kendimce cevap verip sohbetlerine katılıyordum.

 

-Bilmiyorum Yakup. Ama biz kendine bile zar zor yeten insanlarız. Bu karanlık dünya neyimiz var yok aldı gitti. Evet deseydik bu sefer kendimize bencillik yapmış olurduk.

 

-Çok haklısın Nezaket hanım, dedim.

 

Çünkü siz zaten çekeceğinizi çekmişsiniz.

 

-Eğer hayatımda sen olmasaydın sevgili karım, ona yardım ederdim. Çünkü ben kendimden çok seni düşünüyorum.

 

-En iyisini yapıyorsun Yakup bey, derken minik bir alkış tuttum.

 

Kadın tebessüm ederek elini yumruk yapıp başını üstüne dayayıp parlayan gözleriyle ona baktı. Fakat birden yüzü asılıp düştü.

 

-Bize geldiğinden gidene kadar intikamından, kararlılığından bahsedip durdu. Ama benim gördüğüm tek şey ise sabit gözlerinin ardında kalan yaralı bakışlardı.

 

-Yani kadın güçsüz biri mi demek istedin?

 

-Hayır, Karmen kızım...

 

Kızım kelimesi kulaklarımdan içeri sızdığında kalbimde delik deşik etki bıraktı.

 

-Karmen kızım, güçlü. Çok güçlü bir kadın. Tüm bu acıları saklayıp, dik durmaya devam edecek kadar güçlü. O kadının yukarda tutmaya çalıştığı omuzları bıraksan yerin dibine girerdi. Çok yaralanmış, hem de hepimizden çok.

 

Adamın içi gitti bunlara. Kızı yaşında bir kadının bu denli ortalıkta savrulan ve herkesten darbe alan birisi olması ve bunu bilmesine rağmen göz yumması onu da sarsıyordu.

 

-Daha yolun başından böyle yaralanıp acılar içinde kalıyor, dedi kalın sesiyle.

 

-Hayır, dedi net bir şekilde Nezaket.

 

Neden öyle demişti ki şimdi?

 

-Bu kadın şimdi değil önceden yaralanmış. Belki kocasının ölümünden bile önce.

 

İster istemez dudaklarım spazm geçiyor gibi kendi kendine hareket ederek tebessüm etti. Böyle zekice çıkarım yapması nedensizce hoşuma gitmişti.

 

-Bunu nasıl anladın?

 

Diye sordu şaşkınlık içinde yuvarlanan kocası. Kadın ise kısa ve öz olarak söyleyeceği cümle için en iyi kelimeleri bulduktan sonra, başına sallayarak, emin olduğu tek doğru buymuş gibi söyledi.

 

-Çünkü acıya alışmış bir hali vardı.

 

-Çünkü acıya alışmış bir halim vardı.

 

Aynı cümle, aynı anda, iki farklı kişinin ağzından çıkmıştı.

 

Bir ben bir de Nezaket.

 

-Tespitlerin on numara avukat hanım, dedim kesik kesik gülerek.

 

Bu sözler ikisini derin sessiz ama şiddetli bir isyana daldırmaya yetmişti.

 

-Acaba şimdi ne yapıyordur, dedi kadın hülyalı bir edayla.

 

-Sizi izliyor ve dinliyorum, dedim bende.

 

- Aklıma bir şeyler geliyor ama yine de emin olamıyorum, dedi kocası.

 

Kadın söylemesi için ısrar edince pes etti.

 

-Bugün günlerden ne biliyor musun?

 

-Evet, yirmi beş temmuz.

 

-Yirmi beş temmuz, bugün büyük oylama var. Sana bahsettiğim, İgima'nın olduğuna inandığım paravan şirketlerden biri olan t.g.i.f. için. Şimdi ki yönetici Erdem Aker ve iş insanı Ceyhun Kozan arasında.

 

-Bunun Karmen kızımla ne ilgisi var?

 

-Ne ilgisi var tam olarak bende bilmiyorum. Biliyorsun bize bahsetmedi. Ama ben Yakup isem adım gibi eminim Karmen ikisinden biriyle iç içe olup bu işe parmağını soktu.

 

Ne olursa olsun, ellerinde şimdi meslek olmasa bile bu ikisi gerçekten akıllı insanlardı. Çünkü benim karakterimden yola çıkıp intikam almama olanak sağlayan her yola başvuracağımı çözümlemişlerdi.

 

-Yarın ola hayrola, dedi karısı ve sonra cebinden telefonunu çıkarttı.

 

Durup dinlemem gereken daha ne kalmıştı? Zaten öğrenmem gereken şeyleri dakikalar önce almıştım hafızama.

 

Dizlerim bükülmüş üzerime tonlar yığılmış gibi yerimden kalkıp gidemiyordum. Üstelik ne kadar da değerli olan sohbetlerinde utanmadan yer almıştım.

 

Biraz sonra açtığı telefondan sesler gelmeye başladı. Genç bir kadın sesi, sesini duyurmaya çalışmak için neredeyse bağırarak konuşuyordu.

 

Nezaket telefon ekranını hem kendine hem kocasına tutmuş ve güleç yüzle sohbete dalmışlardı.

 

-Kızım, nasılsın ne yapıyorsun?

 

"İyiyim anne, çocuklarla uğraşıyorum siz ne yapıyorsunuz?"

 

-Babanla oturuyoruz. Seni özledik kızım, epeydir görüşmüyoruz.

 

"Anne" dedi yakınarak.

 

Her halinden pek meşgul olduğu belliydi kızın.

 

"Az daha sabredin, iki hafta sonra Mary ve Meryem'i de alıp geleceğim yanınıza."

 

-Ay tatlı torunlarım benim, dedi annesi sesine kattığı neşeli tonla.

 

"Bugünlerde bir sorun var mı?"

 

Annesi hemen kızına karşı çıkıp içinde ki rahatsızlığı saklamayı tercih etti.

 

"Duyduğuma göre İgima Dizable yarın bir şube daha açıyor sizin orada. Siz yine de çok umursamayın baba. Adamın Türkiye'nin her yerinde şubesi var. Oradan da eksik kalmaz."

 

Nezaket bu iyimserliğe tahammül edemiyor gibi birden agresifçe patladı.

 

-Eksik kalmaz ama burada Peperonni ana merkezi var diye şube açmaktan geri kalıyordu. Artık öyle cesaretlenmiş ki karanlık gölgeler altında pislikler yürütürken kimseden sakınmıyor. Çünkü biliyor ki kimse ona dur diyemez. Halkın gözünde belki de en iyi kalpli iş adamı. Of, of!

 

Kızı tam karşılık verecekti ki babası ikisini de susturmak için,

 

-Yeter artık şu adamın ismini zikredip durduğunuz! -dedi- Torunlarımı göster bana, keyfimiz yerine gelsin, diye ekledi gülerek.

 

Ve anında hepsi az önceki gerginlik yaşamamış gibi gülüp sohbete devam ettiler. Tatlı bir aile... Onları böyle gördükçe sol gözümden bir damla yaş aktı.

 

Adımlarımı geri geri atıp pencereden biraz uzaklaştım. Tenime usul usul çarpan nemli serin hava eşliğinde onlardan söküp alacağım rahatlığı düşünmeye başladım.

 

Ve tam o sırada cebimde ki telefonum tek bir kere titreyip bana bir mesaj geldiğini belli etti.

 

Düşünme gereği duymadan telefonu çıkartıp açtım ve gelen mesaja tıkladım.

 

Yine.

 

En düşünceli, en tehlikeli veya en çok yardıma ihtiyaç duyduğum anda ortaya çıkan o şey.

 

Bilinmeyen numara.

 

Bana yine mesaj atmıştı.

 

Şuan o kişi tarafından gözetleniyor olabilirdim. Dinleniyor olabilir miydim? Belki. Veya elinde bir silahla bana uzak mesafeden nişan almış olarak öldürmeyi bekliyor olabilirdi. Ya da varsa beni tehlikeden korumak için oradaydı.

 

Kim olduğunu bilmiyordum. Tahmin edemiyor veya kimseden şüphelenemiyordum.

 

Amacı ne, varlığı niye, kendisi kim, bedeni nerede, ve nasıl diye sorsam birine bile cevap yoktu.

 

O bir hayalet gibiydi. Bir gölge ya da bir ruh.

 

Tarafını bana asla açıkça belli etmemişti. Ama öyle mesajlar yazıyordu ki kafası karışık birine asla benzemiyordu.

 

Ne istediğinden, bana hangi mesajları iletmeyi arzuladığını biliyor ve ona göre yazıyordu.

 

Belki de gerçekten dikkatimi vermem gereken mesele buydu. Çünkü her hareketimi adım adım takip eden birisi vardı. Belki de benim görmezden geldiğim bu olay en büyük tehlikenin ta kendisiydi.

 

Mesajını iyice anlamak için diri ve saf bir beyinle okudum.

 

"İyi düşün"

 

Yazıp bırakmıştı. Bunu neden söylemişti? Buraya gelme amacımın bu iki insanı planıma katacak oluşumu nasıl biliyordu?

 

Karşımda gerçekten çok zeki birisi vardı. Bu asla inkâr edilemez.

 

Mesajına cevap vermedim ancak hala çevrimiçi duruyordu. Belli isteği karşılıklı bir sohbetin içine dalmaktı.

 

"Dost mu düşman mı olduğunu bilmediğim birinden gelecek tavsiyeyi istemiyorum." Diye yazıp gönderdim.

 

Görüldü.

 

Yazıyor...

 

"İç sesine kulak ver."

 

Gelen mesajla beraber derin bir nefes aldım. Her gün bilinmeyen mesajları alsam yine de alışık olacağım bir durum haline gelmezdi bu.

 

Çünkü ben gözümün gördüğüyle savaşırdım. Aklımın bildiğiyle hareket ederdim. Karşımdakini hisseder ve ona göre tepki verirdim.

 

Ama bu öyle değildi. Fena muallakta olduğum bu konu beni hep çaresiz yakalıyordu.

 

Yazdığı mesajı tekrar tekrar okudum.

 

İç sesim ne diyordu?

 

Eğer bana ben Peperonni'den kaçarken, Emir kaçırıldığında beni evime getiren ve arabayla takip edilirken yardım eden kişi bu ise içimde ki ses onun iyi olduğunu savunuyordu.

 

Ama bir diğer tarafım Emir'in sözlerini hatırlattı bana. "Niyeti kafanı karıştırmak" "o iyi biri değil"

 

Ya bunları yapanla mesajları yazan kişiler aynı kişi değilse?

 

Mesajlara geri dönüp cevap yazdım.

 

"İç sesim senin bir korkak olduğunu söylüyor."

 

Görüldü.

 

Bir dakika sonra, yazıyor...

 

"Güvenme"

 

Almaktan en çok nefret ettiğim o mesaj.

 

Özellikle ben herkese dilediğim gibi güvenmeye hazırken. Fakat bu sefer ona karşı gelecektim.

 

"Güveneceğim"

 

Mesajı okumuş fakat yazmamıştı. Ben ise onu fırsatım varken sık boğaz edecektim.

 

"Korkak"

 

Yazıp yolladım, attığım her mesaj anında görüldü oluyordu.

 

"Senin hakkında sahip olduğum tek fikir bir korkak olduğun."

 

"Kendini saklayan"

 

"Mesaj attıktan sonra ortalıktan kaybolan"

 

"Meydana çıkamayacak kadar ürkek"

 

"Ve bu boş mesajlarla kafamı karıştırdığına inanacak kadar da aptalsın"

 

Tüm mesajlar tek tek görüldü oldu. Sadece işine gelen mesajlara cevap vermesi sinirimi bozarken, benim yerimde sayıp durduğum bir sohbet olmuştu bu.

 

"Hep böyle saklanmaya devam mı edeceksin?"

 

Görüldü.

 

Yazıyor...

 

Çevrimdışı.

 

Bir dakika sonra.

 

Çevrimiçi.

 

Yazıyor...

 

"Ben zaten gözünün tam önündeyim. Göremeyecek kadar kör olan sensin."

 

Telefon elimden kayıyor gibi olduğu anda sıkı sıkı tuttum. Az önce ona mesajlarının boş olduğunu ve kafamı karıştırmadığını söylemiştim.

 

Fakat şimdi, zihnim göz gözü görmeyen bir bulanıklık içinde, parlak güneş huzmeleri aniden ortaya çıkmış gibi inatla gözüme perde çekip kaplıyor, zehirli kökün sarmaşıkları bacaklarıma dolanıp dengemi sarsıyordu.

 

Tüm bu semptomlar kafamın karıştığının belirtisiydi. Çünkü bu mesaj bana asla bir kurmaca gibi gelmemişti.

 

Ama şöyle bir gerçek var. Ben buralara tesadüfen gelmiş değilim. Benim ve benimle beraber bir çok hayatın güvencesini sağlayan zekamın kendine gelmesi uzun sürmedi.

 

Bir deha değilim. Ama öyle olma Yolunda emin adımlarla yürüyorum.

 

Telefonu tekrar elime alıp mesajlara girdim. Beni hala engellememiş veya tamamen hattını yok edip ortadan çekilmemişti. Bugüne özel miydi bu hevesli konuşma isteği?

 

"Seni hala görmemiş olmam, fark etmem gerekecek kadar önemli değilsin anlamına geliyor. "

 

Görüldü.

 

Şaşırdığını veya afalladığını zannetmiyorum. Çünkü bu sözlerin, kendimi koruma adına çıkan içgüdüsel olduğunu bilebilir.

 

"Bay veya bayan bilinmeyen"

 

Yazdım. İşte buna biraz olsun takılacaktı. Çünkü bu sefer kendimi korumak yerine ona saldırmaya geçmiştim. Ona bir isim vererek.

 

Mesajı okumuş fakat yazmamıştı. Bunca zaman boyunca kendini asla temize veya kirliye çıkarmak adına attığı tek bir mesaj bile yoktu. O sadece benim en sıkışık anımda yardım talebinde bulunmuşum gibi geliyor ve dolaylı yollardan vereceği tüm mesajları verip gidiyordu.

 

"Kendini saklama konusunda bayağı ustasın. Ama ben seni istediğim her kalıba koyabilirim."

 

"Bir ismin, cismin, kimliğin, varlığın yok. Fakat sadece benim gözümün görmediği kısımda. Senin ilk önceliğin saklanmak. Ama benim ilk önceliğim seni bulmak değil. O yüzden önce seni bir kalıba koyacağım ki, her parçası ayrı ayrı özgür olan cismin biraz olsun sıkışsın."

 

Yine okumuştu. Bir reaksiyon yoktu. Kendini savunmaya geçmiyordu. Sözlerimden korkup hemen hattını çıkartmıyordu.

 

Benim de artık diyecek bir sözüm mevcut değildi. Belki de şimdi ilk defa ben gitmeliyim önce. Diye düşünürken ekrana birden yazıyor bildirimi düştü.

 

"Ölme."

 

"Çünkü ben..."

 

"Senim."

 

"Bu numara kullanılmamaktadır"

 

Hayatta kalmam gerektiğine dair bir uyarı gelmişti. Aklımdan çıkamaz hale gelen bu iki kelime "ben, senim" gece yarıları boyunca bana uyku tutturmayacaktı bu sefer.

 

Ama şimdi bu olayın ilgi alanımdan çıkması dakikalar içinde olmuştu.

 

Bir planım ve elle tutulur amacım vardı. Herkesin beklentisini karşılayacak türden ancak herkese büyük bedeller ödettiren bir plan.

 

Telefonumu kapatmadan bir mesaj yazmaya başlayıp sonrasında ben hariç altı farklı yandaşa gönderdim.

 

"Bugün saat 14.00 da, Karmen Ivy As Cindy 'nin evine gel. Son kez... "

 

Telefonumun kapatıp cebime koydum ve eski Phiqz hukuk bürosu sahipleri Avukat Yakup Gedik ve Nezaket Gedik'in evinden adım adım uzaklaşmaya başladım.

 

Bir diğer tabirle, bir anne, bir baba, bir dede, bir nene ve iki sevgili olan tek varlıkları yüreklerinde taşıdıkları sevgiyle ayakta kalan bu iki insanın yuvasından kopuyordum.

 

Gitmeden önce Yakup Bey'in tüm kötümserliklere inat, kasıtlı olarak İgima'ya olduğu yerden meydan okuyan cesur bir sesle, karısına seslendiğini duydum.

 

-Sevgili karıcığım, haydi gel bugün hem alışverişe hem de sinemaya gidelim.

 

Teşekkürler Yakup ve Nezaket hanım. Bu sizin için küçük fakat insanlık için büyük bir başkaldırı devriminin ilk adımı oldu.

 

⛓️⛓️⛓️

 

Heyecandan kavrulan 7 farklı göz 7 farklı insan.

 

Karanlığın ardından Güneş doğacak sanarız ama bulutlar sürpriz yaparak ışığı engeller.

 

Ölümcül bir oyun oynarken her şeyin iyi gideceğine inanmak, adalet terazisinin iki tarafa dengeyle basmasını ummak kadar saçmaydı.

 

Fakat biz öyle sanmıştık... Ne kadar aptaldık...

 

7 farklı oyuncu.

 

Biri ölecek, biri çaresiz kalacak, biri suçlanacak, biri masum sanılacak, biri yaralanacak, biri güvenecek, biri öldürecek.

 

⛓️⛓️⛓️

 

25 TEMMUZ 2023 SAAT 14.00
YANDAŞLARIN BİRLİKTELİĞİNİN SONU.

 

Bu cazibeli zekamın ortalıkta boy gösterip güzel övgüler alma vakti geldi.

 

Dün gece evimin çatısı altında bu oyundaki her hamleyi basit gösterecek ve herkesi dehşete düşürecek kusursuz bir plan yaptım.

 

Uzatmaya gerek yok. Vakit geldi.

 

Kaçmaya gerek yok. Çıkışlar kapandı.

 

Korkmaya gerek yok. Çünkü ecele faydası yok.

 

Zaten vermek için aldığın nefes gibi gereksiz bir hissiyat.

 

Garip bir gün. Tarihlere geçecek kadar kıymetli ve olağandışı. Tekerrürden ibaret olan sayfalara bir yenilik eklenecek. Ana başlık ise muhtemelen şöyle olacak.

 

" 7 maceracı, kendi ayaklarıyla isteyerek ölüme yürüdü"

 

Dur.

 

Düşünmeyi bırak. Kapın çalıyor, git onu aç. Ve "son'u" içeriye davet et.

 

Biraz nazik davran. Çirkin suratına bakıp tatlı bir misafir ağırlıyormuş gibi gülümse. Ve sonra ona ikramlarda bulun.

 

Son' a ancak şu ikramlar tatmin eder.

 

Bir dostluğun sonu.

 

Bir ailenin sonu.

 

Bir güvenin sonu.

 

Bir ömrün sonu.

 

Bir ümitlerin sonu.

 

Bir aşkın sonu.

 

Ding dong!

 

Ding dong, ding dong.

 

İçeriye girmekte ısrarlı olan insanlara kapıyı açmak üzere, olduğum garajın yarıya kadar inmiş olan kepenkin altından çıktım.

 

İçeride ne yazık ki Cansu dahil herkesi ellerinden ve ayaklarından sağlam bir şekilde bağlamıştım.

 

Evimin çalan zilinin sesi buraya kadar geldiğinde ise oyalanmadan işini halletim. Evimin dış kapısının önünde sanki ayarlanmış gibi hep birden gelen tüm ekiple doluydu.

 

Biraz daha burada beklesem kimisi sabırsızlıktan çatlarken kimisi meraktan beni aramaya koşardı.

 

Gerçek ışıltısını kaybetmiş ancak yine de enerjik tutmaya çalıştığım ses tonumla onlara seslendim.

 

-Sakin olun. Buradayım şapşallar, dediğimde hepsi başını omzunun üstünden bana çevirdi.

 

Şu görüntüye gülmek ve gülmemek arasında ki hassas çizgiden gidip geldim. Ama dün gece ki vedadan sonra artık duygusal bir diyaloga girmeyi yasaklayacaktım.

 

Çünkü benim planımda duygulara yer yoktu. Bunun önüne geçmek için de faydalı ne varsa engel olarak önümüze koymuştum.

 

Onlara doğru gelirken dün geceyi atlatmış gibi profesyonel bir ifadesiz suratla duran Emir Aybeyaz seri kelimelerle sordu.

 

- Durum nasıl?

 

-İçeride tuttuğumuz tüm rehineler sıkıca bağlı ve beklemekteler.

 

Yanlarına yetiştiğimde kapıyı açıp hepsini benden önce içeri tek tek buyur ettim.

 

-Geçin, içeride işimiz çok.

 

Sıranın en başında duran Skar, başıyla selam verip kapıdan ilk olarak geçti ve evime girdi. Hemen ardından her an espiri yapabilecek veya telaşını bastırmak için hayat dolu gülüşünü otuz iki diş gösteren Maytap geçti eve.

 

Birbirlerine bakmaktan isteyerek eksik kalan Hazar ve Hollanda kapıdan aynı anda geçmeye çalışınca önümde bir arbede yaşandı.

 

Hollanda omzuyla sertçe Hazar'a çarpmıştı. Göz göze geldikleri anda ise genç kız kendini hızla geriye çekti.

 

Gözlerimle onlara acele edin der gibi baktığım için Hazar geçti önce eve. Önümde oluşan kısa bir boşluk arasında Emir arkalardan öne atlayıp karşıma geçti.

 

-Karmen nasılsın? İyi misin? Dün gece biz gittikten sonra bir terslik oldu mu?

 

Elimle düşünceli bir şekilde adamın kaslı ve sert omzuna bir kaç defa vurdum.

 

-İyiyim, hadi içeriye geç. Orada konuşacağız.

 

Emir isteksiz bir itaatkarlıkla evden içeriye geçti.

 

Geride kalan Hollanda ise Ceyhun'a yol verip,
-Yaşlılar önden, dedi.

 

Ceyhun yerinde bir adım ileriye gitmeden sadece kaşlarıyla kapıyı işaret edip,
-Önce sen geç örgülü ufaklık, dedi.

 

Aylin hiç uzatmadan omuz silkip eve geçti. Ve Ceyhun önüne kadar yürüyüp başı kapıya bakarken duraksadı.

 

Benim kaçtığım onun ise kovaladığı bir şey vardı. Yapmadığımız veda konuşması...

 

Parmak uçlarımla onu sırtından içeriye doğru ittim ve eve geçtikten sonra son olarak bende geçip kapıyı arkamdan kapattım.

 

Oyun nasıl biterse bitsin bu bizim aynı çatı altında son kez toplanışımızdı. Herkesin olduğu salona doğru gidip yerimi yadırgamadan ortalarına geçtim.

 

-Lütfen etrafımda beni net görüp net duyabileceğiniz şekilde oturun, dedim otoriter bir tavırla.

 

-Bir selam kelam yok mu be patron, diye sordu Maytap.

 

Yüzüme dümdüz bir ifade takınarak başımı iki yana salladım.

 

-Bugün burada, selam, kelam, kişisel konuşmalar, duygusal anlar sayılan her şeyi yasaklıyorum. Çoğunluk ben konuşacağım siz ise dinleyeceksiniz.

 

İyice dinleyeceksiniz.

 

Soru sormadan önce kendi kafanızda cevap aramaya çalışın eğer yine çözümsüz kalırsanız bana sorun.

 

Savaşın sonuna gelmiş ve son oyunumuzu oynamak üzere oluşumuzun ciddiyetine ancak beni bu halde görünce girdiler.

 

-Bugün saat 18. 00 'da oylama yapılacak. Bir numara önem arz eden en önemli şey bu. Çünkü en başından beri yapmaya çalıştığımız şey bu oylamayı kazanmak.

 

Gözlerinizde ki soru işaretlerini görüyorum. Korkmayın dün bütün gece tek bir şey için çalıştım. O da operasyonumuz. Onu en kusursuz en dikkatli en güvenilir en işlevli hale getirmek için.

 

Onlara ders veriyormuş gibi bir hisse kapıldım. Sağ tarafımda ki koltukta Hollanda ve Skar, sol tarafımda Ceyhun ve Hazar ve tam karşımda ise Emir ve Maytap oturuyordu.

 

Ben ise tam ortalarında dikilmiş onlara pürüzsüz bir planın kabiliyetlerinden bahsediyordum.

 

Kolumda ki tokayla saçlarımı gevşek bir at kuyruğu bağlayıp ortalarında bir öğretmen misali gezinip durarak planımı anlatmaya başladım.

 

- Öncelikle bilmelisiniz ki çok tehlikeli bir işimiz var.

 

Çoğunluk zaten adı gibi bildikleri bu gerçeğe hafifçe güldü. Ama ilk kez duyacakları şey ise bu değildi.

 

-Fakat -diye devam ettirdim cümlemi - bu sefer bu tehlike sadece bize özel değil.

 

Dikkatimi ilk çeken Emir'in tek kaşını kaldırıp üzerime düşünceli bakışlarını yollamasıydı. Bana bu durumda uzun uzun bakması iyi niyetli tavrımı kaybetmeme sebep olabilirdi.

 

Ona doğru emin iki adım attım. Ve koyu kahverengi gözlerine bakarak,

 

- Dün, siz gittikten sonra bir plan yaptım. Detaylı. -gözlerimi Maytap'a kaydırıp- Dakik. -ve onun sol çaprazında oturan Hazar'a bakıp- Ve kesinlikle işe yarar bir plan.

 

-Her detayını mı düşündün? diye sordu tıknaz bir sesle arkamda ki Skar.

 

Sol ayağımı çembersel bir hareketle yüz seksen derece çevirip ona döndüm birden. Ve ince sesimi güçlü çıkartarak,

 

-Evet -dedim- Her şeyi düşündüm. Bugün kontrol tamamen bizim elimizde olacak şekilde ayarlandı.

 

Geriye doğru iki adım atıp tekrar ortalarında durdum.

 

-Son oyunumuzun Son hamlemizin ve son Operasyonumuzun ismi... -derin bir nefes verdim- Zehirli Sarmaşık.

 

Biraz zeki olan herkes işte şimdi neden sadece bizim değil de başka kimsenin tehlikede olduğunu anlardı.

 

Ağızlarından bir kaç mırıltılar döküldü. Fakat ben bu ihtişamlı zeka gösterimin yarıda kesilmesine izin vermeden devam ettim.

 

- Her şeyin başlangıcı olan bir kök vardır. Kök, bildiğimiz toprak altında ki ana merkez olan kök. Tüm her şey oradan doğar, oradan beslenir ve orası sayesinde büyür. Bizim kökümüz ise tüm bu süreçlerden geçti, büyüdü ve bir sarmaşık oldu.

 

Bir sarmaşık hızla uzayabilir ve her yana dağılabilir. Sağa sola, ileriye geriye, en uzak noktalara veya tam dibimize. Sarmaşık dalları bir yerlere tutunmayı sever, onlara dolanmayı ise daha çok.

 

Fakat bu sarmaşık ancak zehirli olduğunda tehlikeli hale gelir.

 

Dudaklarımı birbirine bastırıp etrafımda ki gözlere birer birer baktım. Kimisi şimdiden şaşırmış iken kimisinin şaşırmasına daha fazlası lazımdı.

 

Sorun değil ben de bol bol var.

 

-Burada ki herkes bu zehirli sarmaşığın birer parçası.

 

Gülümsedim ve şiddetli bir şekilde ellerimi birbirine alkış yapar gibi bir kere vurdum.

 

- Bölüneceğiz!

 

Özellikle aralarında duygusal bağın en az olduğu kişileri birleştirmiştim.

 

- Birinci grup, kök. Yani ben. Ve yanımda alacağım su ve besin olacak iki kişi daha. Skar ve Ceyhun.

 

Salonda bir hareketlilik başlamıştı. Karmen'in herkesi gruplara bölmesi üzerine yandaşlar, oturdukları yeri değiştirip ona uygun yerleşmeye başladılar. Hepsi ayağa kalkmıştı. Ve Karmen'in karşında duran koltukta artık Skar ve Ceyhun oturuyordu.

 

- İkinci grup, diye bağırdım herkese.
Özellikle karşımda oturup bana güzel ama şüpheli bakışlarını atan Emir'e.

 

- İkinci grup, sol dal. Yani Emir ve Hollanda.

 

Ayakta olanlar takımından Emir ve Hollanda, ortada duran Karmenin sol tarafta ki koltuğuna geçti.

 

- Üçüncü grup, sağ dal. Ki bunların kim olduğunu anlamak zor değil. Hazar ve Maytap.

 

Geriye kalan iki kişi ise tek boş koltuk olan sağ tarafa geçip oturdular. Bölünme başarıyla gerçekleşmişti.

 

- Kök benim, sağa ve sola yayılan iki dal var. Bunlar sizlersiniz. Hepimiz birleştiğimiz de bir sarmaşığı oluşturuyoruz. Ama zehirli olandan.

 

Herkesin gruplarını saydıktan sonra görev dağılımına sıra gelmişti. Ama ondan önce tam teçhizat olmalıydık.

 

- Üç farklı gruba ait üç farklı görev var. Fakat hepsinden önce bilmeliyiz ki oraya savunmasız gitmeyeceğiz.

 

- Ne yapacağız? Diye sordu Emir ciddiyetle.

 

-Silahlanacağız, dedim sırıtarak.

 

Orta sehpa ve tüm koltuklar buraya ilk gelişlerinde getirdikleri tüm teçhizat ile doluydu. Telsizlerden mikrofonlara, silahlardan şarjörlere, bıçaklardan da yeleklere.

 

Herkes ortalıkta durmuş yanına alacağı silahı doldurmakla meşguldü. Karmen yeminli kurşunu olan kendi silahına sığdığı kadar kurşun doldurup sağ beline yerleştirdi. Önce hazırlanacak sonra üstündekilerini gizleyecek şekilde giyinecekti.

 

Emir beline yerleştirdiği kemere şimdiden iki tane dolu silah yerleştirmiş ve üçüncüsünü ise elinde tutup doldurmakla uğraşıyordu.

 

-Peki bu halde t.g.i.f'e nasıl gitmeyi planlıyorsun, dedi Hazar.

 

Ama benim bilip onun bilmediği bir gerçek vardı.

 

-Dün gece Kozan'la iletişime geçtim. Bu sorulara cevap almak için. Ne derse beğenirsiniz? Oylamaya herkes silahla gelmek istiyor. Çünkü kimse kimseye güvenmiyor ve aksi bir durumda kendilerini savunmaya almak istiyorlar. Seçmenler ve seçecekler dahil herkes, derken ona dönüp göz kırptım.

 

Emir elinde ki üçüncü silahı da beline yerleştirdikten sonra Karmen'e ufak adımlarla yaklaştı. O sırada Karmen' de beline ikinci silahını koymuştu.

 

-Karmen, diye çekinerek seslendi.

 

-Ne oldu Emir?

 

- Seninle oraya gitmek istediğimi söylesem bana ne tepki verirsin?

 

Karmen dudaklarını ısırıp burnundan bir kere nefes vererek başını iki yana salladı.

 

-Emir bu planı en uyumlu olacak şekilde ayarladım. Eğer doğru olan senin benim yanıma gelmen olsaydı öyle olurdu.

 

Ama biliyorsun, dört hatta Kozan'ın sevgilisi dahil beş farklı canı senden başka kimseye emanet edemem, derken Karmen güven vermek ister gibi eliyle Emir'in yanağını bir kere okşadı.

 

Ve parmakları hala yüzündeyken hafifçe yukarı çıkartıp kulağında ki ufak aleti gözlerine baka baka çıkartıp Emir'in geniş avcuna bıraktı.

 

- Olası bir ikinci bir parazit sızmaları ile karşılaşmamak için bu sefer telsiz yerine kullanımı daha kolay olan kulaklıkları tercih edeceğiz.

 

Kulaklıkları önemli olmadığı sürece meşgul etmeyeceksiniz. Bilgilendirme olarak aldığınız her nefesi değil attığınız her adımı söyleyin.

 

Emir avucuna bırakılmış kulaklığa aval aval baktı. Karmen başını Emir'e doğru yaklaştırıp,

 

-Kulaklığı bana tak. Sen gider başkasını takarsın, dedi.

 

Emir oyuncu bir tavırla elini yavaşça Karmen'in sırtına götürüp oradan aşağı kaydırdı. Ve beline yetiştiğinde ise kendine doğru biraz bastırıp diğer eliyle kulaklığı takmaya başladı.

 

-En son bana kulaklık taktığında ne olduğunu hatırlıyor musun, diye sordu hor gören sesiyle Karmen.

 

Emir anında üzerine gelen suçluluk duygusuyla elini Karmen'in belinden indirip kulaklığı anında takarak kendini bir adım geriye attı.

 

Diyecek bir şeyi yoktu. Çünkü gördüğü tek şey Karmen'in bunu bir türlü unutmamış olmasıydı.

 

-Bugün sana o geceki plandan daha ağır bir şey anlattım. Bu sefer beni benzetecek kimse bulamadın mı?

 

Cesaret kırıcı bu soru karşısında suskunluğuna istikrarlı bir şekilde devam etti.

 

Karmen ise için için gülüp,
- Şaka yapıyorum Emir, biraz gülelim diye, deyip yanından geçti.

 

Ve koltuğun üzerinde antika kadar kıymetli ve nadir duran üç tane çelik yeleğin karşına geçti.

 

- Saldırımız hazır, iletişimimiz hazır. Geriye sadece savunmamız kalıyor. Bildiğiniz üzere elimizde sadece üç adet çelik yelek var. Ben de planı buna göre yaptım. Ama size danışacağım tek konu bu.

 

Görev dağılımını öğrendiğinizde bana bu üç yeleği kimin giymesi gerektiği hakkında fikir vereceksiniz.

 

-Daha fazlasını alma şansımız yok mu?

 

Dedi Hollanda canı sıkkın bir halde. Bunun cevabını verecek kişi ben değildim.

 

- Eğer bu kadar çok ihtiyacım olacağını bilseydim evimde üç taneden daha fazla bulundururdum. Ancak yok, çelik yelek kolayca ele geçen bir şey değil. Hele ki siviller için. Peperonni'de olsaydım ihtiyacımız olduğu kadar getirirdim.

 

Kara borsadan sipariş etmeye kalksaydım gelmesi iki üç haftayı bulurdu. Ki biz bu işi bir hafta içinde başlayıp bitiriyoruz.

 

Emir öyle tane tane anlayışlı bir şekilde anlatmıştı ki acayip tuhaf olmuştum. Ama bunun sebebi ona gerçekten bir ihtiyaç gibi bakan genç kızın kaygısını ufakta olsa yönetmekti.

 

Skar yanında oturan kızın bacağını bir abi misali sakinleşmesi adına okşadı.

 

-Peki ya bu sen bir şey yapamaz mısın? Hatırladığım kadarıyla Emir'in yerine tetikçi olarak geçmiştin.

 

Hazar Ceyhun'un kendisine doğrultuğu okları tereddüt etmeden geri savurdu.

 

-Benim Emir kadar yetkim yok. Niye olduğunu öğrenmeden kolayca vermezler. Hatta öğrenseler bile yine verip vermemeleri bir ihtimal.

 

- İyi de çocuk sen o zıkkım yerin tetikçisi değil misin, diye atarlandı Ceyhun birden.

 

-Tekrar söylüyorum Ceyhun abi, öyle olmama rağmen Emir kadar yetkim yok. O yüzden benim de elimden bir şey gelmez.

 

Ceyhun bir şeyler diyecek üzereyken parmaklarımı şıklatıp dikkatleri üzerime çektim.

 

-Güvenilir bir plan yaptığımı söylüyorsam bunu daha fazla çelik yelek ihtimaline göre yapmadım. Üç tane varsa üç taneye uydum.

 

Ceyhun hariç herkesin belinde, bacağında veya elinde silah vardı. Ve Ceyhun dahil herkes iletişim için kulaklıklarını takmıştı.

 

Şimdi ise geriye kalan son şey olan çelik yeleklere bakıyorlardı.

 

-Kimin hangi göreve gideceğini biliyorsunuz. Şimdi siz söyleyin en çok takması gerekenler sizce kim?

 

Diye sordu Karmen. Kasvetli bir atmosfer solunuyordu ciğerlere.

 

-Benim için öncelik Karmen'in giymesi, gerisine karışmıyorum, dedi Emir.

 

Karmen ona mahçup bir bakış atarak tebessüm etti.

 

Skar ise planı bilip çelik yelek hakkında ki fikirlerini az çok tahmin etmesine rağmen içinden geçenleri söylemeyi yeğledi.

 

-Ben ise Maytap ve Hollanda'nın giymesini istiyorum. Üçüncü yeleği ise Karmen giymeli.

 

Hollanda ve Maytap aynı anda Skar'a bakıp gözleriyle teşekkür etti. Herkes ortaya sevdiklerini düşünerek bir kaç öneride bulunmuştu.

 

-Pekala öyleyse herkesin net bir fikri olmadığı için ben de planıma uydurduğum o fikri söyleyeyim. Bence çelik yelekleri ben, Skar ve Ceyhun giymeli, dedi Karmen.

 

Zehirli sarmaşık planına duygu katmadan yaptığının bir kanıtı da burada gözüktü. Çünkü duygusal baksaydı kendini bu listeye dahil etmezdi.

 

-En makulu, dedi Emir hemen.

 

-Ben yelek istemiyorum Karmen, Hollanda'nın giymesini rica ediyorum senden, derken eliyle yüzünün yaralı kısmının üzerinden geçti.

 

-Ricanı ne yazık ki kesin bir dille reddediyorum Skar. Yeleği sen giyeceksin. Çünkü ayrılan gruplar ve görevlerde en çok ikimiz tehlikenin kucağında olacağız.

 

-Bu benim kendi tercihim!

 

Diye bağırdı birden balgamlı ve gür çıkan sesiyle Skar. Karmen böyle sakin bir adamın kendisine bu denli öfkeyle bağıracağını hiç tahmin etmemişti.

 

Bir diğer şaşırtıcı olan şey ise ne Emir ne de Ceyhun ikisi arasına girip, Skar'a laf etmedi. Çünkü ikisi biliyordu ki, yaşamak ve ölmek arasında vereceği karar hiç kimseyi ilgilendirmiyordu.

 

-Hayır bu senin tercihin değil Skar bu benim planım. Ve uymak zorundasın.

 

Karmen sinir bozucu bir şekilde sakin ve ılımlı konuşuyordu. Çünkü sabit fikrini hiç bir duygusal cümle veya bakışlar değiştirmeyecekti.

 

-KARMEN! Bak bu benim kendim karar vereceğim bir ikilem. Anlıyor musun? Yelek giymeyi istemiyorum.

 

-Giyeceksin Skar.

 

-Giymeyeceğim. Kendi hür irademle giymeyeceğim.

 

-Hür iradenin bir önemi yok! -dedi Karmen duygusuz ve otoriter bir şekilde- Gerekirse o yeleği parçalar atarım yine de senden başkasının giymesine izin vermem.

 

Skar'ın gözü dönmüş gibi koltuğa atılıp yeleği aldı ve Hollanda'ya beceriksiz çabalarla giydirmeye çalıştı. Ancak Hollanda ona yardımcı olmak adını ne kollarını kaldırıyor ne de giydirmesine izin veriyordu.

 

- Aylin bak beni delirtme kızım, giy şunu dedim.

 

Kızın ismini bilmeyen yalnızca Emir vardı ve artık o da öğrenmişti. Öyleyse Skar, Hollanda'ya ismiyle seslenecek kadar çok kaybetmişti kendini.

 

-Abi.. - dedi yalvarır gibi ve eliyle onu geriye itti- Senin giymen daha önemli.

 

Skar dönmüş gözlerini Karmen'e çevirip,

 

-Senden korktuğu için giymiyor, dedi.
Fakat bu gözü delirmiş ve öfke boşalması yaşayan kişi kız kardeşi için korkan masum bir adamdan fazlası değildi.

 

- Skar. -dedi Karmen usulca- Eğer duygusal olarak karar verecek olsaydım o zaman kendime yelek almazdım. Ama burada Emir var, ayrıca tehlike oranı daha az. Fakat bizim orada ise durum tam tersi.

 

Skar Karmen'in dediklerini duymuyor gibiydi adeta. Sonra köşede sessiz sedasız bu kötü dramı izleyen Maytap dostu Skar'ın yanına gelip kolunu omzuna attı.

 

-Niye bu kadar karamsar oldun birden Skar dostum? Daha dün gece oturup tüm gece konuşmadık mı seninle? Bu oyundan sonra patronun bize vereceği paralarla bir karadeniz turu yaparız demedik mi?

 

Maytap konuşmaya devam ettikçe koskoca adam Skar'ın gözleri yaşlarla dolmuştu.

 

-Söz vermedik mi birbirimize? Niye şimdi böyle ümitsiz vaka gibi konuşuyorsun?

 

Skar'ın gözünden yaş aktığı anda elinin tersiyle utanır gibi sildi.

 

-Giy şu yeleği kardeşim. Çünkü giymezsen benim şu yüzüm bir daha asla gülmez.

 

Ardından kolunu indirdi ve Skar'ın elinde sıkı sıkı tuttuğu çelik yeleği alıp titreyen ince elleriyle ona giydirmeye başladı.

 

Karmen son anlaşmazlığın da bitmesiyle beraber koltuğa uzandı ve birini Ceyhun'a uzatırken diğerini kendine aldı.

 

-Gel yardım et lan bana, dedi Hazar'a.

 

Hazar hemen ona giydirirken, Emir de yardım için Karmen'e yönelmişti.

 

Karmen kontrolünü tamamen Emir'e bırakıp gözlerini sıkıca kapattı. Ve içinde ortaya çıkmaya çalışan duygu tohumlarının üzerine zehrinden akıtarak kuruttu.

 

Gözlerini geri açtığında Emir işini bitirmişti. Artık Ceyhun, Skar ve Karmen el yordamıyla yeleklerini giymişti.

 

Yeleksiz kalan kimsenin içinden de asla "keşke ben giyebilseydim de canımı koruyabilsem" düşüncesi geçmemişti.

 

Karmen yeleğini kontrol eder gibi üzerine elleriyle tokatlar attı. Ve sonra peş peşe yapacağı hamleler ile hedefi olan "Şah ve Mat" için kendine olan güveni son derece ilham verici iken mütevazı bir tebessüm ile komut verdi.

 

- Güvenlik, silah ve iletişim artık hazır olduğuna göre harekete geçme vaktimiz geldi.

 

Temel üç kural hakkında bilgilendirme yapmıştım.

 

- Her şey hazır olduğunda yani silah, güvenlik ve iletişim, o zaman plan için ön adımlar atmaya başlayacağız.

 

Herkes kafasını oturduğu koltukta onaylar gibi salladı.

 

- Öyleyse şimdi size ipin ucunu verme zamanı geldi. Önce 3. Grup yani sağ daldan başlıyorum. Hazar ve Maytap, sizler Phiqz sahipleri olan Avukat Yakup ve Nezaket Gedik'in evine gideceksiniz.

 

-Kim dedin sen? Diyerek oturduğu koltuktan ayaklandı birden Emir.

 

-Phiqz' ten bahsediyorum.

 

-En son hatırladığım kadarıyla onlar seni reddetmişti Karmen.

 

-Bana güvenmedikleri için reddettiler. Beni tanısalardı güvenirlerdi.

 

-İyi ama Karmen... -koltuğa geri oturup bu yaptığıma kınıyor gibi baktı- Onların meselesi ayrıydı ve yine altını çiziyorum uzak durmak istediler.

 

Yüzümü buruşturup onu hesap sorar gibi süzerek,
-Hata yaptığımı mı düşünüyorsun?

 

Diye sordum. Ve onun cevap vermesine izin vermedim.

 

-O zaman hemen anlatayım. Phiqz'in dosyalarını boşuna çalmadık. O iki insanın yanına boşuna gitmedik. Biz onlardan şuan alabileceğimiz en büyük bilgiyi aldık.

 

Bilirsiniz ki İgima Dizable kendisi ile uğraşan herkesi istisnasız öldürüyor. Fakat bir istisna olarak Yakup ve Nezaket'i görüyoruz. Sebebi ise şu. İki avukat İgima'nın kötü olduğunu anladıkları anda Peperonni'ye gidip onun açıklarını anlattıkları bir belge hazırlayıp imzalattırmışlar.

 

-Kime imzalatmışlar, diye sordu Hazar.

 

-Varis Gani, dediğimde Emir ve Hazar hızla göz göze geldi.

 

-Bunun ne demek olduğunu biliyorsunuz. Diğerlerine de söyleyin.

 

Hazar donuk bakışlarla bir robot gibi konuştu.

 

-Varis Gani'nin imzaladığı belgelerde yazan şeyler kanıtlanma gereği duyulmadan kesinlikle doğru olarak kabul edilir. Hem Peperonni hem de ülke güvenlik teşkilatı için.

 

-Yani şimdi Peperonni'de İgima'nın ne bok olduğunu anlatan bir belge mi var, diye sordu Hollanda.

 

-Evet var. Ancak bu -gözlerimle Emir ve Hazar'ı işaret edip- kimsenin bilmediği bir sır. O belge ikisinin can güvenliğini sağlıyor bu yüzden İgima onları öldüremiyor.

 

Çünkü öldürmeye kalktığı anda Avukatlar Peperonni'ye haber verecek ve Peperonni o belgeyi medya üzerinde yayınlayacak.

 

-Koskoca İgima bunun önüne geçmiyor mu?

 

Dedi Maytap. Emir ise savunma yapar gibi hemen daldı sohbete.

 

-Geçemez. Çünkü Peperonni çok köklü bir bilgi kuruluşu. Böyle büyük işlerde ise aldığı tedbir, önlem ve ciddiyet ise esneyecek kadar basit değil.

 

Emir'in içten içe Peperonni'ye duyduğu aşkını görmenin ardından,

 

-Onu mu çalacağız, diye sordu Ceyhun.

 

-Hayır, çalmak gibi bir şey yok. O belgeyi usulüne uygun ortaya çıkartacağız.

 

-Nasıl?

 

-Hazar, Maytap planda anlamadığınız hiç bir yer kalmadı değil mi?

 

Hazar gözlerini devirip iç geçirdi.

 

-Hayır Karmen yok. Çünkü bininci kez anlattın.

 

- İhmâlkarlığa tahammülüm yön çünkü Hazar, dedi Karmen.

 

Ve aceleyle salondan ayrılıp odasına çıktı. Phiqz için kurduğu planın en önemli ayrıntısı bu odada duruyordu.

 

Karmen odaya geçtiği gibi adımları yavaşladı. Almaya geldiği şeyin ağırlığını daha yeni fark ediyordu.

 

"Duygusallık yok. Kendine gel Karmen, aklına sadık kal" dedi kendi kendine.

 

Ve yatak bazasını kaldırıp aşağıda ki boşlukta duran siyah kutuyu çıkartıp aldı. Her şeyi eski haline getirdiğin de ise elinde siyah kutu ile yatağına oturdu.

 

Aklına o an gelmişti...

 

Kocası Harvey ile burada oturup şimdi elinde olan siyah kutuyu tuttuğu an. Yüreği sıkışır gibi olmuştu. Kutunun kapağını kaldırıp yanına bıraktı. Ve içinde kocasının ayağıyla ezdiği ama çok sağlam olduğu için pek hasar almayan ölüm habercisi olan beyaz gözlük duruyordu.

 

Karmen'in eli tutmuyordu adeta. Kocası bu gözlüğün onu öldürmek için gönderildiğini söylemişti Karmen'e.

 

Karmen çocuk gibiydi. İnanmamıştı. Çünkü kocası ölürse o yalnız kalacaktı ve Harvey onu bir kez bile olsun yanlız bırakmamıştı.

 

Elinde ki beyaz gözlüğü kırmak ve kutuyu parçalamak istedi. Ancak yine de kocası geri dönmeyecekti.

 

O zaman bu intikam ne içindi?

 

Karmen daha fazla düşünmeden gözlüğü kutuya koyup kapağını kapattı. Tam kalkacağı sırada kapının pervazına yaslanıp onu izleyen Ceyhun'u buldu.

 

-Karmen, oldu adamın ilk kelimesi.

 

- Ceyhun git buradan, dedi Karmen sertçe.

 

- Kadın yapma, deyip odaya bir adım attı.

 

Elini uzatıp Karmen'e dokunacağı sırada kız kendini hemen geriye çekti.

 

- Ceyhun sana buradan git diyorum.

 

-Konuşmak istiyorum, diye ısrar etti.

 

Karmen dün geceden beri Ceyhun'la tek kelime bile etmemişti. Herkesle veda etmeye gücü yetiyorken şu karşısında duran biçare, pamuk yürekli adamın karşısında iki büklüm oluyordu.

 

-Konuşacak bir şeyimiz yok Ceyhun. Hele ki edecek bir vedamız hiç yok.

 

Deyip kapının girişini kocaman bedeniyle kapatan adamın omzuna çarparak hızla oradan çıkıp gitti.

 

Aşağı indiğinde herkes onu salonda hazır halde bekliyordu. Karmen'in elinde ki siyah kutuyu gören Emir'in kanı çekilmiş gibi bakışları kayboldu.

 

Tek dostu, kardeşi bildiği adamın ölüm sembolü duruyordu gözleri önünde.

 

Karmen üçüncü grup olan sağ dalı oluşturan iki kişinin karşına geçti.

 

-Elimde ki bu kutuyu görüyorsunuz değil mi?

 

Maytap kafasını sallarken Hazar tepki vermedi. Kutuya öylece baka kaldı. Bu ölümcül oyuna bulaşmasın sebebi bile çok sevdiği akıl hocasını işte şu aptal gözlüklerden sonra kaybetmesi olmuştu.

 

Karmen sözünü aksatmadan kutuyu nazikçe açtı. Ceyhun da yukarıdan gelmiş ve diğer herkese katılıp kutuya bakmaya başlamıştı.

 

-Kutunun içinde ki beyaz gözlük İgima'nın öldürmeye karar verdiği insanlara gönderdiği bir haberci.

 

Size az önce bininci kez anlattığım gibi göreviniz bu kutuyla beraber onların evine gitmek ve işaret geldiğinde ise kapılarını bir kere çalıp bırakmak.

 

Sonra oradan uzaklaşıp bekleyeceksiniz. Gözlüğü gördükleri an fazla vakitleri olmadığını bilecekler ve hemen Peperonni'ye İgima'nın onları öldürmek üzere tehdit yolladığını söyleyip gizli belgeyi açığa çıkartmalarını isteyecekler.

 

Tabii ki onlar öyle korkunun içinde olacak ki bu tehditin sahte olduğunu anlamayacaklar.

 

Karmen'in bunu onlara anlattığı ilk anda ki ürkünç tepkileri paha biçilmezdi. Karmen ise onlara korkunç bir kahkaha atarak karşılık vermişti. Çünkü bu yapılan öyle bir sahtecilikti ki resmen olmadığı halde iki insan ölümü bekler hale geleceklerdi.

 

Hazar kutuyu Karmen'in elinden dikkatle aldı.

 

-Bunu bugün yapmak zorunda mıyız, diye sordu ayrıca.

 

- Evet zorundayız, dedi hemen.

 

Çünkü Karmen biliyordu. Karmen kendinden emindi. Planladığı her şey şaşırtıcı derecede mükemmeldi.

 

Dün gece öyle bir plan yapmıştı ki hiç bir eksiği yoktu. Yandaşlar ısrarla sorular sorup açık yakalamaya çalışsa bile hepsi eli boş dönüyordu.

 

Çünkü Karmen şeytanla oyun oynamıyordu. O kadın şeytan olmuş başkalarıyla oyun oynuyordu.

 

- Birincisi, bugün seçim günü olduğu için odaklar ve dikkatlar t.g.i.f'te olacak. Yani su altından yürüttüğümüz saman kimsenin dikkatini çekmeyecek.

 

İkincisi, o yarın burada yeni bir gözlük şubesi açıyor. İgima Dizable'nin büyük gününde karalanmasını istiyorum.

 

Üçüncüsü, Cansu Akrep bugün serbest kalacak. Güvenilir olduğunu söylese bile bağlılık yemini gereği Phiqz dosyasının bizde olduğunu söyleyebilir.

 

Dördüncüsü, bugün masaya Kozan Erdem'in pislik dolu dosyasını yatıracak. Ve eminim Peperonni'nin kulağına o dosyaların Kozan'ın eline geçtiği bilgisi gelecek. Ve onlarda geniş çaplı bir arama başlatacak.

 

Tüm bu felaketler yaşanmadan önce bizim hamle yapmamız gerekiyor. Benim işim bittiğinde kim ne istiyorsa onu öğrenebilir çünkü diğerleri için iş işten çoktan geçmiş olacak.

 

Odada ki herkes bu konuşan Karmen mi diye bir kez yokladı kendini. Emir bakışlarına yansıtmasa bile o gece ki fikirleri geçiyordu içinden.

 

Ceyhun ise kendi çapında minik bir alkış tuttu.

 

-Saatin on sekiz olmasına ne kadar kaldı?

 

-Bir buçuk saat, dedi Hazar saatine bakıp.

 

-Yarım saat içinde hepimiz evden çıkmış olmalı ve görev yerlerine yetişmiş olmalıyız, dedi Karmen.

 

- Üçüncü grup sağ dal artık gitmeye hazırsınız, deyip iki adama emri verdi.

 

Hazar herkesle süreyi pek uzun tutmayarak selamlaştı. Dün zaten yapabilecek en ağır vedayı yapmıştı herkes. Fakat genç adam mavi gözlü, asi kızın karşısında duraksadı.

 

Hollanda, günler önce yaşanan kavgalarından sonra onu kolayca silmişti. Çünkü aralarında olan tek şey birbirlerinin dikkatlerini çekmesinden başka bir şey değildi. Hollanda bu ilişkiye sadece bu gözle bakarken Hazar için durum daha farklıydı.

 

Fakat şimdi veda vaktiydi. Çünkü bu beraber yaptıkları son görevdi. Oyunun bitmesiyle yandaşlık sonlanacaktı.

 

Hazar tek kolunu kaldırıp hareketsiz duran kızı kendine çekip sıkı sıkı sarıldı.

 

-Kendine dikkat et, diye fısıldadı kulağına.

 

Kız sadece başını salladı ve kendini ondan çekip geriye bir adım attı.
Hazar ondan daha fazlasını beklemeden elinde kutuyla evimin çıkışına doğru yürüdü. Karmen arkasından baktı ona. İçinde bir şeyler kopmuştu, buraya bir gelişi vardı bir de çıkışı.

 

Maytap Emir'le tokalaşıp Ceyhun'la sarılmıştı. Ardından yüzünü kardeşlerine ve dostlarına döndü. Hollanda ve Skar'a. Önce Hollanda'yı aldı kolları arasına.

 

Maytap bilerek uzun tutmadı teması. Çünkü deli gibi ümit ediyordu. Bu son değildi, olmayacaktı.

 

Skar'a geldi sıra. Adam kollarını uzatsa bile ufak vücudu ile aralarından sıyrılıp kaçtı.

 

-Hayır, sarılmayacağım şimdi sana.

 

-Sarılalım, dedi Skar ağır ağır.

 

-Hayır dostum, sarılmak yok. Şimdi değil, deyip Karmen'e de sadece başıyla selam verdikten sonra oradan uzaklaştı.

 

Kapının önünde kendisini bekleyen Hazar'a yetiştiğinde ikisi beraber kapıyı açıp evden çıkıp gitti. Ve görünmezliğe karıştılar.

 

-Şimdi sıra neyde, diye sordu Emir Karmen'e dönüp.

 

-Şimdi sıra sizin için dışarıyı hazırlamakta.

 

Onlara Phiqz hakkında ki planımı anlatmamın ardından ortamı derin bir sessizlik kaplamıştı. Bana kimseye acıması olmayan bir cani gözüyle mi bakmak istiyorlardı?

 

Fakat benim tek amacım kazanmaktı. Seneler boyu yıkılmaz sanılan bu duvarları parçalamak ve aydınlanmaz sanılan bu karanlıkları ışıklara boğmaktı niyetim.

 

Zaten herkes bana bunu söylemiyor muydu? Herkes benden bunu beklemiyor muydu?

 

-On sekize kaç saat kaldı, diye sordum.

 

Kolunda saat olan Hazar, cevap veren olmuştu.

 

- Saat on sekize üç buçuk saat kaldı.

 

- Yeterli bir süre. Herkes saat on yedi buçukta görev yerinde olmalı zaten. Yandaşlar, derin sessizliğinizi planımın devamını anlatarak bozmak istiyorum.

 

-Meydan senin, dedi Emir eliyle işaret verip.

 

- Üçünü gruptan sonra sıra, ikinci grup sol dala geçiyor. Emir ve Hollanda, sıra sizin. Sizler burada kalacaksınız. Evde değil bahçede ve garajda. Çünkü rehine takasına giriyoruz.

 

Dün akşam Kozan'la iletişime geçtim ve Erdem Aker'e iletmesi için bir mesaj yolladım.
Bu mesaj "Kozan'ın sevgilisi karşılığında Gustavo Martinez'i takas etmek" önemli olan detay bunu oylamada başlamadan hemen önce halledeceğimizi söylemek oldu.

 

Çünkü takas yapılırsa Kozan masaya Erdem'in alıcısının kim olduğu belirsizler tarafından kaçırıldığını yatıramaz. Bu ise Kozan için büyük bir eksi demek.

 

Fakat tabii ki dediğinizi yapmayacağız. Erdem orta yollu bir anlaşmaya evet diyerek takası kabul etti. Saat on sekiz olmak üzereyken buraya Erdem'in gönderdiği adamlar yanlarında Kozan'ın sevgilisi ile birlikte gelecek.

 

-Biz gidelim Karmen, dedi hemen.

 

-Olmaz Emir, aslanın inine girmek tehlikeli. Onları bilmedikleri bir yere çağırmak bizim için en iyisi.

 

Emir bunu zaten biliyordu ama onun karın ağrısı başkaydı.

 

-Evin ifşalanacak.

 

-İfşalanmayacak. Ortaya çıkacak. Zaten ben de bunu istiyorum

 

Emir'e odaklanarak anlatmaya devam ettim.

 

- Buraya geldiklerinde senden onlara Gustavo'yu vermeni isteyince yapman gereken ilk şey biraz oyalamak.

 

Oylama başladığında, Kozan bu meseleyi ortaya sunacak ve sonra Erdem kandırıldığını anlayıp adamlarına takası iptal etmeleri ve sevgilisini infaz etmesi için haber verecek.

 

Sustum ve devam etmek için derin bir nefes aldım.

 

-O sırada Emir senden rehineler hariç gördüğün herkesi öldürmeni istiyorum. Kılçıksız bir şekilde.

 

Emir vahşetle bakan gözlerini ilk defa karşı çıkamadan olumlu bir şekilde kapatıp açtı.

 

O an Emir'in kabul etmese bile tetikçilik yapmayı sevdiğini anladım.

 

- Sonra?

 

- Sonra Cansu dahil herkesi toplam beş kişi olmak üzere salacaksın. Zaten alıcı, tercüman gibi öylesine tipler oldukları için sorun yaratmazlar.

 

Söyle bana tetikçi Emir Aybeyaz, kötülere silah sıkarak kusmaya çalıştığın bu kinin asıl sebebi kime ve neye?

 

Hollanda Karmen'in planı anlatırken kendisine dediği gibi garajda elinde bir silahla rehinelerin başında bekliyordu. Cansu dahil herkes hala sıkı sıkı iplere bağlanmıştı. Ve ağızlarına bir bez sokuşturulmuştu.

 

Cansu'ya böyle yapılmasının sebebi gelecek olan takasçılar için kadının dikkat çekmemesi içindi.

 

Yerde oturan Gustavo Martinez bugün bir şeyler olacağını hissediyordu. Yoksa bu telaş boşuna değildi.

 

Sarışın kadın ve mavi saçlı adam, sükunet içinde kıpırdamadan, kaçmaya çalışmadan öylece elleri kolları bağlı oturuyorlardı. Diğer dördüncü adam ise hepsinden bir haber başını başka yere çevirmişti.

 

-Takası burada yap tamam mı? Garaja çok yakın değil, silah sıktığında kurşunlar arkada ki duvarlara çarpar.

 

Dedi Karmen, bahçesinin ortasında Emir'le beraber dakikalar boyu durup planlama yaparlarken.

 

-Anladım Karmen, emin ol anladım.

 

-Tekrarlamazsam rahat etmiyorum işte Emir. Ne yapayım?

 

-Ne zaman gideceksin?

 

Bu kelimeleri ağzından bıçakla söküp alınıyor gibi kesik kesik sordu Emir.

 

-Birazdan yola çıkacağız yarım saat sonra t.g.i.f'te oluruz, dedi Karmen gözleriyle hala bahçeyi boydan boya inceliyordu.

 

-Neyse ben içeriye geçip birinci grup kök'le son hazırlıkları tamamlayacağım. On dakikaya çıkarım. Demek istediğin son şeyler var mı?

 

Karmen'in sesi kafasında sadece plan varmış gibi çıkıyordu.

 

-Kendine dikkat edecek misin?

 

-Ölmeye çok meraklı değilim Emir. Kendime dikkat edeceğim.

 

-Yine de bir şey olursa, sadece gel demen yeterli.

 

-Ben gel desem bile plana sadık kalıp burada kal ve sana emanet ettiğim beş rehineye sahip çık.

 

Karmen ruhsuz biriymiş gibi Emir'i bahçede yalnız bırakıp eve geçti.

 

- ikinci ve üçüncü grup olan sağ ve sol dal üyeleri her şeyi noksansız anladığınıza emin olarak artık son kısma geçiyorum. Birinci grup yani kök'ün sırası. Karmen, Skar ve Ceyhun.

 

-Biz ne yapacağız, diye sordu Skar.

 

-T.G.I.F'e gideceğiz. Yarım saat erken, dedim.

 

Karmen evine geçtiğinde bu denli sessizlikle karşılaşacağını beklemiyordu. Günler boyu bir çok kişiye yuva yapan bu ev şimdi yine Karmen için hiç bir şey ifade etmeyen acımasız beton yığını haline gelmişti.

 

Kimsesiz kalacağının bir simgesi miydi bu? Evren tarafından ona yollanan haberci miydi?

 

Az daha ilerlediğinde masanın üzerine eğilmiş hızla bir kaç şey yapan Ceyhun'u bulunca şaşırdı. Yokluktan faydalanan bir acelesi varmış gibi duruyordu.

 

-Ceyhun? Ne yapıyorsun?

 

Elindekileri ani tepki olarak fırlatır gibi bıraktı ve dik durup,

 

-Hiç, dedi.

 

-Skar nerede?

 

- Senden hemen önce çıkıp gitti. Arabaya çoktan binmiştir. Bende seni bekliyordum, dedi Ceyhun terleyen ellerini bacaklarına silerken.

 

-Sen de arabaya git beni orada bekle. On dakikaya geliyorum, dedi hemen.

 

Çünkü Ceyhun'la baş başa kalmaktan öyle çok korkuyordu ki...

 

Ceyhun boğazına yapışan bir şey var gibi sertçe yutkunup salondan çıktı ve kapıya kadar geldi.

 

Karmen merdivenlerin başında durup onu izliyordu. Adam kapının kolunu indirip geçeceği kadar açtı.

 

Karmen onun da evinden ayrılışını izliyordu. Herkes gibi gidişini.

 

Ceyhun başını son kez arkaya çevirip evi boydan boya izledi. Ve gözlerinin son durağı Karmen oldu.

 

- Aklıma yandaşlarının eve geleceği zaman burayı temizlediğimiz gün geldi. Çok heyecanlıydın, dedi.

 

Karmen'in kalbine bir bıçak gibi saplandı bu sözler. Kanına geçip işledi, etkisi bir asır sürdü.

 

- Kabul etmesen de kadın, bu sefer gerçekten sona geldik.

 

Ceyhun karşısında ki canından çok sevdiği şu kadının üzerine daha fazla gitmeden kapıdan son kez çıkıp gitti.

 

Geride hiç kimse kalmamıştı. Yandaşlar geldikleri gibi çıkıp gitmişti evden. Karmen, bir sona daha şahit olmuş ve bir kez daha yalnızlığı ile birlikte kalmıştı.

 

Küllerden doğan o aileden geriye ne kalmıştı?

 

Karmen biliyordu.

 

Küller yeniden canlanmazdı. Ve bir rüzgar esip geçtiğinde bilinmeyen en ücra noktalara savrulup giderdi.

 

-Arabayı Skar kullanacak, dediğimde ağızlarını bir karış açtılar.

 

-Ne?

 

Diye bağırdı Ceyhun

 

-Dur lan şaka yapıyorum. -dedim gülerek- Arabayı Ceyhun kullanacak.

 

-Ha şöyle, dedi son harfi zevkle uzatarak.

 

Ceyhun arabanın dikiz aynasından arkasında oturan kadına baktı. Onun arabasını sürmekten gurur duyar ve her yere götürmeyi kendine vazife bilirdi. Ama bu sefer nefret ederek basıyordu gaza.

 

Saatler on sekize gelmek üzere olsa bile hava gayet aydınlıktı.

 

Yola çoktan çıkmışlardı. Karmen'in üzerinde bisiklet yaka bir boğaz sahip ve bacak yırtmacı hariç başka dekoltesi olmayan yerlere kadar uzanan simsiyah bir elbise giymişti.

 

Saçlarını dağınık bir topuz yapmış ve beyaz incili bir tokayla tutturmuştu.

 

Silahları ve bıçakları bacaklarına giydiği cepli kemerlerin içine yerleştirmişti.

 

Ve son bir dokunuş vardı üzerinde. Boynundan asla çıkartmadığı o kolyeyi sanki ondan güç almak ister gibi elbisesiyle uyumsuz ve eski olmasına rağmen gözler önüne serer gibi takmıştı.

 

Zerafetin vücut bulmuş hali.

 

-Bakışların alev saçıyor, dedi Karmen yapay bir gülüşle.

 

-Benimle o konuşmayı yapmadın ya, diyecek bir kelime bulamıyorum sana.

 

Ceyhun dişleri arasından konuşmuştu.

 

-Yapsaydım ikimizden birinin yaşayacağına dair olan inancımı kaybetmiş olurdum.

 

Cevap vermedi. Arabayı sürmeye devam etti.

 

Dağılan dikkatleri tekrar üzerime çekmek için ellerimle bir kez birbirine vurup "şak" sesi çıkarttım.
-T.g.i.f'e yetiştiğimiz de Ceyhun sen ise...

 

Karmen arabanın kapısının kolunu açıp çıkmak üzereyken,
- Ben de seninle geleyim mi, diye sordu.

 

-Biliyorsun plan, senin arabada hazır halde beklemen gerektiğini söylüyor.

 

-Bak beni bir şey olursa çağırmaktan çekinme. Gözünde o kadar beceriksiz bir adam olarak olmayayım kadın.

 

-Değilsin zaten.

 

-Bak yumruk atmayı biliyorum, hemde elim ağırdır. Sana gelecek kurşunlarında önüne atlarım. Ne, başka ne yaparım bilmiyorum ama bir boklar beceririm anladın mı?

 

-Ceyhun'um, dostum, sırdaşım, diyerek sol eliyle Ceyhun'un yüzüne uzanıp yanağına dokundu.

 

- Sen hiç bir şey yapmasan bile, varlığın benim için çok şey anlamına geliyor. O yüzden dert etme, sen sadece arabamı sür, iyi sür, hızlı sür bana yeter.

 

Zaten zar zor ağlamadan dayanarak yaptığı bu konuşmanın hemen ardından arabadan inip iki üç adım sonra T.G.I.F kulübün kapısının önünde, arkasında Skar ile beraber durdu. Ve o büyük kapıya üç kere orta parmağının sert boğumuyla vurdu.

 

-Karmen arabada beklemeye dayanamam ben.

 

-Bekleyeceksin Ceyhun, mecbursun, dedim kaşlarımı çatarak.

 

İki elim kanda bir ayağım çukurda olsa bile Ceyhun'u peşimden tehlikeye götürmezdim.

 

-Sen arabada beklerken biz içeriye geçeceğiz, dedim.

 

Karmen kapının önünde uzun süre beklemedi. Çünkü kapı iki tane elinde m16 tutmuş koca adamlar tarafından açıldı.

 

Güvenlik araması yapılmayacağını bildiği için üzerindekiler yüzünden telaşa girmedi Karmen.

 

Bir adam silahı Karmen'e doğru nişan almış öteki adam ise elinde ki listeyi tutup ona sert bir şekilde sordu.

 

-Kimsin?

 

-Karmen Dinç, dedi Karmen tereddüt etmeden.

 

Adam uzun listeyi ağır ağır gözden geçirirken bakışları birden duraksadı ve eli kulağına gitti.

 

-Erdem Bey'e haber verin, özel misafiri geldi.

 

Karmen'in nefesleri hızla atmaya bile yeltenmeden sönerek yüzüne çekici bir gülüş takındı.

 

Diğer adam silahını indirip çekildi ve Listeyi tutan iri adam ise elini içeriye uzatarak,
-İçeriye buyurun Karmen hanım, dedi.

 

Karmen zarif ve pahalı bir görüntü ile içeriye geçerken arkada istenmeyen bir ses duyuldu.

 

-Hop kardeşim sen nereye?

 

Ve Karmen hızla başını arkaya çevirdi.

 

İçeriye geçtikten sonra oylamaya bitene kadar kimliğimi belli etmeden oyalanmam gerekiyor, dedim.

 

-Karmen, peki ben ne yapacağım?

 

- Skar, sen ise içeriye benimle beraber gireceksin.

 

-Ne olarak?

 

Skar'ın ismi tabii ki listede yazmıyordu ancak Karmen bunu sorun etmedi. Çünkü planı kusursuzdu.

 

-Kendisi benim korumam olur, dedi Karmen.

 

-Listede ismi yazmıyor ama.

 

Karmen adama doğru sert bir adım attı ve tam konuşacağı sırada ince beline bir yılan gibi dolanan kol hissetmesiyle lafı ağzında kaldı.

 

Gözleri hala karşıya bakarken yanağına sürtünen sert bir dudak hissetti. Bu iğrenç histen gelenin Erdem olduğunu anlamıştı.
Yanağına ufak öpücükler kondururken, kulağına fısıldadı.

 

-Çok güzel ve sert olmuşsun bebeğim.
Karmen'in giydiği çelik yeleği dokunduğunda fark etmişti.

 

Sorun yok...

 

"Buraya böyle çelik yelekle gelmem şaşırılacak bir durum değil " diye geçirdi içinden.

 

Yüzünü Erdem'in suratına çevirdiğinde burunları birbirine çarpmıştı. Erdem buna anında pezevenk bir gülüş atmış ve zevkle kıvranmıştı.

 

-Gelmişsin, dedi elini ısrarla kadının üzerinden çekmiyordu.

 

Fakat Karmen, kendine has bir gülüşü ile Erdem'in belinde ki eline birden yapışıp sertçe aşağı itti. Hastalıklı düşünce biçimine sahip olan Erdem, Karmen'in bu asi tavırlarına deli oluyordu.

 

-Elbette geleceğim. -dedi Karmen- Seni bu zor gününde yalnız bırakmak istemedim.

 

-Zor gün mü? Hayır hayır, hiç kafana takma bebeğim kazanan ben olacağım. Sen sadece gece yarısını düşün. Asıl eğlence o zaman başlayacak.

 

Arsız bir teklifte bulunurken bile neredeysen kadının içine düşecek gibi bakıyordu ona. Dudakları yukarı kalkıp duruyordu.

 

Erdem gözlerini nefretle, kendi kadının yanında gelen adama çevirdi. Bu tuhaf yaratık bir kıskançlık krizi ile boğuşuyordu adeta.

 

-Bu yanında ki paçavra kim, diye sordu dudaklarını büzerek.

 

-Benim korumam, dedi Karmen.

 

Yanında getirdiği Skar, işte bu vazife için buradaydı.

 

Erdem kara gözlerini kısıp Skar'ın yaralı yüz tarafına iğrenir gibi baktı.

 

Karmen berbat bir nefretle kıvransa bile ağzını açmadı. Skar ise dikkat çekmemek adına bakışlarını yerden kaldırmıyordu.

 

Erdem biraz daha incelemeden sonra bu adamın kendisine asla bir rakip olamayacağına emin olduktan sonra Karmen'i elinden tutup peşinden yavaş yavaş sürüklemeye başladı.

 

-Hadi gel büyük salona geçelim.

 

Karmen merdivenleri inerken daha önce geceleyin geldiği bu mekani resmen tanıyamamıştı. Simdi gece kulübünden çok bir parlamento havası vardı her yerde.

 

Geniş meydana kocaman kahverengi ahşap bir masa koyulmuştu. Etrafına en az otuza yakın sandalyeler dizilmişti.

 

Kimi sandalyede oturanlar var iken kimisi henüz boştu. Ortalık şık giyinimli az sayıda kadın ve takıp elbiseli koca koca sayısı elliyi geçmeyen adamlarla doluydu.

 

-Gel Karmen, seni tanıştırmak istediğim bazı insanlar var. Yüksek heyetteler ve bazıları benim tarafımı sıkı sıkıya tutmuş.

 

Karmen kendisini bir yere götürmek üzere olan adama engel olmak için tüm gücüyle koluna asıldı.

 

-Sorun ne bebeğim?

 

-Beni kimseyle tanıştırmanı istemiyorum.

 

-Neden? Önemli bir ASES alıcısının benim tarafımda durduğunu bilmeleri gücüme güç katacaktır.

 

-Yani beni kullanacak misin Erdem? Dedi sesine bilerek dram katarak.

 

Erdem çenesini kasıp hızla dilini çıkartıp etrafını yaladı ve yerine geri soktu.

 

- Benim yanımda gözükmekten mi rahatsız oluyorsun?

 

-Hayır, dedi Karmen sakinlikle.

 

Ve zoraki adımlarla Erdem'e yaklaşıp diğer elininde tuttu.

 

-Ben sadece sana özel kalmak istiyorum.

 

Erdem'in karşında ki nefis gözüken dudakların üstüne kapanmamak için kendini güç bela dizginliyordu.

 

-Ve size bir uyarıda daha bulunmak istiyorum, dedim özellikle Emir ve Ceyhun'a bakarak.

 

-Ne uyarısı?

 

-Ben kimle ne konuşursam konuşayım, bunu kulaklıktan duyduğunuz zaman hiç bir şekilde kişisel yorum yapmayın.

 

Emir ona hakaret etsem ancak bu kadar üstüne suratını asarak alınırdı.

 

-Karmen, biraz daha konuşmaya devam edersen geceyi bekleyemez hale geleceğim, dedi Erdem.

 

-Aptallaşma! -diye sert bir çıkışta bulundu Karmen- Aklını başına topla. Seçimi düşün, sadece dakikalar kaldı.

 

-Sana sorun etme diyorum. Kozan'ın elinde beni devirecek hiç bir şey yok.

 

Anlaşılan Erdem ne Peperonni'den çalınan ve hakkında ki her pisliği yazılan belgeri biliyordu ne de dakikalar sonra rehine takasından kazık yiyeceğini.

 

-Neyse bebeğim, artık yerlerimize geçsek iyi olur. Sözcümle konuşmam gereken önemli kr mesele var, deyip Karmen'i arkasında bırakıp hızla masaya doğru yürümeye başladı.

 

Arkasından masaya giden Karmen ise karşı tarafta birden Kozan'ı fark etti. Şimdi Erdem'in neden masaya koşarak bir rekabetin içine girdiğini anlamıştı.

 

Karmenden on beş metre kadar uzakta bekleyen Skar, kadının her adımını takip ediyordu.

 

Burası öyle bir ortamda ki, Skar'ın gözü ilk defa şahit oluyordu bu sarsıcı yere.

 

Karmen bakışlarını hemen önüne çevirip Erdem'in yanında ki koltuğa geçip oturdu.

 

Etrafı biraz incelemek isteyince ise masanın karşı tarafında oturan Ceyhun Kozan'la göz göze gelmişlerdi. Ancak Karmen'in dikkatini çeken ilk şey, adamın beyaz boynunun etrafının resmen kıpkırmızı bir halat gibi saran yara izi lekesi olmuştu.

 

Birinin onu bir halat veya ip yardımıyla ölesiye boğazladığı çok belli oluyordu. Ancak Karmen daha fazla bakmadan gözlerini kendi önüne çevirdi.

 

Resmen iş birliği yaptığı adamın karşısında ve sırtından bıçakladığı adamın ise yanında oturmuştu.

 

Etrafta ki kalabalık sesleri kısa bir artışa geçti. Çünkü artık herkes tamamen masanın etrafında ki boş sandalyeleri doldurmak üzereydiler.

 

Karmen oturduğu yerden hepsine bakmaya başladı. Tüm bu insanlar bir avuç şeytan ve bir avuç puşt topluluğuydu.

 

Bu insanlar Karmen'in yok etmeye yemin ettiği o karanlık Dünya'nın her bir parçasıydı.

 

Karmen cehennemin içindeydi şimdi.

 

- Ve saat on sekiz olduğunda ise bir saatlik geri sayım başlayacak, dedim.

 

Beni öyle odaklanmış dinliyorlardı ki şimdi birini vursam birinin parasını çalsam birini kaçırsam yine fark etmezlerdi.

Herkes masanın etrafına oturmuş ve hazırda bekliyordu.

 

17.59

 

Erdem gözlerini kolunda ki saatten ayıramıyor ve sağ elini gerginliğini atmak ister gibi Karmen'in bacağına atmış sıkıyordu.

 

18.00

 

Sözcü adam masanın üzerinde duran ufak zili alıp havaya kaldırıp çalmaya başladı.

 

Erdem kendisinin solunda oturan sözcüsüyle hararetli bir tartışmanın içindeyken Karmen eliyle ağzının önünü kapatıp sessizce fısıldadı.

 

- Saat on sekiz olmak üzere herkes yerinde mi?

 

-Sağ dal yerinde, dedi Hazar.

 

-Sol dal yerinde, dedi Emir.

 

-Kök sabit, dedi Skar.

 

Herkesin nabzı uç noktalarda atarken sözcü zili masaya bıraktı ve kalın sesiyle duyurusunu yaptı.

 

-Saat on sekiz olmadan umuyorum ki herkes planda ki yerinde olmuş olur. En iyi ihtimalle öyle olursa o zaman size bir mesaj vereceğim. Her şeyin başladığına dair bir mesaj. Şimdi size söyleyeceğim şu cümleyi duyduğunuz an harekete geçeceksiniz.

 

Gözlerimi kapatıp geri açtım ve kurumuş dudaklarıma dilimle üstlerinden geçtim. Ölüm emri vermek kolay değildi. Karşımda ki herkes nefes kesici bir hassasiyetle bana baktı. Ve bende son sözlerimi söyledim.

 

18.00

 

1 saatlik geri sayım başladı.

 

-T.G.I.F yeni yönetici seçimi için yapılan Erdem Aker ve Ceyhun Kozan arasında ki büyük oylama başlıyor.

 

- Operasyon Zehirli Sarmaşık başlasın.

 

⛓️⛓️⛓️

 

Emperyalistlerin masasında oturan tek bir liberal.

 

Acımasız düzen sahipleri, sömürgeci güçler, insan hakları yedikleri yetmezmiş gibi insan etini bile yiyecek kadar vahşiler, ezici üstünlük, gerici fikirler, dünyanı kirleten insanlar ve yaşadıkları karanlık dünya.

 

Yani onlar.

 

Baş kaldırı, düzen karşıtı, yerken yediren yaşarken yaşatan, hak savunucu, küllerinden doğan, ezilmekten korkmayan veya ezilmeyen, özgürlük sembolü, dünyanı aydınlatan insan ve yaşadığı karanlık dünya.

 

Yani ben.

 

Şuan oturduğum masa beni öyle duygular içine sokup çıkartıyor ki böyle ağır bir karşılaştırmayı yapmak zihnimde belirdi.

 

Fakat insanlarla dolu olan bu masa da boş olan tek bir koltuk vardı. En tepede, en başta, en fiyakalı duran o koltuk. Ve üzerinde yazan tek bir yazı.

 

"DİZABLE"

 

O soy ismini okuduğum anda aldığım nefesler bile zoruma gitmeye başlamıştı. Buraya gelecek miydi? Yoksa soy adı bile yetiyor muydu bu insanlara gücünü ve onların sahibi olduğunu göstermeye?

 

1 saat başladı.

 

Her şeyin aynı zaman diliminde başlayacağı ve biteceği 1 saat.

 

Erdem ve Kozan oylaması, masa başında oylamayı yönetecek olan sözcü adamın zil çalması ve ardından "oylama başlıyor" işareti verdiğinde başlamıştı.

 

Ben de onunla aynı anda fısıldamıştım. Operasyonumuz olan zehirli sarmaşığın başladığına dair.

 

Biz masanın en sonunda oturmuştuk. Erdem ve sözcüsü, karşı tarafımızda ise Kozan ve sözcüsü oturuyordu.

 

Bu seçimi yönetecek olan adam masanın etrafına dizilmiş olan her bir insana teker teker elini uzattı.

 

Bizden epey uzakta oturmuş olan siyah takım elbiseli, ağır ve tıknaz cüsseli olan orta yaşlarını çoktan geçmiş adam elini başının yanına kadar kaldırarak konuştu.

 

-Ben Yüksek Heyet üyesi Bahir Canören. Oy vermeye tam yetkim var.

 

Ve başka isim söylemden elini indirdi. Yönetici adam artık işaret etmek yerine gözleriyle bakıyordu sözü gelen kişiye.

 

-Sou Gloria Torres, oficial de relações externas "t.g.i.f". Tenho total autoridade para votar.

 

İspanyolcaya göre daha karışık bir aksanla konuştuğunda bunu Portekizce olduğunu anladım ve gözlerimi hemen konuşan turuncu saçlı kadının üzerine diktim.

 

Ne dediğini pek anlamasam bile onunda kendini tanıttığı ve oy vermeye yetkisi olduğunu doğruladığını anlamak güç değildi.

 

Sıra kadının yanında oturan ince ve uzun kafalı adama gelmişti.

 

-Ben t.g.i.f mali müşaviri Melih Uyanık. Oy vermeye tam yetkim var.

 

Tüm masa boyunda herkes kendini tanıtarak oy vermeye tam yetkisi olduğunu ispatlayan sözler söyleyecekti anlaşılan.

 

Giriş seremonisi hızlı akan bir sırayla ilerlemeye devam ediyordu. Duyduğum tüm isimleri aklıma yazmak ve hepsinin başını yakmak istesem bile mümkünatı yoktu.

 

Sıra gittikçe benim oturduğum tarafa gelmeye başladı. Yanımda oturan Erdem ise sessizlik içinde kendini tanıtan kimi kişilere nefretle kimi kişilere beklentisi olarak bakıyordu.

 

Dakikalar sonra üzerime yansıyan onlarca kişinin bakışını hissettiğimde başımı dik bir şekilde havaya kaldırdım.

 

Benim kim olduğumu mu öğrenmek istiyorlardı? Beni onlardan biri mi sanıyorlardı?

 

Emperyalistlerin masasında oturan tek bir liberal.

 

Bu masada rahatça oturmam şimdi zoruma gitmişti. Çünkü doyumsuz isteğim onların benim adımı, soyadımı, kim olduğumu bilmelerini ve benimle aynı masaya oturmaktan bile korkacak hale gelmelerini tutkuyla arzu ediyordu.

 

Elimi onlar gibi yukarıya doğru çıkartarak,
-Ben Karmen, dedim.

 

Amacım hepsinin aklının bir köşesine bu ismi kazımasıydı. Herkes ilk kez gördükleri bu kadına meraklı gözlerle bakarken Erdem sertçe koluma uzanıp aşağı çekti ve bana ters bakışlar atarak,

 

-Kendisi benim özel misafirim, dedi.

 

Bu bilgiden sonra kimse benim üzerinde fazla durmadan hemen diğer yetkili kişilere geçtiler.

 

Erdem tuttuğu kolumu hızla çekerek beni kendine yaklaştırdı.

 

-Ne yaptığını sanıyorsun sen sürtük, dedi dişlerini sinirden gıcırdatıp.

 

- İşime karışma Erdem.

 

-Bu masada oturan iki ASES üyeleri de var. Seni benim yanımda görmelerinin sorun etmiyor musun?

 

Gözlerimi devirip sandalyeme geri yaslandım. Zaten şu bir saat içinde onu öldürecek olduğumdan dolayı şüphelenmesini sikimde bile değildi.

 

Giriş seremonisi bittiğinde yönetici olan adam önünde ki altın renkli ufak zili alıp iki kez çalıp masaya bıraktı.

 

-Oy vermeye tam yetkisi olan, Efendi Dizable dahil otuz dört kişi var. Seçimi on yedi oy ve üstü alan kişi kazanacak.

 

Oylama için ikna konuşması sırasında yönetici adaylar yerine yanlarında getirdikleri sözcüler konuşacaktır.

 

Erdem Aker Bey, bu şartlar altında oylamaya girmeyi kabul ediyor musunuz?

 

Benimkiler dahil tüm gözler Erdem piçine çevrildi. Erdem ise kibirli bakışlarını tehditkârca Kozan'a diktikten sonra ona baka baka,

 

-Evet, kabul ediyorum, dedi.

 

Ve söz yeniden o adama geçti.
-Ceyhun Kozan bey, bu şartlar altında oylamaya girmeyi kabul ediyor musunuz?

 

Kozan'ın Erdem'e göre olan korkak bakışları ilk beni buldu. Ona bir şey dememi bekleyecek kadar çaresiz ve akılsızdı. Çünkü kafası hala biricik sevgilisinde kalmıştı.

 

-Evet, kabul ediyorum, dedi nihayet.

 

Ve yönetici adam zili sadece bir kere çalıp,
-iki sözcünün sadece beşer dakika ikna konuşması yapma hakları olacak.
Hemen ardından oylama başlayacaktır. Erdem Aker'in sözcüsü konuşmaya başlayabilir.

 

Herkes derin bir sessizlik içinde Erdem'in yanında oturan adamı dinlemeye başladı.

 

- Öncelikle ben Ceyhun Kozan'ın açıklarını, beceriksizliklerini masaya yatırmak yerine sizlere Erdem Aker'in tekrardan yönetici olmasını hak ettiğini göstermek istiyorum.

 

Aslında bu bir çeşit psikolojik taktikti. Çünkü Erdem'in elinde Kozan'a karşı saldıracağı yaptığı kötü işlerin bilgisi yoktu.

 

-Erdem Aker yaklaşık bir yıl boyunca t.g.i.f yöneticisi görevini hakkıyla yerine getirmiştir. Bu özel yer için açıldığında beklenen özel müşteri sayısı iki yüz elli iken Erdem bir sene boyunca bunu ikiye katlayıp dörtyüz müşteri bulmuştur.

 

t.g.i.f'in gizliliği bu süre zarfında hiç tehlikeye düşmemiş aksine şehrin insanları eğlenmek için sürekli burayı tercih ettiğinde kulübe sağladığı kâr oranı yüzde yüzde doksan sekiz oranında artmıştır.

 

Sözcü konuşmaya devam ederken Erdem acele ederek cebinden telefonunu çıkartıp masanın altında açtı. Saklamaya çalıştığı telefona göz ucumla baktığım sırada kulağıma Emir'in sesi geldi.

 

-Karmen, beni duyuyor musun?

 

Başımı hafifçe arkaya çevirip benden uzak köşede kendi halinde dikkat çekmeden bekleyen Skar'a baktım.

 

-Karmen seni duyuyor Emir, dedi Skar benim yerime kulaklıkta.

 

-Karmen, bahçeye siyah bir araba giriş yapıyor. Takasçılar geldi. Onları öldürmeden önce ne kadar oyalmamam gerekiyor? Orada ne durumdasınız?

 

-Erdem Aker'in sözcüsü konuşuyor. Üç dakika sonra Kozan'ın ki başlayacak, dedi Skar yeniden.

 

-Anladım. Karmen üç dakika içinde onları oyalayıp üçüncü dakikanın sonunda öldüreceğim.

 

Emir'in konuşmasından hemen sonra sesini kapattı.

 

Ve saniyeler sonra Erdem sinirlere köpürdü. Belli ki Emir takas için onları oyalamıştı. Tam üç dakika sonra Emir kulaklığını açtı ve,

 

-Vakit doldu, dedi.

 

- Orospu çocuğu Kozan, o sürtük karıyı öldürün.

 

Dediği anda Erdem, kulaklarımı kulaklıktan gelen patlama sesi doldurdu. İki kere, saniyeler farkla.

 

Tüylerim diken diken, Emir'e ne olduğunu soramadığım için yerimde kuduruyordum. Kalbim yerinden çıkacak kadar şiddetle atıyor Aker'in avuçladığı dizim kendini ele vermek ister gibi tir tir titriyordu.

 

-Takasa gelen iki adam öldürüldü Karmen.

 

Ve Emir'in sesini duyduğum anda rahat bir nefes verdim.

 

1. Ölüm

 

2. Ölüm

 

-Kozan'ın sevgilisi sapasağlam bir şekilde elimizde. Bana söylediğin gibi onu acilen güvenli bölgeye götüreceğim. Onay veriyorsan bana her hangi bir işaret ver.

 

Çok hafif sayılacak bir derecede öksürmüştüm.

 

-İşaretini aldım Karmen. Kozan'ın sevgilisini güvenli bölgeye götürüyorum, dedi ve sonra sesi kesildi.

 

Benim güvenli olarak bildigim tek bir yer vardı. O da sadece Rengin'in kafesiydi. Şimdi Emir'in rotası tam olarak orasıydı.

 

Artık diğer grubun vaktiydi.

 

-Ben lavaboya gidip geliyorum, dedim Erdemin kulağın doğru.

 

Sandalyemi geriye itip yerimden kalktım. Ve oylamanın ciddiyetinden dolayı beni pek umursamayan insanlar arasından ayrılmak için büyük salondan çıkmaya başladım.


- Erdem'in ve t.g.i.f'in önemli alıcı ve satıcısı olan Gustavo Martinez başkaları tarafından kaçırıldı, demişti Kozan'ın sözcüsü.

Ve bu haber masada ki tüm herkesin ağzından şaşkınlık ve telaşlı sesler çıkmasına sebep olmuştu.

Sözcü konuşmaya devam ettikçe ben hızlandım.

Erdem arkamdan bir süre boyunca bakmıştı. Merdivenlerden üst kata çıkıp temloyla yürümeye başladım.

 

-Hazar beni duyuyor musun?

 

-Evet Karmen.

 

-Sıra Kozan'a geldi. Belgeleri masaya yatırmak üzere. Bu bilgi Peperonni'ye ulaşmadan hemen önce Phiqz' olayını duyurmamın vakti.

 

Gözlükleri hemen kapının önüne bırakın.

 

-Anlaşıldı.

 

Yürümeye devam ederken vezne gibi yerde duran kadına gözlerimle gülümseyerek selam verdim.

 

Kadının yanından geçip giderken arkasında ki duvara asılmış fotoğraflar gözüme çarptı.

 

- Karmen gözlük kutusunu bırakıyorum, demişti Hazar.

 

Ona cevap vermeyip, kadının durduğu yere doğru adım adım gittim. Ve artık net olan o fotoğraflara baktım.

 

- Gözlüğü bıraktık şimdi beklemedeyiz, dedi Hazar tekrardan.

 

-Bunlar kim, dedim zar zor soluklanarak.

 

Kadın gülümseyerek arkasına dönüp fotoğrafa bakarak konuştu.

 

- Bunlar t.g.i.f 'in yani Erdem Aker'in favorileri. Ufak bir iğneyle bile bir insanı öldürecek kadar iyi eğitilmiş özel ajanlar. Onlara çok para harcanıyor ancak işlerini en iyi onlar yapıyor.

 

Kalbim artık atmayı kesebilirdi.

 

Çünkü fotoğrafta ki kişiler benim garajımda tuttuğum ve alıcı veya tercüman olduğunu sandığım rastgele insanlar olarak gördüğüm sarışın kadın ile mavi saçlı adamdı.

 

Ben o an yenildiğimi anlamıştım. Ben o an her şeyi kaybedeceğimi anlamıştım.

 

Mükemmel olarak yaptığım planımda ki tek kusur herkese güvenmeyi seçmiş olmamdı.

 

Mükemmel olarak yaptığım planda ki tek kusur herkesin benim gibi duygularını arkada bırakacağını inanmamdı.

 

- Her şey bir tuzak! Her şey bir tuzak, diye bağırdım kulaklığa.

 

-Emir çabuk garaja dön her şey bir tuzak! Git hepsini öldür.

 

Boğazımı yırtacak kadar şiddetle bağırsam bile nafile...

 

Çünkü kulaklığa gelen tek şey herkesten bir anda yükselen acı verici çığlıklar ve patlayan silah sesleri olmuştu.

 

Sıkı sıkı tuttuğum kontrolüm elimden tamamen kayıp gitmişti.

 

Art arda çığlıklar atıyor, nefesim kesiliyor ayaklarım ancak birbirine dolanarak hareket etmemi yavaşlatıyordu.

 

-Hazar, Hazar ne oluyor? Hollanda? Ses verin lan! Ses verin, niye bağırıyorsunuz? Kim silah sıkıyor? EMİR! EMİR! NE OLUYOR LAN! NE OLUYOR LAN! BU ÇIĞLIKLAR KİMİN!

 

Diye aklımı kaybetmiş gibi bağırıp koşarken birden bedenime vuran sert darbeyle yere kapaklandım.

 

-Karmen! Karmen neredesin?

 

Skar'ın sesini duyduğum anda kendimi tüm dünyaya duyurmak ister gibi,
-İKİNCİ KATA GEL, diye bağırdım.

 

Ve daha ayağa kalkmaya fırsat bulmadan ikinci bir tekmeyle daha sertçe zemine yapıştım. Kulağıma birden fazla gelen anlamsız sesle beraber nefes nefese başımı yukarıya çevirdim.

 

Elinde ki silahı bana doğru tutmuş olan Erdem Aker'in yüzünde zafer elde etmiş o bakışı gördüğümde gözlerim cayır cayır yandı.

 

- Bir yere mi gidiyordun bebeğim?

 

Ellerim başımın yanında olduğundan ben belime yetişip silahımı alamadan kafama sıkardı.

 

-Sen... Diye mırıldandım nefretle.

 

-Ben, dedi gururla.

 

Ve gözlerime baktığı sırada ayağımı yerden hızla sürükleyip bacaklarına vurdum ve anında kalkıp belimden silah çıkartmaya çalışırken koşmaya başladım.

 

Derken karşımdan bana doğru adeta bir ordu eli silahlı adam koşması ile çıkardığım silahı rastgele sıkıp geldiğim yöne geri dönünce Erdem'in piç suratıyla karşı karşıya geldim.

 

Rastegele sıktığım kurşunlar üç can almıştı.

 

3. Ölüm

 

4. Ölüm

 

5. Ölüm

 

Yüzüme anında indirdiği yumrukla geriye sarılsam bile benim de ona karşı yumruk atmam uzun sürmedi.

 

Ama o benim yumruğumla resmen yere düşmüştü.

 

Hemen arkasına geçip Erdem'i başına silah dayayarak kendime siper olarak önünde tuttum.

 

Karşıdan gelen adamlardan üçü ölmüştü. Geriye kalan diğer dört kişi yerlerinde durup silahlarını indirmediler ancak artık bana sıkmıyorlardı.

 

- Tüm adamlarımı buraya toplayın. Bu kadın buradan canlı çıkmayacak, diye onlara bağırdığında kafasına dayandığım silahı etine geçirmek ister gibi bastırdım.

 

-Karmen. -dedi hızla Skar- Hemen arkanda duran duvarın oradayım. Erdem'i kendine tutarak yan tarafta ki depoya gir. Gerisini ben hallederim. Oylama da Kozan önde gidiyor, buraya gelen çok. Hadi Karmen, şimdi dediğimi yap.

 

Skar'ın komutuyla beraber silahı Erdem'in kafasından çekmeden yavaş yavaş ayağa kalkmaya başladım.

 

-Kalk.

 

Dedim omzundan çekiştirip. Erdem kesik kesik gülerek ayağa kalktığı anda bana doğru tutulan silahlardan geri geri adımlar atarak deponun kapısına yetiştim.

 

Boşta kalan elimle hemen kapıyı açtığım gibi önce kendimi ve hemen ardımdan Erdemi soktuğum gibi içeriye geçtiğim anda peşimden gelen adamlara karşı arka duvardan sıkılan silahın seslerini duydum.

 

6. Ölüm

 

7. Ölüm

 

8. Ölüm

 

9. Ölüm

 

Adamlar tek tek yere yığılıyordu.

 

Kapıyı kapatmaya yeltendiğim sırada Erdem silah tutan kolumun omuz boşluğuna sert bir dirsek geçirdiği gibi içeriye doğru koşmaya başladı. Çünkü arka tarafa açılan bir kapı daha vardı.

 

Yere düşen silahımı almakla uğraşmayıp peşinden koşmaya başladım. Elinin uzandığı yerde ki eşyalara yetiştiği gibi tutup bana fırlatıyor bende kendimi savunmak adına hamleler yapmaya devam ettikçe bir yavaşlıyordum.

 

Kulağıma doluşan birden fazla ses vardı. Ceyhun'un ve Emir'in adımı seslenişi ile beraber Hazar'dan gelen küfür sesleri ve art arda sıkılan silah patlamaları bana bir savaşın ortasında olduğumu anlattı.

 

Fakat ben hız kesmeden nefese koşmaya devam ettim arkasından ve benim onu yakalamama gerek kalmadan bir şeye takılıp düştü.

 

-Sikeyim! -derken elini cebine atıp telefonun çıkarttı ve hemen bana dönerek- Yaklaşma, diye bağırdı.

 

-Yaklaşma bana fahişe! Yoksa bu telefon seni mahvedecek.

 

-Seni öldüreceğim pezevenk, dedim kararmış gözlerimle.

 

Erdem hızla elini kaldırıp beklememi işaret etti.

 

-Bekle, bekle önce görmen gereken bir şey var, deyip telefonda bir şeyler yapmaya başladı.

 

Bu sessizlik arasında Hazar'ı duydum ilk. Bana sesleniyordu.

 

-Hazar, Hazar! Ne oldu! Hazar konuş ne oldu! Konuş yalvarıyorum sana konuş!

 

-Karmen, dedi sesi titreyerek.

 

-Orada ne oldu Hazar! Anlat bana hemen! ANLAT!

 

- İki dakika önce gözlükleri kapının önüne bırakıp zillerine bastık. Ve oradan uzaklaşıp beklemeye başladık Karmen.

 

Sustu. Kulağıma Maytap'ın isyanları geliyordu.

 

-BENİ DELİRTME HAZAR. NE OLDU, SUSMA ANLAT!

 

- Karmen! Ka- Karmen - nefes nefeseydi- Dediklerini yaptık. Plana uyduk Karmen. Ama, ama birden, birden oldu her şey.

 

-Hazar konuş, Hazar birinize bir şey mi oldu? Planım nerede patladı konuş!

 

-İkisi kapıyı açtılar. Onları gördüm, gülüyorlardı. Adam yere eğilip kutuyu eline aldı Karmen. Her şey düzgün gidiyordu.

 

Sustu, çünkü boğazından bir hıçkırık kopmuştu. Benim ise boğazım paramparçaydı. Gözlerimi patlatacak kadar biriken göz yaşlarım daha fazla dayanamayıp kendi kendine akmaya başladı.

 

-Hazar, Hazar devam et.

 

-Karmen, kutu, kutuyu açtılar. Adam gözlüğü aldı. Elinde tuttu. Sonra, sonra birbirilerine baktılar. Ve gülümsediler Karmen. Tam o anda...
A

 

llah belasını versin. Allah böyle işin belasını versin. Sikeyim, nasıl oldu, nereden geldi anlamadım.

 

- O anda ne oldu Hazar!?

 

-O anda birden iki tane silah patladı. Ve iki kurşun aynı anda, adamın ve kadının kalbine saplandı Karmen.

 

10. Ölüm

 

11. Ölüm

 

Öyle bir acı feryat döküldü ki dudaklarımdan toprağın kat kat altında olan cesetler bile duyup halime göz yaşı dökerdi.

 

-Ben de o iki tetikçiyi öldürdüm, dedi son olarak.

 

12. Ölüm

 

13. Ölüm

 

Kulaklarıma dolan uğultu yüzünden kendi kalbimin sesini bile duyamıyordum. Patlamaya hazır volkan gibi kaynayan kanım vücudumun her yerinde zehir gibi akıyordu.

 

Ve Erdem Aker bana bakarak güldü. Telefonunu ise gözlerimin önünde tuttu. O ekranda görmekten en çok korktuğum şey vardı.

 

Sandalyede oturan Cansu ve onun başına doğru silah tutan mavi saçlı benim tercüman sandığım fakat özel ajan olan adam.

 

Görüntülü aramada ki sesler bana geliyordu. Cansu Akrep, ağzı bağlı olmasına rağmen öyle bir ağlıyordu ki bayılacaktı.

 

Çaresizdim. En çok şuan.

 

Hayatını kendi ellerimle kararttığım bir masum vardı. Şimdi ise o günahsız masumun kafasına silah tutulmuştu.

 

- Erdem yapma, dedim.

 

-Karmen beni bekle yanına geliyorum, dayan demişti Emir.

 

-Garaja git Emir. YANIMA GELME GARAJA GİT.

 

Ben böyle çaresizce bağırdıkça Erdem kahkaha atıyordu.

 

- Yapma Erdem. Ne istersen yaparım yapma. Bu ikimizin meselesi Erdem, onun hiç bir suçu yok. Onun alakası yok. Ölmeyi hak etmiyor. EMİR SANA GARAJA GİT DİYORUM. GİT GARAJA GİT!

 

Erdem gülmeyi bırakıp bana ilk kez açık açık kimliğimi bildiğini ifşa etmişti.

 

-Karmen Ivy As Cindy, onu öldürmemi ister misin?

 

Başımı kopacak kadar hızla sallarken gözlerimden yaş değil ateş akıyordu.

 

-Hayır, hayır, hayır Erdem. Yapma yalvarıyorum, hayır.

 

-Neden ki bebeğim? Neden yapmayayım? Beni zaten öldüreceksin. Bari ölmeden önce piçliğimin hakkını vereyim.

 

-Hayır, hayır, dur. Lütfen dur Erdem. Bak o, o masum. Hayır.

 

Ekranda ki Cansu benim ona rahatlasın diye verdiğim koltukta elleri kolları bağlı şekilde çırpınıyordu.

 

Üzerinde benim kıyafetlerim vardı. Çünkü saatler sonra ailesinin yanına temiz gitmek istiyordu.

 

Cansu'nun hayalleri vardı, ailesi vardı, iyi bir kalbi vardı.

 

Ama şimdi benim yüzümden elinde sadece bir hiç kalmıştı...

 

-Erdem, Ne istersen yaparım. Ne istersen, beni öldür ama onu öldürme. Yalvarıyorum sana.

 

Erdem düz dudaklarını yukarıya doğru kıvırıp başını iki yana salladı.

 

- Öldür onu, dedi buz gibi bir sesle.

 

Ve görüntüde ki adam elinde ki silahın ettiğine bastığı anda kurşun Cansu'nun kafasını delip geçti.

 

14. Ölüm

 

Ve onunla beraber kendisi de anında yere devrilmişti. Emir garaja yetişmiş ve orada ki herkesi öldürmüştü.

 

-Emir, Emir ne oluyor?

 

Kriz geçiriyordu bedenim. Art arda gerçekleşen ölümler...

 

Soykırım.

 

Katliam.

 

-Karmen, özür dilerim Cansu, cansu öldü. Gustavo ve sarışın kadın yoklar. Diğer ikisini de öldürdüm.

 

15. Ölüm.

 

16. Ölüm.

 

-Hollanda! Aylin nerede Emir? Aylin ses ver bana.

 

-Sikeyim böyle işi, demişti Emir ve koşma seslerini duydum.

 

-Vurulmuş. Kalbinden.

 

- Ne diyorsun lan sen? Emir ne diyorsun sen? Aylin, aylin duy beni Aylin. Ölme kızım, ölme.

 

Kulağıma ince bir ses geldi.

 

- Ben, ben iyiyim, demişti zar zor.

 

- İyi misin?

 

Gözlerim yerinden çıkacak kadar açıldı.

 

Kalbinden vurulmuş bir insan nasıl iyi olabilir ki?

 

Tam o anda birden adımın seslendiğini duydum.

 

-KARMEN!

 

Başımı arkaya çevirmek istediğim anda bedenimin yere düşmem için sertçe itildi.

 

Düşer düşmez başımı Skar'a çevirdiğim anda hemen ardından patlayan silahtan çıkan onlarca kurşun, karışma duran şu adamın bedeninin her bir yerine delik deşik ederek saplandı.

 

Ve Skar ağır bir yük gibi yere devrildi.

 

Erdem bana sıkmak ve beni öldürmek için tetiğe bastığı o silahta ki tüm kurşunları Skar'ın bedeni üzerine boşaltmıştı.

 

Şimdi anlamıştım...

 

Skar gizliden can yeleğini Hollanda'ya giydirmişti...

 

Önümde bedeni delik deşik olup her delikten oluk oluk kanlar fışkıran adama baktım. Hızla emekleyerek üzerine doğru yetiştim.

 

Uyuşmuş ellerim, Skar'ın yerde kan kırmızısı içinde yatan bedeninde çaresizce atan damar arıyordu.

 

Gözleri, bir gidip bir gelirken yaşamın yavaşça terk ettiğini görüyordum onu.

 

Bana ateşlenen silahın önüne geçmişti. Tek gördüğüm buydu. Beni yere itip, o kurşunları kendi canına yemişti. Ardından ikimiz yere yığılmıştık.

 

Skar kollarımda son nefesini veriyordu.

 

Kan gölüne batmıştım. Ellerim, yere değen dizlerim. Kıpkırmızı görüyordum her yeri. Her yer kana bulanmıştı. Tıpkı eski günler gibi.

 

Sevdiğim herkes, kırmızı rengini saçıyordu etrafa ölmeden önce. Sevdiğim herkes, benim bu lanetli kollarımda kapıyordu gözlerini.

 

Skar, varlığıyla kendimi güvende hissettiğim tek dalım, kırılmıştı.

 

-Uyan, Skar, bana bak Skar.

 

-O neydi patron, diye sordu Maytap.

 

-Yanına geliyorum Karmen, dayan, dedi Emir.

 

-Patron bana cevap ver. O neydi?

 

Maytap'ın sesinde ki keder kulaklarımı tırmalıyordu.

 

Skar'ın vücudu bir tür nöbet geçiriyormuş gibi titriyordu. Dudaklarından süzülüyordu ruhu. Gögsü inip kalmayı çoktan kesmişti. Ve gözleri, sadece gülümseyerek bakıyordu bana.

 

-Bana bak Skar, bana bak. Dayan, dayan, dedim ama yaralarından hangisine baskı yapacaktım.

 

- Yandaşlar, diye fısıldadı zar zor.

 

-Konuşma, konuşma kendini yorma Skar.

 

-Beni duyuyor musunuz, dedi sözünü dinlemeyerek.

 

Herkes acı içinde onu duyduğunu ama kendisini yormaması gerektiğini söylemişti.

 

Fakat Skar yaşayacağı son yorgunluğun bu olmasına seve seve katlanırdı.

 

-Size, size ufak bir hikâye anlatmak, nefesi zar zor alıyordu.

 

Yaralarına akan göz yaşlarım acaba canını yakıyor muydu?

 

-Anlatmak istiyorum.

 

-Anlatma Kardeşim, anlatma dostum. Kurban olayım dayan geliyorum yanına. Yorma kendini.

 

-Ben küçükken, çok küçükken Hazar veledinden -derken hafifçe güldü- daha küçükken gülmeyi çok seven bir çocuktum. Oyun oynamaktan eve geçmeyi bilme-

 

Derken kurşun saplanan ciğerleri patlayacak kadar çok şiştiğinden derin bir nefes aldı.

 

-Skar, yapma sus lütfen Skar, elimin altında titreyen ölmek üzere olan bedene baktım.

 

Ciğerine, karnına, böbreğine, omzuna ve bacaklarına saplanan her ayrı kurşun bedeni ele geçirmek için saniyelerle yarışıyordu.

 

Ve sadece saniyeler sonra, kazanmış olacaklardı.

 

-Bir gün eve gittim. Annem ve babam kavga ediyor, ediyordu. Fakat ben oyun sanmıştım. Her şeyi oyun sanacak kadar mutlu bir çocuktum. Onları görünce güldüm, babamın elimde ki bıçağı görünce daha çok güldüm. Sonra günlüğüm için baban üstüme koşup bana saldırdı. Yüzümü parçalanmıştı. O günden sonra, ne güldüm ne de bir aile içinde oldum.

 

O sustuğunda ben dahil herkesten hıçkırıklarla ağlama sesi geliyordu.

 

-Kardeşim dayan lan, sarılmaya geliyorum sana. Keşke sarılsaydım bugün, aptalım ben dostum.

 

Skar Maytap'ın dediklerini duydukça kıpkırmızı kesilen gözlerinden art arda yaşlar akıyordu.

 

-Allah sizden razı olsun. Bana aile oldunuz.

 

Gözleri gidip gelirken elimi zar zor tuttuğunda ben de iki elimle üstüne kapandım.

 

-Sakın vazgeçme Karmen. Yolundan sakın vazgeçme. Çünkü sen yapmazsan kimse yapmaz.

 

-Kardeşim dayan lan! Lan bak veda etme lan etme. Dostum, kardeşim, yapma bunu bana oğlum. Gitme lan, gitme kardeşim. Beni arkanda bir başıma bırakma abim. Gitme.

 

- Seni seviyorum ablam Nihal, Seni seviyorum kardeşim Aylin, seni çok seviyorum Kardeşim Sezer, dediğinde sol gözünden bir damla yaş aktı.

 

Ve son sözlerini etmişti.

 

-Benim adım Dilaver.

 

Kalbimi orta yerinden ayıracak kadar acı dolu bir feryat bırakmıştım havaya.

 

Feryadımın ardından hiç kesilmeyen çığlıklar atmaya başladım ağlarken.

 

Skar'ın bedenini var gücümle sarsıyordum. Ama tepki vermiyordu. Veremiyordu.

 

Gözleri kapanmıştı. Göğsü inip kalkmıyordu. Ten rengi morarmıştı. Ve üstümüz kana batmıştı.

 

- Niye sustun? Oğlum niye sustun lan? Niye sustun kardeşim niye sustun? Konuş lan. Konuş. Allah'ını seviyorsan konuş.

 

Dilaver'in açık kalan göz kapaklarını elimle yerine indirdim.

 

- Patron konuş, niye sustu kardeşim? Patron köpeğin olurum sabredin. Patron ölmesine izin Verme yalvarıyorum sana patron.

 

- Niye sustun kardeşim, niye sustun Dilaver'im. Karmen bana cevap ver, kardeşim niye konuşmuyor?

 

- Öldü.

 

17. Ölüm.

 

Kulaklığın kapatma düğmesine bastım.

 

Aşağıdan duyuruya benzeyen bir ses yükseldi.

 

"DİZABLE'NİN verdiği son oy ile T.G.İ.F başkanı artık Ceyhun Kozan olmuştur."

 

Ve Erdem de o an benim gibi kaybettiğini anlamıştı.

 

Cani bakışlarımı yerde duran adama çevirdim. Kaçmaya çalışmıyordu. Beni öldürmeye de çünkü öldürse acım bitecek ve rahatlayacaktım.

 

O benim yaşamamı ve eziyet görmemi istiyordu. Yerde emekleye emekleye yanına gitmeye başladım.

 

Erdem bana bakıp gülüyordu. Elime sadece bacağımdan çıkarttım bir bıçak alıp yoluma devam ettim.

 

Ben yaklaşırken o konuşmaya başladı.

 

-Bu hale nasıl geldiğini merak etmiyor musun Karmen?

 

Kafamın bastığı tek bir kelime vardı.

 

Öldü. Öldü. Öldü. Öldüler. Herkes. Öldü. Öldüler. Masumlar. Öldü.

 

Bana soru soran Erdem, hiç tepki vermediğimde suratı düşmüştü. Çünkü ben delirmiştim. Çünkü ben katil olmaya, kan içmeye susamış bir kadındım şimdi.

 

- Koynunda bir hain besliyorsun Karmen Ivy As Cindy ve Sen ondan kurtulmadığın sürece İgima'dan asla intikam alamayacaksın.

 

Yanına yetiştiğimde bacaklarının dibine sakince oturdum. Gözlerine baktım. Ve Gözlerimi onun gözlerinden bir saniye bile çekmeden Erdem Aker'in içine bıçağı defalarca sokmaya başladım.

 

Önce ayaklarına sapladım. Acısını gülerek dışarıya vuruyordu.

 

-Gustavo'yu kaçıracağını biliyordum Karmen. O yüzden etrafına bizden birilerini koyup senin hepsini rahatça almanı sağladım.

 

O iki avukatın yanına gideceğini biliyordum Karmen, o yüzden evlerinin önüne iki tane tetikçi diktim.

 

Her şeyi biliyordum orospu, senin kim olduğunu, beni kandırmaya çalıştığını, attığın her adımı, aldığın her nefesi.

 

Nasıl biliyor musun?

 

Dediğinde ayaklarını bıçaklamayı bırakıp ona baktım.

 

-Çünkü bana söyledi Karmen. O hain bana bunları söyledi. Senin koynunda besleyip çok güvendiğin o hain bana her şeyi arkandan tek tek anlattı. Onun sayesinde öldü herkes. O hain sayesinde.

 

Kim diye sorup çıldırmamı bekledi. Hayır tepki vermedim, gözlerimi gözlerinden çekmiyordum. Çünkü dediğim gibi göreceği son gözler benimkiler olacaktı.

 

-Sana neredeyse aşık olmak üzereydim. Ama benim gibi piçler aşık olmaz. Takıntılı olur.

 

Son kez gülüp benimle dalga geçer gibi,
- Aslında deneseydik bizden olurdu, dedi.

 

Fakat bacakları paramparça hale geldiğinde artık titriyordu. Acıdan ne konuşamaz ne de gülemez oldu.

 

Yetmez.

 

Bıçağım bedenine doğru kaydı. Batır ve çıkar. Batır ve çıkar.

 

Gözleri ve ağzından kanlar geliyordu Erdem'in. O kanlar boğazına dolup onu boğuyordu. Nefes almak için çırpınıyordu karşımda.

 

Yetmez.

 

Çekmedim gözlerimi. Durmadım da. Tüm karnını delik deşik ettim, bıçak darbeleriyle.

 

Göğüslerine çıktım. Fakat hayır, en sona kalmalıydı burası. Hala yaşıyorken direkt ölmek yerine daha fazla acıya şahit olacaktı.

 

Elimin altında mahvoluyordu adeta. Bir insanın ölebileceği en çirkin en vahşi şekilde ölüyordu.

 

Kollarına geçtim, ikisine de bıçaklarıma kurban ettim.

 

Daha fazla mecali kalmamıştı. Son nefeslerini vermek üzereyken adamın üzerine çıkıp öne düşen başını çenesinden tutup kendi önüme tuttum.

 

-Sana göreceğin son gözler bunlar olacak demiştim.

 

Ve bıçağı tüm gücümle, saplanacağı en derin şekilde kalbinin üzerine batırıp ittim.

 

18. Ölüm

 

Kendisi dahil 18 ölüme karşılık 81 bıçak darbesiyle öldürmüştüm onu.

 

Titreyen ellerimi kulaklığıma götürüp düğmeye basarak açtım.

 

-CEYHUN KOZAN BAŞKAN OLDU. ERDEM AKER ÖLDÜ. OYUN BİTTİ.

 

⛓️⛓️⛓️

 

Yandaşlar : 0 (yok)

 

Ne olduğu belirsizler : Ceyhun Dinç

 

Düşmanlar : İgima Dizable, Erdem Aker, Emir Aybeyaz, Maytap, Hollanda, Hazar Onat, Kızıl Kehribar, Ceyhun Kozan, Gustavo Martinez, sarışın Ajan, Karmen Ivy As Cindy

 

Hayata olanların sayısı : 8

 

Yaralı sayısı: 3

 

Ölü sayısı: 18 (Yakup Gedik, Nezaket Gedik, Cansu Akrep, Dilaver (Skar), Erdem Aker, Ajan, alıcı, iki takasçı, iki tetikçi, 7 güvenlik)

 

Öldüren sayısı: 6. ( Hazar, Emir, Karmen, Erdem, Skar, Gizli ajan)

 

Oyunun Galibi : Ceyhun Kozan

 

Oyunun Mağlubu: Erdem Aker, Karmen Ivy As Cindy

 

Ve kafamda noktaladığım son şey.

 

ÖLÜMCÜL OYUN : BİTTİ.

 

33. BÖLÜMÜN SONU

 

BÖLÜM HAKKINDA NE DÜŞÜNÜYORSUNUZ?

 

Uzun zaman sonra yeniden Merhaba❤️

Yazmaktan en çok korktuğum ve yazarken duygulardan duygulara geçtiğim bir bölüm oldu bu.

Girişin tıpkı 1. Bölüm gibi olması hakkında düşünceleriniz???

Karmenin avukatların evini gözlediği zaman ki ???

Karmenin bilinmeyen numara ile olan sohbeti peki???

Zehirli sarmaşık planı hakkında???

Karmen'in oynadığı son hamle hakkında???

Oylama hakkında?

Karmenin her şeyin tezgah olduğunu anladığı an???

Skar, Cansu, Yakup ve Nezaket'i ölmesi hakkında???

18 ölüm hakkında?

Erdem Aker'in en büyük serefsizligi yapmasi ve ölmesi hakkında???

Ve son sahnede ki istatisliklerin 21. Bölüm oyun başladi bölümün ilk sahnesinde olan şeyler ve artik tamamen değişmesi hakkında.

Kendinize iyi bakın, sizleri seviyorum 💖

 

BİR SONRAKİ BÖLÜMDE GÖRÜŞMEK ÜZERE

 

 

Loading...
0%