Yeni Üyelik
38.
Bölüm

35. BÖLÜM - YEMİNLİ KURŞUN

@shorosharpen

 

Bu kalbi gerekirse parçalar elim

Asla kaçmadan geri, onlar bulmadan beni

Koş gel, bir köşe başında kesilmiş nefesim

 

Cebimde çakım var, kalbimde hasretin kiri

Bilirsin, ansızın kapanan kapılar açılmaz geri

 

Dört yanım ihanet, dört yanım yalan

Geçmemiş bu kış, gelmemiş bahar

Şu koca binaları üstüme yıkan

Gülümser önümde yüzlerce zaaf

Umut her şeyden muaf

 

Dönmedim geri, çıkmıyor üstümden geçmişin kiri

Gözüm kör, zihnim hep tetiktedir

Bugün olmuyor istediklerim

Yanı başımda hep filizlenir bu umulmaz kahır

 

Yiter bi' gün tüm çocuklarım, silah belimde kalır

 

Kalbim Çukurda - Cem Adrian', Gazapizm

 

Sınır : 300 Vote & 1K yorum

 

❤️⛓️🖤

 

Söyleyecek pek bir şeye sahip değilim. Bir film misali herkesin gözü önünden geçip gidiyorum.

Uzun uzun cümleler kuracak halde değilim, çünkü bugün kısa kelimeler sonumu getirecek.

Herkese inanacak kadar saf değilim. Ama bugün düşmanımın sözlerine kanmayı tercih edeceğim.

Bazen melek mi yoksa şeytan mı olduğumu karıştırıyorum. Fakat ikisi olmayı akıl edemiyorum.

Yorgun bir bedene sahibim, yorgun bir zihne. Tüm bunlar niye diye soruyorum kendime.

Binlerce neden sıralanıyor karışmda. Masumlar için, Harvey için, onun için bunun için, aydınlık için.

Fakat yalan. İnsan kendine nasıl yalan söyleyebilir ki?

Kendim için. Evet, kendim için. Özgürlüğüm için, olduğum kişi için. Bir hayat için, senelerce hapis olan ruhum için.

Dediğim gibi çok kelimem yok. Bir kaç olay var, bir kaç gerçek. Anlatmaya mecalim yok, yaşamaya sabrım.

Ama sırf ben yorgunum diye kimse durmuyor aksine hızlarını arttırıp koşmaya başlıyorlar.

Durun!

Ben şimdi arkanızdayım ancak hızlandığım zaman hepinizi gerimde bırakacağım.

⛓️⛓️⛓️

26 Temmuz 2023

- Ben Karmen Ivy As Cindy. Az önce itiraf ettiğim tüm suçlarımı itirazı olmaksızın kabul ediyor ve beni eksi kodesine tıkmanıza razı geliyorum.

Ağzım bir silah, oradan çıkan her kelime bir kurşun misali yerinden fırlamış, çevremde duran tüm bu insanlara saplanmış fakat en büyük hasarı bende bırakmıştı.

Başından beri herkesin beni uyardığı, vazgeçmem gerektiğini söylediği bu yolda hırs boyalı gözlerim, inatçılık yapmaktan geri durmamıştı.

Geri durmamış ve geri tek bir adım bile atmamıştı.

Az önce bir zamanlar yaptığım ve yaparken gözüme perde inmiş olan bu hataları nihayet herkesin dediği gibi tüm suç bende olarak üstüme almış ve itiraf etmiştim.

En başından beri suçlar silsilesinin içinde yuvarlansam bile birini bile kabullenip vicdanımı yakmak gibi bir niyetim yoktu.

Her şeye mantıklı bir açıklamam vardı.

Emir Aybeyaz Peperonni'den ayrılmıştı.

Ve ben beni suçlu bulan herkese "benim için değil, o intikam almayı seçti" diyordum.

Bu cümle noktasına, virgülüne kadar baştan aşağı yanlıştı. Çünkü ben olmasaydım, Emir işini bırakıp asla intikam peşinde koşmazdı.

Nihayet bunun da suçunun sende olduğunu kabul ettin mi Karmen?

Ettim.

Cansu Akrep öldü.

Fakat ben dosya çalmak için gelmeseydim o kadın hala burada hayatta olacaktı.

Bu davranış ve düşünceler benim aklımı yitirdiğimi açıkça gösterse bile şuan tek istediğim şey bir cezaydı.

Çünkü benim zulüm içinde olan ruhum ancak bu şekilde dizginlenirdi.

Son cümlenin ardından karşımda duran Ronni ekibi, etrafımı saran silahlı adamlar ve burada ki diğer çalışanlar şiddetli bir şok dalgası içinde batmışlardı.

Kırmızı koda sahip olan birisi, Peperonni ön kapısından girip teslim oluyor.

Herkes için delilik fakat diğer seçeneğin kendi kafama sıkmak olduğunu bilenler için akıllıca verilmiş bir karar.

Gözlerimi hafifçe yukarı kaldırdım. İstemsem de Hazar'a kaymıştı bakışlarım. Az önce ki çaresizliğin üzerine daha ağırı eklenmiş gibi yorgun duruyordu.

İfadesiz suratı bana kilitlenmiş ve bu yaptığımın büyük bir hata olduğunu fırsatı olsa bağıra bağıra dile getirecek gibiydi.

Bakışlarımı hemen yere eğdim ve tekrar kaldırdım. Hem Elvin hem Austin, sekreterleri Yelda'ya bakıyor ve ondan gelecek cevabı bekliyorlardı.

Dedektifin sağ elini sürekli olarak açıp kapatıyor ve bir şekilde gerginliğini atmaya çalışıyordu.

İşlediğim suçlara rağmen o bile burada olmamı istemiyordu. Belki bu acımanın sebebi hala sadakat duyduğu eski dostu Harvey'in karısı olmamdan kaynaklanıyordu.

Bekleyiş bir dakika kadar bir sürenin ardından sekreter Yelda'ya gelen bildirgeyi bir bana bir Dedektife bakarak söylemesiyle bozuldu.

-Heyet, az önce itiraf ettiğiniz suç duyurularını teyit etmek istiyor.

Yelda olduğu yerden Austin'e yaklaşarak kulağında takılı olan kulaklığı çıkartıp onun avucuna bıraktı. Ve eski yerine geri geçti. Dedektif kulaklığı aceleyle kulağına takıp bana döndü.

-Evet, sizi duyuyorum efendim... Anlaşıldı.

Başını bir kere salladıktan sonra diğerlerinden daha fazla bana yaklaşarak tam karşımda fakat benden iki metre uzakta durdu.

Onun yaklaşmasıyla arkada duran Atilla eliyle bir hareket yaptı ve o anda iki tane özel tim üyesi Austin'in sağına ve soluna geçerek koca silahlarını bana tuttular.

Dedektif bundan rahatsız olmuş gibi dursa da belli ki değişmeyen güvenlik prosedürlerine itiraz edemezdi.

-Karmen Ivy As Cindy, ben Peperonni üyesi ve özel Ronni ekip lideri Dedektif Austin Seller. Bu kulaklığın diğer ucunda, bizi duyan ve izleyen heyet var. Ceza kararı verilmeden önce itiraf ettiğin suçları sorularla teyit etmek ve kayıtlara öyle geçmek istiyoruz. Bizimle iş birliği içinde olacak mısın?

Gözlerimi bana tutulan silahların namlularında gezdirdim. Bu düşünmeye ihtiyaç duyduğum bir soru bile değildi.

-Evet, olacağım, dedim kırgın ama net çıkan sesimle.

Dedektif sıkıntılı bir nefes verdi. Ve ardından biraz bekledi. Sorulacak olan sorulara Heyet karar veriyor gibi duruyordu.

Saniyeler sonra ilk soru geldi.

- Peperonni eski üyesi ve Ronni ekip tetikçisi Emir Aybeyaz'ı işinden ayrılması için bizzat sen mi ikna ettin?

-Evet, ben ikna ettim.

-Emir Aybeyaz'a bizzat "Peperonni'den ayrıl" cümlesi kurdun mu?

Acı bir nefes çektim.

-Hayır. Fakat bu işteyken intikam almasının yasak olduğunu bile bile onu ikna ettim. Peperonni'yi intakam almadığı için onun gözüne kötüleyip kınadım. Emir Aybeyaz'ı intikam için ona çok ihtiyacım olduğunu gösterdim. Tüm bu manipülasyonum sonucunda o adam için geriye kalan tek seçenek işinden ayrılmasıydı.

Dedektif Seller eminim ki basit bir evet dememi bunları söylememe tercih ederdi. Başını onaylar gibi bir kere salladı.

-Emir Aybeyaz Peperonni'yi basıp kargaşa çıkarttığında bunda senin bir parmağın var mıydı?

Bazı gerçekler vardı, zamanında o gerçekler için insanları kendime inandırmaya çalışırdım. Emir'in burayı basması, benim isteyeceğim son şeydi. Emir'in burayı basması sonucu, benim neredeyse elimden alınmak üzere olan en kıymetlim özgürlüğüm korkusuyla Emir'le yolları ayırmamız isteyeceğim son şeydi.

Fakat şimdi her şey öyle bir ters düz olmuştu ki; ben üzerine basmak istedikleri özgürlüğümü şimdi pis ellerine teslim ediyordum.

-Evet, onu bana yapılandan dolayı burayı basması ve özellikle -diye bastırdım karşımda ki mavi gözlere bakarak- seni vurması için ben kışkırttım.

Dedektifin yalan söylediğimi çözmesi zor olmamıştı. Bu yüzden bana öyle öfkeyle bakıyordu. Lakin bana göre bu söylediklerim bir yalan değil saklı olan tek gerçeklerdi.

-Peperonni'den kaçarken adamlarımızı sen mi yaraladın?

Bu sorunun ardından hemen Atilla'ya baktım. Fakat o zaten bana bakıyor haldeydi. Siyah maskenin altında ki bal rengi gözler bana dik dik çemkiriyordu. Gözlerim eline kaydı, üç parmağı kesilmişti. Adam beni fark ettiğinde utanır gibi elini silahtan çekti ve arkaya attı.

- Evet, ben yaraladım, dedim kendimden yine çok emin halde.

Yine susmuş ve gelecek olan yeni soruyu beklemiştik.

-Peperonni'ye 18 temmuz saat 21.25'te kaçak yollarla mı girdin?

-Evet, girdim.

-Girdikten sonra özel belge odasından Erdem Aker, Ceyhun Kozan ve Phiqz'e ait belgeleri mi çaldın?

-Evet, çaldım.

-Belgeyi böyle kolaylıkla çalman tesadüf değil. İçeriden birisiyle iş birliği mi yaptın?

Gözlerimi bir anlık bile olsa Hazar'a kaydırmadan,

- Hayır. Belgeyi kendi adamlarımla beraber çaldım, dedim.

-Çaldığın belgeler şimdi nerede?

-Hepsi benim evimde yatak odamda duruyor.

-Onları kullandın mı?

-Hepsini kullandım. Şantaj, sahtecilik ve tehdit için.

-Belgeleri çalarken seni gören kimdi?

-Cansu Akrep.

-Ona tam olarak ne yaptın?

-Saldırdım, bayılttım ve kaçırıp kendi garajımda 6 gün rehine tuttum.

-Cansu Akrep'i sen mi öldürdün?

Tüm herkesin kulağı bendeydi. Ben ise kendi içimde kontrolü elden kaybetmemek ve ağlamamak için zor duruyordum.

-Cansu Akrep, benim yüzümden öldü, dedim zar zor.

Ve tam o anda arkadan bir hıçkırık kopmuştu. Ben ve Dedektif aynı anda oraya baktığımız da Cansu'nun garajdayken mesaj yazdığı Yelda sekretin ağladığını gördüm.

-Sen bir katilsin! Diye bağırdı bana doğru.

Ben neydim?

Ben bir katil miydim?

Öyleydim.

Ben bir katildim.

-ONU EKSİ KODESİNE KAPATIN!

Diye bağırdı biri daha. Onun kim olduğunu bile bilmiyordum.

- Sen Harvey'in katilinden bile betersin, dedi bir başkası daha.

Peperonni ana merkezin de bir kıyamet kopmuştu. Herkes hep bir ağızdan konuşuyor, kimisi ağlıyor kimisi nefret saçıyor fakat hepsi bana hakarette bulunup cezamı çekmemi söylüyordu.

Başımı yere eğmek istesem bile bunu yapamıyor ve bana edilen her bir lafı aklıma kazıyordum.

Bu laflar benim bir zamanlar karanlık Dünya'nın iğrenç insanları için kullandığım lafların aynısıydı.

-SUSUN! -diye bağırdı Hazar- Konuşmanız yasak, Heyet sorgu içinde. KESİN SESİNİZİ! KESİN DEDİM!

Diye bağırmaya devam ederken oradan oraya koşuşturup onları susturmaya çalışıyordu.

Karşımda ki karmaşık durum tablosunu tepkisiz gözlerle izledim. İzledikçe kendini belli eden bir gerçek parladı.

Karanlık dünyada herkes karanlıktı. Artık ben dahil herkes.

Susmayan insanlar içinde dedektif Seller birden belinden silah çıkartıp havaya bir el ateşledi. Patlamayla beraber herkes aniden sustu. Fakat bu sessizlik içinde fırsat bulan tek kişi hemen son sözlerini etti.

- Görüyorsun ya Karmen, herkes layık olduğu şeyi işte böyle buluyor, demişti Elvin.

-SESSİZLİK, diye o melodik ama sert çıkan sesiyle ciyakladı Austin.

Ve ardından bana geri döndü.

- İfaden bu kadar mı? Ekleyecek başka bir şeyin var mı?

-Hayır. Yok.

-Heyet artık karar aşamasına geçti. O sırada sana haklarından bahsetmek istiyorum.

-Ona verilecek hak yok. Kararı bekle dedektif. En ağır cezayı alacak!

- Elvin, rica ediyorum işime karışma, dedi sakin tutmaya çalıştığı bir tonda.

Sinirli gözleri bana döndüğünde yumuşuyordu. Onu ilk defa böyle görüyordum. Bana acıyor muydu? Yoksa beni masum gören tek kişi miydi?

Masum görmese bile eksi kodesine girecek kadar suçlu görmüyordu belki.

Fakat önemi yok, çünkü ben aynaya bakarsam karşımda sadece masum dört insanın katili olarak görecektim. Ve istediğim son şey bir aynaya bakacak fırsatım olmasıydı.

- Karmen Ivy As Cindy, az önce yaptığım suç itirafı doğrultusunda sana cezalar verilecek. Bu durum içinde avukat tutmaya hakkın var. Avukatınız ve sen verilen cezaya razı gelmezseniz o zaman suç itirafınızla beraber sizi polislere yönlendireceğiz. Mesela Cinayet suçu gibi durumda Polisin hukuka göre verdiği cezayı alacaksın.

Sessiz kaldım.

-Avukat istiyor musun?

-Hayır.

- Avukat senin psikolojik durumunu, başına gelenleri leyhine kullanabilir. İyi savunmalar yapıp cezayı azaltabilir.

-İstemiyorum.

-Bundan kesinlikle emin misin?

-Evet.

-Karmen... ismim ağzından yalvarır gibi döküldü.

-Eminim dedektif, dedim net bir şekilde.

Dedektif kulaklığı çıkartıp cebine koydu ve başımda son kez dikildikten sonra,

-Çekilin, işimiz bitti, dedi.

Hem kendisi hem de iki özel tim üyesi adamlar önümden çekilip gitmişlerdi.

Ortada yalnızca ben kalmıştım. Başım eğik, ellerim ensemde bağlı, diz çökmüş bir halde bana verilecek olan cezayı büyük bir hevesle bekleyen ben.

Dakikalar sonra etrafta ki mırıltılar birden kesildi. Nefes alış verişler bazılarında hızlanırken bazılarında yavaşladı. İnsanlar sanki hazır ola geçmiş gibi durdular. Kimse kıpırdamıyor ve gelen kişiden dikkatini almıyordu.

Adım sesleri geliyordu kulağıma. Sert, kendinden emin.

Ve gittikçe yaklaşıyordu. Başımı yavaşça kaldırdım, önce bir çift siyah parlak ayakkabı çarptı gözüme. Ardından siyah pahalı kumaştan takım elbise.

Gelen kişi benden iki metre uzakta tam karşımda durdu. O durunca bakışlarım kafasını buldu. Mavi gözler, hafif beyaz saçlar, mülayim ama ciddiyet dolu bir bakış.

Varis Gani.

Göz göze geldik. Uzun zaman sonra, yeniden.

Gözlerinden anladım, bana zamanında veremediği cezayı vermek için hazırdı. Belki o zaman kaçmam zoruna gitmişti ama şimdi hem kaçmanın hem Peperonni'ye verdiğim zararların intikamını kanımı akıta akıta alacaktı benden.

-Karmen Ivy As Cindy.

Sesi hatırladığım gibi yumuşak çıkmamıştı bu sefer. Varis Gani gerçekten Peperonni'yi ailesi gibi sahiplenen bir adamdı ve bu yüzden Cansu'nun ölümü onu sarsmıştı.

Üstelik ben, ona ve işine; gururuna ve karakterine düşmanına bile vuramadığım darbeleri vurmuştum.

-Varis Gani, dedim bende.

-Ellerini indir ve ayağa kalk, dedi emrivaki tavırla.

Ellerimi yavaşça ensemden indirdim ve uyuşmak üzere olan ayaklarıma ağırlığımı yeniden yükleyerek kalktım.

İkimiz dimdik durarak birbirimize bakıyorduk.

-Heyet kararını verdi.

Bakışlarımı çekmiyor ve sükunet içinde bekliyordum.

Neyin sonuna gelmiştik bilmiyorum. Benim intikamımın mı? Özgürlüğümün mü? Kendimin mi? Aydınlığın mı? Başlangıcın mı?

Şimdi öğrenmenin vakti geldi. Kulak verin şu çağrıya bunlar benim ölüm ağıtlarım. Çığlık çığlığa değil, sessizce.

Bugün dört masumu mezara koymuştum, hepsinin sevdiklerinin ahı vardı üzerimde. Onlar yarım kalmışlıkları benim ömrümden alınarak tamamlanacaktı.

Varis Gani konuşmaya başladı.

- Senin giyeceğin hüküm masum bedenler toprak altında çürürken senin hala diri olman olacak.

Onlar artık nefes alamazken senin nefes alman olacak.

Onlar ailelerinden ayrı sevdiklerine kavuşamadan ölüp gitmişken senin bir ailen ve bir sevdiğin olacak.

Onlar artık gülemezken sen istemesen de bir gün güldüğünde cezanı çekmiş olacaksın.

Onlar bir daha güneşi göremeyecekken sen her sabah güneşe uyanacaksın.

Onlar iki metrelik mezarda tutsakken sen özgür bir insan olarak dolaştığında cezanı çekmiş olacaksın.

Onlar karanlığın içinde boğulurken sen aydınlık içinde nefes alacaksın.

Onların hayalleri yarım kalmışken seninki bir gün tamamlanacak.

Onlar yarım kalmışken Karmen, sen tamamlanacaksın.

Uğruna her şeyi yakıp yıktığın, masum canları mezara koyduğun yaşamın tadını çıkart.

Karmen Ivy As Cindy itiraf ettiğin tüm suçlardan aklandın.

-Özgürsün.

Beni bugün öldürdüler, mezara sonra koyacaklar.

-Hayır... Hayır... Hayır! HAYIR! HAYIR! Hayır bana bunu yapmayın. Hayır, hayır olamaz. Ben, ben özgür olamam. Hayır Varis, Hayır, yapmayın. Yapmayın! Ceza verin bana! Bana ceza verin. Beni eksi kodesine atın, beni oradan çıkartmayın. Hayır, olamaz.

Yerimde dört dönüyor, oradan oraya koşmaya, çalışıyor, açtığım yaraları deşmeye çalışıyordum.

Aklımı tamamen yitirdiğime artık şüphem kalmamıştı.

Bir yere düşüyor bir kalkmaya çalışıyordum. Herkes bu rezilliğime en yakından şahit oluyordu. Gözleri önünde bir kadın deliriyor, mahvoluyor ve tükeniyordu.

Özgürlük bana ilk kez bu kadar batıyordu. Verdikleri ceza aklıma gelemeyecek kadar ağırdı.

- Belgenizi çaldım, diye bağırdım Varis'e doğru.

- Alınan kararlar senin özgürlüğünü işaret ediyor.

-Hepinizi tehlikeye soktum, diye bağırdım kendimden geçmiş gibi.

- Şuandan itibaren temizsin, dedi istifini bozmadan Varis.

Kanım kaynıyordu, nefes almak dünyanın en zor şeyi gibiydi.

- Emir'i size düşman ettim!

-Karmen Ivy As Cindy kararımız net ve kesin. Affedildin.

Gepgeniş merkez bana daracık geliyordu. Yüksek duvarlar üstüme yürüyor etrafımda ki silahlı adamlara "çekin beni vurun" dememek için zor duruyordum.

- Cansu'yu öldürürdüm, diye bağırdım Yelda'ya karşı.

-Özgürsün.

-Cansuyu öldürdüm, diye bağırdım Elvin'e.

-Özgürsün, dedi.

Varis Gani'nin karşına geçtim. Onu iki yakasından tutup ne zaman akmaya başladığını bilmediğim gözlerle bir kere ileri geri salladım.

-Cansu'yu öldürdüm.

-Özgürsün, dedi.

-Özgürlük ha? Bana verdiğin ceza özgürlük demek Varis Gani!

-Evet Karmen, gitmekte özgürsün. Artık kırmızı kod değilsin, temizsin. Seninle bir işimiz kalmadı.

-Sen... Sen benimle dalga mı geçiyorsun? Her şeyi itiraf ettim, her suçu ben işledim diyorum.

-Karmen farkındasın değil mi? Seni eksi kodesine tıkmam sana ödül olurdu. Çünkü sen bunu istiyorsun. Sana en büyük cezayı verdiğimizin farkında olduğun için bu kadar zoruna gidiyor.

Kontrol edemediğim öfkemle Varis'in üzerine saldırmak için elimi kaldırdığım anda özel timin her üyesi üzerime çullanıp beni ondan yaka paça uzaklaştırdılar.

Zar zor boşa kalan elimle beni tutan adamın yüzüne yumruk indirdim ve vahşi bir köpek gibi Varis'e ulaşmaya çalıştım. Ancak benim saldırmamla onlar nazik davranmayıp beni tüm güçleriyle kapıya doğru fırlattılar.

Hengame olan bu yerde Atilla durmam için havaya uyarı ateşi açtı.

-Sana ateş etme emri vermedim, diye bağırdı Hazar.

-Derhal onu bırakın, diyen Austin Seller koşarak yanıma geldi.

- Karmen iyi misin? Acilen Tıbbi destek çağırın!

-Bırak, bırak beni, deyip kendimi onun kollarından çektim.

Yerden destek alarak ayağa kalktım ve elimin tersiyle göz yaşlarımı sildim. O sırada silahım ayaklarımın dibine fırlatılmıştı. Eğilip aldım.

Ve Çıkışa doğru aksak adımlarla giderken son kez arkamı dönüp Varis'e baktım.

- Gün gelecek; benim ellerime kelepçe, ayaklarıma zincir vurmadığınız için pişman olacaksınız.

Ve hak etmediğim, nefret ettiğim, üzerime ağır bir yük olan özgürlükle beraber arkama bakmadan Peperonni ana merkezinden çıkıp gittim.

⛓️⛓️⛓️

Peperonni'den uzaklaşmış bir caddede öylesine yürüyorum. Güneş batmak üzere, benim ise yürüyen bir ölüden farkım yok.

Yarına nasıl ulaşacağım? Kalbim böyle şıkışırken saatler nasıl geçecek?

Beni hayatta tutan intikam, gitti.

Benim sıkı sıkı tuttuğum özgürlüğüm, elimi yaktı bıraktım.

Yürümeye devam ediyorum. Bir yandan arabalar bir yandan insanlar yanımdan geçip gidiyor. Nereye gidiyorum? Bir hedefim yok. Bugün uyusam yarın ne için uyanacağım?

Az ötede elinde bir tomar kağıt parçası tutmuş insanları durdurup ellerine broşür veren bir kız var. Acaba onlara ne veriyor? Diye düşünürken kız birden benim karşımda durup gülümseyerek bana baktı.

İfadesiz suratım onu korkutmuş olsa gerek önce benden bir adım geriye attı ancak sonra yeniden konuştu.

-Merhaba, dedi hevesle.

-Merhaba, diye cevap verdim bende.

Sesim buz gibi çıkıyordu. Kız bende pek oyalanmak istemiyor gibi kâğıt tomarından bir tane broşür çıkartıp bana uzattı.

-Bugün 27. Sokakta, saat akşam sekizde yeni İgima Gözlük şubesi açılıyor. Açılış törenine özel kampanyalar mevcuttur. Katılmak ister misiniz? İgima Dizable bizzat orada olup konuşma yapacak.

Bana uzattığı broşüre bakakaldım. Doğru ya, unutmuşum. Bugün onun için işlerin iyi gittiği bir gün dahaydı. Ben kaybederken o kazanıyordu.

-Hanımefendi? İyi misiniz?

Diye sordu eli havada kalmış kız. Başımı ileri geri sallayıp o kağıdı aldım.

-Katılmak isterim, dediğimde kadın yüzüme gülümseyerek yanından ayrıldı.

Ve arkamdan gelen diğer insanlara da broşür dağıtmaya devam etti.

Elimde bir broşür vardı, bugün İgima Dizable yeni bir gözlük şubesi açacaktı şu adreste. Bana uzak değildi.

Adımlarım birden oraya doğru gitmeye başladı. Kendime bir hedef bulmuştum. En başından beri onu öldürmek olan hedefim, şimdi bana dolaylı yoldan gelmem için davet yollamıştı.

Gözlerimi ne bürümüş bilmiyordum ama adımlarım hızlanmıştı. İgima'ya doğru gidiyordum peki o beni bekliyor muydu?

Onu görecek miydim? Görünce ne olacaktı?

Bir adım... İki adım...

Bir dakika... İki dakika...

Ve sonra bir yere yetiştim.

Tam karşımda bir yapı duruyordu. Yeni açılmış bir yer, üzerinde siyah büyük harflerle yazılmış bir yazı.

"İGİMA GÖZLÜK"

Yeni şubenin önünde bir sürü insan topluluğu birikmişti. Bunların arasında muhabirler, haberciler ve kameramanlar da vardı. Hepsi heyecanlı bir bekleyişe girmişti. Bekledikleri kişi henüz meydanda yoktu.

Çünkü kırmızı halı ile döşenmiş merdivenlerin başında şimdilik boş olan bir kürsü vardı.

Topluluğun arasından geçip merdivenlere yetiştim. Kapıda bekleyen güvenlik hemen eliyle durmamı işaret etti.

-Burası henüz açılmadı hanımefendi. İgima Bey'in kırmızı kurdeleyi kesmesinden sonra alışveriş yapabilirsiniz.

-Şey, şey ben o yüzden gelmedim. Acil bir durum var, dedim hızla hareket ederek.

-Nedir? Diye sordu şüpheyle.

-Beklerken çok tuvaletim geldi, sadece iki dakika içeri geçip işimi halletsen olur mu? Acil bir durum olmasa gelmem.

-Maalesef, güvenlik girişi henüz açılmadığı için içeri sivil alamıyoruz. Başka yere gitseniz olur mu?

Yerimde attığım adımları iyice sıkışmışım gibi hızlandırdım.

-Yemin ederim sadece beş dakika, yapıp çıkacağım.

Adam sıkıntılı bir nefes verdi.

-Beni burada bekleyin gidip dedektör getireceğim, dedi ve hızlı adımlarla girişten uzaklaştı.

Gitmesiyle beraber hızla arkasından geçip onun tersi yönünde ki merdivenlere çıkmaya başladım. İçeride hem çalışanlar hem de diğer güvenlikler vardı.

Fakat sorun değil, ben iki kere üst düzey korumalı olan Peperonni'ye hem girmiş hem çıkmıştım.

Burada görünmez olmak ise benim için basitti. Çünkü burası İgima'nın gerçek mekanı değildi, burada ki güvenlikler bile eminim ki karanlık dünyadan değildi.

Hızlı adımlarla ortalık yerden uzaklaşıp arka koridorlara saptım.

Karşıdan gelen iki insanı gördüğüm anda bir kolonun arkasına geçip saklandım. İki kişi kendi aralarında konuşur halde önümden geçip gitti. Etrafın yeniden temiz olduğuna emin olduğum anda yerimden çıkıp iç taraflara ilerlemeye devam ettim.

Artık gözlük mağazasının olduğu yerlerden uzaklaşmıştım. Burada ise üzerinde özel odalar olduğunu belirten şeyler yazılı kapılar vardı.

Buraya kadar gelip ne yapacağımı bilemez halde kapılara bakakaldım. İgima'nın burada olduğuna emin bile değildim ama hislerim beni kuvvetli bir etkiye sarmıştı.

Kapı kolundan birinin aşağı itilmesiyle hemen duvar arkasına geçtim. Ve açılan kapıdan dışarı birisi çıktı.

Atan kalbimin yerinden çıkacak kadar hızlanmasına sebep olacak birisi.

İgima Dizable.

Şimdiye kadar sadece televizyonda, gazete de veya dosya kağıtlarında gördüğüm o adam şimdi canlı bir şekilde karşımdaydı.

Fakat yüzünü sadece yandan görmüştüm çünkü hızlı bir şekilde bir başka odaya geçti.

Yerimden çıkıp sakin adımlarla onun geçtiği odanın önüne gittim. Kapıda "kulis" tabelası yazıyordu.

Elimi yavaşça kapı koluna doğru götürdüm. Bana bir metre uzaktı şimdi intikamım. Ellerim ben fark etmediğim anda delicesine titriyordu.

Ağıza bile alınmaktan korkulan İgima Dizable, şu kapının arkasındaydı.

Kapı kolunu tutup yavaşça aşağı doğru indirdim. Kapının çıkarttığı rahatsız edici sesle beraber ahşap kapıyı arkaya doğru itip içeriye ses çıkarmadan girdim ve arkamdan kapıyı kapattım.

İgima Dizable, bana sırtını dönmüş aynaya bakarak kravatını yapıyordu.

Ve el hareketleri birden kesildi. Geldiğimi fark etmişti.

Yutkundum... Nasıl bir anda olduğuma hala inanamıyor ve idrak edemiyordum. Kendisine ulaşmak için karanlık dünyada kırk takla atarken, insanlara kendini iyi gösterdiği aydınlık tarafta hemen bulmuştum onu.

Boğazım kesiliyor gibiydi, kelimeler ağzımdan çıkmakta güçlük çekiyordu.

-İGİMA DİZABLE!

İki kelime etmiştim. İsmini söylemiştim. Karışmda duran uzun boylu, yapılı ancak biraz yaşlanmış adam kendini yavaşça bana dönmeye başladı.

Ve en sonunda artık tamamen bana bakar halde karşımda duruyordu. Katran karası gözlerini üzerime dikti, saçı sakalı simsiyah iken araya bir sürü beyazlık karışmış, teni de hafif esmerdi.

Bu adam gözüme korkunç bir manzara gibi gelmek üzereyken dudakları birden genişçe tebessüm etti.

-Ah, merhaba.

Sesini ilk kez duyuyordum. Sert ve kibar çıkıyordu. Gülümsemesi onun ne mal olduğunu bilmesem yüreğimi yumuşatırdı.

Ben cevap vermedim o ise devam etti.

-Röportaj için geldiyseniz lütfen bekleme odasına yani diğer meslektaşlarınızın yanına geçin.

Başını onu onaylamam için önce kendisi salladı.

-Ama benim acelem var İgima Dizable bey, dedim sesime tatlılık katarak.

Karşımda mahçup olmuş gibi ellerini pantolonuna sildi.

-Ne yapabiliriz ki? Hazırlanmam gerekiyor görüyorsunuz giyinme odasındayım. Yarım saat içinde aşağı inip açılış yapacağım. Biraz anlayış gösterseniz fena olmaz değil mi?

Hani nerede o insanın kanını donduran cümleleri?

Nerede saklamış karanlık yüzünü. Çünkü bu adam benden bile normal şimdi.

-Elbette olmaz. Çok kibarsınız, dedim gülümseyerek.

-Ah çok teşekkür ederim, siz de öyle, dedi kemikli yüzünde beliren ikinci bir tebessüm ile.

-Ama gitmeden önce tek bir soru sorabilir miyim? Lütfen.

Dudaklarını hafifçe büzerek kaşlarını çatar gibi oldu.

-Pekala, ısrarda vazgeçmiyorsunuz. Buyrun sorun, ahah pek zor olmasın olur mu ama? Şunu da ekleyeyim benim için fazla gençsiniz. Özel soru da olmasın o yüzden.

Sesli bir şekilde hafifçe güldüm.

-Tabii zor olmaz.

-Sorun madem, deyip arkasına dönüp aynaya baktığında anda belimde ki silahı çıkartıp ona doğru tuttum.

-Ölmeye hazır mısın İGİMA DİZABLE?

Aynanın karşısında duran adamın gözleri bana dönmeden aynadan baktı. Elimde ki silahı gördüğünde yüzü birden maske düşmüş gibi değişti.

Ve ardından yavaş yavaş bana döndü.

Bu yüz, bu bakışlar az önce ki adama ait olamazdı. Bir insan saniyeler içinde böylesine vahşi bir değişimin içinde olamazdı.

Az önceki insanî bakışları şimdi gerçek anlamda kana susamışa döndü. Katran karası gözleri beni delip geçecek kadar keskindi.

Yüzünde ki ifade kanımı soğuttu silahım bile titremişti.

Fakat bir silahıma bir bana bakıp şeytani bir gülüş attı.

-Seni tanımıyorum bile, sesi bile değişmişti.

Ancak aynı anda hem korkunç hem kafayı sıyıran bir palyaço gibiydi.

-Tanıyacaksın, dedim.

İgima Dizable gülümsedi ve kontrol altına alamadığı bir heyecan ile sarsıldı.

-Kusura bakma güzel kadın. Çok heyecanlıyım şuan. Ha ha ha... Uzun zaman sonra ilk kez biri gözlerime bakarak bana silah tutuyor ve beni öldüreceğini söylüyor.

Derin bir nefes aldı. Karşımda bir çocuk gibi hevesliydi.

- Bugünün bu kadar özel olacağı aklıma gelmezdi.

Başımı iki yana salladım.

- Seni öldürmeye geliyorum ve sen bundan zevk mi alıyorsun?

Bir kez daha güldü.

- Böyle söyleyince kulağa çok psikopatça geliyor ama evet zevk alıyorum. Benim hayatım böyle anlar için katlanmaya değer.

Silahımı karşında salladım ve parmağımı tetiğin üzerinde gezdirdim.

- Bilseydim daha önce gelirdim.

Beni simsiyah gözleriyle sanki baktığında kafamın içine giriyor gibi derin derin bakarak inceledi.

-Demek daha önce bir gelmek istemiş ancak vazgeçmişe benziyorsun. Bu da gösteriyor ki amacın önce beni öldürmek değil sanıyorum ki beni çökertmek.

Bunu sadece bir cümlemden anlamıştı. Fakat zeka gösterisine doyumsuzca devam etti.

-Fakat şimdi öldürmeye geldiğine göre başarısız olmuşsun.

Acı içinde yutkundum.

- Ahaha seni aşağılamıyorum, bence şu yaptığım hareket çok cesurca. Bunu tanıdığım düşmanların çeyreği bile yapamaz.

İgima karışmda iyi rolü bile kesmiyordu. Çünkü biliyordu onu aydınlık dünyada ki hiç kimse tanıyamazdı. Silah doğrultan biri ancak kim olduğunu bilen karanlık insanlardı.

-Buraya seninle konuşmaya gelmedim.

-Evet onu anlıyorum tatlı kızım, buraya beni öldürmeye geldin. Çünkü bunu hem söyledin hem de elinde silah var, deyip kahkaha attı.

Ona nefret içinde bakarken o ise hiç susmadan konuşuyordu.

- Çok yorgun gözüküyorsun oturup dinlenmek ister misin?

-Sesini kes, dedim gözlerimi kısıp.

-Mümkün değil, heyecandan yerimde duramıyorum. Böyle durumlarda asla susamam.

Gerçekten Varis'in dediği gibi tehlike görünce kaçmak yerine üzerine atlayan bir adamdı.

- Beni öldürmek olsaydı niyetin çoktan seni tıpkı şuan gibi fark ederdim. Ama amacın beni ve sahibi olduğum karanlık dünyayı çökertmek miydi?

Cevap vermedim. Öyle cümleler kuruyordu ki, piç zekası kendinden asla ödün vermiyordu.

- Bana darbe mi vurmaya çalıştın? Sanırım öyle olmuş. Ama ben seni ilk kez görüyorum. Başarılı olsaydın fark ederdim.

Silahın tetiğine basmak istiyordum ancak ne söyleyeceğini merak etmemek elde değildi. Böyle mi kandırıyordu herkesi?

-Başarısız olduysan İhanete mi uğradın? Kim tarafından?

Uzun bir yolculuk boyunca annesine "hala gelmedik mi" diye soran bir çocuğu anımsattı bana bu merakı.

- Kim tarafından olduğunu buldun mu? Peki onların cezasını kestin mi?

Diliyle dudaklarını yaladı.

-Bana haine ne yaptığını anlat tatlı kızım, lütfen.

Yine sessiz kaldım.

-Nasıl hissediyorsun? Bana yalan söyleme, anlarım.

-Kendimde hissediyorum.

-Bunun sebebi bana silah tutman mı?

-Evet.

-Benden ne kadar nefret ediyorsun?

-Sana karşı nefret veya sevgi gibi duyguları hissetmiyorum İgima Dizable.

Bu cümlem ona dokunmuştu. Çünkü susup beni inceledi. Başını memnuniyet içinde bir kere salladı.

-Kim adına buradasın?

-Ben özgür biriyim, dedim.

Dün buna şükrederken bugün lanet okuyordum.

-Bu harika bir şey. Peki buraya neden geldin özgür kadın?

Başımı şimdi ben memnun halde salladım.

-Dedim ya seni öldürmeye. Hem de saniyeler sonra, hayata son kez bak İgima. Yaptıklarının bedelini ödemeyecek misin sandın?

Derin bir nefes alıp silahı kafasına doğru kaldırdım.

- Dur!

-Seni öldürmemem için bana yalvaracak mısın yoksa?

-Hayır özgür kızım. Beni ne için öldürdüğünü bilmeye hakkım var. Onu soracağım.

Gözümden kaçmayan bir ayrıntı yakalamıştım. İgima bana ilk başta güzel kadın demişti. Ancak tepki vermemiştim. Ardından tatlı kızım demişti ve ben bana kızım demesinden tiksinmiştim. Ardından özgür demişti ve ben ondan da rahatsız olmuştum.

Şimdi ise bana iki nefret ettiğim hitap şeklini belirlemiş ve özgür kızım diye sesleniyordu. Zihnimin görünmeyen kısmında bile beni yenmek için.

-Seni ne için öldürdüğümü zevkle söyleyeceğim. 5 Haziran 2023 tarihinde Harvey Ivy As Cindy'in kapısına önce beyaz gözlük gönderip ardından onu öldürdün. Kanı herkes gibi yerde kalacak mı sandın? Hayır, onun intikamını şimdi alınacak. Seni Harvey'i öldürdüğün için öldüreceğim İgima Dizable.

Hiç bir tepki vermemiş aksine derin bir düşünceye dalmıştı.

-Beni öldürmeden önce sana bir şey söyleyeyim. Kolumda yaşam bulgularımı gösteren bir saat takıyorum. Bu bulgular kesildiği an odaya birden fazla insan girecek. Beni kontrol etmek ve seni öldürmek için.

Onun kadar sinsi bir gülüş attığımda buna şaşırmıştı.

-Biliyorum. O yüzden silahıma iki tane kurşun koydum.

Silahın ufak düğmesine basıp şarjörü çıkarttım. Ve gözünün önüne tuttum.

-Bak, en alttaki yeminli kurşun Harvey'in katili için. Diğeri ise benim için. İkisi yeminli. Üstüne yemin ettiğim isimleri öldürmek için varlar. Onlar yerinden çıktığında bizde yok olacağız. Buradan ikimizin de cenazesini çıkartacağım.

Şarjörü geri silaha koyduğumda horozunu çektim ve kabzaya bir kurşun attım.

-Dur, dedi birden.

Yüzünde yaşanmışlıkları belirten hafif çizgiler vardı.

-Durmayacağım.

-O zaman sana bir şey itiraf etmeme izin ver özgür kadın.

Benim izin vermemi beklemeden işte tüm her şeyimi yalan eden şu cümleleri acımadan kurdu.

-Yeminli kurşunu hak eden kişi ben değilim.

Alaycı bir gülüş attım.

-Demek ölüm kime gelirse gelsin, herkes nihayetinde insan olduğunu hatırlayıp korkuyor.

İgima ise aklımı oynatacağım kadar son derece ciddiydi.

- Aradığın katil ne yazık ki ben değilim. Bahsettiğin adam olan Harvey Ivy As Cindy diye birini öldürmedim. Öldürmeye teşebbüs bile etmedim.

Benim bu zamana kadar öldürdüğüm yalnızca iki Ivy As Cindy var. Üç sene önce, biri İsiah Ivy As Cindy ve diğeri Meral Ivy As Cindy.

Bahsettiğin adam eğer İkisinin oğlu olan Harvey Ivy As Cindy ise beni iyi dinle. O adamı, ben öldürmedim.

-Korkak yalancı seni. Senin hayatın yalan şerefsiz, sana mı inanacağım ben. Ölümden korktuğunu bari bu kadar belli etme.

Burnundan güler gibi bir ses çıktı.

-Sence ben ölümden korkuyor gibi miyim özgür kadın?

-Yalan söylüyorsun bu yüzden evet öylesin.

-Gözlerime bak kadın. İyice bak, sence bu gözlerde yalan söylediğime dair en ufak bir detay var mı? Sen söyle, sence ben gerçekten yalan mı söylüyorum?

Hayır, yalan soylemiyordu. Gözleri titremiyordu bile. Sesinde asla çekinme yoktu.

Tüm hayalim bir yalan üzerine kurulmuştu. O hayal, kelimelerin gücü karşısında dayanamayıp yıkıldı.

-Katil sensin, dedim öyle olmasını emreder gibi.

-Değilim, Harvey'i ben öldürmedim.

Silah tutan elimden başlayan bir türlü titreme harlanarak tüm vücuduma dağılmaya başladı.

-Katil sensin İgima Dizable, biliyorum. Sikik beyaz gözlük olayın, Harvey'in seni araştırdığı ve ailesinin intikamını almak istediği döneme mi denk geldi?

İgima Dizable tebessüm etti.

-Harvey beni mi araştırıyordu?

Omuzlarını ufak bir çocuk odasına kaldırıp indirdi.

-Ve ben de sırf beni araştırıyor diye onu mu öldürüyorum? Sen oyuna getirilmişin. Ava gideyim derken avlanmışsın.

Kendi kendine gülerken onun aksine ben onun önünde dökmek istemediğim göz yaşların içinde boğulacaktım.

- Katil kim bilmiyorum. Ama kim olmadığını söyleyeyim.

Elleriyle kendini gösterdi.

- Ben.

İgima Dizable, Harvey'i öldürdüğüne inandığım, benim onu öldürmek için Emir'i ölüme terk ettiğim, uyurken veya uyanırken kafamda olan tek kişi, üzerine yeminler ettiğim, kalbimde ki tek duygu olan intikamı ona beslediğim adam en başından beri bir yalanmış.

-Hey, hey, hey sakin ol kızım. Lütfen, biz insanız duygularımız bizim doğamızdır. Rica ediyorum belli ki açıkça kandırıldığın için üzülme.

Kan bürümüş gözlerimi onun üzerine diktim.

-Ölmek üzeresin ve bundan bir şekilde kurtulman gerekiyor. Duygularını iyi kontrol eden bir adamsın hatta ben senin duygun olduğunu bile sanmıyorum. O yüzden siktiğimin bir yalanını bulmuş ve onun arkasına saklanıyorsun.

İgima eliyle sakalını sıvazlayarak gözlerini bir kaç saniye kapattı ve açtı.

- Bu sözler sana yakışmıyor, zekanı karışmda basit gösteriyorsun neşeli çocuk. Ortada bir tuzak olduğu kesin. Ama sen de biliyorsun ki sanırım ilk defa gerçekten masumum.

-Masumluk ve kendini aynı cümle içinde kullanma, dedim öfkeyle birden.

-Pekala, önemi yok. Masum olmayı isteyen kim? Ortada çözmek için, içimi kemiren bir oyun var üzgün kızcağız. Seni oyuna kim getirmiş tahmin edelim mi?

Ona cevap vermedim ama İgima adeta yerinde duramıyordu. İnsanlar bana bu adamdan bahsettiğinde, soğukkanlı, az ve öz konuşan, sürekli sert ve kindan bir adam bekliyordum.

Ama gerçekte ki hali ise bu beklentilerim çok daha üstündeydi. Şimdi anlıyordum Varis'in veya İgima ile yüz yüze gelen herkesin neden ondan bahsederken onu hangi kelimelerle anlatacağı konusunda yetersiz kaldığını.

- Harvey'in beni araştırdığını bilen ve bunu cinayet süsü olarak kullanabilecek kimler var?

Olmuştu ilk sorusu. Mantıklı ve yerinde bir soruydu. Kafamda milyonlarca ihtimal dolanıyor, her kapıyı çalıyor, her detayı dikkatle inceliyordum.

-Harvey iki sebepten dolayı öldürülmüş olabilir. Ya katili ona karşı kişisel bir nefret besliyor ya da katili senin yayından çıkacak okları bana saplattırmak istiyor. Hangisi olacabileceğini düşün.

Durmaksızın düşünüyordum. İgima ise bunu yaptığım çok iyi bildiğinden benden cevap beklemden soruları art arda sormaya devam ediyordu.

- Beni öldürmeni ve ardından kendini öldürmeni isteyen kimler var?

Ben birinin cevabını bulmuştum.

-Ben kimlerin halledemediği düşmanım?

Sorduğu her bir soru karanlık zihnimde yaktığı birer mum gibiydi.

-Harvey'in ölümünden sonra sana kimler yakınlaştı? Kimler yanında olup seni yönlendirdi?

Biri vardı. Tam bu kalıplara uyan, bu soruların cevabı üstüne biçilmiş kaftan gibi oturan birisi.

-Sen zeki bir insansın. İyi düşün Harvey'e tuzak kurup benim adıma beyaz gözlük gönderen ve katili benmişim gibi gösteren, senin acından faydalanıp intikam alevinin odunlarını ben yapan ve özellikle beni öldürmeni isteyen kim var?

Aslında her şey gerçekten gözümün tam önünde duruyormuş.

Bu yolda baktığım tek taraf her zaman ilerisi olmuştu. Fakat yanına bakma aklıma gelmemişti. Çünkü gerçek katil benim yanı başımdaydı.

Bazen yalanlara inanmayı seçmek doğruları kabullenmekten daha zordur.

İgima bana hevesli gözlerle bakıyordu. O sorular sordukça ben kendi içimde cevaplıyordum. Çünkü Dizable katil olmadığını itiraf ettiği an beynim adeta bir makine gibi gerçek hedef arayışına koyuldu.

-Katilin kim olduğunu buldun mu?

Diye sordu üstüne üstlük. Basit bir sırıtma ile başladı tepkim, ardından geniş bir gülümseme. Doğruları kabullendiğim şu anda ise kahkaha atmaya başladım.

ÇÜNKÜ BEN GERÇEK KATİLİN KİM OLDUĞUNU ARTIK BİLİYORDUM.

⛓️⛓️⛓️

Canlanmıştım, yeniden.

İntikam alevim söndü sanıyordum ama ruhuma işlemiş bir parçam ben ölmediğim sürece bedenimi terk edip gitmeyecekti.

Dizable siyah gözlerini hoşuna gitmiş gibi gülüşüme dikti. Omuzlarını gurur duyar misali dikleştirip benim gibi sırıttı.

- Katili buldun değil mi?

Onun suratına bakıp bir kez daha yüksek sesle güldüğümde bundan ilk defa rahatsız olmuştu.

-Her şey planlı bir tuzak. Görüyorsun ya işe yaramış. Şimdi elinde bir silahla beni öldürmeye gelmişsin.

O konuşurken ben gülmeye devam ettim. Gülüşlerim artık nefes nefese çıkıyordu boğazımdan.

Katilin kim olduğu şimdilik zihnimin derinliklerinde kalacaktı. Çünkü ben göz yaşlarımı silerken, düşmüş halden kalkarken, uyuşmuş beynimi yeniden işlevli hale getirirken bir şey daha fark etmiştim.

- Meselenin sadece tek bir kişiyi öldürmek olduğunu mu sanıyorsun İgima Dizable? Şimdi anlıyorum ki mesele intikam değil senmişsin. Sana nereden geldiğini bilmediğim bir kinle dolmuş içim. Çünkü sana baktığımda masumların kanlarıyla yıkanan ve bundan vicdan azabı duymayan birini görüyorum.

-Beni yine öldürmekle tehdit mi ediyorsun?

-Evet, bu gayet açık.

-Sana bir şans daha vereceğim çaresiz kadın. Gitmene şimdi izin veriyorum. Harvey'i öldüren kişiyi bul ve sen de onu öldür. İntikamını al.

- Ölümden yine kaçıyorsun.

- Tch tch tch. Ben sadece hak edenlerin hak ettiği şeyi yaşamasını istiyorum.

Ben ölmeyi hak ediyorsam bir gün... -deyip alay eder gibi güldü- gelip beni öldürürsün. Ama o adamı öldüren gerçek kişi de ölmeyi hak ediyor.

Her şey sırayla.

İkimiz burada can verirken o katilin dışarda amacına ulaşmış bir şekilde yaşamasına izin mi vereceksin?

Silahımı yavaş yavaş aşağı doğru indirdim.

- Sen, seni öldürmeye gelen birini unutup sineye çekeceksin öyle mi? Buradan gittiğim an başlayacaksın İgima, düşünmeye, beni bulmaya. Çünkü sen busun. Azgın ve aç bir köpeksin. Fakat ben de senden bunu yapmanı istiyorum zaten. Harvey'in katili olmaman seni suçsuz kılmıyor. Sen yılanın başısın, ölmesi gereken tek kişi ve ardından yok olması gereken bir karanlık dünya.

Tüm bu dediklerim ona güç kazandırıyordu sanki.

-Ben, gidip intikamını alacağım, dedim.

-Sana da bu yakışır, dedi beni ikna etmiş olduğuna bir anlık inanarak.

Ve sonra silahımı belime geri koydum.

- Ama seninle oyun oynamak için intikam almayı beklemeyeceğim.

-Nihayet. -derken bana doğru bir adım attı- Ölüler hakkında değil yaşayanlar hakkında konuşalım.

- Ben senin her şeyini biliyorum İgima Dizable. Buraya nasıl geldiğini, pizzacı hikayeni, hırsını. Düşmanların dilinde bir sakız gibi dolanıyorsun. Tadını biliyorum.

Ama sen benim adımı dahi bilmiyorsun. Ben senin ne bok olduğunu biliyorum ama sen beni hiç tanımıyorsun. Nasıl bir deliyim bilmiyorsun. sınırlarımı göremiyorsun. Benim hakkımda bildiğin tek bir şey bile yok.

Ben de ona doğru bir adım attım.

- Biliyor musun Dizable? Seninle oynamak eğlenceli olacak.

-Akıllı kızcağız, neden bu kadar kendinden geçmişsin? Ağlamayı becerebilsem haline bir kaç damla gözyaşı dökerdim. Çünkü kör olmuşsun adeta ya da ben sana nazik davrandım.

Evet haklısın, sen buradan intikam almaya gittiğin saniyeden itibaren benim için hala yanımda sayılacaksın. Bana iki kere ölüm tehditinde bulundun bana silah tuttun. Bana meydan okudun. Bunlar benim hoşuma giden şeyler ama senin için pek iyi sonuçlar doğurmayacak.

Bakışları gerçek manada değişmiş ve bir şeytana dönmüştü. Demek insanlıktan çıkma vakti gelmişti ha?

O zaman benim de ona kim olduğumu anlatmam gerekir.

-Bana aç gözlerle bakma. Ben senden daha açım.

Bana kana susamışca bakma. Beni içmeye kalktığında boğulacaksın.

Bana bir oyunmuşum gibi bakma. Kuralları ben yazıyorum.

Beni kendine rakip görme. Çünkü zaten kaybeden sen olacaksın.

Beni ölümle korkutamazsin İgima Dizable, ben ölümle dostluk kurdum.

Ölümü misafir etmeye hazırım ve sonra onunla gitmeye de.

Her kelimemde kendinden geçiyordu neredeyse. Aç gözleri tatmak istediği tek yemek benmişim gibi kesiyordu beni. Elleri tutmak istediği tek hedef gibi üzerime kapanmak istiyordu.

- Seni korkutmayacağım kadın. Seni gülerken öldüreceğim. Sana zevk aldıracağım. Seninle karşılıklı oyunlar oynacağız.

-Bana bu söylediklerini unutma, zira ben her gece hatırlayacağım.

İgima Dizable, insanlığın yüz karası olan birisiydi.

-Öyle mi dersin? Sen böyle biri misin? Buraya ilk geldiğinde ayakta bile zar zor duruyordun. Üstün başın yara bere içinde. Gözlerin basbayağı ağlamaktan morarmış. Kim bilir ne zamandan seninle oyun oynanıyor. Bunca zamandır adını bile duymadım. Peşinde böyle bir kadın var iması bile kulağıma gelmedi. Sen sadece saman alevisin kadın. Yakında sönecek olan alev.

Açıkta duran yaralarımı ondan saklayamazdım. Yorgunluğumu ne yaparsam yapayım gizleyemezdim. Morarmış gözlerim, kurumuş dudaklarım için bir çarem yoktu.

Yine güvenliğinde pişman olduğu için yıkılan ruhuma destek çıkamıyordum.

Kendim için elimden gelen bir şey yoktu. Ancak karşımdakini bu halimden faydalanarak korkutmak elimde ki son kozlardı.

- Beni yere mi serdiler?Tekrar kalkarım. Sorun değil. Burnum mu kanadı? Yüzlerini parçalarım.

Vuruldum mu? Kurşunla bir olurum. Yumruk mu yedim? Tekme atarım.

Işığımı mı söndürdüler. Tekrar aydınlanmak için onları yakarım. Tehdit mi ettiler? Cümlelerini bitirmelerine bile izin vermem İgima Dizable. Beni sönmüş biri olarak görme, nefretle biraz yellenmem lazım. Sonra ikimizi yakmaya yetecek bir ateşim olacak.

Aramızda adeta zeka ve güç savaşı oluyordu.

-Ne kadar yazık sana. Çünkü beni kimse yere seremez, kimse benim burnumu kanatamaz. Kimse beni vuramaz, kimse bana yumruk atamaz kadın.

Işığımı söndürmeye kimsenin gücü yetmez beni tehdit etmeye cesaret bile edemezler.

Benden geriye doğru bir adım attı ve sanki üzerinde toz varmış gibi omuzlarını silkeledi. Kendini bu denli yukarıya koymuş olan adamın karşısında ki suskunluğum arasında arkamda ki kapı üç kere tıkladıldı.

-İgima bey, iyi misiniz? Az sonra aşağı inmeniz gerekecek, dedi naif sesli bir kadın.

İgima'nın gözlerinin içi gülerken,

-Hiç olmadığım kadar iyiyim. Hazırlanmam bitince geleceğim, dedi.

Ve kapının arkasında ki varlık giderek uzaklaştı.

- Oyun oynamayı seviyorsun değil mi? Ben de seviyorum. O zaman sana ilk görev İgima Dizable kim olduğumu bul.

Dediğim anda zaten odaya girdiğim andan beri beni derinlemesine inceleyen adam nihayet kendini gösterip övgü alma vaktini bulmuştu.

- Bahsettiğin adam Harvey Ivy As Cindy sadece kesin emin olduğum bir tahmin ki senin kocan. Çünkü adını söylerken az da olsa yumuşuyorsun. Buraya ölmeye geldiğine göre hayatında ölen kocandan başka kimse yok. Ne bir ailen ne bir arkadaşın. Harvey Ivy As Cindy Peperonni üyesi ve orada intikam almak yasaktır. Bu yüzden başın onlarla çok belaya girmiş gibi duruyor. Sana kullandığım kelimeler arasında en çok kızım ve özgür kelimesi zoruna gitti. Ne zaman bunları söylesem gözlerin seğirdi. Anlaşılan bunlarla ilgili travmalara sahipsin. Bunlar buraya gelişinin 24. dakikasına kadar yaptığım ufak tefek incelemeler. Benimle konuşmaya devam ettiğin sürece daha fazlası da olacak.

O gerçekten bahsettikleri kadar korkunç bir adamdı. İnkar etmek kendimi kandırmak olurdu.

- Sana benim diğerlerinden farkımı söyleyeyim mi? Ben göz önündeyim kadın. Göz önünde olanlar dikkat çekmez. Bir yandan işimi yürütüyor bir yandan şehrin en lüks mekanlarında davetlere katılıyorum. Karanlık Dünya'nın en korkunç ismiyken aydınlık dünyanın en sevilen isimleri arasındayım. İnsanları kandırmak benim için çocuk oyuncağı.

Bana ait kaç tane paravan şirket var biliyor musun? Attığım her adımı bile gizlerim. Gölgem bile düşmez arkamdan. Ben yer altında bir şehir kurdum. Karanlık bir şehir. Köklenmişim, adım attığın her yerdeyim.

Peki sen hangi paravan şirketimi biliyor ve oradan bana darbe vurmaya çalışıyorsun?

Tahmin etmek hiç zor değil kadın.

İtiraf edeyim mi? Bana benziyorsun. Ve bu acayip hoşuma gitti. Daha önce senin gibi biriyle tanışmadım.

Başımı iki yana salladım.

-Bizi birbirimizden ayıran şey ne biliyor musun?

-Tabi tabi biliyorum. Senin merhamatin vardır eminim ki. Ha birde ben kötü iken sen iyisindir. Sen sadece düşman öldürürken ben masum öldürüyorumdur.

-Bunlar herkesin bildiği farklılıklar. Benim bahsettiğim daha farklı bir şey.

-Nedir?

-Merak ediyor musun?

-Deli gibi.

- Senin sakladığın bir şeyler var. İkinci bir kimliğin, gerçek yüzün, karanlık sırların. Fakat benim yok.

Sen de bulunacak çok şey var. Etrafın taş dolu ve her taşın altından bir şey gizli.

- O taşları yerinden oynatmaya kalkanın eli kırılır.

-O taşları ben kaldırmayacağım. O taşlar kendi kendine kalkacak, tıpkı bir büyü gibi.

Dilini ağzının içinde gezdirip durdu. Gülümsedim.

- Dene. -dedi- Lütfen dene. Şu karşımda durup bana savurup durduğun tehditler ne kadar beni korkutmasa bile hoşuma gidiyor. Ama sen de merhamat var tatlı kadın. O yüzden sanırım beni hayal kırıklığına uğratacaksın.

-Öyle mi? Düşmanlarıma karşı ne kadar gaddar olabileceğimi biliyor musun?

-Ne kadar?

Aklıma masumluğumu kaybettiğim ilk zaman geldi. Başıma gelen ilk can yakıcı olay olan Emir'in kaçırılması.

-Bir gün bana masum ve dostum olan bir insan ile senin aranda seçim yapmam istendi. Eğer seni seçersem o dostumu ölüme terk etmiş olacaktım.

-Sen neyi seçtin?

Dedi hevesle yutkunarak. Duymak isteği tek şey onu seçmiş olmamdı.

-Seni seçtim İgima Dizable.

Derin bir nefes alıp kendi çevresinde dönüp iki kere alkışladı.

-Vaov, vov gerçekten vov. Şimdi ilgimi çektin tatlı kadın. Şimdi gerçekten senin için deli olduğumu açıkça itiraf edeyim.

İkimizin arasında tuhaf bir yarış vardı. Ne o avdı ne ben. O avcıydı ben de avcı. O avlanmak istiyordu, ben de öyle.

-Kafa salladım. Birazdan git gösterini yap palyaço. Ve her zaman arkana bak.

-Hep peşimde mi olacaksın?

-Hayır, dedim gülerek.

- Ben arkanda olmayacağım. Ben seni gözlerine bakarak öldüreceğim. Arkana bak diyorum, çünkü o gözlerimi görmek bile istemeyeceksin.

Toprak altında kalırsan eğer toprak bile seni kabul etmeyecek.

İgima Dizable seni mezarında bile rahat bırakmayacağım.

Gözlerim birden arkasında duran aynaya kaydı. Kendime baktığımda gördüğüm tuhaf kadın, bana kim olduğumu hatırlatmıştı. Fakat yeniden doğmuş birini görüyordum. Çünkü öyle ağır tehditler yağdırıyordum ki bunun altında kalan İgima'dan başkası olsa, korkudan kafasına sıkar ben ona gelmeden o kendini benden götürürdü.

Gözlerimi aynadan kaydırmadan önce oradaki siluet bana bir şey fısıldadı.

"Ben katilim"

Anında gözlerimi çekip geri İgima'ya baktım.

-Ben küllerimden doğuyorum. Yanıyorum ve doğuyorum, tekrar yanıyorum ve tekrar doğuyorum. Çünkü seni öldürene kadar ben ölümsüzüm İgima Dizable.

Sen sıfırdan doğup kendini yeni biri olarak yarattın. Ben ise negatiften geliyorum, bu bir ayrıcalık.

-Peşimi bırak kadın, dedi ciddiyetle.

-Korkuyor musun?

-Hayır hayır, biraz merhamet istedin. Bende sana bende olduğunu göstermek istiyorum. Peşimi bırak, seni öldürmeyeceğim. Kapına beyaz gözlük gömdermeyeceğim. Bu benim nadiren ortaya çıkan merhametim.

Sen yaşamak için çok kıymetli bir insansın. Zekisin, bir deha bile olabilirsin. Sana ölmek yakışmaz. Dünyanın senin ve benim gibi insanlara ihtiyacı var.

İçi boş laflarına kulak bile asmadım. Artık söylemekte can attığım son sözlerim kalmıştı.

-Ölüm emrin şimdi verildi İgima Dizable. Yeminime kulak ver. Sayılı günlerin kaldı.

Karşına dimdik bir şekilde geçip içimde ki canavarı saldım.

-Gözlerime bak, diye emrettim ama bakmadı.

-Gözlerime bak! Diye bağırdım bu sefer. Bakmadı.

-GÖZLERİME BAK İGİMA DİZABLE!

Kafasını bana kaldırıp gözlerini gözlerime denk getirdi.

-Gözlerime bak İgima Dizable. İyice bak. Aklına kazı. Ezberle.

Çünkü göreceğin son şey bunlar olacak.

-Ivy As Cindy, diye seslendi bana.

- Şeytanı cehennemde yenemezsin. Senin ölümün cayır cayır yanarken bile soğuk olacak. Masum veya suçlu demeden mezara koyduğum herkes gibi seni de koyacağım. Ama onlar gibi öldürmeyeceğim seni. Lime lime edeceğim. Seni önce zihnen çökerteceğim sonra yalvaracaksın bana, beni öldür diye...

Ama ben kendi ellerimle gülerek keseceğim nefesini ve diyeceğim ki sen bir hiçsin. Bana silah tutmak ve öldürmekle tehdit etmek ha? Bu hayatı sen istedin özgür kızım. Bu hataya sen düştün.

Başımı iki yana sallarken arkamda ki kapı yeniden çalındı.

-İgima Bey, şimdi çıkma vaktiniz geldi. Açılış başlamak üzere.

İgima Dizable aynaya dönüp üzerini son kez düzelttikten sonra şeytani bakışlarını birden yok edip ilk gördüğüm o melek adama geri döndü.

- Gel seni dışarıya kadar çıkartayım. Belinde silah var, öterken dikkat çekmesin. Şimdi buradan rahat rahat çık. Çünkü artık ben varım, seni bilen bir adet ben. Bu da demek oluyor ki rahat olarak yapacağın son şey bu olacak.

Sonra yanıma kadar sokulup bana bir beyefendi gibi kolunu uzattı.

-Bana, kırmızı halıma ve beni severek bekleyen insanlara kadar eşlik etmek ister misin?

Gözlerimi gözlerinin üzerinde gezdirdim. Ve kolumu onun davetkâr koluna geçirdim.

-Elbette isterim.

Cesaretim onu baştan aşağı titretmişti.

Kapıyı açtığında buradan beraber çıkmıştık.

Koridor boyunca bekleyen insanlar vardı. Hepsi bize tuhaf gözlerle bakıyordu. İgima onlara nazikçe gülümsedi.

-Kendisi benim kızım gibi sevdiğim bir insandır. Yanlış anlaşılmalar olmasın. Bazen yaşımın 55 olduğunu unutuyorsunuz, dediğinde koridorda ki herkes igima'ya hayran bakışlarla kahkaha atmaya başladı.

Ben ise onlara bakmıyordum ve koluna girdiğim adam için mükemmel hayallere kapılıyordum. Kanlı ve Silahlı.

Merdivenlerden inmeye başladığımızda, İgima başını hafifçe bana doğru eğdi.

-Birazdan ayrılacağız. Gitmeden bana lütfen ismini söyler misin?

Ona yan bir bakış attım.

- Benimle asla tanışmamış olmayı dileyeceksin, dedim.

Az önce girdiğim çıkış kapısına neredeyse yaklaşmak üzereydik. Cam kapının ardında bir kalabalık dolusu insan vardı. Hepsi alkış ve sloganlarla mükemmel iş adamı olan İgima Dizable'yi bekliyordu.

Kapıya yetiştiğimiz de durdu. Ben de onun kolundan çıkıp geriye doğru bir adım attım.

-Önden çık, ben o kadar önemliyim ki senin oradan çıktığını fark etmeyecekler bile.

Tatmin etmek istediği egosuna yanıt vermeden adım adım çıkışa gittim. Kapıdan çıkmak üzereyken yeniden doğma sebebim ona olan nefretim olan adama başımı çevirdim.

O da bana bakıyordu.

-Adım... Adım Karmen. Karmen Ivy As Cindy.

Tepkisizce bakakalmıştı. Bir saniye fazladan durmadan başımı öne eğip kapıdan hızla çıkıp kalabalığın arasına karıştım.

İgima Dizable ben konuştukça beni çözüyordu. Fakat fark etmediği bir şey vardı. O konuştukça ben de onu çözüyordum.

Ve çözmüştüm.

İgima Dizable'ye onca tehditi boşuna söylemedim. Kendime boşuna böylesine güvenmiyordum. Aynaya baktım, ayna bana her şeyi gösterdi.

Yansımalara baktım, onlar "biz gerçeğiz" dedi.

Gölgelere baktım, "biz aslında o kadar saklı değiliz" dediler.

İgima'ya baktım. Ve onda kendimi gördüm. Kendimi gördüğüm anda onu çözmem an meselesi oldu. Saniyemi bile almadı.

Ben bir dehaydım.

Ben darbe yedikçe güçlenen bir hayvandım.

Ben Karmen Ivy As Cindy'dim.

Bir hedefim vardı. Bu sefer gerçek olduğuna kesinlikle emin olduğum bir hedef.

Ne çok uzakta ne çok yakında. Ne yabancı ne tanıdık. Ne önümde ne arkamda. Ne yalancı ne doğrucu. Ne benim gelmemi gözlüyor ne de gitmemi bekliyor. O katil olduğunu çok iyi biliyor, bunu saklamıyor, yalnız benim öğrenmem için korkuyla bekliyor.

Bir katil vardı.

Onu öldürmem artık an meselesiydi.

Çünkü gerçek katil elimin tam altındaydı.

Kim olduğu konusuna gelirsek.

O kişi...

35. BÖLÜMÜN SONU

 

BÖLÜM HAKKINDA NE DÜŞÜNÜYORSUNUZ???

 

Selam, yeniden merhabalar. Nasılsınız?

 

Karmen'in böyle bir ceza alması hakkında ne düşünüyorsunuz?

 

HARVEY'İN KATİLİ İGİMA DİZABLE DEĞİL.... BUNUN HAKKINDA NE DÜŞÜNÜYORSUNUZ???

 

İgima Dizable hakkinda ne düşünüyorsunuz? Sonunda büyük karşılaşma gerçekleşti.

 

Ve sizce Karmen'in bulduğu gerçek katil kim???

 

Kendinize İyi bakın. Sizleri seviyorum 💕

 

BİR SONRAKİ BÖLÜMDE GÖRÜŞMEK ÜZERE

 

 

Loading...
0%