Yeni Üyelik
39.
Bölüm

36. BÖLÜM - BEN, SENİM.

@shorosharpen

 

With your feet on the air and your head on the ground

Try this trick and spin it, yeah

Your head will collapse, if there's nothing in it

And you'll ask yourself

 

Where is my mind?

 

Where Is My Mind? - Pixies

 

❤️⛓️🖤

 

İgima Dizable'yi arkamda bırakarak ondan adım adım uzaklaşıyorum. Az önce bana ölüm tehditlerin savuran adamın şimdi dediği şeyleri duymamak için adımlarımı hızlandırıyorum.

 

Fakat mikrofonlar ne kadar uzaklaşsam bile sesi bana yetiştirmeyi beceriyor.

 

-Mutlak zafer, hırsta saklıdır, diyor gür sesiyle.

 

Ve bir alkış kopuyor insanlardan, fakat benim kafam bambaşka bir yerde. Tüm bu alkışları kendi üzerime alıyorum. Beni alkışlıyor herkes, ben bu alkışları hak ediyorum.

 

Çünkü ben katili buldum.

 

Gerçek katili buldum ve bulduğum tek şey bu değil.

 

Hakkımda şimdiye kadar başardığım şeylerle ilgili bir öykü yazılmak istense en başa bunu koyardım.

 

Akşam üzeri, bugün ne çok şey yaşadım. Sabah dört cenazeye katılmış ve isyan bayrakları çekmişken şimdi gülümsüyor ve kan kırmızısından bayrağımı tepeye dikiyorum.

 

Az önce çok doğru dedin Dizable, "mutlak zafer, hırsta saklıdır."

 

Yoldan geçen onca araç arasından özellikle sarı ve içi boş olan arabaları gözüme kestiriyordum. Nihayet bir taksi bu dediğime uymuş ve benim yoluma doğru yanaşmıştı.

 

Taksiye bindiğim gibi evimin adresini verdim. Şuan gitmem gereken tek adres orasıydı. Kafamdan geçen her şeyi bir yere dökmem ve elimde ne olduğuna bakmam gerekiyordu.

 

Her şey kesindi, gülümsedim. Her şey kesindi ve her şey benim gözümün önündeydi. Bir kez daha gülümsedim.

 

Eve yetiştiğim gibi koşarak içeri geçtim ve salonuma yol aldım. Her tarafı alt üst ederek bir kağıt ve bir kalem bulup masanın üzerine koydum.

 

Önce düşüncemde idrak ettim sonra kelimelere döktüm.

 

Harfler yan yana dizilmiş bana zihnimde ki bulduğum şeyi gösteriyordu.

 

Aklımı kaybetmemiştim işte, hem kafam düşünüyor hem elim onu yazarak onaylıyor.

 

Fakat sıra bunu sesli olarak dile getirmekte. Başta ben, bu ev, bu şehir, bu ülke ve tüm dünya duymalı ve buna şahit olmalıydı.

 

Çünkü katil... Çünkü kocamın katili...Çünkü Harvey Ivy As Cindy'i öldüren kişi...

 

BİLİNMEYEN.

 

Tekrarlamama gerek var mı? Sanırım var. Masada duran kağıdı alıp yazdığım şeyi okudum.

 

Katil, bilinmeyen numara.

 

Sert bir yutkunuş eşliğinde elimde ki kağıdı masaya bıraktım. Parmak uçlarımla şakaklarıma masaj yaparken, ayağa kalkıp salonumun ufak boşluğunda adımlamaya başladım.

 

Gerçek katil en başından beri gözümün önünde duruyordu fakat görmeyecek kadar kör olan bendim.

 

Katilin bilinmeyen olduğuna emindim. Evet, kesinlikle oydu. Çünkü karanlıkta parlayan tüm işaretler onu gösteriyor, onu işaret ediyordu.

 

İgima bana soru sorduğu her an, düşündüm ve kendi içimde cevap verdim.

 

İlk sorusu "Harvey'in beni araştırdığını bilen ve bunu cinayet süsü olarak kullanabilecek kimler var?" Olmuştu.

 

Cevabım tek bir taneydi. Bilinmeyen, çünkü İgima'dan başka beyaz gözlük gönderecek ve öldürecek kadar, sonrasında diğer herkesin İgima sanmasın isteyecek o vardı. Bunu gerçekten onun yaptığını ben elbet bir gün öğrenecektim. O bunu bekliyordu, sadece benim öğrenmemi istiyordu.

 

İgima'nın ikinci sorusu "beni öldürmeni ve ardından kendini öldürmeni isteyen kim var?" Olmuştu.

 

Birinin cevabını bulmak beni doğruya ulaştırmıştı. Çünkü bilinmeyen beni değil, İgima'yı öldürmek istiyordu.

 

Üçüncü soru "ben kimin halledemediği düşmanımdı."

 

Apaçık Bilinmeyenin.

 

Ve İgima'nın diğer bir sorusu ise: " Harvey'in ölümünden sonra sana kimler yakınlaştı? Kimler yanında olup seni yönlendirdi?"

 

Bilinmeyen, Kocamın ölümünden hemen sonra ortaya çıkmış ve ben daha Ases motelinde iken ilk yönlendirmesine orada başlamıştı. "ASESTEN ÇIK"

 

Ardından "Güvenme" mesajı. Ben Phiqz'te iken "iyi düşün" mesajı. Kedi beslerken "ortadan çık" uyarısı ve daha nicesi.

 

En başından beri yanımda durup beni yönlendirmiş ve ihtiyaç duyduğum her an bir yerden çıkıp yardım etmişti. Fakat bunun da bir sebebi vardı, ona sonra gelecektim.

 

Tüm bu sorular eşliğinde verdiğim tüm cevaplar bunlar olmuştu. Evet, nihayet ben katili bulmuştum.

 

Bugün dört masumun canice katledilmesinij ardından, üzerime "katil" damgasını yapıştırdılar. İtiraz etmedin, bunu kabullendim.

 

Bilinmeyen'in bana atmaktan vazgeçmediği bir mesajı vardı.

 

"Ben, Senim."

 

Ben bir katildim. Bilinmeyen bendi. O zaman bilinmeyen de bir katildi.

 

Katil, bilinmeyendi.

 

Fakat asıl kafamı uçuran, kalbimi tekleten, zafer elde ettiğini gösteren şey bu değildi.

 

İki şey bulmuştum az önce. Biri katildi, diğeri ise katilden beterdi.

 

Bir deha olduğumu son zamanlar sürekli dile getirir olmuştum, egoistlik olabilir miydi bu? Oysaki bu sefer öyle olsa bile söylemekten çekinmeyecektim.

 

Ben herkesin gözüne perde indiren kuvvetli bir illüzyon'un sırrını deşifre etmiştim.

 

Ben karanlık Dünya'nın içinde olup bunca zamandır onu yok etmek isteyipte ufak bir sarsıntı yapamayanların aksine, karanlık Dünya'yı yerinden oynamıştım.

 

Karanlığı aydınlatmak için mumlar yakmaya çalışırken güneş doğurmuştum.

 

Çünkü ben bilinmeyenin kim olduğunu da öğrenmiştim.

 

Hem de İgima Dizable sayesinde.

 

İsim veya cisim olarak değil, varlık olarak.

 

BİLİNMEYEN.

 

Kimliği, bilinmiyor.

 

Mesleği, bilinmiyor.

 

Yaşı, bilinmiyor.

 

Görünüşü, bilinmiyor.

 

Cinsiyeti, bilinmiyor.

 

Bildiğim tek şey Bilinmeyen'in İgima'ya ait olduğu.

 

Tahminlerim ise aitliğin İgima'nın birinci dereceden bir yakını olduğundan yana.

 

Bilinmeyen İgima'nın oğlu veya kızı olabilir.

 

Fakat İgima her kaynakta buna -Peperonni'nin bilgileri dahil- bekar ve çocuksuz olarak gözüküyor.

 

O adamın her şeyi yalan olduğu gibi bunun da yalan olması yüksek bir ihtimal.

 

Değilse bile bilinmeyen, Kendi yetiştirdiği yabancı birisi de olabilir. Elinin altında tuttuğu bir adamı veya arkasından yerine koyacak olan varisi.

 

Bunu nasıl mı anlamıştım? İgima tam gözlerimin içine bakıyordu, ben de onunkilere bakarken kendimi bir an onda buldum.

 

Bu gözler benim gibi bakıyordu, kendinden emin, hırslı, zeki, acımasız fakat kimsenin anlayamayacağı bir mana daha vardı.

 

Benim 11 yıldır birlikte olduğum adamdan bile sakladığım bir geçmişim vardı. Sır gibi saklar, aklıma bile getirmez, kendimden bile gizlerdim bunu.

 

Fakat bu sır içimde gezindiği süre boyunca gözlerimde hep korkak bir ifade yer alır. Çünkü sırrımın ortaya çıkması istediğim son şeydir.

 

Saatler önce İgima'nın gözlerine baktığımda o ifadeyi yakaladım, kıyıda köşede bir yerde duruyordu. Aynı benim gibi, onun da sakladığı çok önemli bir sırrı vardı.

 

Ve o anda bunun işte sakladığı sırda ki bir kişi olduğunu anladım. Ve o kişi, bilinmeyendi. Dahası da var.

 

İgima benim ona ettiğim her bir cümlenin her bir kelimenin altında yatan ifadeleri buluyor ve gün yüzüne gururla çıkartıyordu. Bana dakikalar içinde hem psikolojik hem fiziksel tahlillerde bulunuyor beni tanıyarak karşısında güçsüz hale gelmemi sağlıyordu.

 

Gülümsedim, çünkü aynısını ben de ona yapıyordum.

 

Ama ben bunu İgima gibi dile getirmeyi tercih etmemiştim. Hatta İgima'dan daha açtım. Bana ettiği her kelimeyi kafamda binlerce kez tekrarlıyor ve neden bunu söylediğini anlamaya çalışıyordum.

 

O benim yüzüme bakarken ben onun vücuduna bakıyordum, o benim aklımı okurken ben onun ruhunu okuyordum. Onun odağı benim eğik omuzlarımda iken ben onun sırtına bakıyordum.

 

O benim kim olduğumu anlamaya çalışırken ben onun kim olduğunu çözmüştüm.

 

İgima daha önce benim gibi biriyle tanışmadığını söyledi, ne yazık ki ona bunu laf olsun diye söylemiş. Çünkü ben gerçekten kimseye benzemiyordum.

 

Dizable bana kendini deşifre etmişti. Nasıl mı?

 

İgima onun karşısına çıktığım ilk andan beri hiç bir şekilde tehdit altında hissetmiyordu kendini. Çünkü biliyordu ki elimde onu suçlu bulacak tek bir suç bile yok.

 

Çünkü kendisi suç işleyen kişi değildi. Suç işlettiren kişiydi. İşleyen ise bilinmeyendi.

 

Katil olduğunu sanıyordum ve yanılmışım. İgima elbette Harvey'i öldürseydi geride kalanları da öldürürdü. Fakat o biliyordu ki kimse işlediği suçu yakalayıp bir de karşında geçip ona silah tutamaz.

 

Fakat bir detay var, bu sefer İgima gerçekten Harvey'in ölümünü bilmiyordu, çünkü besbelli bilinmeyen bunu ondan gizli yapmıştı.

 

İgima ölümden bile korkmuyordu çünkü kendisi yerine ölecek birine sahipti. Bilinmeyen.

 

Ben ona senin hakkında ki her şeyi biliyorum dediğimde, gözünde ki ufak ifade yani gizlenen sır adeta parıldadı. Çünkü o bilinmediğini sanıp mutlu olmuştu.

 

İgima, benim burnum bile kanamaz, bana yumruk bile atamazlar, beni yere seremezler. Beni tehdit dahi edemezler deyip durmuştu karşımda.

 

Haklı, çünkü tüm bu saydıklarını İgima yerine yaşayan biri vardı. Bilinmeyen.

 

Gölgem bile düşmez arkamdan, demişti. Çünkü onun gölgesi aydınlıktaydı. Karanlıkta gezinen sahte gölge ise, bilinmeyendi.

 

Ona etrafın taş dolu demiştim o ise taşları oynatmak isteyenin eli kırılır demişti. Çünkü bilinmeyeni gözü gibi saklıyordu.

 

Harvey ölmeden önceki gece benimle konuşurken İgima için, "kendine nasıl bir alt yapı kurmuş bilmiyoruz, yerin kaç kat dibine saklanmış görmüyoruz" demişti.

 

Fakat o da tıpkı herkes gibi bir sihirbazlık gösterisinde ki numaralara inanıyordu.

 

Çünkü İgima Dizable yerin dibinde saklanmıyordu. İgima Dizable herkesin gözü önündeydi. Herkes tarafından görülüyordu. İgima'yi bilmeyen insan yoktu neredeyse.

 

Çünkü yerin kat kat dibine saklanmış olan, bilinmeyendi.

 

Şimdiye kadar Phiqz, Kocam, Varis veya İgima ile savaşı olan kim olursa olsun, igima'ya darbe vuruyorlar fakat o adam ayakta kalıyordu.

 

Bunun sebebi İgima'nın çok güçlü ve dayanıklı olması değil, öyle bir insandı ama asıl mesele İgima o darbeleri yemiyor, yemiş gibi yapıyor ancak görünmeyen tarafta gülüyordu.

 

Çünkü darbeleri yiyen ve o darbelere karşı koyan tek kişi, bilinmeyendi.

 

İgima Dizable bilinmeyeni kendi önüne bir kalkan olarak koymuştu.

 

İgima Dizable görkemli, yüksek bir bina ise, kolon bilinmeyendi.

 

İgima Dizable karanlık Dünya'nın en büyük illüzyonunu sergiliyordu, o herkesi kolayca kandırıyor, herkesi kendine kukla yapıyor, herkesi yeniyordu.

 

Çünkü herkes onu öldürmeye çalışırken asıl ölmesi gereken, bilinmeyendi.

 

 

Güç bendeydi. Çünkü biliyorum ki, İgima Dizable onun hakkında ki bu gerçeği ve bilinmeyeni öğrendiğimi bilse, benimle oyun oynamadan hatta beyaz gözlük bile göndermeden saniyeler içinde beni öldürürdü.

 

Konuşmayayım diye dilimi kopartır, düşünmeyeyim diye beynimi parçalar, doğruyu göstermeyeyim diye parmaklarımı keserdi.

 

Fakat o şuan kendi egosu içinde boğulurken, bunca zamandır onu çözen tek bir insanla bile tanışmadığını sanarken, asla yenilmeyeceğine inanırken kuklası olan bilinmeyen bana gizliden ulaşıyor ben de ona karşılık veriyordum.

 

Bilinmeyen bana her zaman "ben, senim." Diyordu. Ne zaman bu mesajı okusam aklıma ikimiz arasında oluşabilecek bir benzerlik gelmiyordu. Bilinmeyeni şimdiye kadar hiç bir kalıba oturtturmamıştım.

 

Lakin şimdi her şey yerine oturuyordu.

 

Ben tutsaktım. Seneler boyu, özgürlüğüm olmadan, bir evde yaşam sürdürdüm. Eğer bilinmeyen ben ise, o zaman bilinmeyende tutsaktı.

 

Bunca zamandır yaptığı şeylerin tek bir açıklaması vardı. Bana kendini anlatıyor ve beni kendine çağırıyordu.

 

Her an, her yerde, her zaman birden ortaya çıkabiliyordu. Her şeyden haberi oluyor veya beni yakınen takip ediyordu.

 

Çünkü o gölgelerde yaşıyordu.

 

Belki de Harvey'i bu yüzden öldürmüştü. Benim önce İgima'nın peşine gideceğimi fakat sonradan gerçek katil öğreneceğimi ve onu bulacağımı bildiği için.

 

Onu bulduğumda ise istediği şey, kendisini tutsak edip kukla olarak kullanan İgima'yı benim onu öldürmemle beraber çökertmem olacaktı.

 

Veya o tıpkı İgima gibi oyun oynamayı seviyor ve benimle oyun oynamak istiyordu.

 

Ne olursa olsun kocam Harvey'in katili oydu. Yeminli kurşun sahibi, o kurşunun sağlanacağı kalp, o kurşunun bitireceği hayat ona aitti.

 

O beni kendine açıkça çağırmasa bile ben onu bir gün bulup öldürecektim.

 

En nihayetinde beni kendine çağırıyordu, bunca zamandır yardımları da mesajları da bu yüzdendi.

 

Peki bilinmeyen beni nereye çağırıyordu?

 

İşte tam bu anda aklımda geliren tek karaltı, siyahlara bürünmüş olan bir zarf oldu. Bana aylar önce onun tarafından verilen ve açıp okusam bile ne olduğunu anlamadığım o zarf.

 

Yerimden kalkıp hızla merdivenleri koşmaya başladım. Üst kata yetiştiğim gibi yatak odama pata küte daldım.

 

Etrafımda oturup ağlamam için birden fazla hatıra dururken ben tek bir şeyi bulmaya odaklanmıştım.

 

Odamda her deliği karıştırdıktan sonra bir çekmecemde bulduğum o siyah mektupu elime aldığım gibi geri aşağı indim.

 

Masanın başına geçip, zaten önceden açtığım zarfı açıp içinden kartı çıkarttım.

 

Geçen sefer okuyup ne olduğunu asla anlamadığım, hatta Emir'e gösterip yine aynı çıkmaz sokağa vardığımız o kartta yazan yazılar yeniden karşımdaydı.

 

Bilinmeyene ulaşmam için yapmam gereken ilk ve son şey bu yazılanları çözmemdi.

 

DBİS, İDSD

BGQF

 

⛓️⛓️⛓️

 

22 saat sonra.

 

Araştırmalara göre insan vücudu üç günden fazla uykusuzluk ile başa kaldığında vücudunda belirli rahatsızlıklar meydana çıkar ve halüsinasyonlar görmeye başlar.

 

Uykusuz geçirdiğim 34. Saatteyim. Akıllılık ve delilik arasında gidip geliyorum.

 

En son yemeğimi 45 saat önce yedim.

 

Sanırım aklımı yitiriyorum.

 

Az önce bir araştırma daha yaptım. Bir insan en fazla 11 gün uykusuz kalabilir ve 10 ile 14 gün arasında yemek yemezse ölürmüş.

 

Yani ölmem için henüz erken fakat yaşamam için çok geç.

 

Acıyla ağlayanların çığlıkları beni uyutmuyor.

 

Bir zamanlar bu yastığa kafamı rahat koyardım. Ama gerçekten koyardım. Şimdi ise binlerce cesetin silueti gözümün önüne geliyor.

 

Tabii ki uykusuzluğumun bir diğer sebebi çözmeye çalıştığım mektup. Yirmi saati aşkın bir süre düşünüp duruyorum.

 

Çözmek o kadar mı zor?

 

Hayır, İgima'yı çözmenin yanında basit bile kalır. Fakat sorun bende, aklım duraksadı. Çalışmayı yitirdi.

 

Gözlerim yorgunluktan kapandı kapanacak. Bedenimi hareket ettirmekte zorlanıyorum. Ruhum üzerime çok ağır geliyor.

 

Derin bir nefes verip gözlerimi tavana diktim. Yatak odamda yatağımda öylece uzanmıştım.

 

Tekrar düşünmeye başlayacağım derken yine yere çakılan yavru kuş misali başarısız oluyordum.

 

Aç mıydım? Belki ihtiyacım olan biraz yemekti. Telefonuma uzanıp pizza siparişi verdim. Gelene kadar süren bir bekleyişin ardından zilin çalmasıyla aşağı zar zor indim.

 

Çalan kapıyı açtığımda karşımda kuryeci genç bir adam duruyordu. Pizzaları bana verirken,

 

-İsmin ne senin, diye sordum sertçe.

 

Kurye şaşkınlıkla bana bakakaldı.

 

-Adım Samet.

 

-Hiç Cindy pizza hisselerine vurgun yapıp gözlükçü açma hayalin var mı?

 

-Ne?

 

-Tekrarlamayacağım Samet, dedim öfkeyle.

 

-Yok, dedi başını iki yana sallarken.

 

-İyi aferim, gidebilirsin.

 

Kapıyı üzerine kapatırken "manyak mıdır nedir?" Dediğini duymuştum. Halbuki ne benim söylediğim manyakça bir şeydi ne de o benim onun sahibi olduğumu biliyordu.

 

Pizzaları alıp mutfağa geçtim ve masaya oturudum. Bir dilim almış yemeye başlamışken bir ses duydum karşı tarafımdan gelen.

 

-Karmen...

 

Tüylerim ürperirken başımı yavaşça kaldırdım. Yüzü renksiz ve solgun olan adam bana adımı seslenmişti resmen.

 

-Skar?

 

-Beni öldürecekler, lütfen beni kurtar. Lütfen Karmen, yaşamak istiyorum.

 

-Skar, Skar sen zaten öldün.

 

-Beni öldürecek Karmen. Hain beni öldürecek.

 

Gözlerimi sıkıca açıp kapattım.

 

-Hain, hain kim? Hain hanginiz? Bilmiyorum Skar, seni nasıl kurtaracağım? Hangisi Hain bilmiyorum.

 

Hangisi hem yalancı hem düzenbaz hem kahpe hem muhbir hem katil hem cani hem şerefsiz hem insan kandırabilen birisiydi?

 

-Hain benim! -dedi Emir duyugusuzca- Ama katil olan sensin.

 

Başımı sağ tarafıma çevirdiğimde masanın başında simsiyah giyili bir şekilde tüm heybetiyle oturan Emir'i gördüm.

 

Tuttuğum pizza elimden kayıp düşmüştü. Emir, Karmen'ine bunu yapmazdı. Emir güzeline bu ihaneti yakıştırmazdı. Emir, bana kıyamazdı. Ben onu böyle bilmiştim...

 

-Emir? Bana yalan söylüyorsun değil mi? Hain sen olamazsın, bana bunu yapmazsın değil mi?

 

-Benim hain, dedi yanımda ki bir ses.

 

Ona dönüp baktığımda Ceyhun yüzüme bakıp garip garip gülüyordu. Hayır, olamaz. Bunu o yapmış olmasın lütfen. Emir'in yapmış olmasını bile tercih ederdim ama kendi kanımdan çok sevdiğim ve yüreğimde ki tek masumiyet sahibi olan bu adamın kirlenmesine katlanamazdım.

 

-Sen benim dostumdun Ceyhun, sen benim her şeyimdin...

 

Elimi Ceyhun gülen yüzüne doğru götürüp okşama çalıştım ancak elim görüntünün içinden kayıp gitti.

 

-Hain benim, diye ince bir kız sesi geldi masanın çaprazından.

 

Elinde tuttuğu pizzayı yerken bana ters ters bakıyordu.

 

-Hollanda?

 

-Abimi niye öldürdün?

 

-Dilaver'i ben öldürmedim, dedim sesim titrerken.

 

-Abimi niye öldürdün Karmen?

 

Pizzasından bir lokma daha aldı onu vahşice çiğneyerek bana aynı soruyu sormaya devam etti.

 

-O benim de abim gibiydi. Onu ben öldürmedim Aylin, yemin ederim ben öldürmedim.

 

-Suçunu kabul etmek bu kadar mı zor?

 

Birden karşımda Maytap belirmişti. Elleriyle Dilaver'in başını tutmuş ve göğsüne yaslamıştı. Gözleri bana nefretle bakarken, dilaverin vücudundan kanlar akıyordudu etrafa.

 

Ayağa kalkıp yardım etmek ve etmemek arasında kalmışken aynı zamanda göz yaşlarım akarken,

 

-Kardeşimi neden benden aldın, diye sordu Maytap.

 

Yüzü öyle bir donuk ve ruhsuzdu ki bunun o olduğuna inanasım gelmiyordu.

 

-Özür dilerim, çok çok özür dilerim Maytap.

 

-Özürün onu geri getirmiyor Karmen, keşke sende artık ölüp gitsen.

 

-Tıpkı bizim gibi, dedi iki farklı ses aynı anda.

 

Yakup ve Nezaket masama ne ara gelmişlerdi?

 

-Bizi neden kızımız ve torunumuzdan ayırdın?

 

-Ben... Ben...

 

Aldığım nefesler kesik kesik çıkıyor, göğüs kafesim kalbimi sıkıştırmak için gittikçe daralıyordu.

 

-Beni annem ve babama geri verir misin Karmen? Diye masum bir kız sesi tam kulağımın yanından geldi.

 

Yanı başımda ki sandalyede şimdi Cansu oturuyordu.

 

-Cansu... Cansu, özür dilerim.

 

-Hain bizden biri. Ama katil sensin. Biz ihanet ettik sen ise öldürdün, diye bağırdı Hazar.

 

-Hayır, dedim masada ki herkese doğru.

 

-Katil sensin! Katil sensin, diye bağırıyordu her biri.

 

Ayağa zar zor kalkıp sandalyemi geriye doğru fırlattım. Yüzlerime bakıp beni elleriyle işaret ediyorlar ve bana katil olduğumu söyleyip duruyorlardı.

 

Geri geri adımlar atarak salonuma yetiştim ve siyah zarfı masanın üzerine koydum. Ve elime bir kağıtla kalem aldım.

 

Bir katil başka bir katili çağırıyordu.

 

Ve birini bir yere çağırırken yapılması gereken iki şey vardı. Adres ve tarih vermek.

 

Yani burada ki bu harflerden birisi adresi birisi tarihi göstermesi gerekiyordu. Önce dört harften başladım.

 

BGQF

 

Bu dört harf neyi simgeliyor? Bir mekanın baş harfleri mi? Yoksa isimler mi? Fakat hepsinin çözülemesi için aritmetik bir sıralama ile yazılması lazım.

 

Bunu yapan kişinin yani katilin yani bilinmeyenin zeki olduğunu varsayarak tek bir kümede toplayacağım tahminlerimi.

 

Q harfiyle başlayan bir isim yoktu çevremde. Telefonu açıp aramaya girdim ve Q harfini yazıp bu harfle başlayan mekan isimlerini araştırdım. Karşıma birden fazla mekan ismi çıkmasıyla kafam karıştı.

 

Mantıklı değil, beni tek bir mektup ve tek bir şifreyle çağırıyor ise karışma birden fazla ihtimal vermezdi.

 

O zaman bu harfler başka bir şeyi sembolize ediyordu.

 

B harfi, b harfi ile başlayan bir gün yoktu, diğer ihtimaller olma ihtimalini de elemiştim.

 

B harfi, bir sayısının baş harfi olabilir mi? Olamaz çünkü Q ile başlayan bir sayı yok.

 

Peki B harfiyle bulunacak başka ne vardı? A, B, C,Ç....

 

İkinci harf. Alfabenin ikinci harfi. B.

 

Kağıda hemen 2 yazdım.

 

Yanında G harfi vardı, aynı mantıkla düşünecek olursak G ise alfabe de 8. Sıraya denk geliyor.

 

Bulduğum sekizi hemen kağıda yazdım.

 

28 Olmuştu çıkan şey.

 

Q harfini şimdilik en sona bırakıp F'ye geçtim. 7. Harf.

 

28 Q7

Çıkan şeye baktığımda ve bu mektubun güncel bir mesaj olduğunu da eklendiğim de aklıma tek bir ihtimal daha geliyordu. Q burada sıfır olarak kullanılmıştı.

 

28 07

 

Kağıda yazdığım sayılarla ağzım bir karış açılmıştı. 28.07 yani yirmi sekiz temmuz. Ben bugün yirmi yedi temmuzda isem bu mektubun tarihi yarını işaret ediyordu bana.

 

Hemen üst taraftaki ki sekiz tane harfe geçtim. Fakat aralarında virgül olması benim dikkatimi çeken ilk şeydi. Çünkü bunlar bana bir rakam verecekse ve araya virgül koyulmuş ise açıkça bir koordinat belirtisiydi bu.

 

DBİS , İDSD

 

Alfabe olarak düşünecek olursam eğer ortaya söyle bir sonuç çıkıyor.

 

5 2 11 22 , 11 5 22 5

 

Hayır, tam bir saçmalık. Yine de haritalara girip bu koordinati yazmaya çalıştım ancak bulduğu hiç bir yer yoktu. Zaten koordinatlar bu kadar rakamla yazılmazdı.

 

O zaman başka bir şekilde bakmalıyım işe.

 

Bana biraz daha aksiyon lazım, derken gözlerimi yeniden mutfağımda ki yemek masasına çevirdim. Az önce gördüğüm halüsinasyonlar gitmişti.

 

Fakat o masayı boş görmem bana acı olarak yetmişti. Bir zamanlar gerçekten sevdiğim yandaşlarımla oturup sohbet ettiğim o masam şimdi öksüz ve yetim kalmıştı.

 

Alnımdan akan ter, gözümden akan bir damla yaşa karıştığında bu harfler arasında bir gizem buldum.

 

Kapalı kutuları açmak, saklanılan sırları çözmek, gerçeği ortaya çıkartmak konusunda epey harika yol kat etmiştim.

 

DBİS bu dört harf bir rakam belirtecek ise, onları rakam olarak düşünmem lazımdı.

 

D harfi dört ve dokuz rakamın baş harfiydi.

B harfi bir ve beş rakamının baş harfiydi.

İ harfi yalnızca iki rakamının baş harfiydi.

S ise sıfır ve sekiz rakamın baş harfiydi.

 

Şimdi sıra virgülden diğer tarafta.

 

İDSD

Burada da yukardakiyle aynı harfler yer alıyordu.

 

Harf ve ihtimalleri yan yana getirip kağıt üzerinde birden fazla kombinasyon yapmaya başladım. Fakat aritmetiği eksik tutmayacaktım. Ya bir bütün olarak tek bir rakamı kullanmıştı ya da parça parça. Yani İDSD 'de D hem dört hem dokuz olamaz yalnızca dört veya yalnızca dokuz olabilirdi.

 

9528, 4120, 4128, 2404, 2484, 2909

 

Karışma birden fazla ihtimal çıktığında internete girip İstanbulun genel koordinatına baktım. Ve yazan şey ise 41° K 29°D.

 

Yazıyı okumam ile gülümsemem bir oldu. Çünkü bu sonuca uyan koordinatları bulmuştum.

 

DBİS için 4120 ve 4128 ; İDSD için 2909 ve 2989, 2909.

 

Çıkan koordinatları tek tek haritalara yazmaya başladım. Bazısı doğru çıkmıyor bazı koordinatlar ise alakasız yerleri gösteriyordu. Fakat biri vardı, onu yazdığımda çıkan yer tesadüf olamazdı.

 

Bana arabayla bir buçuk saat uzaklıkta, İstanbul Sarıyer'in içinde bir konumu gösteriyordu koordinat. Haritadan biraz incelediğimde hem ormanlığın hem de denizin ve denize yamaçları çok olan uçurumlar olduğunu gördüm.

 

Ve bu mektup bana resmen aylar öncesinden verilmişti. Anlaşılan her şey benim adıma çoktan planlanmıştı birileri tarafından.

 

Evet, doğru yer burasıydı. Kağıda eğilip üzerinde ki gereksiz olan tüm her şeyi sildim. Geriye ise yarın gideceğim, gerçek olan yer kalmıştı.

 

Bilinmeyenin beni çağırdığı, kocamın katilinin olduğu ve intikam yeminimin tutulacağı o yer.

 

DBİS, İDSD

BGQF

 

Yani

 

"41.20, 29.09"

28.07

 

Yarın oraya gidecektim.

 

Öldürmeye belki ölmeye...

 

Ama önce vedalaşmam gerekiyordu. Hayatımda olan herkesle, son kez.

 

Emir'in evine gidecektim hemde ilk kez. Ceyhun'un evine gidecektim yine ilk kez. Hazar'ın yanına gidecektim, kehribar'ın evine de. Rengin'in kafesine de uğrayacaktım. Mezara gidecektim.

 

Ölüler konuşamazdı ancak sessizlikleri konuşmalarından daha çok can yakardı.

 

Hain olma ihtimallerini bir kenara atıp benim bunca zamandır tanıdığım güzel insanlarla vedalaşacaktım.

 

Bu gece için birden fazla gideceğim yer vardı. Konuşacak çok şey olacaktı eminim. Çünkü o kanlı günden bu yana görmemiştim kimseyi.

 

Ayağa kalkıp evimin ikinci katına çıktım. Günlerdir kendinden geçen bedenimi soğuk bir suyla yeniledikten sonra temiz kokan kıyafetlerimi giydim. Ardından aşağı indim ve evimin kapısını açıp üzerimde ki haine olan tüm kini, nefreti, hırsı içeride bırakıp dışarı çıktım.

 

Bu akşam son kez normal bir insan gibi yaşamak istiyordum.

 

Ama herkesle son bir kerelik bile olsa güzel bir vedayı hak ediyordum.

 

Çünkü yarın ölürsem mezara, eğer yaşarsam bu şehirden veya bu ülkeden uzaklara gidecektim.

 

Ama önce ilk durağım bir çiçekçi olacaktı.

 

Beyaz Laleler almak için.

 

36. BÖLÜM SONU

 

BÖLÜM HAKKINDA NE DÜŞÜNÜYORSUNUZ???

 

Öncelikle herkese yeniden merhaba.

 

Biliyorum bölüm kısa diyeceksiniz ancak böyle olmasını ben istedim. Çünkü bu bölümde yazmak istediğim tek şey bilinmeyen ve bilinmeyin'in kim olduğuydu. Çünkü bu gerçekten kitap için en önemli konulardan neredeyse birinci.

 

O yüzden devam edelim.

 

Gerçek Katil resmen ortaya çıktı. Katili bilinmeyen olarak bekliyor muydunuz?

 

Bilinmeyenin İgima ile böyle bir ilişki içinde olmasını bekliyor muydunuz?

 

Taa 6. Bölümde verilen mektup ortaya çıktı. Mektup hakkında ne düşünüyorsunuz? Ayrıca mektupta yazan ve Karmen'in bulduğu koordinatları haritaya yazarsanız size Karmen'in gideceği yeri gösterecek.

 

! önemli duyuru !

 

 

Bildiğiniz üzere Wattpad'e erişim engeli geldi. Bu beni gerçek anlamda derinden sarstı ve üzdü. Sizlerden ricam bu işin peşini lütfen bırakmayıp sesimizi çıkartmaya devam edelim.

 

Sizlere bir haberim daha var. Biraz üzücü ama uzun sürmeyecek. Bu bölüm şuan için yayınladığım son bölümdü.

 

Çünkü olarak 43 gün sonra 1 Eylül tarihinde kpss sınavına gireceğim. O yüzden ciddi bir çalışma süreci içine dalmam lazım. Kitap benim tüm günümü, tüm kafamı alıyor. Ki bundan şikayetçi değilim ama şimdilik biraz ara vermeliyim.

 

Bu kesinlikle bir veda değil, bir eylülden hemen sonra kaldığımız yerden yani 37. Bölümden daha güzel bir şekilde devam edeceğiz.

 

Tabii o zamana kadar umuyorum ki Wattpad geri açılır. Eğer açılmaz ise ne yapacağımı, hangi uygulmaya geçeceğini sizlere Instagramdan ve WhatsApp kanalımdan duyuracağım.

 

Sezon finali bu mu? Değilse ne zaman?

Hayır, bu normal bir bölüm. Sezon finali 44. Bölümde olacak.

 

Yazmaya devam edecek misin?

Elbette sadece 1 Eylül'e kadar ara veriyorum.

 

Neden burada kestin? Keşke bir kaç bölüm daha atsaydın.

Bu bölümden sonraki her bölüm uzun olacak. Onları aceleye getirmek istemiyorum. Rahat kafayla güzelce yazacağım.

 

Bir aylık ara içerisinde burada olmasa bile Instagram'da aktif olurum. Hepinizi oraya bekliyorum. @ kankaderoffical2

 

Sizleri çok seviyorum, umarım bu durumun benim için önemini anlarsınız. Bu bir veda değil, sadece kısa bir ayrılık.

 

1 Eylülden sonra kaldığımız yerden devam edeceğiz. Görüşmek üzere, kendinize iyi bakın.

 

Sevgilerle...

 

Shoro Sharpen.

 

BİR SONRAKİ BÖLÜMDE GÖRÜŞMEK ÜZERE

 

 

Loading...
0%