@shorosharpen
|
I am invincible, unbreakable
The Champion - Carrie Underwood
intikamım'a ve bilinmeyene. Karanlığa yetiştiğim gibi elimi oraya uzattım fakat kimseyi tutamadan boşlukta kayıp düştüm. Ve o an da gözlerimi açtım. Ben ölmemiştim. Ben, hala yaşıyordum. ❤️⛓️🖤 Uzun bir uykudan uyanmış gibi uyuşmuştu beynim. Gözlerimi açtığımda karşımda sadece bembeyaz bir tavan gördüm. Sanki ömrümün sonuna dek orayı izleyecek gibi bir hisse kapındım. Boşluğa baktıkça yavaş yavaş bedenimi hissetmeye başladım. Gözlerimi olduğu yerde sağ sol yaptığım zaman duvar hariç bir şey göremediğimden dolayı başımı biraz olsun sağa eğmek istedim. Yavaşça hareket ettirmeye başladığım an başıma keskin bir acı saplandı ve genzimden ansızın acı çeken bir boğuntu çıktı. İkinci kez denemeye kalkmadan başımı eski yerine tekrar çevirdim ve gözlerimi tavana diktim. Ben neredeydim? Bana ne olmuştu? Sanki zihnim bu sorulara cevap vermemi engellemek için şimdi düşünmemi durdurmuştu. Kafamın içi bomboştu. Çok yavaş bir şekilde nefes alıp verirken gözlerimin önünde birden bir karaltı belirdi. Tam olarak ne olduğunu anlayamadım çünkü sadece siyah saçları görüş menzilime giriyordu. O karaltı yanıma geldikten sonra hızla geri gitti. Etrafa kulak kesildiğimde, sol tarafımda düzenli aralıklarla ses çıkartan bir şeyi duydum. Çıkan ses tıpkı hasta yataklarının yanı başında duran monitörden geliyor gibiydi. Hatta belki kesinlikle oydu. Onun dışında etraf sepsessizdi. Başım hala oynayamaz halde iken, az önceki kadar hızla atılan adım seslerini duydum tekrar. O sesin sahibi gittikçe yaklaştı ve bir karaltı olarak yine belirdi çevremde. Fakat hızla hareket etmeye devam ediyordu. Solumda ki makineyle uğraştığını duydum, ardından sağıma geçti. Sonra yatağın ayak ucuna. Ne zaman yanıma gelecek diye düşünürken adım seslerini normal tempoya düşürüp kendi aceleci tavrını dizginlemeye çalışır gibi nefesini kontrol altına alarak tam karşımda belirdi. Ömrüm boyunca ilk defa gördüğüm bir surat. Bir yabancı, siyah gözleri telaş, korku ve acıma ile bakıyordu bana. Esmerimsi teninde ki yorgun ifade ve kırışık etlerinde ki kendini belli eden yaşanmışlık izleri vardı. Siyah saçlarının ön kısmı sağ ve sol tarafına göre daha öndeydi. Sakalları kendini hafifçe belli ediyordu. Onu tanımaya çalıştım ancak eminim ki o benim tanıdığım kimse değildi. Ama o sanki beni tanıyormuş gibi bakıyordu yüzüme. Onu tanımıyordum ancak yüzüne baktığımda kendimi hiç tehlikedeymiş gibi hissetmemiştim. Yerimde hareketlenmeye çalıştığım anda vücuduma her yerden acılar battı, ve az öncekinden daha yüksek sesle bir çığlık attım. Adam, kendini hiç telaşa vermeden gayet sakin bir hızla yanımdan uzaklaştı. Geri geldiğinde elinde bir şırınga tutmuştu. Bana uğramadan sağ tarafıma yönelip bir şeyler yapmaya başladı. Onu göremiyordum, ancak saniyeler sonra vücudum karıncalandı ve acı hisler biraz olsun dindi. Adam yeniden yüzünü tam kafamın önüne getirdi. Bana yukardan bakarken, önce suratımı inceledi ardından gözlerini tüm bedenim üzerinde gezdirip bana geri döndü. Derin bir nefes verip dudaklarını oynatmaya başladı. Fakat ben dediği hiç bir şeyi anlamıyordum. Çünkü sesi sanki duvarların ötesinde ve vakumlanmış gibi duyuyordum. Gözlerimi kısıp başımı santimlerle iki yana salladım. Sanki onu duymakta sorun yaşadığını anlayan adam dudaklarını kıpırdamayı bıraktı ve başını salladı. Adam benden uzaklaşıp giderken attığı adımları duyuyordum. Bu yüzden sağır olmuş olma ihtimalini çöpe attım. Dakikalar sonra yüzümün önünde bir kağıt belirdi. Üzerinde kalın ve koca harflerle yazılmış bir yazı vardı. "Korkma, yirmi ila otuz dakika arasına duyusal işlevler yerine gelmiş olur. " Kağıdı okuduğuma emin olduğu zaman önümden çekip manzaraya yine kendini soktu. Fakat niyeti benimle konuşmak değildi. Elinde ufak bir fener vardı. Bir düğmeye basıp ışığını açtı ve onu gözlerime doğru tuttu. Parmağını gözlerimin önünde tutup başıyla onu takip etmemi istedi. İşaret parmağını sağa sola götürken elinden geldiği kadar takip ettim. Adam başını sallayıp feneri kapattı ve başımdan gitti. Gözlerimi kapattım. Neler olduğunu hala kavrayamamıştım. Beynim her türlü düşünmeyi reddediyordu. Bedenim ise sanki kafamdan ayrı gibiydi. Sadece kıpırdamaya çalıştığım zaman bana kendini belli ediyor geri kalan vakitte orada yokmuş gibi davranıyordu. Acıyı hissetmesem başımla bedenim birbirinden ayrıldı sanardım. Gözlerimi geri açtığımda bir tane daha kağıt vardı karşımda. "Doktor birazdan gelecek, sakin kal. Gayet iyisin. Güvendesin. Korkma." Kağıdı önümden çekip geri gitti. Demek kendisi doktor değildi, fakat ben öyle sanmıştım. Hemşire gibi de durmuyordu öyleyse ben hastanede değil miydim? Daha fazlasını düşünmeye fırsat kalmadan beynim beni ikaz eder gibi zihnimden kovdu fikirlerimi. Çok sakin nefes alıyordum. Tüm bu soru işaretlerine rağmen nefeslerim düzenliydi. Ve sakindim, acının ve korkunun aksine yerimden kalkıp gitme gibi bir düşüncem yoktu. Kendimi savunmaya eğilim göstermiyordum. Kimseye baş kaldırmayıp her şeyi dedikleri gibi kabul etmeye razıydım. Sakindim, hatta yeniden doğmuş çaresiz bir bebek gibi. Adam başımda belirmedi ancak dakikalar boyunca etrafımda turlayıp bir şeyler yapıp durdu. Sanırım o, doktorun gelmesini bekliyordu. Biraz sonra zile benzer bir ses duydum uzaklardan gelen. Adam yanımdan ayrılıp gitti. Ve geri geldiğinde ise yanında birini daha getirmişti. Gelen adamın üzerinde beyaz bir önlük vardı. Saçları kısacık kesilmişti. Yüzü, diğer adama göre daha yaşlıydı. Fakat onu görmek bana kendimi rahat hissettirmedi. Kim olduğunu bilmiyordum. Yüzüme doğru yaklaştı hafifçe tebessüm ederek adam. Ama ben gözlerimi ister istemez arkasında ki esmer adama çevirdim. Sanki kendimi iyi hissedeyim diye başını bir kez sağlamıştı. Doktor dudaklarını oynatmaya başladı, bu sefer onu duymuştum. Sadece dediği şeyleri biraz zor anlıyordum. Doktor başımdan çekilip etrafımda gezindi ve bir kaç şeyler yaptı. Ardından onu tekrar esmer adamın yanında konuşurken gördüm. -Onunla konuştun mu? -Beni tam olarak duyduğunu sanmıyorum. -Uyandıktan sonra ne yaptı? -Sana anlattığımdan fazlasını değil. Doktor bana dönüp bir kez daha tebessüm ettikten sonra adamın omzuna elini attı. - Uyanır uyanmaz ilk seni gördü. Bu yüzden ister istemez ilk sana alıştı. Onunla ilk sen konuş devamını ben getireceğim. Korkması bedenen veya zihnen akut tepkiler vermesine yol açabilir. Omzuna koyduğu eliyle esmer adamı bana doğru itti ve dinlemeye koyuldu. Esmer adam, bana bakarken bir kez yutkundu. -Merhaba, beni duyuyor musun? Sesini şimdi net bir şekilde duyuyordum. Sıcacık ve ağır bir tondaydı. Ama çok sakin konuşuyordu. Dudaklarımı zar zor araladım. -Me...Mer...ha... Merhaba. İki adam birbirlerine hızla baktı. Doktor kendinden emir bir sesle memnuniyetle, Adam hevesle bana geri döndü. -Nasıl hissediyorsun? -Be- ben...ben... Konuşmak benim için ne ara bu kadar zor hale gelmişti? Kafamın içinde gayet akıcı konuşurken şimdi ağzımdan kelimeler zar zor çıkıyordu. Konuşmak yaptığım en zor iş gibiydi. -Tamam, peki...Kendini çok zorlama olur mu? İyi olduğunda konuşmaya devam ederiz. Adam benden daha fazlasını ummadan önümden çekildi, yerini doktora verdi. Doktor karşıma geçip yanındakine göre daha kendinden emin bir halde söze girdi. - Merhaba. Seninle konuşabilir miyim? Ondan biraz çekinmiştim. Diğeri kadar sadık ve mülayim durmuyordu. Doktor bunu fark etse bile kendini bozmadan isteğine devam etti. -Ben doktorum. Seni iyileştirmek için buradayım. Ben kötü müydüm? Neden iyileştirecekti ki beni? -Ben... Ben... Yine, konuşmayı beceremedim. -Pekala, hiç sorun yok. Kendini iyi hissediyor musun? Evet veya hayır gibi basit bir cevap vermen yeterli. Derin bir nefes aldım, nasıl olduğumu hissetmeye çalıştım. Hiç iyi değildim, ne olduğunu bilmiyordum ama ben, hiç iyi değildim. -Ha...Ha... hay... Hayır. - Çok normal. -dedi itici bir sakinlikle- Zamanla iyi hissedeceksin. Çok normal. Ona ne cevap ne de tepki verdim. Sadece iki adama aval aval bakıp duruyordum. - Pekala, -deyip adama döndü- Şimdi bilincinin yerinde olup olmadığına bakalım. Ama ilk seferde net sonuçlar almayacağımızı biliyorsun. Adam kafasını salladı, doktor bana döndü. -Adını hatırlıyor musun? Sadece adını söylesen bile şimdilik yeterli. - Ad, adım... Ben...ben... Ben kimdim?Adım neydi? Aklım düşünmeme hala izin vermese bile kendimi zorluyordum. Kim olduğumu bile bilmeyen biri miyim artık? Önceden neydim ki? Nefeslerim biraz hızlandı. Bunu fark eden doktor, -Eğer hatırlamıyorsan, dedi ancak sözünü kestim. Kim olduğumu unutamazdım. Ben, ben... Düşün kafam, ben kimdim? Kendimi bir ismi hatırlamak için öyle çok zorluyordum ki en sonunda kafam patlak verdi. Ve dudaklarımdan zar zor bir kelime döküldü. -Karmen. İkisi o anda birbirlerine yine zafer ile baktılar. -Memnun oldum Karmen, harikasın. Çok iyi gidiyorsun. Adını hatırlaman devamının olacağını gösterir. Gözlerim yanında ki adama kaydı. Onun gözleri niye olduğunu anlamadığım bir şekilde yaşla dolmuştu. Bana gururla bakıyordu, sanki tüm bu şahit olduğu anlar birer mucize eseriymiş gibi. "Ben..." Dedim ve gözlerimi üzerinde tonlarca ağırlık var gibi kapatıp açtım. Daha yeni uyanmış olmama rağmen beni uyku bastırıyordu. -Pekala Karmen, sanırım uykun geldi. Birazdan uyuyabilirsin. Sadece öncesinde bir kaç tetik yapmam lazım. Basit tetikler, nasıl olduğunu öğrenmek için. Tepki verememiştim. -Şimdi ben, ayak uçlarına gideceğim ve igne batıracağım. Eğer hissedersen lütfen belli et. Ali başında bekleyip tepkini kontrol edecek. Anladım mı Karmen? Ona cevap vermek yerine gözlerimi ismi Ali olan adama çevirdim. Demek adı buydu. Ali... Başımda istekle bekleyen doktora göz ucumla bakıp, başımı çok hafif oynatıp onayladığım zaman doktor dediği tarafa gitti. Doktorun varlığını hissediyor ve bedeninin üst kısmını görüyordum. Ancak başımı ona yükseltemiyordum. "Başlıyorum" diye duyurdu kendini. Saniyeler sonra ayağımda gezinen parmak uçlarını hissettim. -Hissediyor musun? Ali denilen adama bakıp gözlerimi sıktım. Ali, cevabımın olumlu olduğunu gördüğünü anda canlı bir sesle yerime cevap verdi. -Hissediyor, gözlerini yumdu. Evet anlamına geliyor. Doktor, resmen hissediyor. -Çok iyisin Karmen. Aferin sana, devam ediyorum. Şimdi iğne batıracağım. Saniyeler geçti, acaba batırmış mıydı? Onu hissetmemiştim miydim? Neden bu tetikler yapılıyordu? Ayaklarıma ne olmuştu ki? Ne olabilirdi ki? Fakat sonra iğne ucunun derimi delip geçmesiyle ani ve ufak bir çığlık attım. Bu tepkim Ali'nin yüzünde resmen sevinç çiçekleri açtırdı. Ancak, bunu bile sakince yapmıştı. Aynı acıyı diğer ayağımda da hissetmiştim. -Çok iyi Karmen, haberler iyi. İki ayağında da his kaybı yok. Aynı işlemi kolların ve bedenin için yapacağım, deyip iğneleri sırayla dediği yerlere batırdı. Hem kollarımı hem de bedenimi hissetmiştim. İki adam bunun için de beni tebrik ettiler. Ama zaten öyle olmam gerekmiyor muydu? Bu kadar şaşırmalarının sebebi neydi ki? Ben nasıl bir durumdaydım? Ardından Doktor, Ali gibi elinde ufak bir fenerle gelip onu gözlerimin önünde gezdirdi. İşini bitirdiğinde ellerini beyaz önlüğünün derin cebine sokup bana gururla baktı. -Karmen, durumun harika. His veya bilinç kaybı yaşamamışsın. Çok güçlü bir kadınsın biliyor musun? Gözlerimi alık alık kırpıştırdım sadece. Ben onlardan bile sakin ve uysaldım. -Uykun gelmiştir, rahatça uyu. Ali'ye güvenebilirsin. O, bu konuda doktor olmamasına rağmen epey bilgili. Seninle yakından ilgileniyor. Bir telaşın olmasın Karmen, güvenilir ellerdesin tamam mı? -Tam... Tamam, dedim harflerin yarısını yutarak. İkisi bana sırtını döndüğü anda, birden aynı beceriksizlikle konuştum. -Ben...ben neredeyim? Olmayan korkumu yatıştırmak için ikisi bana hızla geri döndü. -Ah, sevgili Karmenciğim dediğim gibi güvenilir bir yerdesin. Şimdi uyumalısın, uyandığında ve kendini daha dinç hissettğinde sevgili Ali bey sana sorularının yanıtlarını verecektir. Ben ise zaten seni kontrole geleceğim, anlaştık mı? Sadece başımı sallayıp gözlerimi kapattım. Uyku beni bataklık gibi içine çekerken ona karşı koymadım ve bembeyaz tavana bakarak uykuya daldım. ⛓️⛓️⛓️ "Kaçma! Katil! Seni öldüreceğim!" Gözlerimi siyah bir kabustan kurtulmak için hızla açtım. Nefes nefese kalmamıştım ancak git geller biraz hızlanmıştı. Gözlerimi beyaz tavana diktim, rüyam cok karışıktı. Bir kaç el görüyordum ve sanki ben düşüyor gibiydim. Ancak beynim asla daha fazlasını düşünmeme izin vermiyordu. Henüz bunların sırası gelmemişti sanki. Çıkarttığım hafifi uyanma ve inleme seslerinin hemen ardından bir adam yanıma hızla geldi. Etrafımda bir şeyler yaptıktan sonra yüzünü karşıma getirdi. Sanırım bu adamı ben, uyumadan önce görmüştüm. Ama yalnız değildi sanki, gözlerimin önünde başka biri daha hayal olarak beliriyordu. Beyaz önlüklü ve beyaz tenli. - Günaydın Karmen, iyi uyudun mu? Bu adamdan bir yanım korkmak isterken ona tanıdık gözüyle bakan diğer yanım ağır basıyordu. -Sen... Adım... Adımı nereden biliyorsun? Adam resmen uzun cümle kurduğum için sevinmişti. Fakat ben o cümleyi kurarken bile çok zorlamıştım. -Karmen, dün bunu kendin bize söyledin. Hatırlıyor musun? Kaşlarımı indirip gözlerimi kıstım. Aklıma gelenler anlamsız görüntülerdi. Yüzüm düşmüş olacak ki adam sert ama huzurlu çıkan sesiyle beni teselli etti. -Sakın üzülme, hafızan yerinde. Hatırlaman gerekenler yeni heni oturuyordur. Bize ismini sen söyledin. Karmen dedin. Biz diyorum çünkü dün yanımda doktor vardı. Seninle ilgilendi hatırlıyor musun? Gözlerimin önüne doktor adamın görüntüsü kesik kesik geliyordu. "Evet," diye mırıldandım. "Sen kimsin?" diye sordum ardından. -Adımı biliyorsun, ben Ali. Ali Duman. Ali, çok tanıdık gelen bir isimdi. Ancak karnımın sağ üst tarafında birden acı hissetmemle inleyerek gözlerimi tavana çevirdim. - Daha fazla sohbet etmek için biraz kendine gelmeni bekleyelim olur mu? İtiraz etmeden gözlerimle onu onayladım. O ise karnıma bakarak sakinlikle bir şeyler yapıyordu. Beyaz tavana bakarken boğazıma kuru bir ağrı saplandı. "Su" diye zar zor konuştuğum anda hemen yana doğru kayıp elinde bir bardak suyla bana söndü. Bardağın içinde ki pipeti dudaklarım arasına itekledi. Bir iki yudum içebildim. -Ben... Ben neredeyim? - Güvendesin, şimdi bilmen gereken tek şey bu. Güvendesin Karmen. Adamın huzur verici sesi kulaklarıma dolup zihnimi rahatlatıyordu. Onun ismini art arda tekrarladım "Ali... Ali..." Ali ise yüzünde herhangi bir duygu yansıması olmadan başını salladı ve doktoru çağıracağını söyleyip yanımdan gitti. Bir süre gelmedi. Ben ise tavana bakıp durdum. Neden boynumu bile oynatamıyordum? Üstelik boynumu saran o katı boyunluktan boğulacak gibi oluyordum. Aklıma bölük pörçük kareler düşüyordu. Bir kaç tanıdık yüze sahip adamın adımı seslenip bana ellerini uzattıklarını görüyordum. Fakat net olarak hatırladığım bir olay silsilesi yoktu. Zihnim açıkça bunu yapmama engel oluyordu. Fakat ben de bir yerde hatırlamak istemiyordum. İç güdülerim sadece kendimi ön planda tutuyordu. Bir süre sonra iki adam odaya girdi. Doktor ve Ali. İkisi başıma gelip bana tebessüm ederek baktılar. -Merhaba, bugün nasılsın Karmen? İyi uyudun mu? Ağrın var mı? Başka hiç bir sorusuna cevap veremeden sadece sonuncu olana atladım. - Var... Sanırım bu benim ilk uyanışım değildi ve hayal olarak hatırladığım şeyler dünden kalma olaylardı. - Çok normal, peki Ali ile sohbet edebildin mi? -Biraz ettik, dedi adam benim yerime. -Öyleyse kendine biraz geldin değil mi Karmen? -Daha iyiyim, dedim gittikçe iyileşen konuşma yeteneğimle. - O zaman bir kaç test daha yapabilir miyim? Tıpkı dünkü gibi zararsız ve basit olacak. Doktorun konuşmasıyla beraber kafam yerine oturuyordu. İki adamı da dün ne yaptığımızı da hatırlıyordum. "E- evet" dedim fısıldayarak. - Dün ki test sonuçlarından gördüğümüz gibi işitme kaybı yok, bilinç kaybı yok, hafıza kaybı yok, konuşma yetisi hala var. -bu sırada hem Ali'ye hem bana bakıyordu- Acıyı hissediyor. Şimdi ise hareket testi yapacağız. Dediklerimi yapmaya hazır mısın? Tüm saydıkları içime tuhaf bir duygu oturtturmuştu. Konuşmak duymak gibi temel ihtiyaçlarımı bile yapamayacak haldeydim demek onların gözünde. Onu basit bir evetle onayladığımda hemen harekete geçti. -O zaman başlıyoruz. İlk olarak gözlerini kapatıp açar mısın? Bu ve ağzımı açıp kapatma gibi diğer isteklerini yapmıştım. -Boynunda ağrı hissediyor musun? -Fazla değil. Doktor üzerime doğru gelip boyunluğu yavaşça çıkarttı ve kafamı elleriyle tuttu. -Kafanı yavaş yavaş bıraktığımda dik tutmaya çalış olur mu? Üçten geriye doğru saydıktan sonra ellerini çekti. Kontrolün tamamen bana kaldığını boynumda ki ağrıyla hissettim. Ama dediği gibi başımı zor olsa bile dik tutabilmiştim. Bu başarıdan sonra beni biraz dinlendirdi. Ali'yle kendi arasında konuşup yanıma geri geldiğinde el parmaklarımı, ellerimi, kolumu hareket ettirmemi istedi. Parmaklarımı hareker ettirirken bile ciddi bir acı saplandı. Kolumu hareket ettirmek ise resmen eziyetti. Ama sonucunda hepsini başarıyla hareket ettirmiştim. Hepsinden sonra yatağımda dik durmamı istedi, ancak bir iki santim havalanmaya çalışsam bile anında geri yattım. Bu bile doktora yetmişti. Sonra bakışları birden duruldu. Ali'ye manalı bakışlar atarken, Ali gayet ağır adımlarla başıma kadar yaklaşıp elini yatağımın üzerine koydu. Doktor ayaklarımın başına geçti. Ve benden onları hareket ettirmemi istedi. Basitti elbette zar zor bile olsa hareket etmeleri gerekiyordu. Tıpkı diğer uzuvlarım gibi. Ancak aradan saniyeler akıp gitti, doktorun veya Ali'nin yüzünde gülümseme olmadı. Doktor başımdan dikilip duruyordu. -Lütfen, sadece ayak parmak uçlarını hareket ettirir misin? Elimden geldiği kadar kendimi zorluyordum. Ancak onlar hala bana olumsuz bir suratla bakmaya devam ediyordu. -Deniyorum, dedim. -Biraz daha dene, dedi Ali. Yatağıma koyduğu elini yumruk yapmıştı. Sakin yüzü ilk defa biraz kasılmıştı. Dakikalar geçti, ben dahil odada ki herkes acı gerçeğin farkına vardı. Bacaklarımı veya ayaklarımı oynatamıyordum. Bu acı gerçek kalbime bir ok gibi saplandı. Gözlerimin anlam doğduğunu hissettim yanağıma sıcak damlalar akıyordu. -Neden? Ne- neden... Ben? Ben, neden..." Cümlemi bitirmeye gücüm kalmadı adeta. Neden diye sormak istiyordum, nasıl bu hale geldiğimi? Neden geldiğimi de? Doktor hemen ciddi bir açıklama haline girdi. -Karmen, sakin ol. Sakin olmalısın Karmen. -Ama... ama bacaklarım... -Kısmi felç geçiriyorsun, dedi bacağıma eğilmiş bir şeyler yapıyordu. Gözlerim istemsizce birden Ali'yi buldu. Ona yalvarır gibi bakmam kaçınılmazdı. Ve onun bana elinden bir şey gelmediğini belli eden duygularla bakması da öyle. -Ama, ama ben acıyı hissettim. Dün iğneyi hissettim. -Tamamen değil Karmen. Dün sen hissedene kadar iğneyi üç defa batırmıştım. Üstelik son batırmamda epey derine indim. Ancak o zaman hissedebildin. -Ama... ama... -Bacaklarında ciddi bir uyuşukluk var, sol bacağından vurulmuş olman, düşmen, haftalardır hareketsiz yatman ve özellikle alt tarafını çarpman tüm bunları tetikliyor. Durumun iyi, tamamen felç değilsin, his kaybı tamamen yaşanmadı. Doktorun dediklerini kendine konduramıyordum. Neler olduğunu bile dünden beri asla anlamış değildim. Kafam bir gidip bir gelirken bedenen sefil bir haldeydim. -Peki, peki hep böyle mi kalacağım ben? Bir... Bir daha ayağa kal- kalkamayacak mıyım? Yürüyemeyecek miyim? Hep kısık çıkan sesim şimdi bir nebze olsun yükselmişti. -Karmen her hastada durum değişiklik gösterir. Bedenin zaman içinde tedavilere nasıl tepki verir bilemeyiz. Ama unutma her şey senin elinde, tekrar yürüyebilmek bile. Derin nefesler alıp veriyordum. Ve beynimde ki zinciri kırmanın vakti gelmişti artık. Düşünmeme izin vermese bile ben sorularımı sorup yanıt alacaktım. Yeniden kendime kavuşmak için. Telaşlı ve korku dolu bir sesle tüm nefesimi kullanarak art arda sorular sordum. Fakat hedefim doktor değil esmer tenli adamdı. -Ali, lütfen bana ne olduğunu söyle. Ben bu hale nasıl geldim? Buraya nasıl geldim? Ben ne haldeyim? Neyim var? Neredeyim? Neden her yerimde ağrılar var? Anlatın lütfen. Nefes nefese kalışımın peşinden Ali elinde bardakla bana uzanıp su içirdi. Kafası yüzüme yakın iken kulağıma rahatlatıcı sesiyle sakin olmamı söyledi. Ve tabii ki güvende olduğumu da. Ama bunlar yeterli değildi ben kısmı felç yaşarken bu sözler beni rahatlatmıyordu artık. -Sevgili Karmen, bugünlük bu kadar yeterli. Şimdi uyusan ve yarın sorularına cevap alsan nasıl olur? -Hayır! -diye tısladım dişlerimin arasından- Uyumak istemiyorum, ben sorularıma yanıt istiyorum. Ali ağır ağır nefes verip arkasından bir sandalye çekti ve bana bakacak şekilde oturdu. -Karmen, bugün günlerden 2 Eylül. Ben seni 29 temmuz sabahı, sahile yürüyüş yapmaya gittiğim zaman kıyıya vurmuş halde buldum. Dün uyandığında ise tarih 1 Eylül'dü. O günden bu güne yani tam olarak 35 gündür komadasın. Ben komaya mı girmiştim? Hem de otuz beş gündür? Beynim bunları duymamak adına algılarımı kapatıyordu sanki. Çünkü Ali tarih verdiği zaman aklıma birden 28 temmuz günü düştü. O günün tarihi net bir şekilde kafamdaydı. O gün ne olmuştu? -Ben...ben otuz beş gündür uyuyor muydum? - Uyumuyorsun Karmen. Tekrarlıyorum vücudun komaya girdi. Hayatta kalmak için. -Neden? Karmen seni bulduğumda durumun çok kötüydü. Hatta ben... -sertçe yutkundu- seni ölmüş sandım. Fakat nabzını kontrol ettiğimde çok yavaş attığını fark ettim. Durumun normal değildi, polis veya hastaneye gitmenin ikimiz için olası bir soruna yol açacağını düşündüm. O yüzden seni direkt evime getirip yatağıma yatırdım. İlk işim doktor Battal beyi çağırmak oldu. Kendisi güveneceğim nadir insanlardan biridir. Ali doktora baktığında sözü birden o devraldı. -Seni gördüğüm ilk an bunca yıllık tecrübeme rağmen neye uğradığımı şaştım. Tedavinin burada olmayacağını söylesem bile Ali itiraz kabul etmedi. Burayı adeta bir ameliyat haneye çevirdik. Günler boyunca bıçak altına girdin. Günler boyunca alçıya aldık seni. Günler boyunca tedavi etmeye çalıştık. Uyanmanı beklemiyorduk ta ki sen iyileşme gösterdiğin zamandan beri. Dün ise o güzel mucize gerçekleşti ve sen gözlerini yeniden yaşama açtın. Bu süreç içerisinde Ali'nin üzerinde emeği çok. Adam müthiş bir ilgiyle senin için ne gerekiyorsa yaptı. Ali birden elini doktorun dizine götürüp hafifçe sıktı. Tüm bu olanlara şaşkınlık içinde dinlerken adamın beni anlatırken kullandığı tasvirler canımı sıkmıştı. Merakım tetiklenmişti. Beynim sorma, diye ısrar etse bile. Ben sormuştum. -Neden? Neden bu hale geldim ben? Beni bulduğunuzda nasıldım? Neyim vardı? Bu sefer doktor yerine Ali net bir dille "yoruldun" dedi. -Hayır. -Yoruldun Karmen, dinlenmeye ihtiyacın var. -Hayır Ali, duymak istiyorum. Neyim var? -Öğrenmeye hakkı var, dedi doktor istemeyerek. Ali çenesini hafifçe sıkıp gözlerini yumdu ve başını aşağı eğdi. Onun tepkileri beni duyacağım şey hususunda daha ürkütmüştü. -Seni bulduğumuz zaman Karmen boşuna ölü sanıp korkmadık. Söyleceklerim lütfen seni etkilemesin, çünkü neredeyse çoğu iyileşti. Diğer çoğu iyileşme sürecinde. Tırnaktan tepeye doğru başlayacak olursak, sol ayak en küçük iki parmağı kırık, bir parmak çatlak ve iki ayakta zedelenmeler var. Sağ ayağında kısmen yırtık aşil tendon var. Sol bacağına saplanmış bir kurşun çıkarttık. Sağ bacağında baldır kemiği çatlak. İki bacağında kas zedelenmeleri var. Bedeninin yukarı kısmında ise sırtta alt tarafta bir omurga kırığı var, kısmi felci tetiklemiştir. Kaburga kırılması ve bu kırığın akciğerin bir kısmını yırtması, ancak dikildi. Sağ göğsünün altında uzun bir dikiş izi göreceksin. Sebebi bu. Yırtık karaciğer, ancak dikildi. Sol elinde serçe parmağın kırık. Orta düzeyde kafa travması. Ağır sanıyorduk sen uyanınca öyle olmadığını anladık. Sıvılaşma, kafa içi basıncı düşürmek için gerekli operasyonlar. Ve sayısısız yara, ki bunların çoğu geçti. Doktor benden uzaklaştı ve masanın üzerinde ki sürahiden kendine bir bardak su doldurup içti. Ali oturduğu yerden kalkmadı. Peki ya ben? Yutkunmak istedim, tükürükler boğazımda birikti. Göz yaşlarım usul usul akıyordu. Ben tüm bunları hak edecek ne yapmıştım? -Bunların başına ne sebeple geldigini hatırlıyor musun Karmen? O kurşunun sana nasıl sağlandığını da? Benim bir kaç tahminim var ama önemli olan senin hatırlaman. Donuk gözlerimi adama çevirdim. Doktorla sohbet etmek içimden gelmiyordu. Hatta kimseyle tek kelime edecek durumda değildim. Nefes akışlarım hızlanıyordu. Bomboş zihnime bir sürü hayal geliyordu. Tırlar, patlamalar, insanlar, koşuşturmaca, konuşmalar. Başımı istemeyerek hızla sağa sola yalpalamaya başladım. Kalbim yerinden çıkacak kadar hızla atıyordu. Ben... Ben bu acıya katlanmak zorunda mıydım? Benim ciğerlerim yırtılmıştı. Kemiklerim kırılmıştı? Nasıl, nasıl olabilir? Ben, ben hak etmedim. Hayır, hayır... Ben bu kadar fazlasını hak etmedim. Artık tüm bedenim şiddetle titriyordu. -Doktor! Doktor o iyi değil. -Şoka girdi! Ali, çabuk arkadan uyutan iğnelerden getir! Çabuk! Düşünceler önce zihnimi sonra beni boğarak her şeyi karanlığa gömdü. ⛓️⛓️⛓️ Zor olan ölmek değil hayatta kalmak. Gerçek aşk bedenini iyileştirmek değil onu yaraları ile sevmek. Ve bencillik sayılacak ise böyle bir hayat, bu duruma düşene kadar yapılan fedakârlıklara sayılsın. Bir kabusla beraber uykumdan uyanmış bana manzara sayılan o beyaz tavana dakikalardır bakıyordum. Uyandığımı kimseye henüz belli etmedim. Sadece biraz düşünmek istemiştim. Kendimi, sadece kendimi hemde. Düne kadar beynim beni zorluyordu, başka kimseyi ve olanları hatırlamamak için. Ama ben şimdi her ikisini de hatırlamış olmama rağmen hiç düşünmüyordum. Hatta o isimleri ağzıma bile almayacaktım. O olayları geçmişin defterinde son sayfa olarak sayacaktım. Şimdi sadece kendimi düşünüyordum. Bana nimet olarak verilen bu bedene nasıl haksızlık yaptığımı? Ne ve kim uğruna onu böyle mahvettiğimi. Fakat, artık bunlar olmayacak. Ben kendi saçımın teline zarar gelmemesi için başkasının her şeyini yakacaktım. Kendimi susturdum. Kafamın içinin etraf kadar sessiz olmasını istedim. Sessizlik odaya atılan adım sesleri ile bozuldu. Gelen ve kafama dikilen sadece Ali olmuştu. Beni kontrol etti, bazı şeyleri ayarladı ve yeniden başıma geldi. -Günaydın Karmen, bugün nasılsın? -Günaydın, iyi olacağım. Saat kaç? Ali saatine bakıp "sabahın sekizi" dedi. -Normalde böyle erken uyanır mısın? -Daha erken uyanırım. Yürüyüş yapmayı seviyorum. Bana uzattığı suyu içtikten sonra gözlerimi ona diktim. Baştan yetebildiğim yere kadar onu süzdüm. Mağrur bir duruşu vardı, ama bedenen sağlığı yerinde duruyordu. Siyah saçlarını yana yatırmıştı. Siyah, zeytin gözleri bana şefkatle bakıyordu. O benim için üç günlük bir adam iken, ben onun için kırk günlük biriydim. Ama hiç yabancılık çekmiyordum ona karşı bu tuhaf ama sıcacık bir histi. Pek konuşmadık, Ali odadan çıktı geldiğinde ise elinde bir tepsi ufak porsiyonlarda kahvaltı vardı. Tepsiyi masaya koyup yanıma geldi ve beni dikkatlice dik tutmaya çalıştı. Zorlandım, kendimi zorladım ama tam olarak dik durmadım. Yine de tamamen yatmaktan iyiydi durumum. Kahvaltıyı bacaklarımın üzerine koyup sandalyeyi dibime çekti ve bana yavaş yavaş yedirmeye başladı. Henüz kollarımı yemek yiyebilecek kadar çevik kullanamıyordum. Dördüncü gün, bana kahvaltımı getiriyor, yediriyor, değerlerimi doktora söylüyordu. Uyumadan önce yaralarımın pansumanlarını değişiyor ve günün belli bir saatinde evden çıkıp yerine iki kadın gönderiyordu. İki kadın benim yerine getiremediğim şeyleri yapıyordu benim için. Beş, altı yedi derken bir haftanın sonunda nihayet yatakta oturur hale geldim. Dimdik değil, arkamdaki karyolaya yaslananilecek kadar. Bacaklarımı hala oynatamıyordum. Beni zorlamıyordu, sorular sormuyordu. Ben de ona soru sormuyordum. Şimdilik ikimizin tek önceliği iyileşmemdi. İkinci haftaya geçtik. Doktor bu hafta içinde beni iki kere kontrol etmeye geldi. Ve durumumun gittikçe iyileştiğini söyledi. Ayağa kalkabilme sorularını ise ne yapıp edip cevapsız bıraktı. Fakat bir gelişme kaydetmiştim. Artık kollarımı hareket ettirip kendim yemek yiyordum. Bazen kaşığı ağzıma götürürken kontrolsüzce kolum düşüyordu. Ama Ali başımda durduğu için hemen temizliyor ve yemeği kendi yediriyordu. Fakat hala yatalak olmam bir çok sorun doğuruyordu. Kim olduğunu bilmediğim kadınlar geliyor resmen altımı temizliyordu. Şu anda öyle bir durumdaydım. Kendime acı acı baktım. Her şeyi kendi başına yapan Karmen bu hale gelmişti resmen. Bu görüntüler benim ömrümün sonuna kadar hafızamdan çıkmayacaktı. Beni ne hale getirdiklerine baktım, benim kendimi ne hale getirdiğime baktım. Kadınlar gitti, biliyordum ki yarım saat sonra akşam yemeği için Ali gelecekti. Tahammül ettiğim bu fena olay bana yeterli gelmemişti. Daha fazlasını görmek istiyordum. Beni öldürmeyen acı güçlendirecekti. Yarım saat sonra anahtar sesi duydum. İçeriden gelen bir kaç takırtı sesinin ardından yattığım odanın kapısı açıldı. Yatağımda doğrulup arkaya yaşlandım. Adam bana tebessüm etti yanıma geldi ve günlük rutin sorularını sorup kontrollerini yaptı. Fakat yüzümün nasıl ekşidiğini fark etmişti. Sormaya cesaret etmiyordu. O yüzden konuyu ona bu konuyu açtım. -Yemekten önce sana bir şey sormak istiyorum. Gözlerini hafifçe kaçırıp, kısa kirli sakalını sıvazladı. -Önce yemek yiyelim. Uyumadan önce sohbet ederiz, sesinde her zaman oturaklı bir tonlama vardı. Ama onun bu dediğini hiç ciddiye almadım. Ali gözlerini ağır ağır kapayıp açtı. Yorgun yüzü sanki ben onu daha çok yormuşum gibi huysuzlanmıştı. - Böyle şeyleri öğrenmek sana iyi gelmeyecek. -Benim ne olduğunu bilmiyorsun, diye çıkıştım ona. -Nesin sen süper kahraman mı? Sesi ilk defa sinirli çıkmıştı. Ona her karşı çıkışımda saygısızlık yapıyor gibi hissediyordum. -Hayır, ama hayatım boyunca nelere katlandığımı bilsen bence sen öyle olduğumu söylerdin. -Nelere katlandın bilmiyorum, ilgi alanım değil. Beni ilgilendiren nokta şuan olduğun durum. Bak Karmen, güçlü bir kadın olduğunu aşikar ancak; bir başkasının acısını görmek ile kendini görmek arasında çok fark var. Başımı usulca iki yana salladım. -Görmek istiyorum Ali. Ne olursa olsun. Sen de fotoğraflarım var değil mi? -Evet, bir sorun olursa diyet kanıt niyetine çekmiştim. -Bana onları göster. Başını salladı ve bana ciddiyet içinde şunları söyleyip odadan çıktı. -Hayatta ki herkes kendi tercihlerinin sonuçları doğrultusunda yaşar. Ali böyle bir adamdı. Fazla konuşmazdı, itiraz etmezdi. Ağır ve ciddiyet doluydu. Ama bir o kadar iyi bir insandı. Geri dönmesi uzun sürmedi. Yanıma yaklaşırken elinde bir deste fotoğraf kartı tutuyordu. Yüzüme baktı, kararımdan geri dönmem için bir saniye bekledi, ben itiraz etmeyince ise fotoğrafları elime bıraktı. Elime aldığım fotoğrafları tersi bana denk gelecek şekilde göğsüme yasladım. En son aynaya baktığımda kendimi bir insan olarak görmüştüm. Sağlam, gülümseyen, yüzü güzel ve hoş bir kadın olarak. Fotoğrafları yavaşça kendime çevirdim. Ve gördüğüm ilk şey sahil kıyısına yüz üst bir şekilde vurmuş bedenimdi. Tüm vücudum anında buz kesti, kanım donmuştu. İkinci fotoğrafa geçtim, aynı yerde yüz üstü döndürülmüştüm. Hızla diğerine geçtim, ve diğerine. Fakat her fotoğrafa baktığımda tüm evi inletecek şiddette çığlıklar atıyor ve ağlıyordum. -BU BEN OLAMAM! BEN OLAMAM! BU NE? BEN... HER YERİM... PARAMPARÇA... YÜZÜM... YÜZÜM TANINMAZ HALDE! Ali üzerime çullandığı gibi elimde sıkı sıkı tuttuğum fotoğrafları "YETER!" diye bağırarak çekip almıştı. O benden uzaklaşmadan adamın ceketinin iki yakasına yapışıp delirmiş gibi sordum. -Hala öyle mi gözüküyorum? -Hayır. -YALAN SÖYLEME! ALİ, HALA ÖYLE Mİ GÖZÜKÜYORUM? -Hayır, dedi sert ve baskın bir sesle. -Ayna getir. Bana ayna getir!. Ali kendini benden çekip elinde fotoğraflarla odadan çıktı. Ağlamam ve çığlıklarım devam ederken elinde yuvarlak bir ayna ile geri döndü. Bana onu uzattı. Elinden aldığım gibi kendime tuttum. Görmeyeli uzun zaman olmuş olan açık kahverengi gözlerime baktım. Ve sadece iki kelime fısıldadım. "Merhamet öldü." Çünkü ben bedelini kanımla ödedim. ⛓️⛓️⛓️ Üçüncü haftaya geçtiğim günün sabahı Ali ile beraber yatağımın üzerinde kahvaltı yapıyorduk. -Bacaklarım, masa görevi görmek haricî bir işe yaramıyor. Ali ağzında ki lokmayı yutup bana bir kaşını kaldırarak baktı. Ali yine o buz gibi tepkisini verecek iken ağzına bir parça ekmek soktum. -Ali, ben daha fazla böyle duramam. Kalkmam lazım. -Yine kendini zorlamaya başlama Karmen. -Kendimi zorlamıyorum. Ben özüme dönmek istiyorum. Beni tanımıyorsun. Acıya karşı eşiğim yüksektir. -Tabii, dün buna bizzat şahit oldum, diyerek dün ki fotoğraf faciasını vurguladı. -Ama şimdi gülüp şaka yapabiliyorum değil mi, dedim kendimden emin bir şekilde. -Öfkelisin, dedi bilmiş bir sakinlik içinde. Otuz iki diş sırıttım ona bakarak. -Bak öfkeli değilim. -Doğru. -derken bacaklarımda ki kahvaltı tepsisini kaldırdı- Sen çok ama çok öfkelisin. Arkasından giderken seslendim. Odaya geri geçtiğinde cevap verdi. -Hayır. İşte burada yanılıyorsun Ali. Ben kendime sınırlı değilim, öfkem kendim hariç herkese artık. Başını sallayıp koluma bir serum takmaya başladı. Bu günlük vitamin ihtiyacım içindi. -Bana inanmıyorsun değil mi? Özellikle, güçlü biri olduğuma. Serumu koluma takarken hiç konuşmadı. Ardından işini bitirip sandalyesine oturdu. -İnanıyorum Karmen, bu yanlış fikre nereden kapıldın? Hayatta kalman bile bir mucize. Ama doğru seni tanımıyorum Karmen. Gözlerimi kısıp, yorgun bakışlara sahip adamı menzilim içine aldım. -Bence artık birbirimizi yavaştan tanımanın vakti geldi. Bu isteğimin üzerine kimse başka bir şey söylemedi. Ali bugün dışarda işi olduğunu akşama doğru eve geleceğini ve o zamana kadar hem öfkemin geçmesini beklememi ve mantıklı olarak bir karar vermemi istedi. Fakat ben öfkeli değildim. Ben kendime merhamet gösteriyordum artık başkaları yerine. Ve Ali'yi tanımak benim için bir şeref olacaktı. Ona karşı içimde biriken vefa borcu giderek kabarıyordu. ⛓️⛓️⛓️ Akşam oldu ve Ali geldi. Onu tam olarak tanımasam bile olgun ve çok yürekli bir adam olduğunu söyleyebilirim. Nazik ve ağırbaşlı biriydi. Beni kendime asla aciz hissetirmemişti bunca zaman. Kendimi onun yanındayken sığıntı gibi hissetmiyordum. Akşam yemeği yedik. Ve yatak başıma sandalye çekip oturdu. Bakışlarımdan kararımın değişmediğini anladı. Artık ikimiz birbirmizi daha fazla tanımak istiyorduk. Çünkü ben bir aydır uyurken o başımda kim olduğumu bilmemesine rağmen bana yardım etmişti, artık uyandığıma göre yardım ettiği insanın kim olduğunu bilmek onun en doğal hakkıydı. -Nereden başlamak istersin konuşmaya Karmen? -Sen neyi merak ediyorsan oradan. -Soy adın ne, diye sordu. - Ivy As Cindy, dedim tereddüt etmeden. Biraz şaşırmıştı. -Ben yabancı değilim, kocamın ailesi yabancıydı. Daha doğrusu ispanyol kökenli babası vardı. Donuk suratı şaşkınlık içinde kasıldı. - Eskiden evliydim Ali. Kocam öldü, yüzüğümü kaybettim. Şimdi her şeyi anlamış gibi başını salladı. Cevap vermedim. -Sana bu gece sadece kendimi anlatacağım. Başka kimseyi değil. - Aslında meraktan sormadım Karmen. Şey için sormuştum, sen komadeyken üç dört defa yabancı bir isim sayıkladın. -İsim neydi, diye sordum hızla. Sesimin titrediğini fark etmişti. -Hatırlayamıyorum, dikkat etmedim. -Önemi yok, deyip konuyu kapattım hemen. -Soru sormaya devam ediyorum o zaman. Karmen, bu hale nasıl geldin? Kafam her şeyi, artık net bir şekilde hatırladığı o güne gitti. - Uçurumdan düştüm, nehir yatağı üzerine. Ama sanırım suyun altında ki kayaya çarpmış olmalıyım. Bu dediğime hiç şaşırmadı hatta kendini onaylayan bir şekilde omuzlarını silkti. -Tam da tahmin ettiğimiz gibi olmuş. Ama düşmenin sebebi vurulma olmalı değil mi? Seni kim vurdu? Sessiz kaldım. -Bak Karmen eğer neler olduğunu, seni kimin vurduğunu bana söylersen yardım ederim. Korkmana gerek yok. -Hayır Ali, yardıma ihtiyacım yok. Tabii -bacaklarıma bakıp- şu halim hariç. Bu halimle senin yardımına köpek gibi muhtacım. -Bu tür ifadelerde bulunma. Yani Karmen bana uçurumdan düşmeden önceki yaşantını anlatmayacaksın. -İnan bana Ali, ben hatırlamak bile istemezdim. Belki sakinleştiğim bir zamana denk gelir ve anlatırım. Beni zorlamadı. Anlatmama sebebim gerçekten ona sunduğum bahanelerden biriydi. Güvenmek problem değildi, ben anlatırken ağzıma bazı isimleri bile almak istemiyordum. Ya da beni bu hale getiren o intikam oyunumu kendimden utanmadan anlatacağımı sanmıyordum. Fakat ne yazık, beni komadan uyandıran şey aynı sebepti. -Sana vermek istediğim bir şey var, deyip ayağa kalkıp arkasında ki kahverengi eski komodine ilerledi. Çekmeceyi açtı ve içinden siyah, gri renginde ki ağır metali çıkartıp "senin silahın" diyerek bana uzattı. - Bu kaybolmamış mı, derken metale hayranlık içinde bakarak elime aldım. - Hayır seni bulduğumda elindeydi. Dün fotoğraflara baktığında görmedin mi? -Dikkat edemedim. -Elinden almaya çalıştım ama silahi öyle sıkı sıkı kavramıştı ki açamadım. Elini rahat bırakman ve silahı almam seni bulduktan üç gün sonra oldu resmen. Şarjörü çıkartıp baktım. İçinde tek bir kurşun vardı. Yeminli kurşunum. Bunu gördüğüme öyle çok sevinmiştim ki yüzüm gülmüştü. -Silahını çok mu seviyorsun? Silahları sevmek iyi bir şey değil. - Silahımı değil onun beni koruyuşunu seviyorum, dedim. - Pekala, minik evcilik oyunumuz bittiyse bana tam olarak ne istediğini söyle. Boğazımı temizlemek adına bir kaç kez öksürdüm. - Yeniden kalkmayı istiyorum. - Ama bunun çok zor olduğunu biliyorsun. Bacakların neredeyse felçli. -Yeniden kalkmak istiyorum Ali. Çünkü ben buyum. Ben kalkmak için düşerim. Ben yeniden doğmak için ölürüm. Anladın mı? Adımı seslenip elimi tutu. Kendimi iyi hissetmiştim... -Madem kalkmak istiyorsun, o zaman bunun için elimden geleni yapacağım. -Sadcee kalkmak değil, eski beni istiyorum. Ben ruhen değiştim. Daha güçlüyüm ama bedenim bana ayak uydurmuyor. -Kendine merhametsizsin. - Hayır, bu merhametli halim. Çünkü bu hırsım ve azmim içimde ki öfke, kendime değil. Diğerlerine. -Diğerleri derken sana kötü şeyler yaşatan kişiler mi? -Hem iyi hem kötü. Düşmeden önce ki zamanlarda kötü badireler atlattım. Onların sonucu bir sürü insanı kaybettim. Yüzü düşmüştü, bana merhametle ve acıyarak baktı. -Çok kötü... Karmen, çok üzüldüm. Onlar için vicdan azabı çekiyorsun değil mi? -Hayır, çekmiyorum. -dedim soğukkanlılıkla- Ben tüm günahlarının bedelini kanla ödedim. Artık hiçbiri için üzülmüyorum. Ben, en az onlar kadar ölüyüm. Ama şimdi dirileceğim. Çok çektim, çok çektirdim. Ama en çok ben yaralandım. İyileşme vaktim geldi. Acıma yok merhamet yok, hepsi öldü. Uçurumdan düştüler ve öldüler. Ben bambaşka bir Karmen Ivy As Cindy'im artık. Ali yutkunup sandalyesine iyice yapıştı. -Korktun mu? -Hayır, hayır Karmen. Bu sözler ben de korku uyandırmıyor. Aferin, kötü olaylardan sonra herkes senin gibi ayağa kalkamaz. Hafifçe güldüm. -Doğru, var. Ben aslında -derken öyle zoraki konuşuyordu ki- Polisim Karmen. Gözlerim birden fal taşı gibi açıldı. -Ne? Ne dedin sen? Polissin öyle mi? Bu yüzden mi tüm bu soruları bu sordun bana? -Karmen sakin ol, eski polisim. -Eski? -Eskiden yani 8 yıl önce polistim. Rütbem komiserdi. -Şimdi neden bekçisin? Siyah yorgun gözleri uzaklara dalıp gitti. Tıpkı benim gibi bir his dolanıyordu orada. Biraz hüzün ama biraz öfke. -Ben de senin gibi kötü badireler yaşadım. Ama sonucunda ise polislikten men edildim ve bir bekçi olarak buraya tayin oldum. Senin gibi hayatımı tekrar kazanma gibi bir isteğim olmadı. Ben bu rezil hayata alıştım. Ama, deyip sustu. -Seni bu rezil hayata bağlayan şey nedir Ali Duman? Tekrar sustu, bu sessizlik çok şey anlatıyordu. Ben fazla duymak istemedim. Kafam ancak kendi dertleriyle meşguldü çünkü. Mesela yürümeyen iki bacak gibi. -Mesela -diye lafa girdim- Beni hayata intikam bağlıyor. Hem de her seferinde. Kocam ölmedi, öldürüldü. Ve tabii diğer masum insanlar da öyle. Ama intikam eskiden başkalarına aitti. Şimdi ona hepsinden üst bir güç eklendi. Kendim. Ali parmak uçlarıyla şakaklarını ezdi. -Belki... belki sebeplerimiz aynıdır. Beni de bir intikam bağlıyordur hayata. Ama benim intikamım tozlandı. Eskidi, çürüdü. - Pekala öyleyse bu konu hakkında daha fazla konuşmaya gerek yok. Merak ediyorum Ali, sen de benim gibi dul musun yoksa? İkimiz için kullandığım deyim onu güldürmüştü. -Hayır, ben hiç evlenmedim Karmen. -Bu halinle bekar kalmana şaşırdım doğrusu. Adam dediğime pek anlam veremedi, kafası karışmıştı. -Ne anlama geliyor bu? -Bilmem, iyi birisisin. -gözlerimle onu süzdüm- yakışıklısın. -Ne? Yakışıklı mıyım? Ben yaşlıyım Karmen. Otuz yedi yaşındayım. Göz devirip omuz silktim. -Yaşlı değilsin, ayrıca yaşlılar yakışıklı olamaz diye bir kural mı var? Belki de seni çekici yapan şey budur. Adam gerçekten ilk kez bunları duyduğunu belli eden bir hayret içinde susup kaldı. Bu haline birazcık güldüm. Tepkisi bana birini hatırlatmıştı... Neyse Karmen... -Pekala asıl konuşmaya dönelim. Eski polis ya da daha doğrusu komiser. -Öyle seslenme lütfen. -Zoruna mı gidiyor? -Evet. - Peki, o kadar ağırbaşlısın ki seninle uğraşamıyorum. Yüzü biraz düşmüştü. - Hayır, hayır... İyi bir insansın Ali. Huzur vericisin. Ayrıca kimse tanımadığı birini evine alıp günlerce ona komadayken bakamaz. Biraz düşününce bu durum bana tuhaf geliyor. - İltifatların için teşekkür ederim. Ama tuhaf gelen şey ölmek üzere olan bir insana yardım etmem mi? Bence yerimde sen olsan, aynısını yapardın. -deyip ağzıma lafı tıktı.- Aslında ben de vaka görmeyi özlemişim. Gülüştük, gülüşü bile mahçuptu. -Dövüş biliyor musun? Alaylı bir bakış attı. -Bu yaşlı ve yorgun adamda hala işe yarayan şeyler var, deyip gülerek dizine vurdu. -Bildiklerini bana öğretir misin? Kocaman bir heves eşliğinde sordum bunu. Yeniden dövüşebildiğim günleri hayal etmiştim. Üstelik Ali de dövüş biliyordu, bana yeni teknikler öğretebilirdi. - Koşmadan önce yürümeyi, yürümeden önce emeklemeyi öğrenmen lazım Karmen. - Üçüncü haftaya geçtim bile ama ben hala yataktan çıkamadım. - Doktorun sana neler saydığını hatırla Karmen. İyileşmen zaman alacak ama sen zaten iyi gidiyorsun. -Yeterli değil! Ben... -gözlerimden iki damla yaş aktı- Ben sakat kalmak istemiyorum. - Kalmayacaksın. Elini dostane bir şekilde elimin üzerine koyup tam olarak gözlerimin içine baktı. Ben de elimi üstüne koydum. - Buna izin vermeyeceğiz, ikimizde. ⛓️⛓️⛓️ Ertesi günün sabahına uyandık. Kahvaltıdan hemen sonra yavaş yavaş çalışmalara başladık. Ali doktorla görüşme yaptıktan sonra önce üst vücudu tamamen kendine getirmek istedi. Yani bacaklarım hariç üst yerlerimin tekrar hareket ettiğine emin olmak istiyordu. Çünkü demişti ki "antrenman sırasında yardımı kollarından alacaksın" Bir kez daha doktora danışarak ayrıca kendi derin bilgilerinden faydalanarak belden yukarısı için egzersiz programı ayarladık. Bir günde sabah yarım ikindi vakti yarım saat olmak üzere bu egzersizi tekrarlamam gerekiyordu. Fazlası için zaten bedenim katlanamayacak kadar yorgundu. Kollarımı kaldırıp indirme, elimi açıp kapatma, parmaklarımla eşyalar tutmaya çalışma, belimi sağ sol yapma, kafama hafif masaj ve boynumu sağ sol hareket ettirme eşliğinde tamamen bir haftam gitti. Ali bana her konuda yardımcı olmaktan asla geri kaçmıyordu. Yaralarıma merhem sürüyor, pansumanları yeniliyordu. Günler boyu hevesli bir azimle hareketleri yaptım. Ve üçüncü haftanın sonunda ise üst bedenimin her yerini oynatır hale geldim. Vücudumda hala yaralar, ameliyat ağrıları, dikiş izleri ve onların patlama ihtimalleri olduğundan bedenimi henüz zorlamıyordum. Dördüncü haftaya geçtiğimiz zaman kahvaltıda ufak bir sohbet ettik. -Bugün, parmaklarını oynatmaya çalışacaksın. Kafa salladım, ümitsizce bacaklarıma baktım ve önümde ki yumurtayı bitirdim. -Bir ay oldu. -dedim- Ben komadan kalkalı tam bir ay oldu. Bir ay boyunca yatağımdan kalkamadım bile. -Karmen, kendine haksızlık ediyorsun. -Yine başlama Ali, dedim çatalı tabağa sertçe koyarak. Kahvaltımızı ikimize zehir etmek istemiyordum ancak öyle ağır bir psikolojik hasar içindeydim ki kendimi dizginlemem bile takdir edilmeliydi. - Hayır başlayacağım Karmen. Gözümün önünde kendini yemene izin vermeyeceğim. Öyle sakin bir ses tonu vardı ki karşısında bağırmaya çekiniyordum. -Bir aydır uyanığım ve bir aydır komadayım. Bedenim toplam iki aylık bir iyileşme süresi içinde ama... -Ama ne? İlerleme kaydetmedim mi diyeceksin? Hadi söyle ama ne? Sustum, ona dik başlı cevaplar vermiyordum. Ona saygı duyuyordum ve asla çizgiyi aşmak istemezdim. -Karmen sen ölmek üzereydin. Vurulmuştun, üstelik uçurumdan düştün. Ölmek üzereydin, sen komadayken hafıza kaybı yaşanır dedik ya da sağır olur hatta kör. Beyni tamamen gider dedik. Bedenen felç kalır dedik. İç kanamadan ölür dedik. Senin o halini her gördüğümüzde asla iyi bir ihtimale yol vermedik. Çünkü cok kötüydün. Ama uyandın bizi alt ettin. Saydıklarımız birini bile yaşamadın. Olağanüstü bir şekilde. - Ali... Her şey iyiye gitse bile bacaklarım, onlar işe yaramaz haldeler... - Karmen hislerin hala yerinde, biz elimizden geleni yapacağız dedik. Söz verdik, ayağa kalkacaksın. Belki yarın belki bir ay sonra belki bir yıl. Ama kalkacaksın. Daha fazla konuşmadan yemeği önümüzden kaldırdı ve yanıma geldi. Üzerimde ki serumları, makine kablolarını çıkarttı ve örtüyü aşağı kadar indirdi. Altımda şort vardı. Bacaklarıma baktım, morarmış ve yaralar içindeydi. Kurşun yarası üstü sargı beziyle sarılmış olsa bile çevresi kan toplamış ve damarlanmıştı. Bedenimin çok çirkin bir halde olduğu kanısına vardı. Hemde tepeden tırnağa. Ali karşıma geçti. -Pekala. Ali parmaklarımı üç kez art arda sağ sol ön arka yaptı. Ardından ellerini çekti ve bana gözleriyle davet verdi. Ali bunu gördüğü an örtüyü üzerime çekti ve uyumam gerektiğini söyledi. ⛓️⛓️⛓️ Akşama doğru uyandığımda aynı hareketleri tekrarladık. Bir gelişme olmamıştı. Ali ise her şeyin iyi gittiğini söyleyip duruyordu. Ben ise yavaştan deliriyordum. Ertesi gün aynı şeyleri yaptık, inançlarım başarısızlıkla yerle bir oldu. Diğer günün hezimeti tıpkı öncekiler gibiydi. Ama dördüncü haftanın yedinci yani son günü sabah kalkmış Ali'nin kahvaltıyı getirmesini beklerken masanın üzerinde bulduğum dergiye göz atıyordum. Ali içeriden bir türlü gelmek bilmiyordu. İşin kötüsü ona seslensem cevap vermiyor ya da mutfakta olduğuna dair sesler çıkartmıyordu. Kendimi telaşa vermedim adamın tek işi bana kahvaltı hazırlamak değildi sonuçta. Dergiyi okumaya geri döndüm. Öyle dalmışım ki birden içim tuhaf bir şekilde karıncalandı. Ayağımın gıdıklandığını hissettiğim anda ani bir şekilde sinirle bağırdım. -Eh yeter be! Dergiyi indirdiğimde karşımda duran Ali'ye ters ters bakarken, o gülerek ayağıma bakıyordu. Gözlerimi anlam veremeyek oraya çevirdiğimde ise ayaklarımın tüyden kaçmak için sağa sola yattığını gördüm. Bu başarının ilk adımıydı. Art arda kocmana çığlıklar atarak yerimde zıplıyordum. Ali bana doğru koştu ve kollarını açtı. Sevinç içinde ona çullandım. Adamın kolundan tutup onu sarsıyor ve heyecanla "Bak! Bak görüyor musun? Ali bak, bak hareket ediyorlar! Bak" diyordum. Öyle çok mutlu olmuştum ki ağlayarak akşama kadar ayaklarımı sağa sola yatırıp durdum. ⛓️⛓️⛓️ Beşinci haftanın ilk günü gelmişti. Bugün 2 ay ve 1 hafta boyunca yattığım yataktan ilk defa kalkmaya çalışacaktım. Ali yatağın önüne sert plastik ve demirden yapım destek sandalyesi getirmişti. Bana uygulamalı olarak nereye tutunacağımı, ağırlığımı nereye vereceğimi gösterdi. Ardından önüme yaklaştırıp örtüyü üzerimden çekti. Yatakta oturur şekilde duruyordum. Baldır kısımlarıma bir kaç çimdik attım ancak az buçuk hissetmiştim. Ali kollarımı iki tarafa sıkı sıkı tutturdu. Ardından önce sağ bacağımı sonra sol bacağımı tutup yataktan aşağı sarkıttı. -Karmen, sakince sol ayağını zemine indir ve bas. Bacakların üzerine ağırlığını sağ adımını atarken ver. Anladın mı? Ameliyat dikişlerim geçmesine rağmen patlayacak gibi gergindim. -Anladın mı Karmen? -Anladım. Beni kollarımdan sıkıca tuttu. Kendimi hazır hissettiğim anda sol ayağımı aşağı indirdim ve hemen ardından sağı indireceğim derken feci bir şekilde yere kapaklandım. Düşmenin etkisiyle canım çok yanmıştı. Ali beni hemen kaldırmaya çalışsa bile yerden ayrılamadım. Başım çaresizce öne eğikti. Ben adım bile atamıyordum. -Karmen… Karmen hadi kalk. Daha ilk deneyişten pes etme. Ali, ben çırpınmayı bıraktığımda beni bacaklarımın altından tutarak kaldırdı ve yatağa yatırdı. -Doktor Battal, zaten bacakların için egzersiz belirledi. Bugünden itibaren günde iki kere onları da uygulamaya baslayacağız. Gözlerimi sadece tavana diktim. Dediği hiç bir şeyi dinlemiyordum. O ise bacaklarımı bileklerden tutup öne arkaya getir götür yapmaya başladı. Sağa sola yatırdı. Ali bunlari yaparken gıkımı bile çıkarmadım. Kendimi cok aşağı hissediyordum. İşini bitirdiğinde o da halime üzüldüğünü belli etmemeye çalışarak odadan hızla çıktı. Akşam vakti aynı hareketleri tekrarladık. Ve sonra bana tekrar adım atmayı denemek için ikna etti. Önünde demirden desteklik, kollarım ona tutunmuş bir şekilde bekledim. Ali yavaş yavaş bacaklarımı aşağı sarkıttı. Bana kalsa bu gece yatağımdan kalkmazdım. Son kez derin bir nefes verip önümde ki sandalyeye tutunup kalkmaya çalıştım. Sabahki rezillik aynen yaşanmak üzereyken Ali beni düşmeden yakalayıp tutmayı başardı. Ve yatağa geri yatırdı. Gittikçe hem üzülüyor hem sinirleniyordum. Günbegün sabah akşam çalışmalara devam ettik. Beşinci günün akşamında ben kontrolümü tamamen kaybettim. - Bir adım bile atamamdım günlerdir yeter! Ali yatağın başında kalkmam ve denemem için bekliyordu. -Karmen, vazgeç- Sözünü zehirli öfkemle böldüm. -Bana maval okumayı kes! Sakat olan sen değilsin! Yatağa sıçan altı temizlenen sen değilsin! Ali! Yoruldum! Mahvoldum, zor, anlamıyorsun çok zor! Kendime yediremiyorum. Öfkemden dolayı sevdiğim insanları bile hatırlamak istemiyorum. Ali, sakin ve sabırlı bir adamdı. Öyle olmasaydı kim bilir beni çoktan sokağa atmıştı. Ama merhametliydi. İyi yürekli adam bana halimden anlar gibi bakıyordu. Ama anlayamazdı. Bu mümkün değildi. Kimse benim halimden anlayamazdı. Kimse benim çektiğim acıları çekmiyordu. -Karmen bir kez daha dene, lütfen benim hatırıma. Lütfen Karmen. Onu daha fazla yormadan sol ayağımı aşağı attım ve her zaman ki gibi sağı getirdim arkasından. Sonuç ise.... Başarısız. Yere düştüm. Ali kaldırmaya çalışırken onu tüm gücümle ittim. Çıldırıyordum adeta. Çığlıklar atarken bacaklarıma yumruklar, tokatlar ile saldırdım. Ali ise bana engel olmaya çalışıyordu. -KALKAMIYORUM! KALKAMİYORUM AYAĞA! OLMUYOR! YAPAMIYORUM OLMUYOR! OLMUYOR! - KALKACAKSIN! -Diye bağırdı Ali- Kalkacaksın! Başımı yere dayayıp hıçkırıklara ağladım. ⛓️⛓️⛓️ O gece orada sonlandı. Ertesi sabah dün gece hiç yaşanmamış gibi Ali bana bacak egzersizlerini yaptırdı. Yürümeye çalıştım, olmadı. Ama sakindim, tüm öfkemi dün gece kusmuştum. Akşam aynı şeyleri tekrarladım ve uyudum. "Karmen" Zifiri karanlıkta parlak bir ışık belirdi. O ışık adımı sesleniyordu. "Karmen" "Sen.." dedim ışığa bakarken gözlerim kamaşıyordu. "Bana neden gelmiyorsun?" "Geleceğim" "Seni bekliyorum Karmen, bana gel. Ben intikamım. Ben bilinmeyinim. Bana gel Karmen, beni al Karmen" Soğuk terler içinde uyandığımda duygusuz biriyidim. Ali bana nazik dille kahvaltıyı ardından günün planını anlatırken ona egzersiz yapmak istemediğimi ve bana destek sandalyesini getirmesini istedim. Fazla kelime etmedim. Sağıma soluma bakmadım, yüzümü yumuşatmadım. Rüyamı düşünüyordum. Ali elinde ki desteği her zaman ki gibi yatağın önüne koydu. Kollarımla ona tutundum. O bacaklarımı aşağı indirdi. Derin bir nefes aldım ama her zamankine göre öyle durağan bir haldeydim ki Ali bana tihaf bakışlar atıyordu. Önce sol ayağımı ardından sağı ayağımı yere sırayla indirdim ve bedenimin ağırlığını verdim. Sonuç ise... başarılıydı. O kendinden geçmiş gibi seviniyordu ama ben sadece tebessüm ettim. Uyanmamın Beşinci haftasının yedinci günü resmi olarak ilk adımını atmıştım. Ve bunun sebebi bilinmeyene, intikama olan tutkumdu. Hayır. Düzelt. Kendime olan tutkum ve inancım. ⛓️⛓️⛓️ Altıncı haftayla beraber egzersizlerim artmıştı. Destek sandalyesi olmadan ayakta duramıyordum hatta tam olarak adım attığım bile söylenemezdi. Ayaklarımı yerde sürükleyerek ilerliyordum fakat bu bile devam etmem için iyi bir başlangıçtı. Ali günler boyu evin içinde beni yürütmeye çalışıp durdu. İlk defa yatak odasından çıkmış ve evin diğer odalarını ilk kez görüyordum. Evi genel olarak küçüktü. Yatak odasından başka odası yoktu. O da bunca zaman meğer koltukta uyuyormuş. Salonu ve mutfağı birleşikti. Buna rağmen etrafı temiz ve düzenli tutuyordu. Evi kahverengi ve ahşap renklerindeydi. Eşyaların cok eski bir havası olmasına rağmen sıcacık hissettiriyordu. Destek sandalyesi ve Ali'yle beraber. Bir adım, iki adım, üç adım derken adımlarımı gittikçe düzeltiyor ve arttırıyordum. Bir hafta boyunca gece gündüz demeden evin içinde tatlı sohbetler ede ede turlayıp durduk altıncı hafta böylece sona erdi. Yedinci haftaya geçmiştik. Mevsimler bile değişmişti. Ekim ayının bitmesine on beş gün kalmıştı neredeyse. Sabah kahvaltısını artık yatak yerine masada yapıyorduk. Tabii ki Ali'nin desteğiyle oturuyordum sandalyeye. Fakat iyi haber, destek sandalyesini dün itibariyle artık kullanmıyordum. Çünkü Ali bana kol değnekleri getirmişti. Onlar işimi görüyordu. Güzel haberlerin sayısı artmıştı. Ali artık ev yerine dışarıda vakit geçireceğimizi söyledi. Bunu duyduğumda sevinçten ağladım. Uzun zaman boyunca gökyüzüne hasret kalmıştım. Doğayı görmeye, kendimi yeniden hayatta hissetmeye de. En son 28 temmuz günü bu duyguyu tatmıştım bugün ekimin son iki haftasına geçmiştik. Ali kahvaltıdan sonra dışarı çıktı. Geri geldiğinde elinde bir poşet vardı. Bana kasabanın butiğinden bir pantolon ve bir bluz almış getirmişti. Havanın da biraz soğuk olduğunu söyleyip üzerime kendisine ait olan bir hırkayı verdi. Onlarla üstümü değiştikten salona geçtim. Ali de üzerine bir hırka almış bana gülümseyerek bakıyordu. Yanına yetiştim ve Hayat yeniden benimleydi. Kapının önünde dikili kaldım. Başımı yavaş yavaş yukarı kaldırdım ve parçalı bulutlarla bezenmiş gökyüzüne tebessüm ederek baktım. Derin derin nefesler çektim, havayı yeniden kokladım. Tertemizdi. Tıpkı benim kadar temiz ve yeni. Ali ile beraber yürümeye başladık. Dışarısı çok güzeldi. Etrafta fazla ev yoktu. Hatta onun aksine ağaçlar çok fazlaydı. Yönümüzü oraya çevirdik. Bizi güzel bir patika yolu karşıladı. -Bu yolun az ilerisinde bir göl var. Seni oraya götürüyorum, dedi. -Buralarda sık sık gezer misin? -Tabii ki Karmen, burası bana hayatın hala biraz katlanılabilir olduğunu gösteriyor. -Hayata karşı bu kadar nefret besleme Ali, ölümden dönmüş biri olarak söylüyorum ki katlanılmaz olan hayat değil. İkimiz susup doğanın seslerine kulak vererek yürümeye devam ettik. - Bunca zamandır birlikteyiz Karmen ama ne kimseden bahsettiğini ne de kimseye ulaşmak istediğini gördüm. O konuşuyordu fakat bu sözleri söylerken bilmiyordu ki anında aklıma geldi bazıları. Yaprak döken ağaçlara, güzel manzaraya bakarak zihnimi temizledim. - Biliyor musun Ali, benim ömrüm kendim hariç herkesi düşünmekle geçti. Ve bu bana büyük bir ders oldu. Ben ölümden döndüm ama iyi bir şekilde değil, en fena yaralarla. Şuan koltuk değnekleriyle yürüyorum, düne kadar adım bile atamıyordum. Şimdi inan bana düşünmek istediğim tek kişi kendimden başka hiç kimse değil. - Yine de birine ulaşmak istersen aracımı, telefonumu kullanabilirsin. Hatta gitmek istediğin yer olursa seni götürebilirim. Düşmeden önce yaşadığın yere yani. - Ben burada... Deyip etrafa baktım. Uzun ağaçların sararmış yaprakları yerlere dökülmüş ve yeşil çimlere bambaşka bir görünüş kazandırmıştı. İlerledikçe artık görüş alanıma giren göle baktım. -Ben burada huzurluyum Ali... En azından tamamen kendime gelene kadar. -Sakın bu teklifleri senden sıkıldığım için söylediğimi sanma. -Çok geç artık öyle sanıyorum. Adımı itiraz edercesine seslendi. Bende gülerek şaka yaptığını söyledim. İkimiz sağa dönmüş göle doğru yürüyorduk. Oraya yetiştiğimizde, göl başında biraz ayakta dikilip etrafı seyrettim. Fakat çok geçmeden yorulup oturdum. Ali de hemen yanı başıma geçti. - Merak ettiğim tek bir şey var. Acaba geride bıraktıklarım beni hiç aradılar mı? Ali derim bir nefes verip ufak bir sopayla çimlere şekiller çizmeye başladı. - Bilemiyorum Karmen, buraya gelmek akıllarına gelmiş olabilir ancak her evi tek tek kontrol edemeyeceklerine göre arayışları anlamsız. Çünkü sen her evde olabilirsin. Yine derin bir sessizliğe dalıp sustuk. Aradan yarım saat geçti ben aklıma gelen bir pişmanlığı dile getirdim. -Kaçırmışım. -Neyi? - Onun doğum gününü, kocamın yani. İlk kez kutlamadım. - Tarih ne zamandı ki? - 16 Ağustos 1993 -İyi ama Karmen sen o zaman komadaydın, elinden hiç bir şey gelmezdi. ⛓️⛓️⛓️ Doğa yürüyüşünden sonra eve döndük. O ise bir hafta boyunca işiyle ilgili meşgul olduğunu söyledi. Bekçi olduğundan dolayı geceleri evine gelmiyordu. Sabah erken saatlerinde geldiğinde ise yorgun oluyor ve direkt uyumaya geçiyordu. O uyumaya giderken bende uyanıp dışarı çıkıyordum. Bana en iyi doğa geliyordu. Ormanlık boyu koşu yapıyor ardından göl kenarında oturup dinleniyordum. Tertemiz bir hava eşliğinde kendimi tazelenmiş gibi hissediyordum. Gün geçtikçe bedenimin kendine gelişine şahit oldum. Her geçen gün koştuğum metreyi arttırıyor, yaptığım antrenmanları ağırlaştırıyordum. Bir hafta boyunca kendi başıma kırlarda vakit geçirdim, göl kenarında oturdum. Koltuk değneklerine gün geçtikçe ihtiyacım azalmıştı. Zihnim hiç bir zaman bana zorluk çıkartmadı. Sabah gitmek istediğim yerler haricî düşündüğüm kimse veya olay yoktu. Harvey'in öldüğü günden bu yana ilk kez gerçek huzuru bulmuştum. İlk kez gece yatmadan yatağa kafamı yastığa rahat koyuyordum. Kalbim ilk kez insancıl atıyordu. Belimde ilk kez silah bulundurmuyordum. Peki bu güzel günlerin sonu ne zaman gelecekti? Sekinci haftaya geçtiğimiz zaman yani ekim ayının son haftası 23 ekim günü akşama doğru yürüyüşe çıktık. Koltuk değneklerimi almamıştım. Tek desteğim ara sıra Ali'ye tutunmak oluyordu. Bu güzel durumu göl başında oturup piknik yaparak kutladık. Orada saatler boyunca sohbet ettik. Hava karardığında eve geri dönüş yolunu tutuk. Yarım saat sonra yetiştiğimizde Ali birden yolumu kesti ve yürümemi durdurdu. -Sorun ne? Dedim merakla. Ali kapının önüne eğildi. Geride kalkıp bana döndüğünde ise kucağında tuttuğu siyah bir kutuyu gördüm. Onu gördüğüm anda dizlerimin bağı çözüldü. Ali kutuyla beraber hemen içeri geçti. Koltuğa oturdu kutuyu orta masaya bıraktı. Ben siyah kutudan gözlerimi bir saniye bile almadan etrafında gezinip durdum. -Sence bu kime geldi, diye sordu tedirgin bir sesle. -Bana, diye fısıldadım. Benden başkası olamazdı. Hissediyordum, bana gelmişti. -Bugün günlerden ayın kaçıydı Ali? - 23 Ekim. Karmen, istersen açmayalım. -Hayır! -dedim birden. İçimde kabaran tuhaf bir duygu vardı- Açacağım. Kutuya doğru eğilip onu aldım ve koltuğa oturdum. Dizlerime koyduğum siyah kutunun kapağını kaldırıp köşeye koydum. Ali de pür dikkat beni izliyordu. Kutunun içinden siyah bir zarf çıktı. Zarfı hafif titrek ellerimle aldım. Arka yüzünde beyaz, italik ve kalın harflerle yazılmış bir yazı vardı. "BEN, SENİM." Hayatta olduğumu bilen biri vardı. Nerede olduğumu bilen biri vardı. O kişi bilinmeyendi. Zarfı yırttım içinde ki kartı çekip aldım ve okumaya başladım. Bilinmeyen beni kendine davet ediyordu. Hemde açık adresiyle. "İstanbul, Sarıyer, Zekeriyaköy çıkışı, Malikane No.18, 3.Kat, Suit oda, Anahtarlar kapının dışında ki kutuda asılı, Şifre 1012, 1 Kasım 2023'de senin gelmeni bekliyor olacağım Karmen Ivy As Cindy" 40. BÖLÜM SONU
bölüm hakkında ne düşünüyorsunuz?
Bölümü son olarak düzenlemedim. Hatalarım varsa affola.
Lütfen vote ve yorumları eksik tutmayın benden. Onlar benim moral kaynağım.
SEZON FİNALİ İÇİN SON 1 bölüm kaldı. Bu durum beni acayip heyecanlandırıyor.
Neyse sizleri seviyorum.
Instagram: kankaderoffical2
bir sonra ki bölümde görüşmek üzere
|
0% |