Yeni Üyelik
44.
Bölüm

41. BÖLÜM - VİSAL

@shorosharpen

 

Ne yapsan sen beni unutamazsın
Bi' yağmur yağsın da
Bi' şarkı çalsın
Sen beni ölsen unutamazsın!

 

Sen Beni Unutamazsın - Emre Aydın


Hayatta olduğumu bilen biri vardı. Nerede olduğumu bilen biri vardı. O kişi bilinmeyendi.

Zarfı yırttım içinde ki kartı çekip aldım ve okumaya başladım. Bilinmeyen beni kendine davet ediyordu. Hemde açık adresiyle.

"İstanbul, Sarıyer, Zekeriyaköy çıkışı, Malikane No.18, 3.Kat, Suit oda, Anahtarlar kapının dışında ki kutuda asılı, Şifre 1012,
1 Kasım 2023'de senin gelmeni bekliyor olacağım Karmen Ivy As Cindy"

❤️⛓️🖤

Visal, uzun zaman sonra yeniden özlenen sevgiliye kavuşmak anlamına gelen bir sözcüktür.

Elimde tuttuğum kağıt parçası, olacak büyük zelzelenin ufak artçısıydı. Bir mektupla aylardan beri sahip olduğum tüm düşüncelerim gitmişti yerine ise öncekinden daha fena bir yamyamlık gelmişti.

Mektubu defalarca okudum, verilen adresi anında kafama kazıdım. Dışarıdan şoka girmiş gibi gözüküyordum, bu Ali'nin dikkatini çekmişti.

- Karmen, sakin ol. -dedi yatıştırıcı bir ton ile- O kartı ben de okuyabilir miyim?

Donuk hareketlerle kartı ona uzattım elimden çekip aldı ve hemen okumaya başladı.

- Kim bu? Seni neden çağırıyor Karmen?

İfadesi bile değişen yüzümü ağır ağır Ali'ye çevirdim.

- Bu kişi... - dedim- Benim önce komadan uyanma ve sonra ilk adımımı atma sebebim. Bu kişi Ali, benim intikamım, kocamı öldüren kişi.

Her zaman rahatlık içinde olan teni gerilmişti. Kaşlarını istemsizce kaldırdığında anlında birden fazla derin çizgiler belirdi.

- Ama o benim kocamın katili olmaktan daha fazlası. O, karanlık dünyanın sahibi olan adamın gölgesi. Ayrıca o benimle kişisel bir meselesi olan birisi. Zarfın arkasında yazan ben senin zırlvalıkları gibi.

Ali ona anlatmaktan sakındığım olayları soru bile sormadan öğreniyordu. Ama öyle şaşkın bakmaya devam ediyordu ki anlattıklarım henüz kafasına düzgün bir denklemde oturmamıştı.

- Yani bu adam komadan önceki yaşantınından biri mi?

-Evet.

Ali'nin kafası ağır düşüncelerle dolmuş gibi öne eğildi.

- Karmen bana ne olduğunu anlatırsan sana yardım edebilirim. İnan bana, elimden bir şeyler gelir.

Vücudum kıpır kıpırdı. İçimde acayip bir konuşma isteği de vardı.

- Bak Ali... -derken sesimde ki aceleci tınıyı bastırarak- Sana her şeyi kısa ve öz bir şekilde özet geçeceğim, dedim.

- Dinliyorum.

- Benim kocam, bilinen bir mafya ele başı tarafından öldürüldü.

İgima için kullanacağım en uygun hitap şekli bu olmuştu.

- Ben ise o adamı öldürmeye yemin ettim. O öylesine biri değildi. Herkesin korktuğu ve kimsenin ona meydan okuyamadığı biriydi. O adama ulaşmak için elimden geleni yaptım. En sonunda ulaştım ve bir gerçek öğrendim. Kocamın katili o değilmiş.

Bu zaman boyunca ben intikam peşinde koşarken en başından beri bana gizli mesajlar atan gizliden yardım etmeye çalışan biri daha vardı. Ben ona Bilinmeyen diyordum. Ve o buluşmadan sonra katilin bilinmeyen olduğunu anladım. Bilinmeyen ise ayrıca benim katil sandığım adam ile çok yakından ilgili.

Uçurumdan düştüğüm gün onu öldürmek için oradaydım. Onun kim olduğunu henüz göremeden isler ters gitti ve bende vurulup uçurumdan düştüm.

Ali çok bariz benden böyle bir hikaye duymayı beklemiyordu. Eski de olsa bir polis olarak iç güdüleri bana karşı nasıl tavır alacaktı onu da bilmiyordum.

- Şimdi ise benim nerede olduğumu bulup bana bir mektupla ulaşmış. Beni kendine çağırıyor.

Sözümün bittiğini belli edecek bir rahatlıkla koltuğa yaslandım. Ali benim aksime yaslandığı koltuktan bana doğru ihtiyatlı bir halde eğildi.

-Karmen beni dinle, bu anlattıklarını detaylandırılmış olarak polise verelim. Büyük bir operasyon düzenlerler. Tanıdıklarım hala var. İyi adamlardır, işlerini iyi yaparlar.
Bu anlattıkların basit şeyler değil. -zaten ben hiç basit olduğunu söylememiştim- Sen karanlık dünya yani mafya dünyası içindesin.

- Bana polisçilik oynama Ali.

- Hayır saçmalama. Ben seni ve diğer herkesi düşünüyorum. Bu öyle yemin vererek çözülmez.

İnatçı tarafım ağır basmaya başladı. Karşımda ki bir çift koyu göz gerçekten mantık çerçevesinde kararlar vermeye çalışırken ben basit gördüğü yeminimi içimden tazeleyip duruyordum.

-Bak Ali bahsettiğim adam, öyle bir adam ki polisler bile eminim onu seviyordur.

- Ne demek oluyor bu?

- O adam ünlü bir iş adamı Ali. Daha fazlasını sorma. İki farklı yüzü var, biri aydınlığa bakıyor biri karanlığa. Fakat karanlığa bakan yüzü bile net değil. Karanlıkta bile işlerini kendisi yürütmüyor. Bilinmeyen denilen kişiye yaptırıyor. Anladın mı?

İşlerin karmaşıklığı onu şaşırtmaya devam ediyordu.

- Karmen sana her türlü konuda yardım ederim. yardım ederim. Ama yeterki onun davetine gitme, bak bana güven. Lütfen. Özel ajanlarla yürütülen derin bir operasyonla -

- Ali! -dedim net bir ifadeyle- Emin ol onu çökertmeye çalışan bir sürü insan veya özel ajanlar var. Benim meselem şimdi o değil. Benim meselem bilinmeyen. Tek istediğim şey o. Başka hiç bir kimse değil.

- Ona gitmek akıl kârı olmaz. Karmen, eğer o adam bahsettiğin gibi büyük adamın gölgesi ise öyle ortalık yerde onu bulamazsın. O ejderhanın koruduğu bir kalenin içinde ki en kıymetli hazinedir.

- Metaforların için teşekkürler. Ama ne olursa olsun-

Derken sözümü bu sefer o kesti. Tavrı ilk kez bana karşı hayalkırıklığı ve sinirle beslenmişti.

- Ne olursa olsun mu? Gerçekten mi? Karmen bu kadar kolay mı bırakıyorsun bu temiz hayatını?

- Ali anlamıyorsun, ben komadan uyandığımda veya ilk adımı attığımda bile payın yarısı bilinmeyene aitti.

- Ne olmuş yani? İnsanlar değişebilir! - sesini makul bir tonda alçalttı- Sen...sen Karmen... Belki de senin bu uçsuz bucaksız hırsın, uçurumdan düşmene ve hayatını mahvetmene sebep olan şeydi.

Bu sözleri bana dokunmuştu. Ben eskiden o hırsın etkisinden kalkamayan biriydim. Şimdi ise elimde oynatmayı biliyordum.

- Ayrıca unutuyorsun Ali, hırsım beni iyileştirdi. Ben eskisi gibi değilim. Artık tek önceliğim kendim ve kendimi korumak icin herkesi yakarım.

Üzerime gitmekten yorulmuştu, kendini benim gibi geriye yasladı. Bana her zaman ki korumacı ve sevecen bakışlarını attı.

- Karmen, daha tam iyileşmedin bile.

- Zamanla daha iyi olurum ama bekleyecek vaktim yok. Sadece bir haftam var. 1 kasıma kadar bir hafta.

Başını salladı.

- Yoluna engel olamam Karmen, sana ancak destek çıkarım.

-Sağ ol.

-Ama yine de...

-Hayır, ben kararımı verdim. Bilinmeyene gideceğim.

⛓️⛓️⛓️

Bir haftam vardı. Haftanın ilk günü diğer günlerim gibi erkenden uyanıp dışarıya koşu yapmaya gitmiştim. İki saat sonra eve döndüğümde Ali kahvaltıyı koymuştu. Masaya oturdum ve yemeğe eşlik etmeye başladım.

-Ali bana dövüş bildiğini söylemiştin.

-Evet Karmen, biliyorum.

-O zaman bana lütfen dövüş öğret. Sahip olduğun tüm bilgileri, tüm teknikleri bilmek istiyorum.

Yüzü anlamsız bir biçim aldı bana hayretler içinde baktı.
- Bir hafta içinde mi?

- Ben hırslı bir kadınım çabuk öğrenirim.

-Dövüşmeye başlayacak kadar sağlam değilsin.

-Yeteri kadar sağlamım. Sen bana öğretecek misin onu söyle.

Tuttuğu çatalı tabağa sakince bıraktı. Ellerini birleştirip gözlerini üzerimde gezdirdi. Ondan çok şey istediğimin farkındaydım, hele ki kendi prensiplerine aykırı şeyler.

-Öğreteceğim, dedi dümdüz.

-Harika! -diye ciyakladım birden- Peki kahvaltıdan hemen sonra başlamaya ne dersin?

- Önce yemeğini ye Süper Sonic, sonra ne zaman yapacağımızı konuşuruz.

Yemekten kalkar kalkmaz onu yapmaya ikna ettim. Salonda ki eşyaları duvara itekleyip ortada boş yer bıraktık..

Temel hareketlere başladığımız anda ayak ve kollarımız oraya buraya çarpıyor ve harketleri net yapmamıza engel oluyordu.

Aklıma gelen en güzel fikri anında Ali'ye aktardım. O da benimle hemfikir olduğunda evden çıkıp her zaman ki huzur yerimiz sayılan göl kenarına gittik.

Önce ısınma hareketleriyle başladığımız dövüşe sonra Ali'nin benim seviyemi görmesi için teklif ettiği müsabaka ile devam ettik.

O bana yumruk atıyor ben ondan kaçıp karşı darbe yolluyordum. Dövüş böyle standart bir şekilde ilerlerken birden hızlandım çünkü onu etkisiz bırakacak ve benim çok önceden ustam sayılan birinden öğrendiğim hareketi yapacaktım.

Dövüş hızlandı, ve bulduğum ilk boşlukta Ali'nin göğsüne üç parmakla vurdum. Ali tahmin ettiğim gibi geriye savrulup düştü. Ben yüzüne bakıp gülerken o birden ciddileşip ayağa kalktı ve dibime sokuldu.

Ve ben bilmiş bir tebessüm ile fısıldadım.

-Kural bir, asla geri adım atma.

Ancak o bana saldırmak için gelmemişti.

- Az önce yaptığın hareketi tekrar yap!

- Ne?

-Karmen, yaptığın hareketi tekrar yapmanı istiyorum, lütfen.

Herhalde beni kendi gözünde ufak görüyorken onu nasıl böyle devirdiğimi merak etmişti. Israrları üzerine az önce ki özel hareketi yeniden yaptım. Bu sefer geriye savrulmadı. Ama bana olan bakışları oldukça garipti.

- Bunu nereden biliyorsun Karmen?

- Öğrendim.

-Kim öğretti?

Bir adım geriye gidip, sol kaşımı kaldırdım.

- Neden soruyorsun?

- Bu hareketi sana kim öğretti Karmen, lütfen yanıtlar mısın?

-Birisi öğretti işte Ali, çalışmaya geri dönelim lütfen. Ayrıca belli ki sana kimse bir şey öğretmemiş. Çünkü... - derken ona bir tekme savurdum- Kural iki dövüş sırasında sohbet edilmez.

Dengesi yine kaybolmuştu. Elimin altında ona birden fazla saldırı hareketi yaptım, beni basitçe efor sarf etmeden savundu ama bana geri tepki vermedi. Dünyadan kopmuş gibi bir tavrı vardı.

Ertesi gün o tavrı gitmişti. Soru sormama bile fırsat vermeden bana "kural bir ve ikiyi kendince öğrenmişsin bende üçten devam edeyim bari" dedi.

"Kural üç, zayıf noktaları bul. Hem kendinin hem rakibin. Kendi zayıf noktalarını savun rakibin zayıf noktalarına saldır."

Ve bana iki yeni teknik göstererek bunu uygulattırdı. Saatler boyunca tekrar ettim, onunla dövüş yaptım.

Bütün gün çalışmama rağmen hiç yorulmamıştım. İçimde ki enerjiyi dışarı tam olarak hiç boşaltamıyordum.

Üçüncü gün, göl kenarında aynı şekilde eğitime devam ettik.
"Dördüncü kural, az ve öz ol. Çok fazla hareket ve vuruştan sakın. Nereye varacağını bil. Rakibin bir bina ise sen onun sadece kolonlarına odaklan. Bina saniyeler içinde yıkılacaktır. "

Ve dövüş lügatıma giren yeni hareketler eşliğinde günü geçirdik.

Dördüncü gün, yeni kural yoktu. Diğer günlerin üzerinden geçtik, hareketleri tekrarladık. Birbirimizle oturup sohbet etmeye fırsat bulamıyorduk. Sabah uyandığım gibi spora gidiyor akşam geldiğimde duş alıp uyuyordum.

Yaralarımı zorladığımı biliyordum. Kemiklerim, kas dokularım henüz yeni iyileşmiş sayılırdı. Fakat en ufak bir terslikte yeni kaynayan kemik yeniden kırılabilirdi.

Kurşun yiyen bacağımı hareket ettirmek diğerine göre daha zordu. Ama bu dövüşüme yavaşlık katmıyordu. Kendimi iyice dizginlemiş ve odaklamıştım.

Beşinci günün sabahı kahvaltı masasındaydık.

-Bugün sana son kuralı öğreteceğim.

-Ne yani koskoca dövüşte sadece beş kural mı var?

-Beş ana kural, Karmen.

- Bu kuralları herkes bilir mi?

Gözlerini gözlerime keskince dikti.

-Hayır Karmen, bu kuralları herkes bilmez.

Ardından yemeği bitirdi ve her zamanki yerimize yürüdük. Ali karşımda pozisyon aldı. Ben de aynısını yaptım. Adam, gözlerimin içine bakarken son kuralı gür ve sert bir sesle söyledi.

-Beşinci kural! Su gibi ak, yılan gibi sürtün, kuş gibi süzül, ateş gibi yak.

Ve hemen ardından benimle dövüşmeye başladı. Onu engellemem zor oluyordu. Ali'den asla bu kadar iyi bir performans beklemiyordum.

Yaşına ve yorgun duruşuna rağmen çabuk hareket ediyordu. Ve kuralları tercihen benim üzerimde az kullanmayı seçmişti sanırım. Fakat ben merhametli değildim ve ona tüm gücümle saldırdım.

Altıncı güne geldiğimizde dövüş yerine silah üzerine çalıştık. Silahla ilgili bilmem gereken her şeyi öğrenmiştim. Tek yapmam gereken şey ise onu yeniden tutmaktı. Elime kendi silahımı aldım, elim titredi metal kayıp düştü.

Eğilip tekrar aldım. Üzerime dehşetli bir hava esti. Bu silahla akıttığım kanlar sanki tekrar beni lekelemek için yola çıkmıştı.

-Silah kullanmayı biliyorsun bence, dedi.

- Biliyorum. Ama yeni olan her şeye açığım.

Arkama geçip silahı benimle beraber tuttu. Ve nişan alırken kulağıma fısıldadı.
-Ateşlerken nefes verme, hedefini şasırmazsın.

Yedinci günün akşamında dışarıdan eve gelmiş yemek yemiş ve sırayla duşa girmiştik. Ben saçlarımı kurularken. Ali de saçları ıslak bir şekilde benim oturduğum koltuğun diğer ucuna oturdu. İkimiz bir süre konuşmadık, fakat ben bunun bir veda niyetine geçecek son gecemiz olduğunu bilip sessizliği kısa kestim.

- Ali, sana nasıl teşekkür edeceğimi inan hiç bilmiyorum. Senin yaptığın bu iyiliğe nasıl bir iyilik ile karşılık vermem lazım bilmiyorum. Sana hem vefa hem can borcum var.

Bu evde birlikte geçirdiğimiz son gece olduğunu biliyorum. Bu ufak ev bana kocaman villamın yapamadığı şeyi yaptı ve yuva oldu. Ben o koca yatakta hiç rahatlıkla yatmadım ama burada rahattım. Ve bu senin sayende oldu.

Ali ıslak saçlarını mağrur bir edayla geriye yasladı. Adam bu iltifat sayılan sözleri ardından nasıl tepki vereceğini masum bir tavırla uzunca düşündü.

- Karmen, hayata yeniden bağlanan sadece sen değilsin. Ben seni bulana kadar kendimi dünyanın en işe yaramaz adamı olarak görüyordum. Sen bana benim bir işe yaradığımı kendime kanıtlamam için fırsat oldun.

Sen bir mucizeydin, seni gözümün önünde tutup kozalağından çıkıp kanatlanmanı görmek istedim. Aşama aşama iyileştiğini, hayata geri bağlandığını, adım atmana şahit olmak istedim. Bana ilham oldun, yeni doğmuş bir bebek gibiydin gözümde. Ama hiç zahmet vermedin.

Sıcacık olmuştum bu sözlerden sonra. Ali demek ki benim için böyle düşünüyordu. Ben onun için bir mucizeydim.

- Beni o sahil kenarında bırakmadığın için teşekkür ederim.

- Sahil kenarına vurduğun için teşekkür etsem tuhaf kaçar değil mi?

-Evet. -dedim gülerek- Gerçekten öyle olur herhalde...

Sustuk ve sadece bakışmaya başladık. Onun gözlerinde huzur vardı. Ona baktıkça içimde müthiş bir istek uyandı, acaba... Acaba ben yeniden birini mi seviyordum? Bu mümkün müydü?

Bu meraklı isteğe ve yoğun bakışmaya daha fazla karşı koyamadan Ali'nin dudaklarına yavaşça uzandım. Kendini geriye çekmeden olduğu gibi durmuştu. Dudaklarım onun iki dudağının önünde duraksadı. Bir süre bekledik fakat ikimiz konuşmadık. Ben de gözlerimi kapatıp, onun dudakları üzerine kapandım.

Bana karşılık vermesiyle beraber öpüşmemiz ciddileşmişti. Ne yavaş ne hızlıydık. Ellerim onun hafif sakallı yüzünü sardı, o beni sırtımdan tutup kendine doğru bastırdı. Dudaklarımız birbirine girmişti.

Bir dakikanın sonunda ikimiz birbirmizden ayrılmıştık. Ona baktım, o da bana baktı. Evet bir erkek ve bir kadın öpüşmüştü ama bir fark vardı. Bu öpüş sanki iki taraf için deneydi.

Ona bakarken gözümden bir damla yaş aktı ve Ali hızla konuşmaya girdi.

- Karmen, üzgünüm. Karmen, ben... Üzgünüm sana karşılık verip gerçekten o sekilde bir duygumun olup olmadığını kontrol etmek istedim. Ama... Ama özür dilerim Karmen ben... ben sana karşı öyle bir sey hissetmiyorum.

Onun adını mırıldandım.. bir damla daha göz yaşı aktı sol gözümden.

-Ben, benim kalbim buz tutmuş...

-Nasıl yani?

- Sanki yerinde değil gibi. Hiçbir şey hissetmiyorum Ali. Ben de, bende sana karşı olan yoğun vefa duygumda sevgi var mı diye anlamak için öptüm ama... Ama yok ve sorun sadece bu değil.

Ben bir başka adamı öperken heyecanlanmadım bile. Kocamı düşünüp vicdan azabı bile çekmedim. Onu seviyorum deyip kendimi durdurmadım sanki, sanki kalbim onu yok saydı. Ben bu öpüşmeyi sanki hiç yaşamadım.

- Karmen sakin ol, sakin ol.

Olamazdım, ben nasıl bir karanlığa düşmüştüm öyle.

- Ali ben iyileşmemişim, benim asıl yaram kalpteymiş. Buz gibi, bir daha asla ısınmayacak gibi. Donmuş, titremiyor, hissetmiyor, Ne ara, nasıl bu hale geldi?

Gözlerimden yaşlar akmaya devam ediyordu. Ali beni kendine çekti ve her zaman ki koca adam tavrıyla sardı.

-Seni çok iyi anlıyorum Karmen, dedi.

Ama bu sefer gerçekten beni anlıyor gibiydi.

Kendimi ondan çektim, göz yaşlarımı sildim. Masada duran siyah kutunun içinden kartı çıkartıp baktım.

-Yarın akşam üzeri oraya gideceğim.

-Seninle geliyorum biliyorsun.

-İtiraz etmem.

- Hala vazgeçmen ve başka yollar için bir şansın var.

- Hayır Ali, ben başka şans istemiyorum. Tek istediğim ona gitmek.

O gece orada bitti.

Kalbim, en büyük haksızlığı sana yaptım ben ömrüm boyunca. En çok acıyı sana çektirdim. En çok seni tutsak ettim.

Şimdi sen intikamını alıyorsun benden. Sıcaklığını yitirdin, duygularını yitirdin, buzdan bir kalbe döndün. Ne seven, ne sevilen.

Erimeyecek gibi bir halin var ama sana soruyorum. Ateşin en kuvvetlisi seni yakmaya gelse, inadın hala devam edecek mi? Bir damla bile olsun erimeyecek misin?

Elim kolyeme gitti, onu avucumun içine aldım. Üzerine ufak bir öpücük kondurup, tüm geceyi elimle ona sarılarak geçirdim.

⛓️⛓️⛓️

1 Kasım 2023, büyük gün nihayet gelmişti. Bugünü bana ne getireceğini bilmeden böylesine iple çekmem oldukça acı vericiydi.

Bir hazırlık süreci içindeydik, Ali dışarıdan yeni gelmişti. Ondan bir ricada bulunmuştum. Ricam kasabada ki butiklerden en kırmızı elbiseyi bulup getirmesiydi.

Dediğimi yapmış ve kırmızı bir üst bulup getirmişti. Onu üzerime geçirdim, kolyemi kazağın altından çıkartıp üstüne koydum. Altıma siyah bir kot pantolon giymiştim. Ama en önemli detay, kırmızı kazağımdı.

Çünkü bugün üzerime akacak olan kanlar kamufle olsun diye kırmızı giymiştim.

Aynanın karşısında duruyordum. Eskiden aynaya bakmaktan korkardım. Ama şimdi aynada gördüğüm o tuhaf kadına bakmaktan korkmuyordum. Çünkü o benim, olması gerektiği gibi hemde.

Salona geçmiştim, Ali, yapmak istediği son bir dokunuş varmış gibi beni bekliyordu.

-Ben hazırım, dedim.

-Tam olarak mı?

-Üzerimde eksik olarak gördüğün şeyler mi var?

Ali cevap vermeden mutfağa geçti bende hemen onu takip ettim. Ortada duran kahverengi, tüylü halıyı bir ucundan tutup mutfağın diğer tarafına fırlattı. Yere doğru eğilip parkelerden biri zor kullanarak kaldırdı.

Yerde ki oluşan boşluk, teçhizat doluydu.

- Ali? Halının altında cennet yattığını bilmiyordum.

-Halıların altından başka ne tür sürprizler çıktığını bilsen şaşırdın.

Ali'nin yanına eğilip onunla beraber eşyaları çıkartıp salona götürdüm. Hazırlanmaya başladık. Üzerime çeşitli silahları, bıçakları taktım. Ve birden fazla şarjör aldım. Ne yazık ki onda çelik yelek yoktu, bu durum özellikle onu benim adıma çok üzdü.

Hazırlanmamız bittiğinde Ali elinde iki tane bitmek üzere olan merhemle geldi. Bunlar benim vücudum için kullandığım ilaçlardı.

-Al bunları cebine koy. Bu iki merhemi yaralarına sürmeyi unutma. Kırık ve çatlakların morlukları geçer. Unutma, merhemleri eksiksiz kullan. Dikiş izlerin, Karmen elimden geldiği kadar doktora düzgün dikmesini söyledim. Umarım onlarda geçecektir.

İlaçları alıp pantolonumun cebine sokuşturdum.

- Sorun değil Ali, bedenimde iz olarak hepsi kalabilir. Böylece ben de bu günleri ve neler çektiğimi ne bedeller karşısında hayata geri döndüğümü hatırlamış olurum. Sürekli hemde.

Ali evden çıkmak için ayakkabısını giyerken hızla yatak odasına geçip o yatağa baktım. Bu yatakta bir ay koma ve iki ay uyanık geçirdiğim eziyet dolu zamanlar gözümün önünde belirdi.

"Unutma Karmen, nereden geldiğini unutma."

-Hadi Karmen, çıkıyorum ben!

Ali'nin seslenmesiyle eve son kez baktım ve bende evden çıktım. Ali çoktan külüstür arabasını getirmiş evin önünde bekliyor haldeydi. Bende beklemeden arka koltuğa geçip oturdum.

- Karmen arkada ne yapıyorsun?

-Ali, sana kendim hakkında ufak bir detay vermeyi unutmuşum. Ben ön koltuklarda oturmuyorum.

Adam şaşkın bakışlarını gizleyemedi. Ancak arabayı çalıştırıp sürmeye başladı. Adresi zaten biliyordu. Bu yüzden hiç sormadı. Geride bıraktığımız her metrede kalbim biraz daha hızlanıyordu.

- Oraya gidince tam olarak ne yapacağız, diye sordu.

-Orada beni çok kişinin beklediğine eminim. Fikrimce haberli yoktur ama bilinmeyeni korumak için... -içimden İgima ismini söylemiştim- Mafya ele başı ve iş adamı olan o kişi başına bir sürü adam dikmiştir. Sonuçta bilinmeyen onun en büyük ve en önemli sırrı. .

-Eğer bahsettiğin kadar önemli birisi ise Bilinmeyen denilen adam o zaman karşında epey kişi olacaktır.

-Kaça yakın adam olur inan bilmiyorum Ali. Yavaş yavaş ilerleyip herkesi tek tek indirip üçüncü kata çıkacağım.

-Neden sadece kendinden bahsettin?

-Çünkü tek başıma olmak isiyorum. Sen ise lütfen dışarıda kalıp arkamı kolla. Gelen olursa ve ben arkamı görmezsem işim biter. Ben sadece önüme bakacağım Ali, arkamı sana emanet ediyorum.

Planımız bitmişti, Ali gaza basarak yola devam etti. Hava kararmak üzereydi. Oraya yetiştiğimizde muhtemelen tamamen akşam olurdu. Ama öyle olması benim işime gelirdi. Karanlıkla bir olup onunla hareket etmek daha güvenliydi.

Bir süre sonra Ali frene basıp bana döndü.

-Yetiştik. Görülme ihtimaline karşı arabayı daha fazla yakına yanaştırmadım.

-Evet, evet iyi yaptın.

-Gergin misin?

-Hayır… iyiyim hadi inelim, desem bile gerginliğim sesimden anlaşılıyordu.

Arabadan indik. Görünüşümün savaş makinesinden farkı yoktu adeta. Tahmin ettiğim gibi hava kararmıştı, rüzgar hafiften esiyordu. Dondurucu bir soğukluk yoktu.

Durduğumuz yer ağaçların arkasıydı. Ağaçların önünde ise yüksek duvarlar vardı. Duvarların üstünde dikenli teller sarılmıştı. Gizlenerek ağaçları geçip duvara yetiştik. Kocaman demir bir kapı vardı.

-Sence tek giriş bu mu, diye sordu.

Duvarın üstünden atlamaya imkan olmadığı için kafa salladım.

-Bahçeye nasıl gireceğiz? -diye sordu sonra kendi yanıtladı- teker teker indirerek. Ama bahçede kaç kişiler bilemeyiz.

-Onlarda bizim kaç kişi olduğumuzu bilmiyor.

-Yani?

-Önden git Ali. Kapının önünden geçerken kapıyı hafifçe tıklat. Bunu kapıya yakın olan ilk kişi duyacak ve tepki verecektir.

Dediğimi yapıp köşeye çekildi. Karşı taraftan bana bakıyordu. Sonra kapıdan açılma sesi geldi.

Dışarıya biri çıktığı an Ali sessizce arkasından yaklaştı ve ağzını kapatıp ensesine silahını geçirdi. Adamı etkisiz bıraktığı an saniyeler kaybetmeden kapıya ulaşıp göz ucumla baktım. Malikanenin önünde dört adam duruyordu. Bir kişi ise ağaçların yanında tek başınaydı.

Kimse açık kapıyı henüz fark etmemişken Ali ile gözlerimizle içeride ki adamları bölüştük ve silahlarımızla siper alıp saniyeler içinde kapıdan içeri daldık. Hepsi birden bize döndükleri anda anında tetiğe bastık ve iki elimde ki silahta çıkan kurşunlar onları yere devirdi. Silahta susturucu vardı ama yine de tedbirli olup malikanenin giriş kapısına koştum.

- Sen cesetleri ağaçların altına götürüp sakla, gelen olursa hemen fark etmesinler.

-Karmen...

-İçeriye ben geçeceğim. Bana bak yukarda isim ne kadar sürer bilmiyorum. Bu tür adamları öldürmekten bahsetmiyorum. Ben bilinmeyenden bahsediyorum.

Tam kapıyı açmak için silah sıkacakken ali bacağımda ki bıçağı aldı ve sessizce kapının kilidini açtı. Gözlerimle teşekkür ettim ve malikaneye girip arkamdan kapıyı ittim. Ortalıkta öylece durmak yerine hemen sağımda ki kolon boşluğuna kayıp evin içine baktım.

Kocaman bir evdi. İçerisi tamamen aydınlatılmış ve lüks eşyalarla donatılmıştı. Etrafı incelerken karşıdaki merdivenlerden aşağı iki adam konuşarak indi. İkisi de tıpkı dışarıdakiler gibi siyah gözlük takmıştı. İgima'nın adamları olduklarını belli ediyorlardı.

İki kişiye saldırmadan önce etrafı kontrol ederken salonun öteki ucunda koltukta oturan iki adam daha gördüm. Alt katta dört kişiydiler.

Karşımda duran duvarın arkasına geçtim hızla. İki elime silahı aldım ve hazır olduğumda ufak bir ıslık çaldım.

4 adam 4 farklı yerden birden bana döndü ve daha onlar silahlarına uzanmadan Ben 4 kurşun sıkmıştım. Kurşun birisinin bacağına isabet ettiği için ona engel olmadı ve adam hızla duvara doğru sürünerek gidip kırmızı büyük düğmeye bastı. O anda malikanenin içinde birden alarm sesi yankılanmaya başladı hem de yüksek şiddette.

Adama koştuğum gibi üzerine atlayıp karnına bir kurşun sıktım. Etrafta alarmın çalmasıyla beraber silah ve adım sesleri arttı, elimin altındaki adamı kendime siper edip arkasına geçtim ve köşede beklerken önüme hızla yetişen her adamı arkasından vuruyordum.

Bu kurnazlık uzun sürmedi Bu kadar kişi nereden geliyor anlamıyordum bacağından çıkarttığım ufak bıçakları onlara doğru fırlatarak koştum ve diğer tarafa yetiştim önümden geçen adamın sırtına tekme atarak silah sıktım.

Bulduğum ilk boşlukta merdivenlerde 1 kata koştum bana doğru adamlar geldiğinde ben silah sıkmaya başladım. Fakat silah artık boş sıkıyordu kurşunumun bittiğini anladığım anda bana doğru koşan adamın üstüne atlayıp onu yumruklayarak bayılttım.

Köşeye sakınıp şarjörümü değiştirdikten sonra saniyesinde karşıma biri çıktı ve bana silah sıktı fakat hızlı davranıp menzilinden çoktan kaçmıştım. Adam beni bulmak için yanıma yaklaşırken duvarın arkasından birden önüne atladım ve özel tekniğimle göğüs kafesine vurup onu nefessiz bıraktım.

2. kata çıkan merdivenleri gördüğüm gibi hızla koştum Ama merdivenin yukarısından bana doğru iki adam koşturuyordu sırtımdan çıkarttığım ince demir jopu bacaklarına doğru sertçe vurdum ve ikisi merdivenlerden yuvarlanarak düştü. 2 kata çıktığım zaman silahlar ard arda patladı.

Ayrıca artık sadece evden değil dışarıdan da ses gelmeye başlamıştı hiçbir dövüşmeye meyilli değildi. Uzaktan silahla işlerini halletmeye alışmışlardı demek ki.

Olduğum duvardan karşı duvara doğru çapraz bir şekilde koşarak karşıdakilere silah sıktım. Birinin yanından geçerken kanı üzerime sıçramıştı.

Fakat bunu aldırmadım Çünkü 3 kata çıkan merdivenler artık karşımdaydı. 3 kat merdivenlerine hızla tırmandım burası son kattı yani bilinmeyenin olduğu kat.

Sanki oyunun en zor seviyesi gelmiş gibiydi. Koridora baktığımda ona yakın adam saydım hepsinin elinde silahlar vardı. Fakat içimde öyle bir güç patlıyordu ki hepsine yeteceğime inandım.

Ben ve bilinmeyen arasında duran herkes öfkem, nefretim, acımasızlığım ve kana susamışlığımdan faydalanacaktı.

Yere eğip belimden sis bombası çıkarttım ve pimi çekerek onlara doğru fırlattım. Bomba sesi almaya başladığı an koridorda bir arbede yaşandı neredeyse yere sürünerek onlara teker teker yaklaşıp kimini bıçaklıyor kimine yumruk atıyor kimine silah sıkıyordum.

Fakat benim de önümü görmediğim bir sırada sırtıma sert bir tekme yedim bu tekme canımı biraz yakmış ve ameliyatlı yerlerimi sızlatmıştı.

Arkamı döndüğüm sırada yüzüme sert bir tokat daha yedim daha fazla dayanamadan belindeki ufak tabancayı çıkartıp ona sıktım.

Sis Yavaş yavaş etkisini kaybettiği zaman hiç vakit kaybetmeden ileriye koşmaya başladım. Koridorun sonunda sol tarafında ihtişamlı siyah bir kapı duruyordu.

Bu kapı o kapıydı. Önünde dediği gibi bir kutu duruyordu. Nefeslerimi dizginleyip, sürekli soldan gelen var mı diye kontrol ede ede kutunun önüne geçtim. Şeffaf cam kutunun üzerinde rakamlar yer alıyordu.
Bana verdiği şifre 1012 idi. Rakamları tek tek tuşladım ve ardından "klik" sesini duydum.

Kutu açıldığı an evdeki öten alarmlar susmuştu. Evi derin ve acı verici bir sessizlik kapladı. Kutunun içinde duran altın renginde kocaman ve özel şekilde anahtarı alıp karşımda aç bir şekilde bekleyen siyah kapının deliğine geçirdim.

Anahtarı sola doğru 2 defa çevirdim kapıyı açmam için artık sadece ileriye itmem kalmıştı.

Kapının arkasında İgima'nın kuklası vardı. İgimanin gölgesi. O adam ya İgima'nın oğluydu ya da varisi. İgima'nın en büyük sırrı vardı orada. Kapının arkasında bilinmeyen vardı. Kapının arkasında "ben senim" diyen kişi vardı. Her kötü anımda ortaya çıkan ve beni kendi çıkarları için kurtaran o kişi duruyordu.

Fakat ben kapının arkasında kim olursa olsun anında öldürecektim. O kişi Ceyhun bile çıksa sebep sormadan, neden yaptın demeden tetiğe basacaktım. Emir bile çıksa, Hazar bile, Maytap bile, her kim çıkarsa çıksın hiç bir sebep dinlemden bir dakika bile durmadan, beklemeden saniyeler içinde tetiğe basıp yeminli kurşunu kalbine saplayacaktım.

Fakat kapının arkasında kim vardı?

Ellerim titriyordu, bacaklarım yere zar zor basıyordu. Kapının kulbunu tutup çevirdim ve arkaya doğru ittim. Kapı açılmıştı, içeriye doğru iki adımda geçtim ve kapıyı arkamdan kapattım.

Kapının kapanma sesi odada yankılandı. Gözüme çarpan ilk şey ise yerde yatan beş tane adamın cansız bedeni olmuştu.

Oda simsiyah, sepsessiz ve kasvetliydi. Başımı yavaşça kaldırdım ve karışma baktım.

Sırtı bana dönük olan adam tüm duvarı boydan boya camla kaplanmış olan yerden dışarı bakıyordu. Baştan aşağı simsiyah bir takım elbise giymişti.

Geldiğimi biliyordu. Öyle çok gergindim ki silahım elimden kayıp düşecek sandım. Ama kendime hakim olup silahımı tam olarak onun kalbine denk gelcek şekilde tuttum.

Adam bana yavaş yavaş dönmeye başladı. Gözlerim bir saniye bile göz kırpmadan onu izledi.

Ve saniyeler sonra adam, yani bilinmeyen, yani kocamın katili olan adam, yani İgima'nın ya oğlu ya varisi olan adam, yani benimle bunca zaman oyunlar oynayıp beni kendine çağıran adam bana tamamen döndü.

Değil tetiğe basmak, parmağım oraya geçmedi bile.

Değil ona silah sıkmak, elimde artık tutmuyordum bile.

Değil karşısında durup ona meydan okumak, ayakta dik bile duramıyordum.

Değil ona meydan okumak, gözlerine bile bakamıyordum.

Çünkü karşımda aklımın yetmeyeceği bir gerçek duruyordu.

Kalbimin silemediği bir iz, ruhumun ondan kopamadığı bir bağ duruyordu.

Bir adam daha öldürürdüm. On adam daha, bin tane adam daha öldürmek isterdim ama ona elimi bile süremezdim.

Çünkü karşımda o duruyordu. Ve o kişinin ağzından şu cümleler döküldü.

- Bu anın gelmesini çok ama çok uzun zamandır bekliyordum. Nihayet, yeniden beraberiz. Hoş geldin sevgili karıcığım. Beni özledin mi?

41. BÖLÜMÜN SONU

 

bölüm hakkında ne düşünüyorsunuz?

 

42. BÖLÜM YANİ SEZON FİNALİNDE GÖRÜŞMEK ÜZERE.

Shoro Sharpen

Instagram: kankaderoffical2

 






 

Loading...
0%