Yeni Üyelik
6.
Bölüm

5. BÖLÜM - ÇIRAK VE USTA

@shorosharpen

 

Korkuyorsun farkındayım

Geri adım At ya da korkuna kaşlarını çat

Yüzleşmeye değecek bu inat

Alper Ayyıldız - Ağustos Sırılsıklam

 

❤⛓🖤


-Uf, biraz daha nazik olur musun? Yanıyor da!

-Yaran derin gözüküyor hastaneye gitmeye ne dersin?

-Hayır, istemiyorum, dedim netçe.

En ufak yaralanmalarda hastaneye gideceksem bu kanlı oyuna elimi sürmeyecektim.

Dövüşten sonra adamı olduğu yerde bırakıp oradan çabucak uzaklaştık. Henüz tek kelime etmemiştik ikimiz. Ana caddeye çıktığımız gibi yoldan bir taksi çevirip binmiştik. Araba boyunca da aramızda gergin dalgalar git gel yapıp durdu.

Evime on dakika önce yetişmiştik ve Emir, beni koltuğa otutturup hemen ilkyardım kitini getirerek, şakağımı pansuman etmeye başladı.

Belimde hala diken batıyormuş gibi his dolanıyodu. Emir, son bandı da yapıştırdıktan sonra derin bir nefes verdi.

Konulara nereden gireceğimi bilmiyordum. Önce şu klübe beni neden yolladığını, sonra Ceyhunla konuştuklarımızı sonra...

Saydıkça sonu gelmiyordu. Ama bu kadar mesele içinde ağzıma ilk gelen şey,

-Emir, özür dilerim. -Emir bana şaşırmış gibi baktı- Tokat için.

Diye devam ettirdiğimde, gözlerini devirip,

-Unut gitsin. Hak etmiştim, dedi.

Başımı usulca sallayıp ellerime baktım. Derisi biraz aşınmıştı. Galiba yere düşerken olmuştu.

Emir, işi bitmesine rağmen gelip yanımda oturamıyordu. Ben de normalde hemen açacağım şu ağzımı bugün kilitlemiştim.

-Bu gece biraz uyusan iyi olur. Sabaha da çok kalmadı zaten, dedi, etrafımda gezinirken.

"Olur" diye fısıldayıp ayağa kalktım. Karnıma giren acıyla biraz eğilmiştim.

-Karmen-

-Korkulacak bir şey yok Emir. Ben iyiyim.

Dediklerime hiç inanıyormuş gibi bakmasa da onu da arkamda bırakıp üst kata çıktım. Adımlarım refleks olarak yatak odama gitsede kapıyı açamadan yönümü misafir odasına çevirdim.

Aynanın karşısına geçip kendimi inceledim. Yüzümün sağ kısmı morarmıştı. Sonra üzerimde ki atleti biraz yukarıya çekip karnıma baktım.

Tahmin ettiğim gibi acıyan yerlerin üstü yer yer çürük morlarla dolmuştu. Oylanamadan duş alıp üstümü değiştirdim.
Altıma siyah, paraşüt pantolon giyip üstüme de siyah penye bir uzun kollu geçirdim. Sonra yatağa geçip gözlerimi kapadım.

Siyah görüntü beni çepevre sarmıştı. Arkamdan birilerinin koştuğunu hissediyordum. Ama kafam bir güç tarafından tutulmuş gibi oraya bakamıyordum.

Aniden gözlerimin önüne birden fazla siluetler doluşmaya başladı. Hepsi siyah ve anlamsız görünüşlerden oluşuyordu.

Biri bana yaklaşıp, tırmalayacı sesiyle hırladı.

"T.G.I.F e neden gittin?" O önümden kaybolunca bir başka uçan siluet geldi. "Paketçilik ne demek?" "Emir, seni neden ölüme gönderdi?"

Kafamı iki yanna salladıkça biri geliyor biri gidiyor ve hepsi bana sorular soruyordu. Dudaklarımı aralayıp hepsine "bilmiyorum" diye bağırdığımda gözlerimi açabilmiştim.

Odam da ışık yanıyordu çok şükür. Yatağımda doğruldum. Yeniden o kabuslar alemine geçmek istemiyordum.

İçim içimi kemiriyordu. Ve aşağıda Emir'in olduğunu bilmem beni daha zora sokuyordu.

Geri uyumaya çalışmak yerine, yerimden fırlayıp aşağıya inmeye başladım aniden.

Salona hızlı soluklarla yetiştiğimde, Emir koltukta uzanmış buldum.

-Emir!

Diye seslendigimde hala uzanmış iken kafasını bana doğrulttu.

-Uyuyamıyorum, dedim çaresizlikle.

- Ben de.

♧ ♧ ♧

İkimiz koltukta oturuyor ve Emir'in az önce sipariş ettiği pizza kutusunu ortamıza almış yiyorduk.

Yaklaşık yarım saattir, birbirimize kaçak bakışlar atmaktan başka bir şey yapmamıştık.

Bu sessizliğin sonunu getirmek için lafa direkt daldım.

-Anlatacak çok şeyim var. Kafamda dönen soruların sayısı hadsiz. Ama diğer konuşmalarımız gibi ben anlatacağım ve sen ise bana yardım etmeden sadece azarlayacaksan kendimi boşuna yormayacağım.

Ama bu vazgeçeceğim anlamına gelmiyor Emir. Beni bilinmemezlikle baş başa bıraktığında ben pes etmiyorum. Beni böyle yaparak koruyamazsın.

Kafam veya kalbimde hiçbir düşünce yok. Sadece intikam diye sayıklanıyorlar gece gündüz. Acımı anlamıyorsun, hırsımı görmüyorsun.

Senden yardım dilenmiyorum, asla. Ama etmeyeceksen de yolumdan çekil. Çünkü bu işin peşini bırakmak gibi bir niyetim yok.

Sonunda kafasını ben de sabit tutmuştu. İlk defa sinirli değildi.

-Anlıyorum ve sana hak veriyorum-

-Hayır Emir, yeter. Bir dakika, sen bana hak verdiğini mi söyledin az önce?

Elimde ki pizza dilimini kutuya düşürmüştüm. Emir ise kendi dilimini kutuya koyup bana mırıldanırcasına güldü.

-Tekrar söyler misin? Ben yanlış anladım sanırım. Teyit etmem lazım.

Eliyle, asker tıraşı saçlarını geriye doğru ittirdi. Sanırım kendi içinde de minik bir savaş veriyordu.

Gözlerime baktığında, uzun zaman sonra ilk kez eski Emir'i görmüştüm karşımda. Sinir küpü olmayan, gergin durmayan ve bana öldürücü bakışlar atmayan.

-Sana hak veriyorum Karmen -dedi sesinde titreme yoktu-. Sana - hak - veriyorum.

Diye tek tek heceledikten sonra dudaklarım istemsizce yukarıya kıvrıldı. Yüzümde güller açıyor desem yersiz olmazdı.

Otuziki diş Emir'e bakarken o da gülüp elini saçlarıma uzatıp, karıştırdı.

-Hak vermen iyi bir şey değil mi, diye masum tınıyla sordum.

-Yani, sanırım öyle gibi duruyor.
Ben, ben sadece Harvey'e verdiğim "seni korumak" sözünden öte yanında olmak istiyorum.

Bana dün gece Harvey'i hatırlattın. Tabii daha güçsüz ve çaylak halini. Ama gözünde ki hırs, o yanan alev Karmen, belki Harvey'i bile aşmıştı.

Hiçbir şey bilmemene rağmen, daha önce bu tür işlere hiç kalkışmamana rağmen dün gece sen, sen resmen oradaydın. Neler yaptığını bilmiyorum ama ben oraya gideceğini bile beklemiyordum.

Kocasının ölümü yüzünden delirmiş ve aptal kararlar veren biri sanıyordum seni. İlk günler intikam peşinde koşup, yapamayacağını anladığın an vazgeçeceksin sandım. O yüzden yanında olmadım hiç. O yüzden seni engellemeye çalıştım.

Ama, ama görüyorum ki Karmen, sen olduğundan çok daha fazlasısın. Sadece gelişmen lazım, her anlamda. Güç, dövüş, zeka, bilgi.

Ben, - durup soluklandı ve kafasını salladı- ben artık seninle beraber, Harvey'in intikamı için elimden geleni yapmaya hazırım Karmen.

Dedikten sonra gözlerinin dolduğunu fark ettim. Tam onunla ağlayıyor musun diye dalga geçecekken, kendi yüzümde de aynı ıslaklığı hissetmem olayı daha da dramatikleştirmişti.

Emir, ayağa kalkıp bana arkasını döndü. Ağladığını hissediyordum. Utanıyor veya üzülüyordu.

En yakın arkadaşının karısıyla, onun ölüsünü yerde bırakmamak için bir yola çıkmıştı. Bu yol onun için ne tehlike gösteriyordu bilmiyordum.

Belki de işi benden daha zordu.

Ama hepsine sıra gelecekti. Tek tek.

Ayağa kalkıp Emir'in arkasına yaklaşıp onu omzundan tutup kendime çevirdim. Ve ikimizin kızarmış gözleri birbirine denk düştüğünde, sarılmıştık.

Harvey'in ardından ilk defa yanımda birinin varlığını tam olarak hissediyordum. Kollarımı sırtında daha da sıktım ve ardından ayrıldık.

Yine birbirimize baktığımızda kahkahalarla gülmeye başladık. İkimizde, hem duygusal hem fiziksel olarak yorgunduk.

Aklımızda ki soru işaretleri noktalanmamıştı ancak, yüreğimizde ki yalnızlık ve kayıplık hissiyatı kısa bir süreliğine ortadan kalkmış gibi duruyordu.

-Uyusak iyi olur, dedim.

Oda kafasını salladığı gibi koltuğa gitti. Ben de arkamı dönüp yukarıya çıktım.

Şimdilik rahat bir uyku çekebilirdim. Ama yarın ve ondan sonra ki günler olacak şeyler yüksek uçurumların kıyısında dikilmek kadar riskli olacaktı.

Hissediyordum.

♧ ♧ ♧

Gözlerimi açtığımda güneş tam tepedeydi. Güneşe bakarak saati tahmin etmeyi bırakmalıydım. Telefon taşımıyorsam en azından kendime bir saat almalıydım.

Kalkıp aynaya baktım. Şu sıcak günlerde her gün duş almazsam kendime gelemiyordum. 15 dakikalık kısa bir duşun ardından aynı kıyafetlerimi giyip saçlarımı aşağıdan at kuyruğu yaptım.

Acaba Emir uyanmış mıydı? Ya aşağıya indiğimde hala uyuyorsa? Onu rahatsız etmek istemiyordum. Hele ki dün ki yorgunluğun ardından.

Emir'in yanımda yer alması beni kuvvetlendirmişti. Eğer, bu iyi tarafları ortadan kaybolmaz ise onunla sağlam adımlar atabilirdik.

Odadan dışarıya çıkıp karşı tarafta, kapısı kapalı olan yatak odama baktım.

Yanına gidip kola uzandım, ama günler geçse bile içeriye girmeye cesaretim gelmiyordu.

Aşağıdan takırtı sesi gelince, odağımı hemen oraya verdim. Aklımda tuhaf senaryolar canlandırarak aşağı indiğimde, sağ elim herzaman ki gibi belimdeydi.

"Emir" diye seslendiğimde cevap gelmedi. Merdivenlerin hepsini inip salona göz attım. Boştu.

Mutfağa baktığımda bir tıkırtı daha geldi. Elim, silahımı sıkıca kavramış bir şekilde temkinli adımlarla mutfağa gittim.

Görünürde kimse yok derken, birden masanın altından Emir çıktığında çığlık atıp silahımı çıkarttım.

-Hey, hey hey! Benim, sakin ol, deyip iki elini teslim oluyormuş gibi havaya kaldırdım.

-Mutfakta hiç ses çıkarmadan ne yapıyordun? Beni korkuttun, dedim ve silahımı belime koydum.

-Sen o silahla mı yatıp kalkıyorsun?

-Öyle sayılır.

Sonra Emir, yanıma yaklaşıp beni bir adım geriye uzaklaştırdı. Bunu fark etmemiş olmam inanılmazdı. Mutfağım, tertemiz duruyordu. Hiç bir savaşa veya acıya şahit olmamış gibi.

Ağzımı açıp gezinmeye başladım.

-Tüm burayı ne ara temizledin Emir? Burası, harika görünüyor.

-Eh, sen uyurken 3 saat içinde hallettim sayılır. Acıkmasaydım, salona da girişecektim.

-Hayır, hayır burası yeter bile.

Deyip buzdolabını açtım. İçi dopdoluydu. Hemen yanıma yaklaşıp gurur duyuyormuş gibi bana yeniden buz dolabını gösterdi.

-Hepsi sağlıklı ve taze yiyeceklerle dolu. Seni geliştiriken buna ihtiyacımız olacak. Ama tek sorun, parayı senin cüzdanından araklamış olabilirim.

Sonra ocağa gidip, yumurta kırılmış olan tavayı masaya koydu.

-Beni geliştirmek mi?

-Zayıfsın, antrenmanlarda çabucak yorgun düşersin.

-Antrenman mı?

Diye art arda şok oluyordum. Emir ise sırıtıp sandalyeye oturdu.

-Önce yemeğini ye, bunları sonra konuşuruz.

Hala şaşkın bakışlarımla sandalyeyi geriye çektim ve kahvaltıya oturudum.

Böyle bir sofrayı en son Harvey'e hazırlamıştım. Ve şuan Emir'in oturduğu yerde o oturuyordu.

Gözlerimi başka yere kaçırıp, o anılardan uzaklaşmaya çalıştım. Bir gözyaşı bile aksa, arkası kesilmeyecekti.

Emir ise durumu fark edip baştan sessizliğini korudu. Fakat ben yemeği çok az yediğimde ise,

-Ya arkadaşım anlamıyor musun? Yemek yemen lazım. Yorulacaksın, güçleneceksin.

Deyip önüme yumurtayı itti. Ben de acı bir tebessüm ederek, çatalımı tavaya daldırdım.

-Cüzdanından para aldığım için bir şey demeyecek misin, diye sordu temkinli davranrak.

Omuz silkip,
-İstersen komple cüzdanımı al, benim için fark etmez, dedim.

-Zengin olmak böyle bir şey herhalde.

-Benimkisi cömert olmak ama neyse.

-Sormayacak mısın bunları neden satın aldığımı?

Emir'e uzunca bakıp, yeniden tebessüm ettim. Bana karşı artık sert değildi. Bu halleri, sürekli dalga geçiyor olması bana Harveyle aralarında ki ilişkiyi hatırlatmıştı.

Ne zaman fırsat bulsa, onu çileden çıkartana kadar rahat bırakmazdı. Her eksik tek tek tamamlanıyordu. Fakat kalbimde ki eksin, bir daha hiç tamamlanmayacaktı.

- Neden satın aldın Emir?

Diye sorduğumda yine şaka yapacak sandım fakat, ciddiyetini bürünmüştü.

-Doyduysan kalkıp salona geçelim. Artık bilmen gereken önemli şeyler var.

Kafamı çabucak sallayıp, kalktım. Benimle beraber o da kalktı ve ikimiz salona yetişip oturduk.

Kendini her zaman ki gibi arkaya yaslayıp, bir ayağını dizinin üstüne attı.

-Önemli şeyler, satın aldığım sebzeler hakkında değil.

Başımı salladım.

-Karmen, ben kendi kafamda bir plan oluşturdum. Bu seni geliştirmek için henüz.

Oturduğum yerde ona daha eğilerek pür dikkat dinlemeye başladım.

-Dünkü olay, yani senin dövülmen eğer sen bu tür işlere bulaşacaksan, bu olaylarla karşılaşıp duracaksın. Sana hemen, harika bir dövüşçü olabileceğini söylemiyorum. Ama en azından kendini savunmalısın.

İçim çocuksu bir heyecanla dolmuştu. Eskiden Harvey, antrenman yaparken yanına gidip bana da öğretmesi için ona yapışırdım.

Fakat bana her zaman "senin kendini korumana gerek kalmayacak sevgilim. Ben her zaman yanında olacağım" derdi.

Ama bazı sözler verilir fakat tutulmazdı. Bu hayatın kanunuydu.

Başımı hızlıca sallayıp,
-Öğrenmek için çabalayacağım, dedim.

Emir de başını ciddiyetle sallayıp,
-Bugünden itirbaren başlıyoruz. Günde iki saatini buna ayırsan iyi olur.

-Bütün günüm boş, dedim omuzlarımı kaldıdırıp indirerek.

-Tamam bu konuyu hallettiğimize göre, şimdi sıra bana dün olanları anlatmanda. Orada neler yaptın ve o adam seni neden kovaladı?

Aklıma yine dün gece klübe geçmek için boşuna uğraştığım ve elime hiçbir şey geçmediği geldi. Kaşlarımı çatıp Emir'e doğrulttum.

-Aslında benim sana hesap sormam gerekiyor.

Dediğimde, gözlerini benim bu tepkimi anlamamış gibi kıstı.

- Neden, dedi birden soğuyan sesiyle.

-Çünkü Emir, çünkü ben dün neredeyse tüm yaşamımı sonlandırmak üzereydim. Ve bahsettiğim kesinlikle peşimden gelen o serseri değil.

Emir ayağını aşağıya indirip, çenesini sıkarak bana baktı.

-Dün gece ne yaşadın Karmen?

-Beni neden o aptal klübe gönderdiğini bilmiyorum. Silahla giriş yasaktı, ben de silahımı bırakmak istemedim. Bu yüzden oraya başka girişler aradım. Kaçak olarak.

Sonra ona, adamları, gelen pastacıyı ve silah patlamasını anlattım. Gözlerinde şaşkınlık okunuyordu. Beni oraya gönderirken, başıma bu tehliklerin geleceğini hesaba katmamıştı demek.

Sonra T.G.I.F klübe geçtiğimi ve pasta olayını anlattım.

-Kalabalık mıydı?

-Fazlasıyla kalabalıktı. Ve ben her an yakalanabilirdim. Bana söyler misin Emir, bu adresi nerede buldun ve bana söylerken orada ne bulmamı ümit ediyordun?

Emir diliyle dudaklarını yalayıp, oturuşunu benim gibi bana eğdi. Benim sert çıkan sesim, ortamı germişti.

Emir de az önceki şaka yapan halini yitirmiş yerine ciddi versiyonunu koymuştu.

-Ben, girmek için bu yolları tercih edecegini beklemiyordum. Özür dilerim.

Özürünü gerçekten içten dilemişti. Ama ben yumuşamadım.

-Ben gerçekten bir şeyler öğrenirim ümidiyle girmiştim oraya. Ama etrafım delicesine partileyen insanlarla doluydu. Ayrıca sorularıma cevap ver Emir.

Emir başını sallayıp, ağzında geviş getirdi. Ve ardına yaslandı. Giydikleri anlamsızca gözüme çarpmıştı.

Siyah eşofman tarzı bol cepli bir pantolon ve üstüne siyah renk, vücudunu saran tişört giymişti.

- O yer, yani T.G.I.F klüp şehrin sadece belli kısımları tarafınca biliniyor. O da eğlenmek için bu yollara başvuranlar tarafından.

Harvey orayı aylar önce bulmuştu. Oraya sürekli git gel yaparak, sanki başka biriymiş gibi rol de kesiyordu. Oranın İgima'ya ait olduğunu biliyordu. Ama bunu hiç kanıtlayamadı.

-Bir klübün sahibini ortaya çıkartsa ne olurdu ki? Klüp sahibi olan yalnızca İgima mı var?

-T.G.I.F normal bir klüp değil Karmen. Sadece Cuma geceleri açık olur.

Başımı salladım. O ise kaşlarını kaldırıp, işaret parmağıyla kendi kafasına iki kere vurup,

-Dün günlerden perşembeydi, dedi.

Ağzımdan yüksek sesli şaşırma nidası çıktı. Sonra orta masa üzerinde ki telefonumu alıp buna bir de gözlerime şahit olacaktım.

Ben telefonunu açarken Emir "günleri bilmediğine inanmıyorum" diye sayıklandı.

Telefonu açıp, ekrana baktım. Bugün cuma yazıyordu. Demek ki dün gece gerçekten perşembeydi.

Telefonu tam kapatıp yerine koyacakken, bir mesaj bildirimi geldi.

Sesin telefondan çıkması ile, kimin gönderdeğini bile bilmeden Emir'le göz göze gelmiştim.

Bozuntuya vermeden telefonu açıp mesaja tıkladım. Yine bilinmeyen bir numaradandı mesaj.

"Güvenme!" Yazıyordu.

Kelimeyi okuduğum anda buz kesmiştim. Ellerim titrerken gözlerimi Emir'e çevirdim.

Beni bekliyordu.
-Kimden, diye sordu bir kaşını havaya kaldırıp.

-Bankadan.

Diye geçiştirip gelen mesajı sildim ve numarayı da engelledim. Aptal numaralardan gelen aptal mesajlarla zihnimi bulandıramazdım.

Telefonu masanın üzerine geri koyduğumda, Emir'in keskin ve araştırmacı bakışlarını üzerimde hissettim. Bu yargıyı biraz kırmak adına hemen,

-Bana T.G.I.F 'i anlatmanı istiyorum Emir, dedim stabil tutmaya çalıştığım sesle.

Emir, başını bir kere sola doğru hareket ettirdikten sonra anlatmaya devam etti.

-T.G.I.F geçen sene hizmete girmiş bir klüp. Dışından tek katlı gözüküyor ama içi yer altı krallığı kadar. Başkanlıktan ise aldıkları izin belgeleri bu klübün sadece cuma geceleri açılmasına izin vermiş.

İşte ilk düğüm burada atılıyor. T.G.I.F Cuma günleri hariç, her hafta belirli bir gün belirleyip o gece illegal bir şekilde açılış yapıyor. Durum böyle olunca insalar tehlikeden haz edip oraya gidiyorlar.

Şimdi Karmen, yasaklı gece de içeriye sadece normal insanlar alınmıyor. O gece illegal diye her türlü suç işliyorlar. O gece alıcılar çağrılıyor. -dediğinde aklıma hemen Ceyhun geldi- ve her biri farklı suç peşinde.

O gece kameralar çalıştırılmıyor, alıcılar kendini güvende hissetikleri için rahatça alışveriş yapabiliyorlar. Seni kovalayan adamı hatırla.

-Evet ama o gerizekalinın tekiydi. Bir vasfı olduğunu sanmıyorum.

-Hayır Karmen o alıcıydı. Elinde silahı vardı.

-Girişte kontrol ediliyor sanıyordum.

-Sadece normal insanlarda. Alıcalar ise istedikleri şekilde girebilir.

Başımı sallayıp sustum.

-Ama o bizim başımıza dert açabilir. Alıcılar bence tekin değil, diye korkuya düştüm.

Emir anlık bir tebessümün ardından,

-Pek sanmıyorum. Çünkü senin de silahın vardı. Seni alıcı sanmış olabilir. Bu yüzden de geri adım da atar.

-Ya öyle olmazsa?

-O zaman önce biz onun başına dert açarız.

Diyerek cebinden bir kart çıkartip önümde salladı. Dikkatlice baktığımda bunun kimlik olduğunu anladım.

Heyecanla,
-O adama mı ait, diye sordum.

-Evet, cebinden almıştım, dedi sırıtarak.

Buna sevinmiştim ama bu kimlikle ne yapacaktık ki? Aklım çaresizce kıvrandı. Onu takip mi edecektik? Polise mi verecektik? Bir kimlikle onu nereden bulacaktık?

Ama Emir, bir kimlik ile ona zarar vermeyi planlıyorsa demek ki tüm bu sorularımın basit cevapları var.

Eski dedektif Austin ile çalışıp yer tespiti yapabilir. Ekibinden bir kaç kişiyle baskın düzenleyebilir. Onun arkasında hem ekibi hem planları var.

Ben ise, Emir bana bir şey öğretmese bir halt beceremiyorum. Kimse hakkında en ufak bilgiye de sahip değilim. Güçsüzüm.

Yoksa bu intikam meselesini ben basit bir oyun olarak mı görmüştüm? Öylece silahımla İgima'nın karşına çıkıp onu öldürebileciğimi mi sanıyordum?

Oflayıp saçlarımı dağıttım.

-Bir sorun mu var?

-Birden fazla sorun var Emir, dedim bıkkınca.

-Yoksa intikam peşinde koşmak artık sana ağır mı geliyor?

-Saçmalama. Mesele o değil. Beni anlayamıyorsun. Bir koşu pistindeyiz. Senin dizliklerin, kollukların, yanında suyun, kolunda saatin var. Her şeye sahipsin ve bilgilisin. Yolu biliyorsun. Yolda ki engelleri tanıyorsun. Ama ben çulsuzum. Ne yolu tanıyorum, ne yanımda ekipman taşıyorum. Mesele bu Emir.

Konuşmayı bitirdiğimde ayaklanıp mutfağa geçtim ve bir bardak su içtim. Geri döndüğümde Emir benim telefonumu çabucak masaya bıraktı. Ve hemen,

-Sana bunları zaten öğreteceğim. Seni çalıştırıp, benim kafamda ki tüm bilgileri de sana aktaracağım. Ama biraz zaman lazım.

Koltuğa oturdum.
-Ya sen olmasaydın Emir? O zaman ben ne yapacaktım?

-Ben varım Karmen. Buna odaklan.

-Harvey de aynı şeyi söylerdi. Ama etrafına bir bak. Harvey'i görüyor musun?

-Harvey, yaşarken seni kendi ölümüne hazırlamamıştı. Bu onun hatası. Ama ben seni korumaya çalışmıyorum Karmen. Sana kendini nasıl koruyacağını anlatıyorum.

-Öğrenebileceğimden emin değilim, dedim.

Kendime olan güvenimi kaybetmek üzereydim. 27 yaşına gelmiş bir kadın bu saatten sonra dövüş mü öğrenecekti?

Zaman. Bana biraz zaman lazımdı. Vazgeçmek aklımın ucundan bile geçmiyordu. Ama sabretmek, işte o lazımdı bana.

-Bana anlattığın bu bilgileri Harveyden mi öğrendin?

-Nerdeyse yüzde doksanını.

-Bunları öğrenmek onun için zor olmuş olmalı.

-Evet, eve gelince sana yansıtmamak için çok direniyordu. Ama ana merkeze ne zaman gelse onu hastalanmış sanıyordum.

Gözlerimi sıkıca kapayıp açtım.

Emir teselli edercesine,
-Bunları senden saklaması senin suçn değil, dedi.

Kafamı sallayıp,
- Suçlarımı ve beceriksizliğimi artık konuşmayalım. Şey, ah, peki Harvey'e beyaz gözlük gönderilmesinin sebebi ne? Klübü araştırması mı onları böyle sinirlendirdi?

Emir sustu ve gözlerini kaçırdı.

-Bana gerçeği söyle Emir.

-Ben, ben gerçekten bilmiyorum. Harvey onlarla çok uğraşmaya kalktı Karmen ama elle tutulur bir darbe vuramadı hiç. Hep araştırma peşindeydi. İgima Harvey'i nasıl fark etti de ona beyaz gözlük gönderdi bilmiyorum.

-Yani benim kocam bir hiç uğruna mı öldürüldü?

Gözlerim kısılmış ve buğulanmıştı. Emir öfke ve kuşku ile karışmış yüzünü ayaklarına çevirmişti.

-Onlara göre hiçin ne demek olduğunu bilemeyiz.

-Öyle mi? -diye yükseldim- biz de onları araştırmaya başladık. Yani bize de mi beyaz gözlük göndereceklermiş?

-Bilmiyorum, diye kısık sesle yanıtladı beni.

Aniden ayaklandım ve Emir'in başına dikildim.

-Emir, bana dövüşmeyi öğret.

Dedim önce. Bana iri gözlerle bakarken belimde ki silahı çıkartıp,

-Bana hedef almayı, hızlı jarjör doldurmayı, silahları, silah sıkmayı öğret Emir. Bana adam öldürmeyi öğret.

Dediğimde bana olan bakışları tam anlamıyla değişmişti. Olmadığım birine dönüşme azmim onu korkutmuştu sanki.

Daha fazla konuşup, İgima hakkında çıldırtıcı, Harvey hakkında acındırı gerçekleri şimdilik duymak istemiyordum.

Emir ayağa kalktığında bir adım geriye sendeledim. Fakat beni belimden yakalayıp eski yerime çekti.

Bedenlerimiz arasında bir karışlık mesafe dururken, resmen onun verdiği nefesi içime çekiyordum.
Gözlerimiz birbirine bakarken, dudaklarını azıcık aralayıp fısıldar gibi konuştu.

-İlk kural! Karşında kim olursa olsun asla geri adım atma.

♧ ♧ ♧

Değişim kaçınılmazdı.

Mevcut hal konfor alanım değilse artık, ben içinde rahatlamayı bekleyemezdim. Korkular tüm vücudumu sardığında onları dost gözüyle görmüyordum.

Değişim kaçınılmazdı elbet.

Farklılaşım. Habitatına uyum sağlama meselesi. Yoksa doğal seleksiyon sonucu ben elenirim.

Vahşi hayvanlar alemine ben küçük bir kedi gibi girdim. Meydan okuduğum hayvanlar ise bu ormanın aslanı veya kaplanı. Ama değişim kaçınılmazdır.

Ben büyüdükçe, bu ormanın aslanı kim olur bilinmez.

Ama ben, olmak için her şeyimi vermeye çoktan hazırdım.

-EĞİL! Hayır, yine yumruk yedin. Eğer kuvvetliyse bayıldın bile.

-Ama ben daha yeni önüme dönerken bana eğil dedin. Vaktim kalmadı.

-A, özür dilerim. Bundan sonra sana yumruk atacağım eğil diye uyarıda bulunacağım. Ama aynı uyarıyı düşmanlarına da yap.

Kahkaha atarak yere oturdum. Emir de gülerek tam karşıma oturdu. Yaklaşık iki saattir buradaydık.

Burası dediğim yer merdivenlerin arkasında ki kapıydı. Yani Harvey'in spor odası. Daha önce bir iki defa girmişliğim olmuştu. Ama Harvey, spor yaparken rahatsız edilmek istemediğinden yanına zorla girmeye çalışmıyordum.

Düşündükçe beni korumak için girdiği şu tuhaf yollar beni güldürmeye başlamıştı. Neyse, şu yorgunluğum üzerine hatıraları göz önüne sermeye pek gerek yok.

Emir eğitim ve dövüşten bahsettiğinde bu kadar zor olacağını tahmin etmiyordum.

Önce ısınma hareketleriyle başlamıştık. Ardın vücudumu esnetmeye çalıştık. Sonra 10 tane mekik, ki ancak o kadar yapabildim. Ve tek bir tane, Emir'e göre sayılmayan şınav.

Daha en başından bitip tükenmeme Emir gülmüştü. Ve yüzüne benimsediği şeytani ifadeyle beni koşu bandına çıkartmış ve hızı 8 dereceye koymuştu. Beni saatlerce orada koşturup halim pert olana kadar seyretmişti.

Biraz moladan sonra ise, bana temel dövüş hareketleri öğretmeye başladı. Belirli bir sanat dalı yerine, taekwondo, mua thai , karate'den belirli hareketler alıp, sokak dövüşüyle harmanladı ve eğitimim öyle başlamıştı.

Hiçbir darbeye karşılık veremiyordum. Emir öncesinden uyarsa bile...

Ayrıca hafif dokunmaya çalışsa da yumrukları veya tekmeleri canımı acıtıyordu.

-Ne düşünüyorsun, diye sordu.

Eliyle plastik zeminde ritim tutmuştu. Ben de omuz silkip,

-Yoruldum sadece, dedim.

-Saat kaç?

Az ötemde duran telefona uzanıp saate baktım.

-Neredeyse akşam 7 olmak üzere.

-Biz çalışmaya başlayalı iki saat olmuş o zaman. İlk günden zorlamaya gerek yok. Gidip dinlenebilirsin.

Başımı salladım. Evet, kendimi ilk gün için fazla zorlamıştım. Ayağa kalkıp silkelendim.

-Sen gelmiyor musun?

-Ben biraz daha burada takılcağım. Kendimi paslanmış gördüm.

-Bence gayet iyiydin, dedim yumuşak bir sesle.

-Sana attığım yumruklar canını yaktı mı?

-Eh, çok değil.

Başını sallayıp kum torbasına gitti ve bir yumruk attıktan sonra.

-İşte bu yüzden daha fazla çalışmam lazım. Seni tek yumrukla bayıltmak istiyorum.

Dedikten sonra yüzüm birden düştü. Ve o kahkalarla siyah torbaya ardı ardına yumruk göndermeye devam etti.

-Günün birinde ben seni tek yumrukla bayıltacağım.

-Aynen canım, öyle olmuş.

Arkamı dönüp kapıya gittim. Ve çıkarken ona "gıcık" diye bağırıp kapıyı çarptım.

Küçük bir kız çocuğu gibi öfkeli olan halim, çıktıktan sonra tam tersine dönmüştü. Seneler sonra bir şey öğreniyor olma hissim bunun temel sebebiydi.

Önce mutfağa uğrayıp dolabı açtım. Herhalde kan şekerim düştüğünden canım çikolata çekiyordu.
Ama baştan aşağı dolu olan şu dolabta ufacık çikolata bile yoktu. Bir elma alıp, yiyerek yatağıma çıktım.

Misafir yatağını çok çabuk sahiplenmiştim. Ama buna son vermem gerekiyordu. Emir'i koltukta yatırmaktan vazgeçmeli ve kendi yatak odamdan kaçmamalıydım.

Bunu bir ara düşünürüm, şimdi tek istediğim uyumak.

♧ ♧ ♧

DÜT DÜT DÜT !

-AAĞH! Noluyor? NOLUYOR?

-UYAN!

DÜT DÜT DÜT.

Kulaklarımı ellerimle kapamaya çalışıp yerimde debelenmeye başladım.

Emir ise elinde kırmızı bir flütle bana sokulup rastgele üflemeye başladı. Öyle yüksek ve tiz bir ses çıkıyordu ki sanki bir çeşit işkencedeydim.

Elimle onu itip, yatağımda doğruldum.
-Ya senin sorunların mı var? Bu nasıl uyandırma şekli?

Diye bağırarak sordum. Emir kaşlarını çatıp, flüte tekrar üfürdü. Acı çığlığımla onu bastırmıştım.

-Ayrıca o flütü nereden buldun?

-Bir yerlerden işte.

-Onun yerine düdük tercih edemez miydin?

-Eğlenceli olmazdı.

Gözlerimi devirip yataktan çıktım. O sırada Emir de hemen çıkışa gidip,

-Ben aşağıda mutfaktayım. Kahvaltı hazır çabuk gel, dedi.

Başımı salladım. Emir, gittikçe gözüme daha farklı gelmeye başlıyordu. Eskiden sadece kocamın neredeyse ismen ve belki iki sohbetten tanıdığım o arkadaşıydı.

Şimdi ise, benimle aynı evde kalıyor, bana yemek hazırlıyor ve benimle aynı yolda yürümek için elinden geleni yapıyordu. Artık, kocamın bir arkadaşı demek yerine benim arkadaşım mı diyecektim ona?

Yani benim bir arkadaşım mı olacaktı? Acaba arkadaşlar ne yapardı? Öldürecekleri insanlar için planlar mı? Yoksa beraber film izlemek mi?

Bilmiyordum çünkü hiç dışarı çıkıp kimseyle tanışmadığımdan benim Harvey dışında tek bir arkadaşım bile yoktu.

İşlerimi halledip mutfağa indim. Emir masa da oturmuştu. Ve beni görür görmez eliyle acele etmemi söyledi.

-Hemen kahvaltını yap. Sonra eğitime devam edeceğiz.

-Ama bacaklarım çok ağrıyor.

-Yaa, öyle mi? Gerçekten çok üzüldüm. Ama tahmin et kimin umrunda değil.

Sabah sabah yine başlamıştı şu tavırlarına. Sandalyeye geçip, yemeğe başladım. Telefonumu masaya koyduğumda Emir uzanıp elimin altından aldı.

Bense umursamayıp yemeğe devam ettim.

-Saat 12 olmuş bile, dedi yerine geri koyarken.

-Saatin kaç olduğunu şimdi mi öğreniyorsun? Telefonun veya saatin yok mu?

Gözlerimi kaldırıp ona baktığımda biraz afallamıştı.

-Ben, şey, o gece T.G.I.F 'e gelirken hepsini arabamda unutmuşum.

Başımı sallayıp ağzıma lokmayı götürdüm.

-Bugün seni daha sıkı bir antrenman bekliyor, dedi.

Gülerek "ben de onu bekliyorum, Emir" diye karşılık verdim.

- Bana Emir deme, dedi birden.

Yediğim boğazıma takılmıştı. Öksürüyordum. Hemen kalkıp bana su verdi. İçip rahatladığımda,

-Ne demeliyim, diye sordum.

-Bana efendim de. Ya da dur dur, bana Ermiş kişi de. Sersey de olabilir. Ya da-

-Ya da Emir.

-Hayır, Emir diye seslenmen ambiyansı bozuyor. Spor odasında, bana hımm Usta diye seslen.

-Usta mı? Ne saçma bir lakap.

-Evet, çünkü ben senin ustanım.

-Bu durumda ben ne oluyorum.

-Sen minik, ezik, bir şeysin. Sana lakap düşünmekle kendimi yoramadım.

Tabağımda ki zeytin çekirdeğini tutup ona fırlattım.

-Tamam sen de çırak ol.

Gülümseyip "beğendim" dedim. Sonra susup yemeğe devam ettik.

-Emir, evet her şey sırayla biliyorum. Ama ben burada dövüş öğrenmekle kalamam. Bana bilgi lazım. Hatta ikimize de. İstersek günün sonunda en iyi dövüşçüler biz olalım, elimizde kovalayacağımız bir adres yoksa ne yapabiliriz ki?

Emir bitirdiği tabağını tezgaha bıraktıktan sonra sandalyesinin arkasında durup avuç içlerini başlığa dayadı.

-Seni bilgilerden yoksun bırakacağımı kim söyledi? Hatta önce oturup dersimize çalışalım. Ardından sporu yaparız olur mu?

Yorulduktan sonra kafamızın uykudan başka bir şey düşüneceğini sanmıyorum. Yemeğini bitirdikten sonra bana katıl.

"Tamam" dedim. O da salona doğru gitti.

-Şimdi Karmen, bildiğin her şeyi unut. En başından başlayacağız.

İkimiz orta sehpanın karşılıklı tarafında, yerde oturuyorduk.

Emir, oturmadan önce etrafa saçılmış kağıtları seçip, önemsizleri alıp çöpe atmıştı. Ben de oturacağımız yerde ki cam parçacıklarını süpürmuştüm.

İkimizin önünde kağıt ve kalem vardı. Her şeye sil baştan başlıyorduk. Çünkü önceki bilgi çöplüğünün hiç biri onları bir yere ulaştıramamıştı.

-Nereden başlamamı istersin?

-Düşmanımın kim olduğundan.

Bana kalemimi almamı işaret etti. Kalemi alıp beyaz kağıda baktım. Onu tanımaya hazırdım artık.

-İgima Dizable. 55 yaşında. Nasıl göründüğünü zaten biliyorsundur. Ama yine de bak.

Deyip önüme yanında ki, üst üste dizilmiş kağıtların arasından bir fotoğraf çıkartıp önüme koydu.

Emir'in gözlerine kısa bir bakış attıktan sonra, parmak uçlarımla onun fotoğrafını aldım.

Saçları beyazdı. Fakat vücut olarak çok dinç gözüküyordu. Üzerinde takım elbise vardı. Her zaman ki gibi. Gözleri başarıyla parlıyordu. Acımasız bir suratı vardı.

Artık gözüme eskisi gibi yardımsever, ekranların favori yıldızı iş adamı gibi gelmiyordu.
O benim öldürmek istediğim insandı.

Emir, fotoğrafı elimden çekip bir köşeye koydu.

-İgima Dizable, kendisi İgima kuruluşunun sahibi ve başkanı.

Dediklerini not alıyordum.

-Görünürürde, çok ünlü İgima gözlük şirketleri işletiyor. Ülkenin her yanında markasını duyurdu.

Ama biz bunun, sadece gözlükle kalmadığına eminiz. Çünkü Igima gözlük tertemiz, o işlerini paravan şirektlerle yönetiyor.

Mesela bir tanesi T.G.I.F.

İgima ve onun ekibi, karanlık dünyanın baş sahipleri gibi. Silah kaçakçılığı, kara para aklama, madde, araba kaçakçılığı, tetikçilik gibi her türlü pis işte parmakları var.

-Peki bunlar kanıtlanmış şeyler mi?

-Karanlık dünyanın insanları tarafından evet. Çünkü bir çok alt ekip, İgimayla işbirliği içinde. Alıcılar, mallarını nereden aldıklarını çok iyi biliyor.

-Biri bile İgima'ya düşman değil mi? Gerçeği ortaya çıkartmak o kadar mı zor?

-İgima'ya bir çok kişi düşman. Peperroni gibi. Ama her şey hayal gibi. Malın verildiğini görüyorsun ama veren kişi ortalıkta yok. Bak, onun ne pis olduğunu bilmemize rağmen, bunu açıkça başkasına gösterebiliyor muyuz?

Derin bir nefes alıp verdim.
-Emir, benim amacım İgima'yı gün yüzüne çıkartmak değil. Onu karanlık veya aydınlık taraf fark etmeksizin öldürmek.

Emir başını sallayıp, diliyle dudaklarını ıslattı.
-Peki sonrasında sana ne olacak?

-Bilmiyorum.

-Ben biliyorum. Ya öldürüleceksin ya da hapise gideceksin. Sana hangisi daha makul geliyor?

Dudaklarımı ısırıp başımı öne eğdim. Zihnim uyuşmuştu. İşin neresinden tutarsam tutayım, elimde kalıyordu.

Emir, teşvik edercesine yeniden konuştu.

-Karmen, İgima'yı bir gün öldüreceksin. Senin hayata tutunma sebebini elinden almaya hakkım yok.

Ama benim üzerinde çabaladığım iki şey var. Birincisi sen İgima'yı öldürtükten sonra, senin yaşamanı sağlamak. İkincisi, bir masumu öldürdün görüntüsünü ortadan kaldırıp hapse girmene engel olmak.

Bakışlarımı tekrar Emir'e çevirdiğimde ağzımdan,
-Antrenman yapalım mı, lafı çıktı.

Emir üstüme daha fazla gitmeden ayağa kalktı ve benimle beraber spor odasının yolunu tuttu.

Üzerimde, ruhumu vahşice saran bir his dolanıyordu. Bu his bazen bıçak bazen nefret bazen çaresizlik bazen çare kalıplarına bürunüyordu.

-VUR! DAHA SERT!

Kum torbasına, bezle sarılı ellerimle yumruklar atıyordum. Tabii, karşımdakini İgima olarak hayal ederek.

-Tamam Karmen vurmayı bırak.

Onun sesini duymuyordum sanki.

-Karmen, yumruk atmayı kes!

Şimdi bana bak çırak! Vurmayı bırak ve bana bak!

İki elimin tutulup bir yöne çevrildiğini hissetmemle kendime gelmiştim. Emir sinirliydi.

-Karşında İgima'yı hayal etmek seni daha güçlü biri yapmayacak.

-Elimde değil.

-Öyle mi? O zaman al bunu.

Diyerek tam yüzüme bir yumruk indirdi.

İnleyip geriye sendeledim. Elim yüzümde ona döndüğümde, ikinci bir tanenin de geldiğini görmemle aşağı eğildim.

-Aferim çırak. Bundan kaçabildin. Yoksa bana yine haber vermemi mi söyleyecektin?

Başımı hayır anlamında sallayıp, bana öğrettiği dövüş pozisyonunu aldım.

-Elini yukarıya kaldır.

-Elimi istediğim yere kaldırırım, dedim sinirle.

Kaşlarını dikip, sırıttı.
Bir yumruk daha attı. Fakat bu istemli olarak yavaştı. Kendimi sola yatırdım.

Sonra kendisinin yüzüne yumruk atmamı istedi. Sağ yumruğumu sıkıp yüzüne getirdiğim anda, yumruğumu tutup ters çevirdi ve beni arkama döndürdü.

Tüylerim ürpermişti. İkimizde nefes nefese kalmıştık.

Bedenlerimiz temas ederken, arkamdan kulağıma yaklaşıp,

-Harvey'in sana neden bu kadar düşkün olduğunu anlamaya başladım, dedi.

♧ ♧ ♧

DÜT DÜT DÜT!
-UYAN!
...

-Şimdi baştan al. Aynı hareketleri tekrarla. Sağ yumruk, şimdi sol, eğil. Kalk, tekrarla. Yumrukların sert değil.

-İzin ver, boks çalışayım. Son iki saattir teknim öğreniyorum.

Elinde ki iki yumuşak hedefi yere atıp. Kum torbasının yanına gitti.

-Yaklaş.

Diye emrettiğinde, kendimi sorgusuzca ona yaklaşrken buldum.

-Pozisyon al.

Ellerimi ileri götürüp belimi dikleştirdim.

-Ayaklarının yere sağlam bastığından emin ol.

-Şuan öyleler.

-Sadece şuan değil, her zaman öyle olsunlar.

Bir yumruk attıktan sonra durup,

-Anlaşıldı usta, dedim.

Yorgun gözleriyle bana gülümsedikten sonra, o da bir yumruk attı.

-O zaman mola vermeden 1 saat yumruk atman seni rahatsız etmeyecektir.

-Ne! Bu imkansız!

♧ ♧ ♧

DÜT DÜT DÜT
-UYA-

-Zaten uyanığım Emir.

-Beni ilgilendirmiyor. UYAN!

...

Ben masanın başında oturmuş analizler yaparken Emir, de etrafımda dolanıp elma yiyordu.

-Yani İgima, kara işleri için genellikle alt şirketlerini kullanıyor?

-Öyle olduğunu düşünüyorum.

-Kaç tane alt şirketi var?

-Benim bildiğim sadece bir. O da, T.G.I.F

-Peki ya bilmediklerin?

-Belki 10, 20, 30

-İşimiz gittikçe zorlaşıyor Emir.

-Kolay olmasını beklemiyordun herhalde Karmen, deyip karşıma oturdu.

Elinde ki yarım elmayı alıp ben yemeye başladım.
Meydan okur gibi yüzüme baktı.

- Gün geçtikçe bu zorluk hoşuma gitmeye başladı.

Diye sinsice konuştuktan sonra, onun gözlerine baka baka, elmasından bir lokma daha aldım.

♧ ♧ ♧

DÜT DÜT DÜT

-UYAN!

Emir elinde flütüyle yatağımda beni bulamayınca etrafına bakındı.

-Karmen, neredesin?

Tam dolabımın önünden geçerken, kapakları birden açtım ve üstüne saldırdım.

Emir benimle beraber yere düştüğünde burun buruna geldik.

Kısacık süren garip bakışmamızın ardından beni tutup üstünden fırlattı.

-Aptal, deyip ayaklandı ve aşağı indi.

...

Peşinden gelmiş masa da karşısına oturmuştum.

-Bugün neyi öğrenmek istiyorsun?

-Seni.

Elinden kalemi düşürüp kaşlarını gerdi. İstediğim tepkiyi aldıktan sonra cümlemin devamını getirdim.

-Harvey'i, sizi, peperonniyi. Kocamın senelerden beri içinde olduğu işi. Kocam onlar yüzünden can versede, peşinden intikam almayan piçleri öğrenmek istiyorum.

Başını sallayıp önünde ki kağıdı da benim önüme itti.

-O zaman bir kağıda daha ihtiyacın olacak.

- Peperonni, seneler önce kurulmuş araştırmacı kuruluştur.

Kısaltımı Ronni olarak geçer.

Amaçları veya ne işlerle uğraştıkları ise araştırmadır. Kendilerine karanlığın aydınlık yüzü derler. Suikastle, adam kovalamakla, karanlık işlerle uğraşmazlar.

Polise, yetkili kuruluşlara ve parayı iyi veren herkese bilgi satarlar.

Peperonni, kimsenin rakibi veya sabit düşmanı değildir.

İgima, IA, Phiqz ve daha nicesi hakkında araştırmalar yaparlar. Zayıf noktalarını, ticaretlerini, kişileri öğrenir ve bunları satarlar.

Yeri gelince Igimaya bile bilgi satmışlıkları var.

Ama bilgiyi araştırırken, köstebekler sokarken, bilgilerini sattıkları kişiler tarafından tehdit edildiklerinde veya öldürüldüklerin de bunun önüne geçmek için silahlanmaya başladılar.

Özel Ronni ekibi kuruldu.

Susup kağıt yığınından bir tanesini çıkarttı ve bana verdi.

Kağıdı alıp okumaya başladım. Şunlar yazılıydı:

Ronni ekip üyeleri.

Yönetici - Harvey Ivy As Cindy
Tetikçi - Emir Aybeyaz
Araştırmacı dedektif - Austin Seller
Kalem - Elvin Gani

-Bu kadar kişiden daha fazlasınız.

-Onlar ana ekipte değiller.

-Ama Harvey öldü. Yeni yönetici kim?

-Yeri henüz boş.

-Ama Ceyhun denilen adam, daha farklı şeylerden bahsetmişti. Harvey'e paketçi demişti. Teslimat, sipariş bunlar ne?

Emir şüpheli gözlerle bakıp beni süzdü.

-Onlar argo dil. Paket, bilgi, paketçi bilgiyi veren gibi.

-Anladım, dedim başımı sallayıp.

-Bu kadar bilgi seni tatmin etmiştir umarım.

-Etti, dedim. Harvey'in ismini defalarca okurken.

-İyi, şimdi benim tatmin olma sıram, deyip ayağa kalktı.

-O nasıl olacak?

Yüzünde piç bir sırıtma oluştuktan sonra,

-Seni saatlerce koşturmayla başlayabilirim.

♧♧♧

DÜT DÜT DÜT
-UYAN!
-Karmen?
-Uyan Emir! Her zaman sen mi bu işkenceyi yapacaksın?

Kendi tuzağına yakalanması onu oldukça şaşırtmıştı. Doğrulmaya çalışırken flütü kulağına yaklaştırıp üflemeye devam ettim.

Beni eliyle savuşturmaya çalışsa da ben ondan kaçıyor ve yine üflüyordum. Sakin olmak için nefes alıp verdi. Ama sanırımım beceremeyip ani bir hareketle kolumu yakaladı.

Korkmuş ve şaşırmıştım. Donuk gözlere ona bakarken, elimde ki flütü alıp odanın diğer tarafına fırlattı.

Ardından memnuniyetli bir gülümseyle elimi bıraktı ve yerinden kalktı.

-Bugün perşembe, diye seslendim arkasından.

O da mutfağa geçiyordu. Evet, yaklaşık bir haftadır ikimiz bu evin içinde vakit geçirmiştik. Yaptığımız 3 şey vardı. Yemek yemek, dersimize çalışmak ve saatlerce antrenman yapmak.

Kendimde hem fiziken hem zihnen bariz bir değişiklik hissediyordum. Kafam da artık İgima hakkında bilgiler dolanırken, izleyeceğim yol haritasını da çizmeye çalışıyordum.

Her gün en az 3 saat dövüş ve daha kuvvetli vücut için çalıştığımdan, kendimi dış dünyada ki tehlikelere az da olsa hazır hissetmeye başlamıştım. Ve bunu elimden gelen her gün tekrarlayacaktım.

Fakat bugün perşembeydi. Artık bir plan yapma ve harekete geçme zamanı geldi. O gece ki ismi "Erdem Aker" olan alıcı hakkında araştırma yapmayı reddetmesi de ayrı bir sorundu.

-Aklıma gelmişken Erden Aker'i ne zaman araştıracağız?

Yerinde duraksadı. Biraz düşündükten sonra emrivaki tavırla,
-Ben ne zaman gerekli görürsem, dedi.

-Peki Emir, bu evin içinde daha ne kadar kalıp, zaten bildiğimiz fakat işimize yaramayan bilgileri tekrar edeceğiz?

-O bilgilere işe yaramaz mı diyorsun?

-İşe yarar olsaydı sizi çoktan bir yere götürürdü.

-Peki sen söyle Karmen -iğeneleyici ton kullanıyordu- ne yapalım?

Beni hakkı olarak henüz düşük seviyede olan biri olarak gördüğünü biliyordum. Bu tür planlar daha önce yapmamıştım. Ama Emir, belki yüzlercesini kurmuş ve uygulamıştı.

Ama ben de gelişmem için böyle çabalarken ona alt gelmeyecektim.

-Mesela araştırma. Elimiz de kimliği bizde olan tek İgima alıcısı, Erdem isimli şahısı araştıralım. Ardından yaşadığı veya takıldığı yere gidip ona para teklif edelim.

-Bizim sunacağımız para, İgimadan temin ettiği paranın yanından geçmez.

-O zaman tehdit ederiz.

Dedim bir kaşımı kaldırıp. Emir ise şaşırmıştı.

-Tehdit mi ederiz?

-Evet, karanlık dünyada işler böyle yürütülmüyor mu zaten?

"Öyle" diye mırıldanıp dudaklarının kenarıyla gülümsedi. İntikamın beni getirdiği hal, insanları şaşırtacak derecede tehlikeliydi.

-O zaman, Austinle iritbata geç. Ve adamın kimliğini ona ver. Peperonni de istediğimiz her bilgi kolayca önümüze sunulacaktır.

-Başkasının yardımını istemiyorum, dedi sert sesiyle.

-O zaman Emir, bilgisayarı al ve sen araştır.

-Olmaz!

Diye çıkıştığında, kaşlarımı çatmıştım. Ortalıkta benim bilmediğim çok önemli bir mesele dönüyordu.

-O zaman kapı kapı dolaşalım. Belki birinde kapıyı Erdem açar.

Hala kahverengi gözleriyle bana ters ters bakıyordu. Ben de omuz silkip su dolu bardağımı içmeye başladım.

-Ben Peperonni'den tamamen ayrıldım.

Dediğinde Ağzımda ki tüm su birikintisini dışarı tükürmüştüm.

5.BÖLÜM SONU

 

EEE, NE DÜŞÜNÜYORSUNUZ BÖLÜM HAKKIN DA?

 

Sizce Emir, neden Peperonniden ayrıldı?

 

Igima hakkında ne düşünüyorsunuz?

 

Buraya kadar okuyan herkese binlerce kez teşekkür ederim.

 

Lütfen bol bol satır arası yorum ve ☆VOTE☆ atmayı unutmayın.

 

Bir sonraki bölümde görüşürüz.

 

 

Loading...
0%