@shorosharpen
|
Sana bakan bu gözleri kan bürüdü Gözümden düştüğün an - sancak
❤⛓🖤
♧♧♧ İzlediğim filmleri hatırladığımda, karakterlerin bana güven verdiğini görüyordum. Biri kaçırılsa, polis gelir harika bir plan kurar ve ne olursa olsun onu kurtarırdı. Biri ölüm döşeğinde olsa, doktor gelir yumruklar atar, elektroşoklar basar, anlamlı sözler söyler tam herkes vazgeçmişken, hastayı hayata döndürürdü. İzlediğim dizilerde ki insanlar, yerlerinin hakkını veriyordu. Ona güvenen insanları yarı yolda bırakmıyor ve bir başlarına kalmalarrına izin vermiyorlardı. Bu tür insanlar sadece filmlerde mi yer alırdı? Gerçekte böyle kişilerin olması imkansız mıydı? Hayır, sanmıyorum. Çünkü ben, Harvey'in son nefesini verdiği ana kadar Peperonni'yi yüz üstü bıraktığını hatırlamıyordum. Çünkü ben, a, bir dakika örnek vereceğim insan sayısı bu kadardı. Çünkü benim hayatımda Harvey'den başka hiç kimse olmamıştı. Ama Emir...Emir beni, ben sokaklarda dayak yerken kurtarmak zorunda olmasa bile gelip kurtarmıştı. O gece geleceğine dair olan sözünü bana değil Harvey'e vermişti. Ve Harvey ölse bile sözünü tutmaktan vazgeçmemişti. Aramızdan bazıları sözlerine sadıktı. Ama ben, o bazısı içinde değildim. Ben, plana sadık kalmayıp her şeyi yerle bir etmiştim. İşimi, yanımda olan tek insana tercih edecek kadar gözüm kararmıştı. Belki de ben her zaman böyle bir alçaktım. Ama bunu ortaya çıkartacak fırsatım olmamıştı hiç. ♧♧♧ Gözlerimi yavaş yavaş araladım. Bilincim yerinde değildi. Nerede olduğumu, buraya nasıl geldiğimi bilmiyordum. Hatta gözlerim açılmaya devam ettikçe, ardı kesilmeksizin sorular yağmaya başladı üstüme. Dün gece neler olmuştu? Sorusunu sorarken bir elim boynuma bir elim belime gitti. Kolyem ve silahım yerindeydi. Dün diyorum çünkü gözlerimi açtığımda gözüme ilk, güneşin keskin ışık huzmeleri çarpmıştı. Sol elimle yüzüme gölge düşürmeye çalışırken, başımın arkasında şiddetli bir zonklama hissettim. Acıyla inleyip, olduğum yere eğildim. Sağ elimi yavaşça ağrayan yere götürdüm. Saçlarımın altında, ensemin tam üstünde koskocaman bir bez bantlanmıştı. Elimle bezin boyutunu ve şeklini öğrenmeye çalıştım. Stirelize edilmiş açık yara beziydi bu. Yaram öyle çok sızlıyordu ki, ağrı gözlerime ve çeneme yayılmaya başladı. Başımı dizlerimden kaldırıp aval aval etrafa bakındım. Olmayı beklediğim en son yerde, neredeyse sağlam olarak uyanmak kafamı iyice karıştırdı. Dün gece, dün gece en son ben Emir'i o üç şerefsizden kurtarmak için silah sıkmak üzereydim, evet. Ondan sonra, birden darbe yediğimi hissettim. Zaten anında bayılmışım. Hatırladığım tek şeyin bu olması canımı sıktı. Emir burada değildi. Yoksa beni o mu getirmişti? Hayır bu mümkün olamaz. O mahvolmuş haldeydi. Aklıma bana bunu yapan kişinin kim olduğuna dair hiç bir alternatif gelmiyordu. Yoksa Erdem miydi? Beni harcından gelemeyeceğim 3 adamı öldürmekten kurtarıp, sonra vurduğu yeri tedavi edip, salonumda ki koltuğa bırakıp gidecek kadar nazik miydi? Hayır, hiç sanmıyorum. Kesinlikle değildi. Öfkeyle elimle alnıma vurduğum anda, arka yaram yine sızlamıştı. Aptal Karmen, önemli olan beni buraya kimin, niye getirdiği değildi. Her zaman kendimi ön planda tutmaktan vazmeçmeliydin. Emir, onların elindeydi. Ölü mü diri mi belli değilken. Planımız altüst olmuştu. Ayrıca berbat maddeler sıralandı gözümün önünde. Emir'e orada ne halt yediğini soracaklardı. Kendini neden Erdem olarak tanıttığını da. Ve yanında birinin olup olmadığını eminim ki öğrenmek isteyeceklerdir. Ve tüm bu sorulara Emir cevap verene kadar, öldürmek dahil yapamayacakları hiç bir şey yoktu. Sessiz bir acı içinde, çaresizce ağlamaya başladım. Kimden yardım isteyebilirdim? Arkamda, önümde, sağımda veya solumda ne benim ne de eski Peperonni üyesi olan Emir için canını tehlikeye atacak olan bir kişi bile yoktu. Ayağa kalkıp etrafta dolanmaya başladım. Evimde ki her şey tıpkı bıraktığım gibiydi. Hatta havasında bile, değişik bir parfüm kokusu yoktu. Odaklanmam gereken asıl mesele Emir iken, kafam ister istemez beni buraya kimin getirdiğine kayıyordu. Hatta daha önemlisi beni, dün gece o sokakta kim bulup, niye bayıltmıştı? Belki o kişinin kim olduğunu bulursam bana yine yardım etmek isterdi. Ama dün ki niyeti gerçekten bana yardım etmek miydi? Yoksa Emir Aybeyaz'ı ölüme terk etmek için, onu kurtarmak üzere olan kadını ortadan kaldırmak mıydı? Hayır, bu yarayı bende kim açmışsa aynı safta değildik. Tüm çıkarımlarım olumsuz bitişlere sahip oldukça sırtıma binen yük artmaya başlamıştı. Kalp ağrım, ensemde ki aptal yaradan daha çok canımı yakmaya başladığında, zihnim varlığını yitiriyordu. Emir'i kurtarmayı beceremezsem, ya da Emir'in ölüm haberini alırsam işte o zaman kendime ne yapcağımı düşündüm. Harvey'in intikamı peşinde koştuğum gibi bir de üstüne Emir'in intikamı mı gelecekti? Zaten Harvey bana sıkılan kurşunun önüne atlayarak öldüğü yetmezmiş gibi Emir'de benim sadakatsizliğim sonucu mu can verecekti? Yani ben masum iki insanı öldürmüş olacaktım. Üstelik masum insanları öldürmemeye yeminliyken. Oflayarak iki elimi de bacaklarıma vurduğumda sağ cebimde bir çıkıntı hissettim. Elimi ceplerime daldırıp, o cismi çıkarttım. Benin telefonum, koruyucu ekranı hafif hasar almış şekilde karşımda duruyordu. Nedensiz bir heyecan tüm vücudumu sardı. Telefonu hemen açtığımda, benden kurtartma şifresi istediğini gördüm. Demek o birileri, telefon şifremi kurcaladı. Hemen 15 ve 17 yi tıklayıp ana ekrana girdim. Telefonuma, aklımı yerinden oynatacak bir bildirim düşmemişti henüz. Bilinmeyen numaradan gelen "şuraya git, şuradan siktir ol, şuna güvenme" mesajlar yoktu çok şükür. Bir ihtimal, ben bayılıp ortadan kaybolduktan sonra Emir'in onların elinden kurtulabilmiş olmasını dileyerek, telefonunu aradım. Çalıyordu. Nefesimi tutmuş telefondan cevap bekliyirdum. Aynı anda, yattığım koltuktan gelen zil sesiyle çığlık atıp sıçradım. Sonra hemen sesi aramaya koyuldum. Üstümde ki pikeyi alıp silkeledim ve yere düşme takırtısından sonra arama da sonlanmıştı. Bu Emir'in telefonuydu. O buraya nasıl gelmişti? En son adamın elinde tuttuğuna emindim. Emirin telefonunu masaya fırlattım. Benimki de işe yaramıyordu zaten. Saat ise sabah on birdi. Etrafıma boş boş bakındım. Açlık hissetmiyordum. Ama evde de boş boş durmanın yararı yoktu. Dışarı çıkıp T.G.I.F klübe gidebilir, ama daha birini bile sorgulayamadan foyamı ortaya çıkarttırdım. Çaresizlik içinde kıvranıyordum. Tam o sırada telefonum çalmaya başladı. Hemen üstüne atlayıp elime aldım. Bilinmeyen numara arıyor... Rastgele bir yerden telefon bulup beni Emir'in aramasi ihtimalini düşünmek istiyordum. Elimi aç tuşuna başmaya götürdüğüm an, kapım kırılacak kadar yüksek şiddette çalınmaya başladı. Birisi içeriye girmekte ısrarcıydı. Hala çalmakta olan telefonla beraber, belimden silahımı aldım ve kapıya doğru hazır pozisyonda yürümeye başladım. Kapımın ardında ki, vurmaya devam ediyordu. Kapının yanına yaklaştığımda kapı deliğine sokuldum. Ve bulanıklıktan başka bir şey seçilmordu. Telefonum hala çağrıdaydı ve kapanması için son saniyelerdeydik. Eğer bu arayan Emir ise bir daha arama şansı bulamazdı belki. Kapıya vurma sesi birden kesildi. Onun yerine, genç bir erkek yalvarırcasına bağırmaya başladı. -O TELEFONU SAKIN AÇMA! Korkuyla telefonuma baktım. Arama çoktan bitmişti bile. Ve kapının ardından bu sesi duyması pek mümkün değildi. -O telefonu sakın açma Karmen! Beni duydun mu? Sakın açma! Öfkeyle telefonu cebime koyup, silahı kapının girişine doğrulttum. -Kimsin sen, diye bağırdım. -Ben Hazar Onat. Ronni ekibinden. Gözlerimi kısıp, ismini anımsamaya çalıştım. Daha önce duyduğuna emindim. -Harvey'in öldüğü gün, seni Ronni ana merkezine götürecek kişi bendim. Hatırladın mı? Hatırlamıştım. Hatta, Harvey'in ölümünü telsizden duyuran kişi de oydu. Ama burada ne işi vardı ki? -Karmen, biliyorum şuan çok kararsızsın. Ama beni hemen eve alman gerekiyor. Karmen, lütfen. Durum gerçekten acil. Kapının kolunu indirip geriye çekildim. Silahı ise hiç indirmeden ona tutmuştum. Hazar kapıyı itip içeriye yavaş adımlarla geçiyordu. O bana yaklaştıkça ben bir adım geriye atıyor, böylelikle onu salonuma getiriyordum. Gözlerinde korkuyu okumuştum. Ama bunun sebebi ona doğrulttuğum silahtan değildi. -Yanımda silah yok, dedi bana güven vermeye çalışarak. -Yanınızda her zaman silah vardır. Harvey'in senelerdir yaptığı işteki kuralları bilmeyecek miyim sence? Salona yetişmiştik. Hazar gözlerini gözlerimden çekmeden ayakkabısına eğildi. Fark ettim ki saçları onu ilk gördüğüm ana göre daha kısaydı. -Silah bulundurmamız kural olmasaydı, yemin ederim yanına silahsız gelecektim. -Kullanmaya kalkışmadığın sürece bulunmasının bir önemi yok. Çorabından çıkarttığı ufak tabancayı sehpamın üzerine bırakıp doğruldu. Silahımı hedefinden bir santim bile kaydırmadan, tabancaya eğilip önüme çektim. Bana konuşmaya hazır şekilde baksa da kaşımın kenarıyla kendisini işaret ettim. -Bu sefer ne oldu, dedi yapay bir şaşkınlıkla. -Çıkart, diye emrettim. Bu durumda kimseye nazik davranıp vaktimi onlara harcayamazdım. Şaşırmış gibi sırıtıp elini tişörtünün altına sokup, beline uzanan pantolonunu tutan kemerden iki tane bıçak çıkartıp masaya koydu. -Bu sefer gerçekten temizim, dedi şikayet eder gibi. -Biliyorum, cünkü gözlerin işte şimdi savunmasız bakıyor. Lafımı bitirdiğimde kaşlarını düzleştirdi ve savunmasız gözlerini şaşkına çevirdi. Ben de onun bana niye böyle baktığını çözmeye çalışıyordum. -Oturabilirisn, dedim gerginlikten. Ama Hazar oturmayıp bana bakmaya devam etti. Yutkunup dudaklarımı ıslattım ve onun karşısında ki koltuğa oturdum. -Bana acil durumdan bahset. Sonra evime ne hakla geldiğinden? Sonra beni bilinmeyen bir numaranın aradığını nerden bildiğini? Ama Hazar sanki beni duymuyormuş gibi dediklerime kulak asmıyor yalnızca beni süzüp duruyordu. -Hazar, diye seslendim yüksek sesle. Kendine gelip başını hızlıca salladı. -Bana az önce saydıklarımdan bahset dedim sana. -Değişmissin, dedi sessizce. Tek kaşımı kaldırıp başımı sola çevirdim. Ama bu amansızca yorumuna dikkatimi vermedim. -Acil durumdan bahset yoksa seni kapı dışarı ederim. -Çok degişmişsin, diye tekrarladı. Sonra yavaş yavaş benim uyandıgım koltuğa oturdu. -Anlat artık. -Önce sen anlat, dediğinde sabrım taşmıştı. -Hazar, son kez söylüyorum. Anlat acil durumu. -Önce sen anlat Karmen, sen kimsin? -Asıl sen kimsin ki bana özel sorular sorma cüretinde bulunuyorsun? Sen kimsin ki benim değişip değişmedigimi değerlendiriyorsun? -Özür dilerim, niyetim mahremiyetine karışmak değildi. Saçlarımı karıştırıp ensemde ki yaranın çevresini ovuşturdum. Derimi sıkıştırdığımda yarama bıçak saplamışım gibi ağırdı. Bana dün gece neyle vurulmuştu ? -Yaralı mısın? Diye sordu nazikçe. Çenemi sıkıp başımı iki yana salladım. -Seni ilgilendirmeyen soruları sormayı bırak. Hatta hiç soru sorma. Artık şu acil meseleden ve bana gelen telelfondan bahset. Eğer bir daha- -Tamam tamam. Bahsedeceğim. Gözlerimle onayladım. Derin bir nefes aldıktan sonra, -Emir kaçırılmış, dedi. Ayağa fırlayıp üstüne koştum. Neye uğradığını anlamayan Hazar'ın, haki rengi tişörtünün iki yakasını tutup dibine sokuldum. -Emir nerede -dedim dişlerimin arasından- bana Emir'in yerini söyle! Hazar iki elimi kendi elleriyle tutup geriye itti. -Bilmiyorum. Ama sen Emir'in kaçırıldığına hiç şaşırmadın. "Bilmiyorum" duymak isteyecegim son cevaptı. Yeniden boğazına yapışıp bu sefer daha sert konuştum. Zaten onun bir peperonni üyesi olarak evime gelmesine baştan beri iyi sabretmiştim. -Bana söyle, Emir yaşıyor mu? Artık tutmaktan öte, onu ileri geri hırpalıyor ve suratına bir canavar gibi bağırıyordum. -Hayatta mı?-Evet demesi için yalvaracaktım artık.- Emir hayatta mı? Lanet olsun, aç şu ağzını aç! -Şimdilik, dedi usulca. Onu sallamayı bırakıp gözlerimi üzerinde gezdirdim. "Şimdilik" demişti. Yani Emir, hala hayattaydı. Kalbimin yeniden attığını hissettim, omuzlarımdan koca bir yük kalkmıştı. Emir'in hayatta oluşu, bana da hayatımı geri vermişti. Eski yerime gidip masada ki silahları Hazara sürükleyip attım. -Silahlarını alıp evimden defol. -Nereye defolayım Karmen? Emir kaçırıldı diyorum. Bunu sen nereden biliyorsun? Kaçırılmasıyla senin bir alakan var mı? Kaşlarımı çatıp ona ters ters baktım. -Bu soruları Peperonni adına mı soruyorsun? Hazar gözlerini benden kaçırıp masaya baktı. -Tabii zaten sen onların sözcüsü olarak gönderildin. Şaşırmadım. Histerik bir gülüş atıp cep telefonumu cebime koydum. Üstümde hala dünden kalan şık elbiselerin olduğunu daha o an anlamıştım. Bunları bir an önce değiştirip, "şimdilik" hayatta olan Emir'i, "her zaman" hayatta olması için kurtarmalıydım. Hazar yerinden kıpırdamadan önüne bakmakta ısrarcıydı. -Pekala istersen orada oturabilirsin. Ama şunu da bil, benim seninle işim yok. Son sözümü de söyleyip üst kata çıkmaya gittim. Onun beni görebileceği merdivenleri bitirdikten sonra gerisini resmen koşarak tamamlamıştım. Hem evimde bir yabancının olmasına güvenemiyordum hem de Emir'i bir an ö ce kurtarmam gerekiyordu. Yatak odama gidip, parçalanmış dolabımdan sağ kalan bir siyah pantolonu ve kolsuz tişörtü çıkartıp üstümü değiştim. Kendi silahımı sağ belime yerleştirip Emir'inkini de soluma yerleştirdim. Ona vermekte geç kalınmış bir silah borcum vardı. İşim biter bitmez aşaği inip kapıma yöneldim. Hazar put gibi yerine dikilmiş bana bakıyordu. Umursamazca kapķma gittiğimde, herhalde niyetimde ciddi olduğumu anlayıp sesini yükseltti. -Nereye gidecegini biliyor musun? Kapıyı açmış dışarıya bakıyordum. Hayır, nereye gideceğimi bilmiyordum. Ama bu sırf Harvey'in intikamını alacağı için Peperonni'den Emir'i kovmalarınj ve onu beş parasız bıraktıklarınķ unutmamıştım. Kin tutacaktım, ama onlardan yardım istemeycektim. Ona bakmadan kapıdan çıkmak için adımımı attım. -Ama ben biliyorum! Diye bir şeyler gevelediği anda silahımı belimden çıkartıp evime geçtim ve kapımı çarpttım. Silahı gözümü kırpmadan ona tuttum. -Bana Çabuk Emir'in yerini söyle. Yoksa yemin ederim, bu evden cesetin çıkar. Şaşırmış görünüyordu. Ama elini silahına veya bıçağına götürmedi. Benden önce davranabilecek kadar profesyonel olmasına rağmen yapmamıştı. Silahımı daha sıkı kavrayıp yanına yaklaştım. Kara gözleri silahımın namlusu ve benim gözlerim arasında gidip geliyordu. -Emir'in yerini söyle, dedim bu sefer daha sakindim. Çaresizliğimi biraz olsun ortaya çıkartmam da sakınca yoktu. Başını iki yana salladığında ise, iki elimle başımı sıktım. -Neden, diye inledim titreyen sesimle. -Çünkü yerini bende bilmiyorum. Tren çarpmiş hale döndüm birden. -Az önce nereye gideceğini bildiğini söyledin. -Evet, söyledim. Ama bana yardım edersen öğrenirim. Dışıma seslice bir nefes verdim. -Peperonniyle iş yapmayacağım. Hazar muzurca gülümsedi. -Geldiğimden beri tutturmuşsun Ronni ekibi de Ronni ekibi. Sana buraya onlar için geldiğimi düşündüren şey nedir? İşte şimdi olaylar ilginçleşiyordu. Silahımı geri belime koyup iki elimi belime yasladım. -Ne saçmalıyorsun? Sen Hazar, peperonni üyesi değil misin? -Öyleyim itirazım yok. Bir kaşımı havaya dikleyip " o zaman?" Der gibi baktım. -Ama buraya, özellikle Emir'in kaçırıldığı vakası için habersiz geldim. Sorgulayıcı bakışlarımı üzerinde gezdirdim. O ise kendinden son derece emin duruyordu. -Şaşırdın değil mi? -Normal olarak, ama sana güvenmiyorum. -Bana güvenmeni istemiyorum Karmen, bizi sadece beraber iş yapan iki insan gibi görebilirsin. İkimiz kısa süreli sessizlikten sonra bana eliyle oturmamı işaret etti. -Sana her şeyi anlatacağım Karmen, ama senin de bana anlatman gerekiyor. Kabul etmek istemesem de başımla onayladım. Sonuçta iş karşılıklı görüldü. - Dün gece saat 01.38 de Peperronni ana merkezine bir telefon geldi. Telefonu, sekreterlerimizden Gaye açtı. Ardından telefona acilen Auistin ve Elvin'i çağırdı. Ben ise onlarö köşeden izliyordum. Biliyorsun, onlar mevki olarak benden yüksekteler. Telefonu alan Auistin, birden kendinden geçmişe döndü. Neler olduğunu anlamaya çalışsam da bu uzaktan mümkün değildi. Yanlarına gideceğim derken, onların toplantı odasına koştuğunu gördüm. Ben de hemen arkalarından gittim. Toplantı odasında ise büyük bir ekran bulunuyor. Odaya girdigimizde, ekranın hacklendiğini ve bir videonun oynatılmaya başladığını gördük. Emir, elleri kolları bir sandalyeye bağlı halde baygın duruyordu. -Nasıldı? Durumu nasıldı? -Berbat. Yüzu doğru dürüst seçilmiyordu bile. O olduğunu teyit etmekte zorlandık. Ardından telefon ve ekran kapatıldı. Austin acil toplantı emri verdi. Yaklaşık yarım saat sonra Ronni ekibi heyeti toplandı. Hepimiz odada birbirinden şaşkındık. Emir'in nasıl ve neden kaçırıldığı hakkında kimsenin fikri yoktu. Telefonda ise Austine şunları demişler. "Ekibinizin üyesi Emir Aybeyaz elimizde. Ben Erdem Aker, T.G.I.F klüp yöneticisiyim. Zaten adamınızı beni araştırmaya gönderdiyseniz kim olduğumu biliyorsunuz. Bu adamı beş dakika öncesine kadar öldürmeyi düşünüyordum. Fakat vicdanım sızlayıverdi ve bir anlaşma yapmak istedim. Sizler köpek gibisiniz, çöp artıklarını karıştırıp, neyin ne olduğunu anlamaya çalışıyorsunuz. Anlaşmamız şöyle olacak, siz Peperonni ekibi bir daha t.g.i.f'e bulaşmayacaksınız. Tabii bu anlaşmanın bir maddesi değil. Asıl şey ise, t.g.i.f hakkında ki tüm sahip olduklarınızı yok edeceksinkz. Hepsinin bir usb'ye toplanmasını ve bana verilmesini istiyorum. Aman ki, 1 ay sonra, 2 ay sonra veya 3 sene sonra alıcılarım, klübüm, mallarım, ticaretim hakkında düşmanıma satılmış bir bilgi olduğunu fark edersem, ensenizi rahat bırakmayacağım. Bitti sanmayın, sizlere güvenmiyorum. Bilgileri silmeme ihtimaliniz de var. Çünkü sizler salaksınız. O yüzden, bana bir jest yapmak zorundasınız. Ceyhun Kozan adlı biri var. Muhtemelen biliyorsunuzdur. Bana onun hakkında ki tüm bilgileri içeren usbyi de vereceksiniz. Hem de hediye olarak. Karşılığında ise ben size bu adamı hala nefes alıyorken vereceğim. Tam 36 saatiniz var. Bu 1.5 gün içinde, köpeğiniz kendi kendine ölürse sorumlusu ben değilim. " Masaya yumruk atarak ayağa kalktım. Ağlıyordum çünkü Emir'in yaşaması için 1.5 günü kalmıştı. Hatta o orospu çocuğu, kendi kendine ölecek kadar yıpranmış halde olduğunu bile söylemişti. Sundukları şartlar benim için bir hiçti. Ama Erdem'in Ceyhun hakkında bilgi istemesi gözümden kaçmadı. -Ne diyorsa hemen yapın -dedim burnumu çekip- hem de hemen. -Karmen,otur. Anlatacaklarım daha bitmedi, dedi. Bundan daha fazlası olduğunu ima ediyordu. O da çekinerek getiriyordu cümlenin devamını. Sıkıntıyla nefes verip yerime geçtim. Elimin tersiyle de gözyaşlarımı skldim. Hazar ise konuşmaya devam etti. -Heyet toplantıda önce neyin olduğunu anlamaya çalıştı. Birinci sorumuz, Emir nasıl ve niye kaçırılmıştı? İkinci sorumuz, Emir t.g.i.f te ne yapıyordu? Üçüncü sorumuz, bunun Harvey'in intikamı ile ilgisi var mıydı? Dördüncü ve son sorumuz Karmen işin içinde miydi? -Her şeyden bir haber kalmışsınız anlaşılan. -Ya da kimse, eski ekip üyelerinin ne haltla uğraştığını umursamıyordu. -Anlatmaya devam et, dedim. Sanki dediği Emir yerine benim gururmu incitmişti. -Ardından bu soruların cevaplarının peşine düştüler. Gece boyu üzerinde araştırmalar yaptık. Ve senin t.g.i.f klübe daha önce de geçiş yaptığını bulduk. Ama Emir sadece kaçırıldığı gece oradaydı. Yani heyet seninde işin içinde olduğunu anladıklarında bunun intikam oyununun bir parçası olduğunu doğruladı. -İntikam oyunu olması hiçbir bok değiştirmiyor. Emir kaçırılmış nedeni önemsiz. Ve kurtarılması gerekiyor. Susup gözlerime baktı. Rengi sararmış ve başı dönüyormuş gibi durduğunda, bir şeylerin ters gittiğini anladım. Kaşlarımı çatıp, -Anlatmaya devam et Hazar,dedim. Benden en fazla 2 -3 yaş küçüktü. -İste o zaman heyet için işler değişti. Emir Aybeyaz, artık ekipte olmayan biri. Birincisi ekipten olmayan biri için kimse bu kadar fedakârlık yapmaz. İkincisi elimizde ki t.g.i.f bilgileri yok denecek kadar az. Ama Erdem, Emir'i bizden biri sandığı için onun bilgilerine ulaştığımızı sanıyor. Ayrıca bahsettiği adam. Ceyhun Kozan, bizim eski sağlam alıcılarımızdan olduğu için arada bağlayıcı sözleşmesi var. Yani onun hakkında ki bilgileri şirketimiz çok zor durumda kalmadığı sürece kimseye veremeyiz. Hele ki hediye olarak. -Bu aptal konuşmanın varacağı yer, umarım aklımdan geçenler değildir. -Aklından ne geçiyor bilmiyorum. Ama Peperonni heyeti Emir'i kurtarmaktan vazgeçti. Dediğinde iplerim kopmuş gibi delirdim. Onlara ağız dolusu küfür yağdırırken Hazar'ın hala lafımı bitirmemi beklemesi beni daha da öfkelendirdi. -Felaket tellali misin sen be çocuk? İstemeyerekte olsa gülmüş ve susmuştu. -Senin işin içinde olduğunu öğrendiler. Ama onlar da kurtarmayacağı için, senin de kurtarmaya çalışıp işi daha fazla batırmana izin veremezler. Zaten şuan Peperonni operasyon üzerinde diye dolanıyor haber ortalıkta. Yani epey bilendiler sana karşı. -Demek bana bilendiler ha? Ne yapabiliyorlarsa ardlarına koymasınlar. -Az önce sana para teklif etmek için aradılar. Harvey'in intikamı işini bırakırsan, onlar Emir'i kurtaracak. Eğer bırakmazsan Emir'i kurtarmayıp seni de sınır dışı etmek isteyecekler. Sana her iki yol içinde yüklü miktarda para belirlediler. -O iki tercihi de alsınlar müsait yerlerine- derken Hazar sözümü kesti. -Vay canına senin böyle küfür ettiğini bilmiyordum. -Ya sen beni tanıyormuşsun gibi konuşmayı ne zaman keseceksin? Her neyse, peki sen niye burdasin? -Ben Emir'i kurtarmak için geldim. -Beni güldürme. -Senin için gelmedim Karmen. Emir'i kurtarmak için geldim. Ona korkak olmadığımı göstermem gerek. -Neden ona bir şeyler kanıtlayacaksın? -Ronni'den kovulduğu gün, hepimize küfür edip korkaklar dedi. -Buna mı bu kadar takıldın? -Hayır ve ayriyeten benim suratıma tükürdü. -Neden sana özel olarak bunu yaptı? Senin diğerlerinden farkın ne? Başını aşağı eğip uzaklara daldı gitti. -Harvey benim akıl hocamdı. Bana bir çok şeyi o öğretti, bana her zaman hayatını anlatırdı. Seni tanıyorum çünkü bana hep bahsederdi. -Yalan söylüyorsun. Harvey kimseye benden bahsetmez. Emir'e bile. -Emir'i kurtardırdığımız zaman ona sorabilirsin. Harvey benimle dertleşmek için değil ders çıkarmam için anlatırdı hayatını. Ben, ise Harvey'in intikamını almaktan korkacak kadar tavuktum. Emir suratıma tükürmekte çok haklıydı. Ve o Harvey'in peşinden korkmadan gitti. Ben ise sünepe gibi ofisimde saklandım. -Yani şimdi pişman olduğunu ve seninde Peperonni'den ayrıldığını mı söylüyorsun? -Hayır. Pişmanım ama Ronniden ayrılmadım. Çünkü bana ben Ronnideyken ihtiyacın olacak. Belli ki Hazar, Emir'i kurtarmak için çoktan bir kaç plan hazırlamıştı. Ortalığı sessizlik kapladığında nefeslerimiz odada ki tek ses oldu. Kafamda milyon çeşit senaryolar geçiyordu. Kötü veya iyi. Ölü ya da diri. -Değişmissin, dedi. Geldiğinden beri bunu sanki benim canımı acıtacak bir habermiş gibi vurgulanmasından bıkmıştım. -Söylesene sen bende bir şeylerin değiştiğini görecek kadar neyimi biliyorsun ki? -Seni hiç tanımayan biri bile olsa bana katılırdı. - başını iki yana sallayıp gözlerimin içine yoğun yoğun baktı. - Silah tutmayı öğrenmişsin. Silahı kullanmaktan çekinmiyorsun. Sen, silah nedir onu bile bilmezdin değil mi? Yanılıyorsam, hayır de. Sustum, çünkü yanılmıyordu. -Silah tutmayı internetten bile öğrenebilirim. -Ama sen internetten öğrenmemişsin. Sen öğrenmeye mecbur kalmışsın. Kalbim titremişti. -Ve artık silah kullanmaktan çekinmiyorsun. Karmen, tehdit etmeyi öğrenmişsin, İgima'yı, peperonni'yi, karanlık Dünya insanlarını tanımaya başlamışsın. Söyler misin bunların hangisini Harvey'den önce biliyordun? -Harvey'den sonra canım birden öğrenmek istedi, dedim boğulurcasına. Nedense birden değiştiğimi reddetmek istiyordum. -Tabii ki, bunların hepsini öğrenebilirsin. Silah kullanabilirsin, insan öldürebilirsin, insan tehdit edebilirsin. Hepsini yapabilirsin Karmen, hepsini öğrenerek yapabilirsin. Ama bakışlarını öğrenerek değiştiremezsin. İnternette kimse, nasıl intikam aleviyle bakar gözlerim? Diye video çekmez. Kimse, nasıl yüzüm ölüye benzer? Diye bilgilendirme yapmaz. Bunları öğrenmedin değil mi Karmen? Kimse sana öğretmedi? Dedikleri üzerime yük gibi biniyordu. Hele ki o kara gözleriyle bana acır gibi bakması, eski hayatımdan, mutlu olan Karmenden tek bir damla bile kalmadığını gösteriyordu. -Doğru söylüyorsun, dedim acıyla. Onun tespitleri için ona kızmıyordum. -Peki beni bu hale neyin getirdiğini de açıkça söyleyebilecek kadar cesur musun? -İntikamın, dedi. -İntikam -diye teklardım- neyin intikamı? Şimdi susma sırası ondaydı. Gözlerini kaçırıp ayaklarına bakmaya başladı. Ve fark ettim ki, gözünden bir damla akmıştı. -Başka bir şekilde daha değişmişsin, derken başını yerden kaldırıp bana baktı. Konuşmasını bekledim. -Özgür olmuşsun, dediğinde nefesim tekledi. -Harvey hala hayattayken, esir olduğumu mu iddia ediyorsun? - Harvey hayattayken bana bir çok şey öğretti. Sana Harvey'i anlatabilir miyim? O öldüğünden beri hakkında konuşup, içimi boşaltacak kimseyi bulamadım. Harvey hakkında konuşmaya hazır değildim ama bu bir başlangıç olabilirdi. Ben konuşmasam da olur, ama bana Harvey'i anlatacaksa, sabaha kadar dinlemeye hazırım. -Anlatabilirsin, dedim. Kalbim kaburgalarım tarafından eziliyordu. Kafam bir gidip bir geliyordu. Sanki ölümcül bir istekte bulunmuştu benden - 5 sene önce Ronni'ye geldiğim ilk sene henüz 20 yaşındayım. Harvey ise 24. Ronni yönetici heyetinin en genç üyesi olması dikkatimi çekmişti. O zamanlar daha hırslı ve azimli biriydim. Ronni'ye özel güvenlik olarak katılsam da, daha fazlasına gözümü dikmiştim. Fakat ne yapsam, gün sonunda yine diğer kıdemsizlerle aynı yerde buluyordum kendimi. O sene peperronniyi sarsan trajik bir olay yaşandı. Çok etkilenmiştim -konuşmayı bırakıp eliyle kalbine masaj yaptı. Gözleri ise kıpkırmızıydı- çatı katında durmuş sigara içiyor ve ağlıyordum. Sonra yanıma Harvey geldi. Olayın üzerimde kyj etkisinin ağırlığını anlamıştı. Benden sigara istedi. -Harvey sigara içmezdi. - Hiç mi içmezdi Karmen? Hiç mi? -Yalnızca yas tutarken. Diye mırıldandım kendi kendime. Ve bahsettiği trajik olayda birinin öldüğünü anlamıştım. Ve aklıma öldüğü sabahın gecesi üstüne sinmiş olan sigara kokusu geldi. Parfümleri ile kamufle etmeye çalışmıştı o gece. Ama ben dikkat etmemiştim korkumdan. Çünkü sigara kokusunu alsaydım, bir ölüm olduğunu anlardım. Harvey o gece öleceğini anladığı için zaten Emir'e söz verdirmişti. Ve o gece öleceğini anladığı için kendi ölümünün yasını tutan sigarayı içmişti. Fark etmeden ağlamaya başlamıştım. -Ve bana demişti ki, "ancak acılarından faydalanmaya başladığın zaman güçlenirsin". O geceden sonra, onun bu cümlesinin duyduğum en iyi tavsiye oldugyunu fark ettim. Ve her gün, her fırsatta Harvey'in dibinde bittim. Bana sürekli tavsiye vermesini istiyordum. Bana akıl hocalığı yapması, kendimi yeniden doğuyormuş gibi hissettiriyordu ve zamanla o da fark etti ki, bana verdiği her tavsiye kendi hayatının acılarından çıkmış. Harveyle aramızda, onun Emirle olan dostluğu gibi bir ilişkimiz yoktu. Asla da yakınından bile geçmedi. Ama bana da kıymet veriyordu. -Sana beni anlayttigina göre bu durum öyle. -Gel gelelim, Harvey'in, benim gözümde kusursuz olan akıl hocamın en buyük kusuruna. Bana seninle ilgili ilişkisini ya da senin hakkında ki bilgileri ancak ders vermek için anlatırdı. Ve zamanla fark ettim ki, sen onun elinin altında bir oyuncak haline gelmişsin. -Hiçbir zaman öyle olmadım. -Her zaman öyledin. Ama dediğim gibi, değişmissin. Değişmissin Karmen, sen, özgür olmuşsun. Evet, Harvey sadece seni korumaya çalışıyordu. Bu karanlık dünyanın en zararsız pisliğinin bile sana bulaşmaması içindi yaptıkları. Ve başardı da, ama hesaba kendi ölümünü katmadı hiç. Eğer katsaydı, sen bu hale gelmezdin. Nefeslerim kesik kesik çıkıyordu. Gözyaşlarım sessiz ama kuvvetli akıyordu. Bu Hazar denilen çocuk, çok fazla şey biliyordu. Ama haklıydı, zaten canımı da en çok bu yakıyordu. Ayağa kalkıp mutfağa doğru yürümeye başladım salınarak. Adımlarım yere sağlam basmıyordu. Zaten kendimde de değildim. Mutfağa yetişir yetişmez hemen bahçe kapısına koşup kendimi dışarıya attım. Derin derin nefes almaya çalışıyordum. Başımı pasparlak mavi gökyüzüne çevirdim. Havada uçan kuşlara baktım. Özgürlerdi. Nereye isterlerse oraya çırpıyorlardı kanatlarını. Tıpkı benim gibi. Elimin tersiyle burnumu sildim. Kanadımı Emir'in yanına çırpmam gerekiyordu. Silkelenip kendime gelmeye çalıştım. Emir için kendimde olmam lazımdı. Mutfağa geçip salona doğru yürüdüm. -Anlatacak masalların bittiyse, artık Emir'i nasıl kurtarmamız gerektiğini konuşalım. Hazar da ağlamayı bırakmıştı. Cep telefonunu çıkartıp masaya koyduktan sonra, -Kalem kağıt var mı, diye sordu. -Getiriyorum, deyip hemen televizyon komodinin yanına gittim. Çekmeceden kalem ve kağıt çıkartıp telefonuyla oynayan Hazar'ın önüne bıraktım. -Öncelikle elimizde olan şeyleri bilmemiz gerekiyor. Bana bildiklerini anlat Karmen. Bizi Emir'e ulaştırabilecek herhangi bir şey. Karşında oturup ona verebileceğim bilgileri düşündüm. -İstersen önce sorularıma cevap ver. Hem nereden başlayacağın kolaylaşır. -Olur. -Öncelikle Emir ile Harvey'in intikamı peşinde koşuyorsun değil mi? -Evet, dedim tereddüt etmeden. Ve sesimde onu kınayan bir tını vardı. Bakışlarımın amacını anlayıp biraz rahatsız oldu. Ardından, -Bunu anlamak zor olmasa gerek. -Zor değil lakin, siz İgima'nın peşinde koşarken T.g.i.f klüpte ne işiniz vardı da, Oranın sahibi denilen Erdem, Emir'i kaçırdı? Demek t.g.i.f.'in İgima'ya ait olduğunu bilmiyorlardı. -Çünkü T.g.i.f İgimaya ait bir yer. Bunu bilmiyor muydunuz? Hazar kalemi elinden düşürüp gözlerini hemen bana çevirdi -Ne dedin sen? -T.g.i.f. İgima'ya ait dedim. Kirli işlerini yürüttüğü paravan şirketlerden birisi. Kaşlarını yay gibi yukarı kaldırdı. Ve elleriyle küçük bir alkış tutunca yüzümü buruşturup. -Tebrik ederim Karmen, gerçekten İgima'ya ait bir paravan şirketi bulabilmişsin. -Dalga mı geçtin anlamadım? -Hayır -dedi tüm ciddiyetiyle- gerçekten tebrik ettim. Başımla onayladım. Ve Hazar bunu da kağıda yazdı. -T.g.i.f. 'in İgima'ya ait olduğunu öğrendiğimizden beri elimizde bildiğimiz tek yer olan orayı araştırıp duruyorduk. Lafımın arasında aklıma ASES motelinin de onların pis yerlerinden biri olduğunu hatırladım. Ama bu detayı Hazar'la paylaşmayacaktım. -Sonra ne oldu? -Planımız vardı. Ama planımız sekteye uğradı. Ve Emir kaçırıldı. -Bu kadar mı? -Yetmez mi? Başını iki yana sallayıp, dudaklarını büzdü. -Daha fazla detay lazım Karmen. Daha fazla isim, daha fazla yer. Bana vereceğin her bilgiyi siymdi telefonumda araştıracağım. Belki gerçekten bir şeye ulaşabiliriz. Başımı iki elimin arasına alınca o günün hepsini gözümün önünden geçirdim. O gün dışarıya çıkmıştık, ama bir şey olmamıştı. Bana yaşlı bir kadından gelen mektup harici. Gözlerimi koskocaman açıp "shit!" Diye bağırdım ve ayaklandım. -Bir şey mi hatırladın? Karmen, cevap ver! Ne oldu? Yüz ifademi değiştirip koltuğuma geri oturdum. Mektuptan Emir'e bile bahsetmemişken bu çocuğa asla bahsetmezdim. -Ne oldu, diye ısrarla neyi hatırladığımı soran Hazar'a verecek bir cevap düşünürken aklıma planımızı sekteye uğratan o müthiş detay geldi. -O gece t.g.i.f'te bir ticarete şahit oldum. Erdem Aker ile sohbet ediyordum. Bunu duyduğuna inanmadı bile. -Erdem senin kim olduğunu biliyor muydu? - Evet Hazar biliyordu. Hatta oraya kocamın intikamını almaya geldiğimi de biliyordu. Gözlerini devirdi. -Beni Karmen olarak biliyor ama öylesine biri olarak tanıyor,dedim. Hazar pek inanmışa benzemese de üstüme gelmedi. -İşte o gece çok önemli olan bir işi vardı. Beni de davet edince reddetmedim. Onunla bir iş yapmak üzereydi ama beceremedi. Ve bu onun oldukça canını sıktı. -Ticaret yaptığı kişinin lütfen adını bildiğini söyle. -Adını bilmiyorum -dediğimde yüzü düştü- ama lakabını öğrendim. Sanki icat bulmuş gibi ayağa fırlayıp havaya yumruk attı. -Kızıl Kehribar diyordu ona. -Ne? Kızıl Kehribar mı? -Evet, tanıyor musun? -Evet -gözlerinin içi gülüyordu- o senelerdir bu işlerin içinde olan bir kadın. -Peperonniyle hiç işi oldu mu? -Hayır bizimle olmadı. Ama bizden onun bilgisini isteyenler olmuştu. Ama hiç kimseye satmamıştık. Çünkü kızıl Kehribar bize hiç bulaşmayıp sadece kendi küçük işini yürütüp gitti. -Yani, yani bu kadın işimize yarayabilir mi? -Öyle umuyorum. Ona şantaj yapabiliriz. Tehdit edebiliriz. Sen söyle, sonuçta o t.g.i.f. alıcısı değil mi? Her yönetici kendi alıcısı ve ticaretine çok önem verir. Gözlerimi kısıp ona baktım. Başını çabucak sallayıp, Ve hemen telefonu üzerinde parmaklarını dans ettirdi. Bende heyecandan yerimde kıpırdanıyordum. Çünkü Emir'i kurtarma ihtimaline daha yakındık. Hazar telefonu masaya bırakıp kağıdın boş kısmından bir parça kopartıp üstüne bir şeyler yazdı. Ve önüme itekledi. Kağıdı elime alıp baktığımda, Güney emlakçılık adında bir yerin adresi yazılıydı. -Onun dükkanı. Oraya gidip işi halledelim. Kağıda hala bakarken başımı iki yana salladım. -Oraya yalnızca ben gideceğim. Tam itiraz etmek üzereyken, net tavrımı görünce vazgeçti. -Ayrıca Karmen, Emir'i bulmamızın başka yolu da var. Çekinerek söylediği bu diğer yöntem sanki pek hoşuma gitmeyecekti. -Emir'i kurtarmanın yollarını böyle taksit taksit mi söyleyeceksin? -Elimizdeki tek diğer yol bu. Ama bu biraz tehlikeli. Nefesimi seslice dışarıya verdim. -Çıkart şu ağzındaki baklayı. -Peperonni ekiplerinin telefonlarına özel GPS ekleniyor. -Emir'in telefonu Emirde değil, dedim direkt. -İzin ver lafımı bitireyim. Ayrıca Peperonni üyelerinin üstlerine de içinde GPS olan her hangi bir şey koyuluyor. Bu bilekliği saati, ayakkabısı, küpesi kolyesi fark etmez. Şüpheli gözlerimi, Hazar'ın üzerinde gezdirdim. -O zaman gpsden bulalım. -Ama Peperonni'den atıldığı için çıkartmış olabilir. -Çıkartmama ihtimali de var -dedim ısrarla- o yöntemi de deneyeceğiz. -O zaman telefonuna ulaşmamız lazım. Oturduğum koltuğun köşesinden Emir'in telefonunu çıkartıp, elimde sallamaya başladım. -Emir'in telefonu işte burada, dedim. Telefonu görünce sanki beti benzi attı. -Kaçırıldıysa o nasıl sende ki? -Bir şekilde bende işte, şimdi ne yapmamız lazım? -Alabilir miyim? Hazar da telefona bakıp biraz inceledi. -Şifresini biliyor musun? -Hayır. -O zaman işe yaramaz. Telefonun içine girip uygulamaya girmemiz lazım. Konumu ancak ordan görebiliriz. O da uygulamayı silmemiş ise. -Nasıl gireceğiz o zaman? Diye sordum ama ben zaten ne diyeceğini aşağı yukarı kestirebiliyordum. -Şifresini kırmamız lazım. -Kıralım o zaman. -Karmen, ben bu işlerde iyi değilim. Hatta hiç değilim. Telefonu Ronni'ye götürüp, Austin'in bilgisayarına gizliden bağlamaya çalışacam. Ve şifreyi kırmayı deniyeceğim. Tüm yüzümün her yeriyle gülümsedim. Gözlerimle, dudaklarımla, elmacık kemikleriyle. Hazar ise bu tepkiyi hiç beklemiyor gibiydi. Gerçekten ne olursa olsun Emir'in telefonunu onlara vereceği mi düşünmüştü? Ayağa kalkıp masanın üstünden Hazar'ın karşısına eğildim. Ve yüzüm onun yüzünün önündeyken, bir elimle telefonu aldım. Gözlerini üstünden hiç çekmeden doğruldum ve telefonu ortamızda tutup, -O zaman ikinci planı unut. -Aa, hayır. Hiçbir şey unutmayacağım. Bu telefonun şifresi kırılacak ve biz o GPSden de şansımızı deneyecegiz. Emiri kurtarmanin 100 yolu varsa ben 99yla yetinmeyeceğim. -Karmen anlamıyor musun? Ben şifreyi kıramam. Bilmiyorum. Telefonu direkt cebime sokup fermuarı çektim. -Telefon bende kalacak dedim. Sen ise Hazar, ne yapip et o şifre kırma yazılımını almayı başar. Bu telefon tam burada benim gözlerimin önünde açılacak. Sinirle gülmüştü. Ben de umursamadan yine masanın üstüne eğildim. Kalemi sağ elime alıp Hazar kağıdı hemen eline alıp yazdığımı okudu. -Anlaşmayı deneyeceğim. Ayrıca, o sizden biri değil. Benden değil. Çünkü ben sizden değilim. Başını iki yana sallarken, ona gülümsedim ve kapıya doygru gittim. -Akşam ikimizde görevimizi yerine getirmiş bir şekilde buluşalım, deyip kapıdan çıktım. Emir'i kurtarmam için geriye tam 26 saatim kalmıştı. Kurtarmazsam, Emir'in ölümüne kalan süreye dönüşecekti bu. Dönüşmesine asla izin veremezdim. ♧♧♧ Evden çıkar çıkmaz caddeye doğru yürüyüp hemen bir taksi çevirmiştim. İlk bindiğim taksiyle bankaya gittim. Kafamda kurduğum saçma planın bir parçası olan parayı bankadan alıp ikinci bir taksi daha çevirdim. Şimdi taksinin arka koltuğunda elimde ki adresi belki yüzüncü defa okuyordum. Kağıt parçasını evirip çeviriyor, sıkıntılı nefesler verip, of çekiyordum. Ya anlaşmayı kabul etmezse? O zaman sonradan gelip şantaj mı yapacaktım? Zaten o da olduğu yerde kalıp benim şantajımı tehditimi bekleyecekti öyle mi? Hazarı dinlemediğim için biraz pişman olmuştum. Sonuçta o senelerdir bu işin içindeydi. Taksici abi dikiz aynasından bana bakıp, iç geçirdi. Halime acımış olsa gerek. En sonunda dayanamıp kağıdı cebime geri soktum ve dışarıyı izlemeye başladım. Zaman su gibi akıp gidiyordu, keşke dursa. Göz ucuyla adama bakıp bir of daha çektim. Taksici abi ise gülmüştü. Orta yaşlarda biri gibi duruyordu. Kısa siyah saçları ve yer yer beyazlamış telleri vardı. Yüzü oldukça sevecendi. Ve sesi de rahatlatıcı. -Senin oturduğun yere her gün yüz farklı insan biniyor. O izlediğin şehri, her gün o kadar farklı insan izliyor. Çektiğin ofları da öyle. Adamın yüzüne şaşırmış bir şekilde baktığımda, tebessüm etti. -Yoksa sen kendini yalnız mı hissettin? Hayır, hiç te öyle değil. Binlerce insan gördüm. Kimi ağlıyor, kimi mutlu, kimi kızgın, kimi yorgun. Ama hepsi çaresiz. Tıpkı her insan gibi. Tıpkı, senin gibi. Yutkunup başımı camdan çektim. -Sence şantaj mı yapmalıyım, anlaşma mı? Sorumu duyduğu anda beti benzi attı. Zaten tipim pek tekin durmadığından adamın korktuğunu sezdim. -Daha az önce buraya her türden insanın bindiğini söylememiş miydin? Ben de belalı türden bir insanım. -Evet biniyorlar, dedi. Ve arabayı daha hızlı sürmeye başladı. Tek duası beni hemen arabasından atmaktı. -O zaman söyle, şantaj mı anlaşma mı? -Bu, bu adamına göre değişir. Kısa vadede etkili sonuçlar almak istiyorsan işini şantajla hallet. Ama uzun vadeli bir gelecek planlıyorsan onunla anlaşmaya git. Emir'i hemen kurtarmak istiyordum ancak, yavaş yavaş aklıma bir gelecek oturuyordu. Zaten onca düşmanım varken yenisini eklemeye gerek yoktu. -Yetiştik, dedi adam. Adama parasından fazla ödeyip arabanın kapısını açtım. -Bu arada abi, ben kötü bir insan değilim. Para poşetini de alıp arabadan indim ve kapıyı kapattım. İndiğim kaldırım üzerinde arkamı döndüğümde tam karşımda "Güney Emlak" duruyordu. Derin bir nefes aldım. -Ama şimdi kötü bir insanmış gibi rol kesmem gerekiyor. ♧♧♧ Cam kapıdan içeriye geçtim. Ufak bir vezne duruyordu karşımda ve arkasında da genç bir kadın. -Güney Emlakçılık hoş geldiniz efendim. Size nasıl yardımcı olabilirim.? -Ben buranın yöneticisini istiyorum. . -Yapmanız gereken işlemi söylerseniz ben halledebilirim. Etrafıma bakındım. Bu ufak holden başka iki kapı vardı. Biri yüksek ihtimalle mutfaktı diğeri ise onun odası. Zaten küçük bir işletme olduğu çok belliydi. Pencere altında duran koltuk yer yer yırtılmıştı. Karolar beyaz rengini es geçmiş kendini sarıya vurmuştu. Vezne masasının köşeleri kırılmıştı. Kızıl Kehribar anlaşılan burayı paravan olarak yönetiyordu. -Kendisi burda mı? -Tabii ki burda başka çalışan yok ki, diye kendi soruma cevap verdikten sonra, soldaki kapıya yöneldim. Kapının önünde durup iki kere tıklattım. "Girin'' komutunu aldığımda kapıyı yavaşça açıp içeri geçtim. Başını kağıtlardan henüz henhz kaldırmamıştı. Bir kere boğazımı temizledim ama yine bakmadı. -Kızıl Kehribar, diye seslendiğim anda kızgın yüzünü bana çevirdi. -iş yerimde bana o isimle seslenme diye uyardı beni. -Özür dilerim, kabalık etmek istemedim. Deyip masasının dibine kadar sokuldum. Kadın son gördüğüme göre daha düzgün giyinmişti. Ve göz altı morluklarını, beceriksiz makyaj darbeleriyle kapmaya çalışmış duruyordu. Acaba sırf göstermelik olsun diye mi masasında oturuyordu tüm gün? İgima'nın paravan şirketiyse, ona da böyle emir verilecekti elbet. -Başımda neden akbaba gibi dikilmişsin? Benden koparmak istediğin parçalar mı var? Üstüme oturmayan nazik bir gülümsemi takılıp masanın önünde ki sandalyeye oturdum. -Buraya neden geldin? Güçlükle yutkunarak sağ elimdeki para poşetini masasına bırakana dek gözleriyle elimi takip etti. -Bu poşetin içinde ne olduğunu biliyorsun, dedim Cansız gözleri tekrar poşete kaydı. -O poşetin içinden her şey çıkabilir. Başımı sallarken ellerim poşete uzandı. -Ne kadar var? -1 milyon lira, dediğimde poşete iç açıcı olmayan gözle baknaya başladi. -Bununla ne yapacağız? Sanki soruları gerçekten merak ettiği için değil de, zaten bildiği cevapları benim ağzımdan duymak istiyor gibi soruyordu. Bir parçam hala şantaj için diretiyorken, bir parçam anlaşmanın benim hayatım için en iyisi olduğu vurgusunu yapıyordu. Belirslik yavaş yavaş bedenimi titretmeye başladığında kadının, ince ve solgun doduklarında yukarıya doğru kıvrılma oldu. -Gözlerin titriyor, dedi Ellerimle çabucak gözlerimi ovuşturdum ve silkelendim. -Anlaşma yapacağız. Ciddiyete bürünmem uzun sürmemişti, Emir'in hala esir altında tutuldugunu ve ölümüne saatlerin kaldığını kendime hatırlatmıştım. Kayıtsızlık içinde başını salladı. - Dün gece ki Erdem'le bozulan anlaşmanızı bir üst seviyeye taşyabilirsin. Bir milyonluk mal yerine iki milyonluk mal. Dişlerini sıkarak, -Hayır, ama herkesin fiyatı var. Senin de öyle. Bir milyon az geldiyse, ne kadar istediğini söyle. -Karşılığında ben sana ne vereceğim? Senin fiyatın ne kadar sürtük? -Benim fiyatım iki cümle kadar. Ama önemli iki cümle. Erdemle yeniden anlaşma yapacaksın. Ama ona sana söylediğim şartı sunarak. -Neymiş o şart? Ayrıca, bahsettiğin kadar önemliyse o iki cümle, Erdem bunu neden kabul etsin? Dilimle kuruyan dudaklarımı ıslattıktan sonra, -Onu benimle tehdit edeceksin. Erdem dün gece işleri batırdı. Müşteriye ihtiyacı var. Sen de onunla yeniden anlaşma yapacağını eğer iki cümleyi söylemezse, onu bana şikayet edeceğini söyleyeceksin. İçe göçmüş kırmızı gözleri yavaşça yerinde büyüdü. -Senden korkuyor mu? Başımla onayladım. Ona artık mecburen bu yalan bilgiyi vermek zorundaydım. -ASES alıcısıyım. Şaşkın gözleri önce öfkeyle gölgelendi ve ardından boşaldı. İfadesiz suratı, beni boydan boya süzdükten sonra şiddetli bir kahkaha attı. Niye böyle güldüğünü bir an önce kelimelere dökmesini istiyordum. Çünkü odayı dolduran gülüşleri üzerime korku niyetine yapışıyordu. -Demek ASESte çalışıyorsun. -Evet, diye ısrar ettim yalanımda. -Peki, benim Erdem'den isteyeceğim bilgi ne olacak? -Ondan Emir Aybeyaz'ı isteyeceksin, dedim tek hamlede. -Dün gece enselendiğini duydum. Onu neden istiyorsun? -Ases'e lazım. -Emir Aybeyaz'ı bana niye versin ki? -Çünkü ona Emir'den daha kıymetli şeyler lazım. Para ve müşteri gibi. Benimle onu tehdit ettiğinde bunu kabul edecektir. İçimden Erdemin başarısızlığının üstlerince duyulduktan sonra infaz edileceğinden korkutuğunu getirdim. Bu korkusundan faydalanmam son derece kuralına göreydi. -Karmen Ivy As Cindy değil mi? Demek adımı öğrenmişti. Veya çoktan biliyor muydu? -Evet. Sesim yine titreyeme başlamıştı. Ve gözlerim de öyle. Karşımda duran kadın bana öyle bir bakıyordu ki, zaten tıkır tıkır işlemeyen planım burada sona erecek gibiydim -Harika, Karmen Ivy as cindy. Şimdi siktirgit yalanını külahıma anlat. Senin kim olduğunu biliyorum. Elim yavaştan belime doğru yol alıyordu. - Harvey Ivy as cindy'in karısısın. Pardon karısıydın. Çünkü o artık rahmetli oldu. Görüntüm bulanıklaşıyordu. Aldığım nefesler ciğerlerimi deliyor ve açığa çıkmanın o eşsiz zehriyle kıvranıyordum. Harvey'in karısı olduğumu biliyordu. Benim, Harvey'in karısı olduğumu neredeyse kimse bilmezdi. -Merhum Harvey'in sır gibi sakladığı karısını bilmem seni şaşırttı değil mi? Dün gece de senin kim olduğunu biliyordum. Orada niçin olduğunu. Neden kumardan tehlikeli bu oyuna bulaştığını. Ağzından çıkan her bir kelime nokta atışında tespitlerdi. Ortamın kasvetinden bunalmıştım. -İşi elinize yüzünüze bulaştırdınız değil mi? Peki neyi hedefliyordunuz? -T.g.i.f'in İgimaya ait paravan şirket olduğunu biliyorum. Ases'inde öyle. Ve artık buranın da öyle olduğuna emin oldum. Kaşlarını yay gibi gerdi. İftiramı geri yutup koltuğuma sindim. Bu kadın ne çabuk ruh hali değiştiriyordu. -Aferim yine de. İgimaya ait yerlerin yüzde beşini felan öğrenmişsin. Peki ne yapcaksın? -Bildiğini söyledin. İntikam alacağım. Çünkü kocamı İgima öldürdü. -Öyle mi bizzat onu mu gördün? -Ha-hayır, adamıydı öldüren. Ama önemli olan emri veren kişinin kim olduğu. -Öyle mi? Emri verirken onu duydun mu? -Ne saçmalıyorsun sen? Kocama beyaz gözlük gönderdi. Ertesi gün ise kocam öldü. Aptal mıyım ben? -Sayılır. Kısa süren bakışmamızın ardından, -Benim yapmama gerek bile kalmayacak. Kocanın kanını yerde bırakmalıydın. -O iyi bir insandı, diye mırıldandım. -Ona şüphe yok. Ama onu öldürenler kötü kişiler. -Umrumda değil! -Öyle mi? Ama koskoca peperonni ekip başkanı Harvey ivy as cindy bile tek bir suikast ile öldürüldü. Peki seni öğrendiklerinde, öldürmeleri kaç dakikalarını alır? Sevgilin ise kim bilir ölmek üzeredir. -Bana ne olacağı seni ilgilendirmiyor anladın mı Kızıl Kehribar? Ayrıca Emir benim sevgilim değil. -İsmim Nihal. Ve ben sandığın gibi İgima'nın köpeklerinden biri değilim. -Kimsin o zaman sen? -Sana karanlık dünya hakkında anlatacak ilginç hikayelerim var. Ama sırası gelecek. Bana şunu söylemeni istiyorum. İgima'ya ne yapmayı planlıyorsun? -İlk başta niyetim onu ne olursa olsun öldürmekti. Ama artık amacım onun ne türden bir şerefsiz olduğunu herkese gösterdikten sonda öldürmek. Hastalıklı duran yüzüne geldiğimden beri ilk kez çiçekler serpilmiş gibi oldu. -Sana o hikayaleri anlatmak için artık sabırsızlanıyorum Karmen. Ama anlaşmamız değişecek. Ben, Erdem'i araya katmadan Emir Aybeyaz'ın yerini kendi yöntemlerimle öğreneceğim. - 24 saatten az vaktim kaldı. -Öğrenmem uzun sürmeyecek. Ben bilgiyi aldığım zaman seni bir numara arayacak veya mesaj atacak. Sana buluşacağınız yeri söyleyince oraya en geç 1 saat içinde gitmiş ol. Parayı da yanında getirmeyi unutma. Yoksa, anlaşma çöpe gider. Anladın mı? Başımı heyecanla salladım. -O çocuğu kurtaramazsan beni sorumlu tutmayacaksın. Veya sen ölürsen ben kendimi sorumlu tutmayacağım. Gözlerimi sıkıca yumup geri açtım. Ve masanın başında duran kağıtlardan birine telefon numaramı yazıp bıraktım. Ben ayağa kalkmışken kendisi hala oturuyordu. Elimi ona uzatmışken sordum. -Yani teklifimi kabul ediyor musun? O da elini bana uzattığında dostane bir şekilde tokalaştık. Ve boşta kalan sağ eliyle, para torbasını önüme fırlatıp, - Şu lanet olası çantaya 4 milyon daha ekle, dedi. ♧♧♧ Evimin kapısını açıp içeriye geçtim. Hazar henüz gelmemişti. Belli ki işi, merkezde uzun sürüyordu. Kızıl Kehribarla anlaşma yapmam, içimde bir ukte huzursuzluk bırakırken sanki bu sefer diğerlerinden daha az kötü kişiye bulaşmıştım. Ama her şey ondan gelecek tek bir telefona bağlıydı. Eğer Hazar, Emir'in telefonuna bir şekilde girmeyi başarsa da, o uygulamayı silmiş olma ihtimali de vardı. Evi inletecek kadar yüksek sesle nefes verdim. İçim daralıyordu. Her şey aksi giderse, Emir'i kurtarmak için son çarem olarak o iğrenç şartlardan birini kabup etmem mi gerekecekti? Emir'in canına karşılık, hayata tutunma sebebim olan intikam. Ah, bu sefer t.g.i.f te ki gibi işi, Emir'e tercih etmeyi düşünmüyordum. Bu hataya bir kere düştüm ve canım en az Harvey'i kaybettigim günlerki gibi çok yanıyor. Salonuma geçip, masadaki kağıtları karıştırdım. Olmadı Emir'in telefonunu çıkartıp bir iki şifre de ben denedim ama açılmadı tabii ki. Çaresizce oturup başkasından haber beklemek ne zor işmiş demek ki. Kalkıp mutfağa yol aldım derken, ayağıma keskin bir şeyin batmasıyla çığlık attım. Yere eğilip ayağımı ters çeviridm. Bir cam parçası batmıştı. Tırnaklarımın ucuyla onu çıkartırken, etrafa bakınmaya ve bu camın kaynağını bulmaya başladım. Başım yerde adım ata ata, yerde yürürken çoğalan parçacıklara denk gelmemle başımı kaldırıp görüş alanımı büyüttüm. Emir'e hediye olarak aldığım saat, parçalanmış halde yerde duruyordu. Kalbim sıkıştı. Sanki parçalanan bu saat Emirdi. Gözlerimi binlerce kez açıp kapadım ve titreyerek yere eğildim. Bunu bu hale kim getirmişti? Yoksa dün gece beni eve getirenle aynı kişi mi? Elimin tersiyle akan gözyaşlarımı silerek saati mutfak çöpüne atmaya gittim. Bu saat artık uğrusuzluktan başka hiçbir şey degildi. Mutfağa geçtiğimde midemin kazandığını hissettim. Ama yemek yememeliydim. Bunu hak etmiyordum çünkü Emir de saatlerce açtı orada. Bu benim suçumdu. Kendime olan öfkem dolup taştığı an koşarak spor odasına gittim. Tam karşımda sallanan kum torbası bana, beni delirtecek maziyi hatırlattığında ellerim çıplak, bez sarmadan, yumruk atmaya başladim. Bir tane, iki tane, on tane, otuz tane. Ve her yumruğumda gözümden göz yaşı akıyordu. Ama bu sefer karşımda İgimayı, Erdem'i hayal etmiyordim. Ben vardım, kendimi cezalandırıyordum. Saatlerce, telefonum çalana dek... Emir'in ölmeyeceğini anlayana kadar... Yüz tane... Yüz elli... Parmaklarım ağrıyla uyuşup kanamaya başlamıştı. Kollarım, kaldıramayacağım kadar yükle dolmuştu sanki. Yumruklarım yetmiyordu kendime olan nefretimi bastırmama. Aklımı sıyırmış gibi kafa atmaya başladım şu demir kadar sert gelen torbaya. Kafamı parçalamak istiyordum. Emir'in canına karşılık, Erdemle iş yapmayı tercih eden o beynimi patlatmak istiyordum. Ama keskin bir acıyla kafa atmayı bıraktım. Elimle, ağrıyan yeri yoklarken hem kaşımın patladığını hem de ensemde ki yaranın yeniden kanamaya başladığını gordüm. Ellerim, başım kanıyordu. Ama yetmedi. Emir'e silah vermeye gitmeyen ayaklarımın da cezalandırılması gerekiyordu. Koşu bandına çıkıp hızı son ayara koydum. Sol bacağım sağ bacağımla yer değiştiriyormuş gibi hissetsem de durmayı bir an olsun düşünmedim. Koştukça koştum, dakikalarca. Açlık ve yorgunluk, bedenimde ki yaralar kendini ortaya çıkarttıklarında ise koşu bandından dışarı bir adım attığım gibi, kulaklarım duymayı ve gözüm görmeyi kesti. Tüm bedenim, ağır bir yük misali yere devrildiğinde sonunda bilincimi kaybetmiştim. ♧♧♧ Kulağıma ilişen adım sesiyle yavaş yavaş kendime geliyordum. Duyduklarımı net ayırt edemiyordum. Sanırım Hazar gelmişti. Elimle ağrıya başımı ovuşturuken, ellerimle yerden destek alıp ayaklanmaya çalıştım. Elim istemsizce silahıma gitsede vazgeçtim. Bana yardım etmeye çalışan bu eli ısırmak, pek kaliteli bir davranış olmazdı. Nihayet son kalan gücümle ayağa kalkıp spor odasından çıktım. Salonuma geçtiğimde ise, gördüğüm görüntü cansız kalmış şu bedenime fişekleyici veya patlayıcı güçte enerji doldurdu. Bu enerjinin sebebi nefret ve kindi. Çaresizlik ve ihanete uğramışlıktı. Tekmelenmek ve hor görülmekti. Bu his intikamdı. Başkasına da duymaya başladığım intikam. Çünkü şuan tam karşımda bana acımasız gözlerle bakıp, titremeyen elleriyle silah doğrultmuş, tehditkâr 3 Peperonni üyesi duruyordu. 7.BÖLÜM SONU
YA Peperonni resmen Karmen'in evine silahlarla bastı ya. Şaka gibi.
Sizce Emir kurtulacak mı?
Karmen'in Emir'i kurtarmak için her yolu denemesinin ardından neler olacak?
Hazar hakkında ne düşünüyorsunuz?
Buraya kadar okuyam herkese çok teşekkür ederim.
Bölümü 4 kere düzenledim ve silindi. Ve artık vazgectim. Yani kelime veya yazım yanlışı olabilir.
İletişim : Instagram @kankaderoffical2
Bir sonraki bölümde görüşmek üzere.♥️⛓️🖤
|
0% |