Yeni Üyelik
9.
Bölüm

8. BÖLÜM - TİK TAK, TİK TAK

@shorosharpen

 

Sen yaz saati uygulaması ben kış saati
Ortak bir takvimimiz bile olmadı
Seni bir saat ileri almışlar
Beni bir saat geri
Bu zamanlar yoksa bize düşman mı?

 

Bilinmeyen saat uygulaması- Cüneyt Ergün

 

♥️⛓️🖤


Çünkü şuan tam karşımda bana acımasız gözlerle bakıp, titremeyen elleriyle silah doğrultmuş, tehditkâr 3 peperonni üyesi duruyordu.

♧♧♧

Değişim kaçınılmazdı elbet.

Fakat bu sefer yalnızca benim için değil. Ben değişirken herkesin aynı kalacağını varsaymıştım. Ama görüyorum ki, iyiler kötü, kötüler daha kötü oluyor. Herkesin kendini savunma yöntemleri farklılaşıyor. Ben kediyken, aslan olmak istemiştim. Ama aslanların da kendi itibarını koruyacağını akıl edemedim.

Öyle ki kendi küçük kafesimi basmaları benim için beklenmedikti.

Karşımda üç peperonni üyesi. Bana silah doğrultmuşlar, beni vuracaklar mı? Başlarında tanıdık bir yüz gördüm. Evimize daha önce de uğramışlığı vardı onun. Ama önceki seferlerde ben genellikle ona ne içersin? Ne yersin? diye sorardım. Ama şimdi,
-Beni vuracak mısın Austin Seller, diye değişti sorum.

Onu en son Ronni salonumda toplanmışken görmüştüm. Ve sabahında ise, Harvey bana yaralandığını söylemişti.

Pek değişmemişti ama Austin. Yüzü kırık beyaz rengindeydi. Gözlerinin çevresine baktım. Morluklar veya halkalar yoktu. Masmavi gözleri gökyüzü kadar cüretkârca sergiliyordu kendini.

Sarı saçlarını yeni tıraş etmiş. Uzun boyu ve ekiptekilere göre daha zayıf olan fiziğinden ne kilo eksilmiş ne de eklenmiş.

Sağında ve solunda duran iki adamı tanımıyordum. Ama onlarda Hazar yaşında duruyordu. İkisi de siyah paraşüt pantolon ve tişört giymiş ama bacaklarında, belinde, kollarında silahlar, cepler, anlam veremediğim bir kaç ıvırz zıvırlar doluydu.

Austin ise lacivert takım elbise giymişti.

-Ben çaresiz bir kadınım Austin, dulum, silahsızım, cahilim. Bana gücün yeter değil mi?

Kendime uydurduğum bu betimlemeleri iğneleyerek söylediğimin farkına varıp, kendi silahını indirip beline koydu.

-Acaba Harvey bu günlerin geleceğini hiç hayal edermiydi? Beni kötülüklerden korumaya çalışırken asıl kötünün burnumuzun dibinde olduğunu tahmin eder miydi?

-Biz kötü değiliz, dedi kulağa melodi gibi gelen sesiyle.

O ilginç aksanını duymayalı uzun zaman olmuştu. Şu ince ve keskin suratını, lekesiz ve yara izsiz tenini biraz olsun acıya bulandırmak istiyordum.

-Senelerce yöneticiliğini yaptığı ve en sonunda canını verdiği işi kalkmış karsının evini silahlarla basıyor. Acınası.
Ama sizin için mi benim için mi tartışılır.

Austin silahları indirmeleri için emir verdikten sonra,
-Buraya sadece anlaşma için geldik, dedi.

-Ne anlaşmaşı?

Hazardan öğrendiğimi saklayacaktım.

-Emir ve senin ne peşinde olduğunu biliyoruz.

-Ne peşindeymişiz?

-İntikam.

-Ah -diyerek yüzümü memnuniyetle doldurdum- Başkasından duymak gururumu daha çok kabartıyor.

-Karmen, sana sunacağımız iki teklif var.

-Boşuna dil dökme Austin, kabul etmiyorum.

Hazar'ın saydığı iki teklifi de söylediğinde inandırıcı olması açısından biraz şaşırmış gibi yaptım.

-Bunlar çok adice teklifler.

-Ama birini seçmek zorundasın. Çünkü Emir'in ölmesine sayılı zaman kaldı.

-Emir'in ölmesini umursuyormuş gibi davranma Austin. Ayrıca seçmeyeceğim, gider misiniz evimden?

İki üye, yerlerinde rahatsız olmuş gibi kıpırdadı.

-Sen birini seçene kadar buradan ayrılmayacağız.

Belli etmemeye çalışsamda tedirgindim. İçim içimi kemirirken, güçlü durmaya çalışmak zor geliyordu. Bu evdeyken hissettiğim huzur nereye saklanmıştı?
Bana niye kendi evimde, silah tutuluyordu?

Güçsüz kalmış bedenimin karıncalanmaya başladı. Bu 3 adamı, ellerinde zaferle göndermek istemiyordum evimden.

-Ben de sana kendi anlaşmamı sunayım o halde. İki köpeğini döversem evimden gidersiniz. Eğer onlar beni döverse, teklifinizden 1. seçeneği kabul edeceğim.

Boyumdan büyük bir koşul sundum kabul ediyorum. Austin bana göz daği vererek yanında ki adamlara baktı. Onlarda en az Austin kadar şaşkındılar.

-Karmen, zarar görmeni istemiyorum.

-Ama 3 kişi bana silah doğrultmayı biliyordunuz.

Daha fazla konuşmadan belimde ki iki silahı çıkartıp yere attım. Ve karşımda ki iki adam da bunu tekrarladıktan sonra elimle birine gel işareti yaptım.

Kendime güveniyordum ama bu dövüşü istemem sadece öfkemin ve nefretimin bir ürünüydü. Artık karanlık dünyaya kendimi kanıtlamak istiyordum. Benim kocası ölünce, üstünde tepinecekleri bir kadın olmadığımı ve belki de sadece kocamın intikamıyla yetinmeyeceğimi çıtlatıyordum.

Kısa kahverengi saçlı ve ince dudaklı adam rastgele bana doğru yürürken, kolumun uzanacağı mesafeye yetişene kadar hareketsiz kalıp, geldiğinde suratına aniden yumruk çaktım.

Emir'in öğrettiği gibi, "parmak boğumlarını burnuna denk getir, alt çenesini de hedef al. Ve kulağı da nasiplensin."

Bana tek bir yumruğun verebileceği en etkili hasarın yolunu göstermişti.
Karşımda ki adam sendeleyip geriye gitti. Ve şakamın olmadığını anlayan gür sakallı ve kalın kaşlı kişi hemen üstüme, kendini korumaya almış şekilde yürümeye başladı.

Emir bana herkesin zayıf noktası olduğunu vurgulamıştı.

Bu adam yüzünü kapamıştı fakat boşta kalan dizi ve kasığı vardı. Ellerimi sanki yüzüne vuracakmış gibi onu kandırdıktansonra, ani hareketle o iki zayıf noktayı tekmeledim.

Bunun geriye düşmesiyle diğeri karşımda belirip göğsüme okkalı bir tekme attı. Geriye savrulup zemine çakıldım.

Onlar kalkmamı beklemeyecek kadar kuralsız dövüştüklerinden, bende elimin denk geldiği yerde ki saksıyı tuttuğum gibi birinin üstüne attım.

Sakallı olan havada duran elimi yakalayıp omzuma yumruk attı. O iri eli, omzumu delip geçmişti sanki.

Kısa bir anlığına göz göze geldigimizde boşta kalan elimin dört parmağıyla, göğüs kafesinin altında ki diyafram boşluğuna hızlı bir şekilde vurdum.

Bakıştığım gözleri gidip geldi ve adamın nefesi anında kesilmiş ve yere yığılmıştı. O yerde öksürüklerle nefes almaya çalışırken ayağa kalkıp Austin'e baktım.

-Bu kadarı sana yeterli değil mi, diye sordum.

Onu hem ayıplıyor hem de daha fazla dövüşmeye mecalim kalmadığını gösteriyordum.

-Kalkın -azarlar gibi- Gidiyoruz.

-Ama dedektif Seller heyet, ona kesinlikle engel olmamızı söyledi.

-Beceremediniz, anlaşmayı o kazandı. Siz ise -gözlerini bana dikti- çaresiz, dul, silahsız, cahil bir kadından dayak yediniz.

-Defolun evimden, dedim titrek sesimle. Ağlamak üzereydim artık.

Sonra o iksi de yerinden kalkıp kapıya, Austin'in yanına gitti.

-Emir'i kurtarman imkansız Karmen. Keşke gururunu bırakıp, senin yüzünden bir canın daha gitmesini önleseydin.

-Aşağılık herif! Aşağılık herif, şerefsiz! Harvey benim yüzümden mi öldü? Bana suç atıp kaçamazsın adi it.

Ama kapıyı çarpıp çoktan çıkmışlardı bile.

Ardından telefonumun çaldığını duymamla hemen ona koştum. Bilinmeyen numara arıyordu. Açıp kulağıma dayadığımda nefes nefese kalmış bir ses,

-Gittiler mi, diye sordu. Bu Hazardı.

-Gittiler, gel.

Ve kapımı açmaya gittim. Kapım bir kere tıklatıldığında kolu indirdim. Hazar rahatlama sesiyle eve girdi.

-Az daha eve girerken yakalanıyorudm. Acaba benim icin mi geldiler?

-Hayır benim için, dediğimde olduğu yerde durdu.

-Nasıl yani?

-Bana anlaşma teklif ettiler, kabul etmedim. Artık anlaşma yok.

-Ama nasıl olur? Öylece gelip öylece gittiler mi?

Ben henüz cevap vermemişken Hazar, beni korku dolu gözlerle süzdü. Önce yaralı yüzüm ve akıp kuruyan kandan sonra, odağı ellerime gitti. Hemen ardından ise, evime bakıp dağınıklığı gördüğünde,
-Yoksa, yoksa onlar seni... Karmen onlar...

Bu gördüklerini neye yordu tahmin ediyordum ancak tam olarak öyle olmasa bile evime benden izinsiz 2. Kez girişleri, iki seferinde de evimin enkaza dönüşmesiyle sonlanmıştı.

-Bak orospu çocuğu, sen de o aşağılık Peperonni ekibinden olduğun sürece gözümde diğerlerinden farksızsın. Girmeye kıyamadığım yatak odamı enkaz haline getirmenizi hala unutmuş değilim.

Bana soru sorma, benimle sohbet etmeye kalkma. Ben Kızıl Kehribarla anlaşma yaptım. Saati dolmadan Emir'i kurtarmaya gideceğim. Sen de umarım bir boklar bulabilmişsindir.

Hazar başı öne eğik yutkunup salona gitti. Ona ettiğim hakaretler canını sıkmıştı. Ben de ses etmeden onu takip ettim.

-Austin'in bilgisayarından hackleme programını çaldım, dedi.

Sesi ilk geldiği gibi hararetli çıkmıyordu. Bilgisayarı açıp karşıma oturdu. Ben de yanına gidip aynı koltuğun bir ucuna oturdum.

Bana elini uzattığında telefonu istediğini biliyordum. Cebimin fermuarını indirip ona uzattım. Telefonu bir kabloyla bilgisayara bağladıktan sonra ekranda bir kaç şeye tıkladı ve siyah beyaz ekran da birden fazla kod içeren yazılar beliriverdi.

Şifre kırılımının yüzdesini gösteren bir çubuk ekrana yansıdı ve bu yüzde sıfırla başlayıp yavaşça yüzde yüze doğru dolmaya başladı.

Hazar'a öfke patlaması yaşadığıma pişman olmamıştım ama o buna bayağı alınmıştı. Özür dilemek aklımın ucundan bile geçmiyordu. Çünkü kendi içimdeki kin hala sönmemişti.

Yüzde çubuğu ilerlerken, hırıltılı çıkan nefeslerimiz eşliğinde sessizliğe köle olmuş, hislerimizin kırbacında yaralanmış halde bekliyorduk ve ilk atak Hazar'dan geldi.

-Özür dilerim. Evine gelip sana davranış şekilleri için özür dilerim.

Anında yumuşamıştım. Çünkü sesi naif çıkıyordu. Ve düşününce, eğer Hazar olmasaydı ben Emir'i kurtarmak için anlaşma yaptığım Kızıl Kehribarı nereden bulacaktım?

-Ben de özür dilerim.

-Sen niye özür diliyorsun?

-Ekip arkadaşlarını iyi benzettim, dediğimde inanmayarak bana baktı.

-Seninle dövüştüler mi?

-Ben dövüş teklif ettim. Ve onları alt etmeyi başardım. Böylece tekliflerini de alıp defoldular evimden.

Elini uzattınca tebessüm edip ben de uzattım. Yüzünde çıkan saçma gülücüklerle beni tebrik ediyordu.

-Emir, sanırım seni kendi özel yöntemleriyle eğitmiş, dedi.

Başımı sessizce salladım. Ve tam o anda ekrandan klik sesi geldi.

Şifre kırılım yüzde yüz, başarılı.

Şifre kırıldığı an telefonu bilgisayardan çekip elime aldım. Ne olursa olsun, bu bilgisayar Emir'in telefonunda ki bazı şeyleri almak için ayarlanmışta olabilirdi.

-Bana kendi telefonundan gps uygulamasının neye benzediğini göster. Ben bakarım, dedim telefonu ondan saklarcasına.

-Ne yapacağımı zannediyorsun, anlamadım?

-Ben yaparım dedim Hazar, lütfen...

Korumacı tavrımı anlamsız bulsa da kendi telefonunu açıp biraz karıştırdı ve bana uygulamayı gösterdi.

Kırmızı arka plan ve üstünde siyah konum işareti olan uygulamayı hemen Emir'in telefon menüsünde gezip o uygulamayı aramaya koyuldum. Ama hepsine tek tek bakmama rağmen yoktu.

-Silmiş değil mi?

Başımı sallayıp telefonu cebime koydum.

-Yani seninle işimiz burada bitiyor. Ben Kehribarla anlaşmamı yaptım, Emir'in yerini bana söyleyecek.

-Sahi gerçekten onunla anlaşma mı yaptın? Bunu nasıl becerdin?

Bilmiş bir tavırla gülümseyip,
-Bazı insanlar kibardır Hazar, karanlık tarafta olsalar bile, dedim.

-Öyleymiş gibi duruyor. Benim de seninle gelmemi ister misin?

-Gelme, seni görüp tanıyabilirler. Sen bana yeterince yardım ettin teşekkür ederim.

"Tamam" deyip bilgisayarını kapattı ve ayağa kalktı. Ama sanki içini kemiren bir şey varmış gibi sürekli bana dönüp duruyordu.

-Bir sorun mu var -diye sordum telaşla- Emir'le ilgili mi?

-Karmen -gözlerini yumup açtı ve soluklandı- Emir önce kendisine senelerdir yuva olan işini, sonra evini, arabasını, parasını, ve dostlarını kaybetti. Ve eğer başaramazsan saatler içinde canını kaybedecek.

Sonra birden gelip karşıma oturdu.

-Peki ne için?
Bu sefer gururla Harvey'in intikamı diyememiştim.

-Bak şimdi Emir intikam oyunun yüzünden ölmek üzere.

-Sakın bana suçu atma -diye yükseldim- O sizin gibi korkaklık etmek yerine Harvey'in intikamını kendisi almak istedi. Hatta ben kaç kere yolumdan çekilmesi için uyarmışken. Yani benim hatrım için değil.

-Vayy, Emir Aybeyaz'a bakın hele. İntikam peşinde, duyda inanma. Karmen, sabahki anlattığım olayı hatırlıyor musun? 5 sene önce kk trajik bir olaydan bahsettim. Beni çok etkileyen ve sen, birinin öldüğünü anlamıştın. Harvey sana hiç ekibimizde ölen Peperonni ekibi üyesinden bahsetmiş miydi?

-Kimden bahsediyosun?

-Harvey bahsetmemiş olabilir. Tıpkı her zaman ki gibi. Ama dur ben anlatayım. 5 sene önce ki trajik olay sadece beni değil tüm Peperonni'yi sarsmıştı. Ekibimizden bir kadın öldü. Didem Deren adında.

Kendisinin uzun siyah saçları vardı ve bembeyaz bir teni. Oldukça tatlı ve sevecen bir kadındı. İyi kalpli ve kibardı, karanlık tarafta olsak bile. Sekreterimizdi. Ama bize her konuda yardımı dokunurdu.

İş üzerindeydik, her zamanki gibi. Sonra bir anlaşmazlık oldu, Yohumayla. Tabii şimdi burada bir şirketleri yok. Çünkü battılar. Her neyse, Yohuma ne yaptı biliyor musun? Biz onların kaçak yazılım sattıkları bilgisine sahip olduğumuz için şerefsizce bir infaz gerçekleştirdiler. Didem Deren, gece mesai çıkışı öldürüldü.

Masum bir kadının ölümü, yüreğimi sızlatmıştı. Ama bunu bana hala niye anlattığı muamma iken, vaktimi bana suç atmaya müsait birine harcayamazdı.

-Öldüğüne üzüldüm. Ama şu hikayenin sonunu getir artık, eski anıları yad edecek vaktimiz mi var?

-Getireyim peki. Didem Deren kimdi biliyor musun?

Gözlerime öyle kuvvetli bir tutkuyla bakıyordu ki, ağzından çıkacak olan şu kelimelerin beni yıkacağına adı gibi emindi.

-Emir Aybeyaz'ın sevgilisi.

Haklı çıktı. Yıkılmıştım.
Kafam kâh gitti kâh geldi. Emir'in bir sevgilisi olmuştu. Hem de suikaste kurban giden. Ortak acımķz varken bunu benimle paylaşmamıştı. Biz dost değildik, bu artık kesindi.

O, o belki de benim acımı bildiği için bana yardım etmek istemişti.

-Sonra ne oldu biliyor musun? Emir, Yohuma'dan intikam almadi. Niye? Çünkü Peperonni'de intikam almak yasak. Ve Emir, kendi sevgilisinin intikamını almadı.

Şimdi sen söyle Karmen, kendi sevgilisinin intikamını almayan biri, dostu sayılan adamın intikamı peşinde neden koşsun? Gerçekten senin etki etmediğini mi söyleeceksin bana?

-Benim için değil, diye mırıldandım.

Bu yükü kabullenmek istemiyordum. İçimde ki savaşlara bir yenisi daha eklenmesin.

-Senin için.

Dedi sert sesiyle. Beni azarlıyordu, ekip arkadaşının aralarından ayrılmasının suçlusu ben olduğum için bunu burnumdan fitil fitil getirecekti.

-SENİN İÇİN -diye bağırdı bu sefer- Senin için aptal Karmen. Emir senin için, işini bıraktı. Emir, senin için, beş parasız artık. Nasıl geçiniyor? Hangi parayla? Evini ve arabasını senin paranla aldı değil mi? Ne kadar onur kırıcı, hele ki 29 yaşında bir adam için.

Ne yaptın yanında durması için? Yalvardın mı? Para mı teklif ettin? -susup bana tiknisircesine baktı- yatağına mı yattın?

Gözyaşıyla buğulanmış gözlerimi, Hazar'a diktim bir anda. Ne demişti o? Bana orospu mu demişti?
Yerimden üzerine atladım ve üstünü çekiştirmeye başladım. İçimden yumruk atmak gelmiyordu, köpek gibi kudurmuştum iftirasına ama diğer söyledikleri o kadar doğruydu ki, ona vuramıyordum.

-Siktirgit evimden, gidin. Gelmeyin, gidin! Yeter, kirlettiniz, içine sıçtınız evimin. Yuvamı yıktınız, yeter.

Hazar ellerimden kurtulduğu gibi eşyalarını aldı ve koşar adım çıkışa yetişti. Son kez dönüp bana baktığında, dayanamayıp belimden silahımı çıkarttıp ona doğrulttum.

-ÇIK, ÇIK ARTIK, ÇIK EVİMDEN!

Diye boğazım yırtılırcasına bağırdıktan sonra, evimden çıkıp gitti. Kapının kapanmasıyla beraber, tetiğe bastım. Art arda dört kere, evimde ateş açtım.

Keşke, bu kurşunlar evimin duvarları yerine hak edenlerin kalbini delseydi.

♧♧♧

Koltuğumda bir süre daha ağladım. Emir'i kurtardıktan sonra ne yaapcaktım? Suratıma bir daha bakacak mıydı? Onu ölümün kıyısına götürüp bırakan, dalgalarla boğulmasına sebep olan kadın için bir daha bu tehlikeyi göze alacak mıydı?

Geçmişinden bahsedecek miydim?

Ellerimle önüme düşen saçları geriye topladım. Saçımın ufak bir tutamını tutan tokayı söküp hepsini sıkıca aşağıdan bağladım. Kendi telefonumu çıkartıp baktım. Saat 22.38'di. Arama gelmemişti hiç.

Tik tak, tik tak, zaman akıyordu.

Geriye tam 15 saatim kalmıştı.

Bu saatleri evde telefon bekleyerek geçirmek için fazla doluydum. Belki de evimde vakit geçirmek bana eskisi kadar zevk vermiyordu.

Sahi ben eskiden, yaklaşık 9 senemin her günü evde ne yapardım ki?

Telefonumu cebime koydum. Emir'inki de hala cebimdeydi. Silahimı belime yerleştirdikten sonra, evden çıktım.

Bahçemi geçtikten sonra, mahalleye yetiştim. Gece vakti olduğundan sessizdi caddeler. Ancak, herkes balkonunda yaz akşamlarını keyifle geçiriyordu. Kimse benim gibi yalnız başına başı boş caddelerde sürtmüyordu. Aileleri vardı. Çocukları vardı, benim hiç sahip olmadığım.

Harvey'in pek istemediği çocuk. Ya da benim doğurmayı beceremediğim çocuk. Ya da karnıma düşse beni öldürebilecek olan çocuk, ama bir ömür hasretini çektiğim çocuk. Veya kendimin bile hiç yaşayamadığım çocukluk.

Dışarıya çıkmak bana iyi gelecek sanmıştım, ama kötülüğün sanrılar altına gizlendiğini unutmuşum. Mahalleyi çabucak yürüyüp bitirdiğimde, kimin kim olduğu ayırt edilmeyen veya sonunda boş olmayan yollara yetiştim.

Bazı işyerleri hala açıktı, marketler de öyle. Arkadaş grupları sokakları işgal etmiş gülüşüyorlardı.

Yürümeye devam ettim, nereye gideceğimi bilmeden. Birden gözüme pasparlak bir ışık ilişti. Başımı sağa çevirdiğimde anında içimi sıcacık yapan bir kafe buldum. "Rengin KAFE" yazıyordu kapının üstünden. Duvarlar yerine çoğunlukla camlar tercih edilmişti. Camları hem sarmaşıklar hem de çiçekler süslemişti.

Sanki buraya bir defa yalnız başıma girsem hayatımda ki sorunları kapının ardında bırakacak gibi hissediyordum. Daha fazla oyalanmadan cam kapıyı arkaya itip içeri girdim. Hemen karşımda bar kısmı duruyordu, raflarda duran çeşit pastalardan birini yemek istiyordum. Ve etraf bembeyaz dizayn edilmişti sanki benim karanlığıma inat.

Açtım, vücudumün enerjiye ihtiyacı vardı. Belki bir de kahve içmeliydim. Ama kim sipariş verecekti ki? Ben mi?

Ben daha önce hiç sipariş vermemiştim ki, ben son 9 senem boyunca hiç yalnız başıma bir yere gitmemiştim. Bu ilkti, ilk kez kendimle baş başaydım. Canım ne isterse onu sipariş edip yiyecektim.

Çünkü özgür insanlar böyle yaparlardı değil mi?

-Hoş geldiniz, dedi incecik bir ses.
Başımı kaldırıp ona baktım. Benden bir kaç santim kısa duruyordu. Saçları kısa ve kumraldı. Ama çok güzeldi. Benim aksime, yüzü tertemiz ve çekiciydi.

Birden aklıma yüzümde ki yaralar ve elimde ki para torbası düştüğünde başımı başka yöne çevirdim.
-Kafemizi beğendiniz mi?

Diye sordu. Sesi veya tepkisi değişmemisti beni görünce. O taksici gibi benden bir an önce kurtulmak istemiyordu. Biraz olsun sevinip ona baktım.

-Gözlerinizin içi parlıyor, çok sevmişsiniz anlaşılan.

Demek bu sefer gözlerim titremek yerine parlıyordu. Ayrıca bu kadın da pek konuşkan birine benziyordu.

-Açım, dedim direkt.

Konuşmayı mi bilmiyordum? Kadına doğru dürüst cevap vermeyi becerememiştim.

-Sizi doyuralım o zaman, şöyle cam kenarına geçin isterserseniz.

Başımı sallayıp masaya giderken birden başım döndü ve masaya doğru düşer gibi oldum. Yere düşen bir tıngırtıyla hemen kadınla göz göze geldim. Silahım belimden düşmüştü. Kadın bir silaha bir bana baktıktan sonra yavaş adımlarla yanıma yaklaştı ve yerden silahı bırakıp elime tutuşturdu.

-İstediğiniz özel bir şey yoksa size kendi tavsiyemi getirmek istiyorum.

Elimdeki silahı şaşkınlıkla belime yerleştirdikten sonra, kadının yüzünde en ufak korku aradım. Ama yoktu. Aydınlık tarafın, en temiz kalpli insanlarından biriydi bu kadın.

Başımı iki yana salladıktan sonra kadın yerinde seke seke barın arkasına geçti. Bende Emir'in telefonunu çıkartıp önüme koydum. Şifresi kırıldığından beri, aklım bundaydı.

Zaten şifre kırılmış olduğundan ekrani direkt kaydırıp açtım. Aklıma ilk önce rehberine bakmak geldi. Çok fazla kişi yoktu, ama benim tek amacım beni nasıl kaydettiğini kendi gözlerimle görmekti.

Arama kısmına parmağım titreyerek "çırak" yazdım. Evet, böyle bir isim çıkmıştı. Derin nefesler eşliğinde isme tıkladığımda çıkan numara tam da benim numaramdı.

Çene kaslarımın rahatladığını fark ettim. Gülümsüyordum.

-Gülümsemek size çok yakışıyor, diyerek önüme bir dilim çikolatalı pasta ve kahve bıraktı.

-Teşekkür ederim, dedim kıza bakıp.

-İsmim Rengin.

-Ben de Karmen. Burası senin kafen mi?

-Evet, bana ait.

-Sana ait olan bir yerin olması güzel.

Bana ait ünlü pizza şubeleri vardı ama hepsinin kocamdan bana miras kaldığı gerçeği varken bana gerçekten ait diyemezdim. Rengin, düşünceli olduğumu fark edip beni daha fazla konuşturmadan yanımdan sessizce ayrıldı.

Ben de pastamı çatallamaya başladım. Rehberden çıkınca elim galeriyi buldu. Özeline karışmak olarak sayılır mıydı bu?
Aman, sayılsın. Eminim kendisi de ben evde yokken evimi karıştırmıştır.

Galeriye girdiğim anda telefonu elimden düşürdüm. Gözlerim yine dolmuştu. Uzaktan fotoğraflara bakarken, kendimi orada göreceğimi hiç tahmin etmezdim. İşaret parmağımla masa da duran fotoğrafa tıkladım. Evet bendim bu, spor odasında yerde uyuyordum.

Çıkıp başkasına tıkladım. Burada ise, selfie yapmıştı. Ama sırtım ona dönüktü. Ben ise mutfak tezgahında bir şeyler yapıyordum. Suratını yakınlaştırıp, sırıtan yüzüne baktım.
Sanki birisi ismimi sesleniyordu. Yoksa Emir kafamın içinde dönüp dolaşıyor muydu?

-Karmen!

Bu sefer ses tam kulağımın dibinden geldiğinde korkuyla irkildim.

-Seni korkutmak istemedim, özür dilerim.

-Ne- ne oldu, diye sordum kekeleyerek.
-Telefonun çalıyor sanırım, deyio cebimi işaret ettiğinde ayağa kalkıp elimi cebime attım.

Sandalyem arkaya düşmüştü. Telefonu elime alıp ekrana baktım.

Bilinmeyen numara arıyor...

"Alo"

"Karmen Ivy As Cindy, yıkık üst geçit ve atık kanalizasyonunun olduğu yere gel. 1 saatin var. "

Deyip kapatmıştı gür çıkan bir adamın sesi. Telefon kapandığı gibi masaya eğilip telefonu ve para poşetini aldım.

-Hesap, hesap ne kadar?

-Sorun yok bu seferlik bizden olsun.

-Hayır, ben kimseye borçlu kalmak istemiyorum. Hesap -
Kendi lafımı yarıda kesip, arka cebimden iki yüzlük kağıt çıkartıp eline tutuşturdum.

Ve arkamı dönüp çıkacağım sırada "kendine dikkat et Karmen" dediğini duydum.

Cevap vermeden ve bakmadan kapıdan çıkıp kaldırım köşesine doğru koştum. Kendime dikkat edecektim. Emir'in hayatını kurtarana dek.

Gelen taksilerden boş olanı çevirip içine atladım. Adama adresi söylediğimde sürmeye başladı. Yavaştık, trafik vardı. Ya yetişmezsem, o zaman ne olurdu?
Yine elimi cebime sokup tüm parayı çıkarttım ve boş olan ön koltuğa attım.

-Beni çabuk yetiştirir misin?

Dikiz aynasından başıyla onaylayıp arabanın gazını kökledi. Ara sokakları tercih ederek gidiyordu. Elim ayağım resmen birbirine dolanmıştı. Gece yarısını geçmiştik bile.

Dakikalar sonra taksi yavaşlayıp bir yerde durdu.

-Yetiştik mi?

-Buradan ilerisine taksi gitmez. Yollar bozuk ve oralar tehlikeli. Senin ne işin var bu saatte orada?

Ağzımın içinde küfredip, arabanın kapısını açıp dışarıya çıktım. Taksici ise ben iner inmez gitmişti. Etraf karanlıktı, şehrin ışıkları yanmıyordu burada. Bir kaç sokak lambası vardı ama içinde ki lambaları kırılmıştı.

Para poşetini bileğime geçirip sol elime telefonumu aldım ve feneri açtım. Sağ elimde ise silahım vardı. İçinde yeminli kurşun hariç 2 kurşun daha vardı.

Parmak uçlarımda yürüyül yerimi bulmaya çalışıyordum. Ama yerler yaz olmasına rağmen ısalktı. Bu ıslaktık eminim ki su değildi. Fenerim sadece bir metre ötemi aydınlatırken, kimsecikler yoktu.

-Kimse yok mu?

Feneri havaya kaldırıp, nerede olduğuma baktım. Dediği gibi burada yıkık bir yapı duruyordu. Oraya doğru aksak adımlarla gittikten sonra, hemen arkamdan kalın bir ses geldi.

-Arkanı dönme, parayı getirdin mi?

-Evet, 5 milyon lira. Arkamı dönüp kim olduğunu öğrenmek istiyorum. Seni kim gönderdi?

-Seni buraya çağırmamı emreden kişiyle aynı kişi. Parayı bana uzat.

Silah tutan elime telefonu aldım ve para poşetini bileğimden çıkartıp elimde tuttum.

-Bana önce yeri söyle.

-Yerin konumu birazdan telefonuna mesaj olarak gelir.

-O zaman mesaj gelene kadar bekleyeceğiz.

-Buna vaktim yok, diyerek elime hamle yaptığını hissetiğimde kendimi öne atıp elimde silahla ona döndüm.

Ben silahımı ona doğrulttuğumda adam geriye çekildi. Gözlerimi yüzüne çevirdigimde, uzun karışık saçları ve sakalları arasında sol yanağının yara izleriyle dolu olduğunu gördüm.

Bana öfkeli gözlerle bakıyordu. Ve elinden gelse şuan yara izini kapatabilmeyi ister gibi de utanıyordu.

-Anlaşma yaptığın kişilere silah doğrultamazsın.

Üzerini baştan aşağı süzdüğümde silahsız olduğunu gördüm ve bende silahımı indirdim. Ve telefonuma bir bildirim sesi düştü. Bir gözüm hala adamın üstündeyken bir gözümle telefona bakarak kilidi açtım.

Mesaja tıkladığımda, bana 1.5 saat uzaklıkta ki bir yeri gösteriyordu. Telefonu kapayıp parayı ona uzattım. Adam ise para poşetini açıp içine baktı.

-Ne kadar var?

-Ne kadar istediyse.

Başını salladıktan sonra yüzüme baka baka geri adım atmaya başladı. Ben de onun yavaşça karanlıkta kaybolmasını izliyordum. Artık telefon ışığımın aydınlattığı noktadan çıktıktan sonra ayaklarmın dibine bir şey fırlatıldığını gördüm.
Göz ucumla baktığımda bu dolu silah jarjörüydü.

-Kızıl Kehribar'dan iki mesaj var. Birincisi, karanlık dünyada kimseye güvenmemeni ve ikincisi senin artık onun radarında olduğunu söylüyor. Son olarak, yanına bir daha ki gelişinde belinde ki silahı götüne sokmanı söyledi. Çünkü anlaşma yapacağın insanlara tehditle yaklaşamazsın. Ve bir daha senin bu acemiliğini görmezden gelmeyecek.

Karanlığı delip geçen sesi, bana mesajları verdikten sonra tam olarak yok oldu. Saat gece ikiye geliyordu. Elimde beni Emir'e götürecek bir adres ve ayaklarımın dibinde şimdilik dolu olan jarjör duruyordu.

Şehir uyumuştu, çünkü etraf karanlıktı. Bir zamanlar bende uyurdum. Onların yaşamı güneş açtığında başlarken benimde artık içinde olduğum karanlık tarafta yaşam güneş battığında başlıyordu.

Çünkü burada ki herkes kötu ve pisti. Göz gözü görmüyorken ışıklar kapatıldığında, kimse göremezdi kimseyi. Herkesin sakladığı kötü tarafları karanlıkla bir olduğunda göze çarpmazdı.

Ben masumdum, ben iyiydim. Ben aydınlığa aittim. Öyleydim değil mi? Belki yaralarım ve şuan olduğum durum öyle demiyor ama ben öyleyim değil mi? Belki belimde silah taşıyor olabilirim ama onu masumlara sıkmadığım sürece ben öyle kalacağım değil mi?

Tik Tak, Tik tak akarken zaman, beni nereye alıp götürecekti peki?

Yere eğilip jarjörü cebime koydum. Silahımı sağ elime sabitledim. Ve son olarak telefonumun ışığını kapattım.

Karanlık dünyada, yaktığım bu ışık dikkat çekerdi. Hem zaten burada görmek için ışığa ihtiyacım yoktu. Pisliğin kokusu, beni o kötü adamlara götürecek kadar iyi pusulaydı.

Son 13 saatim kalmıştı. Emir'in hala nefes alacağı 13 saat. Ve belki de benim hayatta kalacağım son 13 saat.

Çünkü Emir'i kurtarmak için gittiğim bu yolda, ölüm beni ansızın alabilirdi kolları arasına.

Son 13 saat.

Karanlığın içinde yürümeye başladım. Ben Karmen Ivy As Cindy ve 13 saat sonra kim olacağım hakkında hiçbir fikrim yok.

8.BÖLÜM SONU

 

HADİ BAKALIM KARMEN YOLUN AÇIK OLSUN

 

Bölüm hakkında ne düşünüyorsunuz?

 

Sizce Kızıl Kehribar güvenme derken ne mesajı vermek istedi?

 

Buraya kadar okuyan herkese çok teşekkür ederim❤️‍🔥

 

Bol bol yorum ve vote istiyorummmm.

 

Bir sonraki bölümde görüşmek üzere

 

 

Loading...
0%