Yeni Üyelik
10.
Bölüm

9. BÖLÜM - AYNADA Kİ TUHAF KADIN

@shorosharpen

 

Bu sana veda ederken son bakış son gülücük
Bu sana ilk vedam son cümlelerim
Aslı güngör- Son öpücük


Gidiyorsun ve bu dünyayı elimden götürdün
Benim anılarınla yeni bir dünyaya yok gücüm

Sancak- Yoksun Yanımda

Umutlarım kaldı yarınlarıma
Sonunda ölüm aldı avuçlarına
Sancak - Cennet


❤⛓🖤

Ve ışıklar söndüğünde, her şey karanlığa karıştı.
Masum ruhum, son buldu parmaklarımın ucunda. Yeminim bozuldu, dilim sürçtü.

Ruhum sızlıyordu, artık kötülüğün prangaları esir almıştı ellerimi, ayaklarımı, dilimi ve bedenimi.

İçine bulaştığım bu dünya, bana yavaş yavaş kim olduğunu gösteriyordu. Harcından gelebileceğimi, olduğum kişiyi kaybetmeden işimi halledip çıkabileceğimi sanmıştım. Ama fena yanıldım.

İntikam oyunu, her seviyesinde daha da zorlaşıyordu. Ortaya çıkan yeni insanlar, gözümün ilk defa gördüğü vahşetler, kimden geldiği belli olmayan sürpriz kutular, bana silah doğrultanlar ve kurşun sıkanlar... Bunları ne olursa olsun aşmak ve son seviyeye ulaşmak için sarf ettiğim mücadele neyin uğrunaydı?

Ölü bir adamın kanını, toprakta bırakmak istemeyip; yaşayan binlerce adamın kanını, toprağa akıtmak uğruna adadığım yaşamımda, o binlerce adamın içine tek bir tane masumun karışması ile rolüm değişmişti.

Ben masum değildim artık, ben iyi değildim. Ben karanlıkta ki aydınlık değildim. Ben gündüz uyanan gece uyuyan değildim. Benim elim temiz değildi. Yıkanınca geçecek türden bir pislikte değildi lekelendiğim.

Kıyafetlerimi atsamda, tenime sinmişti artık bunun kokusu. Ben, ben değildim, gözlerim aynı bakmıyordu dünyaya. Hayal kuran bir kadın kalmamıştı geriye.

Büyük bir patlama yaşanmıştı hayatımda. Ve sağ çıkan olmamıştı. Çünkü ben...
Çünkü ben o patlamada can vermiştim.

Ben Karmen Ivy As Cindy, keşke 13 saat öncesinde ki gibi hala kendim olup, kim olacağım hakkında hiçbir fikrim olmasaydı.

Ama şimdi fikirden ötesi de var. Tik Tak, Tik Tak meğer bu akan zaman Emir'in ölümü yerine benim ölümümü getiriyormuş. Meğer ben Emir'i kurtarmaya çalışırken kendimi kaybediyormuşum.

Meğer ben intikam yemini ederken, intikamın ne demek olduğunu hiç bilmiyormuşum.

Ben Karmen Ivy As Cindy ve ben, artık ölü bir kadınım.

Karmen'in ölümünden 6 saat önce

Gözlerim hiç istemese de kirpiklerimi geriye savurarak, onları uyandırmıştım. Başımı yerden kaldırıp olduğum yere baktım. Ah, evet spor odasındaydım. Tam da tahmin ettiğim gibi burada uyumuşum.

Gerçi bu yaptığım uyumaktan sayılır mı bilemem. Hala yerde yüz üstü uzanmışken yan yatıp yuvarlandım ve sırt üstü pozisyonuna geçtim. Her yerim fena ağrıyordu. Çünkü dün gece bedenimin sınırlarını fazla zorlamıştım. Adamla yaptığımız anlaşmadan sonra direkt evime gelmiştim. Uyumak veya dinlenmek için değil. Kendimi hazırlamak için.

Emir'i kurtarmaya bir başıma gidecektim. Orada beni kaç tane adam bekliyor bilmiyordum. Kimine gücüm yeter kimin tek yumruğuyla bayılırım belli olmazdı. Ama elimden geldiği kadar kendimi geliştirmeye çalışırsam en azından vicdanım biraz olsun bastırılırdı.

O yüzden çabucak spor odasına geçip ısınma hareketleriyle başladım uzun maratonuma. Ardından koşu bandında vücudum sulak alana dönene kadar durdum. Bacaklarıma yavaştan kramplar girmeye başladığında ise hemen ağırlıklara koşup çelimsiz kollarıma işkence yapmaya başladım.

Saatler geçiyordu, ben geceyi böyle antrenmanlarla doldururken üstüne bir de kum torbasıyla dakikalarca yaşadığım dramatik anlar eklendi.

Ben ona bir yumruk savuruyor sonra kolumu dinlendirmek için aşağı indirdiğimde o bana çarpıyordu. Böyle böyle birbirimizi dövdükten sonra fiziki çalışmalardan öte tetikçiliğimin de yetersiz olduğu kanısına vardım.

O yüzden hemen salona geçip Emir'le çalışma zamanımızdan kalan düşman fotoğraflarını aldım. Ha bir de mutfağa uğrayıp çürümeye yüz tutmuş meyvelerden en sert olan elmayı bulup yemeye başlamıştım. Spor odasına geçip fotoğraflardan Erdem olanı kum torbasına, İgimayı uzak bir duvara, asıp mevkilendim.

Elime silahımı alıp, geniş odada ki çeşitli aletlerin kâh arkasına saklanıp nişan alarak vuruyor kâh koşarken isabet ettirmeye çalışıyordum fotoğrafları. Ayrıca o son kurşun hariç kurşunlar bittiğinde çabuk hamlelerle şarjörü doldurup yeniden tekrarlıyordum. Hedeflerin yarısını kaçırıp yarısını isabet etmiştim.

Fakat saatler artık 6'ya gelmek üzereydi. Her ne kadar uyumak istemeyip devam etsemde en sonunda yorgunluktan olduğum yere bayılmışım.

Aklıma saatim gelir gelmez telefonu etrafta elimle arayıp sol çaprazımda buldum. Saat 8 olmak üzereydi. Ve benim geriye sadece 6 saatim kalmıştı. 2 saatlik uyku, şu durumda fazlaydı. Uçkuruma düşüp zaten sayılı olan zamanımı harcamak moralimi bozdu.

Hemen ayağa kalkıp silkelendim. Günlerdir duş almıyor, uyku uymuyor, yemek zıkkımlanmıyordum. Çünkü kafamda Emir'den başka hiçbir düşünce yoktu. Telefonumu açıp gönderilen adrese bir daha baktım. Evimin olduğu yere 1 saatlik uzaklıkta duruyordu. Telefonu cebime koyup spor odasından çıktım.

Evimin yalnızlığını görünce duraksadım, burada önceden sadece 2 kişi olmamıza rağmen sanki çok kalabalıkmış gibi anımsıyordum. Adımlarımı salonuma götürüp etrafı karıştırmaya başladım. Emir'in silahında 7 tane benim silahımda, ise sadece son kurşunum kalmıştı. Ve bir de adamın verdiği jarjörden 6 tane harcayıp geriye 1 tane bırakmıştım. Toplam 8 kurşunum vardı keşke daha az olsaydı.

Keşke karşıma kimse çıkmadan, alabilsem Emir'i. Kötü veya çok kötü kimseyi öldürmek istemiyordum.
Ama yine de salonuma bakınıp çekmecelerde kurşun aradım. Belki Harvey'in kıyıda köşede bıraktığı bir kaç eşyası vardı. Ama çekmeceler boştu.

Ayaklanıp üst kata çıktım. Önce misafir odasına geçip, her yeri didik didik alt üst ettim. Ama işime yarayacak bir şey yoktu. Odadan tam çıkacakken gözüm boy aynasında ki gördüğüm kadına takıldı.

Tanıyamamıştım kendimi ilk gördüğümde. Aynanın tam karşısına geçip kendimi baştan aşağı süzdüm. Açık kahverengi saçlarım birbirine girmişti. Yanağımda, yara çizikleri ve kaşımın üstünde patlak yara duruyordu. Gözlerim, gördüklerine inanmıyordu sanki. Dönüştüğüm şu halim, görülene dek yakmıyordu canımı bu kadar.

Kollarımda yer yere sıyrıklar ve çürük morluklar vardı. Giydiğim beyaz atletin üstüne kan lekeleri sıçramıştı.

-Ne görmeyi bekliyordun Karmen? Temiz ve makyajlı güzel bir yüz mü? Beyaz kıyafetinin hiç pislenmeyeceğini mi? Bu sensin işte, artık olduğun insan busun.

Yüksek sesle aynada ki kadını azarladıktan sonra buradan çıkıp yatak odama girdim. Hala dağınıktı. Odam da da duygusal anlar yaşamamak için kendimi hemen dolapları karıştırmaya attım. Kırık dolabımızda ki tüm kıyafetlerin altına elimi sokup aramaya başladım. Boştu.

Yerimden kalkıp makyaj masama gittim ve orda ki dolapları da karıştırdım. Lanet olsun, hiç bir şey yoktu. Sinirle eşyalarımı etrafa fırlatıp çığlık atıyordum.

-Yardım et bana Harvey yardım et. Bana her zaman yardım ettin, şimdi de et. Ölsen bile etmelisin, çünkü lanet olsun, çünkü sen beni bu kadar çaresiz bıraktın. Beni bu kadar sen yardıma muhtaç birine dönüştürdün.

Sesim odamın duvarlarında yankılanıp bana geri çarpıyordu. Tüm yorgunluğumla yatağıma oturdum ve etrafa bakındım. Tam o anda aklıma bizim hayatımızı özetleyen bir fikir geldi.

Harvey her zaman işini ve tüm bu karanlığı bizden uzak tutmaya çalışsa da asla beceremezdi. Belki de bu yüzden en rahat olması gereken yerde kendisine tehlikenin her zaman ensesinde olacağını hatırlatması gerekiyordu. Ayağa kalkıp yüzümü yatağımıza döndüm.

Belki de Harvey, bu yatakta ben gözlerimi geceye kapattığım da o açıyordu. Sahi ya, biz o zamanlar zıttık. Ben gündüz uyanıkken o gece uyanık olurdu.

Eğer öyleyse, eğer tahmin ettiğim gibiyse... derin bir nefes alıp iki elimle yatak bazasını tutup yukarıya çektim.

-Harvey, seni aşağılık herif!

İşte şimdi odayı zafer kahkahaları dolduruyordu. Gerçekten bunca zaman yattığım yatağımın altından silah ve gereçler çıkacağına bu kadar sevineceğimi düşünmezdim. Dudaklarım yırtılacak kadar geniş açıldı. Harvey... bir kez daha yardımıma koşmayı becerdin.

Elimi direkt siyah orta boyutta bir kutuya gitti. Kutuyu alıp açtım, içinde en az yüze yakın kurşun vardı. Kutunun yanında ki boş duran şarjörlerden iki tane alıp içini doldurdum. Bunları koyacak yer lazımdı.

Eşyaları biraz karıştırdıktan sonda bacaklara bağlanan şu cepli yapışkan bezlerden alıp iki dizimin üstüne koydum. Sonra kutuları açıp içinde neler sakladıklarına baktığımda güzel bir sürpriz daha bulmuştum.

Bir susturucu, beni görünmez kılacaktı. Birini alıp kendi silahıma koydum. Emir'in silahını kullanmayı düşünmüyordum ama ne olur olmaz onunkine de bir tane yerleştirdikten sonra karıştırmaya devam ettim. Ufak açılır kapanır bir çakı bulup cebe koydum. Burada 2 tane farklı silah daha vardı ama şimdilik onlar yerlerinde kalsa iyi olur.

Sanırım bu kadar donandığım yeterli. Kalkıp yatağı eski haline getirdikten sonra, içime dolup taşan özgüven ile son kez saate baktım.

Dokuz olmak üzereydi. Son 4 saatim, artık çıksam iyi olacak.

Aşağı indikten sonra son kez evime baktım. Belki buraya bir daha gelemeyebilirdim. Evime veda ettikten sonra yalnızca bahçemin önüne kadar çıktım. Etrafta böyle görülürsem başıma dert açılırdı.

Telefondan taksi çağırıp beklemeye başladım. Kalbim güm güm atarken, sanki uzaklardan bir yerden tik tak atan saatin artık son vuruşlarını yaptığını işitiyordum.

Aradan on beş dakika geçtikten sonra taksi görüş alanıma girmişti. Elimi havaya kaldırıp yerimi bildirdikten sonra bacağımın titrediğini hissettim. Ama bu kramp değildi, taksi dibime sokulduğunda bir yandan cebimden telefonumu çıkartıp bir yandan kapıyı açtım ve kendimi içeriye attım.

Bilinmeyen numara arıyordu ama bu son iki hanesinden tanıdığım Hazardı. Sadece onu kaydetme gereği duymamıştım. Aramayı sonlandırdıktan sonra mesajlara girdim.

Taksici adam bana bakıyordu.

-İstanbulda her türlü yolcuyu arabaya aldım böylesini ilk defa görüyorum. Hayırdır savaşa mı gidiyorsun?

Tebessüm ettim.
-Sayılır ve sen de benimle geliyorsun.

-Yok yav, hadi hanfendi abla hadi. İn arabamdan valla dertsiz başıma bela açamam.

- Ama bana başka çare bırakmıyorsun, deyip elimi belime attım ve silahı onun kafasına uzattım.

Adam haklıydı, ben kimseyi benimle beraber tehlikeye sürüklememeliydim. Ama ne yazık ki arabaya binemiyorum. Kahverengi gözleri korkuyla titrediğinde neredeyse 35 yaşında olan genç ve sağlam fizikte duran adam direksiyona geri döndü.

-Başka çarem yok, dedim sakince.

Adam bana bakmıyordu bile. Cebimde ki tüm parayı çıkartıp ona uzattım. Adam göz ucuyla baktıktan sonra,

-Siz şerefsizler iyi insanları kötü işlerinize alet ettikten sonra vicdanınızı para ile mi susturuyorsunuz, diye sordu.

-Öyleymiş ben de yeni yeni öğreniyorum.

-Peki ya benim başıma kötü bir şey gelirse bu parayı nasıl harcayacağım ki? Al şu kirli paranı, ben sadece ne kadar yazdıysa o kadar alacağım.

-Pek gururlusun, eninde sonunda beni götüreceksin bari parayı alda bir şeye değişisin.

-Senin gibi cani olmaktan iyidir. Şu adresi ver artık.

-Ben öyle biri değilim ve bana hakaret etme, dedim basıtararak.

-Ne o? Yoksa beni öldürecek misin?

-Belki.

Gözlerini devirip "Şerefsiz" diye mırıldandı.

-Senden ve silahından korkmuyorum.

-o zaman neden arabandan atmıyorsun?

-Çünkü sana acıyorum, cani.

İçimden benim öyle biri olmadığımı açıklamak gelse de onun duymaya pek meraklı olmadığı aşikardı. Neyse ne, kendimi kanıtlamak zorunda değilim. Onlar benim ne durumda olduğumu bilmiyorlar. Telefonumu açıp mesajlara girdim ve ona uzattım.

Sağ eliyle telefonu alıp konunu inceledikten sonra başını sallayıp bana geri uzattı. El frenini indirdikten sonra arabayı sürmeye başladı. Caddeye çıktık ama o gayet normal sürüyordu.

Çekinerek,
-Biraz hızlı sürer misin, diye sordum.

-Süremem akşama ceza yemek istemiyorum. Ayrıca çevirmeye takılırsak boku yersin.

Sıkıntıyla iç geçirdim. Ben adama ara sıra baksam da o gözünü yolundan ayırmıyordu. Saçlarının üst kısmı uzun fakat ense ve kulak üstü tarafları kısaydı. Ayrıca alnına düşmüştü uzun saç tutamları. Koyu kahverengiydi tıpkı gözleri gibi. Sakalları hafif çıkmıştı. Burnu biraz kemerli ama dikti.

O arabayı sakin sakin sürerken benim telefonum son derece hararetle çalmaya başladı. Arayan yine Hazardı. Bu sefer açacaktım, belki bana Emirle ilgili başka ilginç hikayeler anlatır sonrasında orospu muamelesi yapardı.

"Ne var? Niye zırt pırt arıyorsun?" Ben telefona cevap verdiğimde, adamda bana ilk kez dikiz aynasından tuhaf tuhaf bakmıştı.

"Karmen, nerdesin, ne yapıyorsun? Kehribar anlaşmaya uydu mu?"

"Uydu. Emir'in yerini öğrendim oraya gidiyorum. Söyleyecek başka bir şeyin yoksa kapatıyorum"

"Hayır, hayır dur. Karmen Erdem artık kapıları zorluyor anlaşma için. Onun derdi Emir değil, bilgilerini istiyor. Ama biz henüz ona bir anlaşma sunmadık. Bilgileri vermeyecegimizi anladığı an Emir'i öldürür"

"Öldüremez, 36 saat vermişti. Son 4 saati kaldı ama ben onu kurtaracağım."

Taksici adamın tuhaf bakışlarını daha yoğun biçimde hissediyordum. Ama ondan önemlisi benim yine zora düşmüş olmamdı.

"Ne istiyorsun? Ne yapmalıyım?" Diye sordum.

"Austin gerçekten endişeli. Emir'i kurtarmak istediğini görüyorum. Ama heyet, sen anlaşmayı kabul etmediğin sürece Emir'i kurtarmak için Erdem'e istediklerini vermeyecek. "

Nefeslerim gittikçe hızlanıyordu. Elimle yüzümü ovuşturup sustum.

"Karmen, yalvarıyorum sana bir şeyler yap. Austin heyete seni son kez arayacaklarını ve teklifi tekrar sunacaklarını söyledi. Yalvarıyorum kabul et. Emir'in hayatı artık ip üzerinde."

"Heyet neden illa benim kötülüğümü istiyor? Erdemle anlaşsınlar, Emir'i kurtarsınlar" diye yalvarırcasına konuştum.

Ama biliyordum ki bu imkansızdı.

"Anlamıyor musun Karmen, Emir artık bizden değil. Peperonni birisi için tüm işlerini ateşe atmaz. "

Gözlerim yanmaya başladı o ateşten. Emir'in hayatı bir oyuncak gibi elden ele dolaşıyordu. Anlaşma yapılamzsa Erdem öldürecekti Emir'i, beni ikna etmezlerse Peperonni sebep olacaktı. Ben kurtaramazsam ben öldürmüş olacaktım.

Onu bu hale getirdiğim için kendimden binlerce kez nefret ediyordum.

"Karmen, Karmen beni duyuyor musun?"

"Evet, buradayım."

"Kapatmam lazım, seni arayacaklar. Lütfen mantıklı düşün, sadece bir kişiyi düşünmeyi bırak. Harvey çoktan ölmüş biriyken Emir hala nefes alıyor. Seçimini kimden yana kullancaksın? Ölü bir beden mi yoksa yaşayan bir beden mi?"

Telefonu hemen kulağımdan uzaklaştırıp kapattım. 4 duvarlı bir kutuya hapsolmuşum gibi ve o duvarlar gittikçe birbirine yaklaşıp beni aralarında sıkıştırıp ezmeyi istiyor.

Göz ucuyla taksiciye baktığımda ayna da göz göze geldik. Sanki gözlerimin sessizce haykırdığı çaresizliği duymuş gibi gaza yüklenmişti.

Seçim yapmaktan nefret ediyordum. Yine Emir'in canı için benden yeminimi bozmamı istiyorlardı. Yeminimin Emir'den daha önemli olmadığını zaten o kaçırıldığında iyice idrak etmemiş miydim?

Aradan çok geçmeden telefonum yine çalmaya başladı.
Bilinmeyen numara arıyor. Ama bu Hazar değil.
Telefonu açıp kulağıma dayadım.

"Merhaba Karmen Ivy As Cindy, Peperonni ana merkezden gelen özel aramanız vardır. Ben Cansu Akrep, Peperonni birliği baş sekreteriyim. Beni duyuyor musunuz?"

"Duyuyorum"

"Karmen Ivy As Cindy, Peperroni ana merkezden gelen özel çağrıyı kendi rızanızla kabul ediyor musunuz?"

"Ediyorum" dedim yine çaresizlikle ve tek hamlede.

"Karmen Ivy As Cindy, Peperonni heyet'inden size sunulmuş olan iki teklif vardır efendim. Birincisi,-"

"Teklifin ne olduğunu biliyorum. Sadede gel."

Kısa bir sessizlikten sonra,
"Sunulan iki tekliften birini kabul etmediğiniz sürece Heyet, eski Peperonni üyesi ve Ronni ekibi tetikçisi, yaş 29, erkek, Emir Aybeyaz'ın hayatını kurtarmayı reddediyor. Seçiminizi hemen yapmanızı ve bildirmenizi istiyor."

Susup cevap vermemiştim.

"Size düşünmeniz için tanınmış 30 dakika olacaktır efendim. 30 dakika içinde bize bu numaradan ulaşabilir ve seçeceğiniz tercihi söyleyebilirsiniz. - arkadan bir adamın bir şeyler söylediğini duydum- Efendim, tercihinizi yaptığınız anda Emir Aybeyaz kurtarılacak ve gerekli tıbbi ihtiyaçları görülecektir."

Ben hala susmuş dümdüz yola bakıyordum. Telefonun diğer ucunda ki kadın bu lafları ağzından öyle kolayca çıkarabilirken eminim, benim için bunun ne kadar zor olduğunu asla anlayamazdı.

Yutkunup taksici adama baktım. Onunda bir kulağının bende olduğu belliydi. Telefonu kulağımdan uzaklaştırıp, höparlor kısmını parmağımla kapattım.

-Çaresizim, diye mırıldandım taksiciye.

Onun pek umursadığını hele ki ona silah tutan bir kadına destek çıkacağını sanmıyordum. Ama lütfen cevap versin bana, ben daha kendi kendime yetemiyorum.

-Lütfen bir şeyler söyle. Ne yapmalıyım?
-Ne halde olduğun umrumda bile değil. Benimle konuşmayı kes.

Yüzümü düşürüp telefonu kulağıma dayadım.

"Efendim orada mısınız?"

"Telefona Austin Seller'i ver."

Kadının kelimesi sanki kursağına takılmış gibi sustu.

"Beni duydun mu Cansu? Telefona Austin'i çağır. Orada olduğunu biliyorum. Hatta eminim ki siktiğimin tüm heyeti ordadır."

"Bu mümkün değildir efendim. Lütfen bana tercih ettiğiniz seçeneği söyler misiniz?"

"Telefonu ona vermezsen, hiçbir anlaşmayı kabul etmem ve ayrıca siz beni öldürene kadar tüm ekibin başına karabasan gibi çökerim. Duydunuz mu beni? Sesimi duyuyor musunuz siktiğimin Heyet'i? Beni duyuyor musunAustin? Duyuyorsan şu siktiğimin telefonunu eline al yoksa yemin ederim sizi mahvederim."

Susup, onları dinlemeye başladım. Telefonun ötesinden "Dedektif Seller'i ısrarla istiyor" diyordu birisi. "Dedektif Seller, seninle ne işi olabilir?" Demişti. Başka şeyler de konuşuluyordu ancak telefona net gelmiyordu.

Kulağımı keşke şu cihazın içine geçirip oradan çıkartabilseydim.

"Ben Dedektif Austin Seller, beni istemişsiniz."

Sonunda Austin'in melodik ama aynı zaman da çekici aksanını duymuştum.

"Palavrayı kes Austin. Hatta mısın?"

"Hattayım Karmen."

"Hatta mısınız?" Dediğimde, beni herkesin duyup duymadığını sormak istemiştim.

Kısa bir sessizlik ardından sert bir şekilde,
"Hattayız." Dedi.

"Tekliflerinizle ilgili konuşmak istediğim bir şey var. Bu Harvey ve benimle ilgili olduğu için yalnızca onun şuan orada olan eski arkadaşlarından Austin'e söyleyebilirim."

"Dinliyorum seni Karmen."

"Hatta mıyız?"

"Hattayım."

"Harika şimdi oradan çık ve seni duymayacakları bir yere git."

"Bu mümkün değil."

"Mümkün yap o zaman Austin. Acele et ve oradan çık."

"Telefon görüşmesini genelden kesip özele al Cansu" demişti. Ardından bir karmaşa sesi yükseldi. "Dedektif Seller, neler oluyor? " "Austin,senden ne istiyor?" "Heyet'in ne konuşulduğunu duyması gerek. Bu açık bir anlaşma olmalı"

"Kocasının kendisine miras bıraktığı Cindy Pizza ile ilgili vasiyet meselesi sorusu sordu. " diye bir yalan atmıştı Austin.

"Bunun neden özel konuşulması gerektiğini anlamadık. Anlaşmamızla ne ilgisi var?" Bu konuşanın sesi oldukça hırıltılı ve yaşlı geliyordu.

"Özel görüşme yapmak isteyen kendisi. Ona sormak ister misiniz?"

"Austin lanet olsun, çık artık ordan vaktim yok. "

Hattın ucunda ki sesler gittikçe azalıyordu ve en sonunda bana cevap verdiğinde sesinin boşlukta yankılandığını fark ettim.

"Ne haltlar çeviriyorsun Karmen? Benden özel olarak ne istiyorsun? Anlaşmayı kabul et artık anlamıyor musun? Emir ölmek üzere."

"Beni dinle Seller! O sikik anlaşmanızı kabul etmeyeceğimi sana evimi bastığında zaten söylemiştim"

"Sıçarım böyle işe. Ne yapıyorsun Karmen ya? Ne yapıyorsun?"

"Emir'i kurtarmaya gidiyorum" dedim biraz sesime muziplik katarak.

"Karmen! Sikik şakanın sırası değil. Ne istiyorsun benden?"

"Şaka yapmıyorum Aptal. Emir'in yerini öğrendim."

"Ne yaptım dedin? Nasıl oluyor lan o? Kimden öğrendin? Bu sefer neyin ağzına sıçtın?"

"Kes sesini Austin! Sizin gibi Emir'i ölüme terk edeceğimi mi sandınız? Nereden bildiğim seni ilgendirmez, sakın da araştırmaya kalkma. Merakını benden uzakt tut. Sözde dedektif olacaksın da Emir'in yerini bulacaksın. Her neyse beni iyi dinle. Erdem'i son dakikaya kadar oyalamaya çalış.

"Bir dakika sen bizim Erdemle anlaşma yaptığımızı nereden biliyorsun?"

Telefonu kulağımdan uzaklaştırıp küfrettim. Hemen bir yalan uydurmalıydım.

"Bana Emir'in yerini söyleyen kişi Erdemle ortak olan biri. Bak sakın, ama sakın bu kişinin kimliğini deşifre etmeye kalkma. Erdem ise buna Emir'den ve aranızda geçen anlaşmadan bahsetmiş"

"Köstebeklere güvenme Karmen."

"Köstebekler bana Emir'in yerini söylediği sürece güvenirim. Bak uzatma lafı. Erdem'i son yarım saate kadar bile olsa oyala. Daha fazla bilgi buluyoruz ya da ne dersen de anladın mı? Ona sakın uzlaşma olmayacağını belli etme yoksa Emir'i öldürür."

"Peki Heyet'i neyle oyalayacağım?"

"Heyeti -durup biraz akıl yürüttükten sonra- heyeti benim için uydurduğun yalanla oyala. Onlara anlaşmayı kabul etmeden önce tüm Cindy pizza hisselerini tam olarak üzerime geçirdiğimden emin olmak istediğimi felan söyle. Bizim Cindy'i alacağızmızdan korkuyor diye bir yalan at."

"Ne zamana kadar?"

"Benim Emir'i tam olarak kurtardığıma emin olana kadar. Anladın mı Austin?"

"Peperonniye ihanet edemem." Diye söylediğinde bir parçasının hala kararsız kaldığını belli etti.

"İhanet bu değil Austin. İhanet, seneler boyu sana dostluk eden adamın karısına silah doğrultmandı. İhanet, bir diğer eski dostunu ölüme terk etmek. Yani korkma, sen peperonni hariç her yere çoktan ihanet ettin."

Söylediğim iğneli laflardan rahatsız olmuşçasına,

"Diyeceklerin bitti mi?"

"Bitti. Ama içinde biraz adamlık kalmışsa, bana yardım etmeleri için geçen ki o iki köpeğini gönderirsin."

İkimizde susunca agresif ve telaşlı nefeslerimjz birbirine eşlik etti. Ardından,

"Birazdan sana mesaj atacağım numaraya gelmelerini istediğin konumu at."

Diye lafını bitirir bitirmez telefonu kapattı. Ve saniyeler sonra, bir başka bilinmeyen numaradan "at" mesajı geldi. Sanırım bu Austinin kendi telefonuydu. Ona Emir'in konumunu attıktan telefonu cebime koydum.

Kafamı önüme çevirdiğimde adam, beklemediğim kadar şaşkın gözlerle bana bakıyordu.

-Hassiktir, sen Cindy Pizza'nın sahibi misin?

Boğazımdan gülüşe benzer bir ses çıktı.

-İlgini mi çekti?

-Taksime belki de bir milyonerin bineceğini hayal bile etmezdim.

-Milyoner olduğumu duyunca bana bakış açın mı değişti?

Hemen dikiz aynasından bana bakıp kaşını çattı.

-Hayır tabii ki, az önce ömrümün en garip telefon konuşmasına şahit oldum. Ama anladığım kadarıyla cani olan taraf sen değilmişsin.

Acıyla yutkunup, parmaklarımla oynamaya başladım.

-Ne çetrefilli bir olayın içindesin anasını satayım.

-Öyleyim -diye mırıldandıktan sonra- yetişmemize ne kadar kaldı?

-En fazla 10 dakika.

-10 dakika sonra ben inip, çetrefilli olaya karışacağım. İçerde ne kadar kalırım bilmiyorum. Ama olabildiğince kısa tutmaya çalışacağım. Senden beni bıraktığın yerde beklemeni istiyorum. Taksiye acil olarak bir arkadaşımla daha bineceğim. Yakalanmamam lazım.

-Emir diye bahsettiğin herif mi?

-Pek te iyi kulak misafiri olmuşsun. Evet o, bekleyecek misin?

Bu sefer yüzünün yarısını bana dönerek,
-Bir darbede ben vurmayayım sana. Evet, bekleyeceğim.

Yüzümde kim bilir nasıl bir gülümseme olduysa, adamda aynı şekilde gülümsedi bana.

-Teşekkür ederim, gerçekten teşekkür ederim.

Adam artık ana caddelerden çoktan ayrılmış daha kuytu yerlere sürüyordu. Camdan bakınca fabrikalar, sanayi odaları, tamirhaneler gördüm. Biraz daha ara sokaklara girip çıktıktan sonra, depoların olduğu bir yere bakan yolda sağa çekip durdu.

-Aradığın yer şu depolardan birinde.

Başımı sallayıp üstümü kontrol ettim. Ve arka cebimden yine para çıkartıp uzattım.

-Belki gelmezsem, bekleme paran olarak bunu al. Takside yazdığından fazlası değil, çekinme.

Elini önce bana uzatsa da ardından çekti.
-Hayır, o parayı geldiğinde alacağım.

-Beni sadece 1 saat bekle, gelmezsem de git.

Adam yutkunup önüne döndü ve başını salladı. Arabadan inip belimden silahımı çıkartıp, tetiği çektim ve depolara doğru yürümeye başladım.

Kendimi biraz eğip bulduğum bankın, ağacın, çöp konteynırının arkasına saklana saklana oraya yaklaştım. Avuçlarımın içi terlemişti. Vücudum adrenalin salgılamıyor adeta pompalıyordu.

Birbirlerinden on metre uzaklıkta ki üç depodan sadece ortadakinin etrafında adamlar geziniyordu. Biraz daha yaklaşıp, konteyner tuvaletin arkasına saklandım. Ortada ki deponun büyük darabası paslı ve bakır rengindeydi. Yarıya kadar açık duruyordu.

Biraz durup bekledim. İçeriye bir adam girmiş ve iki kişi daha çıkmıştı darabanın altından. Bunlar sanırım nöbet tutuyorlardı. Dışarıda toplam 4 kişi vardı. Ellerinde durmasa bile bellerinde bir yerde silah olduğuna emindim.

İçeride kaç tane kişi var bilmiyordum ama ben dışardakileri halledene kadar, herhalde Austin'in adamları bana yetişip yardım edebilirdi.

Silahimi elimde iyice kavrayıp kafamda nereye gidip, nerelerinden saldıracağımı kurmaya başladım. Şu ağaçlıkları takip edip, önce arka tarafta duran adamı indirmeliydim. Ve dikkatleri bir sesle yanıma çektikten sonra gelenlerinde etkisiz hale getirebilirdim.

Sonra - plan kurmayı yarıda kesip hemen elimi çalan telefonuma attım. Sesini duyacakları kadar yakın değildim ama içim korkuyla dolmuştu. Ekrana baktım yine Bilinmeyen bir numara arıyordu.

"Alo"

"Alo, merhaba güzelim. Nasılsın?"

Sesi duymamla dizlerim titremeye başladı. Bir bokluk vardı fark etmediğim.

"Kı-kızıl Kehribar?"
"Ta kendisi sürtük. Attığım konuma gelmişsin. Tebrik ederim cesur bir kadınsın. Ama sana bir mesaj iletmiştim yoksa tam anlamadın mı?"

"Ne saçmalıyorsun sen?"

"Ah, sakin ol sakin ol güzelim. Sana kimseye güvenmemeni tavsiye etmiştim hatırladın mı?"

"Evet."

"Ama görünen o ki tavsiyeme pek uymamışsın"

"Benimle oyun oynama Kehribar. Anlaşmamız vardı. Anlaşma, hatırladın değil mi?" Sesim titremekten kesik kesik çıkıyordu.

"Tabii, ben anlaşmalara yamuk yapmam. Ama sana bir sürpriz yaparım. Ortada ki depoyu görüyorsun değil mi? Etrafında adamlar felan dolanıyor. "

"Görüyorum. "

"Hah, işte Emir Aybeyaz orada değil."

"Seni orospu karı. Anlaşmamız vardı" diye bağırdım telefona. Sonra korkuyla beni duyan var mı diye baksam da onların ruhu uyuyordu.

"Bana çabuk Emir'in yerini söyle. Sadece saatlerim kaldı, çabuk söyle"

"Tabii ki söyleyeceğim güzelim. Anlaşmamız o yönde. Ama önce sürprizimi öğrenmek istemez misin? İstemesende ben yine söyleyeyim."

Elimle başımı ovuşturup silahımın ucuyla kafama yavaş ama sertçe vuruyordum. Karanlık dünya sen ne kadar da pislik saklıyorsun koynunda?

"Sadece Emir'in yerini istiyorum yalvarıyorum Nihal"

İsmini duyunca biraz sessizleşmişti. Fakat yine aynı oyuncu tavrıyla lafına devam etti.

"Ortada duran depoda, şuan İgima Dizable, iş üzerinde."

Duyduğum şeyle başımdan aşağı kaynar sular dökülmüştü. Silahım elimden kayıp çimenlere düştü.

"O depoda, kocanın katili var Karmen. İntikamını almaya yemin ettiğin adam. İnanmaz isen kendi gözlerinle gidip teyit edebilirsin. Orada silah kaçakçılığı yapıyor. Ne kadar süre devam eder bilmiyorum. Sana bu telefonu kapatttığımda Emir Aybeyaz'ın gerçek konumunu atacağım. "

Başım patlayacak kadar şiddetle zonkluyordu. Sanki canımdan ruhum çekiliyordu. Derim yüzülüyordu. Bu duyduklarım çin işkencesiydi üzerimde.

"İntikamın bugün burada sonlanabilir Karmen Ivy As Cindy hemde başka kimse ölmeden önce. Yoruldun, farkındayım. Şimdi dinlenebilirsin. Ama her şeyin bir bedeli var."

"Seçimini yap Karmen, İgima Dizable mi Emir Aybeyaz mı?"

9.BÖLÜMÜN SONU

 

Bölüm hakkında ne düşünüyorsunuz????

 

Karmen bu sefer Emir'in canını es geçip işi seçecek mi?

 

Kızıl Kehribar'ın amacı ne?

 

Austin Seller Hakkında ne düşünüyorsunuz?

 

Dostlarımmm 10 bölüm oldu olacak daha 2k okunmaya 200 vote'a bile ulaşmadım. Bu durum beni çok üzüyor:(((

 

bana desteğini veren herkese teşekkür ederim

 

Bir sonraki bölümde görüşmek üzere

 

Loading...
0%