Yeni Üyelik
14.
Bölüm

U.S 12. BÖLÜM TANINMAZ HAL

@sidelyacicegi

MERHABA YİNE HER GECE OLDUĞU GİBİ BURDAYIM VE BÖLÜM ATMAYA DEVAM EDİYORUM LÜTFEN OY VE YORUMLARINIZI EKSİK ETMEYİN ŞİMDİDEN TEŞEKKÜR EDERİM 🫶🏻🫀

Karargahtaki ortam gergindi Albay Sare’ye ulaşabilecekleri her adımı inceliyordu yerini bulmak için tüm kordinatlar didik didik incelenmişti ama henüz bir sonuca varılamamıştı. Sahadaki mit personellerinden haber bekleniyordu Sare’ye dair herhangi bir ipucu oldukça önemliydi ve zamanla yarıştıklarını biliyorlardı Karasu timi ve karargahtaki diğer timler görev emrinin gelmesini bekliyorlardı herhangi birinin olması önemsizdi hepsi bir an önce Sare’yi bulmak istiyordu.

“Burada durup görev emrini niye bekliyoruz çıkalım dağa her mağaranın, her taşın altına bakalım artık şu ülke hiçbir Öğretmenini şu soysuzlara kurban etmesin!” Ömer Üsteğmen karargahın koridorunda sinirle bir ileri bir geri gidip geliyordu öfkeliydi çünkü yeniden aynı şeylerin olmasını istemiyordu öfkeliydi çünkü kendi ülkesinden kimsenin daha fazla kurban olmasını istemiyordu.

“Bunun için sahadaki personeller araştırıyor Ömer Üsteğmenim bizim boşu boşuna olmayan yerlerde oyalanmamız her an gelecek kordinata geç gitmemiz demek olur sadece haber beklemeliyiz.” Teğmen Murat konuşmuştu bazen timin en mantıklı karar alanı o oluyordu bazen de timin en delisi de olabiliyordu.

Tuna Yüzbaşı ise sessizdi gözlerini bir noktaya dikmişti hiç bir şey söylemiyordu ne düşündüğü belli değildi yüzü ifadesiz ve sertti.

“Şu soysuzların istediklerini yapacak kadar ortalıkta cirit atmasına deliriyorum.” Ahmet Başçavuş konuşmuştu Tuna Yüzbaşı karşısında konuşan timine bakmamıştı cevapta vermemişti.

“Komutanım” Hakan Asteğmen söze girdi ama sadece Tuna Yüzbaşı’yı daldığı yerden çıkarmak içindi Tuna Yüzbaşı ağır ağır gözlerini diktiği yerden timine çekti boş bir ifadeyle hepsinin üzerinde gezindi.

“Duygusal düşünmeyi bırakın, biz duygusal insanlar değiliz üzülmek, ağlamak, sinirlenmek, delirmek, mutlu olmak gibi kavramlarla işimiz yok, biz kendimizi kaybedemeyiz görev emri gelirse gider alırız gelmezse de gelene kadar beklemek zorundayız!” Soğuk sesi hepsinin gerilmesine neden olmuştu Tuna Yüzbaşı ise hiçbir şey yapmadan gözlerini diktiği yere geri çevirdi tim ise başını sallamakla yetinmişti.

“Tuna!” Albay aceleyle Yüzbaşı’yı çağırdığında Tuna hızlı adımlarla Albay’ın yanına gitti ardından odaya girdiklerinde Tuna Yüzbaşı’nın gitmesiyle ortamdaki kasvetli hava dağılmıştı.

“Bir daha duygusal düşünmeyin, özellikle Tuna Yüzbaşı’nın sessiz olduğu zamanlarda konuşmamaya çalışın!” Murat Teğmen timi uyarmıştı.

“Emredersiniz Komutanım” Murat Teğmen sert bakışlarını timin üzerinde gezdirdi daha sonra başını olumsuz anlamda sallayarak başka yöne çevirdi.

“Sahadaki personellerimizin kesin olmayan bilgiyle işaret ettikleri konum bu dağlık kesim, Aksak tepesinden daha eğimli bir araziye sahip Sare Öğretmen ile oraya çıkmaları oldukça zor ama bunu yapmadıklarını düşünmemiz de mümkün değil elimizde olan tek gerçek kordinat şuan burası” Albay, bir kaç Yüzbaşı ve Tuna Yüzbaşı’ya haritada gösterdiği yeri işaret etmişti saygıyla Albay’ını dinlediler.

“Gidip bakalım Komutanım ben ve timim hazır” Tuna Yüzbaşı hemen Albay’ın sözü biter bitmez konuşmuştu ve Albay elini çenesine koyup düşündü kafasından geçenleri Tuna Yüzbaşı okuyamıyordu.

“Daha yeni geldiniz Tuna bunu Kartal ya da Barış timine bırakacağım.” Tuna Yüzbaşı başını iki yana sallayarak konuştu.

“Komutanım ben ve timim hazırız görevi üstlenmemize izin verin” Albay Tuna Yüzbaşı’nın kararlı yüzüne baktı.

“Eğer oradaysa hata yapma lüksümüz yok” Tuna Yüzbaşı tüm kararlılıkla başını sallamıştı.

“Hata yapmam Komutanım, eğer oradaysa Öğretmeni alacağız.” Albay’ın Tuna Yüzbaşı’ya olan sonsuz bir güveni vardı herkese onu manevi oğlum diye tanıtıyordu ona görevler konusunda kızdığında bile sanki öz oğluna bağırıyormuş gibi kalbi hüzünle çarpıyordu eğer küçükken karşısına çıkmış olsaydı muhtemelen onu evlat edinir ve onu kendi elleriyle yetiştirirdi neyseki buraya 24 yaşında geldiğinde genç ve toyken onu yetiştirme fırsatı bulmuştu.

“Görev senindir” Tuna Yüzbaşı başını sallayarak asker selamı verdi ve aceleyle odadan çıktığında timi heyecanla ondan gelecek emri bekliyordu.

“Görev emri geldi timim ve ben hazırım dedim yanıldıysam şimdi söyleyin!” Tim hepbir ağızdan konuşmuştu.

“Biz hazırız Komutanım!” Tuna Yüzbaşı aldığı cevapla memnuniyetle başını salladı.

                               🔪

SİREL

Karşımdaki kadın acıyla duvara yapıştığında öfkeyle bana baktı ona gülümseyerek bakıyordum ensemdeki ayağının pis kokusu hala burnuma geliyordu bu midemi bulandırınca ona doğru bir hamle daha yaptım ve yüzüne yumruk atarak başının yana eğilmesine sebep olmuştum.

“Seni öldüreceğim!” Kadın kendisini savunmak için üzerime yürüdü kollarımı yüzüme gelecek olan yumruğun önüne koydum, kolunu yakaladım ve arkaya doğru kıvırdım sonra geriye doğru itekleyerek tekmeyle yere düşürdüm.

“Bana göre fazla zayıfsın” Gözlerimde gördüğü şeye dehşetle bakıyordu az önceki değişimimden etkilenmişti bunun için ağabeyime teşekkür ettim. Kadın doğruldu ve bana tekme savurdu kendimi geriye atamadığım için tekmesi belimin yan tarafına gelmişti bir an acıdan nefesim kesiliyor sanmıştım ama sonrasında üzerime gelen kadından yana savruldum.

“Görünüşe göre sende çok güçlü sayılmazsın” Kadın sararmış dişlerini göstererek gülüyordu bu durum midemi yeniden bulandırmıştı dişler benim hassas tarafımdı.

“Zevk alman içindi” Sözlerime sinirlenip öne doğru atıldığında hızla dönerek uzaklaştım ve tekmemi diz kapaklarına yönelttim hafif bir çıt sesi duyulmuştu acıyla dizine sarıldı ama bana belli etmemek için uğraşıyordu topallayarak yanıma geldiğinde geriye adımladım ama gidecek yerim olmadığını duvara çarpıp ardından yüzüme yumruk yediğimde anlamıştım bileğini yüzümden çektim onun burnuna doğru sertçe kafa attım burnunu eliyle kontrol ettiğinde kırmızı sıvıyı görünce dehşetle gözlerini açıp bana yeniden saldırdı ona yaptığımı yaparak diz kapaklarıma vurmuştu ama ben sadece sendelemiştim ardından elleri saçlarıma yapıştığında bundan hoşnut olmadım ikinci hassas noktam saçlarımdı çünkü ben Aslan burcuydum ve bizim için saç bir bağımlılıktı bundan nefret ederek dirseğimi karnına defalarca geçirdim nefessiz kalıp arkaya sendelediğinde saçlarını tutup yüzünü duvara sertçe çarptım yüzü dağılmıştı ama umrumda değildi çünkü tüm hırsımı çıkarabileceğim birini elime geçirmiştim zaten ağabeyimde bana bunu kendimi korumam için öğretmemiş miydi o zamanlar bana bu delilik gibi geliyordu şimdi ise minnettardım.

Kadın acıyla inleyerek elleriyle beni durdurmaya çalıştı ama benim acımaya niyetim yoktu bir kez daha yüzünü sertçe duvara vurduğumda kuvvetli bir çığlık tüm mağarayı doldurmuştu ardından teroristlerin diğerleri mağaraya girdiğinde şaşkınlıkla bana bakıyorlardı kadını duvardan çektim onlara doğru sürükledim ama kadın dağılmış yüzünü umursamadan bana döndü ve karnıma tekme savurdu canım yanmıştı ve bundan hiç hoşlanmamıştım ve bir ayağımı duvara yasladım kendimi ittirerek yükseldim ve kendi etrafımda dönerek önce sol ayağımla ardından sağ ayağımla yüzüne doğru sertçe tekme savurdum sağ yanağına doğru sert bir darbe gelmişti ve ard arda çarpan ayaklarım kuvvetli bir baş dönmesi bırakmış olacak ki ben doğrulup kadına bakana kadar kadın geriye doğru düşmüştü bu hareketi bana öğrettiği için ağabeyime yeniden teşekkür ettim teroristler bana canavarmışım gibi bakarken dudağımdan akan kanı sildim.

“Rojin!” Yerdeki kadının adını yeni öğrenmiştim ve tam da bu suratsız sıfatına yakışan bir isimdi kadın yerde doğrulmaya çalışamadan öylece tavana bakıyordu ondan istemsizce nefret etmiştim çünkü Sare’nin onurunu kırmıştı ve benim en hassas olduğum şeylerden biriyse onurdu.

“Sen nesin lan ne yaptın ona biz Baver’e ne diyeceğiz çabuk bağlayın şunun ellerini!” Bana yaklaşan teroristleri kontrol etmek benim için zor değildi çünkü dövüşmeyi beceremeyen aptallardı ama gittikçe çoğaldılar ve ben yoruluyordum biri diz kapağımın arkasına silahın kabzasını vurduğunda acıyla diz çöktüm ve yeniden saçlarım çekilerek sandalyeye bağlandım bu çok aşşağılık bir davranıştı bundan hiç hoşlanmamıştım.

“Rojin” Biraz sonra yerde süklüm büklüm yatan kıza doğru koşan orta boylu saçı sakalı birbirine girmiş kirli yüzüyle dehşetle kıza doğru adımlayan bir adam içeriye girmişti etrafı taradı muhtemelen bunu adamlarından birinin yaptığını düşünüyordu.

“Ne yaptınız lan ona!” Tam da tahmin ettiğim olmuştu adamlarına tokat atıp hırpalıyordu.

“Biz yapmadık Baver, Rojin bizi mağaranın dışına çıkardı sonra çığlıklarını duyunca bir baktık ki bu kız yüzünü duvara vurup duruyor” Adam dehşetle beni gösterdiğinde orta boylu adamın bana doğru adımladığını gördüm.

“Nesin sen, bir Öğretmen nasıl bunu yapabilir kime çalışıyorsun lan sen!” Güldüm suratının aldığı ifade şimdi daha da komikti kahkaha atıyordum aklımı kaçırmış gibi gülmeye başladım bunu neden yaptığımı bile anlamadım.

“Çünkü sen hastasın Sirel!” Lia’nın sesi kulaklarımda çınladığında sinirle daha da güldüm.

“Ne oluyor lan buna şeytan mı bu, ne diye durduk yere gülüyor!” Saçlarımı çekti en nefret ettiğim şeydi ben saçım düzgün durmadığında bile saatlerce yaptığım makyajımı ve kombinimi hiçe sayarak dışarıya çıkmayan insandım beni sinirlendirmişti.

“Kimsin sen, kime çalışıyorsun!” Teroristin sararmış dişlerinden çıkan tükürükler beni sinirlendirmişti.

“Seni sinirlendirmeyen ne var Sirel!” Lia’nın sesinden nefret ediyordum benim korkak olan tarafıma ihtiyacım yoktu.

“Ben senin tarafın değilim, biz yokuz Sirel bu beden Sare’ye ait o iyileşmişti bizden kurtulmuştu ve senin yüzünden yine hayatı mahfolacak!” Daha çok kahkaha atmıştım karşımdakiler bana deliymişim gibi bakıyordu.

“Ben Milli Eğitim Bakanlığına çalışıyorum Çakırdere köyüne atandım gayet düzenli olarak maaşımı alıyordum sen niye beni kaçırdın ki?” Cevabım onu tatmin etmemişti bana bir kez yumruk attı sol yanağımı hissetmemiştim acıyla yüzümü buruşturdum defalarca yüzüme vuruyordu bu beni öfkelendirse de içeride bir yerde acı hissediyordum bu olamazdı yeniden Sare’ye bedenimi veremezdim istemiyordum o direnmekten vazgeçmedi yüzüme inen yumruklar beni güçsüzleştiriyordu defalarca aynı acıyı hissettim gözlerim karardı ayaklarım taş zeminde sanki birden fazlaydı ve gözüm karardı başım dönüyordu ve gözlerimi kapatıp bedenini Sare’ye geri vermiştim.

“Şimdi söyle bana sen kimsin nasıl benim yıllardır eğittiğim kadını bu hale getirdin!” Kendime geldiğimde neye uğradığımı ve nerde niye darbe aldığımı algılayamamıştım Sirel ne zamandır dışarıdaydı ve ben ne zamandır bana böyle öfkeli bakan insanlara tanık oluyordum bilmiyordum. Göz kapaklarım aldığım darbelerden dolayı çok fazla acımıştı Sirel’in bana sunduğu yıkımla karşı karşıyaydım ve beni bu durumda bırakıp gittiği için ondan nefret ediyordum hiçbirini kulağımda duyamadım ne Sirel ne de Lia sanırım şuanda karşımda bana acımasızca vuran adamla yalnız kalmıştım.

Yüzüm alev alev yanıyordu konuşamayacak kadar halsizdim ama saçlarımı çeken adam ona bakmamı işaret etmişti.

“Kimsin sen!” Derin bir nefes aldım ya da ben öyle sanıyordum acıyla gözlerimi kırpıştırmaya çalıştım yüzümden boynuma akan kanları hissedebiliyordum.

“Sare Lia Saruhan Çakırçam İlkokulunun Öğretmeniyim” Terorist yeniden yumruğunu yanağıma geçirdiğinde acıyla bağıracak sesim bile çıkmamıştı.

“Yalan söyleme bana!” Adamlarına sandalyeden beni çözmelerini söyledi ve saçımdan tuttuğu gibi yere fırlattı eli beline gidince korkuyla titredim ama yapacak bir şeyim yoktu ellerim kalkamayacak kadar yüzüm acıyla sızladı ardından kemerini çıkardığında acıyla irileşen gözlerimle kemere baktım.

“Neyi saklıyorsun boşuna uğraşma, Türkiye seni almaya gelmeyecek eğer seni çok önemseselerdi dünden beri çoktan bulurlardı devletin onca hava savunmasını senin gibi beş para etmez insan için mi harcayacak!” Karşımda keyifle gülüyordu ben ise başımı kaldıramayacak kadar yorgundum onun sözlerine inanmak istemiyordum beni bırakmayacaklarına ülkemin beni kurtaracağına inanmak istiyordum ama ya gelmezlerse ya da gelecekleri kadar önemli değilsem diye korkuyordum.

“Boşuna umutlanma ülken seni terk etti!” Bu söz kulaklarımda çınladı acıyla haykırmamak için kendimi zor tutmuştum. Elinde kemerle bana doğru yaklaştı havaya kaldırdı ve belime doğru vurdu acıyla yerde iki büklüm oldum ve bunu defalarca tekrarladı mağarada çığlığım dışardan duyuluyor olsaydı eminim çığlıklarım tüm bu dağları ve köyü kasıp kavuracak kadar güçlüydü.

“Lütf…. Du…” Artık zaman mekan ve olay kavramımı yitirmiştim acıdan konuşamıyordum tüm vücudum ateşe atılmışım gibi yanıyordu.

“Duyamadım yalvarıyor musun?” Yalvarmamı bekliyordu ama bunu yapmadım ne olursa olsun bu işin sonunda öleceksem bile onurlu ölmek istiyordum.

“Türkler neden aciz biliyor musun Manta, her zaman yapabileceklerini ve her zaman kazanabileceklerini sanıyorlar.” Yanındaki teroriste doğru seslenmişti sözlerini bitirdiğinde sırtıma inen kemerle nefesim kesilmişti.

“İşte bu kadar basit bir Türk’ü yerde kıvrandırmak!” Etrafa iğrenç kahkahalar atarak defalarca bedenime vuruyordu korkum kemer değildi yumrukta değildi korkum daha fazlasını yapma ihtimaliydi acıyla sarsıldım saçlarımdan çekti ve yüzümü hızla duvara geçirdi acıdan ses bile çıkaramamıştım yüzüm kanlar içindeydi muhtemelen aynaya bakacak olsam kendimi tanımazdım.

                               🪖

Askerler gecenin zifiri karanlığında yola çıkacaklardı tüm hazırlıklarını tamamlamışlardı havanın kararmasını beklemişlerdi hava yavaş yavaş karardığında araçlara binmek için halihazırda bekliyorlardı.

“Tuna acil buraya gelmen lazım!” Araca binecekleri sırada Tuna Yüzbaşı hızla karargaha gidip toplantı yaptıkları ve 7/24 gelişen olayların takibini yaptıkları kamera görüntülerini izledikleri ve ordudaki herkesle doğrudan doğruya teknolojik olarak iletişim kurabildikleri odaya gelmişlerdi.

“Teroristler bir video göndermiş istihbarattan geldi, videoyu aç” Albay Bilgisayarın başındaki askerine videoyu açmasını söylemişti video önce karanlık başladı ve sonrasında içerisinin loş ve kasvetli olduğu bir odada başı öne eğik elleri sandalyede bağlı bir kadının görüntüsü gözlerine ilişti hemen ardından sırıtarak giren bir adamın görüntüsü kızın saçlarını ellerine alarak öne eğik olan başını kameraya doğru gösterdi.

“Bu da kim?” Bilgisayar başındaki askerler kızı tanıyamamıştı.

“Türkler böyle bir güzellikten beni nasıl mahrum eder?” Adam sırıtırken dudaklarını kızın kulaklarına sürtmüştü.

“Defalarca uyardım ama kendisi bizim gözümüze batmaktan vazgeçmemişti.” Kızın saçlarını yeniden çekti.

“Sare” Tuna Yüzbaşı video açılır açılmaz Sare’yi tanımıştı yüzü tanınmaz halde bile olsa o yüz hatları onu gizleyemiyordu.

“Türkiye Öğretmen için neleri göze alabilir mesela başımıza bomba yağdırmaktan vazgeçebilir mi ya da bizim olan topraklardan çıkabilir mi yoksa sadece ölüp ölmemesini umursamaz mı?” Tuna Yüzbaşı gözlerini konuşan Baver’e kilitlemişti ondan sonra hareketsiz yatan Sare’ye çevirdi yüzünde belli belirsiz bir ifade belirdi ama kimse bunu görememişti.

“Aaa durun neydi sizin sözünüz teroristle müzakere olmaz o halde bende bu kızı sertçe seveceğim sonrada” Gülmeye başladığında herkes gerginlikten yumruklarını sıkmaya başlamıştı.

“Ülken senin için korkarım endişelenmiyor Öğretmen” İğrenç kahkahası videodan duyulduğunda Tuna Yüzbaşı sıktığı dişlerinin yerinden çıkacakmış hissiyle baş başa kalmıştı.

“Ülkem benim için seninle müzakereye girmez ben neyim ki onları inandığı yoldan döndürecek kişi olayım ben ölürüm şehit derler sen ölürsün leş derler” Sare son kalan gücüyle kulaklarında duyulan Baver’in sesine yanıt vermişti hiçkimsenin kendisi için hiçbir şeyi feda etmesini istemiyordu.

“Ben ölmem ölürsem de seni yanımda götürürüm küçük yaratık!” Saçlarını bir kez daha çekmişti.

“Dedim ya ölürsek bana şehit derler sana da leş beni vatanıma gömerler seni de muhtemelen Batı’da ki bu mağaraya ya da bu dağların arasına gömerler ama dert etme gömmekle uğraşacaklarını sanmıyorum kurda kuşa yem olursun.” Baver sözlerine sinirlenerek yüzüne yumruk vurduğunda askerler gerim gerim gerilmiş sinirle yumruklarını sıkmaktan parmak boğumları kıpkırmızı kesilmişti Tuna Yüzbaşı ise ifadesiz bir yüzle izliyordu.

“Sanırım sahadaki personellerimizin bize verdiği kordinat doğru izninizle hemen yola çıkmamız gerek Komutanım” Tuna Yüzbaşı’nın aceleci tavrına anlamaz bakışlarla bakan Albay konuştu.

“Bundan emin değiliz” Tuna Yüzbaşı keskin sesiyle konuştu.

“Artık eminiz Komutanım, Sare zeki bir Öğretmen ağzından çıkan sözlerin bir anlamı olduğunu düşünüyorum Batı’da ki bir mağara dedi Baver’in sinirlenmesine bakılırsa bunu fark etmedi bize verilen koordinatlarda o yönde muhtemelen o mağaraların birinde tutuluyor.” Tuna Yüzbaşı herkesin atladığı bir detaya takılmıştı ve pahasına olursa olsun hiçbir şekilde bulmadan gelmek istemiyordu.

                              🪖

“Sakın vazgeçmeyin Öğretmen hanım daha çok başımı yiyecek gibisiniz” Tuna Yüzbaşı kendi kendine konuşarak hızla araçlarında yerini almış timine baktı ve araca bindi ardından helikopterin onları beklediği yere doğru ilerlediler bir süre sonra geldiklerinde hızla helikoptere bindiler ve gidecekleri yere inmek için beklediler.

“Komutanım emriniz nedir?” Ömer Üsteğmen sormuştu.

“Sare’nin gelen kordinatta olduğunu düşünüyorum ve Sare bunu doğruladı yani en azından ben buna inanıyorum.” Tuna Yüzbaşı’nın ona adıyla hitap etmesine şaşıran askerler bunu bir kenara bırakarak başlarını salladı.

“Oldukça eğimli bir arazi herkes dikkatli olsun pusu atılma ihtimali çok yüksek, bir video yollamışlar Öğretmen hanımın 2 gün önceki halinden eser yok tanınmaz halde daha fazla acı çekmeden alıp geleceğiz.” Tuna Yüzbaşı’nın konuşmasıyla askerler başlarını sallayarak onu onayladı.

“Eee o zaman meşhur sözümüzü söylüyorum Ölmek var ama Sare Öğretmeni almadan dönmek yok Komutanım” Ahmet Başçavuş konuşmuştu.

“Hayır aslanım ne ölmek var ne de almadan dönmek, bugün ölmeye değil öldürmeye gidiyoruz madem ki Türklerin ne yapacağını bu kadar merak ettiler o zaman hiç kimseyi geride bırakmayacağımızı acı şekilde öğrenecekler!” Tuna Yüzbaşı’nın sözleri helikopterin sesini delip geçti ve kasvetli ses tonu tüm askerlerin yüreğindeki intikam duygusunu besledi.

BÖLÜM SONU

Loading...
0%