Yeni Üyelik
18.
Bölüm

U.S 16. BÖLÜM ZEHİR

@sidelyacicegi

YENİDEN HEYECANLI BİR BÖLÜMLE GELDİM BUNDAN SONRAKİ BÖLÜMLERİ BENDE ÇOK MERAK EDİYORUM AÇIKÇASI AKLIMDAKİLERİ KELİMELERE DÖKMEK İÇİN MERAKLIYIM LÜTFEN SİZDE MERAKLA BEKLEYİN OY VE YORUM YAPMANIZI DÖRT GÖZLE BEKLİYORUM YORUMLARINIZA HEYECANLA CEVAP VERİYORUM LÜTFEN BENDEN BUNU ESİRGEMEYİN SİZİ SEVEN YAZARINIZ 🥰🥹💜🖤💛❣️

Sare’nin ailesi durumdan haberdar edilmiş ve bulunduğu haberini alır almaz hızla Şırnak için bir uçak bileti almışlardı uçak birazdan kalkmak üzereydi ve meraklı bekleyiş sürüyordu.

 

“Sana dedim ki Sare’yi oraya göndermeyelim beni dinlemedin eğer dinleseydin böyle olmazdı!” Sare’nin babası oğlu Aren’in yakasına yapışmıştı.

 

“Çek şu ellerini!” Aren babasının ellerini kendisinden uzaklaştırdığında babası hiddetle bağırdı.

 

“Sare 6 gündür teroristlerin elinde, biz daha yeni öğreniyoruz bulunmasaydı ne yapacaktık bizde bizim kızımız eğitim veriyor sanıyoruz!” Aren güldüğünde babası dehşetle baktı.

 

“Kızın mı gerçekten kızın olduğunu ne zaman idrak ettin merak ediyorum.” Aren babasının üzerine yürürken keskin gözlerini ona yöneltti.

 

“Onu çok düşünüyormuş gibi konuşma onu yanında neden istediğini biliyoruz.” Babası hiddetle karşı çıktı.

 

“Senin o çok güvendiğin askerler 6 gündür kızımı bulamamış, dağlarda ne yapıyorlardı halay mı çekiyorlardı niye kızımı 6 gündür bulamamış bunlar!” Aren sertçe babasının kolundan tuttuğunda annesi araya girmek zorunda kaldı.

 

“Senin gibilerinin de Ülkesinde yaşamasına rağmen bu millet için canlarını ortaya koyan askerler, orada canlarını feda ederken senin gibi zarardan başka bir şey olmayan insanların ne yaptığıyla ilgilendiklerini sanmıyorum çünkü tek gayeleri Vatan ve Milleti, senin gayen ne şimdi boş boş konuşmayı bırak canımı sıkma ya sus ve gel ya da konuşacaksan da defol git!” Aren babasını hafifçe ittirdiğinde babası sinirle başını sallıyordu.

 

“Küçükken karşımda böyle konuşamıyordun titriyordun büyüdün aslan oldun” Aren sinirli yüz ifadesini babasına yönelttiğinde babası eski oğluna dair korkakça bir iz aradı ama Aren korkusuz bakışlarını babasına dikiyordu.

 

“Dua et arkan sağlam yoksa şuan karşımda değil içerideydin verdiğim adalet mücadelesini kazandığımda istisnasız her gün ama her gün görüşüne gelip senin içeride oluşuna güleceğim.” Babası kahkaha atmıştı ama bu soğuk ve acımasızdı.

 

“Sen bana hiçbir şey yapamazsın delillerine ne oldu ansızın onları kaybettin ya da belki hiç yoklardı.” Aren yumruklarını ve dişlerini sıktığında çenesi kaskatı kesilmişti sabretmek zorundaydı ona hiçbir koz vermek istemiyordu.

 

“Adalet bugün sessizse bir gün haykıracaktır o zaman senin gözlerine bakıp kazandığımı söyleyeceğim.” Babası kahkahasına devam ederek konuştu.

 

“Adalet diye bir şey yok oğlum sadece parası ve gücü olanlar adalete erişebilir ve parmağında istediği gibi oynatabilir, ben parası ve gücü olanlardanım ve adaleti istediğim gibi yönetirim.” Aren dişlerinin arasından konuştu.

 

“Bugün değilse bir gün sadece bekle kazanacağım günü sabırla bekliyorum.” Annesi daha fazla bu durumun kötüye gitmemesi için konuştu.

 

“Yeter artık millet bize bakıyor kesin şunu, sende onun üzerine gitmekten vazgeç Haktan!” Gözlerini kocasına çevirdi.

 

“Her yerde kavga etmek zorunda mısınız?” Aren arkasına şaşkınlıkla baktı.

 

“Senin ne işin var burada İmre?” İmre göz devirerek konuşmaya başladı.

 

“Senin kardeşinse benimde kardeşim o yüzden orada olmalıyım bir sakıncası mı var?” Aren başını iki yana sallayarak yanıtladı.

 

“Hayır tabiki sadece şaşırdım” İmre yorgun gözlerini kendisine çeviren Aren’e karşı hiçbir şey demeden öylece bekledi daha sonra Aren ailesinden uzakta beklemeye devam ettiğinde yanına gitti.

 

“Onun için endişelendiğini biliyorum ama iyi olacağına inanıyorum, hiç uyumadın mı?” Aren’e bakarak hasar tespiti yapıyor gibiydi.

 

“Yüzün niye bu halde kavga mı ettin sen yapmazsın öyle şeyler de şaşırdım?” Soru soran gözlerle kendisine bakan İmre’yi cevapsız bırakıp bırakmamak arasında kaldı.

 

“Biri sinirimi bozdu bende karşılık verdim” İmre şaşkınlıkla baktı.

 

“Uzlaşmadan yana olup bir kez bile kavgaya karışmayan Aren Saruhan birine karşılık mı verdi?” Aren gülümseyerek İmre’ye bakıp burnuna işaret parmağıyla hafifçe vurdu İmre sahte bir sinirle bakıyordu.

 

“Sen uzlaşmacı Aren’i daha çok tanıyorsun Hulk Aren’i herkese göstermiyorum.” İmre gülümsediğinde aklına Sare gelmişti şuanda ne haldeydi bilmiyordu içine yeniden bir korku serpildiğinde yüzünü düşürdü.

 

“İyi olacak benim meleğim güçlüdür.” Aren İmre’nin acı dolu yüzüne bakarak yeniden konuşmuştu İmre’nin kollarından çekerek sarıldı sadece İmre gibi endişeli halini göstermek istemediğinden yüzünü İmre’nin boynuna gömdü İmre ise gizlemeden onun göğsünde ağlıyordu.

 

“Ona bir şey olmasın Aren, o benim çocukluğum, anılarım, kardeşim, ben tek çocuk olduğumu hiçbir zaman söylemedim biliyor musun her zaman soranlara iki kardeşiz derdim o senin kardeşin değil dediklerindeki öfkemi anlatamam sana bunu hep inkar ederdim.” Aren kollarını daha çok sardığında İmre’nin ilk defa birinin yanında ağladığına şahit olmuştu o göz yaşlarını her zaman zayıflık olarak adlandırır ve kimsenin yanında hatta yalnızken bile ağlamamak için direnirdi şimdi ise tüm gardını indirmiş hıçkırıklarla Aren’in göğsünde ağlıyordu Aren ise dolan gözlerini belli etmemek için sıkıca yummuştu.

 

“Onun güçlü ve inatçı olduğunu biliyoruz değil mi kesin onlara karşı direnmiştir her zaman bir yolunu bulur unuttun mu?” İmre başını sallamıştı ağlamaları bir süre sonra sessizleştiğinde bile Aren onu bırakmamıştı.

                             🧨

“Karasu 3 Akıncı 1 konuşuyor.” Tuna Yüzbaşı telsizinden gelen sesle aniden telsizi eline alarak konuştu.

 

“Tuna Yüzbaşı dinlemede” Eliyle Murat Teğmen’e durmasını işaret ederek beklemesini sağladı.

 

“Yüzbaşım, Akıncı 1 kordinatınızı buldu ve size hızla yaklaşıyor terorist noktalarını etkisiz hale getireceğiz kendinizi koruyun.” Tuna Yüzbaşı derin bir nefes bırakarak güldü timin yarısı yanındaydı ve ona eşlik ederlerken yeniden konuştu.

 

“Bu sefer geciktin Akıncı 1 az daha şehit oluyordum yine elimden aldın.” Karasu Timi Siha’nın sesini göklerde duyduğunda büyük bir gururla onu seyretti göğüsleri Ülkesinin hava savunmasıyla kabarmıştı.

 

“Allahına kurban bee, ne güzel süzülüyorsun gökte” Ahmet Başçavuş gözlerini ayırmadan hayranlıkla gökyüzünü seyrediyordu.

 

“Heyecan yaratmak istedim Yüzbaşım” Telsizin ardından gelen sese gülümseyen Tuna Yüzbaşı gökyüzünde süzülen Siha’yı izledi. Teroristlerin oldukları noktaya bir bomba havadan süzüldüğünde teroristler ne olduğunu anlayamadan büyük bir gürültü kopmuştu bedenleri karlı havada göğü süslerken Karasu ise kayalıkların ardına sinerek oradan yavaş yavaş uzaklaşmaya başlamışlardı.

 

Terorist noktaları bir bir infilak edildiğinde Karasu Timi de o bölgeden uzaklaşmışlardı bombaların duyulduğu yerde büyük bir gürültü, kaçışma ve haykırış sesleri göğü sardığında Karasu Timi’de derin bir nefes almıştı.

 

“Karasu 3 siz helikoptere binene kadar gölgeniz olacağız.” Tuna Yüzbaşı telsizinden gelen sesle minnetle gülümseyerek konuştu.

 

“O gölge ne güzel gölge” Tuna Yüzbaşı konuşurken gökyüzüne bakıyordu.

 

“Akıncı 1 başarınızı tebrik eder Karasu Tim” Karasu Timi hızla buluşma noktasına yürürken yürümeyi bırakıp artık koşmaya geçmişlerdi helikopterin sesi duyulduğunda koşarak helikoptere bindiler.

                              🔪

Ahad gelen telefon ile gülerek yerinde zıplıyordu bunu gören adamları garip garip bakarken bunu umursamadan heyecanla yerinde dönüyordu halay çekmeye başladığında adamları şok içinde izlemişti.

 

“Bu sevincinin arkasında ne var?” Ahad gözlerini siyah saçları, kısa gömleği ve mini eteğiyle karşısına dikilen kadına çevirdi.

 

“Askerler Öğretmeni almış, aptal Rojin’in saldırması için götürdüğü adamları da patlatmışlar neyseki Baver ve onun işe yaramaz adamlarına üzülecek değilim umrumda değiller.” Kadın Ahad’a yaklaşarak yanağından öptü.

 

“Öğretmeni almış olmalarına mı bu kadar mutlusun?” Ahad kahkaha atarak kadını dudağından öpüp bıraktı.

 

“Hayır bir taşla hem Baver ve adamlarından hem de Öğretmenden kurtuldum” Kadın şaşkınlıkla baktı.

 

“Nasıl yani?” Ahad gülerek kadını etrafından çevirdi ve yeniden konuştu.

 

“Şöyle ki Baver’in beceriksizliğinden sıkılmıştım ve bundan tek sıkılan ben değildim, her neyse zaten askerlerin orayı bulacağından emindim çünkü baskını yaptıkları mağarayı gözleyen adamlarım Karasu Timine haber geldiğini iletmişti ve ben bunu Baver’e söylemedim onun yanındaki benim kendi adamlarımdan biri Öğretmene zehir enjekte etti yani Karasu Timinin Baver ve işe yaramaz adamlarından kurtulmalarını sağladım bu da bana kolaylık sağladı ve sağ ele geçirdiklerini düşündükleri Öğretmene zehri enjekte ettim ve onlar hastaneye bile varamadan gebereceğinden eminim şu sıralarda zehrin kanında dolaşıp o güzel teninini sardığından eminim”

 

Kadın şaşkınlıkla Ahad’a bakmaya devam ederken Ahad yeniden halay çekmeye başladı.

 

“Sen kendi adamlarının ölmesine izin mi verdin yani?” Ahad gülerek cevapladı.

 

“Büyük Birlik, zaten Baver’in fişini çekti bende onu temizlemekle ve Rojin’i başıma bela etmekle uğraşmadan bu işi Karasu Timine devrettim.” Kadın hayranlıkla adamı izledi yaklaşmıştı ve aniden Ahad’ın yüzü asıldı.

 

“Rebecca’m nerede, karım nasıl oldu?” Kadın yüzünü düşürerek yanıtladı.

 

“Hala aynı kimseyle konuşmuyor etrafa boş boş bakıyor doktorlara hiçbir şey söylemiyor.” Ahad hızla karısının bulunduğu odaya doğru ilerledi girmeden önce geldiğini haber vermek için kapıyı tıklatmıştı.

 

“Rebecca güzelim” Karısının ince uzun parmakları bir kitabı tutuyordu pencerenin kenarındaki yüksek tabanda oturmuş kitap okuyordu tabiki kendisini duymadığını biliyordu.

 

“Rebecca’m hazinem” Karısının önünde durarak işaret diliyle parmaklarını hareket ettirdi.

 

“Benimle ne olur konuş üç senedir parmakların bana hiçbir şey anlatmadı” Ahad’ın yalvarır gibi çıkan sesi karısının parmaklarıyla buluştu kitabı yana bırakarak parmaklarını öptü.

 

“Sana ulaşmaya çalıştığım her an bir boşlukla karşılaşmaktan yoruldum benim güzel karım” Karısının parmaklarını bırakıp işaret dilini kullandı boş gözlerle karısı onu izliyordu.

 

“Her ne yaşadıysan bana bir kez bile anlatmadın ama ben senin canını yakan kim varsa bulup onları geberttim” Bunu söylediğinde karısı korkuyla baktı duvara sinmişti.

 

“Hayır, hayır sana zarar vermeyeceğim bunu asla yapmam sen dokunmaya kıyamadığımsın” İşaret diliyle onu rahatlatmaya çalışıyordu.

 

“Mohat’ı kıskanıyorum onunla konuşup benimle hiç konuşmaman kalbimi incitiyor” Karısı gözlerini hüzünle düşürdü parmaklarını kitaba getirdi ve kitaptaki İngilizce yazan bir sözü Ahad’a gösterdi.

 

Korku küçük kızın bedenini dehşetle sarmıştı.” Kitapta tam olarak bu yazıyordu ve Ahad karısında gördüğü korkuyu çekip almak istiyordu başını dizlerinin üstüne yasladı.

 

“Senin içindeki korkunun sebebi her ne ise onu alacağım söz veriyorum gerekirse bir milleti katlederim.” Bunu işaret diliyle değilde kendi kendine söylemişti ardından hafifçe hareketlenen karısına baktı başını cama yaslamış gözlerini kapamıştı.

 

“Benim yanımda ilk defa uyumak istedin” Ahad gülümseyerek baktı sonrasında onun narin vücudunu ellerinin arasına alarak yatağına yatırdı.

 

“Sen yeter ki huzurla uyu Rebecca’m ben senin için yaşıyorum.” Ahad sessizce saçlarını öptüğünde odadan çıkmıştı.

 

Salona doğru ilerlediğinde Mohat yanına gelmişti çatık kaşlarıyla onu izledi.

 

“Niye buradasın bir şey mi oldu?” Mohat elinde tuttuğu kitapları gösterdi.

 

“Eşiniz istedi efendim” Ahad bir anlığına sinirle baktı.

 

“Benim karım benden değilde niye senden istiyor Mohat?” Mohat başını hafifçe eğdi.

 

“Ben sadece ona sizin dediğiniz gibi arkadaşlık ediyorum çünkü benden korkmadığını siz söylediniz bir tek benimle konuşuyor.” Ahad yakasından tutarak kendisine çekti.

 

“Ona fazla yaklaşma yoksa seni gebertirim, benim karımın benimle değilde seninle konuşması yeterince sinirimi bozuyor ve seni öldürmem için bana seçenek sunuyor zaten!” Mohat başını sallamıştı.

 

“Çünkü sizden korkuyor efendim beni kendisine yakın hissetmesinin nedeni mizacımın sert durmaması ama siz ona bakarken bile sert durmamayı başaramıyorsunuz” Ahad başını sallamıştı biliyordu bunu düzeltmek için ne kadar uğraşırsa uğraşsın ona bakarken yüz ifadesini değiştiremiyordu.

 

“Benim sinirime bakma, sadece 3 yıldır onunla konuşamamak beni yeterince yordu onun sesini öyle merak ediyorum ki anlatamam sürekli sesinin hayalini kurmaktan ince mi kalın mı diye düşünmekten kafayı yemek üzereyim.” Mohat gülümseyerek baktı.

 

“Merak etmeyin ben ona sizin ona karşı iyi biri olduğunuzu ve korkacağı biri olmadığınızı anlatıyorum sizden sadece ona baktığınızda korkacağı bir ifadeyle bakmamanızı istiyorum bunu denediğinizi biliyorum ama eğer bunu başarırsanız o da size kendisini açacaktır.” Ahad başını sallayarak Mohat’ın omuzlarını sıktı.

 

“İyi ki varsın kardeşim” Moha gülümseyerek başını salladı ve ellerindeki kitapları işaret etti.

 

“O halde bunları Rebecca’ya siz verin onun sevdiği şeyleri önemsediğinizi gösterin” Ahad bir kitaplara bir da Mohat’a baktı.

 

“Bunlar ne anlatıyor?” Mohat omuz silkip yanıtladı.

 

“Konularına bakmadım” Ahad başını sallayarak kitapları aldı.

                             🪖

“Hakan sana gitmeni emretmiştim” Hakan Asteğmen gerginlikle Komutanına baktı helikopterin kapısı kapanmış ve yavaşça gökyüzüne süzülmeye başlamışlardı.

 

“Komutanım Akıncı 1 gelmeseydi gelecektik sizi bırakamazdık.” Tuna Yüzbaşı gerginliklr cevapladı.

 

“Bu Öğretmenin hayatını riske atmak olurdu bir dahakine emirlerimi uygula” Hakan Asteğmen başını sallayarak cevap vermedi.

 

Helikopter havada yerini bulduğunda Karasu Timi derin bir nefes alarak arkasına yaslanmıştı oldukça zorlu bir yolculuktu bir müddet dağ taş görmek istemedikleri yüzlerinden okunuyordu. Yanlarından gelen cılız bir öksürük sesiyle hepsi dikkatlerini Sare’ye çevirmişti öksürük kuvvetlendi ve giderek arttı.

 

“Ne oluyor?” Tuna Yüzbaşı gerginlikle konuşmuştu ama bu soru etrafındaki kimseye değil sadece kendisiyle konuşuyor gibiydi Sare’ye yaklaştı Sare’ni öksürükleri sıklaşmıştı ve ağzından çıkmaya başlayan köpükle Karasu Timi dehşet içinde birbirlerine baktı.

 

“Allah kahretsin kızı zehirlemişler” İlk konuşan Teğmen Murat olmuştu.

 

“Acele etmeliyiz!” Tuna Yüzbaşı Sare’nin yüzünü ellerinin arasına aldığında Sare’nin gözleri kapalıydı ve boğuluyor gibi ellerini boğazına götürüyordu.

 

“Tamam dayan yetişeceğiz nefesini özgürce alacaksın” Yumuşak sesle konuştuğunda Sare kendisini biri boğuyormuşçasına çırpınıyordu tüm vücudu gerilip kasıldığında yüksek bir titreme vücudunu sardı ve aşırı derece de titremeye başladı yerden biraz yükselerek sertçe yere geri yaslanıyordu.

 

“Kriz geçiriyor yetişmemize ne kadar kaldı?” Ömer Üsteğmen öne doğru giderek pilota seslendi.

 

“Öğretmen hanıma zehir vermişler varmamıza ne kadar kaldı, mümkün olan en kısa sürede hastanede olmalıyız” Pilot sadece başını sallamakla yetinmişti.

 

“Komutanım Sare’yi zehirlemişler acilen hastane ile iletişime geçmemiz gerek haberleri olmalı!” Tuna Yüzbaşı telsizden Albayına seslenmişti telsize yanıt gecikmemişti.

 

“Hastanenin haberi var gelmenizi bekliyorlar durumu kötü mü Öğretmene bir şey olmaması gerek!” Tuna Yüzbaşı kollarında can çekişen kıza endişeyle baktı vücudu tirtir titriyordu.

 

“Bilmiyorum Komutanım, ilk defa ne yapacağımı bilmiyorum ağzından köpükler çıkıyor vücudu titriyor biraz daha geç kalırsak” Durdu söylemedi söylemek istememişti bu ihtimali asla aklından geçirmek istemedi onu rahatlatabileceği bir şey olsaydı yapmaya hazırdı kendisini çaresiz hissettiği ikinci anıydı dehşet içerisinde kollarındaki kızın hayata veda edeceği anı bekliyordu hiçbir şey yapamadan öylece kalakalmıştı.

                             🏥

Helikopter bir süre sonra hastanenin çatısına indiğinde çatıda bekleyen doktorlar sedye yardımıyla Sare’yi askerle birlikte sedyeye yatırdılar ardından asansörle ameliyathanenin katında inerek aceleyle ameliyathanenin içerisine girdiler.

 

“Ne olacak şimdi, iyi olur değil mi titremesi durmuştu nefessiz kalmamıştır değil mi nabzı da iyice düşmüştü doktor sonuçta bunlar, iyileştirir değil mi?” Ahmet Başçavuş endişeyle konuştuğunda bir ileri bir geri hastanenin koridorunda gidip geliyordu askerler duvara sırtını dayamış başları önüne eğik bekliyorlardı.

 

“Bilmiyorum Ahmedim bilmiyorum tek temennimiz umarım iyileşir.” Teğmen Biran konuşmuştu hepsinin içi sıkıntıyla dolmuştu Tuna Yüzbaşı sırtını duvara yaslayarak eğildi ve oturdu başını ellerinin arasına almıştı ameliyathanenin kapısını izliyordu.

 

Kaç saat geçti bilinmiyordu kimsede ne kadar geçtiğini çokta merak etmiyordu tek istedikleri şu ameliyathanenin kapısından Sare’nin sağ çıkmasıydı ameliyathanenin kapısı açıldığında kadın doktor çıkmıştı.

 

“Merhaba” Soru soran gözlerle koridorda sırtlarını duvara yaslamış başları eğik gözleri postallarında olan askerlere seslendi Tuna Yüzbaşı henüz ayakta değildi oturur vaziyette ve elleri başının arasındaydı.

 

“Doktor hanım?” Tuna Yüzbaşı hızla doğruldu ve doktora soru soran gözlerle baktı.

 

“Siz yakını mısınız ailesi nerede?” Tuna Yüzbaşı bir anda düşünmeden yanıtladı.

 

“Yolda” Dedi hemen kendisini düzelterek yeniden konuştu. “Yani yoldalardır henüz gelmediler ama haber verildi, durumu nedir?” Kadın doktor Tuna Yüzbaşı’ya anlamayarak baktı.

 

“Onun ailesi değilsin Tuna sana bilgi veremem” Kadın doktor yanından geçmek için hareketlendiğinde önünü kesti.

 

“Buraya onu biz getirdik en azından buna hakkımız var Heza, detay vermene gerek yok iyi mi değil mi onu söyle?” Tuna Yüzbaşı’nın sert sesi Heza’yı yutkundurmuştu gözlerindeki keskin bakışa sinir olmuştu.

 

“Durumu iyi, zehre müdahale ettik biraz daha geç kalmış olsaydınız soluksuz kalacakmış, şaşırtıcı ama vücudunda çok kırıkları yok, etleri aşırı derecede ezilmiş ve sağ bileğinde kırık var, sol elinin parmakları kırık ve burnunda da çatlaklar var iyileşmesi zaman alacak gibi görünüyor bu kadarı senin için yeterli mi Tuna, çünkü gözlerin ameliyathaneye girip mucizevi bir şekilde iyileştirecek gibi bakıyor.” Tuna Yüzbaşı gözlerini çekerek Heza’nın önünden çekildi ve elini saçlarının arasından geçirdi.

 

“Sizin de sorularınız yoksa ben gidiyorum birazdan normal odaya alacaklar” Ömer Üsteğmen kendilerine ters ters bakarak konuşan Heza’ya aynı şekilde ters ters bakıyordu.

 

“Bende bunun havasını anlamıyorum, Tuna yüz vermedi diye hepimize düşman kesildi.” Ömer Üsteğmen söylenirken Tuna Yüzbaşı’nın keskin gözleri ona bakıyordu elleriyle Tuna Yüzbaşı’ya ‘ne bakıyorsun’ der gibi işaret ederek baktı.

 

Ameliyathanenin kapısı açıldı ve sedyeyle Sare’yi çıkarttıklarında Karasu Timinin tüm dikkati Sare’nin üstündeydi tüm vücudu ve yüzü mosmordu burnunda, ellerinde ve ayaklarında sargılar vardı ve gözleri kapalıydı askerlerde sedyeyi takip ederek Sare’yi getirecekleri odaya doğru ilerlediler odanın kapısını açıp sedyedeki Sare’yi yavaşça odadaki sedyeye yerleştirdiler.

 

“Hepiniz böyle odada bekleyemezsiniz biliyorum endişeli görünüyorsunuz ama şuanda odanın steril olması gerekiyor.” Hemşire odaya doluşan askerlere itafen konuşmuştu onlar bunu hemşire söylemeden farketmemişlerdi.

 

“Sizde çok yoruldunuz gidin dinlenin” Ömer Üsteğmen hızla başını Tuna Yüzbaşı’ya çevirdi.

 

“Sen ne yapacaksın tek başına” Tuna Yüzbaşı anlamsız bakışlarını Ömer Üsteğmene çevirdi.

 

“Dağda değiliz Ömer şehirdeyiz Sare gözlerini açsın gelirim.” Ömer Üsteğmen Tuna Yüzbaşı’ya yaklaştı.

 

“Tuna biz her kurtardığımız kişiyi hastane koridorlarında beklemiyoruz değil mi yorgunsun kışlaya dönelim zaten karargahtan asker yollamışlar bırak onlar Öğretmen hanımın güvenliğini sağlasınlar.” Tuna Yüzbaşı sert ve keskin gözlerini Ömer Üsteğmene çevirdi.

 

“Ne zamandır emirlerimi sorguluyorsun Ömer, gözlerini açsın giderim onun sağ olduğunu öğrenirlerse yarım bıraktıklarını tamamlamak için geleceklerdir.” Ömer Üsteğmen ve Tuna Yüzbaşı bakışlarıyla yeniden anlaşmış gibi birbirlerinden gözlerini çekmediklerinde Ömer Üsteğmen başını iki yana salladı.

 

“Buraya gönderilen askerler bekliyor zaten Yavuz Komutanım temkini elden bırakmaz.” Tuna Yüzbaşı bıkkınlıkla konuştu.

 

“Göreve gitmeden önce o köyün güvenli olmadığını söylemiştim eğer asker yollanmış olsaydı zaten şuan da Sare odada eli yüzü mosmor olmuş yatmazdı Ömer, emrimdir al timi kışlaya dön!” Ömer Üsteğmen Tuna Yüzbaşı’nın kararını olumsuz karşılaşmıştı ama Komutanı olduğu için bir şey diyemiyordu.

 

“Tamam Sare Öğretmen için hepimiz endişelendik ki buradayız zaten ama daha fazlası bizi ilgilendirmez Tuna, tabi seni farklı ilgilendiriyorsa orasını bilemem.” Tuna Yüzbaşı bir anlığına sinirlenerek Ömer Üsteğmenin yakasından tutarak kendisine yaklaştırdı.

 

“Karşında Komutanın var haddini aşma, saçma sapan konuşmayı kes canımı sıkma dediğimi yap!” Ömer Üsteğmen sinirle Tuna Yüzbaşı’ya baktığında askerlerin çoğu anlamsız bakışlarla onlara bakarken araya girip girmemek arasında kalmışlardı.

 

“İyi öyle olsun Komutanım” Komutanım derken bastırarak söylemişti Tuna Yüzbaşı’nın elini yakasından çekmişti arkasına döndüğünde kendilerine doğru gelen insanlara anlam verememişti.

 

“Kızım nerede ne yaptınız lan ona!” Adam hiddetle Ömer Üsteğmenin yakasına yapıştığında askerler aniden doğrularak adamın etrafını sardı Tuna Yüzbaşı ise Ömer Üsteğmenin yakasına yapışan adamın bileğine sertçe tutundu.

 

“Haddini bil Üsteğmenimi bırak!” Ömer Üsteğmen ise anlamsız bakışlarla kendisini tutan adama bakmaya devam etti.

 

“Saçma sapan şeyler yapma askerler kızına niye zarar versin!” Aren babasını karnında tutarak itekledi Tuna Yüzbaşı ise sertçe Ömer Üsteğmenin önünde dikildi.

 

“Siz 6 gündür onu bulamadınız asker misiniz lan siz, yarasa gibi dağlarda dolaşıp kızımı bulamadınız defolun gidin lan burdan!” Tuna Yüzbaşı ve Karasu Timi sinirle kendilerine hakaret eden adama bakıyorlardı.

 

“Ne diye askerlere hakaret ediyorsun Haktan amca kızını bulmak için canla başla uğraşan insanlara teşekkür etmen gerek.” İmre sinirle Sare’nin annesinin kolundan çıkıp Haktan’ın karşısına dikildi.

 

“Sen kes sesini be zaten niye geldin anlamış değilim” Aren babasını itekleyerek konuştu.

 

“Burada olmaması gereken tek kişi sensin kapa o çeneni canımı sıkma benim!” Aren’in sinirine karşılık babası hiçbir tepki verememişti.

 

“Kusura bakmayın size gerçekten minnet doluyum kardeşimi siz kurtarmışsınız sanırım” Tuna Yüzbaşı’ya minnetle bakan Aren’e karşılık Tuna Yüzbaşı gözlerini babasından çekerek ona baktı.

 

“Biz yapmamız gerekeni yaptık.” Tuna Yüzbaşı’nın keskin sesi duyulduğunda Haktan yeniden konuştu.

 

“Ulan 6 gündür yapmadın şimdi mi yapasın tuttu defolun lan burda beceriksiz herifler” Ömer Üsteğmen Tuna Yüzbaşı’ya karşı tutumuna sinirlenerek konuştu.

 

“Bana bak kimsin nesin necisin anlamadım ama zaten tüm şartellerim atmış vallahi boğarım seni şurda, ne hakaret ediyorsun lan canımızı ortaya koyduğumuz insanlara bak ne nankörsünüz!” Ömer Üsteğmenin öne atılmasıyla askerlerde hareketlenmişti ki Tuna Yüzbaşı Ömer Üsteğmeni kolundan tutarak durdurdu.

 

“Acısına ver, siz kışlaya dönün” Tuna Yüzbaşı Ömer Üsteğmene az önceki gibi sert bakmamıştı ya da sesi sert çıkmamıştı.

 

“Ben onun adına sizden özür dilerim bu arada kendimi tanıtayım, ben Aren, Sare’nin Ağabeyi tekrardan babam olacak adamın tutumu için özür dilerim.” Ömer Üsteğmen Aren’in uzattığı eli sıkarak kendisini tanıttı.

 

“Ömer bende, kardeşinizi güvenle hastaneye ulaştırdık durumu da söylenene göre iyiymiş şimdi biz gitmek zorundayız size geçmiş olsun.” Aren başını sallayıp minnetle baktı gözleri Tuna Yüzbaşı’yı bulduğunda ikiside gözlerinden diğerlerinin anlayamadığı bir ifadeyle birbirine baktı.

 

“Karasu gidiyoruz” Ömer Üsteğmenin emriyle Tim hareketlenerek koridordan uzaklaşmıştı.

 

“Sende git onlarla!” Babası sinirle Tuna Yüzbaşı’ya bakıyordu Tuna Yüzbaşı ise Albayının gönderdiği askerlere baktı.

 

“Kapıdan bir an bile ayrılmayacaksınız herhangi bir hareketlilik olursa hemen bana iletin.” Askerler Asker selamı vererek Komutanlarının emriyle Sare’nin bulunduğu kapının önünde geçtiler.

BÖLÜM SONU

 

Loading...
0%