Yeni Üyelik
26.
Bölüm

U.S 24. BÖLÜM KALBİYLE SAVAŞMAK

@sidelyacicegi

YENİ BİR BÖLÜMLE BURDAYIM VERDİĞİNİZ DESTEK İÇİN ÇOK TEŞEKKÜR EDERİM YORUMLARINIZA ÇOK GÜLÜYORUM VE EĞLENİYORUM YENİDEN OY VE YORUM YAPMAYI UNUTMAYIN LÜTFEN SİZİNLE KONUŞURKEN ÇOK MUTLU OLUYORUM🫶🏻🫀💕

Tuna Yüzbaşı güldüğünde utanarak başımı eğdim ne vardı sanki bu kadar gülecek, ayrıca beni köy yerinde düşürdüğü durumla Sirel’in ortaya çıkmasına sebebiyet verdiği için ona kızgındım ama bunu bilmediği için aynı zamanda kızamıyordum.

 

“Sen o küçücük şeyle birini yaralayabileceğini mi sanıyorsun?” Gülüyordu istemsiz sinirlerim bozulmuştu suratımı astım.

 

“Bir gün işine yararsa görürüm o zaman seni” Sesim yüksek çıkar gibi olduğunda elini dudaklarına götürdü sus işareti yapıyordu.

 

“Yaramaz” Gözlerimi ondan çekerek yeniden tuvalet camına odakladım.

 

“Niye evime hırsız gibi giriyorsun?” Yüzünü astı kaşlarını çatarak başını iki yana salladı.

 

“Koskoca Yüzbaşı’ya hırsız demekte ayıp olmuyor mu Öğretmen hanım?” Kollarımı göğsümde kavuşturduğumda her hareketimi zihnine kazır gibi inceliyordu.

 

“Koskoca Yüzbaşı’nın benim evimde ne işi var, ayrıca tuvalet camından giren bir Yüzbaşı?” Kendisinin bulunduğu garipliği yeni farketmiş gibi başını yana eğdi ve düşündü.

 

“Bugün sana ters davranmak zorunda kaldığım için, içim içimi yedi kusura bakma demeye geldim.” Yüzümü asarak ters ters baktım.

 

“Bu kaçıncı kusura bakma demeniz Yüzbaşı bey, sayamıyorum artık” Başını önüne eğdi yüzü düşmüştü.

 

“Öyle davranmak zorundaydım daha fazla zarar görme diye, özellikle benim yüzümden” Kalbim heyecanla atmaya başladı başını yere eğdiğinde üzüldüğünü görebiliyordum.

 

“Kimsenin ne dediğini hiçbir zaman umursamadım yine umursamıyorum onlar öyle diyor diye namu….” Sözümü sesiyle kesmedi avcunu yeniden ağzıma bastırmıştı.

 

“O kelimeyi tekrar etme, öyle yapmam gerekiyordu öyle yaptım farklı bir şey yapmam gerekirse onu da yapardım yeter ki sen zarar görme.” Gözlerimin içine baktığında utanarak gözlerimi kaçırdım bu yine onu güldürmüştü elinin üstüne elimi koyunca irkildi ama çekmedi elini yavaşça aşağıya indirdim ama bana bakmaya devam etmişti.

 

“Anladım ama yine de kırıldım, sizin yüzünüzden köydeki kızlar bana yüz vermediğinizi düşünüyor.” Suratımı asarak konuştuğumda gülümseyerek konuştu.

 

“Çok şey veresim var da” Mırıldanmıştı doğru duyup duymadığımı bile anlamadım hatta bunu söyleyip söylemediğini bile kavrayamamıştım varla yok arası söylemişti.

 

“Benimle resmi konuşma Sare” Bu bir uyarıydı ciddi bir uyarı gibiydi kaşlarını çatmış bana bakıyordu.

 

“Seni anlamıyorum bir gün ters ve soğuk davranıyorsun bir gün sıcakkanlı oluyorsun kafayı falan mı yedin anlamıyorum?” Düşünür gibi başını yine yana eğdi gözleri camdan sızan küçük ışık yüzünden parlıyordu.

 

“Sanırım yedim, yedirdin, hayır ciddi ciddi kafayı yedim.” Benimle değilde kendisiyle konuşuyormuş gibiydi ağzım açık şok içinde ona baktım bana bakmıyordu eli ensesinde başı eğik gözlerini kapatıp açıp kendisiyle konuşuyordu.

 

“Bence de kesinlikle kafayı yemişsin, kim kendisini 1.5 ay bekleyen birine sanki hiç bir şey olmamış ve yabancıymış gibi davranır ki?” Yüzüme öyle bir ifadeyle baktı ki bu ifadeyi çözememiştim şaşkınlık ve hayret karışımı ya da inanamıyormuş gibiydi niye böyle bir tepki verdi çözemedim.

 

“Beni mi bekledin?” Buna niye şaşırdığına anlam veremedim en son geleceğini söylemişti tabi ki bekleyecektim.

 

“Niye bu kadar şaşırdın ki, sana gelecek misin diye sorarken beklemeyeceğimi mi sanmıştın?” Yeniden ensesine elini götürdü sanırım bunu her yaptığında ya kafası çok karışık oluyordu ya da utandığı içindi.

 

“Birinin beni beklediğini düşünmek garip bir hismiş, kafamı karıştırdı.” Sanırım onu yavaş yavaş çözüyordum yine bana değilde bir şeyi farkettiğini kendisine söyler gibiydi.

 

“Nasıl yani hiç mi olmadı?” Ailesi ya da herhangi bir kız arkadaşı da mı beklememişti, ya ailesi yoksa buna ister istemez üzüldüm.

 

“Hiç olmadı” Konuyu kapatmak ister gibiydi bu sefer gözlerini kaçıran oydu.

 

“Bir şey oldu mu?” Başta ne demek istediğini anlayamasam da sonrada gözlerini üzerimde gezidirip beni işaret ettiğinde anlamıştım.

 

“Yere attıkları için dizlerim de yaralar oluştu, önemli bir şey değil.” Yeniden gözlerime yoğun bir şekilde baktı yaklaşınca kalbimin ritmi kulaklarımda uğulduyordu.

 

“Kendine dikkat et kimseye kafa tutma özellikle ben buralarda yokken” Yutkundum gözlerinin içine bakmayı seviyordum bir an orada kalıp sonsuza dek güvende olmak istedim.

 

“Şey” Hiçbir şey diyemedim yutkunamadan onu izliyordum.

 

“Su?” Anlamsız bakışlarımı ona yöneltirken ne demek istediğini düşünüyordum.

 

“Su alabilir miyim Öğretmen hanım?” Bana resmi konuşma deyip kendisinin konuşması sinirimi bozmuştu ama düştüğüm girdaptan henüz çıkamamıştım.

 

“Alabilirsiniz Yüzbaşı bey” Güldüğünde tuvalet kapısından dışarıya çıktı mutfağa doğru ilerliyordu mutfağın yerini bilmesine şaşırmıştım.

 

“Neden uyumadın, uyursun sanıyordum.” Hiçbir şey diyemeden sürahiden bardağa su koyuşunu izledim.

 

“Evi yeni temizlemiştim ve sen postallarınla bastın.” Aklıma gelen en saçma şeyi söylediğimde bende bunun farkında değildim bana dönüp şaşkınlıkla baktı.

 

“Çıkarıp girmek daha zor olurdu” Suyu içip çalkaladı ardından bulaşık makinesini açarak yerleştirdi bende onu şaşkınlıkka izliyordum su içmek için tezgaha doğru ilerledim Tuna Yüzbaşı’da yanımdan geçerek masaya doğru ilerledi.

 

“Telefonunu burada bırakma, bir şey olursa Karargahı ya da beni ararsın” Gözlerimi gözlerine diktim onu nasıl arayacaktım tamam numarası vardı ama ona sormadan almıştım yoksa aldığımı biliyor muydu?

 

Telefonu eline aldı sallayarak bana yaklaştı belimi tezgaha yaslamıştım aramızda mesafe bırakmayacak kadar geldiğinde gözlerimi ondan kaçırdım.

 

“Seni mi?” Başını sallayarak gülümsedi.

 

“Şifresi ne?” Bunu neden sorduğuna anlam veremedim öylece bakarken telefonu gözümün önünde salladı.

 

“Neden soruyorsun?” Gülerek yanıtladı.

 

“Numaramı yazacağım ve sonra numaranı alacağım.” Yutkundum numarası zaten vardı ama bunu bilmiyordu numaramı alacağını söylediğinde ise bana almak için soru sormuyordu. Alacağını doğrudan söylüyordu. Dudaklarımı birbirine bastırıp öylece bekledim zaten kayıtlı olduğunu görmesini istememiştim.

 

“Daha susacak mısın?” Yeniden ona baktığımda konuşmaya başladım.

 

“İnsan nezaketen de olsa numaranı alabilir miyim diye sorar” Yüzbaşı güldüğünde yeniden ona hayran hayran baktım sonra gözlerimi çevirdim.

 

“Numaranı alabilir miyim?” Sormasını beklemiyordum bir an ne diyeceğimi bilemedim.

 

“Ev…evet” Niye kekelediğimi anlamadım utançla gözlerimi kapadım.

 

“Cevabını bildiğim soruları sormayı sevmiyorum.” Telefonu yeniden gözümün önünde salladı bende uzanıp şifreyi girdim bana kaşlarını çatarak baktı.

 

“Şifremi niye söyleyeyim Yüzbaşı, özel hayat diye bir şey var.” Bunu sırf beni gıcık ettiği için onu da gıcık etmek için söylemiştim bana bakarak başını salladı.

 

“Pekala numaramı yazacağım.” Bir süre bekledi sonra şaşkınlıkla ekrana baktı ardından gülümseyerek bana baktı. “Ama numaram zaten varmış?” Gözlerimi kapatıp buradan olabildiğince uzaklara ışınlanmak istedim yerin dibi neredeyse beni içine çekip alabilir miydi?

 

“Hem de Tuna Yüzbaşı diye kayıtlıyım” Güldüğünde gözlerimi açıp sahte bir sinirle ona baktım yutkunarak konuştum.

 

“Abim yazmış lazım olur diye” Yalan söylemiştim yutkunamadım boğazımda yumru oluştu öksürük krizine girecek gibiydim o da kahkaha atarak evet cidden kahkaha atarak bana baktı.

 

“Nedense abinin bunu yaptığını sanmıyorum” Şok içinde ona baktım bana inanmamıştı.

 

“Yok, o yazdı işte” Gözlerimi kaçırıp konuşmuştum.

 

“Pekala arayıp sorayım öyleyse” Dehşetle ona baktım bunu yapamazdı.

 

“Ne, ne alakası var, bu saatte ne diyeceksin kız kardeşinin evine tuvalet camından girdim ve onun numarasını alırken kayıtlı olduğumu gördüm numaramı telefonuna sen mi yazdın diye mi soracaksın?” Düşününce kulağa zaten mantıksız geliyordu gülerek bana baktığında blöf yaptığını anlamıştım elimi kaldırıp göğsüne doğru vurdum bunu beklemediği için şaşkınlıkla baktı.

 

“Yani düşününce evet bunu açıklayamam, her neyse ben senin numaranı yazayım.” Telefonunu çıkarıp benim numaramı tuşladığında beni nasıl kaydedeceğini merak etmiştim başımı öne uzattım ama beni hiçbir isim yazmadan numara olarak kaydetmişti telefonu gözümün önünden çekerek bana baktı.

 

“Nasıl kaydedeceğim bana kalsın” Sırıttığında kaşlarımı çatarak yeniden göğsüne vurdum gülerek geriye adımladı.

 

“Bak vurup durma, Yüzbaşı’ya mukavemetten alırım seni” Bunu deyince yeniden sinirlendim daha fazla vurmaya devam ettim masaya çarptığında geriye doğru yalpaladı ardından bileklerimi tutup ikisinide arkaya doğru belimde birleştirdi.

 

“Yüzbaşı!” Sesim yüksek çıkınca bir eliyle bileklerimi tutarken diğer eliyle dudaklarına bastırıp sus işareti yaptı ardından ben debelenince yeniden elini ellerimin üstüne koydu.

 

“Bırak beni!” Gülmemek için dudaklarını bastırıyordu.

 

“Bağırma Karargahı başıma toplayacaksın.” Tuna Yüzbaşı gülmemek için zar zor konuşurken suratımı astım telefonu çalınca ciddileşerek konuştu.

 

“Telefonu açmam gerek önemli olabilir bırakacağım sakın bağırma” Başımı salladığımda bileklerimi bırakıp telefonunu açtı.

 

“Efendim Komutanım” Ciddileşmişti gerginliği tüm vücuduna yayılırken kaşlarını çattı. Ses az da olsa duyuluyordu.

 

“Komutanım değil baba!” Karşı tarafın sert sesine başını salladı.

 

“Efendim baba” Sesi bir öncekine nazaran sakindi.

 

“Hemen eve gel konuşacağız.” Gözlerini kapatıp dudaklarını bastırdı sanki tabiri caizse ‘ayvayı yedik’ gibi bakıyordu.

 

“Ev mi nasıl ev, Yuva’ya mı?” Sanki cevabını biliyormuşta sorduğu sorunun cevabı istediği cevap olmasını diliyormuş gibiydi.

 

“Yuva demedim ev dedim Tuna, hadi acele et” Başını sallayarak yeniden konuştu.

 

“Tamamdır” Telefon kapandığında gözlerini bana çevirdi.

 

“Görev emri mi?” Olmamasını umarak bekledim.

 

“Yok görev emri olsa Yuva’ya çağırır, eve çağırdığına göre paylayacak” Anlamsız bakışlarımı yönelttim.

 

“Yani bugün yaptığım şeyden dolayı güzelce azarlayacak diyeyim.” Gülümsediğimde şaşkınlıkla baktı. Nedense azarlanacak olmasına istemsizce gülesim geldi bu beni sinir ettiği için olabilirdi.

 

“Azarlanacak olmam hoşuna mı gitti Sare hanım” Başımı salladığımda sahte bir sinirle gözlerini kısarak baktı.

 

“Benim gitmem gerek” Aceleyle mutfaktan çıkıp tuvalete doğru yöneldiğinde peşinden gittim.

 

“Az önce beni sinir ederken iyiydi Yüzbaşı bey” Yeniden resmi konuştuğum için kaşlarını çattı.

 

“Amma sert vuruyorsun abin seni iyi eğitmiş ama daha etkili vurmayı dene” Yeniden beni sinirlendirmeye çalıştığında gülerek cama doğru ilerledi.

 

“Çivi çakacağım cama göreceksin” Aniden bana dönünce az daha ona çarpıyordum.

 

“Çakma giremem!” Gözlerim şaşkınlıkla büyüdü ağzım açık kalmıştı.

 

“Yeniden mi gireceksin?” Yutkundu ağzından kaçırmış gibiydi.

 

“Albay beni bekler en iyisi acele edeyim.” Sorumdan kaçmıştı dolabın üstüne çıkıp camı açtı etrafa baktıktan sonra bir ayağını uzattı ardından diğerini de çekerken bana gülümseyerek kısık bir sesle konuştu.

 

“Kimseye kafa tutma” Camın tahta kenarından tutarak kendisine çekti ve atladı bense onun gittiği andan itibaren tuhaf bir boşlukla karşılaştım.

                              🪖

YAZARIN KALEMİNDEN

 

Tuna Yüzbaşı Albayının evine vardığında derin nefes alarak kapıyı tıkladı kapıyı Albay’ın hanımı gülerek açmıştı. Tuna Yüzbaşı gülerek selam verdi ve içeriye girdi.

 

“Gel oğlum aç mısın bir şeyler koyayım” Tuna Yüzbaşı yutkunarak etrafa baktı birazdan yiyeceği azara kendisini hazırlamaya çalışıyordu.

 

“Sinirli mi eğer öyleyse aç olsam da birazdan doyarım.” İkisi de güldüğünde Albay’ın hanımı hafifçe omzuna vurdu.

 

“Bahçede seni bekliyor, ben sana bir şeyler koyayım sen yanına git.” Tuna Yüzbaşı başını sallayarak bahçeye doğru ilerledi. Albay bahçedeki sandaleyeye oturmuş masadaki çayını yudumluyordu.

 

“Afiyet olsun Albayım” Tuna Yüzbaşı boğazını temizleyerek konuştuğunda Yavuz Albay gözleriyle oturmasını işaret etti.

 

“Gel buraya gel” Sesi sinirli çıkmıyordu.

 

“Tuna sen ne yapıyorsun?" Yutkundu hiçbir şey demeden başını masa örtüsüne çevirdi.

 

“Bugün yaptığım şeyin izahı yok biliyorum ama” Sözü kesilince susmak zorunda kalmıştı.

 

“Tuna sen bir askersin, her şeyden önce bir Yüzbaşı’sın senin böyle sinirle çıkıp adam dövme lüksün yok.” Tuna Yüzbaşı dişlerini sıkmaya başladı çenesi kasılmıştı yutkunarak cevap verdi.

 

“Bundan bir kaç yıl öncesinde yine saçma sapan bir bahaneyle köylü bir doktor katletti şimdi yine saçma sapan bir dedikoduyla Öğretmenin hayatını riske attılar ama ne hikmetse serbestler.” Albay kaşlarını çatarak Tuna Yüzbaşı’ya baktı.

 

“Bu konuda neden hassas olduğunu biliyorum, köylünün nasıl olduğunu da biliyorsun, eğer bu konuda ciddi bir şey düşünmüyorsan dedikodu çıkartacak malzeme verme sen zarar görmezsin ama Öğretmen hanımın hem kariyeri hem de kendisi büyük zarar görür.” Tuna Yüzbaşı masanın altından yumruklarını sıkmaya başlamıştı. Albayının haklı olduğunu biliyordu.

 

“Şuan konuşmamız gereken onların neden serbest bırakıldığı olmalı baba” Albay sert çehresiyle Tuna Yüzbaşı’ya baktı.

 

“Onunla ilgileniyorum ben gerekeni yaparım. Duyduğun anda bana gelmeliydin, senin bugün köye gidip Zaho’yu dövmen hiç iyi olmadı, köylünün Sare’yi istemediği çok belli şimdi sen onu koruduğun için köylülerin açık hedefi haline geldi yeniden nefretlerini kazandı, şöyle düşün bir çok düşmanın var, özellikle Baver’i öldürdün Rojin’in kulağına gitse bunun intikamını yeniden ondan almak ister ayrıca Rojin’den daha tehlikeli terorist ele başları var ve kimler olduğunu gayet iyi biliyorsun, Tuna Yüzbaşı’nın değer verdiği birinin köyde olduğunu duyan diğer terorist ele başları sence onu yeniden almak istemez mi?”

 

Tuna Yüzbaşı gerginlikle masadan kalktı ellerini beline koyup bir ileri bir geriye gidip geldip ardından diğer elini alnına koyup ovaladı.

 

“Ben ona” Demişti ki yeniden sözü kesildi.

 

“Sen ona değer veriyorsun Tuna, görevden geldiğin gibi ona gittin üstelik tuvalet camından girecek kadar” Şaşırarak Albayına baktı yutkunarak konuştu. Bunu nasıl bildiğini merak etmişti oysa kimseye görünmediğine emindi.

 

“Öyle bir şey yok sadece sinirlendim, mantıklı düşünemediğimin farkındayım.” Albay sabırla Tuna Yüzbaşı’ya baktı.

 

“İstediğin kadar inkar et, çünkü benim eğittiğim Tuna görev esnasında Komutasını asla mücbir sebep olmadan devretmez, hedefi vuramayacak haldeydin, Ömer Üsteğmen olmasa sana yaklaşan teroristi bile farketmedin. Her neyse sana son kez söylüyorum ister değer ver ister değer verme bir daha benden habersiz hiçbir şey yapmayacaksın, sana kızla görüşme demeyeceğim bu benim üstüme düşmez ama görüşeceksen de ya adını koy ya da görünme” Tuna öylece Albayına baktı yutkunmak bile onun için zordu iki seçeneği vardı ya güvende olması için onunla bir daha görüşmeyecekti ya da bunu kimseye hissettirmeden yapması gerekeni yapacaktı ve Tuna ilk seçeneğini seçmişti.

 

“Bir daha bu olmayacak” Kesin ve netti ama Albay hangi sorusunu cevapladığını anlamamıştı.

 

“Bir daha Öğretmen hanımla görüşmeyeceğim.” Bunu söylerken Albayının yüzüne bakamıyordu çünkü bildiği bir şey varsa da Albayının onu hemen çözeceğini biliyordu.

 

“Kendine eziyet etmeyi bırak bir kez olsun korkmadan yaşa şu hayatını” Tuna Yüzbaşı'nın başı yere eğikti gözlerini yumdu.

 

“Ben yetimhaneden çıktığımda korkmadan yaşamayı öğrenmiştim ta ki en sevdiğimin haberini aldığımda, geride kalan için ne kadar zor olduğunu anladım ardımda kimseyi bırakmayacağım, izninle baba dinlenmek istiyorum.” Albay başını şiddetle salladı. Tuna Yüzbaşı çoktan eve adımlamıştı.

 

“Tuna, yaşadığın şeyin ne denli canını yaktığını biliyorum, ben buralara gelene kadar kaç arkadaşımı kaybettiğimin sayısını bile unuttum, bir gün beni anlayacaksın umarım o zaman şimdi vazgeçtiklerin yine yanında olur.” Tuna Yüzbaşı gözlerini sıkıca kapattı bunu yapmamalıydı kimseye bağlanamazdı kimseninde kendisine bağlanmasına izin veremezdi. İlk defa ileriye gitmişti şimdi bırakacak olmak onu mahfediyordu.

👩🏻‍🏫

SARE LİA SARUHAN’IN AĞZINDAN

Tuna Yüzbaşı’yı en son gördüğümden dört gün geçmişti açıkçası merak etmiştim mesaj da atamıyordum. Neden bilmiyorum ama rahatsız edeceğimden korkmuştum istemsiz elim telefona gitti artık dayanamıyordum. Köye gelmemişti ve görevde olup olmadığını bilemiyordum.

 

“Öğetmenim yaptım.” Öğrencilerimden biri defterini önüme uzattığında onlara verdiğim matematik işleminin çözümlerine baktım. Basit toplama çıkarma işaretleriydi ve nedense gerçekten zeki olduklarını düşünüyordum. Mehmet öğretmen kısacık ömründe onlara çok güzel Türkçe’yi öğretebildiğini görmüştüm onun sayesinde çoğu çok fazla konuşamasalarda Türkçe’yi anlayıp konuşabiliyorlardı tabi bazı kelimeleri anlamıyorlardı orada da devreye ben giriyordum.

 

“Çok güzel afferim sana, şimdi güzel bir çıkartma yapıştıralım” Öğrencim yanımda sevinçten zıplarken ona bakarak gülümsedim daha sonra aklıma birden Tuna Yüzbaşı düşünce gülümsemem birden solmuştu.

 

Öğrencim sevinçle sınıfa çıkartmasını gösterirken telefonu elime aldım artık daha fazla bu sessizliğe dayanamıyordum.

 

“Merhaba rahatsız ettiysem kusura bakma sadece merak ettim iyisin umarım, o gece Albayının seni azarlayacağını söylemiştin, göreve mi gittin ya da ceza mı aldın merak ettim.” Random mu atsam emoji mi koysam karar veremedim en sonunda gülümseyen bir emoji koymuştum.

YAZARIN KALEMİNDEN

“Kardeşim sana zahmet ekmeği uzatıver.” Karasu Timi, Ömer Üsteğmen’in evinde toplanmış kahvaltı yapıyordu. Herkes keyifle kahvaltı yaparken Tuna Yüzbaşı mutfak tezgahının önünde dikilmiş elindeki çay bardağına bakıyordu.

 

“Tuna gelsene kardeşim” Ömer Üsteğmen seslendiğinde Tuna Yüzbaşı duymamıştı onu bir kez dürterek daldığı yerden ayılmasını bekledi. İki ayrı sofra vardı masa yetmeyeceği için yere de ayrı bir sofra kurmuşlardı.

 

“Tuna abi, telefonuna Sare hanımdan mesaj gelmiş, yanlış anlama bakmadım şarjı dolmuş ışığı yanınca gördüm.” Ahmet Başçavuş konuştuğunda Tuna Yüzbaşı bir anda daldığı yerden çıkarak elini telefona uzattı. Ekranının kilidini açar açmaz üstten mesajını okudu bir anda başı dertte olacağını düşündüğünden kalbi sıkıştı.

 

“Tuna, bak sadece çayla olmaz hadi gel kahvaltını yap.” Tuna Yüzbaşı, Ömer Üsteğmene dalgınca baktı. Ardından telefonu çaldığında ekranda ‘Sare’ arıyor yazıyordu. Yutkunarak telefona baktı onun arayacağını düşünmemişti içine bir sıkıntı düştü kötü bir şey olma olasılığını düşündü ardından olsaydı Serdar Yüzbaşı’nın haber vereceğini düşünüyordu.

 

“Niye açmıyorsun?” Ömer Üsteğmene baktığında ifadesiz yüzünden bir şey anlaşılmıyordu.

 

“Gerek yok” Ömer Üsteğmen şaşkınlıkla baktı aynı şekilde Karasu Timi’de.

 

“Nasıl gerek yok, görevden gelir gelmez görmeye gittiğin kız arıyor ve sen gerek yok mu diyorsun?” Tuna Yüzbaşı bıkkınlıkla tezgaha çayı koydu. Bu kadar sorgulaması onu sinirlendirmişti.

 

“Artık gerek yok diyorum.” Ömer Üsteğmen kaşlarını çatarak baktı.

 

“Tuna, bence hata yapıyorsun ömrünün sonuna kadar yalnızlığa kendini mahkum etmek delilik.” Asteğmen Kerim konuşmuştu görevde olmadıklarında kendilerinden yaşça büyük olanlara abi küçük olanlara ise adıyla sesleniyorlardı üst-alt ilişkisi aralarında görev dışındayken olmuyordu.

 

“Eğer güvenliği için böyle olması gerekiyorsa böyle olmalı” Ömer Üsteğmen bu durumdan sıkılarak konuştu.

 

“Tuna, gerçekten şu aşk meşk konuları dışında çok zekisin, konu aşka meşke gelince kusura bakma kardeşim ama tam bir gerizekalısın.” Ömer Üsteğmenin bu çıkışını sadece Tuna Yüzbaşı değil tim’den kimse beklemiyordu.

 

“Yani kendini üzmeye öyle bir mahkum ediyorsun ki, tam diyorsun aşıyorum sonra bir bakıyorsun gene kendini soyutlamışsın.” Ömer Üsteğmen görünenin aksine karakterine zıt bir şekilde gerçekçi olarak sinirlenmişti.

 

“Yani kusura bakma da bu hayattaki tek amacımız ölmek değil, bu Vatanı korumaya kendimizi adadık ama kardeşim biz robot değiliz ve hayatsızda değiliz elbette aşık olacağız, birini seveceğiz, yuva kuracağız, bak Albayıma yapmasa o yapmazdı.” Tuna Yüzbaşı hiçbir şey söylememişti öyle telefona bakıyordu cevap verip vermemek arasında kalmıştı yeniden bir mesaj geldi.

 

“Bir daha sakın karşıma çıkma, gerçekten sürekli soğuk sıcak olmandan sıkıldım, en azından göreve gideceksen göreve gidiyorum diyebilirsin ya da her ne demek istiyorsan, evime kadar gelip nasıl olduğumu merak edip ve bana ters yaptığın için özür dileyip ertesi gün bu şekilde yapamazsın amacın ne senin dengemi bozmak mı eğer buysa başardın.” Telefonun ekranını kapatıp telefonu alnına vurdu, içinde oluşan büyük korkuları yenemiyordu. Kendisi yüzünden zarar görmesini istemiyordu.

 

“Haklısın” Hiçbiri yemek yemiyordu Komutanlarının dalgın bakışlarını içindeki savaşını görüyorlardı.

 

“Haklı olmak bazen kardeşimin gözümün önünde kendisiyle olan savaşını yenmeme yetmiyor.” Ömer Üsteğmen, Tuna Yüzbaşı’ya bakmamıştı masaya doğru bakarak söylüyordu.

 

“Size afiyet olsun, iyice dinlenin.” Tuna Yüzbaşı yine ifadesiz yüzüyle ve sert ses tonuyla konuşarak ceketini alarak evin çıkışına yöneldi.

 

“Ne olacak şimdi, kendisini bile bile intihara sürüklemek gibi bir şey bu” Üstçavuş Caner konuşmuştu.

 

“Kazanamayacak” Teğmen Murat başından beri kahvaltısına devam eden tek kişiydi ve ağzına zeytini götürerek konuştu.

 

“Yani bende kazanamadım, insan kalbiyle girdiği hiçbir savaşta kazanamaz.” Yüzlüğünü göstererek konuşmuştu.

 

“Muhtemelen yine Öğretmen hanımı görmeye gidecektir, dört gündür evinin önünde gitsem mi gitmesem mi düşüncesi yapıyor.” Tim şaşkınlıkla hala kahvaltısına istifini bozmadan devam ederek konuşan Teğmen Murat’a bakıyordu.

 

“Bu sınavı bizde verdik oğlum, biliyoruz da konuşuyoruz. Neyse reçeli uzatsana Ahmet” Murat Teğmen kendisine bakan time itafen konuşup uzatılan reçelden ekmeğine sürdü ardından hepsine ‘ne oldu’ der gibi başını salladı.

TUNA YÜZBAŞI’NIN AĞZINDAN

Hayır hiçbir şey yapmayacağım, defalarca kapıyı açıp kapadım ve defalarca Sare’nin mesajını üstten okudum. Akşam olmuştu sabahtan beri kendimle savaş halindeydim bir yanım gitmek için diğer yanım durmam için bir savaş veriyordu. Telefonum çaldığında Sare sanarak baktım ardından Albayımın ismini görünce yüzüm düştü.

 

“Tuna, hemen karargaha gelmelisiniz timini topla” İçime sıkıntı çöktü görev emri gelmişti gittiğimde ne zaman geleceğim belli olmuyordu. Bu süre içinde Sare’nin benden nefret etmesini istemiyordum. Hazırlanıp karargaha gittim timimle birlikte toplantı odasındaki sandalyelere oturduk.

 

“Gülçöhre İlhame” Komutanım elindeki çubuğu otuzlarına yakın bir kadının yüzüne tutmuştu.

 

“Azerbaycanlı bir gazeteci, Irak’ta çatışmaların halen devam ettiği köylerdeki yaşamı kaydetmeye gazeteci arkadaşlarıyla birlikte gitmişler ama ailesiyle ve şirketiyle en son 2 hafta önce görüşmede bulunmuş, açıkçası onların düşündüğü şey başına bir şey gelmiş olabileceği, kendisiyle birlikle aynı şirkette çalıştığı Moskova Vatandaşı Alex Sızaro, İtalyan Vatandaşı Yurana Danya ve Polonya Vatandaşı Raynos Sivarosko’dan da henüz haber alınmamış, Gülçöhre İlhame’nin yaptığı son görüşmede Türkiye sınırına oldukça yakın bir konumdan arama yapıldığını tespit ettik. Azerbaycanlı yetkililer kendileriyle ortak bir çalışma yürütmemezi rica ettiler. Bu yüzden yeniden sınır ötesi gizli bir operasyon yürütmemiz gerekiyor.”

 

Timim ve ben Albayımı dikkatle dinliyorduk. İçime bir sıkıntı düşmüştü ne zaman sınır ötesi bir operasyon olsa bu aylar alabiliyordu ve ben Sare’yi bugün cevapsız bırakmıştım. Bu ister istemez aklıma düşünce yüzümü düşürdüm.

 

“Size Azerbaycanlı yetkililerin kurduğu timde eşlik edecek ve biz elimizdeki bilgileri iki tarafa da aktaracağız.” Başımı salladım ve konuştum.

 

“Azerbaycanlı yetkililer bizden rica ettiğine göre durum göründüğünden çok ciddi olmalı” Albayım başını sallayarak konuştu.

 

“Gülçöhre İlhame bir milletvekilinin kızı, bu yüzden çok büyük bir önem arz ediyor ve bunu riske atmamak için bizden yardım talep ettiler, bu teklifi elbette geri çevirmedik.” Başımı salladım ve yeniden konuştum.

 

“Ne zaman yola çıkacağız hemen mi?” Gözlerime baktığında belli belirsiz gülümsedi.

 

“3 saat sonra Azerbaycanlı tim ile helikoptere bineceksiniz ve buluşma yerine gideceksiniz, yani hala vaktin var.” Neyi ima ettiğini ben ve timim aynı anda anladık çünkü bana bakışlarından bunu görebiliyordum.

 

“Hadi çıkın, toplantı bitti.” Masadan kalktığımda beynimde soru dalgası dönüyordu.

 

Bunu yapmamalıydım ama yine yapıyordum üstelik dört gündür sabretmeme rağmen yine arabamın yönünü köye çevirmiştim ne olacaksa olsun ama artık beklemekten ve sabretmekten sıkılmıştım. Yeniden köye uzak mesefade arabamı bırakıp yürümeyi tercih ettim ardından Sare’nin evine gelerek tuvalet camından girdim. Bir an babamın bunu nasıl bildiğini sorguladım ama şuan bununla meşgul olmak istemiyordum. Mutfağın ışığı açıktı ve içeriden o narin ses tonunu duyabiliyordum telefonla konuşuyordu. Sessizce duvara yaslanıp dinledim sesini özlemiştim.

 

“Sare, ölçtün mü?” Elinde ne varsa tabak ve çatal sesi geliyordu. Bu kızın sesini tanımıştım doktor olan arkadaşıydı.

 

“Neyi ölçtüm mü?” Anlamamıştı ve sesinde olan şaşkınlığa istemeden gülümsedim.

 

“Tuna Yüzbaşı’nın boyunu” Şaşırarak kafamı oraya çevirdim sırtı dönüktü sonra bir anda duvara geri yaslandım. Benim boyum ne alakaydı ki?

BÖLÜM SONU

Loading...
0%