UYARI: BU BÖLÜMLE BİRLİKTE 3 BÖLÜM DRAM BÖLÜMLERİ OLACAK O YÜZDEN SİZE ŞİMDİDEN MENDİLLERİNİZİ HAZIRLAMAYA DAVET EDİYORUM. İYİ TARAFINDAN BAKACAK OLURSAK SARE VE TUNA'NIN BAĞLARI DAHA DA GÜÇLENECEK SADECE KISACIK BİR DRAM YAŞAYACAĞIZ.
OY VE YORUMLARINIZI BEKLİYORUM 🫶🏻🫀
AHAD
Büyük Birlik’te yaşamanın tek yolu zeki olmaktı. Zekanı kullanırsan seni kimse avlayamazdı. Bende zekamı kullanmıştım Irak’ta ki infaza Piraz’ı göndermenin bir yolunu bulmuştum. Piraz benden daha tehlikeliydi ama benden daha zeki değildi. Türkler’den hangi timin oraya gideceğini öğrenmiştim. Elbette onların içlerinde en sıkı adamım vardı. Karasu timi ve Azerbaycanlı bir timin gideceğini duyduğumda bunun intihar olacağını düşünüyordum. Çünkü Karasu timinin başındaki en hakiki düşmanım Tuna Kızılhan, aşırı inatçı ve gözü karaydı. Alamayacağı hiçbir yere girmezdi. Gittiğindeyse almadan gelmezdi. Düşmanını iyi tanımalısın ve eğer güzel hamleler yapıyorsa da övmelisin. Tuna Kızılhan’da tam övülecek bir askerdi. Açıkçası onun gibi birinin adamlarımın içinde olmasını isterdim malesef onu Türkler yetiştirmişti.
Aklımı kullanmıştım ve hem Piraz’dan kurtulmuştum hem de canımı kurtarmıştım. Hedefime ulaşmadan asla ölmeyecektim. Büyük Birlik’te bana kafa tutanlar ve beni tehdit edenler benim silahıma boyun eğeceklerdi. O masayı yöneten ben olacaktım.
“Mohat suriyede Hayzer adında bir kadın var. Bana o kadın lazım” Mohat başını sallayarak konuştu.
“Sakıncası yoksa Hayzer kimdir efendim?” Güldüm, bu adamı seviyordum ne desem koşulsuz yapıyordu.
“Piraz’ın sağ koluydu, şimdi avlamasınlar kadını onun hakkında güzel planlarım var.” Büyük Birlik, Piraz’a aşırı derecede öfkeliydi ama hesap soracak bir Piraz’da yoktu. Çünkü Karasu ya da Azerbaycan’lı tim onu öldürmüştü. Elimizdeki Azerbaycan’a yönelik kozumuzu kaybetmiştik ama en azından öfkelerinin sebebi ben olmadığım için keyifliydim.
“Anlatırım Mohat sen acele et” Mohat başını hızla sallayıp dışarıya çıktı.
👩🏻🏫
KABUS
“Sare” Tuna Yüzbaşı’nın sesini kulaklarımda duyduğumda dehşetle etrafıma baktım. Nerede olduğumu bilmiyordum, benim dağın başında ne işim vardı?
Burayı gördüğümde yine o eski anılar zihnime üşüştü, burası Tuna Yüzbaşı ve Karasu timinin beni kurtardığı yerdi. Korkuyla yutkundum Tuna Yüzbaşı bana nereden seslendi bulmaya çalışıyordum.
“Sare, yardım et” Sesini duyduğumda ayaklarım deli gibi sesin olduğu yöne doğru koştu. Nabzım korkuyla ne kadar hızlı attığını bile tahmin edememiştim.
“Sare, neredesin” Tuna Yüzbaşı’nın sesini duyuyordum ama kendisi yoktu ve bana ihtiyacı varmış gibiydi.
“Tuna!” Korkuyla yeniden koştuğumda yerde kan birikintisini gördüğüm gibi midem ağzıma gelmişti ve başım dönmeye başlıyordu.
“Sare” Ses çok yakından geliyordu kana basarak ilerledim onu gördüğümde göğsüm sıkışmıştı.
“Lütfen onu bırak” Sesim yalvarır gibi çıkmıştı. Tuna Yüzbaşı’yı yerde dizlerinin üstünde görmüştüm arkasında bir adam vardı. Adam Tuna Yüzbaşı’nın saçlarından tutmuş bana bakıyordu.
“Yapma ne olur” Korkuyla ona adımladım adam sırıttı elindeki bıçağı Tuna Yüzbaşı’nın karnına doğru hızla götürdü ve dehşet içinde bağırdım.
“Hayır yapma, Tuna!” Ben ona yaklaşamadan bıçağı Tuna’ya saplandığında etrafımdaki kanlar yükseldi ve beni çevreledi ardından tüm vücudum kanlar içinde kalmıştı. Dehşetle üstüme bakmıştım saçlarımın arasından kanlar sızıyor omzumdan tüm bedenime yayılıyordu. Gözlerim Tuna Yüzbaşı’yı aradı, göz kapaklarımda kan birikintisi olduğunu sanıyordum açık tutmakta zorlanmıştım. Tuna Yüzbaşı karşımda yere uzanmıştı başı bana dönük gözleri kapalıydı. Vücudundan akan kanlar kar’ın beyazlığını almıştı dehşet içinde ona doğru koştum ve ona her koşusumda sanki uzaklaşıyor gibiydim.
“Hayır Tuna, lütfen kalk yalvarırım Tuna!” Nefes nefese uyandığımda camın önündeydim ve elimdeki kitap yere hızla düşmüştü. Onun sesi beni korkutmuştu, kendime gelmeye çalışıyordum. Göğsüm dehşet içinde inip kalkıyordu, uzanıp kitabı aldığımda daha önceki okuduğum sayfalardan biri açılmıştı.
“Ölüm ansızın gelir.” Tehlikeli Topraklar adındaki bir kitabı okuyordum ve kadın karakter bunu kılıcını düşmanına doğrultup söylüyordu ve bunu şuan kabustan uyanıp okuduğum için içim ürpermişti. Hemen doğrulup telefonumu aldım Tuna’ya mesaj yollamıştım hala göndermiş olduğum mesaj tek tikti.
Onu özlüyordum ve istemsizce içimde kötü bir his vardı. Şubat’ın sonlarındaydık çıkmasına bir iki gün kalmıştı. Onu görmeyeli neredeyse bir aya yakın olacaktı.
“Tuna Yüzbaşı, görevden geldin mi?”
“Ben kötü bir kabus gördüm de seni merak ettim.”
“Eğer bu mesajı okuma fırsatın olursa lütfen kendine dikkat et”
“Senin hakkında kötü bir kabus gördüm lütfen kendine dikkat et”
Yatağıma geçip uzandığımda gün ışığı penceremden sızıyordu. Uzanıp telefonumu elime almıştım. Dün gece attığım mesajlar hala tek tikti. Artık dayanamıyordum karargahı arayıp gelip gelmediklerini soracaktım.
“Buyrun Çakırdere karargahı” Asker çaldıktan bir süre sonra açmıştı ve bu sesi tanımıştım, malum olay için aradığımda telefona çıkan kişiydi.
“Ben Sare Lia Saruhan Çakırçam İlkokulunda Öğretmenim, bir şey sormak için aramıştım?” Karşıdan hışırtı sesleri gelmişti ve asker anında cevapladı.
“Buyrun Sare hanım?” Yutkunarak konuşmaya başladım.
“Ben Tuna Yüzbaşı’nın gelip gelmediğini merak ediyordum acaba söyleyebilir misin?”Asker ciddi bir ses tonuyla konuştu.
“Tuna Yüzbaşı’nın yakını mısınız?” Bilmiyorum öyle miydim?
“Ben sadece gelip gelmedikleri hakkında bilgi almak istedim.” Asker derin bir nefes alarak cevapladı.
“Üzgünüm yakını değilseniz bilgi veremem.” Kapatacak gibi olduğunda aceleyle konuştum.
“Sadece geldi mi gelmedi mi onu söyleyin başka bir şey söylemeseniz de olur lütfen” Asker sıkıntılı bir nefes verdi buradan bile hissetmiştim.
“Karasu Timi bir göreve gittiyse gelmeleri 2 3 ayı bulur.” Gelmediğini anlamış oldum, ama içimde korkunç bir sıkıntı vardı.
“Teşekkür ederim.” Dedikten bir süre sonra telefon kapanmıştı.
YAZARIN KALEMİNDEN
“Ramil Yüzbaşım, siz sağ tarafa yönelin bende ekibimle sol tarafa gideceğim.” İkisi aralarında anlaşarak görev dağılımı yapmışlardı. Ardından Tuna Yüzbaşı askerlerini alarak sola doğru ilerledi. Kendilerine gelen bilgiyle Gülçöhre İlhame Irak’ta bir köyde olduğu teyit edilmişti. Köye uzaktan baktıklarında tüm köyün teroristlerle kuşaltılmış olduğunu görmüşlerdi.
“Ahmet, yerine yerleştin mi?” Ahmet Başçavuş köyü tamamen görebileceği bir noktayı belirlemeye çalışıyordu.
“Komutanım henüz tam olarak köyü göremiyorum, ben yerimi aldıktan sonra harekete geçin.” Tuna Yüzbaşı yeniden konuştu.
“Tamamdır, Ramil Yüzbaşım sizde durumlar nedir?” Ramil Yüzbaşı, Tuna Yüzbaşı’nın sesini duymasıyla konuşması bir olmuştu.
“Hareket halindeyiz, Üslev, sağ tarafta yerini almak üzere” Azerbaycanlı timinin keskin nişancısından bahsediyordu.
“Tamamdır, irtibatta kalalım” Tuna Yüzbaşı elleriyle işaret yaparak kısık sesle konuştu.
“Ömer yanına 3 kişi al ahırın arka tarafına geçin, Murat sen de yanına 4 kişi al, Ömer’in çaprazındaki ki kayalıklara doğru gidin. Diğerleri de benimle birlikte hareket edecek.” Hepsi bir bir Komutanlarının dediklerini yaparken, Tuna Yüzbaşı’nın arkasında hareket eden 5 asker ise onun talimatlarını dinliyordu.
“Ahmet görüşün açık mı?” Ahmet Başçavuş hemen cevapladı.
“Açık Komutanım” Tuna Yüzbaşı bekletmeden cevapladı.
“Köyde durum nedir?” Ahmet Başçavuş köyü gözlemeye başlamıştı.
“Komutanım köy iyi korunuyor, bu arada köylü gözükmüyor etrafta sadece teroristler var. Umarım Gülçöhre hanım burada tutuluyordur. Nereden baksan 50 i geçkin terorist var bu kadar iyi korunduğuna göre, ya burada tutuluyor ya da burada önemli bir şey var.” Tuna Yüzbaşı uzun namlulu silahını doğrultup dürbününe baktı. Görüşüne gelenlerle sıkıntılı bir nefes verdi.
“Piraz bu arsızın teki, Ahad’dan bile daha tehlikelidir dikkatli olun.” Piraz dedikleri adam Tuna Yüzbaşı’nın sıkıntılı bir nefes vermesine neden olmuştu. Çünkü bu adam işin içinde ne zaman olsa ortada büyük şeyler dönüyordu.
“Ahmet ve Üslev, çatılarda keskin nişancı görüyor musunuz?” Konuşan kişi Ramiş Yüzbaşı’ydı. İkisi de dürbününden çatıları kontrol ettiğinde ilk konuşan Üslev Üsteğmen olmuştu.
“Komutanım benim tarafımda ben 3 saydım.” Ahmet sıkıntılı bir nefes vererek köyün diğer tarafına bakıyordu.
“Komutanım, 4 saydım ama arkada görünmeyen kısımda hareketlilik var ama tam olarak nişancı mı bilmiyorum.” Tuna Yüzbaşı düşünceli bir ses tonuyla konuştu.
“O halde önce keskin nişancıları indireceğiz, ilk atış sizde beyler bizi av yapmayın. Ateş edildikten sonra karşılık gelmeden 1 saniyede bir adam indirmeniz lazım eğer şans eseri biri yaşarsa tek tek avlanırız.” Oldukça hızlı ve çabuk olmalılardı elbette lafın gelişi bir saniyede bir adam demişti bu da durumun ciddiyetini anlatmak içindi hepsi gerginlikle bakıyordu.
“Umarım iyi kamufle olmuşsunuzdur, sizi görürlerse işte o zaman sıkıntılı bizim için” Ramil Yüzbaşı konuşmuştu.
“Ahmet sakın vurulma yoksa seni ben vururum.” Ahmet Başçavuş istemsiz gülmüştü.
“Komutanım, vurulunca zaten vurulmuş oluyorum nasıl vuracaksınız?” Tuna Yüzbaşı kulaklarında duyduğu sese hafif bir tebessüm etti.
“Yani bir de benden yersin diyor Ahmet” Ömer Üsteğmen gülerek söylerken, Tuna Yüzbaşı göz kırparak Ömer Üsteğmene baktı.
“Emredersiniz Komutanım” Ahmet Başçavuş gülmüştü ardından yeniden ciddileşti.
“Üslev, Ahmet’le birlikte vurmaya hazırlan” Tuna Yüzbaşı yeniden köyü gözledi ardından söze girdi.
“1 2” Tuna Yüzbaşı elini havaya kaldırarak karşıyı işaret ettiğinde, “3, ateş” demesiyle Ahmet Başçavuş ve Üslev Asteğmen ilk kurşunu keskin nişancılara atmıştı. Ardından Üslev Asteğmen üç, Ahmet Başçavuş 4 nişancıyı göz açıp kapayıncaya kadar vurmuşlardı.
“Komutanım temiz” Ahmet Başçavuş tuttuğu nefesini vermişti. İlk ses duyulduğunda ilk harekete geçen Ramil Yüzbaşı ve ekibi olmuştu. Teroristler bir yere saklanana kadar Azerbaycanlı ekip çoktan içlerine doğru iyice ilerlemişti. Tuna Yüzbaşı yeniden emir verdiğinde Karasu da hızla köyün içlerine doğru ilerlemişlerdi. Yoğun çatışmalar devam ederken Karasu ve Azerbaycanlı ekip teroristlerin gafil avlanmalarını fırsat bilerek köyün içinde iyice ilerlemeye ve teroristleri indirmeye devam ediyordu.
“Kerim omzundan vuruldu, Ahmet keskin nişancı var, indir şunu!” Murat Teğmen yanındaki Kerim Başçavuşu yaralanmayan kolundan çekerek taş evin duvarına doğru çekti.
“Ahmet, Üslev, indirin şunu avlanacağız burda!” Ömer Üsteğmen sindiği duvarla daha da bütünleşerek silahını elinde sıktı.
“Komutanım benim görüşüm yok!” Ahmet Başçavuş hızla konuştuğunda Üslev Asteğmen söze girdi.
“Yer değiştiriyorum ben, burada gördüğüm bir hareketlilik var.” Üslev hızla yerini değiştirirken keskin nişancı onu fark etmişti. Kurşun omzunu sıyırdığında hızla yan tarafa pusmuştu.
“Üslev!” Ramil Yüzbaşı endişeyle seslendiğinde kulaklığından ses gelmeyince tedirgin oldu.
“İyiyim Komutanım sıyırdı.” Ramil Yüzbaşı rahat bir nefes alarak ilerlemeye çalıştı.
“İndirin şu keskin nişancıyı başımızı çıkaramıyoruz!” Tuna Yüzbaşı sinirle konuşmuştu.
“Şimdi yakaladım o senin kozalak kafanı” Üslev sinirle tetiğe bastığında nişancının kafasına işaret eden kurşunla evin çatısından aşağıya düştü.
“Kozalak kafa mı?” Ömer Üsteğmen kahkaha attığında istemsizce Karasu timi de atmıştı. Bu durumda bile eğlenebilecek bir şey bulabiliyorlardı.
Karasu timi ve Azerbaycanlı tim hızla köyün uç noktalarındaki teroristleri birbir indirdiklerinde onların ilerlemesini durduracak bir şey olmuştu.
“Yaklaşmayın lan kafalarına sıkarım.” Köşeye sıkışan teroristler köylüleri evlerinden alarak kendilerine siper ediyorlardı. Rehinelerin içinde Gülçöhre İlhame’de vardı ve bir terorist kafasına silah dayıyordu.
“Sizin gibi soysuzların yapacağı iş zaten o!” Ramil Yüzbaşı bağırmıştı.
“Ahmet, Üslev görüşünüz açık mı?” Ahmet Başçavuş aceleyle cevapladı.
“Hayır Komutanım çok riskli.” Tuna Yüzbaşı sıkıntılı bir nefes verdiğinde yeniden konuştu.
“Ramil Yüzbaşı, biz teroristlere doğru yaklaşırken aradaki mesafeyi kapayacağız. Ömer sizde yavaş ama aynı zamanda hızlı adımlarla geri çekilip arkadan dolanacaksınız biz dikkat dağıtırken siz indireceksiniz.” Tuna Yüzbaşı’nın kısık ama keskin sesiyle planı uygulamak için hafif adımlarla Karasu timinin yarısı ilerleyip, Ramil Yüzbaşı ve ekibiyle birleştiğinde, teroristler askerlerin kendilerine yaklaştıklarını düşünerek köylüleri daha da kendilerine siper ettiler, aynı zamanda Ömer Üsteğmen ve yanına aldığı askerler ile aynı hızda geriye çekilerek taş evin arkasına doğru ilerlediler. Yani aynı adımda Tuna Yüzbaşı ve Ramil Yüzbaşı’nın beraberindeki askerler ilerlerken aynı adımlarla Ömer Üsteğmen ve beraberindeki askerler geriye doğru ilerleyerek hepsinin tek adım gibi gözüken ayakları sanki birden fazla dansçının kareografiyi yaparken tek vücutta birleşmesi gibiydi.
“Bırak onları, yolun sonu!” Ramil Yüzbaşı konuşmuştu. Onların Türkçesinin farklılıklarıyla karşısındaki teroristlerin bunu anlamadığı açıkça belli olmuştu.
“Ne diyorsun sen!” Türkçesi yarımdı ve çok anlaşılmamıştı.
“Yolun sonu diyor, ya öleceksin ya da öleceksin seç birini!” Tuna Yüzbaşı konuştuğunda terorist elindeki kızın boynuna silahı bastırıyordu.
“Bize bir şey olmaz Komutan!” Piraz konuşmuştu ve Tuna Yüzbaşı’yı tanımıştı, ikiside birbirine nefretle baktı.
“Yerinde olsam kesin konuşmazdım Piraz!” Piraz kuşkuyla Tuna Yüzbaşı’ya baktığı sırada Tuna Yüzbaşı sırıtıyordu. Ardından bir ses duyuldu.
“9. Canının sonundayız Piraz” Ömer Üsteğmen kısık ama keskin ses tonuyla konuştuğunda teroristler ne olduğunu anlayamadan arkalarına dönünce askerler karşısındaki terorist topluluğuna kurşun yağdırıyordu. Ellerinden kurtulan köylüler ise korkarak etrafa kaçışıyordu.
Bir süre sonra sesler kesilmeye başladığında köy tamamen sessizliğe ve korkuyla çıkan seslere kalmıştı. Tuna Yüzbaşı elini yerde yatan küçük kız çocuğuna uzattı.
“Gel bakalım” Kucağına alarak teroristlerin bedeninden uzaklaştırmıştı. Kız çocuğu 2-3 yaşlarındaydı ve teroristler, dünyanın her yerinde olduğu gibi kadın, çocuk demeden vahşice katlediyorlardı ve Türkiye buna dur demek için ne gerekiyorsa onu yapıyordu. Elbette buna karşı çıkanlarda durmayacaktı. Küçük çocuk korkuyla Tuna Yüzbaşı’ya sokulduğunda anında ağlamaya başladı.
“Şişş tamam geçti, korkma” Sesinin sakinleştirici ve yatıştırıcı etkisi vardı. Küçük kız titrediğinde onu daha da sıkı sardı. Saçlarını okşayıp yanaklarındaki gözyaşını silmişti.
“Bana ismini söylemek ister misin?” Küçük kız gülümseyerek Tuna Yüzbaşı’nın beresini saçlarından çıkardı.
“Senin mi olsun istiyorsun, tamam olsun” Gülerek sarıldığında küçük kız da gülmeye başlamıştı. Tuna Yüzbaşı beresini küçük kızın başına geçirmişti.
“Alya” İncecik naif sesiyle konuştuğunda Tuna Yüzbaşı onu hayranlıkla izledi.
“İsmin çok güzel Alya” Küçük kız gülmeye başladı. Arkasında bir ses duyunca Tuna Yüzbaşı oraya döndü. Bir kadın onlara korkuyla yaklaşıyordu.
“Gökyüzü ve cennet demek, ama yeryüzünde cehennemi çoktan yaşadı.” Tuna Yüzbaşı yüzünü düşürerek başını hüzünle salladı. Ardından kızı annesine vermişti.
“Yeryüzünün cehennemi bir gün zalimleri de yutacaktır.” Kadın gözlerinden akan yaşla kızına sarıldı. Tuna Yüzbaşı ise bir an daldığı hayale istemsizce hüzünle gülümsedi.
“Köylüleri daha güvenli bir bölgeye götürelim. Buraya yine geleceklerdir.” Çok fazla köylü yoktu 10 ya da 15 köylü vardı çünkü çoğunu teroristler katletmişti. Köy, bir köy dolusu mezarlıktı.
“Bırak beni, bırak!” Bağıran kızla tüm askerler oraya doğru baktı. Azerbaycanlı tim bir kızla konuşuyordu.
“Gülçöhre hanım biz sizin için buradayız. Görevimiz sizi alıp gitmek lütfen artık burada duramayız. İtiraz etmeyin.” Kadın ellerini askerden kurtararak göğsünü itti.
“Size ekip arkadaşlarımı buradan başka bir yere götürdüler diyorum. Gidip onları da kurtarın hemen hadi!” Azerbaycanlı askeri bırakarak Karasu timinden Caner Üstçavuşın göğsüne vurarak itmişti. Caner Üstçavuş o sırada kızı farketmediğinden sendeleyerek geriye adımladı, neye uğradığına şaşırarak bakmıştı.
“Ne yapıyorsunuz siz, Bizim görevimiz sizi kurtarıp buradan güvenle çıkmak, bir daha benim askerime dokunma!” Tuna Yüzbaşı, askerine yapılan muameleye sinirlenmişti. Kimsenin timine saygısızlık yapmasını sevmiyordu.
“Sen ne diyorsun be geldin buraya şov yaptın, ee ne oldu şimdi benim ekibimden tam üç kişi farklı yerlere gönderildi diyorum nesini anlamıyorsun kıt mısın?” Tuna Yüzbaşı sinirle adımlarını kıza yöneltti.
“Azerbaycanlı yetkililer bizden yardım talep etti bizde cevapsız kalmadık, Her millet kendi vatandaşını düşünür kendi ülkeleri de önlemini almaya başlamıştır. Ben buraya bir Azerbaycan vatandaşının canı için kendi timimi riske atıp geldim. Teşekkür edeceğine saygısızlık yapma, burada onların arasında kalmaktan memnunum diyorsan kal ben timimi alır çıkarım!” Tuna Yüzbaşı arkasına dönerek ilerlediğinde Karasu timi de onu takip etmişti. Bunca riski alıp 1 aydır terorist yuvalarına girip onu aradıktan sonra böyle bir muamele görmeleri Karasu için çok sinir bozucuydu.
“Gülçöhre hanım yaptığınız ayıp, Türkiye bize yardım etmeseydi sizi bulmamız daha zordu. Onlara teşekkür edeceğinize hakaret mi ediyorsunuz. Biz kardeşiz yapmayın bunu” Gülçöhre önde ilerleyen askerleri takip etmek zorunda kalmıştı. Bir asker kendisine eşlik ediyordu. Köylülerde Karasu timiyle birlikte ilerliyordu.
“Size ekibimi buradan götürdüler diyorum, onları kurtarmanız gerek!” Gülçöhre ise sinirle yeniden bağırmıştı. Ramil Yüzbaşı bıkkın bir ifade ile baktı.
“Bizim görevimiz sizi kurtarmak ve buradan güvenli bir şekilde çıkarmak.” Gülçöhre sinirle güldüğünde yeniden bağırmaya başladı.
“Siz katilsiniz!” Ömer Üsteğmen aniden dönüp sinirle baktığında, sabrının sonundaydı ve kesik kesik nefes alıp veriyordu. Dişlerini sıkarak konuştu.
“Biz katil miyiz bak şu insanlara, bu köyde kim bilir kaç kişi yaşıyordu, kaçının çocukları ya da kaçının anne babası vardı. Aralarından sadece biri çocuk o da şuradaki küçük kız, koskoca köyde tek bir çocuk var. Biz mi katiliz yoksa bu köyü mezarlığa çevirenler mi?” Bağırıyordu gözleri dolmuştu ama söylenen söze değil, köylülerin kayıplarına üzülmüştü.
“Ben o yüzden demedim, eğer onları kurtarmazsak öldürecekler!” Ömer Üsteğmen önüne döndüğünde sinirle yeniden konuştu.
“Merak etme bizim de çok kanımız döküldü, eğer buraya biz değilde onlardan biri gelseydi, bir Türkü zerre önemsemezlerdi.” İlerlemeye devam ettiğinde kimseden çıt çıkmıyordu.
Bir süre sonra hava kararmaya başlamıştı. Askerlerin yorgunluktan daha fazla ilerleyecek halleri kalmamıştı. Köylüleri oradan uzak bir köye bırakmışlardı.
“Komutanım az soluklanalım mı saatlerdir yürüyoruz.” Ömer Üsteğmen, Tuna Yüzbaşı’ya sormuştu. Tuna Yüzbaşı Kerim Başçavuşa bakmıştı.
“Kerim yaran ne durumda?” Tuna Yüzbaşı soru sorduğunda Kerim Başçavuş anında kendisini toparlayarak konuşmaya başladı.
“İyiyim Komutanım, dayanırım.” Tuna Yüzbaşı emin olamamıştı.
“Ramil Yüzbaşım az dinlenelim” Ramil Yüzbaşı başını salladığında askerler teakkuz halinde nöbetleşerek soluklanmaya başlayacaklardı.
“Benimkini de ye aç değilim.” Son kalan erzaklarını çıkardıklarında, Tuna Yüzbaşı konservesini Kerim Başçavuşa uzatmıştı.
“Yok Komutanım, benim var siz yiyin” Tuna Yüzbaşı’nın sert çehresine bakınca istemsiz duraklasa da elindekini almıştı.
“Siz nasıl vicdansızsınız ya, hiç mi acımanız yok o insanlara ne olacak diye hiç mi düşünmüyorsunuz?” Ramil Yüzbaşı ve timi Gülçöhre’nin kendi ülkelerindeki konumu neticesinde sabırla onu dinlemek zorunda kalıyordu. Lakin aynı şey Karasu için geçerli değildi.
“Dünyanın hangi yerinde bir Türk, bir müslüman zarar görürken vicdanları sızlayan insanlar gördün, buraya kadar gelmiş insanlara sizce de fazlasıyla saygısızlık yapmıyor musunuz?” Murat Teğmen daha fazla dayanamamıştı.
“Siz beni dinlemiyor musunuz ya, onlar benim ekibim madem beni kurtardınız onları da kurtarın!” Tuna Yüzbaşı sinirden dişlerini sıkıyordu.
“Bakın hanımefendi size söylüyoruz, biz askeriz bize git al derler gider alırız, kendi kendimize hareket etmeyiz. Artık saçma sapan konuşmayın rica ediyorum.” Teğmen Biran konuşmuştu.
“Koyun gibisiniz yani çobanınız sizi yönlendirmedikçe hareket edemiyorsunuz?” Gülçöhre yeniden konuştuğunda Üslev Asteğmen araya girdi.
“Gülçöhre hanım sizin amacınız ne, sizin canınız için kendi canını riske atmış kardeşlerimize saygısızlık yapıyorsunuz.” Gülçöhre’nin anne ve babası ayrıydı, annesi ermeni kökenliydi, babası ise Azerbaycanlıydı, tüm engellere rağmen birbirlerini sevseler de iki milletin birbirlerinden nefret etmesi velayeti küçüklüğünden beri annesinde olan Gülçöhre’yi de etkilemişti. Dolayısıyla o da Türk askerini sevmiyordu. Kendisini babası Türk olsa bile Türk olarak değil, ermeni olarak adlandırıyordu. Çünkü babasının annesinin yaptıklarından sonra ondan ayrılmasıyla babasından nefret etmeye başlamıştı. Bu nefreti de Türklere olan nefretini körüklüyordu.
“Dünyaya şov yapmak için, Türkler kahraman diye ilan edilmek için kabul ettiklerine eminim!” Karasu timine ve Azerbaycanlı time tiksinerek bakıyordu.
“Şova gerek mi var kahraman her yerde kahramandır.” Bunu diyen Ahmet Başçavuştu ve yeniden söz aldı. “Ayrıca sizin gibi kendisini kurtaran insanlara karşı saygısızlık yapan biri için kahraman olmak istemezdim.” Ahmet Başçavuş bunu söylediğinde Gülçöhre’nin yüzü düşmüştü.
“Ben gidiyorum ne haliniz varsa görün!” Gülçöhre hareketlenerek adımladığında, Tuna Yüzbaşı kayalıkların orada gördüğü gölgelere dikkat kesilmişti. Kaşlarını çatarak hızla Gülçöhre’nin peşinden adımladı.
“Hareketlilik var.” Bunu kısık sesle söylemişti askerler hızla teyakkuza geçtiğinde, ardından hızla Gülçöhre’ye adımlayarak kolundan tutup bağırdı. “Yere eğilin hemen!” Gülçöhre inatla ondan kolunu çekmeye uğraşıyordu. Tuna Yüzbaşı gölgelerin arasından çıkan kafaları tamamen gördüğünde kızı sertçe yere eğmek için çekerken bir ses duyulmuştu.
CEM ADRİAN-(GEL GÖR BENİ) BÖLÜM ŞARKISI
Kısacık bir andı ve kimse ne olduğuna anlam veremeden büyük bir gürültü gökyüzünü süslemişti. Ardından Gülçöhre çığlıkla eğildiğinde, Tuna Yüzbaşı sertçe dizlerinin üstüne düşmüştü.
“Tuna!” Ömer Üsteğmen dehşetle bağırarak ona doğru atıldı.
“Komutanım!”
“Tuna Komutanım vuruldu!”
“Komutanım iyi misiniz?”
“Komutanım!”
“Komutanım ne olur ses verin!” Karasu dehşet içinde bakıyordu.
Teroristler durmadan ateş açmaya başladığında, Tuna Yüzbaşı karnındaki ıslaklıkla kendisini yere bıraktı.
👩🏻🏫
Sare’nin elindeki tabak saniyeler sonra ansızın yere düştüğünde korkuyla geriye kaçmıştı. Ellerini tezgaha dayayıp başını eğdi. Göğsü sıkışıyordu, istemsiz korkmaya başlamıştı.
“Alo bebeğim?” Eli kalbindeydi nefes nefese İmre’yi aramıştı.
“İmre, ben biraz kendimi kötü hissediyorum.” İmre telaşla yatağından doğrularak telefona kulak verdi.
“Neyin var bebeğim ne oldu?” Sare neden ağladığını bilmiyordu ama ağlamaya başlamıştı.
“Bilmiyorum, kötü bir şey olmuş gibi hissediyorum, korkuyorum İmre neden böyle oluyor?” İmre onu sakinleştirmeye çalışarak onu yatıştırmaya çalışıyordu.
“Bak güzelim, insanların bazen bunalıma girdiği olabiliyor belki böyle bir şeydir” Sare hızla başını iki yana salladı. Böyle bir şey değildi.
“Hayır İmre, böyle nefesim kesiliyormuş gibi, boğuluyorum sanki neden böyle hissettiğimi bilmiyorum.” İmre yataktan gerginlikle kalkarak onunla konuşmaya başlamıştı. Ne kadar süre geçmişti bilmiyordu ama Sare bir türlü sakinleşmiyordu.
🪖
“Tuna, bak sakın kardeşim bırakma kendini” Ömer Üsteğmen, Tuna Yüzbaşı’nın kollarının altından kendisine çekmeye çalışıyordu.
“Bizi koruyun, Tuna’yı yukarıya çekeceğim!” Askerler onlara doğru ateş eden teroristleri indirirken Ömer Üsteğmen Tuna Yüzbaşı’yı kayalığın arkasına çekiyordu. Yukarı çıktıklarında Tuna Yüzbaşı’nın başı dizlerinin üstündeydi.
“Kardeşim dayan çıkacağız buradan” Ellerini Tuna Yüzbaşı’nın yüzüne koydu, gözleri pusluydu. Kardeşini daha rahat görebilmek için gözlerini kollarına silmişti. Tuna Yüzbaşı kesik kesik konuşmaya çalıştı hafifçe öksürüyordu.
“Ömer, bak ben bunca zamandır.” Gözlerini kapadı vücuduna yayılan acıdan dolayı susmuştu yeniden konuştu. “Kardeşim ben bunca zamandır, göreve çıktığımda geri dönüp dönmemeyi önemsemedim ama şimdi ölmeme izin verme Ömer” Öksürük krizine girdiğinde Ömer Üsteğmen gözlerine engel olamayarak kollarıma silip duruyordu.
“Yok oğlum ne ölmesi, bak ben vururum seni yapma böyle bir şey” Tuna Yüzbaşı kesik kesik nefeslerle yeniden konuştu.
“Ömer, sınırın ötesindeyiz, olur da buradan çıkamazsak ya da ben çıkamazsam” Ömer Üsteğmen hiddetle başını iki yana salladı ve konuşmaya başladı.
“Hayır, ölsem de burada bırakmam seni, hem biz söz verdik oğlum bensiz gidemezsin.” Ömer Üsteğmen konuşurken ağlıyordu. Gözlerini ara ara koluna siliyordu. Tuna Yüzbaşı yeniden konuşmaya çalıştı.
“1 asker için onca askerin canını riske atamazsın, gerektiğinde yapman gerekeni yap” Öksürerek konuştuğunda Ömer Üsteğmen başını yine iki yana sallıyordu. Kardeşine veda etmek onu dehşete düşürmüştü.
“ilk defa geri dönmek istiyorum Ömer, bekleyenim var oğlum benim, ilk defa bekleyenim var. Sare bekliyor beni, hem ona daha söyleyemediğim çok şey var.” Tuna Yüzbaşı gökyüzüne baktığında öksürüyordu istemsizce gülümsedi. Bekleyeni vardı yıllardır ilk defa bekleyeni vardı bu mutluluk paha biçilmezdi.
“Tamam döneceksin, sonra ne demek istiyorsan söyleyeceksin. Söz veriyorum kardeşim bırakmam seni” Ömer Üsteğmen kendisini artık tutmayı bırakmıştı.
“Ömer olur da dönemezsem Sare’ye onu önemsediğimi söyle, onu önemsemediğimi düşünüyor çok üzüldü, hatta de ki ilk defa yıllar sonra bir kadını incitmekten korksa bile önemsemiş de, kaçmaya çalıştığı ama yine de kaçamadığı için hep sana kaybetmiş yine sana gelmiş de” Öksürüğü şiddetlendiğinde gözlerinin önüne karanlık çöküyordu. Sesi yavaş yavaş kısılmaya başlamıştı.
“Yapma bana bunu, bunları söylemesi gereken ben değilim ki kardeşim, sen söyleyeceksin sana söz veriyorum. İçindekileri Sare’ye söylemen için elimden geleni yapacağım. Bekle beni burda.” Ömer Üsteğmen yavaşça Tuna Yüzbaşı’yı bıraktığında silahını alarak bir köşeye sindi gözleri dolup dolup duruyordu.
“Komutanım, Lütfen Tuna Komutanımın durumu iyi deyin ne olur” Ahmet Başçavuş yalvarır gibi bir ses tonuyla konuşmuştu.
“İyi olacak, acele edin bir an önce sınıra varmalıyız, Karasu önceliğin artık Komutanını güvenle sınırdan çıkartmak!” Artık buraya ne için geldikleri umrunda değildi. Onun kardeşi az önce kendilerine hakaretler yağdırdığı halde kadını korumaya çalışırken vurulmuştu. Şu andan itibaren artık herşey umrunda olmayı bırakmıştı.
“Ulan o kurşunu sizin gö…..” Murat Teğmen ilk defa ağzını bozmaya yüz tutmuştu ki bir anda kendisini toparlayarak bir kadının yanında küfür etmeyi kendisine layık bulmamıştı.
“Kaç kişi sayabildiniz mi?” Ömer Üsteğmen sinirle konuştuğunda arkasında kesik kesik nefes alan kardeşine baktı.
“Ömer, merak etme çıkacağız burdan” Ramil Yüzbaşı kendisinden emin ses tonuyla konuştu.
🪖
Bir süre sonra Karasu timi ve Azerbaycanlı ekip teroristleri etkisiz hale getirmeyi başarmıştı. Sesler yavaş yavaş azaldığında Karasu hızla Komutanlarına atıldı.
“Komutanım” Murat Teğmen ve Asteğmen Karan, Tuna Yüzbaşı’nın sırtına kollarını koyarak yerden kaldırdılar.
“Hadi acele edelim kan kaybediyor.” Yavaş yavaş yürürken diğer askerlerde çevreyi kontrol ediyordu.
“Yuva 1 ben Ömer Üsteğmen” Yuva’dan cevap gelmesini sabırsızlıkla bekliyordu.
“Yuva 1 dinlemede” Anında cevap vererek konuştu.
“Biz görevi tamamladık, ama Tuna Komutanım vuruldu. Acilen buradan çıkış protokolünü devreye sokmamız gerekiyor!” Ömer Üsteğmen hışırtılı sesler duyduğunda gergin ifadesiyle telsize baktı.
“Tekrar ediyorum!” Cevap gelmesini bekledi sonra yeniden konuştu. “Tekrar ediyorum Tuna Komutanım vuruldu. Buradan acilen çıkmamız gerek!” Cevap gelmesini bekledi.
“Ömer, Tuna’nın durumu nedir?” Yavuz Komutanın sesini duyduğunda rahatlamıştı.
“Komutanım, karnından vuruldu kan kaybediyor acilen çıkmamız gerek!” Telaşla konuştuğunda gözleri yarı baygın kardeşindeydi.
“Buluşma noktasında bir helikopter sizi bekliyor olacak. Hastaneye haber ediyorum!” Yavuz Komutan, Üniformasının yakalarını çekiştirerek nefes almaya çalıştı. Tuna Yüzbaşı’nın kan kaybettiğini öğrenmesi göğsünü sıkıştırmıştı.
“Komutanım iyi misiniz?” Yanındaki asker konuştuğunda Yavuz Komutan başını sallayarak konuştu.
“İyiyim evlat, iyiyim.” İçine düşen sıkıntıyla evlatlarının oradan çıkması için dua etmişti.
BÖLÜM SONU
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
75.04k Okunma |
6.34k Oy |
0 Takip |
92 Bölümlü Kitap |