DİKKAT: BÖLÜMÜ OKURKEN PEÇETELERİNİZİ HAZIRLAMALISINIZ.
YENİ BİR BÖLÜMLE GELDİM UMARIM BEĞENİRSİNİZ DÜNKÜ BÖLÜME ÇOK YORUM GELMEMİŞ BİRAZ ÜZÜLDÜM. SİZİNLE KONUŞMAYI SEVİYORDUM🥹🥲🥰🫀🫶🏻
OYLARINIZI VE YORUMLARINIZ BEKLİYORUM BENİ BUNLARDAN MAHRUM BIRAKMAYIN❤️🔥
Uyandığımda saat 12:30 a geliyordu. Gerçi sabaha karşı uykuya dalabilmiştim gece boyunca içime düşen sıkıntıdan dolayı uyuyamamıştım. Yataktan kalkıp elimi yüzümü yıkadım. Üstümü değiştirerek mutfağa ilerledim. Ardından kendime kahve yapmak istemiştim. İçim hala huzursuzdu ve açıkçası korkuyordum. Bu sıkıntılar son bir kaç gündür daha da artmıştı. Doktoruma bile danışmıştım içtiğim ilaçlarda işe yaramıyordu. Aklım Tuna Yüzbaşı’daydı en son karargahı aradığımda gelmemişti, ister istemez elim telefona gitti.
“Buyrun Çakırdere Karargahı?” Alıştığım tanıdık ses değildi farklı biri çıkmıştı.
“Merhaba iyi günler bir şey soracaktım da, ben Sare Öğretmen” Karşıdan yeniden hışırtı sesleri geldi.
“Buyrun Sare hanım?” Yutkunarak konuştum.
“Ben Tuna Yüzbaşı’nın gelip gelmediğini soracaktım.” Kalbim istemsiz korkuyla atmıştı.
“Yakını mısınız?” Yine aynı soru gelmişti ama bende cevabı yoktu.
“Sadece gelip gelmediğini öğrensem yeter.” Asker sıkıntılı bir nefes verdi.
“Üzgünüm yakını değilseniz bu haberi veremem.” Donakalmıştım ne haberinden bahsediyordu?
“Anlamadım ne haberi, lütfen detay vermeden anlatsanız?” Asker yeniden sıkıntılı bir ses tonuyla konuştu.
“Üzgünüm Sare hanım eğer yakını değilseniz bilg…” Sözünü kesmiştim ama bunu neden söylediğime gelince hiçbir fikrim yoktu.
“Ben nişanlısıyım, lütfen nişanlım hakkında bilgi alabilir miyim?” Sesimi sert çıkarmaya çalışmıştım, karşıdan bir süre ses gelmedi.
“Nişanlısı mı Tuna Yüzbaşım ne zaman nişanlandı?” Şaşkınlıkla sormuştu. Bir de tarih mi verecektim?
“Nişanlısıyım işte neyini sorguluyorsunuz, artık lütfen bana bilgi verir misiniz korkmaya başlıyorum!” Asker cevap vermeden önce başka bir kişiyle konuşmasını dinledim.
“Komutanım, Sare hanım Tuna Yüzbaşımın nişanlısı olduğunu söylüyor, bilgi vereyim mi? Asker konuşurken sesinden tereddüt akıyordu. Bu beni mahvetmişti. Ardından her ne olduysa bana dönüp konuşmaya başladı.
“Sare hanım bilseydik bizzat gelir haber verirdik.” Böyle dediğinde içime korku düştü. “Şey, Tuna Yüzbaşım” Sesinde endişe vardı, elimdeki fincanı zar zor tutuyordum. “Karasu timi geldi ama Tuna Yüzbaşım sabaha karşı 06:00’da Şırnak devlet hastanesine götürüldü. Durumu hakkında henüz bir bilgi yok.” Duyduklarımla ellerim titremeye, nabzım dehşetle atmaya başlamıştı. Öyle titriyordum ki fincanı tutamıyordum, fincan elimden düştüğünde zeminde büyük bir gürültü bırakmıştı.
“Sare hanım?” Asker endişeyle konuştuğunda, kulaklarım ondan gelen hiçbir sözü duymuyordu. Sesimi çıkaramıyordum elimi ağzıma götürdüm ağlamaya başlamıştım, göğsümdeki sancının sebebini anlamıştım. Tuna’ya bir şey olacağını hissetmiştim. Telefonu hızla kapatıp kapıya koştum, montumu alarak çizmelerimi hızla giydim. Ağlamam şiddetlenmeye ve vücudum zangır zangır titremeye başlamıştı kapıyı hışımla açıp kapadım. Daha sonra merdivenleri hızla inerken görüşüm bulanık olduğundan az daha kayıp düşecektim ama umrumda olmadı, öyle hızlı koşuyordum ki muhtarın evine çıkan yokuşu hiç bu kadar hızlı çıkabildiğimi daha önce görmemiştim. Arkamdan bağıran askerleri bile duyamuyordum.
Kapıya geldiğimde dehşet içinde kapıyı yumrukladım beni hastaneye götürebilecek tek kişi Nazım abiydi, kapıya vururken ağlamam beklediğimden daha da şiddetlenmişti.
“Ne oluyor kızım?” Nazım abi endişeyle bana bakıyordu.
“Abi ne olur beni merkeze götür, ne olur yalvarırım sana, beni merkeze götür.” Sesim titriyordu, ellerim titriyordu, tüm vücudum titriyordu. Gözlerim ağlamaktan yanıyordu. Eğer götüremem derse buraya oturup hiç susmadan ağlacak kadar korkuyordum.
“Bir yerine bir şey mi oldu kızım, tamam ağlama” Hiç konuşamamıştım, Rana teyze endişeyle yanıma geldiğinde bile sadece ağlıyordum.
Nazım abinin arabasına bindiğimizde, Nazım abi endişeyle dikkatli ama hızlı sürmeye başlamıştı. Bense korkudan ellerimi yüzüme kapamış ağlıyordum.
YAZARIN KALEMİNDEN
“Senin yüzünden” Ahmet Başçavuş, gözyaşları içerisinde koridorda sırtını duvara yaslamış yanlarına gelen Gülçöhre’ye nefretle bakıyordu. “Senin yüzünden benim abim orada yatıyor, kaç saattir ameliyattaydı yeni çıktı. Durumu hakkında hiçbir şey bilmiyoruz bile, buna sebep olan sensin!” Koridorda ona doğru bağırdığında, Gülçöhre neden olduğu durum içerisinde kendisini suçladığı için ağlıyordu.
“Niye ağlıyorsun, seni kurtarmaya gelen askerleri katil diye suçluyordun, şimdi ne oldu sende abimin katili olmadın mı senin yüzünden vuruldu!” Ahmet Bahçavuş sinirle bağırdığında Murat Teğmen araya girdi.
“Ahmet, bak sakin ol koçum, bir şey olmayacak Allahın izniyle” Murat Teğmen çatallanan sesiyle Ahmet Başçavuşun ensesinden tutarak kendisine çekti sarılmıştı.
“İyi olacak, merak etme bilmiyor musun Tuna inatçıdır.” Ahmet Bahçavuş için abileri farklıydı burada kalma sebebi onlardı ve timin en küçüğüydü haliyle hepsinden daha hassas ve asabi olabiliyordu. Murat Teğmen, Ahmet Başçavuşu oradan uzaklaştırarak sakinleşmesi için götürdü.
Karasu timinin her biri duvara yaslanmış, başları eğik ağlıyordu. Dağın korkusuz yiğitlerini böylesine eğip büken, Komutanlarının şuan da hastane odasında makinelere bağlı bir yatakta yatıyor olmasıydı. Ömer Üsteğmen yere çökmüş dizlerinin üstüne dirseklerini koyarak için için ağlıyordu. Ailesinin tek çocuğuydu, Tuna’yı her daim kardeş görmüştü birlikte verdikleri sözü vardı. Öleceklerse bu birlikte olacaktı. Ayrı gayrı olmayacaktı. Tabi kader aynısını düşünmüyor olabilirdi.
“Kardeşim, beni bırakma oğlum işte dayan” Fısıltıyla kendi kendine konuştu.
“Ben tek çocuğum, sen benim kardeşim oldun.” İlk defa karakterine zıt bir şekildeydi, canı yanıyordu.
SARE LİA SARUHAN’IN AĞZINDAN
Nazım abinin arabası hastanenin önünde durduğunda kapıyı açmamla çıkmam bir olmuştu hastaneye doğru koşuyordum. Nazım abi ne olduğunu anlayamadan arkamdan koşmaya başladı. Seslendi ama durmamamıştım, danışmaya yöneldim halim nasıldı bilmiyorum ama sekreter beni görünce endişeyle ve korkuyla ayağa kalkmıştı.
“Ben Tuna Yüzbaşı’ya geldim, buraya getirilmiş saat 06:00’da” Sekreter öyle bir bakıyordu ki bir an bayılacağımı falan düşündüğünü düşünmüştüm.
“Yakını mısınız?” Yine aynı soruydu artık sabrım tükeniyordu. Ağlamam daha da şiddetlenmişti.
“Ya niye herkes bunu soruyor, önemsediğim için gelmiş olamaz mıyım ayrıca nişanlısıyım lütfen söyler misiniz artık?” Öyle bağırmıştım ki hastanedeki herkes dönüp bir daha bakmıştı. Sekreter şaşkınlıkla yerinde kalakaldığında tam ağzımı açmıştım ki tanıdık sesle arkamı döndüm. Ahmet Başçavuşu görmüştüm, hali o kadar kötüydü ki bir an en kötü senaryolar beynimin içine üşüşmüştü.
“Sare” Sesi fısıltıyla çıkmıştı.
“Tuna’nın durumu çok mu kötü?” Ağlayarak ona baktığımda onun da benden farksız olmadığını gördüm. Gözleri şişmişti.
“Abim ameliyattan 1 saat önce çıktı yoğun bakıma aldılar, henüz bilgi verilmedi.” Elimi ağzıma götürdüm bu kadar kötü olmamasını dilemiştim.
“Onu görebilir miyim?” Çaresizce sordum içimden feryat ediyordum.
“İçeriye almazlar ama camdan görebilirsin, 3.katta D203 nolu oda” Başımı sallayarak hızla merdivenlere yöneldim. 3 katı ne ara çıktığımı hatırlamıyordum bile, sağa doğru döndüğümde Karasu timini gördüm. Ben onları hiç böyle yıkılmış görmemiştim, her zaman dik duran, yenilmez görünen Karasu timi darmadağın olmuştu. Gözlerim yere diz çökmüş Ömer Üsteğmene değdi, onu ilk defa böyle çaresiz hıçkıra hıçkıra ağlarken görmüştüm. Tüm vücudum yay gibi gerilmişti, korkuyla bir adım attım neden bu kadar yavaş hareket ettiğimi sorgulayamamıştım. Neyi görmekten korkuyordum bilmiyordum. Adımlarım onu görmek isterken aynı zamanda onu o halde görmeyi hiç istemiyordu.
Yoğun bakım servisinin önüne geldiğimde, gözlerim yavaşça Karasu timinin üzerinde gezindi hepsi gözyaşlarını saklamaya çalışsalarda o iri cüsseleriyle tamamen savunmasızlardı. Başımı sağa doğru çevirdim ve onu gördüm Tuna’yı, kalbimi böylesine dehşetle sarsan adamı gördüm. titreyen ellerimi cama koydum, ağlayışlarım daha da yükseldi. Artık kendimi tutmuyordum. Tüm bedenim yanan ormanın içinde kalmışta kül olmuşum gibi alev alevdi.
“Tuna” Ellerimi camda oynattım sanki ona dokunabilecekmişim gibi, sesim fısıltıyla çıkmıştı. Makinelere bağlı, gözleri kapalıydı hiç hareket etmeden öylece yatıyordu. Başımı cama yasladım ağlamamı durdurmaya çalışmadım. Kimseden çekinmiyordum. Kalbime iyi gelen adamın acısını çekinmeden yaşayacaktım. Kimin ne düşündüğü umrumda değildi ben onu, kendime bile diyemediğim şeyleri sana söylemeye hazırdım Tuna, ne olur uyan ve yine bana gel.
“Geri gelecek misin?”
“Dönebileceksem evet”
“Beni bekleyecek misin?”
“Dönebileceksen evet”
Zihnime son konuşmalarımız üşüştüğünde ağlamalarım hıçkırıklara teslim olmuştu. Ben hayatımda bu yönden hiç bu kadar acı çektiğimi hissetmemiştim. Tuna ne olur uyan, bana ben sana kaybediyorum, yine sana geliyorum demiştin. Lütfen yine bana gel Tuna, seni tüm kalbimle bekliyorum.
YAZARIN KALEMİNDEN
Karasu timi cama yaslanmış hıçkıra hıçkıra ağlayan Sare’ye şaşırmamıştı. Çünkü hepsi az çok biliyordu. Ömer Üsteğmen göz yaşlarını koluna silerek yerden kalktı. İçi yansa da karşısında gördüğü kızın haline içi gitmişti.
“Sare” Sare adını duymasıyla yavaşça başını camdan kaldırdı ve Ömer Üsteğmene baktı.
“Ömer Üsteğmen” Öyle umut dolu konuşmuştu ki ona bir şeyler söylesin istiyordu. Bunun bir kabus olduğunu ya da Tuna’nın çok iyi olduğunu söylesin istiyordu.
“Tuna iyi olacak” Bu ona yetmişti içinde bir umut yeşermişti.
“Doktor ne dedi?” Ömer Üsteğmen, gözlerini Tuna Yüzbaşı’dan çekerek Sare’ye baktı.
“Henüz bilgi verilmedi ama ben iyi olacağına inanıyorum, benim kardeşim hem güçlü hem de inatçıdır.” Sare gözyaşları arasında yeniden cama baktı.
“Ben çok korkuyorum.” Bunu söylediğinde Ömer Üsteğmen gözlerini kaçırdı. Çünkü kendisi de korkuyordu.
“İyi olacak, inanıyorum.” Kendisini de buna inanmaya zorluyordu. Sare başını sallamıştı.
Sare evine gitmeyi tercih etmemişti o gece orada kalıp, Tuna Yüzbaşı’yla olmak istiyordu. Kendisini hastane odasında hiç yalnız bırakmayan Tuna Yüzbaşı’yı bu sefer Sare’de bırakmak istemiyordu. Sabah olduğunda Sare cama yan yaslanmış, gözlerini kapatmış için için ağlıyor ve içinden dua ediyordu. Şuan da kendisini olduğundan daha yalnız hissetmişti. Bu köyde kimsesi yoktu kimsede teselli bulamıyordu.
“Sare” Ömer Üsteğmen seslendiğinde camdan başını kaldırmadan gözlerini açarak ona baktı.
“Dün geceden beri öylece ayaktasın yorulmuş olmalısın, biraz dinlen istersen” Ömer Üsteğmen üzgündü ama Sare’yi böyle görünce onun haline daha da üzülüyordu. Kimseyle konuşamıyordu ne de olsa kendilerini çok iyi tanıma fırsatı olmamıştı. Üstelik timi birbirini teselli edebiliyordu ama Sare sadece için için öylece gözlerini kapatmış kendisini bir şey olmayacağına dair teskin ediyordu. Yalnız görünce de üzerine çöken hüzünle onu teselli etmek istemişti. Kardeşinin kendisine etmiş olduğu itiraflardan sonra istemsizce Sare’ye karşı korumacı tavrını gösteriyordu. Çünkü bir şey olursa, Tuna Yüzbaşı uyandığında neden ona sahip çıkmadın desin istemiyordu.
“Ben iyiyim teşekkür ederim.” Gözyaşları hala yanaklarından süzülürken iyi olduğunu göstermek için hafifçe tebessüm etti.
“Buranın hastane olduğunu unutmayın, siz kalabalık yapmayın Sare hanım, lütfen gider misiniz?” Ömer Üsteğmen şaşkınlıkla kendilerine doğru gelen Haze’ye baktı. Haze sinirli adımlarla gelirken keskin gözleri nefretle Sare’ye bakıyordu.
“Koskoca hastanede bir tek Sare mi kalabalık yapıyor Haze?” Ömer Üsteğmenin sesi sinirli çıkmıştı.
“Sare hanıma ve yalanlarına ihtiyacımız olduğunu sanmıyorum Ömer!” Ömer Üsteğmen kaşlarını çattı ne demek istediğini anlamamıştı. Sare de şaşkınlıkla baktı. Karasu timinin geri kalanları ise hayretle Haze’yi dinliyordu.
“Ne demek istiyorsun anlamadım?” Sare kaşlarını çatmış gözyaşları içinde Haze’ye baktı.
“Sen daha iyi bilirsin, Tuna’yla nişanlı olduğun yalanını uydurdun sonuçta!” Sare yutkunarak Haze’ye baktı. Buna mecbur kalmasa yapmazdı. Ardından sadece Ömer Üsteğmene ve Karasu timine baktı.
“Ömer Üsteğmen, ben anlatayım böyle bir şeyi söylemek gibi bir niyetim yoktu. Ben bir kabus gördüm de Tuna’yı birisi yaralıyordu ve çok korktum. Kaç gündür içimde bir sıkıntı vardı. Bende Karargahı arayıp bilgi almak istedim. İlkinde yakını değilseniz veremeyiz dediler sonra ikincisinde de böyle bir haberi veremeyiz deyince bende korkuyla ve endişeyle nişanlısı olduğumu ve bilgi almak istediğimi söyledim. Kesinlikle yalan söylemek gibi bir niyetim yoktu gerçekten” Telaşla kendimi açıklamaya çalışırken istemsizce beni düşürdüğü durum için sinirden ağlıyordum. Kendimi küçük düşürülmüş gibi hissetmiştim. Ömer Üsteğmenin bana kötü bir tepki vermesini beklemiştim ya da timden herhangi birinin açıkçası beni kovacaklarından bile korkmuştum ama bu olmadı.
“Evet yakını olmayana bilgi verilmiyor ama bence bu büyütülecek bir şey değil. Sonuçta merak ettiği için söylemek zorunda kalmış bunu bu şekilde, yani herkesin ortasında yalancı diye söylemek doğru değil Haze” Ömer Üsteğmen kaşlarını çatmış Haze’ye bakarken Haze şaşkınlıkla baktı.
“Sen kendinde misin Ömer, bu kız bildiğin Tuna ile kendisini kendi kafasında nişanlayıp yalan söylemiş nasıl bir amacı varsa, neyse Tuna’nın doktoruyum ve burada kalmasını istemiyorum o yüzden daha fazla burada kalabalık yapma!” Sesini yükselterek konuştuğunda bile aklım orada değildi gözlerim Tuna’daydı onu bırakıp hiçbir yere gitmeyecektim.
“Haze kendine gel, yaptığın hiç hoş bir şey değil.” Bunu başka bir asker söylemişti ama adını bilmiyordum. Ona minnetle baktım.
“Biran haklı, ne olursa olsun kimseyi bu şekilde kovamazsın.” Murat Teğmeni biliyordum ve az önce konuşan kişininde isminin Biran olduğunu öğrenmiştim.
“Sare hanım, ben güvenlik çağırmadan gider misiniz?” Sinirlenmeye başlıyordum yani daha doğrusu Sirel çıkmak için an kolluyor gibiydi ve ben bunu istemiyordum.
“Ne güvenliği Haze, ne saçmalıyorsun burada güvenlik varsa o da biziz, gelsin alsın bakalım güvenliğin bizden alabiliyorsa?” Ömer Üsteğmeni hiç bu kadar sinirli görmemiştim, tamam çok denk gelememiştim ama geldiğimizde de espirili bir mizacı olduğunu anlamıştım.
“Ömer sen ne yaptığını sanıyorsun, benim yanımda olacağına gerçekten bu kızın safında mısın?” ‘Bu kız’ beni bu şekilde nitelendiriyordu, sanırım Karasu timiyle yakınlığı vardı o yüzden destek görmediği için içerlemişti. Bir an yanımda İmre’yi istemiştim. Bu kadar yalnız olmak canımı yakmıştı.
“Sen benden ne istiyorsun, ben sana ne yapmış olabilirim. Seni tanımıyorum bile, ben hastane odasında o haldeyken bile bana doktorum olduğun halde öyle kabaydın ki, amacın ne senin gerçekten merak ediyorum. Şuan da bunun konuşulacağı yer ve zaman değil, illa tartışmak istiyorsan bunu şimdi yapmamıza gerek yok üstelik seni tanımıyorken?” Haze güldüğünde anlamsızca ona baktım. Gerçekten koyun can derdindeydi kasap et, bu kızın kafayı yediğini düşünüyordum.
“Senin ne olduğunu biliyorum, nasıl bir amacın olduğunu da o yüzden bana saf numaraları yapma bugün niye böyle bir yalanı uydurduğunu bilmediğimi mi sanıyorsun?” Sirel içimde köpürüyordu eğer çıkarsa neler olacağını az çok kestirebiliyordum, çünkü muhtemelen onu duvara yapıştırır nefessiz bırakana kadar boğazını sıkardı. Açıkçası bu fikir bana da cazip geliyordu ama bunu kimse görmesini istimiyordum. Çünkü bana deliymişim gibi bakmaları beni daha çok üzerdi.
“Haze yeter!” Ömer Üsteğmen bağırdığında irkilerek istemsizce geri gitmiştim. Açıkçası cevap vermek istemiyordum. Çünkü verecek kadar umursamıyordum.
“Aptalsın Sare, senden bu yüzden nefret ediyorum. Kendini savunamayacak kadar acizsin!” Sirel’in sesi kulaklarımda uğuldadığında ellerimle camdan destek aldım gözlerim kararmaya başlıyordu. Tırnaklarımı elime geçirerek nefesimi düzeltmeye çalıştım çok korkuyordum.
“Burada herkesin yarası varken, benim kardeşim içeride canıyla cebelleşirken senin tek düşündüğün Sare mi?” Ömer Üsteğmen şimdi gerçekten öfkelenmişti.
“Ben onun doktoruyum!” Eliyle camı gösteriyordu. “Burada kimin beklemesine izin verirsem o bekler ve ben onun burada kalabalıktan başka bir şey yapmadığını biliyorum.” Ömer Üsteğmen başını iki yana sallayalıp yüzünü buruşturdu.
“Yazık, burası kalabalık oluyorsa o zaman ben giderim Sare kalsın.” İstemsiz hayır demek için atılmıştım ki Ömer Üsteğmenin ardından Karasu timi de gidiyordu.
Kaç saattir ayakta öylece bekliyordum bilmiyorum, ayaklarımın sızısından duramıyordum. Bir kaç dakika önce Karasu timi Komutanlarına bakmaya gelmişti. Ömer Üsteğmen ortalıklarda görünmüyordu. Sağıma soluma bakındım duvar dibinde bir çıkıntı vardı oradan görünmeyeceğimi ummuştum.
Yere oturduğumda ayaklarımı kendime çektim başımı dizlerimin üstündeki bileklerime koymuştum. Karasu timine sırtım dönüktü. İstemsizce ağlamak istiyordum bana söylenen sözleri artık içim almıyordu. Haze her geldiğinde bana mide bulandırıcıymışım gibi bakıp odaya girip ona dokunurken bana nefretle baktığında, içimde istemediğim bir şeyler oluşuyordu. Üstelik ben Tuna’yı çok özlemiştim. Onu 1 aydır görmüyordum ve bu şekilde göreceğimi beklememiştim. Tuvalet camından girer diye çoğu gece uyumamıştım.
Ağlamaya başladığımda başımı dizlerime kapadım hıçkıra hıçkıra ağlıyordum. Hiçbir zaman ağlamayı eziklik olarak görmemiştim. Benimde kendimi ifade ediş şeklim buydu belki de, ama şuan çektiğim acı çok başkaydı sanki hayatım boyunca benden koparılan parçamı bulup yeniden kaybetmek üzere gibiydim.
Onunla yaptığımız son konuşmayı hatırladığımda ağlamam daha da şiddetlendi. Onu gerçekten seviyordum. Evet sonunda kendime itiraf etmiştim. Ben ona gerçekten tüm kalbimle bağlıydım ne olursa olsun onu seviyordum, ben Tuna Yüzbaşı’ya sanırım baya baya aşık olmuştum.
“Niye bıraktınız kızı tek başına?” Ömer Üsteğmen Karasu timine itafen sormuştu. Onun sesini duymuştum.
“Açıkçası emin olamadık, yalnız kalmak ister mi diye, o yüzden bir şey de yapamadık.” Bu gerçekten hoş bir davranıştı ama ben yalnız kalmak istemiyordum.
Yanımda bir hareketlilik hissettiğimde başımı hafifçe kaldırıp Ömer Üsteğmene baktım. Ömer Üsteğmen diz çöktü bana bakmıştı. Gözlerime farklı bakıyordu, acır gibi değildi bu bakışı biliyordum. Bana ağabeyim gibi bakıyordu.
“Sare, bak 2 gün olacak neredeyse, böyle olmaz hadi gel bir şeyler ye” Elindeki tost ve meyve suyunu göstermişti. Beni düşünen birileri vardı bu beni daha fazla duygulandırmıştı.
“Tuna aç mıydı?” Ömer Üsteğmen gözlerini anlık olarak kapadı.
“Biz dağda avlanırız, kuzu kestik.” Hafifçe tebessüm ettiğinde karşılık verdim.
“Haze’den bilgi aldım, Hayati tehlike riskini atlatmış sadece uyanmasını bekleyecekmişiz.” Umutla baktım gözlerim sanki hiç durmadan yaş üretiyor gibiydi.
“Gerçekten mi, bana acıdığın için eğer böyle söylüyorsan” Başını hızla iki yana salladı.
“Sana neden acıyayım Sare, sen gayet kariyerinde başarılı bir Öğretmensin, ayrıca şuan üzülmen ya da ağlaman da çok normal, biz gibi değer verdiğin insanı öyle görmek seni de üzdü.” Doğruydu, ben acınacak biri değildim ama nedense sanki benim psikolojik durumumu birileri öğrenirse bana acıyacağını düşünüyordum.
“Tuna yaraladığında onu kenara çeken bendim, konuşma fırsatımız oldu. Sadece iyi hissetmen için söyleyeceğim yoksa bana düşmez. Sana söyleyecek çok şeyi varmış bana ölmeme izin verme dedi, sana gelmek için” Gözlerimi kapattım, biliyordum bana söyleyeceği çok şeyi olduğunu biliyordum sadece içinde bir savaş vardı ve bu savaşı hep bana kaybediyordu. Bu seferde mutluluktan ağlamıştım.
“Teşekkür ederim” Ağlarken bir anda beni kendisine çekti göğsünde ağlamaya başladım. Sanki bana ağabeyim sarılmış gibi hissettirmişti. İçimden sadece bu geliyordu.
“Bunları ağlama diye söylemiştim ama madem ağlayacaksın ağla” O tanıdık barut kokusu burnuma dolduğunda tüm vücudum Tuna’yı anımsamıştı.
YAZARIN KALEMİNDEN
“En azından birilerimiz ağlayabiliyor.” Haze uzaktan Ömer Üsteğmen ve Sare’ye bakıyordu.
“Bu kız önüne her gelenle böyle yakınlık kuruyor demek ki, yakında Ömer’le de nişanlıyım der.” Camdan Tuna Yüzbaşı’yı izleyerek konuşmuştu.
“Siz kadınlar, eşitlik isteyip kendi aranızda bile eşit davranamıyorsunuz birbirinize, burada durmuş hemcinsini ne kadar kötü bir şeyle suçluyorsun.” Ahmet Başçavuş yüzünü buruşturarak konuştuğunda, kan çanağı olmuş gözlerinde hiçbir ifade yoktu.
“Haklıyım Ahmet” Ahmet Başçavuş ellerini cebine soktu ve duvara yaslandı.
“Değilsin” Haze bıkkınlıkla konuştu.
“Seninle tartışmayacağım Ahmet” Ahmet Başçavuş omuz silkti hiç umrunda olmamıştı.
SARE LİA SARUHAN’IN AĞZINDAN
Ömer Üsteğmenin ısrarıyla benim için aldığı tostu aceleyle bankların üzerinde yiyordum bir an önce Tuna’nın yanına gitmek istiyordum.
“Kızım, sen niye böyle ağladın, orada yatan yakının mıydı?” Yine aynı soruydu, bunu bende bilmiyordum. Gözlerime daha çok doldu.
“Nişanlısı” Duyduğum sesle aceleyle soluma baktım.
BÖLÜM SONU
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
75.03k Okunma |
6.34k Oy |
0 Takip |
92 Bölümlü Kitap |