STOK BÖLÜMLER YAZIP UNUTMAKTA TAM BENLİK BİR OLAY 😁😂
SİZE BOMBALAR BOMBASI BİR BÖLÜMLE GELDİM HADİ YİNE İYİSİNİZ 🫀🫶🏻
OY VE YORUMLARINIZI BEKLİYORUM YORUMLARINIZA CEVAP YAZMAK AŞIRI HOŞUMA GİDİYOR. TEPKİNİZE BAYILIYORUM🥹❤️🔥
Şaşkınlıkla karşımdaki orta yaşlı adama baktım onu tanımıyordum ama nedense sesi çok tanıdık geliyordu. Kadın vah vah diye halime üzülerek yanımızdan ayrıldı. Neyseki teselli etmeye çalışmadı şuanda edilecek kadar sakin değildim.
“Oğlumun nişanlısı olduğunu bilmiyordum. Halbuki ilk benim bilmem gerekirdi.” Panikle ayağa kalkmıştım çok mahçup oldum. Bu adam Tuna Yüzbaşı’nın babasıydı ve ben babasıyla ilk defa böyle bir ortamda ve berbat görünen şişmiş gözlerimle tanışacağımı aklımın ucundan bile geçirmiyordum.
“Ben gerçekten özür dilerim, yani açıklayabilirim.” Ben panik yapınca belli belirsiz bir tebessümle baktı. Bakışları tıpkı bir babanın bakması gerektiği gibi bir sıcaklıktaydı. İstemeden Tuna’nın çok şanslı bir çocuk olduğunu düşündüm. Çünkü benim babam bana hiç böyle bakmamıştı. Başımı eğdim bu daha fazla ağlamamı sağlacak gibiydi. Bana babalık yapan öz babam değil ağabeyimdi, ben okula velim olarak babam çağırıldığında bile öğretmenlerime babamın ağabeyim olduğunu söylerdim. Onlarda ne kadar genç olduğunu düşünüyor hatta çoğu abime gizliden gizliye yürüyordu.
“Ben anladım kızım, merak etme mübalağa yapıyorum. Afiyet olsun.” Ardından gözleri yanındaki askerine gittiğinde ben utançla gözlerimi kaçırmıştım.
“Teşekkür ederim” Gülümseyerek yeniden Tuna’nın babasına baktım. Anlayışla başını salladı.
“Sare hanıma göz kulak olun, Tuna uyanınca nişanlısını sağ salim bulsun.” Şok içinde bakarken Tuna’nın babası tebessüm ederek yanımdan uzaklaşmıştı. Bense uyandığında ne diyeceğimi şimdiden düşünüyordum.
Tostumu bitirememiştim çünkü başımda iki asker bekliyordu. Onlar bana bakmasa da ben utancımdan yiyemiyordum aslında buna gerek yoktu ben gayet sağ salimdim.
“Ya Ömerim, canım cigerim bi deyin hele, Tuna Yüzbaşımın durumu nedir?” Nazım abinin sesini duyduğumda o yöne baktım. Ömer Üsteğmeni köşeye sıkıştırmış soru yağmuruna tutuyordu.
“Bende bilmiyorum ki devlet sırrı gibi saklıyor bir şey söylediği yok.” Nazım abi şaşkınlıkla bakmıştı muhtemelen kimden bahsettiğini Ömer Üsteğmen ve benden başkası anlamamıştı.
“Dokturlara gidek sorak Ömer Üsteğmenim” Ömer Üsteğmen sanki benim aklıma bu gelmedi der gibi Nazım abiye bakınca normalde olsa güleceğim tepkisine şuanda ifadesizce izliyordum.
“Sordum, hayati tehlikesi yok uyanmasını bekleyeceğiz dedi.” Bana söylediklerini aynen söylemişti.
“Ee ne zaman uyanacakmış?” Ömer Üsteğmen kendisini salmayan Nazım abiye bıkkınlıkla baktı.
“Nazım abicim ben nereden bileyim, senin gibi bende sabırsızlanıyorum ama elimden bir şey gelmiyor.” Nazım abi hüzünle baktı. Karasu timini gerçekten çok seviyordu. Bana sürekli onlarla ilgili anılarını anlatıp duruyordu. Bir an onlarla benimde anılarım olsun istemiştim. Kim bilir belki ilerde olurdu.
“Haklısın, haklısın bende bekliyorum burada, Tuna Yüzbaşım uyanmadan hiç bir yere gitmem.” Bu istemsiz hoşuma gitmişti gerçekten çok seveni vardı. Nazım abi sessizce hastanedeki diğer banklara yöneldi orada bekledi.
“Nazım abi sen eve git istersen, yorulma burada uyanırsa söz ben arayıp haber edeceğim.” Ömer Üsteğmenin yine vicdanı el vermemiş olacak ki Nazım abinin yanına gidip oturdu.
“Yok Ömer Üsteğmenim ben gitmem.” Ömer Üsteğmen başını sallayarak konuştu.
“Valla inatsın neyse sen bilirsin” Ömer Üsteğmen yanından ayrıldığında yeniden Tuna’nın bulunduğu yere gidiyordu.
Tostumu zar zor yedikten sonra hızlı adımlarla yoğun bakım servisinine gelmiştim. Camdan Tuna’yı izliyordum Haze yanındaydı.
“Ateşini düşürmek için iğne yapacağız.” Haze’nin yarı açık kapıdan sesi duyuluyordu. Gözlerime düşen anıyla istemsizce tebessüm etmiştim. Sabaha kadar başında ateşini düşürene kadar çabalamıştım. Onu ilk gördüğümde hiç bu noktaya kadar geleceğimizi tahmin etmemiştim. Haze odadan çıkıp bana bakarak sertçe kapıyı kapattığında gözlerimi gözlerine dikmiştim.
“Burada hangi sıfatla bekliyorsunuz?” Dişlerimi sıktım. İmre’yi bir kez bile hastasını görmeye gelen insanlarla bu şekilde kabaca konuşurken görmemiştim.
“Ahh, nişanlısı olduğunuz yalanını uydurmadan söyleyin lütfen” Hiçbir cevap vermeden kaşlarımı çattığımda tüm vücudum sinirden gerilmişti.
“Peki siz hangi sıfatla beni burada istememe haddine sahip olduğunuzu düşünüyorsunuz?” Benden bu tepkiyi beklemiyordu ona soğuk bir gülüş bahşetmiştim.
“Biliyor musunuz ben köyde öyle hakaretler duydum ki bu kadarını ömrü hayatımda duymamıştım ama asıl canımı sıkan, beni mesleğim üzerinden elde etmek istedikleri şeyle vurmaya çalışmalarıydı ve ben benim mesleğimi kullanarak beni vurmaya çalıştıkları imalardan nefret ediyordum. Siz ise kendi mesleğinizi çıkarlarınız doğrultusunda kullanmaktan çekinmiyorsunuz ben ise kendi mesleğime uzatılacak herhangi bir dilden tiksiniyorum. O yüzden burada bana doktorum ben, kalabalık olsun istemiyorum laflarını yapmayın.”
İçimde benimle böbürlenen Sirel ikinci kez gururlanmıştı. Sanırım yavaş yavaş beni sevmeye başlıyordu. Ya da onun gibi davrandığım için benim bedenimde hüküm sahibi olmaya daha çok yaklaştığını düşünüyordu. Haze ise sözlerim karşısında şaşkınlıkla bana bakarken ağzını iki kez açtı kapadı ama sessiz kalmayı tercih etmişti.
“Hayatınız boyunca iyi şartlar altında yaşadığınız için böyle konuşmanız oldukça normal” Sözlerimi görmezden gelip beni yeniden çok farklı yerden vurmaya çalışıyordu.
“İsterseniz size psikiyatrist ayarlayabilirim, malum en son iyi görünmüyordunuz?” İşte şimdi tüm bedenim alevler içerisinde gibiydi, bakışlarına baktığımda gözlerimin dolmaması için kendimle cebelleştim. Bunlar çok acımasız ve kırıcı sözlerdi kimse hasta olmak istemezdi. Kimse beklenmeyen kişilikleriyle yaşayıp her anını kendisini delirmedim diye kontrol ederek geçirmek istemezdi. Hiçbir şey söylemeden öylece bakmıştım karşımda gülümseyerek yüzümün aldığı ifadeyi izliyordu. Onurum fazlasıyla sarsılmış kalbim de istemsizce kırılmıştı. Hayatım boyunca insanların bana bu şekilde bakacak olmalarından deli gibi korkuyordum. Ne yazık ki yutkunmayacağım kadar korktuğum başıma gelmişti.
“Haze hanım!” Arkamda duyduğum ses demin gördüğüm Tuna Yüzbaşı’nın babasına aitti.
“Buyrun Yavuz bey” Gülümseyerek ona bakıyordu bense başımı yere eğmiş kendimden utanıyordum. Ben neden kendimden utanıyordum. Hiçbir suçum olmadığı halde kişiliklerimin benden bağımsız hareket etmesinden mi yoksa nişanlısı olduğumu söyleyip onu merak ettiğim için buraya gelmemden mi?
“Az önceki sözleriniz bir doktora göre hiç etik bir davranış değil, üstelik önceden hastanız olan biriyle bu şekilde konuşmanızı hiç hoş karşılamadım. Sare hanımın doktoru olduğunuz süreçte yaşadığı olayın getirdiği psikolojik etkilerle vurmak bir doktorun yapacağı bir iş değil. Bunu size hiç yakıştıramadım.” Haze’nin yüzünün aldığı ifadeye bakılırsa gerilmişti. Kendisini şimdi hiç görmediğim yüz ifadeleriyle izliyordum. Eğilip bükülüyor ve hiçbir şey diyemeyip utanıyordu.
“Ben…” Tuna’nın babası onu dinlemeden yanıma gelerek oğlunu camdan izledi.
“Ömer” Sesi oldukça gür ve sertti.
“Tuna hakkında başka bir bilgi var mı öğrenmem gereken?” Ömer Üsteğmen düşünceli bir ses tonuyla konuştu.
“Bizde doktorunun bizim içimize su serpecek bir şeyler söylemesini bekliyoruz Komutanım” Gözlerini orada öylece kalan Haze’ye çevirmişti.
“Doktor hanım bilmemiz gereken bir şey var mı?” Sesi soğuk ve mesafeliydi, benimle konuşurken bu ses tonunda konuşmadığını farketmiştim. Boğazım düğüm düğümdü birilerinin yaralarıma ilk dokunuşu değildi ama uzun zaman sonra ilk savunmasız kalışımdı. Çünkü benden bir adım önde hep İmre olurdu ve kendisi bana gelecek herhangi bir söze ilk o cevap verirdi. Şimdi ben göğsüme yerleşen kırgınlıkla ne yapacağımı bilmiyordum. Bunu Haze sürekli bana karşı kullanırsa ne kadar yara alacağımı kestirebiliyordum.
“Aptalsın Sare, bana karşı direniyorsun ama kendi onurunu bir aptalın kırmasına göz yumuyorsun. Çektiğin acıyı burada ben çekiyorum ve sen beni baskılamaya devam ediyorsun!” Elimi cama koydum başım dönüyordu. İçim bir tuhaftı, kendime gelmek için yeniden tırnaklarımla avuçlarımın içindeki yaraları acıtana kadar kazıdım.
“Sirel, o zaten fazlasıyla üzgün onu daha fazla zorlama artık!” Lia’nın sesini duyduğumda sol elim başıma doğru gitti.
“Ben oyun istiyorum.” Bu farklı seste kimindi dehşetle etrafıma baktım.
“Benim ders çalışmam lazım, ders çalışmak istiyorum ben, ders çalışmalıyım” Bu da neydi bunlar kimdi benimle kim konuşuyordu.
“Ayool tırnaklarıma daha pedikür yaptırmadım ne dersi” Bu garip seste neydi, kafamın içinde sakız çiğneyerek ağzını yaya yaya konuşan erkek ama aynı zamanda kadın sesine benzeyen tuhaf bir ses vardı.
“Bunca zamandır ders çalıştıkta ne oldu, bundan sonra yan gelip yatacağım.” Bu da kimdi kafamda birden fazla ses vardı. Ellerimle başımı tutmaya başladım. Zeminden sanki yüzlerce vardı nefes alışverişlerim kesik kesikti gözlerim kararıyordu.
“Sare!” Bir ses duydum ama bunun kime ait olduğunu bilmiyordum. Onları sanırım Haze tetiklemişti. Önder abiyi artık daha iyi anlıyordum kişiliklerim benim duygu değişimime göre çıkıyordu. Neler oluyordu bundan kurtulmak istiyordum. Bedenim dehşetle sarsıldı ayaklarım gücünü kaybettiğinde cama yaslı bedenimin aşağıya doğru kaydığını hissettim sonrasında her şey kapkaranlıktı.
YAZARIN KALEMİNDEN
Ömer Üsteğmen Komutanıyla konuşurken gözleri elleriyle başını tutmaya çalışan ama sanki başının yerini bulamıyormuş gibi hareket eden Sare’yi bulmasıyla Sare’nin kayarak düşmesi bir olmuştu.
“Sare!” Başını ellerinin arasına aldığında Haze’ye doğru baktı.
“Ona gelip bakmalısın” Yavuz Albay telaşla Sare’ye döndüğünde Karasu timi de endişelenmişti ama endişe etmeyen tek bir kişi vardı o da Haze’ydi.
“Ben birilerini çağırayım acile getirin.” Umursamaz bir tavırla konuştuğunda arkasını döndü ve yürümeye başladı. Ardından Ömer Üsteğmen ona olan sinirini görmezden gelerek Sare’yi kucağına aldı ve acile doğru ilerledi. Sare’nin başı kollarından sarkıyordu. Hızlı hızlı giderken saçlarına değen Rüzgar saçlarının her yere uçuşmasını sağlamıştı. Sare’nin karnındaki kolu yavaşça aşağıya düştüğünde adımlarını daha da hızlandırdı.
🪖
HAYAL
“Tuna” tatlı naif bir ses tonu kendisine seslendiğinde arkasına döndü ama kimseyi görememişti. Üniforması çamurlu ve kanlar içindeydi.
“Tuna neredesin?” Gülen kızın sesi şimdide endişeyle çıkıyordu. Tuna merak içinde ormana doğru koşmaya başladı.
“Tuna!” Kızın sesi acı çeker gibi duyulduğunda göğsünde inanılmaz bir korkuyla alelacele ormanda arkasına ve sağına soluna baktı ama hiçbir şey görmüyordu.
“Tuna!” Göğsü dehşetle kasılmıştı, nereye koştuğunu bilmeden öylece ilerliyordu.
“Neredesin!” Tuna Yüzbaşı dehşetle bağırdı. Sesi takip ediyordu ama ses bir türlü yakınlaşacak gibi değildi.
“Geç kaldın Tuna!” Dehşetle başını sallayarak koştuğunda gözleri pusluydu ayağı taşa takılıp yere düştü. Ardından şok içinde yere baktığında kan gönlünün tam ortasındaydı. Doğrulmaya çalışırken üniformasından sızan kanlar toprakla bütün haline gelen kanların üzerine damlıyordu. Etrafına baktı ağaçlara asılmış kendisiyle aynı üniformayı giyen askerleri gördü bir sürü ağaca askerler asılıydı.
Yanlarına koştuğunda gördükleriyle sarsıldı tüm vücudu alev alev yanmaya başladı. Bu askerler kendi timiydi ağaca asılmışlardı, kimisinin boynu, kimisinin uzuvları kesilmişti ve bedenlerinden akan kanlar yerde göl birikintisine sebep olmuştu.
“Hayır, hayır Karasu, hayır!” Dehşetle onlara bakıyordu. Onları bu halde görmek onu mahvetmişti.
“Tuna yardım et!” Yeniden kulaklarında aşina olduğu sesi duydu. Kan gölünün üzerinden geçerken yerde postalları ses çıkarıyordu.
“Tuna!” Bir çığlık duyduğunda daha fazla koştu sanki bu yolun sonu yokmuş gibiydi, hemen ötede ağaca asılmış bir kız gördü korkuyla ona doğru ilerledi. Bedeni titriyordu bu çok güçlü bir titremeydi.
Yaklaşmaya korksada yaklaşmaya başladı kız ağaca asılıyken tüm vücudundan kanlar yere sızıyordu. Başını yukarı kaldırdı ve yüzüne baktı.
“Sare” Fısıltı ve şok oluşla bedeni sarsıldığında büyük bir kuvvet onu derinden sarsıyordu.
“Bana geç kaldın Tuna” Sare kanlar içinde fısıltıyla konuştuğunda Tuna Yüzbaşı onu ağaçtan indirmek için aceleyle bir çözüm aradı. Gözleri pusluydu ve ne yapacağını bilemez halde kanlı ellerini başına götürdü. Etrafına baktı tüm ağaçlarda bedenler asılıydı ve kanlar ormanın yeşilliğini tamamen kırmızıya boyamıştı.
“Bana geç kaldın Tuna”
“Geç kaldın”
“Beni kurtaramadın”
“Bana geç kaldın”
“Bana geç kaldın Tuna”
Başını elleriyle tutarken aklında hiç susmayan bir ses vardı bedeni akıl almaz bir titremeyle sarsılıyordu.
🏥
“Doktor Haze, D203 nolu odadan bekleniyorsun.” Hastanenin anonsuyla birlikte Haze hızla oraya doğru ilerledi.
“Doktor hanım, hastanın nabzını alamıyoruz.” Tuna Yüzbaşı sedyede dehşet içinde titriyordu. Göğsü yukarı kalkıp sertçe aşağıya geri iniyordu. Haze soğukkanlı olmaya çalışarak müdahale etmeye başladı.
SARE LİA SARUHAN’IN AĞZINDAN
Anonsu duymamla beni yatırdıkları yataktan kalkıp serumu kolumdan sökmem bir olmuştu. Bu Tuna’nın yattığı odaydı göğsüm dehşetle sarsıldığında yine o 3 katı nasıl çıktığımı sayamamıştım. Cama dönmüş olan biteni izleyen Karasu timine baktım kalbim sıkışmıştı. Hızla cama yönelip camda kendime yer bulduğumda gördüğüm manzaraya korkuyla baktım.
“Kalbi duruyor” Kapı açıktı içerideki sesler duyuluyordu. Kalbi mi duruyordu?
“Elektro şoku hazırla hemen!” Haze emri verdiğinde hemşireler hızla dediğini yapmaya başladı.
“Tuna lütfen dayan ne olur.” Ömer Üsteğmenin çatallaşan sesini duyduğumda ona baktım oda ben gibi ağlıyordu. Nefesim kesildi.
“Hadi Komutanım”
“Sen güçlüsün ne olur uyan”
“Komutanım bizi bırakmayın”
“Komutanım yapmayın be”
“Hadi Tuna cevap ver şu makineye hadi be”
“Komutanım lütfen bu şekilde gitmeyin”
Gözlerimden yaşlar düşerken timine baktım onlar da en az benim kadar hatta belki de benden bile çok, dehşet içinde orayı izliyorlardı. Çektikleri acıyı anlayabiliyordum. Çünkü bende hissediyordum.
“Bir kez daha hadi!” Haze ardı ardına emirleri sıralarken Tuna’nın göğsü şiddetten yukarı kalkıp sonrasında geri iniyordu. Makine tek çizgi kalmaya devam ettiğinde yüreğimdeki sıkıntı beni boğmaya başlamıştı.
“Tuna yalvarırım aç gözlerini, lütfen” Cama başımı yasladım onu bu halde görmeye dayanamıyordum. Onu kaybetmek istemiyordum tüm hücrelerimle onu seviyordum. Şimdi kaybetmek istemiyordum. Hıçkıra hıçkıra ağladığımda benden farksız olmayan timinin seslerini duyabiliyordum.
“Bir kez daha hadi!” Hemşire Haze’nin dediğini yapmadı başını iki yana salladı.
“Haze hanım yanıt vermiyor. Artık kabullenmeliyiz.” Hemşirenin sözleriyle Karasu timi sinirle cama vurmaya başladı.
“Hayır devam et, durma devam et!” Haze hemşirenin olduğu yere giderek onu itti ve tekrar tekrar yapmaya devam etti. Ta ki yoruluncaya kadar durmadı, yorulunca bile durmuyordu. Onun ağladığını görmüştüm Tuna onun içinde değerliydi.
“Bana bunu yapma Tuna, lütfen benim ellerimde ölecek kadar vicdansız olma!” Haze ağlayarak sinirle bir kaç kez daha yaptığında yorgunluktan bayılacağını sanmıştım ama makinede ki ses ötmeye ve kıvrımlı çizgiler oluşturmaya başladığında derin bir nefes alarak ağlayarak yere çöktü. Tüm Karasu timi derin bir nefes alıp koridorda sıkıntıyla dağıldığında bir tek ben nefes almayı unutmuştum.
“Bir daha sakın ben sana dur demediğim sürece durma, senin yüzünden hastayı kaybedebilirdik!” Öfkeyle yerinden kalkıp hemşirenin kolunu tutup, sıktı ve bağırmaya başladı.
“Çık şu odadan hemen!” Haze bitkin bir halde odadan çıktığında ağlıyordu. Yüzünü kollarına silerek uzaklaşmıştı.
🩸
1 GÜN SONRA
YAZARIN KALEMİNDEN
Tuna Yüzbaşı sabah saat 09:00 sularında gözlerini açmıştı. Etrafa boş boş bakıyor bir şeylere anlam vermeye çalışıyordu. Ne olduğunu anlamamıştı. Kapının ardından sesler gelince gözlerini oraya çevirdi ama başı kalkmıyordu.
“Komutanım uyandı!” Ahmet Başçavuş sevinçle yerinde zıplayarak Haze’nin odasına doğru ilerledi.
“Haze, Komutanım uyandı hemen gel” Umutla gülerken Haze elindeki çay bardağını aceleyle bırakarak odaya doğru koştu.
“Tuna beni duyuyor musun?” Gözlerine ışık tuttu. Tuna gözlerine gelen ışıkla gözlerini kapadığında sesini bulmaya çalıştı.
“Evet” Haze derin bir nefes alarak konuştu.
“Kendini nasıl hissediyorsun?” Tuna Yüzbaşı vücudunu saran tuhaf bir hisle konuştu.
“Karasu iyi mi?” Nefes nefeseydi.
“Evet, hepsi iyi” Tuna Yüzbaşı başını sallayarak yutkundu.
“Peki Kerim o da iyi mi, kolundan vurulmuştu?” Haze gülümseyerek başını salladı.
“Evet o da iyi, ama ben seni sordum sen nasıl hissediyorsun?” Tuna Yüzbaşı kesik kesik nefeslenerek yeniden konuşmaya çalıştı.
“Hissetmiyorum.” Haze korkuyla konuştu.
“Ne demek hissetmiyorum, nasıl yani?” Tuna Yüzbaşı hafifçe tebessüm etti.
“Yani şuan bir şey hissetmiyorum demek istedim.” Haze korkuyla elini göğsüne koydu.
“Ya doğru dürüst cevap versene o zaman, aklım çıktı.” Tuna Yüzbaşı cama doğru baktı tam göremiyordu ama timinin cama sıralanmış onu izlediğini görmüştü.
“Bana Ömer’i çağırır mısın?” Güçlükle konuştuğunda gözleri kapanmak üzere gibiydi.
“Dinlenmen gerek” Tuna Yüzbaşı yutkundu.
“Lütfen” Haze başını sallayarak kapıya yöneldi. Karasu timi umutla ona bakıyordu.
“Ömer seni çağırıyor.” Ömer Üsteğmen kapıdan girerken Ömer Üsteğmen’in ardından Haze de girmişti.
“Kardeşim, nasılsın?” Tuna Yüzbaşı yorgunlukla baktı.
“İyiyim, sana bir şey sormam gerek.” Belli belirsiz bir kabusun etkisindeydi gözlerini her kapadığında o kabusu görüyordu.
“Sor tabi” Ömer Üsteğmen az çok tahmin etmişti.
“Sare, iyi mi?” Haze duyduğu isimle hayal kırıklığı ile Tuna Yüzbaşı ve Ömer Üsteğmene baktı. Bunu belli etmemeye çalıştı. Zoruna gitmişti bir süre yutkunamadı.
“İyi, geldiğin günden beri yanındaydı, dün gece binbir zahmetle evine yolladım biraz dinlensin diye, Sare’ye uyanırsan hemen haber vereceğime söz vermiştim. Haber verdim şimdiye yola çıkmıştır bile” Ömer Üsteğmen gülümseyerek konuşurken, Tuna Yüzbaşı’nın kasılan vücudu rahatlamıştı.
“Daha fazla yormayalım lütfen” Haze çatallanan sesini umursamadan konuşmuştu.
SARE LİA SARUHAN’IN AĞZINDAN
Tuna’nın hastenede oluşunun 4. Günüydü dün gece askeri araçla eve gelmiştim. Ömer Üsteğmen, Tuna Yüzbaşı uyanır uyanmaz haber vereceğine söz verdiği için eve gelmeyi kabul etmiştim, yoksa asla gelmeyi düşünmüyordum. Ömer Üsteğmen numarasını vererek tüm gece nasıl olduğunu bana söylemişti. Şuan da sabah olmuştu ve az önce beni Ömer Üsteğmen arayıp uyandığını söylediğinde aceleyle duşumu alıp üstümü değiştirip evden çıkmaya hazırlanıyordum. Kapıda Nazım abi bekliyordu yine birlikte gidecektik.
Köyden merkeze tam 3 saate yakın sürüyordu ama kar olduğu için daha da yavaş ve sakin gidiyorduk. Bir süre sonra hastaneye vardığımızda yine koşarak merdivenleri çıkmıştım.
YAZARIN KALEMİNDEN
Yavuz Albay, oğlunu görmek için yanına gelmişti. Tuna Yüzbaşı bir kaç saat öncesine kadar şimdi daha iyiydi.
“Nişanlın çok endişelendi Tuna” Tuna Yüzbaşı şaşkınlıkla babasına bakarken, Yavuz Albay ve Ömer Üsteğmen gülüyordu.
“Ne, anlamadım Komutanım” Gerçektende şaşkın ifadesiyle Komutanına bakarken, Yavuz Albay kahkaha atarak oğluna baktı.
“Sare, bir rüya görmüşte yaralanıyormuşsun, o rüyadan sonra sürekli geldin mi diye Karargahı aramış, yakını olmadığınız için bilgi veremeyiz demişler, işte vurulduğun günün sabahı yeniden aramış, tekrardan yakını olmadığınız için böyle bir haberi veremeyiz deyince, endişeyle ve panikle ben nişanlısıyım lütfen nişanlım hakkında bilgi alabilir miyim demiş.” Tuna Yüzbaşı şaşkınlıkla Ömer Üsteğmeni dinlerken, Ömer Üsteğmen gülerek anlatmaya devam ediyordu. Tuna Yüzbaşı, Ömer Üsteğmen’den gözlerini çekerek gülümsediğinde bu nedense hoşuna gitmişti.
“Nişanlandığını haber vermemene çok alındım oğlum.” Yavuz Albay güldüğünde Tuna Yüzbaşı yutkunarak bakışlarını kaçırdı.
“Yalnız çok endişelendi, bir ara bayıldı bir şey oldu sandık.” Tuna Yüzbaşı aniden endişeyle Ömer Üsteğmene baktı.
“Bana iyi olduğunu söylemiştin?” Sesinde hafif bir sinir vardı.
“Şuanda iyi dedim, geçmişten yeni bahsediyorum.” Tuna Yüzbaşı gözlerini kısarak baktığında, gözleri babasını buldu. Kendisine imayla bakıyordu.
“Komutanım, sizde bana öyle bakmayın rica ediyorum. Hasta yatağında nişanlanmadım ya” Yavuz Albay oğlunu utandırmaktan keyif alıyordu. Tuna Yüzbaşı ise gözlerini Ömer Üsteğmene dikmişti. Babası ona bu şekilde bakarken istemsizce utanıyordu ve utandığı için kendine sinirleniyordu. Ona göre koskoca adam utanamazdı.
SARE LİA SARUHAN’IN AĞZINDAN
“Sare yeniden hoşgeldin” Biran Teğmenin yüzü gülüyordu. Bu içime su serpmişti.
“Ömer Üsteğmen, Tuna’nın uyandığını söylemişti acaba onu görebilir miyim?” Gülümseyerek yeniden konuştu.
“Tabi hepimiz sırayla gördük zaten istersen göreb…..” Bunu der demez heyecanla oraya doğru koşmuştum.
“Ama şuan Albayım ve Ömer Üsteğmenim içeride diyecektim.” Arkamdan ne dediğini duymamıştım ama şuan durmakta istemedim. Camdan bakmadan hızla kulpu çevirip konuştuğumda donakaldım.
“Merhaba Yüzbaşı bey!” İçeriye sevinçle bağırarak girmiştim. Sanırım Biran Teğmen beni bunun için uyaracaktı ve ben onu dinlememiştim. İçeride sessizlik oluştu utanarak başımı eğdim. Çünkü bana şaşkınlıkla bakan Yavuz Komutan ve sırıtarak bakan Ömer Üsteğmeni görmüştüm.
“Nişanlın da geldiğine göre biz gidelim artık Ömer” Ömer Üsteğmen sırıtarak konuştu.
“Tabi tabi Komutanım, genç aşıkların, taze nişanlıların konuşacak konuları vardır.” Ömer Üsteğmene gözlerimle ‘ne yapıyorsun’ der gibi bakınca gülmemek için dudaklarını bastırıyordu. Şuan yerde bir dip arıyordum. Boyutlar arası kapı çıksa atlayıp gidecektim. Yavuz Albay kapıdan çıktığında rahatladım. Tamam tatlı adamdı ama utanıyordum. Ömer Üsteğmen bana doğru geldi.
“Koooaaalllayyy gelsin Sare hanım” Suratımı asarak baktım. Ona tavır alacaktım.
“Eyvvaaallah Ömer Üsteğmen, umarım bir gün elime düşersiniz.” Ömer Üsteğmen kahkaha atarak çıktığında kapıyı arkasından kapamıştı. Bende çıktığı kapıya ters ters baktım.
“Daha ne zamana kadar orada bekleyeceksin?” Yutkunarak önüme döndüm. Utançtan kızardığıma emindim bakışlarımı kaçırdım.
“Ben şey, yani şey için demiştim. Şey olduğundan yani ben, yanlış anlama, tuhaf durduğuna eminim ama açıklayabilirim.” Tuna Yüzbaşı güldüğünde gözlerimi kaçırdım. İlk defa bana dalga geçer gibi güldüğü için kızmamıştım. İsterse hep gülebilirdi.
BÖLÜM SONU
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
75.03k Okunma |
6.34k Oy |
0 Takip |
92 Bölümlü Kitap |