ÖHÖMM BEN GELDİM NASILSINIZ UMARIM İYİSİNİZDİR🫀🫶🏻
BU ARADA YORUMLARINIZI OKUYUP CEVAPLAMAK BİRLİKTE YORUMLAR YAPMAK ÇOK HOŞUMA GİDİYOR🙈
OY VERİP YORUM YAPARSANIZ ÇOK MUTLU OLURUM OKURKUŞLARIM ÖPÜLDÜNÜZ❤️🔥🫀🫶🏻
Sare sakinleştiğinde Tuna Yüzbaşı’nın yanında sedyeye başını yaslamış elini onun eline koymuş uyuyakalmıştı.
“Uyudu” Tuna Yüzbaşı elini okşamaya devam ederken konuşmuştu.
“Evet, gerçekten bu kızın yaşadıklarını başkası yaşasa bu kadar dayanır mıydı merak ediyorum.” Ömer Üsteğmen ve Ahmet Başçavuş odadaydı. Ömer Üsteğmen konuşmuştu. Ömer Üsteğmen demirli üzerinde minder olan tabureye oturmuş, Ahmet Başçavuş ise camdan dışarıya bakıyordu.
“Güçlü bir kadın, ablama benzetiyorum.” Ahmet Başçavuş konuştuğunda gülümsemişti.
“Çok dik başlı o da, inatçı, bazen bu huyunu sevmiyorum.” Ahmet Başçavuş başını camdan çevirmeden konuşmuştu.
“Ömer, Sare’yi koltuğa yatırır mısın?” Ömer Üsteğmen başını sallayarak ayağa kalktığında bir elini Sare’nin beline yerleştirerek diğer elini bacaklarının altından geçirdi. Sare’yi kucağına aldığında koltuğa doğru yöneldi.
“Tuna” Sare yarı uykulu konuştu.
“Buradayım.” Uyku sersemi haliyle başını sallayarak uyumaya devam etti. Ömer Üsteğmen koltuğa yatırdığında Sare’nin kabanını üstüne örttü.
“Ömer sizden bir ricada bulunsam olur mu?” Ahmet Başçavuş anında cevapladı.
“Emredin Komutanım” Tuna Yüzbaşı gülümseyerek konuştu.
“Hayır oğlum ne emri, rica ediyorum.” Ahmet Başçavuş ve Ömer Üsteğmen düşünceli bir halde Tuna Yüzbaşı’ya baktı.
“Sare’nin yarın davası var.” Sözüne devam edemeden Ömer Üsteğmen söze girdi.
“Ne davası?” Tuna Yüzbaşı sözünün kesilmesine aldırış etmeden devam etti.
“Azer’le alakalı bir duruşması var. Biliyorsun onların köpeği çok kızı yalnız bulup saldırmasınlar. Görünmeden takip edeceksiniz ama Sare bilmeyecek” Ömer Üsteğmen ve Ahmet Başçavuş başlarını salladı.
“Gebermemişti miydi o herif, böyleleri de gebermez de işte” Ömer Üsteğmen sesini alçak tutmaya çalışarak konuştu.
“Biz Ahmet’le gideriz. Yarın yanına Murat, Biran, Hakan ve Karan gelecek.” Tuna Yüzbaşı başını salladığında gözlerini koltukta kıvrılmış yüzüne saçları gelmiş iki büklüm yatan kıza baktı.
“Biz neden gizlice takip ediyoruz?” Ahmet Başçavuş şaşırarak konuşmuştu.
“Sare’ye söyledim ama Karasu timi zaten yorgun bir de benim için yorulmasınlar dedi.” Ahmet Başçavuş ve Ömer Üsteğmen anlayışla gülümsedi.
“Kendinden başka herkesi düşünüyor. Sıra kendisine gelince kendisini düşünmeyi kendine yediremiyor.” Ömer Üsteğmen duvara yaslanmış, hüzünlü ses tonuyla konuştu.
“Uyu biraz biz buradayız.” Ömer Üsteğmeni pek dinliyor gibi görünmüyordu.
“Tuna” Gözlerini yavaş yavaş Ömer Üsteğmene çevirdi.
“Gözlerimi az önce kapadığımda neler olduğunu gördük. Az daha gecikseydim o silah Sare’de patlayacaktı.” Düşüncesi bile tüm vücudunun gerilmesine sebep olmuştu.
“Biz buradayız sen uyu abi” Ahmet Başçavuş da ısrar ettiğinde başını sallayarak gözlerini kapadı. Arada Sare’ye bakıyordu.
SARE LİA SARUHAN’IN AĞZINDAN
Uyandığımda saat 08:00’e geliyordu. Koltukta gerinerek, yani gerinmeye çalışarak desem daha doğru olur çünkü küçüktü. Gözlerimi Tuna’ya çevirdiğimde uyuduğunu görmüştüm. Kabanımı giyip çantamı taktığımda yavaşça odadanın kapısını açtım. Bugün içimde istemsizce kötü bir his vardı. Umarım kötü bir şey olmazdı.
“Merhaba günaydın” Sustum nasıl hitap etmem gerektiğini düşündüm sadece Ömer Üsteğmen ve Ahmet Başçavuşun rütbelerine hakimdim. Yani diğerlerinin rütbesini biliyorsam da sanırım unutmuştum.
“Merhaba Sare günaydın” Karşısında Murat Teğmen ve isimlerini hatırlayamadığım 3 asker daha vardı.
“Ben size nasıl hitap edebilirim. Yani hepiniz yaşça benden büyük gibisiniz, o yüzden isminizle hitap etmek istemiyorum. Size bey diye mi hitap edeyim ya da dilerseniz abi de diyebilirim?” Sonunda aklını kemiren soruyu sormuştu.
“Aman Sare hanım bey diye hitap etmeyin de, bizim timde bir tek Ahmet senin yaşlarında, yani dilersen abi diyebilirsin. İstersen isimle hitap edersin nasıl rahatına geliyorsa.” Murat Teğmen konuştuğunda memnuniyetle konuştum.
“O zaman ben abi diyeyim, çünkü abim yaşındasınız diye umuyorum. Saygısızlık etmek istemem. Tabi aranızda henüz ismini bilmediklerim var öğrenirsem hitap edebilirim.” Murat abinin yanındaki asker elini uzattı.
“Biran ben, bana istediğin gibi hitap et. Sıkıntı olmaz.” Elini sıkarak gülümsedim. Ondan sonra yanındaki iki askerle de el sıkıştım.
“Bende Hakan”
“Karan bende” Gülümeyerek ellerini sıktım.
“Beni zaten duymayan kalmadı diye umuyorum ama bende Sare Lia” Murat abi, Biran abi, Hakan abi, Karan abi’de gülümsüyordu. Aklıma davamın olduğu gelince hızla kendimi toplayarak konuştum.
“Sizinle tekrardan tanıştığıma memnun oldum. Benim bir işim var da bitince hemen gelirim.” Murat abi anlayışla başını sallayarak konuştu.
“Uzaksa bıraksınlar seni” Aceleyle gülümsedim.
“Teşekkür ederim Murat abi yakında zaten gider gelirim.” Ardından gülümseyerek yanlarından ayrıldım.
YAZARIN KALEMİNDEN
“Sare çıktı mı?” Ömer Üsteğmen ve Ahmet Başçavuş, Sare’nin ardından gelmişlerdi.
“Az önce çıktı yetişirsiniz.” Ömer Üsteğmen başını sallayarak arkasını döndü ve Ahmet Bahçavuş ile ilerlemeye başladı.
“Bu Azer içerde kalır mı Komutanım, siz avukattınız bilirsiniz prosedürü” Ömer Üsteğmen umutsuz bir sesle konuştu.
“Yani bir süre daha evet, ama uzun süreli kalacağını sanmam, zaten köpekleri ne yapar ne eder bu durumu düzeltirler. Açıkçası çok bile kaldı.” Ahmet Başçavuş şaşkınlıkla baktı.
“Nasıl yani?” Ahmet Başçavuş kuşkulu bir sesle konuştu.
“Çok tanıdığı var. Bir yolunu bulur.” Ahmet Başçavuş başını hafif bir sinirle salladı.
“Bu Azer konusundan pek iyi hisler almıyorum. Umarım Sare’ye zarar gelmez.” Ahmet Başçavuş düşünceli ses tonuyla konuştuğunda, Ömer Üsteğmen istemsiz güldü.
“Sare’ye bundan sonra kolay kolay zarar vereceklerini sanmıyorum. Kim bir Yüzbaşı’nın karısına zarar verme cesaretini gösterir? Özellikle bu Yüzbaşı Tuna’ysa.” Ahmet Başçavuş şaşkınlıkla ve hayretle cevapladı.
“Na…nasıl yani, Tuna Yüzbaşımla Sare Öğretmen ne zaman evlendi. İki gündür kapıda nöbet tutan benim, ne ara kıydı bunlar nikahı, yıldırım nikahı falan mı yaptı bunlar, ben niye görmedim?” Ömer Üsteğmen, Ahmet Başçavuşun şaşkınlığına kahkaha atarken, Ahmet Başçavuş şok içinde onu izliyordu.
“Olum Ahmet, ne nikahı, ben geleceği ön görerek söyledim. Yani demek istediğim Sare, Tuna ile evlenirse Azer ona dokunamaz. Azer, bilir Tuna’nın peşini bırakmayacağını bunu göze alamaz.” Ahmet Başçavuş başını ‘heee’ anlamında sallayıp konuştu.
“Ee böyle bir şey mümkün olmayacağına göre, Sare hanım büyük tehlikede yani?” Ömer Üsteğmen başını salladı.
“Kısmen, zaten içeride tutmazlar, katiller dışarıya çıkıyor Azer’i mi tutacaklar, muhtemelen Azer’in içeriye girmesi için bir sebebi vardı. Bunu da Sare üzerinden planladı.” Ahmet Başçavuş şimdi taşları kafasında oturtuyordu.
“Bence avukatlıktan devam etseydiniz Komutanım, iki dakika da şak diye çözdünüz.” Ömer Üsteğmen güldü ama cevap vermemişti.
SARE LİA SARUHAN’IN AĞZINDAN
“Gerilmeyin Sare hanım, lütfen sakin.” Avukatımla birlikte mahkeme salonundaydım. Karşı taraf çok kalabalık gelmişti ve birbirlerini beni alt edeceklerine dair teskin ediyorlardı. Ben ise tek başıma mahkeme koridorunda bekliyordum. Yanımda kimsem yoktu. Bu yalnızlığı iliklerime kadar hissettiğim ilk an değildi ama yinede aynı duygularla hissediyordum.
“Tuna’yı şahit yazdırdım ama, ya hakim gelemiyor diye sıkıntı çıkarırsa?” Hüzünle avukatıma baktım. Aslında Nazım abiyi de yazdıracaktım o da canlı şahidimdi ama Rana teyze, ‘kızım senin görevin biter gidersin bize burda huzur vermezler.’ Deyince yazdıramamıştım.
“Merak etme söyleriz. Olmadı hastanede dinlerler, tanıklar illa mahkeme salonunda dinlenmez.” İstemsizce huzursuzdum nedense karşı taraf davayı kazanmışlar gibi neşelilerdi. Neredeyse halay çekeceklerine emindim. Bana olan bakışlarından ürksem de belli etmedim.
“Davacı, Sare Lia Saruhan ve Davalı Azer Zazur” İsimlerimiz çağırıldığında mahkeme salonuna girdik. Onlar cümbür cemeatken ben tek başıma bana ayrılan yere gitmiştim. Hakim mahkemeye başladığında heyecandan titriyordum. Kendi savunmamı verdiğimde hakim bana fazla garip bakmıştı. Bunun bir şey olmadığını düşünmeye çalıştım. Şimdi davalı Azer’i dinleyecekti.
“Davalı Azer Zazur, sizi dinliyorum.” Hakim gözlerini Azer’e çevirdiğinde bende gözlerimi ona doğru çevirdim.
“Hakim bey, köylü arkadaşlarımla kahvehanede çayımızı içip sohbet ediyorduk. Köye bir Öğretmen geldi dediler ama hiç görmedim. Öğretmen hanım kahvehaneye hışımla girdi. Bizde şaşırdık dedik bu kadının burada ne işi var. Sonra çocuklarımızı okula göndermemişiz, benimki o hafta hastaydı. Bize bir hakaretler, bir küfürler, tehditler ardı arkası kesilmedi. Ee insanın haliyle sabrı taşıyor. Karşı durdum sonra bana saldırmaya başladı. Ardından köylü arkadaşlarıma da saldırınca biz bu kızı hemen dışarıya çıkarttık. O sırada köy meydanında bağırıp çağırdı. Haliyle asker çağırmışlar bir şey var diye, bizde ne olduğuna anlam veremedik Hakim bey.”
Şaşkınlıkla dinledim yalan söylüyorlardı. Bunların hiçbiri doğru değildi. Resmen bana iftira atıyorlardı. Sinirle ayağa kalktım.
“Yalan, yalan söylüyor Hakim bey, benim edim ne budum ne o kadar adama nasıl saldırayım!” Sesim yüksek çıktığı için Hakim sert sert bana bakarak konuştu.
“Sessiz olun Sare hanım, oturun yerinize!” Azer karşımda memnun olmuş şekilde sırıtırken susamadım.
“Yalan söylüyorlar, böyle olmadı. Sende bir şey desene beni savunsana, bir şeyler yapsana!” Avukatım maldivlerde tatildeymiş gibi rahattı. Bu beni daha fazla çıldırttı.
“Hakim bey, bir sürü şahidim var. Köyün yarısı şahit, Öğretmen hanım bana anlamadan dinlemeden saldırdı. Bende erkeğim elimden bir kaza çıkar diye köylüyle birlikte dışarıya çıkardık.” Yerimde duramayacak kadar öfkeliydim ağlamamak için kendimle savaşıyordum. Hakim Azer’in şahitlerini dinlediğinde hepsi Azer’in söylediklerinin aynısını söylüyordu. Benim Avukatım ise yanımda oturmuş benimle birlikte seyrediyordu.
“Hayır, hepsi yalan, böyle olmadı. Ben onlara saldırmadım!” Sesim çatallaşmıştı. Hakim sertçe bana baktı ve konuşmaya başladı.
“Şahidin ya da delilin var mı?” Dudaklarımı birbirine bastırdım.
“Var ama hastanede şuanda yaralı, onu dinleme imkanımız vars…” Hakim söze girdiğinde şok içinde ona baktım.
“Dilekçende, şahitlerden bahsetmemişsin, hatta doğru dürüst bir şey yazmamışsın, O gün kahvehaneye gidip konuştuğun, Azer sana karşı çıkınca ikimizin arasında tartışma çıkmasıyla ortam gerildi ve Azer kafama silahı dayadı demişsin, Kızım sen bunları iddia ediyorsun da delilin yok, şahidin yok. Karşı taraf böyle olmadığını söylüyor. Şahitleri de var.” Sinirle Avukatıma döndüm.
“Sen dilekçe de Tuna’yı şahit olarak yazmadın mı sana onu şahit olarak yaz demiştim!” Avukatım sahte bir şaşkınlıkla bana baktı.
“Bana böyle bir bilgilendirme yapmadınız Sare hanım, ben sizin Avukatınızım eğer yapsaydınız elbette bunu dilekçede sunardım.” Sinirden başım çatlayacak gibiydi. Kafayı yiyecektim.
“Sen benden vekalet aldın. Dilekçe de ne yazman gerektiğini sana anlattım. Şahit olarak Tuna Yüzbaşı’yı yaz dedim. Sen nasıl yaparsın bunu!” Şaşkınlıkla burada üzerime oynanan oyuna baktım. Koskoca salonda gücüm kendimi savunmaya yetmedi. Kalabalıklar arasında yalnız kalmıştım.
“Kendi Avukatınıza bile güvenmiyorsunuz Sare hanım, biz sizin anlattıklarınıza nasıl güvenelim.” Daha fazla dayanamıyordum ağlamaya başladım.
“Hayır, ben doğruyu söylüyorum. Lütfen bana inanın” Sesim kısık çıkmıştı ama Hakim beni daha fazla dinlemeden konuşmaya başladı.
“Soruşturma aşamasında, suçun oluşmadığı ya da delil yetersizliği gibi nedenlerle kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir.” Hakimin sözleriyle resmen yıkılmıştım. Mahkeme salonu kalabalığın neşeli gürültüsüyle dolup taşarken ben yerimde sessizce ağlıyordum. Avukatım beni bir kez bile savunmamıştı. Savunmamakla kalmayıp beni yalancı çıkarmıştı.
“Siz beni kandırdınız. Sende onlara çalışıyordun başından beri!” Mahkeme salonundan Azer ve tayfası ayrılırken onların arkasından ilerleyen Avukatımla koridora çıktım.
“Sare hanım beni neyle itham ettiğinize dikkat edin.” Ona doğru yaklaşarak sertçe konuştum.
“Sen bir sahtekarsın, vekaletimi kötüye kullandın. Sana dava açacağım buna hakkım var. Senin vicdanın yok mu ya, içeride beni bir kez bile savunmadın. Dilekçede değişiklik yapmışsın, beni yalancı çıkardın!” Avukat demeye dilim varmasada o şahıs beni umursamadan diğerleriyle birlikte adliyeden çıkarken peşlerine takıldım.
“Bugün yaptığınız düzenbazlıkla kazandığınızı mı sanıyorsunuz. Elbet bir gün benimde kazanacağım günler gelecektir. Siz Avukatımı bile satın almışsınız yazıklar olsun. Mertçe çıkamadınız karşıma!” Azer’in tayfasından biri üzerime doğru atılınca geri adım bile atmadan korkusuz gözlerimi ona diktim.
“Bana bak kızım belanı bizden bulma. Kazanamadın davayı git evinde ağla!” Eliyle omzuma baskı uygulayıp ittiğinde, ailesinden biri adliyenin önünde olduğumuz için onu uyararak benden uzaklaştırdı.
“Sizi buna pişman etmeden durmayacağım. Özellikle de sen Avukat, o cübbeyi bile hak etmiyorsun. Madem layıkıyla taşıyamayacaksın, ağırlığının altında ezilip büküleceksin onu kirletme!” Avukat üzerime aniden yürüyünce bende ona yürüdüm.
“Davayı kaybettiğimiz için üzgünüm ama sinirinizi benden çıkarmayın Sare hanım” Hala hiçbir şey olmamış gibi davranmasından midem bulanıyordu.
“Öğretmen hanım zorlamayın. Bak bu sefer cesediniz çıkar o köyden” Azer bunu kısık ama sert bir ses tonuyla söyledi.
“O köyden kimin cesedi, ya da kimin elleri kelepçeli çıkacak göreceğiz. Bugün değilse yarın elbet adalet yerini bulacak!” Azer, sırıtarak üzerime yürüdü. İnadına ona daha fazla yaklaştım.
“Köyden gideceksin yoksa senin parçanı bırakmam.” Güldüm. Evet sanırım kafayı yiyişimin hakkını vermeliydim.
“Ben köyden gitmeyeceğim. Eğer biraz olsun erkekliğin varsa çık karşıma mertçe davran. Ha ben ne erkeği, adam bile değilim diyorsan. Git tuttuğun adamların eteklerine saklan!” Azer’i sözlerim çıldırtmış olacak ki eliyle kolumu sertçe tuttuğunda, aynı hızla elinin baskısının hemen çekilmesiyle yan tarafıma baktım.
“Azer, biz dağda senin gibi kaç leşin parçasını bırakıyoruz saymadım. Şansını fazla zorlama” Ömer Üsteğmen önüme geçtiğinde, deli gibi ağlamak istiyordum. Tek başıma olmaktan yorulmuştum.
“Belli ki askerlerin arkasına sığınıyorsun. Peki öyle olsun. Korusun bakalım dev… askerlerin” Sonda diyeceğini içimden tamamlamıştım. Devletin diyeceği açıktı. Tıpkı Baver gibi söylemişti bunu, ben başından beri bu adamda kötü bir şey seziyordum.
“Sare’nin birinin arkasına saklanmaya ihtiyacı yok. Sen ise bir tarafını kurtarmak için Sare’nin avukatına bile ihtiyaç duymuşsun.” Ahmet Başçavuş tükürü gibi konuşup ikisine baktı.
“Kanun, nizam bilmez adamlar ne cüretle bir hukukçuyla bu şekilde konuşur?” Avukatım sandığım avukat bozuntusu konuştu.
“Sen mi biliyorsun, kanun ve nizamı, biliyordun da ne diye kızın vekaletini kötüye kullandın. Bende Avukattım, emin ol senden daha iyi biliyorum kanun ve nizamı!” Avukatım olduğunu sandığım kişi yutkunduğunda cevap verememişti. Ömer Üsteğmenin önceden Avukat olduğunu bilmiyordum.
“Ahmet, Sare’yi arabaya götür.” Ahmet Başçavuş kolumu hafifçe tutup beni ilerlettiğinde onu takip ettim. Arkamda Ömer Üsteğmenin sesini duyabiliyordum.
“Vekaleti kötüye kullanmaktan dava açıldığında da böyle konuşabilecek misin göreceğiz. Ama merak etme bizzat kendi tanıdığım Avukatlardan birini ayarlayacağım. Bu seferkini satın alamazsınız!” Ömer Üsteğmen arabaya doğru yöneldiğinde, hepsi sinirden kıpkırmızıydı.
“Bu arada Azer, Tuna’nın selamı var. Sen anladın.” Ama ben anlamamıştım. Ömer Üsteğmen arabaya binip kapısını sertçe kapadığında, çatık kaşları onlardaydı.
“Sare bak, tam kabuk bağlıyorlar sen yeniden koparıyorsun. Eğer ağlamak istiyorsan ağla, duyulmasını istemiyorsan söz duymayız. Çekeriz kenara biz çıkarız dışarıya, sen rahatlayana kadar bekleriz.” Tırnaklarımla avuçlarımın içindeki yaralar kabuk bağladıkça ben koparıyordum. Şuan sadece ağlamak istiyordum. Kendimi sıkmaktan çok yorulmuştum. Başımı salladığımda Ahmet Başçavuş arabayı kenara çekti. İkiside aynı anda arabadan inip bekledi. Dizlerimi kendime çekerek kollarımı üstüne koydum. Başımı kollarımın üstüne koyduğumda hıçkıra hıçkıra tuttuğum ne varsa bırakmıştım.
YAZARIN KALEMİNDEN
“Efendim Tuna” Ömer Üsteğmenin sesi her zamankinden daha üzgün çıkmıştı.
“Bitti mi sonuç nedir?” Ömer Üsteğmen derinden bir iç çekti.
“Ne sen sor ne ben söyleyeyim. Büyük oyun kurmuşlar kıza, Avukatı bile Azer’e çalışıyormuş. Kız baya baya mahfoldu. Gencecik bir kız çocuğu için dünya kadar adam gelmiş, ama bi gör nasıl korkusuzca dikleniyor.” Tuna Yüzbaşı gerginlikle konuştu. Bu halde olmasaydı onun yanında olabilme ihtimali yüzünden kendisine kızıyordu.
“Zararları oldu mu?” Korkuyla sordu.
“Yok, iyi ki gelmişiz, kızı tehdit ediyordu. Soysuz herif” Tuna eliyle çarşafı sıkarak konuştu.
“Şimdi nasıl?” Ömer Üsteğmen camdan gördüğü görüntüye içi gitmişti.
“Ona ağlamasını söyledim. İçinde tutmasın diye, arabayı kenara çektik. Biz dışardayız Sare içerde” Tuna Yüzbaşı gözlerini kapatarak derinden bir nefes aldı.
“Ömer, Sare’yi bana getir!” Bu bir rica değildi. Bu bir emirdi. Ömer Üsteğmenin erteleme lüksüde yoktu. Bu yüzden camı tıklamak zorunda kalmıştı.
“Sare, iyi misin?” Sare gözlerini silerek başını salladı.
“Hastaneye gideceğiz değil mi yoksa seni….” Sare hızla başını iki yana salladı.
“Hastaneye gidelim ama Tuna’ya söyleme bunları, hakim serbest bıraktı derim.” Ömer Üsteğmen yalan söylemek istemediği için tepkisiz kalarak araca bindi. Çünkü zaten az önce Tuna’ya söylemişti. Sare’ye yalan söylemek istememişti.
SARE LİA SARUHAN’IN AĞZINDAN
Ömer Üsteğmen bana hiçbir şey söylemediğinde aslında Tuna’nın her şeyi bildiğine emin olmuştum. Kendimi toparladım. Aynada yüzümün kötü görünmemesi için güneş kremi sürdüm. Kızarık olan yerlere kapatıcı uyguladım. Tuvaletten çıktığımda Tuna’nın odasına gidiyordum. Ağlamamak için kendime defalarca sözler veriyordum.
“Merhaba Yüzbaşı bey” Neşeli tutmaya çalıştığım sesimle gülümseyerek odaya girdim.
“Merhaba Öğretmen hanım” Gülümseyerek bana karşılık vermişti.
“Nasılsın?” Tuna Yüzbaşı bana yine dikkatle bakıyordu.
“Sare, yanıma gel” Yanına giderek taburenin üstüne oturdum.
“Benden gözyaşlarını gizlemeye mi çalışıyorsun?” Anlamıştı. Evet ama bu kadar kolay farkedilsin istememiştim.
“Anlat hadi” Sesi öyle yumuşaktı ki istemsiz gözlerim doldu.
“Onlar adliyeye fazla kalabalık gelmişler. Birbirini destekliyorlardı. Duruşma başladığında benim onlara saldırdığımı iddia ettiler. Yalan söylediler, ben yalan söylediklerini söylesem de Hakim beni dinlemedi. Avukatım beni savunmadı bile tek kelime etmedi. Vekaletimi vermiştim. Dilekçeyi istediğim gibi yazmamış, sen şahit olarak bile görünmüyorsun. Dosyaya delil yetersizliğinden kovuşturmaya yer olmadığı kararı verildi.” Dudaklarımı birbirine bastırmayı bıraktım. Ondan kendimi saklamayacaktım.
“Tuna ben bugün, köye geldiğimden beri hissettiğim yalnızlık duygusunu daha da derinden tattım. İliklerime kadar hissettim. Adliyede yalnızdım. Mahkeme de yalnızdım. Avukatım bile beni savunmaktan acizdi. Ben uzun süredir yalnızım Tuna, yapılan haksızlığı kaldıramıyorum. Canım çok yanıyor. Azer köye yeniden gelecek ve ben çok korkuyorum.” Ağlamaya başladığımda sol elini enseme götürerek beni kendisine çekti. Başımı onun boynuna gömdüm. Hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. Saçımı okşadığında rahatlasam da ağlamaya devam ettim. Kollarımı bedenine sardım. Beni bırakmasın istiyordum.
“Tuna ben çok korkuyorum.” İçimde biriktirmekten yorulmuştum.
“Çok yalnız hissediyorum. Bundan çok yoruldum.” Tuna Yüzbaşı beni daha sıkı sarmıştı.
“Bundan sonra hissetmeyeceksin. Söz veriyorum.” Başımı salladım. Sanki daha fazla ağlamaya yaşım kalmış gibi daha fazla ağlıyordum.
YAZARIN KALEMİNDEN
Sare göğsünde hıçkıra hıçkıra ağlarken, Tuna Yüzbaşı gözlerini kapatmıştı. Sol koluyla Sare’yi sıkıca sardı. Sare’nin yanına getirilmesini istemesinin sebebi, Sare’nin ağladığında içten içe yalnız olmak istemediğini bilmesiydi. Bu yüzden ağlayacaksa onu sıkıca sardığı kollarında ağlamasını istemişti. Burnunu saçlarına değdirdiğinde, her zamanki sevdiği kokusunu içine çekti. Gözleri dolmuştu. Önemsediği kadının kollarında ağlaması tüm vücudunu yakmaya başlamıştı.
“Neler oluyor burada, Tuna’nın çok fazla hareket etmemesi gerek” Haze, camdan Tuna Yüzbaşı ve Sare’yi gördüğü için odaya girmeye yeltendiğinde Ömer Üsteğmen kolundan tuttu.
“Şimdi olmaz Haze” Haze kolunu kurtarmaya çalıştı.
“Bırak beni Ömer!” Ömer Üsteğmen sinirle konuştu.
“Sare gerçekten çok berbat bir gün geçirdi. Lütfen en azından bugün onu rahat bırak” Haze, Ömer Üsteğmeni dinlemeyip yeniden yeltendiğinde Ömer Üsteğmen bu defa daha sert tutup çekti.
“Sana olmaz dedim Haze, yeter artık!” Haze böyle bir tepkiyi beklemiyordu. Bu yüzden hayal kırıklığı ile bakarak kolunu çekti ve arkasını dönüp gitti.
Bir süre sonra Sare’nin hıçkırıkları durduğunda, Sare yavaş yavaş ağlamayı bırakmıştı. Gözlerinin üzerine bir ağırlık çöktü. Tuna Yüzbaşı’nın boynunda ağlayarak uyuyakalmıştı. Tuna Yüzbaşı, camda bekleyen Ömer Üsteğmene işaret ettiğinde, Ömer Üsteğmen sessizce kapıyı açıp içeriye girdi.
“Uyudu, koltuğa yatırır mısın?” Ömer Üsteğmen dikkatle uyandırmadan kucağına aldığında Sare yeniden sayıklamıştı.
“Tuna” Tuna Yüzbaşı belli belirsiz gülümsedi.
“Buradayım” Ömer Üsteğmen, Sare’yi koltuğa bıraktığında üstünü örttü.
“Sizde gidin dinlenin, bugün yoğun bir gündü.” Ömer Üsteğmen başını sallayarak konuştu.
“Gideriz acelesi yok. Biz dışardayız sende uyu.” Tuna Yüzbaşı önce Sare’ye baktı. Ardından başını salladı.
Bir süre sonra Haze, Tuna Yüzbaşı’nın durumunu kontrol etmek için odaya girmişti. Tuna Yüzbaşı kapı açılmasına rağmen gözlerini Sare’nin üzerinden çekmemişti.
“Refakatçiye bak, senden çok uyuyor.” Haze’nin sesini duyduğunda vücudunu saran sinirle konuştu.
“Haze, bir insanın hayatı hakkında hiçbir şey bilmeden saçma sapan yargılama yapıyorsun.” Sesi sert ve öfkeliydi.
“Gayet iyi şartlar altında büyümüş bi kızdan bahsediyoruz. Ona acıdığını biliyorum ama buna gerek yok.” Tuna Yüzbaşı dişlerini sinirden sıkıyordu.
“Onu tedavi ederken babasının nasıl bir adam olduğunu kendi gözlerinle gördün. Gerçekten iyi şartlar altında yaşadığına mı inanıyorsun?” Haze güldü. Sare’nin uyanabileceğini düşündüğü halde yüksek sesle gülmüştü.
“Bundan banane, kimsenin hayatı kolay değil. Bu yüzden kendimizi her gördüğümüz insana acındıracak değiliz.” Tuna Yüzbaşı sinirle yeniden konuştu.
“Ben ona acımıyorum. Çünkü 24 yaşında ayakları yere sağlam basan, ne istediğini bilen, asla pes etmeyen güçlü bir kadına acıyacak değilim. Yargıladığın kız, bugün mahkemede kendisini silahla öldürmekle tehdit eden bir adamın onu nasıl kandırdığını ve nasıl serbest kaldığını izledi. Avukatı sandığı adam bile satılmış itin tekiydi. Hanginiz iyi şartlar altında yaşıyorsunuz. Sen mi yoksa buraya geldiğinden beri çekmediği acı kalmayan Sare mi?” Haze, kendisiyle ilk defa bu kadar sinirli konuşan Tuna Yüzbaşı’ya gözleri dolu dolu baktı.
“O senin önemseyebileceğin bir kız değil.” Tuna Yüzbaşı tükenen sabrıyla yeniden konuştu.
“Evet doğru, çünkü Sare daha fazlası, sadece önemsemek hafif kalır.” Haze duyduklarıyla şok içinde Tuna Yüzbaşı’ya baktı. Tuna Yüzbaşı ise gözlerini Sare’ye çevirmişti. Haze daha fazla devam edemeden odadan dışarıya çıktı. Göğsüne ağırlık çökmüştü.
SARE LİA SARUHAN’IN AĞZINDAN
Uyandığımda kabanımın içindeki telefonumu aldım. Saat 03:00’dü boynumu hareket ettirince orada bir sızının tüm vücuduma yayıldığını hissettim. Sanırım boynum tutulmuştu. Gözlerimi Tuna Yüzbaşı’ya çevirdim. Çok masum uyuyordu.
MESAJLAR
“Abi uyuyor musun?” Anında mavi tık olduğunda şaşırdım. Ağabeyimin yeni bir sevgilisi falan mı vardı. İstemeden gülümsedim.
“Hayır Meleğim, bir kaç işim vardı. Bir şey mi oldu?” Artık bir şeyleri tek başıma çözmek istemiyordum. Azer’in tehdidinden sonra bir süre köyde tek başıma yaşamak istemiyordum.
“Abi senden bir şey isteyeceğim ama panik yapma olur mu?” Ağabeyimin panik yapacağını zaten biliyordum ama elimde değildi.
“Sare meleğim, bir şey mi oldu?" Şuanda telaşlandığına emindim.
“Abi ben seni, İmre’yi ve annemi çok özledim. Babam annemin gelmesine izin vermez. En azından sen ve İmre bir süre benimle kalabilir misiniz ama eğer müsait olamazsanız size kırılmam?” Ağabeyim anında yanıtladı.
“Meleğim zaten gelmeyi planlıyorduk İmre’yle, madem böyle bir ricada bulundun. İmre’yle konuşup bunu erkene alacağım.” İçim rahatlamıştı. İstemsizce tek başıma olmayacağım için almayı unuttuğum nefesi yeniden aldım.
“Abi biliyorsun ben gerekmedikçe senden ya da İmre’den bir şey istemem. Özür dilerim sadece bu ara ruhsal olarak kendimi iyi hissetmiyorum. Telaşlanma bu özlemden kaynaklanıyor.” Yalan söylemiştim ama evet içerisinde özlemde vardı. Yani kısmen yalan söylemiş sayılabilirim.
“Meleğim ben senin abinim tabiki benden bir şey isteyeceksin. Zaten İmre bana geçen bir şeyler söyledi. Yarın İmre’yle konuşup sana haber vereceğim.” İçime su serpilmişti. Görmeyi bu ana kadar bu kadar istediğimi bilmiyordum. Kalbim özlemle dolup taşmıştı.
“Teşekkür ederim abi, seni çok seviyorum.” Gözlerimi koluma sildim. Telefonu bulanık görüyordum.
“Sen benim şu dünyaya katlanma sebebimsin, sana olan sevgim hiçbir şeyle ölçülemez. Sen iyi olduğun sürece iyiyim, sen kötüysen kötüyüm.” Ağabeyimin bu sözleri beni daha fazla ağlattığında ses çıkarmamak için avuçlarıma tırnaklarımı geçirdim. Ben cevap yazmadan cevap yazdı.
“Seninle yüzyüze konuşmam gereken bir kaç şey var. Hadi uyu meleğim sabaha sana haber ederim.” Ağabeyime kalpli emojiler yolladığımda bana tekli fotoğraf yolladı. Dudaklarını öpücük şeklinde yapmıştı. Gülmemek için dudaklarımı bastırdım. Bende ona fotoğraf yolladığımda bana uyumamı söylemişti. Ben zaten yeni uyanmıştım. Telefonu elimden bıraktığımda Tuna Yüzbaşı’ya yaklaştım. Ellerimi alnına koyup alnındaki saçları yukarıya doğru çıkardım. Elimi tuttuğunda şaşkınla ona baktım.
“Uyandırmak istemedim.” Tuna Yüzbaşı yeniden o yoğun bakışlarını bana yöneltti.
“Uyandırmadın” Ona kuşkuyla baktım.
“Uyuyordun nasıl uyandırmadım?” Gülümsediğinde ona hayranlıkla baktım. Tabureyi çekip oturdum.
“Uyurken ara ara seni izliyordum. Hem uyuyorum hem de izliyorum.” Gülümsedim bu hoşuma gitmişti.
“İkisini aynı anda nasıl yapıyorsun?” Gülerek avcumu okşadı. Ardından bana söz verip benim yanıma geldiği günden beri kendiyle savaştığı bir şeyi yapmıştı. Avcumun içini öptü.
“En son bunlar kabuk bağlamıştı.” Kendi kendine konuşuyor gibiydi.
“Tırnaklarınla bir daha yaralarını koparma Sare” Bu rica değilde sanki emir gibiydi.
“Dağda yarı uyanık yarı uykulu olmayı öğrendik diyelim, bir gözümüz açıkta olmazsa, ölürüz.” Sonra sorumu cevap vermişti. Avcumu öpmeye devam etti. İçim bir tuhaf olmuştu.
“Tuna, sana bir şey demek istiyorum. Yani bunu annem, babam, ağabeyim, İmre ve onun ailesi dışında kimse bilmiyor.” Tuna Yüzbaşı avcumu öpmeye devam ederken beni dinliyormuş gibi değildi. Yinede dinlediğine emindim.
“Söyleyeceklerimden sonra belki bu sefer savaşını ben kaybederim.” Tuna Yüzbaşı gözlerini ağır ağır elimden çekerek bana baktı. Gözleriyle sanki o savaşı hiç kaybetmeyeceğimi söylüyordu. Bundan cesaret alarak ona anlatmak istedim. İçten içe korksamda ona güvenebileceğimi biliyordum. Ona anlatacaktım.
BÖLÜM SONU
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
75.03k Okunma |
6.34k Oy |
0 Takip |
92 Bölümlü Kitap |