MERHABALAR BEN GELDİM YİNE VE YENİDEN BURALARDAYIM NASILSINIZ UMARIM ÇOK İYİSİNİZDİR🫶🏻🫀
SİZLERİ VE YORUMLARINIZI ÇOK SEVİYORUM. LÜTFEN BENİ ONLARDAN MAHRUM BIRAKMAYIN ÇOK MUTLU OLUYORUM.
OY VE YORUMLARINIZI BEKLİYORUM ŞİMDEN TEŞEKKÜR EDERİM ❤️🔥💕🥰🫀🫶🏻
BU BÖLÜMDE EN ÇOK GÜLDÜĞÜM KİŞİLER BİRAN VE KERİM OLDU YA GECENİN DÖRDÜNDE KİMSEYİ UYANDIRMAMAK İÇİN İÇİME İÇİME GÜLDÜM RESMEN😁😂🤣
Haze odadan çıktıktan sonra onun arkasından kapıya bakakalmıştım. Belli ki o dost olarak görmüyordu. Çünkü dost olarak gören biri bence benim burda olmamı dert etmezdi.
“Buraya gel” Gerçekten kafasına bir tane geçirmemek için kendimi zor tuttum.
“Bana emir verme!” Gözlerime yine aynı yoğunlukla bakıyordu. Dişlerimi sıktım.
“Yanıma gel” Kafayı yiyecektim, ya da gidip onu boğacaktım.
“Gelmiyorum.” O inatsa bende inattım. Aslan burcu damarım gene kabarmıştı.
“Gel”
“Gelmiyorum”
“Sare, buraya gel”
“Tuna, gelmiyorum”
“Sare, yanıma gel”
“Tuna, yanına gelmiyorum”
“Sare, yanıma gelir misin? Çıldırtma adamı” İşte adama böyle rica kipini kullandırırlar.
“Peki” Ayaklarımı sürüye sürüye gidip başında dikildim. Bana sedyeyi işaret etti. Bende omuz silktim. Bileğimden tutup kendisine çekti. Oturmak zorunda kalmıştım.
“Ne demek istediğimi anlamadan dinlemeden tavır alma.” Sesi ne sertti ne de soğuk, yeniden omuz silktim.
“Sende açıkça söyle!” Sesim yüksek çıkınca ağzımı kapadım. Niye yüksek sesle konuştuğumu anlamadım.
“Bana sesini yükseltme” Daha da sinirlendim.
“Yükseltirim”
“Sare, sen benim sabrımı sınamak için mi gönderildin.”
“Memnun değilsen gideyim”
“Ben onu mu dedim? Lafımı çarpıtma”
“Basbaya onu dedin. Ayrıca gelme dedin. Bir daha asla yanına gelmem”
“Sare”
“Tuna”
“İki dakika ya, iki dakika bir sus da beni dinle”
“İyi, susuyorum!”
“Sesini yükseltme”
“Niyeymiş ben size soğuk davranma derken davranıyordunuz?”
“Hasbinallah ve nimel vekil, benimle resmi konuşup çıldırtma insanı Sare” Çıldırsın, daha çok çıldırsın. Hep ben mi çıldıracaktım. Biraz da o çıldırsın.
“O zaman bende, benimle soğuk konuşma dediğimde çıldırtmasaydın beni” Derin bir nefes alıp eliyle başını ovaladı.
“Gelme dememin sebebi, sonuç olarak o abin, bende abi olsaydım, kardeşimin sürekli bir erkeğin yanına gitmesinden hoşlanmazdım. Aranız açılmasın diye dedim.” Bir erkeğin’ kendisine sıfat eklememişti. Benim için sadece sıradan biri olduğunu mu sanıyordu?
“Sıradan bir erkek olsaydın. İlk gün ziyaretinize gelip, geçmiş olsun deyip daha da gelmezdim.” Yutkundu bende bana sergilediği manzarayı, yani adem elmasını izledim.
“Senin aksine ben kaçmıyorum. Sence de normal bir arkadaşlık ilişkisi içerisinde miyiz? Eğer öyleyse bana da söyle, nasıl davranmam gerektiğini bileyim.” Gözlerimin içine bakıyordu. Hiçbir şey söylemedi. Yeniden susuyordu. Gözlerini oymamak için kendimi zor tuttum. Bu adam içimdeki Sirel’i çıkartıyordu. Onun yüzünden Sirel gibi şiddet bağımlısı olacaktım.
“Sare bence bizi öğrendikten sonra fikri değişti. Bizi yine kimse istemedi.” Lia konuştuğunda gözlerimi doldurmamak için yeniden tırnaklarımla avcumu oydum.
“Tırnaklarını serbest bırak” Avcumun içini okşadı.
“Biz arkadaş mıyız?” Hayır demesini istiyordum. Evet derse yıkılırdım.
“Arkadaşa ihtiyacım yok. Dışarıda benim ayaklanmamı bekleyen 11 kişi var zaten” Yutkundum rahatladım mı yoksa yeniden mi gerildim bilemedim. Bu ne demekti?
“Çok şey değişti Sare, sadece sende değil bende de” Ellerim titremeye başladığında avcumu öptü. Gözlerimi kapadım ve tuttuğum gözyaşları yanaklarımdan süzüldü.
“Taburcu olmamı bekle, sana geleceğim. O güne kadar telefonlarıma bakmamazlık yapma. Eğer bakmazsan bu halde de olsam gelirim.” Gözlerimi açtığımda, dudaklarımı birbirine bastırdım. Gözleri yüzümün her yanında geziyordu. Dudaklarımda daha çok oyalandı. Elini uzatıp bastırdığım dudaklarımı serbest bıraktı. Heyecandan kalbim alev aldı. Gözlerini uzun bir süre çekmedi. Bir an beni öpecek sanmıştım. Çünkü elini enseme götürüp beni kendisine çekti. Gözlerimi kapatmıştım ama beklediğim olmadı. Yani beni öptü ama dudaklarımdan değil, saçlarımdan öpmüştü. Bunu kesinlikle beklemiyordum.
“Seni kırdığımda, kendimden ne kadar nefret ettiğimi bilemezsin.” Saçlarımı kokluyordu. Yeniden öptü. Artık heyecandan ellerimin titremesini bastırmak için yeniden tırnaklarımı avcuma gömdüm.
“Bir daha tırnaklarını serbest bırakmazsan” Yutkundum sesi farklı bir tondaydı. Dudaklarını alnıma bastırdı.
“Bırakmazsam” Onu kışkırtmak istedim.
“Bırakmadığında göreceksin.” İster istemez bırakmamak için direnmek istedim. Elbette yapamadım.
“Benim alışverişe çıkmam lazım, yani abim ve İmre gelecek ya buzdolabını doldurmam lazım, eğer boş görürse sorgular.” Güldü. Bunu kaçış olarak kullandığımı anlamıştı.
“Sen az önce kaçmadığını mı söyledin?” Gözlerimi kaçırıp başımı eğdim. Başım göğsüne değiyordu. Gözlerimi kapatıp öylece bekledim.
“Soğuk baklavayı yesek mi artık” Başımı kaldırdığımda gözlerine baktım. Güldüğünde kalbim kulaklarımda uğulduyordu.
“Saf aşık olman canımı sıktı. Aksiyon ve kaos arzulayan damarlarım sıkılıyor.” Sirel’in sesini duyduğumda dudaklarımı bastırdım. Gözleri yine dudaklarıma kaymıştı.
“Bazen bir anlığına duruyorsun. Sebebi nedir?” Yutkundum ne diyeceğimi bilemedim başımı eğdiğimde elini çeneme koyup kaldırdı.
“Bahsetmiştim ya Sirel ya da Lia’yı bazen duyuyorum.” Kaşlarını çattı. Benden tiksinir diye korkuyordum.
“Sirel ve Lia mı?” Kuşkulu ses tonundan korkmuştum. Korkumun sebebi benden uzaklaşır mıydı diye düşünmemdi.
“Tanıştığım kişiliklerimden ikisi” Gözlerine bakamıyordum. Ellerimin titrememesi için bu sefer çarşafı sıktım.
“Sana ne diyorlar?” Korkuyla gözlerine baktım. Hiçbir ifade yoktu.
“Lia bazen kendimi suçladığımda bana bunun doğru olmadığını söyleyen uyarılar veriyor. Sirel ise benden tamamen nefret ediyor. Biraz tehlikeli” Korkarak baktım. Bir şey söyleyecek gibi oldu ama sustu.
“Sana zarar verir mi?” Endişeli ses tonunu açık olmak gerekirse hiç beklemiyordum.
“Lia asla, Sirel ise bedenime asla zarar vermez, ama bana zarar veren herhangi birine zarar verebilir.” Tuna başını salladı. Ne düşündüğünü anlayamıyordum.
“Az önce sana ne dedi?” Söyleyemezdim. Söylersem itiraf etmiş gibi olurdum. Ben önce ondan duymak zorundaydım.
“Bir şey demedi” Hızla ondan uzaklaşarak kaçtım.
“Ben hazır merkezdeyken gidip alışveriş yapayım.” Tuna Yüzbaşı güldü.
“Bence benim hakkımda” Sırıtarak bakıyordu. Başımı şiddetle iki yana salladım.
“Kesinlikle hayır, neyse benim zaten doktorumla konuşmam gereken şeylerde var. Köye gitmeden yanına uğrarım.” Tuna başını sallayarak konuştu.
“Ahmet seni köye bıraksın. Ben söylerim.” Başımı sallayarak kaçar gibi çıktım.”
YAZARIN KALEMİNDEN
Aykut hastanenin önüne kendi aracını park edip hastaneye yöneldi. Üzerinde gri bir kazak, siyah pantalon, deri mont ve ayaklarında adidas markalı siyah bir ayakkabı vardı. Merdivenlere yönelip yukarıya çıktı. Koridorda Karasu timini gördü.
“Hayırdır Aykut, ne işin var burada?” Başçavuş Kerim konuşmuştu.
“Tuna’yı göreceğim. Malum çok yara almış merak ettim.” Ömer Üsteğmen lavabodan çıkıp koridora geldiğinde, Aykut’a kaşlarını çatarak baktı.
“Hayırdır?” Aykut sinsice konuştu.
“Hayırlı bir iş için geldim ya, Tuna’dan icazet alacaktım.” Karasu timinin yarısı burada değildi. Burada olanlar anlam vermeye çalışıyordu.
“Neymiş bu hayırlı bir iş?” Teğmen Biran konuşmuştu.
“Köye bir Öğretmen gelmiş, ee aynı köydeyiz tanışmak istiyorum.” Karasu timi yaslandıkları duvardan hışımla doğruldu. Aykut’un önüne dikildiler.
“Aykut okyanusta yüzmeye çalışma boğulursun, çocukken yüzdüğün boklu derelere benzemez.” Murat Teğmen konuşunca Aykut gerilmişti. Genellikle Murat Teğmen konuşulması gereken yerde konuşurdu. Çok sık sohbet etmezdi.
“Çocukluğumu bu kadar merak ettiğini bilmiyordum Murat” Murat Teğmen ifadesiz yüzüyle bakıyordu. Ömer Üsteğmen önünde olduğu için adım atmıyordu.
“Kimse senin hayatını merak etmiyor. Şimdi defol git” Ömer Üsteğmenin sesi sertti. Kafasıyla koridorun sonunu gösterdi.
“Dedim ya eğer Komutanınızın bir alakası yoksa, ya da belki de varsa, ki bu hiç umrumda değil. Ben istediğimi alırım.” Ardından kapıya doğru yönelip açtığı sırada Ömer Üsteğmen sertçe kolundan çekip arkaya doğru itti. Aykut sendeleyerek konuştu.
“Ne yaptığını sanıyorsun, çekil önümden!” Ömer Üsteğmen ona atılacağı sırada Komutanının sesini duydu.
“Ömer, bırak gelsin” Tuna Yüzbaşı zaten camdan görmüştü. İçeriye geleceği anı bekliyordu.
“Canını sıkar, ama öyle diyorsan öyle olsun kardeşim” Aykut nefes nefese Ömer Üsteğmenin önüne geldiğinde sırıttı.
“Aklından her ne geçiyorsa bunu yapmanı tavsiye etmem.” Aykut’un yüzü düştüğünde ifadesini gizleyememişti.
“Bu pisliğin Sare ile derdi ne?” Uzman Çavuş Yuşa konuşmuştu.
“Sare ile derdi yok. Tuna’nın canını sıkmak için Sare’yi kullanacak.” Karasu timi ellerinde olsa adamı boğacakmış gibi camdan bakıyordu.
“Bak o kız çok temiz saf, canını yakacak bir şey yaparsa, Tuna’ya bırakmam ben dağıtırım kafasını” Biran Teğmen konuşmuştu. Sare onlarında sevgisini kazanmıştı.
“Tuna Yüzbaşım şuanda kalkıp dağıtamayacağına göre iş bize düşüyor o zaman Komutanım” Uzman Çavuş Yuşa konuşmuştu.
Aykut içeriye sinsi bir ifadeyle girmişti. Camdan kendisini izleyen Karasu’ya el sallayarak perdeyi kapadı.
“Nasıl oldun Tuna?” Sinsi ifadesi yüzünden, odanın her yerine dağılmıştı.
“Ne işin var burada?” Tuna Yüzbaşı soğuk ve sert sesiyle konuştu.
“Bu parfüm kokusu, ahh o günden beri aklımdan çıkmadı.” Aykut havayı koklamıştı. Odanın her yeri Sare’nin parfümü kokuyordu. Tuna Yüzbaşı sırtını başlığa yaslamış, ellerini yumruk yapmamak için kendisiyle savaştı.
“Ölmek için daha kolay bir yöntem seçmeliydin. Beni seçmen senin için acılı olacaktır.” Aykut, Tuna Yüzbaşı’ya doğru yaklaştığında, Tuna Yüzbaşı keskin bakışlarını kendisine yöneltti.
“Sare senin neyin oluyor?” Tuna Yüzbaşı dişlerini sıkmaya başlamıştı. Aykut ise sinsice gülüyordu.
“Seni ilgilendirmez” Aykut kahkaha attı. Tuna Yüzbaşı bu sefer sırıtan taraftaydı.
“Aklında kurduğun şey her neyse, Sare ona düşmez.” Aykut yüzünü ifadesiz tutmaya çalıştı.
“Bunu bilemezsin” Tuna Yüzbaşı gülmüştü.
“Senin bilemeyeceğin her şeyi ben bilirim.” Aykut kendisinden her zaman bir adım önde olan Tuna Yüzbaşı’ya sinirle baktı. Şuan elinde olsa Tuna Yüzbaşı’yı boğardı.
“Sare senin neyin oluyor?” Tuna Yüzbaşı ifadesiz bir yüzle konuştu.
“O benim.” Dedikten sonra Tuna Yüzbaşı sustuğunda, Aykut yeniden kahkaha atmıştı. Tuna Yüzbaşı ise sırıtarak baktı.
“Önüne getireceğin bir sıfat yok değil mi? Çünkü Sare senin hiçbir şeyin olmuyor. Bunu öğrenmem iyi oldu.” Bu sefer kahkaha atan taraf Tuna Yüzbaşı olmuştu. Ardından kahkahasını sonlandırdı, ciddileşti ve keskin gözleriyle Aykut’a baktı.
“Sadece benim” Aykut bunu beklemiyordu. Yüzü asıldığında Tuna Yüzbaşı keskin yüz hatlarıyla ona bakmaya devam etti.
“Pekala, nasılsa onu her gün köyde göreceğim. Elbet aklını çelerim.” Aykut bunu söylemek için Tuna Yüzbaşı’ya doğru eğilmişti. Tam doğrulacakken, Tuna Yüzbaşı kolundan tutup çarşafın altında tuttuğu silahı onun göğsüne doğrulttu. Silah göğsüne değdiğinde Aykut yutkunarak silaha baktı.
“Ne zamandan beri başkasına ait olanın peşindesin?” Bunu derken aslında, Tuna’dan duyamadığı sıfatların peşinde olmasını kast etmişti. Tuna bir cevap beklemeden yeniden konuştu.
“Sende iyi bilirsin ki, ben benimle uğraşabileceğin insanlardan birisi değilim. Benimle uğraşacak kadar ileriye gitme.” Kimle uğraşırsa uğraşsın asıl uğraşmaması gereken kişinin Tuna Yüzbaşı olduğunu biliyordu. Ama ondan hazzetmediği için eline geçen fırsatı sonuna kadar kullanacaktı.
“Yani Sare senin mi oluyor doğru mu anlıyorum?” Sırıtarak sordu. Tuna Yüzbaşı sert ses tonuyla yeniden konuştu.
“Bir eşyadan ya da bir maldan bahsetmiyoruz. Bir insandan bahsediyoruz. Sare aklını ve kalbini yerinde kullanan zeki bir kadın, senin gibi birinden etkilenecek kadar da zayıf karakterde bir kadın hiç değil. Senin aklının ermeyeceği şeylerden bahsediyorum.” Aykut sinirlenmeye başlamıştı. Silahın üstüne elini koyarak dişlerini sıkarak konuştu.
“Hiçbir kadın kendisiyle ilgilenen bir erkeğe kayıtsız kalamaz. Sare’nin bu köyde yaşadıklarını az çok öğrendiğime göre, ilgisiz, sevgisiz ve yalnız bir kadının yanında olan bir adama kolayca tutulacaktır.” Tuna Yüzbaşı silahı sertçe göğsüne bastırdı. Dişlerini sıkıyordu.
“Sana şunu söyleyeyim. Sen onu sadece kulaktan dolma bilgilerle tanıyorsun. Bense içini biliyorum. İlgi, sevgi ve yalnızlığa gelince bunlardan herhangi biri için bile kendi onurunu asla bırakmayacak bir kadının ilgiye, sevgiye ihtiyacı mı olacak. Ha diyelim ki oldu, ben varken sana bunların çeyreği bile düşmez.” Tuna Yüzbaşı’nın eli tetikteydi. Aykut ise sözlerin ağırlığı altında ezilmemek için kendisiyle savaştı. Yıkılmamış görünmemek için ifadesini düz tutmaya çalışıyordu.
“Beni mi vuracaksın?” Korku ve endişeyle sordu ama belli etmemek için uğraşıyordu.
“Canımı sıkan bir durum olursa neden olmasın. Ben çok canımın sıkılmasına gelemem, canın pamuk ipliğine bağlı. Uğraşırsan uğraşmaktan çekinmem.” Ardından kolunu bırakıp sertçe geriye ittiğinde, Aykut’un ayağı komadine takılıp geriye doğru yalpalayarak düştü. Karasu timi sesi duyduğunda başta Ömer Üsteğmen olmak üzere hepsi silahlarını çıkarıp odaya girdi. Zaten tetikle bekliyorlardı.
“Ömer al götür şu leşi, bir dahakine canlı bırakmayacağım!” Aykut sinirle konuştu. Sinirden gözlerinin feri gitmişti. Tuna Yüzbaşı egosunu yerle bir etmişti.
“Seninle görüşeceğiz Tuna” Konuşurken tükürüklerini etrafa saçtığında, yanlışlıkla bundan nasibi alan Kerim Başçavuş olmuştu. Koluyla yüzünü silerek Aykut’a yaklaştı. Elini adamın yakasına götürüp tiksinir gibi baktı. Ardından hızla odanın çıkışına doğru fırlattı. Aykut gitmeden önce tehdidini savurmayı ihmal etmemişti.
“Haysiyetsiz herifin tükürüğü yüzüme geldi. Gideyim yıkayayım.” Kerim Başçavuş lavaboya giderken, Ömer Üsteğmen ve diğer Karasu üyeleri gülmemek için zor duruyordu. Kerim Başçavuş odadan çıktığında Tuna Yüzbaşı dahil, Karasu timi kendilerini tutmayı bırakıp gülmeye başladı.
“Allah affetsin midem bulandı.” Biran Teğmen sol elini gözlerine götürüp gülmekten yaşaran gözlerini sildi. Diğerleri de ondan farksız değildi.
“Ömer, Sare nerede?” Tuna Yüzbaşı gülmesini bastırmaya ve ciddi olmaya çalışarak, ki başarılı olduğu söylenemez. Sorusunu sorduğunda Ömer de aynı şekilde konuştu.
“Ahmet’le gitti daha gelmedi.” Tuna Yüzbaşı başını salladı.
“Aykut, Sare’yi etkileyecekmiş” Tuna Yüzbaşı konuştuğunda, Biran Teğmen istemsiz olarak güldü ve konuştu.
“Tükürükle mi?” Biran Teğmen’in tepkisine yeniden gülmeye başladıklarında, odaya giren Kerim Başçavuş somurtarak baktı.
“Komutanım, izniniz olursa ben bi eve gidip yüzüme kese atacağım.” Tuna Yüzbaşı dayanamayıp yeniden güldüğünde Kerim Başçavuş hariç hepsi gülmeye başladı. Kerim Başçavuş ise haline ağlamamak için zor duruyordu. Tabi mecazi anlamda.
“Git Kerim git, rahatına bak” Tuna Yüzbaşı dudaklarını bastırmak için elinden geleni yapsa da Kerim Başçavuşun yüz ifadesi buna engel oluyordu.
“Ama olmuyor Biran Teğmenim, lütfen ne güldünüz ya, bunca zamandır içinizde mi tuttunuz ne yaptınız?” Kerim Başçavuş tavırlı bir ses tonuyla konuşmuştu. Biran Teğmen camın kenarına pusmuş ceketiyle yüzünü kapatmaya çalışırken gülmesini bastırmaya çalışıyordu. Buna rağmen gülmeye devam ediyordu. Kendisini tutamadığından gözlerinden yaş geliyordu.
SARE LİA SARUHAN’IN AĞZINDAN
Ahmet’le birlikte odaya geldiğimizde Karasu timi keyifli bir şekilde gülüyordu. Tek gülmeyen onlara somurtarak bakan Kerim Başçavuş’tu. Ahmet benden önce davranarak konuştu.
“Maşallah ya, ben varken yüzünüz hapishane duvarı gibi, azıcık ayrılayım hemen hepiniz kahkaha tufanına tutulun.” Ahmet’in tepkisine gülmüştüm.
“Ben gidiyorum.” Kerim Başçavuş tavırla arkasına döndüğünde şaşırdım.
“Kerim ne o öyle, ben Kemal geliyorum der gibi.” Ömer Üsteğmen ‘ben Kemal geliyorum’ sözüne itafen gülerek imada bulunmuştu. Gülmemek için kendimle savaş halindeydim. Kerim Başçavuş hiçbir şey demeden bana baktı.
“Hoşgeldin Sare, Hoşçakal Sare” Dedikten sonra yanımdan geçip gitmişti. Bende şaşkınlıkla bakmıştım.
“Ahmet sen şimdi bize hapishane duvarı mı dedin?” Ahmet, Ömer Üsteğmenin sesiyle yutkundu. Ömer Üsteğmen kesinlikle sinirli değildi. Hatta gülüyordu.
“Yok, Komutanım ben mübalağa ediyordum. Ne münasebet canım” Ahmet’e güldüğümde bana ‘sende mi bürütüs’ der gibi baktı.
“Fazla mübalağa etme Ahmet, eğitim alanından Ömer’le ikiniz çıkamazsınız.” Tuna konuştuğunda dalga geçtiğini hissediyordum.
“Benim suçum ne?” Ömer Üsteğmen gözlerini devirerek konuştu.
“Ne de olsa sende canımı sıkacak bir şey bulursun Ömer, bir taşla ikinizi de avlayayım dedim.” Ömer sırıtarak baktı.
“Neyse toparlan tim, aşıkların konuşması gerek, belki düğün tarihlerini belirlerler” Odada sessizlik oluştu. Ben yerin dibine girmek isterken, Ömer sırıtıyordu. Elimle uzanıp boğabileceğim mesafedeydim. Acaba kaç yıl yerdim?
“Düğünümüz mü var Komutanım?” Ahmet güldüğünde onu da boğmak istedim.
“Valla tarihi bilmem ama sen hazırlan” Ömer ve Ahmet Komutanlarını delirtmek için uğraşıyorlardı. Hayır madem onu delirtmek istiyorsunuz beni niye utandırıyorsunuz?
“Valla şimdiden söyleyeyim halay başı ben olurum” Biran abi konuştuğunda Ömer ve Ahmet şaşkınlıkla baktı. Aynı zamanda kızgınlıkla bakan Tuna’yı görünce kendisini toparladı.
“Vallahi beni de kendinize benzetiyorsunuz. Olmayan düğünün halay başı ben oldum.” Sanırım içindeki Kürt damarı anında tetiklenmişti. Halaya dayanamıyordu. Yani bunları nereden bildiğime gelecek olursak kısa bir sohbetimizde edindiğim bilgilerdi.
“Ömer, Ahmet’i ve Biran’ı yanına al, bayadır göreve gitmediğiniz için paslanmışsınız, gidin bi 12 saat mola vermeden eğitiminizi yapın gelin.” Tuna konuştuğunda ona abartma dememek için kendimi zor tuttum. Kesinlikle askeri olmak istemezdim. Ahmet hemen söze girdi.
“Ben Sare ile köye gidecektim. Öyle değil mi Sare?” Bana bakınca sinsice gülümsedim.
“Öyleydi ama ceza aldın tüh, Karasu timinden başka birine rica ederim. Şimdi sizin aranıza girmemeyim.” Ahmet onu ateşe atmışım gibi baktı. Gülmemek için zor tuttum.
“Beni yaktın. Hani kardeştik.” Yüzünü ağlar gibi yapıp kalbini tutuyordu.
“Komutanım ben Ömer Komutanıma uydum. Şimdilik beni affedin.” Ömer şaşkınlıkla baktı.
“Biran, bana kaş göz işareti yaparak aklımı çeldi.” Ömer Üsteğmen kendisini savunmak için suçu Biran abiye attığında, Biran abi şaşkınlıkla ellerini iki yana açarak ‘ben ne yaptım’ der gibi baktı. Bu hikayede yanan sen oldun abi diyemedim.
“Bence Biran abi tamamen masum” Onun yerine bunu demiştim. Biran abi bana hayatını kurtarmışım gibi minnetle baktı. Ahmet ise ‘aşk olsun’ der gibi bakıyordu.
“Kesinlikle Sare’ye hak veriyorum. Ömer, Ahmet’le birlikte eğitim alanına gidin.” Tuna konuştuğunda ikiside bana kurbanlık koyun gibi bakıyordu. Nedense içim sızladı.
“Aşk olsun Sare” Ahmet odadan çıkmaya yeltenirken içim sızladı.
“Aşk olmuş zaten oğlum, konuşup delirtme şunu” Ömer konuştuğunda gözlerimi kısarak ona baktım. Adamın aynı İmre gibi işi gücü dalgaydı.
“Gerçekten ceza mı aldılar?” Tuna gülerek konuştu.
“Tabiki hayır” Karasu timi de gülerek başını salladı.
“Olan Biran abiye oluyor diye üzülmüştüm.” Biran abi gülerek konuştu.
“Kıyamam, hazırsan seni ben bırakayım.” Başımı salladım.
“5 dakikaya aşağıda olurum.” Başını sallayarak konuştu.
“Ne zaman istersen” Hepsi odadan çıktığında Tuna’ya gülümseyerek baktım.
“Bunu sana aldım.” Tuna’nın gözlerinde daha önce görmediğim bir heyecan görmüştüm. Paketi ona uzattığımda, alelacele hediyeyi açmaya çalıştı.
“Bende de aynısı var, uzun süredir stoğu yoktu. Görünce hemen sana da almak istedim.” Lc wakiki’den yılbaşı ağacı temalı bir kupa almıştım. Tabi yılbaşı çoktan geçmişti ama bende olduğu için onada almak istemiştim.
“Kahve içiyor musun ama çay da koyabilirsin tabi” Heyecanla kutuyu açıp bardağı eline aldığında gülümsedi.
“Hoşuma gitti.” Gerçekten öyleydi gülümseyerek heyecanla bardağı izliyordu.
“Şuan çok tatlısın” Der demez elimi ağzıma götürdüm. Tuna ise şaşkınlıkla ve gülümseyerek bana baktı.
“Yani şey” Sözümü kesmişti.
“Sen şeylemeden, ben teşekkür ederim. Evet kahveyi severim. Görevden gelince ilk aradığım şey Mocha oluyor artık” Birlikte yaptığımız market alışverişini hatırladım. Kahve dünyasının fıstıklı çikolatasıyla Mocha’nın güzel gittiğini söylemiştim.
“O zaman sevindim.” Bana yine o aynı yoğunlukla baktı. Utanarak konuyu değiştirdim.
“Benim gitmem gerek. Gelmek için uğraşacağım sen istesen de istemesen de, zaten benim abim öyle bağnaz ve sığ düşünceli bir adam değildir. Daha önce de sevgililerim oldu. Annemden önce ona anlatırdım. Bir erkek olarak değerlendirmesini isterdim. Bana hiç kızmazdı aksine bana doğruyu gösterirdi.” Tuna Yüzbaşı’nın gülen yüzü aniden kasıldığında yüzü ciddileşti. Neye bu kadar sinirlendiğini anlamamıştım.
“Abin her sevgilini anlayışla mı karşılıyordu yani?” Yutkundum. Ne diyeceğimi bilemedim.
“Yok, zaten çok sevgili yapan biri değildim. Tabi bazılarını onaylamazdı.” Nedense böyle sürekli sevgili değiştiriyormuş gibi görünmek istemedim.
“Selim’i onayladı mı?” İmre ile telefon konuşmasını duyduğu aklıma geldi.
“Sen niye böyle sorguladın?” İmalı bakmıştım. Bu sanki onu rahatsız etmiş gibiydi. Boğazını temizler gibi yaptı.
“Konu konuyu açtı.” Yalandı. Elbette ağzımı arıyordu.
“Onu çok severdi. Bayılırdı ona, hatta damat falan derdi. Ayrıldığımıza en çok o üzüldü. Adamı toparlayamadım. Onu toparlamaktan kendimi unuttum o derece yani” Tuna gözlerini irileştirip şaşkınlıkla baktığında tepkisine gülmemek için kendimi tutuyordum.
“Niye abin onunla bir gelecek mi kuracaktı? Bu kadar kendisini yıpratmasaydı.” Gülmemek için kendimi zor tutuyordum. Yüz hatları hala gergindi.
“Bilemem artık, gözüne girdi demek ki” Dudaklarımı bastırdığımda, somurtan ifadesine gülmemem gerekiyordu.
“Onun gözüne sı……” Kendi kendine homurdandığında anında durdu. Bende şaşkınlıkla baktım.
“Onun gözünü seveyim, ne güzel gözmüş öyle” Saçmalamıştı. Şuan gözüme çok tatlı görünüyordu.
“Ben gidiyorum. Evi temizlesem iyi olur tozlanmıştır. Kendine iyi bak bir şey olursa ara lütfen” Gözlerini kupadan çekip bana odakladı.
“Olur, telefonlarıma bakmayı unutma. Ayrıca abine selam söyle, gözü tutanları iyi tanısın.” Açık olmak gerekirse abim Selim’den nefret ederdi. Ama Tuna’ya bunu söylemeyecektim. İstemsiz bu hali hoşuma gitmişti.
“Söylerim” Sedyeden kalkacakken kolumu tuttu.
“Aykut, konuşmak isterse, yanına gelirse asla konuşma. Onunla hiçbir yere gitme. Bir şey olursa beni ara, ben time söyledim. Hepsi numarasını verecek. Bana ulaşamazsan onlardan birini ara hemen gelecektir.” Endişeyle konuştum. Nedense çok tedirgin olmuştum.
“Tamam ama neden sürekli ikaz ettiğini anlayamadım?” Tuna elini yüzüme koyup yanağımı okşadı.
“Sen dediğimi yap aklım kalmasın” Başımı salladım.
“Kalsın” Elleri bir anlığına yüzümde durarak dudaklarıma baktı.
“Parfümünü köyde kullanma” Şaşkınlıkla baktım. Kötü mü kokuyordu?
“Aslında İmre’yle ben çok seviyoruz kokusunu, kötü mü kokuyorum?” Tuna başını iki yana salladı.
“Hayır, parfümün çok etkileyici” Yutkundum, tenim ısınmaya başlıyordu.
“Ben gideyim” Gözlerime bakıp tekrar dudaklarıma baktı.
“Bence de sen git.” Kendini tutuyor gibiydi. Yüzümdeki eli koluma indi. Beni bırakmamıştı.
“Bırakmazsan gidemem” Kolumdaki elini işaret ettiğimde başını sallayarak elini çekti. Bende hızla doğruldum. Odadan çıktım. Az önce her ne olduysa transa girmiş gibiydik.
BÖLÜM SONU
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
75.04k Okunma |
6.34k Oy |
0 Takip |
92 Bölümlü Kitap |