ASLINDA MALESEF SINIR DOLMADI AMA DÜN BÖLÜMÜ GEÇ ATTIĞIM İÇİN TELAFİ ETMEK AMACIYLA BUGÜN AYNI SAATTE ATMAYA KARAR VERDİM AMA YARIN BÖLÜM SINIRI DOLMADAN ATMAYI DÜŞÜNMÜYORUM🫶🏻🫀💕2
150 OKUNMA 50 OY 60 YORUM SONRASINDA BÖLÜM GELECEK BEBEKLERİM LÜTFEN BU SEFER TAMAMLAYALIM BUNU😥😢
Köye yapılan baskının ardından 1 hafta geçmişti. Ağabeyimle yaptığımız her konuşmadan kaçınıyordum. Bana buradan gitmekle alakalı bir şey söylemesini istemiyordum. Tuna’yı 1 haftadır hiç görmemiştim.
“Demek başhekim sana hastanede çalışmanı teklif etti.” Ağabeyim konuşmuştu. İmre çayından bir yudum daha alarak konuştu.5
“Evet bende teklifinizi düşüneceğim dedim.” Açıkçası İmre’nin yanımda olmasını çok isterdim. Ama tabi bu konuda kararını etkilememek için hiçbir şey demedim.4
“İmre, kabul edip etmemek sana kalmış, ama şunu söylemem gerekirse, Sare sen buraya gelmek istediğinde sana engel olmadım. Kardeşim bak, ben burada uzun süre kalamam haftasonu gideceğim. Aklım sende kalacak ama yinede seni zorlamayacağım. Benim gönlüm benimle gelmenden yana ama eğer sen gelmek istemezsen de seni zorlamam.” Bir haftadır kaçtığım konu açılmıştı. Gözlerim masanın üstünde her yerdeydi.7
“Burada kalmak için sebeplerin olduğunu biliyorum. O sebeplerin sadece öğrencilerinden ibaret olmadığını da biliyorum. Eğer kalmak istediğin diğer sebebin de seninle aynı düşüncedeyse, bir daha sana benimle gelmeni söylemeyeceğim. Mutsuz olduğunu izlemektense, ölmeyi tercih ederim.” Ağabeyim benden bir yanıt almadan masadan kalktı.
“Haftasonuna kadar düşün.” Mutfaktan çıkıp gittiğinde, arkasından öylece izledim.
“Haklı.” İmre konuşmuştu. Başımı hafifçe salladım.
Telefonumu elime aldım. Diğer sebebim olan, Tuna’ya mesaj atmıştım. Kendimi niyeyse yüzsüz gibi hissediyordum. Ama emin olmam gerekiyordu.
“Tuna, müsaitsen konuşabilir miyiz?” Cevap verip vermeyeceğini bilmiyordum.
“Niye?” Yazmıştı. Ben bunu yazacağını beklememiştim.10
“Konuşmam gereken bir şey vardı da” Mavi tık oldu. Hani onda da bir şeyler değişmişti?
“Anlat?” Kısa kısa cevaplar veriyordu. Göğsüme ağrı girdi.9
“Buluşsak olmaz mı, merkezde?” Yeniden mavi tık oldu.
“Saat kaçta orada olayım?” Üzerime kara bulutlar çökmüştü.
“Ben şimdi yola çıkacağım. İstersen sende çık.” Bana böyle davranmasını haketmiyordum. Canım çok yanmıştı.
“Olur.” Sadece bunu yazmıştı. Öylece ekrana baktım.
SARE MESAJ ATMADAN 30 DAKİKA ÖNCESİ
“Bana hala ceza vermedin baba?” Babası niye gittiğini biliyordu. Onu çok iyi anlıyordu.
“Vermeyeceğim oğlum” Tuna Yüzbaşı’ya gülümseyerek baktı.
“İçindeki savaşı ne zaman bırakacaksın?” Tuna Yüzbaşı düşünceyle başını eğdi.
“1 haftadır köye gittiğini görmedim.” Albay yeniden konuşmuştu.
“Artık bir şeye karar verdim baba, bu köy tehlikeli, buradan gitmesi onun için en doğrusu” Babası başını iki yana salladı.2
“Oğlum, Sare köye gelirken bunu zaten biliyordu. Ayrıca o gitmek istemedikten sonra nasıl göndereceksin.” Tuna Yüzbaşı başını babasına çevirdi.
“Bir şekilde gitmesini sağlayacağım.” Tuna Yüzbaşı babasının gözlerine bakmamaya çalışıyordu.
“Tuna, bak göğsünde oluşan yarayı görüyorum. Eğer onun gitmesine neden olursan hayatın boyunca bu yarayı kendinden atamayacaksın.” Tuna Yüzbaşı keskin gözleriyle babasına baktı.
“Köyde her gün ona bir şey olacak mı düşüncesinden kurtulmuş olacağım. Tehlikede olmasındansa hiç atamayacağım bir yarayı tercih ederim.” Telefonuna mesaj geldiğinde Sare’nin ismini görmesiyle heyecanlanmıştı. Bu heyecana son vererek buz gibi bir ifadeyle telefona baktı.
Akşama doğru merkeze anca gelmiştim. Ahmet’le tatlı aldığımız dükkanın önündeydim. Tuna’ya geldi mi gelmedi diye mesaj atamadan beni aramıştı.
“Arkana bak Sare” Arkamı döndüğümde, siyah bol kot pantolon, siyah şişme mont, siyah bere ve siyah atkıyla bana bakan Tuna’yı görmüştüm. İstemsizce gözüme çok güzel görünmüştü.
“Çok beklettim mi?” Gülümseyerek ona baktım.
“Yok yeni geldim. Fazla vaktim yok. Ne söyleyeceksen dinliyorum. Hemen gideceğim.” Yine buz gibi sesiyle konuşmuştu. Bana bakmıyordu. Benden başka her şeye bakıyordu.
“Ben seninle önemli bir şey konuşmak istiyorum.” Yüzüme bakmadı. Bu nedense kalbimi çok kırmıştı.
“Fazla vaktim yok. Acele et.” Yüzüm asıldı. Bana neden böyle davrandığını anlamıyordum.
“Ben o gün için özür dilerim. Öyle bir imada bulunmamalıydım. Yani niye yaptığımı, neyse işte özür dilerim.” Bana ilk defa bakmıştı. Gözlerimin içine baktı. Ona bakmayı özlemiştim.
“Sorun değil, bir önemi kalmadı zaten” Neye uğradığıma şaşırmıştım. Bu kadar mıydı?3
“Beni kurtardığın için teşekkür ederim.” Ortamı yumuşatmaya çalışıyordum.
“Görevimi yaptım. Sana özel bir şey değildi.” Beynimden vurulmuşa dönmüştüm. Yutkunamadım. Boğazım kurudu.
“An….anladım. Kötü bir hafta geçirdik. Ama şuan köyde her şey yolund….” Sözümü kesti.
“Sare, uzatma sadede gel” Öylece bakakaldım. Şuanda söylemeyi düşündüğüm şeyleri söylememin bir önemi var mıydı?
“Abimle İmre haftasonu gidecek. Abim burasının artık benim için tehlikeli olabileceğini söyledi. Yine de seni hiçbir şey zorlamam dedi ama ben gitmek istem……” Aşk böyle bir şey miydi? Böylesine acı çektiren bir his miydi? Bana söylediği şeyin ağırlığı altında nefes alamadım.
“Git Sare” Gitmemi söylüyordu. Kulaklarımın yanlış duyduğunu düşünerek şaşkınlıkla gözlerimi kırpıştırdım.
“Abin haklı, bence de gitmelisin.” Gözlerimin dolmaması için tırnaklarımı avcuma gömdüm.
“Tuna, ben seni” Sözümü kesti. Acıyla ona baktım.
“Sen buraya ait değilsin Sare, görmüyor musun onca şeyi yapmana rağmen köylü bile kabullenmedi seni” Canımı yandı. Bunların kabus olmasını ve bir an önce uyanmayı diledim. Bende de bir şeyler değişti diyen adam bu şekilde konuşamazdı.
“Ama biz” Ona beklenti ile baktım. Soğuk bir şekilde güldü.
“Biz diye bir şey mi vardı Sare?” Şok içinde ona baktım. Yok muydu? Ben her şeyi kendi içimde yaşayıp gelin güvey mi olmuştum?12
“Bak biz seni kurtardık, dayanamadım halin çok kötüydü. Yanında kaldım. Sonra sen, ben hastanedeyken geldin. Ödeşmiş olduk. Sen fazlasının olduğunu mu düşündün?” Hissettiğim tek şey hayal kırıklığıydı. Hastanede yaşadığımız her şey sadece benim için mi çok başkaydı. Bana acımış, en başından beri bana acıyormuş.2
“Bana acıdın” Gözlerinde belli belirsiz bir duygu geçti. Belki de ben öyle olmasını istedim. Sesim kısık ve güçsüz çıkmıştı.
“Sana acımadım. Sadece ben merhametliyim. Yardım etmek istedim.” Gözlerimle savaş içindeydim. Bulunduğum duruma aykırı davranmamaları için onlara engel oluyordum.
“Bana, bende de bir şeyler değişti dedin. Hastanede fazla yakındık. Bunları tek ben yaşamadım ya” Şok içinde ona bakmaya devam ettim. Karşımda gülmüştü. Evet şuan buz gibi bir ifadeyle karşımda sanki komik bir şey demişim gibi gülüyordu. Benimle dalga geçiyordu.
“Hadi ama Sare, eğer bende gerçekten bir şeyler değişmiş olsaydı. Sence seni yanımda istemez miydim?” Kalbime çöken ağırlığı bedenim kaldıramadı. Gözlerim daha fazla dayanamamıştı. Dudaklarım aralandı bir şey söyleyecek gibi olup ne söyleyeceğimi düşündüm. Şuanda yutkunamayacak kadar boğazım kurumuştu.6
“Peki” Sadece bunu söyleyebilmiştim. Dilimin ucuna gelen onca zehirli cümleleri yuttum. Yanında geçip arabama doğru ilerledim. Yavaş adımlarla gidiyordum. Beynimde sesler uğulduyordu.
“Sare bence bizi öğrendikten sonra onda çok şey değişti. Biz yine istenmedik. Bir an, ben bile sevileceğimize inanmıştım.” Sirel kulaklarımda uğuldadığında, ilk defa onunda benim gibi kandırıldığını hissettim.
“Sirel haklı, bizi ilk defa birinin seveceğini düşünmüştüm.” Lia ilk defa Sirel’e ben gibi hak vermişti. Tüm bedenim sözlerin ağırlığı altında titremişti. Olduğum yerde kalakaldım.
“Neden oyunlar beni mutlu etmiyor?” Küçük bir kız çocuğunun sesi beynimde yankılandı.
“Sanırım oje sürmek bile bana keyif vermiyor bugün” İçimde erkek ama kadın gibi konuşan birinin sesini duydum.
“Bugün benim bile ders çalışmaya gücüm yok.” Bir kız sesi duymuştum. Ders çalışmayı çok seven tarafım sanırım artık sevmiyordu.
“Genellikle tembel olan ben olurdum. Ama nedense kafam dağılsın diye ders çalışasım var.” Tembel tarafım bile ders çalışma isteğiyle dolup taşmıştı. Bu sesler benim tanımadığım diğer kişiliklerime aitti. Onları ilk defa bu şekilde duyuyordum. Bu ikinci olmuştu.2
Tüm kişiliklerimin dengesi bozulmuştu. Hiçbir şey olması gerektiği gibi değildi. Sevilmemek ve sevilmeyecek olmak sanırım ömür boyu kalbimde taşıyacağım bir yük olarak kalacaktı. Babamın bana söylediği sözler kulaklarımda çınladı.
“Sen sevilmeyeceksin benim küçüğüm.”
“Seni benden başkası sevemez.”
“Senin gerçekte, 7 kişilikli bir cadı olduğunu öğrendiklerinde seni seveceklerini mi düşünüyorsun küçük kızım?”
“Benim kızımı benden başkası sevemez.”
“Nereye gidersen git, benim sevgimin üstünde bir sevgi bulamayacaksın. Kimse seni sevmeyecek.”
Kimse beni sevmedi baba, yıllardır ben kimsenin en sevdiği olamadım. Haklıydın. Sevildiğimi sandığım yerlerden defalarca kovuldum. Ben bu hayatın acınası bir parçasıyım işte, arabama doğru ilerledim. Aracıma bindiğimde hareket edecek gücü bulamadım.
“Alo benim kücüğüm?” Babamın sesini duymamla tüm hücrelerim ezilmişti.
“Haklıydın.” Onu ilk defa haklı bulmuştum.
“Ben yıllardır kimse tarafından sevilmedim. Artık sana inanıyorum ben 7 kişilikli bir cadıyım.” Babamın kahkahası benim canımı çok yakmıştı. Yıllarca onu haklı çıkarmamak için uğraşıyordum. Sonunda ona yenilmiştim.
“Bugünde sevilmedim, muhtemelen yarın da sevilmeyeceğim.” Babam konuşmaya başladı.
“Seni benden başka kimse sevemez küçücüğüm, bana gel, ben seni güzel seveceğim.” Babamın ses tonu midemin bulanmasına yetmişti.2
“Artık buna son vereceğim. Hayatım boyunca benim hikayemin mutlu olacağına inandım. Her seferinde her kapıdan kovulurken bir sonraki sabaha umutla uyandım. Sen benim tüm geleceğimi, umutlarımı çaldın.” Babam cevap vermedi.
“Bende senden kızını çalacağım. Bugün kızına veda edeceksin. Bende sonsuza dek omuzlarımdaki yükten kurtulacağım.” Babam korkuyla hemen konuştu.5
“Sakın, yapmayı düşündüğün şeyi yapma Sare!” Telefonu kapatıp arabayı çalıştırdım. Öne doğru öyle hızlı atıldım ki bir an karşıdaki arabaya çarpacağımı sandım. Arabanın hızını kesmedim. Artık yaşamak umrumda değildi. Ben berbat, 7 kişilikli bir cadıydım. Kimse tarafından sevilmeyen, acınası bir cadı.
“Hayır Sare, bize bunu yaşatanlardan intikam almalıyız. Kendimizden değil, yavaşla!” Sirel ilk defa Sare gibi konuşuyordu. Bense ilk defa Sirel gibi düşünmeden davranıyordum.
“Sare lütfen durdur. Biz daha iyi bir hayatı hak ediyoruz!” Daha iyi bir hayat mı? Ne zaman daha iyi bir hayat istesek, o kapılardan kovulmadık mı Lia?
“Öğrencilerini düşün, sana ihtiyaçları var. Çoğu okuma yazmayı söktü. Onları yüzüstü mü bırakacaksın?” Hızımı az da olsa düşürür gibi olmuştum ama sonra daha da hızlandım. Telefonumun kaçıncı çalışıydı bilmiyorum. Gözlerim kararmaya başladı. Başıma korkunç bir ağrı saplandı. Ellerim gücünü kaybediyor, araç sağa sola yalpalıyordu.
“Hayır Sirel, şimdi değil!” Başım direksiyona düştüğünde tamamen gözlerim kapanmıştı.
Sare’nin hissettiği bu acıyı ilk defa tadıyordum. Böylesine bir acıyı daha önce keşfetmemiştik. Bu bizi büyük bir yıkıma uğrattı. Kendi canından vazgeçebilecek kadar güçlü bir acıydı. Uyandığımda araba yolun uçurum kenarına doğru sürükleniyordu. Hızla direksiyonu sağa kırarak, oradan uzaklaştırdım. Hayır şimdi kesinlikle ölmemize izin veremezdim. Bize acı çektirenler, acı çekmeden ölemezdik. Hepsinden alacak bir intikamımız vardı. Arabanın hızını düşürüp sakince yolda ilerledim. Aynalardan baktığımda, tanıdık gelen aracın, Tuna’ya ait olduğunu görmüştüm. Kaşlarımı çattım ama durmadım. Şu zirzop telefon hiç durmadan çalıyordu. Kafayı yiyecek gibiydim. Kapatma tuşuna basıp tamamen kapadım.
Onu bugün parçalamıştım. Kalbinde açtığım yarayı görebiliyordum. Bana bugün beni sevdiğini söylemeye gelmişti. Bunu gözlerinde görmüştüm. Ona o sözleri söylerken içim parçalandı. Canını yaktığım her söz için kendimden nefret ettim. Onu incitmekten nefret ediyordum. Köye baskın olduğunu duyduğumda tüm benliğimle endişeden kafayı yedim. Yeniden onun kaçırılma ihtimalini düşündüğümde çıldıracak gibi olmuştum. Bu köy tehlikeliydi. Teroristler durmayacaktı. İleride ona verdiğim değeri benim için kullanacaklarına emindim. Yakınımda durmaması gerekiyordu. Benim onun yakınında olmamam gerekiyordu. İstanbul’a gidip özgürce ve güvende yaşamasını istiyordum. Arkasını dönüp beklediğinde, gitmesini ve gitmemesini umdum. Biraz daha kalsa kollarımın arasına alıp sonsuza kadar bırakmayacaktım. Ona yürüdüğüm esnada hareketlenmeye başladığında, kendime engel oldum. Arabaya binmişti. Bir süre yine hareket etmedi. Yine kendimle girdiğim savaşı kaybedecek gibi oldum. Ama araba büyük bir gürültüyle öne doğru atıldığında göğsüm dehşetle kasıldı. Arabayı öyle hızlı ve kontrolsüz sürüyordu ki ona bir şey olma düşüncesi tüm bedenimi mahfetmişti. Koşarak arabama bindim. Aynı hızda ona ulaşmaya çalıştım.
Onu yakalamaya başladığımda araba sağa sola yalpalıyordu. Aklım yerinden çıkacak sanmıştım. Korkuyla abisini aradım. Onu ikna etmesini ve hızını düşürmesini söyledim. Ona ulaşmak için daha da hız yaptım. Sonra bir şey oldu. Sare yolun uçurum kısmına doğru sürüyordu. Aklımı korkudan kaybettim. Kalbim onu kaybedebilme ihtimaliyle hızla çarpıyordu. Eğer ona orada bir şey olursa hiç düşünmeden aynı hızda oradan atlardım. Araba bir anda uçurumdan uzaklaşıp sağa döndüğünde, tuttuğum nefesimi vermiştim. Şimdi araba sakin sakin gidiyordu.
Tuna beni köyün girişine kadar takip etmişti. Herhalde başıma bir iş gelir düşüncesinden yine bize acımıştı. Aslında inip onun kafasını dağıtabilirdim. Ama şuanda bedenim yorgunluktan patlayacak gibiydi. Arabamı evin önüne park ettiğimde, hızla anahtarımı çıkardım. Eve girer girmez bana korkuyla bakan iki insanı görmüştüm. Sare gibi mi davranmalıydım?
“Selam” Kesinlikle Sare gibi davranmakta iyi değildim.
“Arabayı hızlı mı kullandın?” Birileri acımakla kalmamış, birde şikayette bulunmuştu sanırım.
“Hayır abi normal hızdaydım?” Soru soran gözlerle baktım.
“Tuna beni aradı öyle dedi. Ne oluyor Sare?” Gülümseye çalıştım. Bizi yıktıktan sonra bizi düşünmesi hiç samimi gelmemişti. Nefret listemin 2. İsmi olma adayıydı.
“Tuna mı onu hiç görmedim. Sanırım karıştırdı.” Tabiki abim bunu yemeyecek kadar zekiydi.
“Sare ben aptal mıyım Tuna’yla olduğunu bilmediğimi mi sanıyorsun?” Hayır şimdi değil Sare, kendine gel lütfen çıkma şimdi, hayır Sare lütfen, zemin kaydı, abim ve İmre’den yüzlerce vardı. Gözlerim boşluğa düştü ve ben hızla kapadım.
“Sare!” Yarı baygın bir halde ağabeyimin kollarına yığıldığımı hissettim. Beni kucağında taşıyarak yatağıma yatırdı. Sırtım yatağıma değince yorganımı üzerime çektim. Uyumak istiyordum.
“Biz başından beri Sirel’le mi konuşuyorduk?” İmre konuştuğunda, Aren sinirle mutfağa yöneldi.
“Tuna seni gebertmeyenin!” İmre, Aren’e sakinleştirmek için su uzattı.
“Tamam bak, şimdi biz belli etmeyelim. Üzerine gitmeyelim. İstediği zaman anlatsın.” Aren suyu alırken elleri sinirden titriyordu.
“Bir şey oldu İmre, Tuna boş yere beni uyarmaz.” İmre bunun farkındaydı ama daha da telaşlandırmamak için susuyordu.
Arabayı park edip lojmana geldiğimde dağılmış gibiydim. Onu bugün mahfetmiştim. Bana umutla bakan gözlerindeki ışığı söndürmüştüm. Ona bir çok yalan söyledim. Doğru olmayan şözlerdi. Ben onda bugün, belki de yıllar sonra bile acısını çekeceği bir yara açmıştım. Benim yüzümden ağlamasının düşüncesi bile beni mahfediyordu. Evime geldim. Niye gelmiştim ki?
Benim yolum hep Sare’ye çıkmıyor muydu? Bu sessiz evde ne işim vardı?
Sessizce evimin giriş kısmına geldim. Sırtımı duvara yaslayıp kaymaya başladım. Betona oturduğumda, ben ben olmaktan çıkmıştım. Ağlıyordum. Evet, ben Tuna Kızılhan, o her şeyi içinde yaşayan adam, şuanda hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Sol dizimi kırmıştım. Dirseğimi dizime koyup elimle yüzümü kapadım. Kardeşimi kaybettiğim günden beri ilk defa hıçkıra hıçkıra, nefes nefese kalacak kadar ağlıyordum. Şuanda askerlerimden biri beni bu halde görse, ne kadar aciz olduğumu mu düşünürdü? Umrumda değildi.
Ben bugün en kıymetlimin gözlerindeki ışığı, kalbinde duyduğu o saf güzellikteki hissi öldürmüştüm. Beni bu halde görmeleri zerre umrumda değildi.
“Bu halde olduğuna göre, düşündüğüm şeyi yapmışsın.” Başımı kaldırıp bakmadım. Ömer nadir olarak kullandığı, ciddi ses tonuyla başımda dikiliyordu.
“Yapmadım de” Yaptığımı bildiği halde bunu yapmamış olduğumu umuyordu.
“Ben bugün onu kelimenin tam anlamıyla mahfettim Ömer” Dehşet şekilde ağlıyordum. Ben bunu nasıl burada yapıyordum? Hem de Üsteğmenimin önünde.
“Tam olarak aptalsın, sen Sare’nin o köyden senin yüzünden gideceğini mi sanıyorsun, o kız senin için mi geldi, senin için niye gitsin. O Öğretmen, onun öğrencileri var. Ulan kızın görmediği işkence kalmamış buna rağmen kaldı. Şimdi mi gidecek, boşu boşuna mahfettin ikinizide!” Haklıydı. Ama Sare’nin ben görevdeyken zarar görme düşüncesi beni öldürüyordu. Ya yetişemezsem düşüncesi beynimi kemiriyordu.
“O kız seni seviyor.” Bu söz bugün duyacağım sözdü. Ama ben sözünü keserek buna engel olmuştum.
“Hadi tamam, kendince iyi düşünmüşsün de, Tuna niye umut verdin be kardeşim, yazık değil mi kıza?” İçim gidiyordu. Öyle haklıydı ki konuşacak kelimelerim bile yoktu. Onun karşısında ilk defa kendimi böylesine aciz hissediyordum.
“Tuna, kardeşim bak, tamam anlıyorum seni, hayatın boyunca yalnızdın. Sevgiyi tam anlamıyla bilmiyorsun. Ama bazen hayatımızdaki insanlara da bizim yanımızda kalıp kalmayacaklarına dair karar vermeleri için fırsat vermeliyiz. Bir haftadır kıvranıyorsun be oğlum, görmüyor muyum ne kadar canının yandığını?” Sözleriyle sanki gözlerim eşdeğerdi. Aynı hızda akmalarına artık şaşırıyordum. Elimin içi gözyaşlarımdan ıslanmıştı. Başımı kaldırıp bakacak cesaretim bile yoktu. Yanımda hareketlilik sezdiğimde, Ömer sırtımdan tutup çekti sarılmıştı. Bunu çok nadir yapıyorduk.
“Ömer çok incittim onu” Hiçbir şey söylemedi sadece beni dinliyordu.
“Öyle heyecanlıydı ki söyleyeceği şey için, onun kalbini bugün kendi ellerimle parçaladım.” Şuanda kendimden utanmam gerekiyordu. Bir Yüzbaşı’nın düştüğü hale bak demem gerekiyordu. Şuan hiçbir sıfatım yoktu. Ben şuan yetimhanede hiç kimsesi olmayan o Tuna’ydım.
“Sen istersen yeniden düzelir. Ama iste be oğlum, yapma şunu kendine, onu seviyorsun.” Kendimden kaçtığım itirafı Ömer söylemişti. Kendime itiraf edemezken, herkesin bunu bilmesi beni şaşırtmamıştı. Kendisinden gizleyen tek bendim.
Ben bugün sevdiğim kadının tüm güzel hislerini kendi ellerimle yok etmiştim.
Sabah olduğunda mutfaktan sesler geliyordu. Sare yanlışlıkla elinden bardağı düşürdüğünde, sinirden ağlayacak gibiydi. Yere eğilip toplamaya başladı. Seslere ilk Aren uyanmıştı. Mutfakta kardeşini izlemeye başladı. Camları topladıktan sonra çöpe atıp ellerini yıkayarak işine geri dönmüştü. Dünün ağırlığı üzerindeyken kafasını dağıtmak için uğraşıyordu.
“Meleğim” Aren konuştuğunda, Sare gözlerini görmemesi için silerek konuştu.
“Günaydın abim” Sesini neşeli tutmaya çalışıyordu. Ama gözleri ona ihanet edip etmemek arasındaydı.
“Soğan doğruyordum bende, yaktı gözlerimi” Tezgaha döndüğünde ellerini iki yana açarak tezgaha yasladı. Gözlerini kapatarak dudaklarını bastırdı. İçine içine ağlıyordu. Tezgahta soğan yoktu. Aren bunu fark etmişti. Ama ses etmedi.
“Doğru soğanlar, insanlar gibi göz yakar.” Sare yutkunmaya çalıştı. Gözlerinden yaş gelmemesi için içine içine ağlamaya devam etti.
“Ben kahvaltıyı hazırladım abi, İmre’yi çağırayım.” Sesi sonlara doğru çatallaştığında mutfaktan hızla çıkmıştı. İmre’yle birlikte mutfağa girdiğinde kendini az da olsa toparlamış görünüyorudu. Aren, Sare ve İmre gelene kadar çayları koymuştu.
Bir süre sonra sessiz yapılan kahvaltıdan sonra Sare, bulaşıkları makineye dizmeye başladı. İmre’nin yardım etmesine izin vermemişti. Aklına bir anda gelen tuvalet camıyla, elindeki tabağı kırar gibi bırakarak, hızla evdeki küçük tamir çantasından çekiç aldığı gibi tuvalet camına koştu.
“Sare!” İmre panikle arkasından koştu.
“Sare ne yapıyorsun?” Korkuyla konuşmuştu.
“Aren lütfen buraya bir bakar mısın?” Aren, İmre’nin sesini duyar duymaz dışarıda odun kesmeyi bırakıp hızla eve girdi.
“Sare eline vuracaksın şimdi, ne olur bırakır mısın?” İmre, Sare’yi engellemeye çalışsada Sare durmamıştı.
Çekiçle elimdeki çiviyi yamuk yumuk çakmaya çalıştım. Bir türlü beceremiyordum. Gözlerim bana yine ihanet etmişti. Gözlerimle kollarımı sildiğimde, abim tuvalete geldi. Hiç beklemediğim bir anda abim beni omzuna atarak camın önünden çekmişti.
“Abi bırak!” Bağırmıştım. Elimden çekici almaya çalışıyordu.
“Sare, ver şunu bir yerine vuracaksın, işli güçlü yapacaksın adamı” Elimden çekici aldığında, dişlerimi sıkmaya başladım. Yanında geçip giderek onlardan uzaklaştım. Odaya girip kapıyı kapattığım gibi ağlamaya başladım.
“Anlamıyorum, cam ne alaka?” Aren ve İmre anlamsız bakışlarını birbirlerinin üzerinde gezdirdi. Bunu söyleyen Aren’di.
“Bilmiyorum ama dün ne olduysa bir şey canını çok yakmış, sabahtan beri ağlamamak için kendisiyle savaşıyor.” Aren başını sallayıp çekici yerine bıraktı.
“Farkındayım, bir şey deme boşuna, Tuna’yla buluştuğunu anlamadığımı mı sanıyorsun, ben salak mıyım İmre?” İmre yutkunarak Aren’e baktı. Tabiki anladığını biliyordu. O söylemeden söylemek istemiyordu.
“Benim saf kardeşim gidip Tuna’ya aşık olmuş.” İmde dudaklarını bastırdı. Aren işaret parmağını kaldırıp konuştu.
“Sakın inkar etmeye kalkma.” İmre pes ederek başını salladı.
“Evet, bir kaç gündür Tuna soğuktu. Sen dün diğer sebebin ne düşünüyor deyince, konuşmak istedi. Konuşma kötü geçmiş anlaşılan.” Aren başını salladı. Kafasında Tuna’yı defalarca dövdüğünü hayal eden bir sürü olay canlandı.
“Tuna ne zaman müsaitsin, konuşalım.” Aren, Tuna Yüzbaşı’ya mesaj attığında, Tuna Yüzbaşı cevap vermişti.
“Şuan Albayımın yanına gidiyorum. Çıkınca ararım. Bir şey mi oldu?” Aren hemen yanıtladı.
“İyi, olmuş olmuş, elimden bir kaza çıkmaması dua ediyorum.” Tuna Yüzbaşı mesajı aldığında gerilerek cevapladı.
“Konuşuruz.” Mesajı attıktan sonra Aren, Tuna Yüzbaşı’ya görüldü atmıştı.
“Bu görevde yine ben öncülük ederim. Zaten toparladım. Bir şeyim yok.” Buz gibi sesimle konuşmuştum.
“Ben görünen yaranı değil, görünmeyi soruyorum.” Gözleriyle göğsümü işaret ettiğinde yutkunamadım.
“Dediğini yaptın mı?” Başımı belli belirsiz salladım.
“Yine Sare’ye gideceksin.” Babamın kesin konuşmasına ister istemez sinirlendim.
“Gitmeyeceğim. Bu sondu.” Bu sefer kararlıydım. Bir daha hayatına girip ona acı çektirmeyecektim.
“Gideceksin Tuna” Babamın benimle inatlaştığı nadir anlardan birindeydik.
“Gitmeyeceğim baba” Sesim sert çıkmıştı.
“Ne olursa olsun Tuna yine Sare’sine gider. Buna defalarca karar verip , defalarca ona gittin. Dayanamayacaksın.” Babam benimle inatlaşıyordu. Ona cevap vermek istemedim. Çünkü babam olsada karşımda bir Albay vardı.
“Bu sefer değil.” Babam gülmeye başladı.
“Ne olursa olsun diyorum Tuna, her seferinde ona gideceksin evlat, çünkü aşk bir kez kalbe düşerse orayı eritmeden durmaz. Eşini ister.” ‘Eşini ister’ beynimde istemsizce bu söz çınlamıştı.
“Ben gece göreve gitmeden dinleneyim, müsade var mı Albayım?” Babam başıyla onayladı.
“Tuna unutma ne olursa olsun” Babama ters ters baktım.
Aren’i aradığımda bir süre sonra kışlanın az gerisinde durmuş beni bekliyordu. Onun yanına giderek sustum. Sadece onu dinlemek istiyordum.
“Berbat görünüyorsun.” Aren gözlerime baktığında, gözlerimi kaçırdım. Bu aklıma Sare’yi getirdi. En sevdiğim huyuydu.
“İstediğini yaptım. Ona gitmesini söyledim.” Aren kaşlarını çatıp gözlerini kısarak baktı.
“Ben sana Sare’ye gitmesini söyle demedim ki, böyle bir isteğim olmadı. Sen ne diye kıza git diyorsun?” Aren çatık kaşlarıyla Tuna Yüzbaşı’ya baktı. Tuna Yüzbaşı’nın yüzü kireç gibiydi. Gözleri kızarmıştı. Buraya gelirken çok sinirliydi hatta onu dayaktan gebertmeyi bile düşünmüştü. Ama haline baktığında onun da en az Sare kadar kötü olduğunu görmüştü.
“Burası tehlikeli, seninle gelirse güvende olacaktır. Buradan gitmesi gerekiyor.” Aren, Tuna Yüzbaşı’ya adımladı.
“Sare’nin sen ona git dedin diye gideceğini mi sanıyorsun, öğrencilerini bırakıp hayatta gitmez.” Tuna Yüzbaşı sabırsızca yeniden konuştu.
“Onu buradan götür Aren, onun tehlikede olmaması gerek.” Aren gülmeye başladığında Tuna Yüzbaşı şaşkınlıkla baktı.
“Ben hayatım boyunca Sare’yi hiçbir şeye zorlamadım. Hiç kimsenin de onu bir şeylere zorlamasına izin vermedim. Gönlüm benimle gelmesinden yana, ama kalmayı seçerse de onu zorlamam. Çünkü kalması için sebepleri var…dı. Sanırım artık tek sebep öğrencileri oldu.” Vardı derken vurgulayarak söylemişti.
“Bak Sare birini silmemek için çabalar, ama bir kez sildiğinde güneşi alıp önüne de koysan asla ısınmaz kalbi.” Aren, Tuna Yüzbaşı’nın göğsüne elinin tersiyle hafifçe vurmuştu.
“Onu sevdiğini görmem için, duymaya ihtiyacım yok. Gözlerine bakınca görebiliyorum. Aynı o da sen gibi ağlıyor.” Tuna Yüzbaşı kaşlarını çattı.
“Ben ağlamam. Sare ağlıyor mu?” Yalan söylerken endişesini de gizleyemiyordu.
“Belli etmemeye çalışıyor ama içine içine ağlıyor. Görebiliyorum acı çektiğini, kafasını dağıtmak için, her işle meşgul oluyor. Bir ara neden anlamadım ama tuvalet camını çivilemeye çalıştı. Zor indirdim dolabın tepesinden” Tuna Yüzbaşı istemsizce tuvalet camı kısmında gülümsemek istemişti. Ona ‘çakma giremem’ demişti. İlk buna engel olacağını adı gibi biliyordu. Gülmemek için kendine engel oldu.
“Ne istiyorsun Tuna, Sare İstanbul’a dönsün, güvende olacağı okullarda eğitim versin. Eee sonra ne olacak, ne bileyim orada birine aşık olur. Bu belki okulun müdürü olur ya da okuldan bir öğretmen, hepsini geçtim yoldan geçerken çarpıştığı biri bile olabilir, sonra evlenirler çocukları falan olur. Bu tablo senin hoşuna mı giderdi. Sen ne yapacaksın, dur tahmin edeyim. Askerlerine ölmeye gitmiyoruz deyip, kendi içinden ölümünü dilersin.” Aren’in sözleriyle kaskatı kesildim. Olduğum yerde öylece kalakaldım. Düşündüğüm şey bu değildi. Onun başka bir adama bana baktığı gibi sevgiyle baktığını hayal ettim. Bu beni sinirlendirmeye yetmişti.
“Saçma sapan, boş boş konuşup benim canımı sıkma Aren!” Aren yeniden güldüğünde tüm hücrelerim sinirden çatlayacak gibiydi.
“Hayır merak ediyorum, gerçekten gitmesini isterken bunları düşünmedin mi?” Açıkçası düşünmemiştim. Onu başka bir adamla niye düşünecektim bu benim kafayı yiyecekmiş gibi hissetmeme neden oldu.
“Bak Sare’yi kaybedersen gerçekten kendine de eziyet edeceksin.” Doğruydu. Kaşlarımı çatmaktan başıma ağrı girdi.
“Ben göreve gidiyorum.” Aniden ortamın havasını değiştirdim.
“Hala şansın varken onu ara” Yapamazdım.
“Tuna bak dediğim şeylere olmaz deme, elbet unutur. Sende unutursun. Ama düşünsene yıllar sonra geliyorsun İstanbul’a, sevdiğin kadının ellerinde çocuklar, yanında eşiyle birlikte mutlulukla geziyorlar. Sende böyle ellerin ceplerinde onları izliyorsun. Valla ben dayanamazdım.” Benim damarıma basmak için elinden geleni yapıyordu. Onu boğmamak için kendimi zor tuttum.5
“Ben gidiyorum Aren, vaktim yok.” Aren sırıtarak baktı.
“Kaçıyorsun kardeşim, iyi kaç, ama kaçarken iyi düşün. Senin mahfettiğini iyileştiren olur.” Aklımı kemiren bir ton düşünceyle arkamı döndüm. Bunların olma düşüncesini beni akıl almaz bir kıskançlıkla dolduruyordu. Ben daha ona yakın olamamıştım. Kim ondan çocuk yapmaya cüret edebilirdi?8
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
105.91k Okunma |
9.71k Oy |
0 Takip |
120 Bölümlü Kitap |