GERÇEKTEN ANLAYAMIYORUM O KADAR KİŞİ GÖRÜYOR OKUYOR AMA OY VERMİYOR EN AZINDAN MOTİVASYON VE EMEĞE SADECE BİR OY VERİP GEÇMEK ÇOK ZOR BİR ŞEY DEĞİL ARKADAŞLAR😓
OKUNMA VE YORUM SAYISI TAMAMLANDIĞI İÇİN ATIYORUM GERÇEKTEN ÇOK MUTSUZUM VE YORULDUM😢
150 OKUNMA 50 OY VE YORUM SONRASINDA BÖLÜM GELECEK BİR DAHAKİNE DİĞERLERİ TAMAMLANIP OY TAMAMLANMAZSA ATACAĞIMI DÜŞÜNMÜYORUM KIYAMADIĞIM İÇİN ATIYORUM🥹
BÖLÜMLERİ UZUN DA TUTTUM. RİCA EDİYORUM. ZOR BİR ŞEY DEĞİL. OY VERMEK, VARSA HİKAYELERİNİZ BENDE OY VEREYİM YETER Kİ EMEKLERİMİZ DEĞERE BİNSİN LÜTFEN ÇOK RİCA EDİYORUM OY VERİN LÜTFEN ŞİMDİDEN TEŞEKKÜRLER🫶🏻🫀
Karasu timi tektek helikoptere bindi. Göreve gidiyorlardı. Yine ne zaman gelecekleri bilinmeyen bir göreve adım atmışlardı. Elbette içlerinde geri dönme arzuları vardı. Aren, Tuna Yüzbaşı ile konuşmasının ardından eve gelmişti. Evde Sare’nin odasında duyduğu sese dikkat kesildi.
“Bana acıyor” Sare’nin ağlayan sesini duyduğunda içi gitti.
“Hayır bence bunun altında mutlaka bir sebep vardır bebeğim.” İmre’nin her zamanki gibi anlayışlı ses tonuna ister istemez gülümsedi.
“Böyle bir şey değil İmre, bana biz diye bir şey mi vardı dedi. Ben kendi kendime mi gelin güvey oldum. Sana anlattığım gibi oldu işte” Aren dişlerini sıktı. Neden Tuna Yüzbaşı’nın yanına gittiğinde yüzünü dağıtmadığını sorguladı.
“Bilemiyorum, garip çözemedim.” İmre’nin şaşkın ses tonunu duyduğunda teselli etmeyi bıraktığını anlamıştı.
“Bana merhamet göstermiş, benim kimsenin merhametine ihtiyacım yok!” Acı dolu ses tonu, Aren’in gözlerini kapatıp yumruklarını sıkmasına neden olmuştu.
Karasu timinin içinde bulunduğu helikopter havalandığında, Tuna Yüzbaşı içinde garip hislerle bir anlığına inmeye yeltenecek gibi olmuştu. Telefonunu elinde çevirip duruyordu belki de birazdan hat tamamen kesilecekti.
“Tuna, iyi düşün. Yıllar sonra sevdiğin kadını başkasıyla görmek seni incitmeyecek mi?” Tuna Yüzbaşı’nın telefonu tutan elleri kaskatı oldu.
“Sen kendini mutsuzluğa mahkum ederken, yanında başka birinin olacak olmasını, ya da uyandığında onu başka birinin görecek olması zoruna gitmiyorsa sen gerçekten sevmiş sayılmazsın. Madem ki böyle yapacaktın onun sana bağlanmasına niye engel olmadın.” ‘Uyandığında onu başka birinin görecek olması’ bu düşünce tüm bedenini kasıp kavurmuştu. İçinde beliren kıskançlık duygusu yumruklarını ve dişlerini sıkmasına neden oldu.
“Evlenecek Tuna, şimdi olmasa da bir gün bu olacak. Umarım yolun İstanbul’a düştüğünde onu çocuklarıyla yanında başka bir adam varken görmeye dayanabilirsin.” Tuna Yüzbaşı gerginlikle saçlarını çekiştirdi. Sinirden ayaklarını sallamaya başlamıştı. Yazacak bir cevabı yoktu. Sare’yi başka bir adamla düşündükçe aklı yerinden çıkacak gibi içinde beliren bir öfke vardı.
“Bende böyle sessiz yolculukları hiç sevmiyorum.” Ömer Üsteğmen ayaklarıyla ritim tuttururken konuşmuştu. Ahmet Başçavuş söz aldı.
“Komutanım sizin sesiniz güzel, bize bi şarkı söyleyin de en azından inene kadar kulaklarımızın pası silinsin.” Ahmet Başçavuş, Ömer Üsteğmene bakarak söylemişti.
“Evet Komutanım güzel olur Valla” Biran Teğmen konuşmuştu.
“Şu kulaklarımızın pası silinsin be Komutanım” Asteğmen Hakan söz almıştı.
“İyi madem, ama bak şuan keyfim yok. Slow bir şeyler söyleyeceğim. Aklıma ilk geleni söyleyeyim.” Ömer Üsteğmen, Tuna Yüzbaşı’ya bakıyordu. Tuna Yüzbaşı gözlerini telefona dikmiş, başı eğikti.
MANGA-CEVAPSIZ SORULAR (Bölüm şarkısı)
Ömer Üsteğmen şarkıya girdiğinde, nakarat kısmında Tuna Yüzbaşı’ya baktı. Tuna Yüzbaşı çaktırmadan dolan gözlerini hızla silerken, aklına gelen düşüncelerin ağırlığı altında sarsılmıştı.
“İnanamadım gittiğine
İnanamadım bittiğine
Ne sen baktın ardına ne ben
Hep ayrı yollarda yürüdük
Sustu bu gece karardı yine ay
Kaldı geriye cevapsız sorular
Uyandığında onu ilk kim görecek
Bıraktığım düşü kim büyütecek.”
Tuna Yüzbaşı, Ömer Üsteğmene baktığında, Karasu timi de Ömer Üsteğmene eşlik etmeye başlamıştı. ‘Uyandığında onu ilk kim görecek’ derken bastıra bastıra Tuna Yüzbaşı’ya bakarak söylemişti. Tuna Yüzbaşı, bir anlığına Aren ile anlaşmalı olup olmadığını düşünmüştü. Tuna Yüzbaşı da tıpkı Sare gibi içine içine ağlıyordu. Babasının sözleri aklında yankılandı.
‘Tuna ne olursa olsun Sare’sine gider. Hep ona gittin. Şimdi de gideceksin.’
Bu doğru muydu?
Tuna yine Sare’sine gidecek miydi?
Gözleri ağlamaktan kızarmış halde Ömer Üsteğmen ve diğer Karasu timine baktı. Hepsi şarkıya eşlik ederken Tuna Yüzbaşı’ya bakıyordu. Düşündü hissettiği her şeyden sadece o kaçıyordu. Aslında herkes kendisine itiraf edemediği gerçekleri biliyordu.
BELKIS ÖZENER-SEVEMEDİM KARA GÖZLÜM (Bölüm şarkısı 2)
Sare gece boyunca İmre’nin göğsünde ağlamaya devam etmişti. Daha öncesinde hiç böyle bir acıyla baş başa kalmamıştı. Tuna Yüzbaşı’nın onu kandırdığını düşünüyordu.
“İmre” Kesik kesik nefesle konuştu. “Ben sanırım onu gerçekten seviyorum. Daha önce hiç bu yönden acı çekmemiştim. İçim sökülüyormuş gibi hissediyorum.” İmre gözyaşlarıyla göğsüne sokulan kardeşini iyice sardı. Elinde olsa o acıyı söküp alırdı.
“Biliyorum, nasibinde varsa olur bebeğim, ama yoksa da acısını birlikte çekeriz. Birlikte toparlanırız ben hep yanındayım.” Sare, İmre’nin onu avutmasını istiyordu. Ama istediği gibi olmamıştı. Çünkü İmre gereksiz vaat vererek kandırmayı reddediyordu.
🫀
Helikopter belirlenen noktaya indiğinde Karasu timi tek tek inmişti. İnip bölgeyi kolaçan etmişlerdi. Tuna Yüzbaşı üstündeki ağırlığı atmaya çalışarak ilerliyordu. Aklının Sare’ye kaymasına engel olacağını sanıyordu.
“Karasu 3 beni duyuyor musun?” Tuna Yüzbaşı hızla telsizini eline aldı.
“Karasu 3 dinlemede Yuva 1” Sert ve çatallı sesiyle konuştu.
“Belirlenen noktaya vardınız mı Tuna?” Tuna Yüzbaşı gerginlikle yeniden konuştu.
“Vardık Komutanım, birazdan sınırı geçmiş oluruz.” Bu düşüncenin ağırlığı kalbine çökünce, bir anlığına olduğu yerde durdu. Karasu timi hareketlilik var zannederek, Komutanının arkasında durup etrafa hızla bakındı.
“Tamamdır, birazdan Türkiye’yle tüm iletişiminiz kesilecek.“ Telefonlarının gidecekleri yerde kesilecek olan hatlarından bahsediyordu.
“Gerektiğinde yardım gönderemeyeceğiz. Orada tek başınıza olacaksınız evlatlarım, dikkatli olun.” Tuna Yüzbaşı vurulmadan önceki görevini hatırladı. Vurulduğunda Ömer Üsteğmene yalvaran bakışlarla, Sare’ye söyleyecek çok şeyinin olduğunu, ölmesine izin vermemesini söylemişti. Ne var ki yine bir göreve gidiyordu. Ve yine söyleyecek çok şeyi olmasına rağmen hiçbir şey söylememişti. Üstelik bu bir öncekinden daha kötüydü. Çünkü bu sefer geride bıraktığı kadının içini parçalamıştı. Belki de aylar sonra geri döndüğünde onu o köyde bulamayacaktı. Belki de bir daha onu görme fırsatı olmayacaktı. Belki de Aren’in dediği gibi başka bir adamla olacak, çocuklarını büyütecekti. Tüm bu düşünceler kalbini yakmıştı. Yutkunamıyordu. Ayakları hareket etmiyor. Gözleri puslu bakıyordu.
“Tuna beni duyuyor musun?” Yutkundu. Hareket etmeye çalışarak ilerledi.
“Evet Komutanım” Sesi çatallıydı. Timinin yanında güçlü durmaya çalışıyordu.
“Evlat, bana söylemek isteyeceğin bir şey var mı?” Yavuz Albay umutla bekledi. Bir şeyler söylesin istiyordu.
“Yok Komutanım” Dilinin ucuna gelen sözleri yuttu. Kalbini kasıp kavursa da o zehri içine hapsetmişti.
“Allah ayağınıza taş değdirmesin evlatlarım.” Tuna Yüzbaşı hareketini sonlandırarak tekrar bekledi. Karasu timi Komutanlarının haline hiçbir tepki vermemeye çalışarak sadece sessizce izliyordu.
“Baba” Telsiz konuşması sona ermeden hızla konuştu.
“Oğlum?” Normalde görevde ast-üst ilişkisini bir kenara bırakarak konuşmazlardı. Tuna Yüzbaşı bunu ilk defa yapmıştı.
“Baba, ben senden bugüne kadar görev dışında hiçbir şey istemedim.” Yavuz Albay söyleyeceği şeyi merakla dinledi. Tuna Yüzbaşı gözlerini sımsıkı yumup yeniden konuştu.
“Biliyorum oğlum, bir şey mi oldu?” Tuna Yüzbaşı yapacağı şeyden ileride pişman olacak mıydı bilmiyordu. Ama şuanda tek düşündüğü, hücrelerine kadar istediği bir kadın vardı.
“Baba, Sare’ye gitmemesini, sözlerimde ciddi olmadığımı, nedenini gelince söyleyeceğimi, ve beni beklemesini söyler misin?” Yavuz Albay derin bir nefes bıraktı. Sonunda oğlu kendisiyle cebelleşmeyi bırakıp kabullenmişti. Aynı nefesi Karasu timi de bıraktı.
“Mesajını sahibine ulaştıracağım evlat, geri dönecek bir sebebin var. Sağ salim dönün. Allaha emanetsiniz.” ‘Geri dönecek bir sebebim var.’ Diye tekrarlamıştı içinden, ilk defa dönecek bir sebebi vardı. Bu sefer telafisi zor olacaktı. Ama bunun telafisini ne olursa olsun yapacaktı.
👩🏻🏫
Bugün ağabeyimi uğurlamıştım. Bir yanım onunla gitmemi söylemişti. Ama ben buraya aşık olup acı çekmek için gelmemiştim. Burada kalmak için tek sebebim Tuna Yüzbaşı değildi. Benim öğrencilerim vardı. Onları yüzüstü bırakamazdım. Ağabeyimin yanımda biraz daha fazla kalmasını istiyordum. Ama meşgul olduğunu biliyordum. 2 hafta kalabilmiş olması bile benim için çok iyiydi. İmre benim yanımda olmak istediği için bir süre daha kalacaktı. Tabi eğer hastaneden gelen teklifi kabul ederse, hep benimle kalacaktı. Bunun için babasıyla görüşeceğini söylemişti. Elbette kendi kararlarını kendi alırdı. Ama önemli kararları babasına danışmadan aceleyle almazdı.
“Sare, makinedeki bulaşıklar temiz miydi?” Dolabımdaki kıyafetlerimizi katlarken İmre’nin sesini duymuştum.
“İçi dolmadığı için açmamıştım.” İmre bulaşıkları hallederken ben kıyafetlerimizi katlıyordum.
“Tamam canım” Çoğunu bitirmiştim. Aslında ev temizdi ama kafamı dağıtmam gerekiyordu. Sonuçta yarın okul vardı. Öğrencilerimin yanında yıkılmış bir Öğretmen olmak istemiyordum. Kapı çaldığında anlık olarak korkmuştum.
“Birini mi bekliyordun?“ İmre’nin soru soran bakışlarına ellerimi iki yana açarak şaşırarak baktım.
“Hayır ama kim olduğunu bilmiyorum.” Kapıya yaklaştığımda ister istemez korkmuştum.
“Kimsiniz?” Açmadan önce seslenip kapının yanındaki camdan baktım. Gözlerim Tuna’nın babasını bulduğunda içime korku yayılmıştı. Tuna’ya bir şey mi olmuştu?
Buraya şehit haberini vermeye mi gelmişti?
Korkudan ellerim, ayaklarım tüm bedenim buz gibi kaskatı kesildi. Titremeye başladığımda, İmre endişeyle geldi.
“Ne oldu, teroristler mi?” Bir anlığına dalgınlıkla ona baktım.
“Gerçi terorist olsa niye kapıyı çalsın. Bende bakayım.” Uzanıp camdan baktığında kaşlarını çattı.
“Sare sen bu adamı tanıyor musun, niye burada?” Korkuyla ona bakıp titreyen ellerle kapıyı açtım.
“Buyrun, hoşgeldiniz.” Gülümsemeye çalışmıştım.
“Kusura bakma Sare kızım, sabah sabah rahatsız ettik.” Tuna’nın babası ve arkasındaki 3 askere şaşkınlıkla baktım. Gözlerim anında dolmaya başladı.
“Tuna’ya bir şey mi oldu?” Sol gözüm bana ihanet edip zehrini yanağımdan akıttığında, ayakta duracak gücü bulamadım.
“Bana kötü bir haber vermeye mi geldiniz?” Kapıyı sıkı sıkı tutuyordum. İmre bana destek olmak için belime kolunu atmıştı.
“Allah korusun, kötü haber vermeye gelmedim.” Gözlerimi kapadım. Bana bu sefer ikiside ihanet etmişti. Ona bir şey olmasının düşüncesi beni mahfetmişti.
“Aksine iyi haber vermeye geldim.” Gözlerimi açıp Tuna’nın babasına baktım. İyi haber mi nasıl yani?
“Tuna benden bir ricada bulundu. Bende mesajını babası olarak bizzat ulaştırmak istedim. Ulaştığından emin olmak için, Tuna ve Karasu dün gece sınır ötesi bir operasyon için yola çıktı. Gitmeden önce de sana, gitmemeni, sözlerinde ciddi olmadığını, nedenini gelince söyleyeceğini, ve onu beklemeni, söylememi istedi.” Şok içinde Tuna’nın babasına baktım. Tuna ne yapmaya çalışıyordu. Beynimi tamamen yakmıştı. Artık onunda benden farklı olmadığını düşünüyordum. Acaba Önder abiyi ona tavsiye etmeli miyim?
Benim yüz ifademe gülümsüyerek baktı ve yeniden konuştu. Babasına hem benzeyip hem de benzemediğini düşündüm.
“Benim delinin sağı solu belli olmuyor. Senden uzak durmaya her karar verdiğinde, yine kararında duramıyor.” Mutluluktan şuanda Tuna’nın babasına sarılacaktım. Kendimi zor tuttum. Ama belli etmemeye çalıştım. Onu kolayca affetmeyecektim.
“Be…ben ne diyeceğimi bilemedim. Oğlunuz biraz dengesiz, benimde dengemi bozdu.” Babası güldüğünde başını sallayarak tekrar konuştu.
“Merak etme kızım, geldiğin günden beri hepimizin dengesini bozdu.” Gülümsememek için kendimi zor tuttum. Ama başarılı olamamıştım.
“Neyse benim karargaha dönmem gerekiyor. Gelince yine sana gelir.” Yutkundum. Başımı gülümseyerek salladığımda, arkasını dönmüş merdivenlerden inecekti. Hızla konuştum.
“Ku…kusura bakmayın, acaba ne zaman gelir?” Kendimden beklemediğim bir hızla sormuştum.
“Görevi ne zaman biter bilemem kızım, Allah kavuştursun.” Gülümsediğinde, gülümsemeye başladım. İçim bir tuhaf olmuştu. Askeri araca binip uzaklaşana kadar onları izledim.
“Acaba ne zaman gelir?” İmre gülerek konuştuğunda somurtarak baktım.
“Dalga geçme.” Mutfağa gidiyordum.
“Ayy ayy sen aşık mı oldun. Asker yolu mu bekliyorsun. Yerim seni yerim.” Gülüyordu. Eline koz vermiştim. Şimdi bi beş sene zorbalardı.
“Çok komik” Kahkaha attığında bardağı makineye koyuyordum.
“Ben niye bulaşıkları diziyorum ya, sen yapacaktın. Ben çamaşır katlıyordum.” İşimi hatırlayarak mutfaktan çıktığımda yeniden konuştu.
“Eee tabi aklı dalyan köfte ikiye gitti.” Dalyan köfte iki mi?
“Dalyan köfte iki ne oluyor?” Şaşkınlıkla sordum.
“Birincisi Aren ikincisi Tuna, al birini vur ötekine” Güldüğünde istemsizce gülmüştüm.
YAZARIN KALEMİNDEN
“Benim deli oğlan harbi harbi seviyor bu kızı, ee kızda seviyor işte, ne diye acı çektiriyorsun?” Yanındaki askerine bakarak söylenmişti.
“Tuna Yüzbaşım bu konularda biraz çekingen galiba Komutanım” Yavuz Albay gülerek konuştu.
“Eee alışmadık Tuna’da aşk durmadı. Olacak olacak. Artık bi on yıla torun severim.” Kendi kendine söylenip gülüyordu. Elbette kafasında Sare’yi gelini olarak çoktan kodlamıştı.
“Neden 10 yıl Komutanım?” Yavuz Albay gülerek cevap verdi.
“Bunların, neydi, siz gençler ne diyordunuz, heh şey flört mlört süreci bu kadar uzun sürdüyse, ohoo bizimkilerin evlenmesi bi beş yılı bulur. Yani benim torun sevme hayallerim bastona kaldı.” Asker gülmemeye çalışıyordu. Yavuz Albay bu gidişle elinde baston torun seveceğini düşünüyordu.
TUNA KIZILHAN
Aklımı kemiren bir çok soru vardı. Babam Sare’ye gitmiş miydi? Gittiyse tepkisi ne olmuştu? Benden nefret mi ediyordu? Bunun gibi bir sürü soru zihnime üşüştü. Ayaklarım kar’ın kayan kısmını bulduğunda hafifçe sendeledim. Kendimi toparladığımda yeniden kayalığı çıkmaya başladım. Belirlediğimiz noktaya ulaşmaya çalışıyorduk. Yan tarafımda bir ses duyduğumda başımı çevirdim. Ömer yine beni delirtmek için uğraşıyordu.
ALİ AKSOY-ALTAYLARDAN TUNA’YA (Bölüm şarkısı 3)
“Sare’den Tuna’ya
Kızıl Çin’le arası var.
Düştük kara sevdaya,
Loy Loy,
Gönül güzel yarası var.”
Bana bakıyordu. Gülerek türküyü söylemeye başladı. Ona timin diğer kalanları da gülerek eşlik ettiğinde, Allahtan sabır dilenecek hale gelmiştim. Yol boyunca benimle uğraşıp durmuşlardı. Enerjilerini teroristlere harcayacaklarına bana harcıyorlardı.
“Al bizi de sürü sen,
Bayrak olak bürü sen,
Hele durma yürü sen,
Loy Loy,
Daha yolun yarısı var.”
Sesi gerçekten güzeldi. Bazen kulaklarımızın pası silinsin diye görevde dinlenirken söyletirdik. Şimdi eline büyük bir koz vermiştim. Artık bi beş yıl boyunca beni salmazdı.
“Ölüm bize ar gelmez,
Kara toprak dar gelmez,
Zindanları zor gelmez,
Loy Loy,
Sare’nin, gözlerinin karası var…”
Ömer türküyü söylerken bizde tepeyi çıkıyorduk. Açıkçası onu dinlemeyi seviyordum. Tabi bunu benim için silah olarak kullanmadığı sürece, sözleri değiştirip beni sinir ediyordu.
“Başka nizam istemem,
Yurtta tasa istemem,
Yasa masa istemem,
Loy Loy,
Milletimin töresi var…
Yasa masa istemem,
Loy Loy
Ulu Türk’ün Töresi var.”
Timin bakışları benden çekilmiyordu. Yıllardır hiç ellerine bu yönden koz vermemiştim. Şimdi acısını çıkarana kadar uğraşacaklardı. Çünkü bende zamanında az uğraşmamıştım. Ömer, gülerek türküye devam ettiğinde, ona ters ters bakmaya devam ettim.
“Bir ülkedir uzakta,
Yaralıdır tuzakta,
Uzağında kalsada,
Loy Loy
Gönlünde Sare var…”
Sözlerini değiştirerek türküye devam ediyordu. Ellerimi iki yana açıp sabır dilenmiştim. Bu benim haylaz timi güldürürken, ben onlara somurtarak baktım.
“Sare, surat asacak,
Tuna, zalime kan kusacak,
Sanma böyle susacak,
Loy Loy
Fırtınası, borası var…”
Tim, Üsteğmenine gülerken, şuanda en keyif aldıkları şeyin, Komutanlarını zorbalamaya çalışmak olduğunu biliyordum. Bir kere ellerine düşmüştük. Asla uğraşmadan beni rahat bırakmayacaklardı.
“Sanma böyle susacak,
Loy Loy
Her şeyin bir sırası var…” Ömer, bana imalı imalı sırıtırken ona daha sonra görüşeceğimizi belirten bakışlarla bakıyordum. Bunu umursamadı. Zaten hiçbir şeyi takmayan, yaramaz çocuk gibiydi.
“Ere meydan isterem,
Başa kağan isterem,
Türk’e vatan isterem,
Loy Loy
Alınmadık neresi var.”
Türküyü bitirdiğinde nefes nefese kalmıştı. Şuanda Üsteğmenime ihtiyacım olmasaydı. Şurada onu boğmayı hayal ediyordum. Türkü biter bitmez imalı imalı bana bakıp söylendi.
“Eee Tuna, gidince ne yapacaksın?” Ters ters bakıp cevap verdim.
“Sanane Ömer, işine bak.” Kahkaha attığında, bastığı yeri görmeyince ayağı kaydı. Hemen kolundan tutup dengesini sağlamıştım. Aslında düşmesi işime gelirdi de neyse.
“Oğlum, benim işim gücüm sensin.” Ona bakmadan yürümeye devam ediyordum.
“Komutanım, kısmetse ne zamana düğün tarihi alırsınız?” Ahmet konuştuğunda, tim ona gülerek baktı. Bense aslında sinir olmasamda öyleymiş gibi yaptım.
“Kendini bana boğdurtma Ahmet!” Sesimin sert çıkmasına özen gösteremeden konuşmuştum.
“Beyler, Sare artık bizim yengemiz, bacımız, canımız, cigerimiz, bundan sonra böyle” Ömer’i şuraya doğru fırlatsam, görev bitince alsam acaba çok mu cani olurdum?
“Valla ben, Komutanım evlenmez başımıza kalır, bize kök söktürür sanıyordum Ömer Komutanım.” Murat konuştuğunda, şaşkınlıkla baktım. Tim’de aklı başında olan bir o vardı. Birde bir zamanlar ben, şuan aklımın başımda olduğunu düşünmüyorum.
“Artık biz çekmeyelim kahrını, biraz da yenge çeksin, bune be beş yıldır nefes aldırmadın.” Ömer yeniden konuştuğunda onu boğma hayallerimi neredeyse yürürlüğe sokacaktım.
“Komutanım, Valla ben halaysız düğüne gelmem.” Biran konuştuğunda, timde artık kimsenin aklının başında olduğunu düşünmüyordum.
“Gitmeyin Komutanımın üstüne, aşkından zaten mecnun olmuş.” Yuşa konuştuğunda, Ömer’in gülmekten boğulduğunu sanmıştım. Göz devirerek Yuşa’ya baktım.
“Leylanızı sizde bulursunuz umarım Ömer Komutanım” Ahmet topu Ömer’e attığında tüm gözler şimdi Ömer’in üzerindeydi.
“Bulur bulur, yaralarını tedavi edecek birini” Ona imalı baktığımda, boğazını temizledi.
“Oooo Tuna Komutanım, bilmediğimiz bir şeyler mi var.” Kerim konuşmuştu.
“Boş boş konuşmayın, hadi biraz ciddiyet, avlayacakken av olmayalım.” Ömer ciddi kalmaya çalışarak önüme geçip yürüdü.
SARE LİA SARUHAN
Temizliği tamamen bitirdiğimizde, kendimize yorgunluk kahvesi yapmıştık. İkimizde sessizce telefonlarımızla uğraşıyorduk.
“Babanın şirketinizde %50 hissenizin olmasına şaşırdım doğrusu, Aren söyleyince inanamadım.” Ağabeyim gitmeden önceden bana bunları detaylıca anlatmıştı.
“Evet, yıllarca bizden saklamış.” Ondan nefret ediyordum.
“Neyseki çok zeki bir ağabeyin var.” Gülümsedim.
“Ondan hoşlanmaya devam ediyor musun?” İmre kahvesinden içerek, fincanı masaya koydu.
“Hayır, daha öncede söylemiştim. Onlar ergenken olan şeylerdi. Ayrıca Aren hala Seher’i seviyor. Bunu ona bakınca görmemek mümkün değil.” Hüzünle ona baktım. Ondan iyi yenge asla bulamazdım.
“Evet, belli etmiyor ama, hala aklı onda.” İmre başını sallamakla yetindi.
“Sare” Ciddi bir şey diyecek gibiydi.
“Ben sana şey demek istiyorum.” Ensesine elini götürüp gerginlikle kaşıdı.
“Bak kendini kötü hissettiğin için gitmek istemedim. Ama sanırım ben bir şeye karar verdim.” Ona şaşkınlıkla baktım.
“Bir şey mi oldu?” Başını salladı. Yeniden konuştu.
“Ben sanırım başhekimin teklifini kabul edeceğim. Bilmiyorum, ben seni gerçekten özlemişim. Seninle olmayı, sohbet etmeyi, biliyorsun biz hiç ayrılmadık. Yani ne bileyim, teroristlerin baskınından sonra, hastanede doktorun önemini bir kez daha anladım. Buradaki koşullar pek yeterli değil.” Onu dikkatle dinledim. Tepkimi merak ediyordu. Sözlerine devam etti.
“En ufak bir olayda doktor yetersizliğini o gün gördüm. Çoğu ölümle burun buruna geldi. Belki de bende olmasaydım çoğu ölebilirdi. Bunu gördüm Sare, çaresizliği gördüm. İnsanların çaresizce doktorlara yalvardığını gördüm. İstanbul’da babamın hastanesinde zaten geçici olarak çalışıyordum.” Sözünün bitmesini bekliyordum. Kahvemden içip fincanı masaya koydum.
“Zaten elbette benim gibi ya da benden daha iyi bir doktor bulabilirler. Seni burada bu şekilde bırakıp gitmek istemedim. Ama Tuna haber göndermişken, sende şuan kendini daha iyi hissediyorsun. Ben babamla konuşmaya gitsem olur mu? Biliyorsun aldığım kararları ona danışmadan tek başıma vermek istemiyorum.” Şuan bunu duyduğuma o kadar mutluydum ki, benim yanımda kalacak olması beni mutlu etmişti. Bu kararı kendi içinde çoktan vermişti. Sadece beni yalnız bırakmak istemediği için abimle gitmemişti.
“Ben sana bu konuda yorumda bulunmadım. Çünkü kararını etkileyecek bir şey söylemek istemedim. Tabi benim gönlüm kalmandan yanaydı. Ama yinede kararına etki etmek istemediğim için susmuştum. Buna çok sevindim İmre, tabiki gidebilirsin bu beni mutlu eder.” İmre kollarını açıp bana sarıldığında, bugün iki güzel haberi de üst üste aldığıma aşırı derece de mutluydum.
“Seni çok seviyorum.” Bana uzanıp sarıldığında, gözlerindeki benim için olan o endişeyi görmüştüm.
“Sen benim hayatımdaki en güçlü dayanağımsın İmre, beni olduğum gibi seviyorsun.” İkimizde istemsizce ağlıyorduk. Ama bu seferki kesinlikle mutluluktandı.
İMRE KUZGUN
Sare ile dün konuşmamızın ardından bugün için bir uçak bileti almıştım. Havalimanına indiğimde beni babam karşılamıştı. Beni çok özlediğini belirten bir dünya güzel söz işitmiştim. Şuanda babamın hastanedeki ofisindeydik. Buraya çağırmıştım.
“İmre, seni dinliyorum kızım?” Derin bir nefes aldım. Nasıl söyleyeceğimi bilmiyordum. Ya da nasıl tepki vereceğini.
“Baba, benim seninle konuşmam gereken bir mesele var.” Gerginlikten dizlerimi salladığımı fark edince durmuştum.
“Sare’ye bir şey mi oldu?” Endişeyle sorduğunda hemen yanıtladım.
“Hayır baba, ben kendim hakkımda bir şey söyleyeceğim.” Babam kuşkuyla bana baktı.
“Lütfen sadece beni dinle baba” Babam başını sallayarak arkasına yaslandı.
“Ben Sare’yi görmeye gittiğimde onu gerçekten çok özlediğimi farkettim. Aynı zamanda köylünün doktora çok ihtiyacı olduğunu, onların gözlerindeki korkuyu, çaresizliği gördüm. Doktor olmadığı için ölmek üzere olan hastaları gördüm. Dayanamadım, yardım etmek istedim. Hatta küçük bir çocuğun ameliyatını yaptım. Çok riskli bir ameliyattı ama ben üstesinden geldim. Oradaki insanların doktora ihtiyacı var baba, burada yüzlerce insan bu imkanlardan faydalanabiliyor ama orada bu mümkün değil. Hastanenin başhekimi ve yetkili kişiler bana orada çalışmam için bir teklifte bulundu. Ben, hem Sare ile olmak hem de oradaki insanlara yardımcı olmak adına bu teklifi kabul etmek istiyorum. Ama senin görüşünde benim için çok önemli.”
Gerginlikle babama baktım. Onun hayır demesini istemiyordum. Nabzım şuan kaç atıyordu bilmiyorum ama birazdan tansiyonumun düşeceği kesindi. Elbette babama terorist baskınından bahsedemezdim. Bahsettiğim anda sadece beni yolmamakla kalmaz, Sare’yi köyden alır gelirdi.
“İmre, ben senin kararlarına her zaman saygı duydum kızım, sen 26 yaşında çok zeki bir kadınsın, teklifi kabul etmeden önce, bana gelip görüşümü almak istemen, beni gerçekten onurlandırdı. Doktor olan sensin meleğim, istediğin yerde çalışabilirsin. Ama unutma buranın kapısı her daim sana açık. Bir ihtiyacınız olursa bir telefon uzağınızdayım. Ne gerekiyorsa yaparım. Hatta hataneye malzeme tedariği konusunda yardım yapalım.” Oturduğum yerden anında kalkıp babama sarıldım. Bana olan desteği beni duygulandırmıştı.
“Teşekkür ederim baba” Onu öpücüklere boğuyordum.
“Ben öğrenirim eksikleri onları sana iletirim.” Babam yanaklarımı ve saçlarımı öpüp sarıldı.
“Sare kızıma da söyle, beni hiç aramadı bu aralar, bir ihtiyacı varsa söylesin. Sen kızımsan o da benim kızım.” Gözlerim istemsiz dolmaya başlamıştı. Çocukluğumuzdan beri Sare’yi ayırmazdı. Bana ne alıyorsa ona da aynısını alırdı. Bu hareketine hep hayran kalıyordum.
“Tamam baba, ben o zaman buradaki işlerimi halledip bir an önce döneyim. Daha uğrayacak çok yerim var.” Babam güldüğünde yanağından öpüp, odadan çıkmak için adımlamıştım.
BÖLÜM SONU
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
75.03k Okunma |
6.34k Oy |
0 Takip |
92 Bölümlü Kitap |