MERHABALAR NASILSINIZ BEN ÇOK KEYİFSİZİM🥺
GERÇEKTEN ÇOK MUTSUZUM😓
ANLAMADIĞIM BİR ŞEKİLDE OKUNM, YORUM VE OY SAYILARIM DÜŞÜYOR. SADECE BENİM DEĞİL, SANIRIM DİĞER OKURLARINDA DÜŞÜYOR. AMA BU ÇOK CAN SIKICI OLMAYA BAŞLADI. ONCA EMEK VERİYORUZ AMA DÜŞMESİ GERÇEKTEN ÇOK KAFAMA TAKILIYOR🥺
BU BÖLÜMÜ ASLINDA ŞU DURUM DÜZELENE KADAR ATMAYACAKTIM AMA KIYAMADIM. ÇÜNKÜ OKUNMAZSA YA DA SAYILARI DÜŞERSE GERÇEK ANLAMDA HEVESİM KAÇAR VE SOĞUYUNCA YAZASIM GELMİYOR😢
BU BÖLÜMÜN HEDEFİ 160 OKUNMA, 55 OY VE 100 YORUM RİCA EDİYORUM BUNLARI YAPMAK ZOR DEĞİL. SAATLERCE BÖLÜM YAZIYORUM. TAMAMLANMASA BİLE ATIYORUM. SİZDE BANA BUNU ÇOK GÖRMEYİN OKURKUŞLARIM🫶🏻🫀
“İstersen şimdi cevap vermek zorunda değilsin. Kızgınlığın geçene kadar beklemek istersen sorun değil. Sen ne zamana kadar beklemek istersen beklerim.” Elimden kabanımı alıp omuzlarımın üstüne bırakırken konuşuyordu. Üstünde montunun olmadığını gördüm. Sanırım aceleyle almayı unutmuştu.
“Seni affetmiyorum.” Gözlerime hüzünle baktı. Yutkundum her şeyi söylemişken, ilk defa cesaretli olmuşken bende kaçmak istemiyordum.
“Biliyorum, affetmemekte haklısın.” Başımı salladım. Kabanımın iplerini tutup önümde bağladı.
“O yüzden teklifini” Gözlerime baktı. O eski yoğun bakışlarla bakıyordu. Orada teklifini reddedeceğime dair hüzün geçiyordu.
“Şimdi karar vermekte acel….” Sözünü kestim. Tam gözlerine bakarak orada yeşerecek olan o duyguyu görmek istedim. Orada gördüğüm mutluluğa hayranlıkla baktım.
“Kısmen kabul ediyorum. Tam olarak seni affettiğimde tamamen kabul edeceğim. Kabul ediyorsan bu şekilde ama kabul etmi….” Aniden belime sarılıp beni kendisiyle birlikte etrafımızda döndürdüğünde kollarımı korkuyla boynuna sardım. Başını boynuma gömüp saçlarımı kokladı. Etraftakiler bize şaşkınlıkla bakıyordu. Utanmam gerekiyordu ama ben ilk defa mutluydum. İnanamıyorum Tuna beni seviyordu.
“Ya sen delirmişsin!” Gülüyordum. Onun gülüşünü boynumda hissettim.
“Sayende kafayı delirdim.” Beni aşağıya indirdi ama sarılmayı bırakmamıştı. Bu kadar mutlu hissetmemem gerekiyordu ama içim kıpır kıpırdı.
“Biz siparişleri verdik. Montumda orada kaldı.” Gülerek ona baktım. Cevabımı merakla bekledi.
“O zaman gidip yiyelim.” Utançtan yanaklarımın kızardığına emindim. Ayrıldığımızda elimizi kolumuzu nereye koyacağımızı şaşırmıştık. İkimizde utanıyorduk. Birbirimizden gözlerimizi kaçırıp duruyorduk. En sonunda Tuna eliyle yolu işaret ettiğinde ilerledim. Yana yana yürüyorduk. Onun üstünde ince bir kazak vardı en az benim kadar üşüdüğüne emindim. Restaurantta vardığımızda bizi karşılayan garsonlar şaşkınlıkla bize baktı. Delirdiğimizi düşündüklerime emindim. Bizde gülümseyerek masamıza ilerledik. İkimizde masaya oturur oturmaz gülmeye başladık.
“Deli olduğumuzu düşündüklerine eminim.” Tuna gülerek başını sallamıştı. Gözlerini kaçırıp duruyordu. Utanan bir Yüzbaşı.
“Sen utandın.” Gülerek işaret parmağımı ona doğru salladım.
“Ne utanması, Allah Allah” Kabanımı çözmeye çalışırken bir anlığına yüksek sonrasında alçak sesle konuşmaya başladı.
“Kabanını çıkarma gözünü seveyim. Şurada ağız tadıyla bir yemek yiyelim. Yemek dışında birbirimizi yeterince yedik zaten, hem mecazi hem de gerçek anlamda, birde gidip birilerini dövmek zorunda kalmayayım. Sonra Albayım sen kafana göre adam dövemezsin diyerek beni paylıyor.” Bu sefer utanan bendim, bunu belli etmemek için başımı masaya eğdim. Gerçek anlamda demek, ne demek Tuna? Beni utandırmıştı. Bunu bilerek yapıyordu. Bana güldüğünde onu yeniden boğazlamak istedim. Tam ağzımı açacağım sırada telefonu çaldığında montunun cebinden çıkartarak dikleşti.
“Efendim Komutanım” Sesi gergin ve sertti. Kaşlarını çatarak konuşmayı dinledi. Sanırım iyi insan lafının üzerine aramıştı.
“Tuna köye saldırı olacağı ihbarı geldi. Kılıç timine haber verdim tetikte olacaklar. Kartal, Işık ve Kalkan timi henüz görevden dönmedi. Timini topla acilen köye gidin.” Sesi yanlışlıkla hoparlöre almıştı. Sonra aniden kapatıp bana baktı. Başını sallayıp montunu sandalyeden aldığında bana eliyle kalkmam için işaret etti.
“Emredersiniz Komutanım, hemen Ömer’e haber ediyorum.” Telefonu kapatıp aceleyle konuştu.
“Sare benim timle köye gitmem lazım, bugünü sonra telafi ederim.” Hızla kalktım. Korkuyla kalbim sıkışmıştı.
“İmre köyde, daha dün geldi. Zarar görmesini istemiyorum. Umarım saldırı olmaz.” Eliyle kolumu tuttu. Hızlı hızlı restauranttan çıkmıştık. Garsonlar yine şaşkın şaşkın bizi seyrediyordu. Bir daha bizi buranın kapısından içeri sokacaklarını düşünmüyordum.
“Henüz belli değil sadece önlem amaçlı, bir şey olursa diye desteğe gidiyoruz.” Arabanın olduğu yere hızla ilerliyorduk. Korkudan nabzımın atış sayısı hızlanmıştı.
“İmre’nin doktor olduğunu da biliyorlar yine bir şey için tehdit ederler. Yanında olmalıyım.” Bana cevap vermedi. Arabanın kapısını açtığında hızla bindim.
“Seni köye götürmeyeceğim Sare” Şaşkınlıkla ona baktım.
“Nereye götüreceksin. İmre köydeyken asla hiçbir yerde duramam. Bende köye geleceğim.” Kaşlarını çatarak bana baktı. Arabayı hızlandırmıştı. Bende kemerimi takıyordum.
“Seni köye götüremem güvende olman gerekiyor.” Telaşla ona baktım. İmre güvende değilken güvende olup olmamam benim umrumda değildi.
“Kardeşim köydeyken güvende olup olmamam hiç umrumda değil Tuna” Başını iki yana sallayarak konuştu.
“Benim umrumda” Korkuyla ona baktım. Şu ana kadar ciddi olmadığını sanıyordum. Ama gerçekten ciddiydi.
“Tuna, İmre’ye bir şey olursa benim canımın da bir önemi yok. Daha yeni geldi ona bir şey olmasından korkuyorum.” Yaşlar hızla gözlerime hücum ettiğinde elimin tersiyle sildim. Artık köyde herhangi bir olaya tahammülüm kalmamıştı. Bir insanın gelebileceğinden fazla şey başıma gelmişti.
“Sana söz veriyorum hiçbir şey olmayacak. Ne İmre’ye ne de köydeki hiç kimseye zarar gelmesine izin vermeyeceğiz. Lütfen sakin ol” Sakin olamıyordum. Bana yapılanların İmre’ye yapılma ihtimali bile beni dehşete düşürüyordu.
“Tuna” Sözümü kesti.
“Güzelim, bugün yeterince tartıştık, lütfen şuanda hiç o kafada değilim. Ömer’i aramam gerek.” Ömer’in numarasını aradığında uzun uzun çaldı. Kapanmaya yakın uykulu bir ses telefonu açmıştı.
“Efendim Tuna?” Ayılmaya çalışıyor gibiydi.
“Ömer ben karargaha geliyorum. Acilen timi topla karargaha geçin. Köye saldırı olacağı şüphesi varmış, acele edin hemen!” Telefonun karşısından gelen hışırtı ve bir yerlere çarpma sesinden sonra Ömer hızla konuştu.
“Tamamdır Komutanım” Telefon kapandığında korkuyla Tuna’ya baktım. Arabanın hızını arttırmıştı. Bana bakmıyordu. Kaşları çatıktı.
“Gökalp, köyde durum nedir?” Bu ismi tanımıyordum. Sanırım köye yeni gelen birliğin Komutanıydı.
“Komutanım bir hareketlilik yok. Temkinliyiz her yeri gözlüyoruz. Şuanlık bir sıkıntı yok.” İçim az da olsa rahatlamıştı.
“Tamamdır iletişimde kal.” Yer ayaklarımdan kayıyor gibiydi. Başıma korkunç bir ağrı girdi. Korkudan titriyordum. Ellerimi birleştirdim. Belli etmek istemiyordum. Sirel beni zorlamaya başlamıştı. Uzanıp ellerimin üstüne elini koydu. Başım eğikti ona bakmıyordum.
“Korkma, dediğim gibi bir şey olmasına izin vermem.” Başımı kaldırıp gözlerinin içine baktım. Ona güveniyordum. Ona her zerremle güveniyordum.
Araba büyük askeriye binasının önünde durduğunda şaşkınlıkla Tuna’ya baktım. Hayır ciddi olamazdı. Beni buraya mı bırakacaktı? Ona bakamadan anında arabadan inip benim tarafıma yöneldi ve kapımı açtı.
“Hayır Tuna, bende geliyorum.” Ben arabadan inmeyince, bana cevap vermeden yeniden kucağına alarak arabadan çıkardı. Ve kolumdan tutarak hızla beni kendisiyle ilerletti. Botlarım ayağıma vurduğundan doğru dürüst yürüyemiyordum. Karagaha girdiğimizde Karasu timi tam teçhizat bir şekilde merdivenlerden iniyordu.
“Komutanım, biz hazırız bekliyoruz.” Ömer ve diğer Karasu üyeleri Tuna’yı karşıladığında ben bu anı fırsat bilerek kolundan kurtulmaya çalıştım. Tabi o bırakmamaya niyetliydi.
“Tamamdır, üstümü değiştirip geliyorum.” Ardından beni de kendisiyle yürüttüğünde arkama dönüp baktım. Ömer’in durdurmasını gözlerimle işaret ediyordum. Ama bana başını iki yana olumsuz anlamda sallayarak baktı.
“Tuna, lütfen beni burada bırakma. İmre’yi orada tek bırakamam. Aklım kalır korkuyorum.” Bana bakmadı. Hızlı olmaya çalışıyordu. Hatta beni dinlediğini bile düşünmüyordum.
“Sana söz veriyorum. Tehlikenin geçtiğinden emin olduğumda seni köye getirteceğim.” Korkuyla ona baktım. Beni anlamıyor muydu? İmre oradayken benim güvenliğim umrumda değildi.
“Tuna, lütfen beni burada bırakma!” Yalvaran gözlerle kolumu tutan elinden kurtulmaya çalıştım.
“Sare bak, anlıyorum kardeşin orada ama biz kimsenin zarar görmemesi için elimizden geleni yapacağız. Bak sana söz veriyorum. Asla İmre’ye zarar gelmesine izin vermeyeceğim. Ben seni köye getirtene kadar burada kalacaksın. Aklımın sende kalmasını istemiyorum.” Tam bir şey diyecektim ki anında ciddiyetle karşıya baktı ve konuştu.
“Albayım” Tuna’nın babası bize yaklaştığında kolumu bırakıp selam verdi.
“Timin hazır mı Tuna?” Tuna aceleyle yanıtladı.
“Hazır, bende şimdi hazırlanıp çıkacağım. Sare’yi köye götürmek istemiyorum. Köyde durumlar yatışana kadar senin yanında kalsa olur mu?” Başımı iki yana salladım. Hemen itiraz etmek üzereydim ki babası konuştu.
“Olur oğlum, sen acele et.” Tuna yeniden selam verip aceleyle yanımızdan ayrıldığında telaşla arkasından gitmek üzereydim ama babası beni durdurmuştu.
“Necati, Sare’yi bekleme odasına götür. Bir şeye ihtiyacı varsa hemen ilgilenin.” Tuna gözden kaybolduğunda somurtarak arkasından baktım. Telefonum titrediğinde Tuna’dan gelen mesaja tıkladım.
“Sakın kabanını çıkartma. Karargahta bir ton erkek var.” Adama bak, bu halde bile kafayı elbiseme taktı. Telefonu sıkıyordum. O sırada asker bir elini gözlerimin önünde sallayınca irkilerek ona baktım.
“Sare hanım kusura bakmayın. Size eşlik edeyim.” Tuna’nın babası ne ara gitmişti hiç farkında bile değildim. Askerin, yanında götüreceği yere ilerliyordum. Bir kaç asker burada konuşuyordu. Hepsi erkekti, televizyondaki askeri dizilerde kadın askerlerde oluyordu. Neden şuan burada değillerdi?
“İstediğiniz yere oturabilirsiniz. Bu arada ne yersiniz ya da ne içersiniz?” Aslında hiçbir şey yiyememiştik. Şuanda çok açtım ama aklım İmre’de kalmıştı. Tuna resmen beni burada bırakıp gitmişti. Onu gördüğümde asla çenemden kurtulamayacaktı.
“Genellikle darbe yerim.” İçimden söylemem gereken şeyi dışardan söylediğimde asker şaşkınlıkla baktı. Bende kendime şaşırıp ağzımı kapadım.
“Yani şey, teşekkür ederim, ben bir şey almayayım.” Asker başını sallayarak yeniden konuştu.
“Tuna Komutanım beni yakar. Hele ki nişanlısına bir şey ikram etmediğimizi duyarsa” Ahh yine aynı muhabbet, neyseki şuan kısmen sevgilimdi.
“Ben onu yakacağım zaten, seni yakma fırsatı bulamayacak.” Asker yeniden şaşkınlıkla bakıp, gülmemek için kendisini tutarken pes edip gitmişti.
Etrafıma bakıyordum. Gerçekten de bir sürü erkek vardı. Burada ne yapacağımı düşündüm. İmre’ye attığım sayısız mesajlara asla cevap vermemişti. Köye gidebilirsem onu boğacaktım.
YAZARIN KALEMİNDEN
İmre duştan yeni çıkmıştı. Havluları nereye katladıklarını bulamadığı için ıslak saçını açıkta bırakmıştı. Kahvesini alarak camdan dışarıyı izlemeye başladı. Sare’nin akşamının güzel geçtiğini umuyordu. Dışarıda tanıdık yüzler alelacele koşturmaya başladığında sakince kahveyi camın önüne bıraktı. Tuna Yüzbaşı’yı görmüştü.
“Tuna geldiyse, Sare nerede?” Kendi kendine söylenip koşarak kapıya gitti. Hızla dışarıya çıktığında Tuna Yüzbaşı’ya yaklaştı.
“Tuna, sen buradaysan Sare nerede?” Tuna Yüzbaşı, İmre’nin telaşlı sesine karşılık sakinleştirmek için hafifçe tebessüm etti.
“Köye baskın olacağı ihbarını alıp desteğe geldik. Gelirken Sare’yi güvende olsun diye karargaha bıraktım. Ortalık durulunca getirteceğim. Siz eve girin ve camlara sakın yaklaşmayın.” İmre korkuyla etrafa bakındı. Yığınla asker vardı. Başını sallayarak yeniden konuştu.
“İyiyse sorun yok. İyi yapmışsın, o halde ben içeriye gideyim. Bir şey olursa lütfen çekinmeyin, yani yaralanırsanız hemen çağırın olur mu?” Tuna Yüzbaşı başını sallayarak yeniden konuştu.
“Merak etme iyi, sadece onu buraya getirmediğim için kızgın, yani karargahı birbirine katmamasını umuyorum. Elbette çağırırız.” İmre gülerek başını salladı. Sare’yi çok iyi tanıyordu. Kesinlikle ortalığı birbirine katardı.
“Yani buna söz veremem. Ama İnşallah uslu durur. Size kolay gelsin.” Tuna Yüzbaşı başını sallayarak güldü. Tam ‘sağ ol’ diyeceği sırada, Ömer Üsteğmen söze girdi.
“Eyvaaallahh, aman biz bunu, Sare yengemle yapıyorduk karıştırdım.” Sare ile aralarındaki ‘Kolay gelsin’ ve ‘Eyvallah’ muhabbetini yanlışlıkla İmre’ye itafen yapmıştı. Anında toparlayarak kendisini düzeltip ciddileşti.
“Biliyorum biliyorum Sare anlattı. Sorun yok bende uyum sağlarım.” İmre güldüğünde, Ömer Üsteğmen utanarak güldü ve gözlerini kaçırdı.
“Doğrudur doktor hanım” Cevap verdikten hemen sonra utandığı için arkasına dönüp Karasu timinin geri kalanlarının yanına gitti.
“Dünya gözüyle Ömer Komutanımın utandığını da gördüm ya, daha gam yemem.” Murat Teğmen dalga geçtiğinde, Tuna Yüzbaşı gülmüştü. Sadece o değil tüm Karasu timi gülüyordu.
“Teğmenim, ayıp oluyor ama ne utanması.” Ömer Üsteğmen tavırlı bir ses tonuyla konuşmuştu. Karasu timi gülmek üzereyken Komutanlarından gelen emirlerle yeniden ciddileşmişlerdi.
“Gökalp, sen timinle birlikte köyün arka tarafını tutun, bizde Karasu ile köyün girişini tutacağız. Herhangi bir hareketlilikte haber edin.” Kılıç timinin Komutanı Gökalp Üsteğmen selam vererek konuşmaya başladı.
“Emredersiniz Komutanım” Timiyle birlikte köyün arka tarafını tutmak için yokuşu çıkmaya başlamışlardı.
“Karasu, sizde daha önceki pozisyonlarınıza gidin. Ömer ve Biran yer değiştirsin, Ömer benimle birlikte burada kalacak.” Karasu timi, daha önce geldikleri zamanda, Tuna Yüzbaşı’nın kendilerini konuşlandırdığı noktalara hızla giderek nöbet tutmaya başlamışlardı.
“Ahmet yerleştin mi?” Tuna Yüzbaşı’nın ses tonu sertti.
“Uygun yer bulduğumda haber edeceğim Komutanım.” Ahmet Başçavuş köyün girişini görebileceği, bir evin damına çıkmıştı. Tamamen yerleştiğinde yeniden konuştu.
“Komutanım, görüşüm açık” Tuna Yüzbaşı başını sallayarak konuştu.
“Tamamdır, dikkatli ol.” Ahmet Başçavuş yanıt verdiğinde Karasu timi hızla yerlerine yerleşmişti.
SARE LİA SARUHAN
Bekleme salonunda sıkılmıştım. Sonunda İmre cevap verdiğinde, Tuna’nın ne kadar doğru bir şey yaptığını savunuyordu. Bense köye getirmediği için çok kızgındım. Daha fazla dayanamadığımda karargahı gezmeye başlamıştım. Telsiz odası yazan bir odaya yaklaşıp kapısını tıkladım.
“Merhaba, bekleme odası soğukta, acaba burada bekleyebilir miyim?” Telsizlerin başında olan asker gelişime şaşırmıştı. Daha sonra gülümseyerek konıştu.
“Tabi buyrun, Tuna Komutanımın nişanlısıydınız sanırım?” Bu gidişle 6 aya nikahlar kıyılırdı herhalde, bir şeyi kırk kere söyleyince olurmuş derler
“Yok, hayır değilim. Ben kısmen sevgilisi oluyorum.” Asker, bana garip garip baktı. Sanırım şuanda hayatını şokunu yaşatmıştım. Genç yaşında küt diye gitmese bari.
“Yakışıklıysa ben okeyim.” Sirel konuştuğunda sinirden tırnaklarımı avcuma gömdüm.
“Sirel, Sare’nin kısmende olsa sevgilisi var. Susar mısın?” Lia’yı gerçekten çok seviyordum. En azından mantıklıydı.
“Off, ne yapalım şimdi, nimet seçilmez derler.” Sirel’i boğmak istiyordum.
“Kusura bakmayın. Kısmen sevgililik nasıl oluyor pek anlamadığım için şaşırdım.” Şaşırması çok normaldi. Bana bakmamaya çalışıyordu. Kabanımın açık olabileceğini düşünüp üzerime baktım, aksine tamamen kapalıydı.
“Evet, biz garip bir çiftiz.” Asker, gülmemek için kendisini zor tutuyordu. Eliyle camın önündeki koltukları gösterip konuştu.
“O halde yenge, siz şöyle oturun.” Yenge mi? Ben yenge mi olmuştum?
“Tabi, ben hiç ses çıkarmam zaten” Asker, başını sorun yok der gibi salladı. Bende daha fazla birşey demedim.
Bir süre sonra burada da çok sıkılmaya başlamıştım. Benim en kötü huylarımdan birisi de bir yerde beş dakikadan fazla duramayışımdı.
“Yuva 1, Tuna Yüzbaşı konuşuyor, beni duyuyor musun?” Asker, yaslandığı yerden hızla telsize yaklaştığında bende Tuna’nın sesine dikkat kesilmiştim.
“Yuva 1 dinlemede, emredin Komutanım.” Asker, gerginlikten çatlayacak gibiydi. İyi ki asker olmamıştım.
“Yavuz Albay’a köy için durum bildirimi yapacağım.” Ahh, sesine içimin gittiğini söylemiş miydim?
“Hani affetmek yoktu Sare?” Sirel’i duyduğumda kendimi toparlayarak ciddileştim.
“Tamamdır Komutanım, ben hemen Albayımı çağırıyorum.” Asker aceleyle dışarıya çıktığında bende telsizlerin yanına yaklaştım.
YAZARIN KALEMİNDEN
“Tuna” Telsizden Sare’nin sesi duyulmasıyla Tuna Yüzbaşı ve Karasu timi dikkat kesildi.
“Sare, senin orada ne işin var?” Tuna Yüzbaşı kaşlarını çatarak konuştu. Karasu timi şaşkınlıkla telsizi dinlemeye başladı.
“Ben, rica ettim de burada kalmak için, sağ olsun izin verdi asker.” Tuna Yüzbaşı sabır dilenir gibi kollarını iki yana açtığında, Kulaklarında Karasu timinin gülüşünü duydu.
“Sare, Allah aşkına, telsiz odasından çıkar mısın?” Tuna Yüzbaşı bıkkınlıkla konuştu. Sare ise göz devirerek cevapladı.
“Beni burada bırakıp gitmeseydin, bende buraya girmezdim.” Tuna Yüzbaşı, konuşmayı sadece kendisi duymadığı için utanmaya başladı. Karasu timi halinden gerçekten memnundu. Gülmeye devam ediyorlardı.
“Tuna, bir telsizden azar yemediğin kalmıştı kardeşim.” Ömer Üsteğmen gülerek, Tuna Yüzbaşı’ya bakmıştı. Tuna Yüzbaşı başını ovalıyordu.
“Seni oraya keyfiye bırakmadım Sare” Sare omuz silkerek yeniden söze girdi.
“Beni köye getirteceğini söylemiştin, niye hala buradayım?” Tuna Yüzbaşı bıkkınlıkla nefes verdi. Gerçekten bugün konuşmaktan yorulmuştu.
“Sare, buraya biz yeni geldik zaten, seni şimdi getirteceksem kendimle birlikte getirirdim.”Karasu timi, Komutanlarının bu haline gülmeye devam ediyordu. Şuanda en zevk aldıkları şeyin bu olduğuna eminlerdi.
“Beni ilgilendirmez, beni hemen gelip al.” Sare, Tuna Yüzbaşı’nın kendisiyle sürekli emir kipiyle konuşmasına itafen emir kipi kullanmıştı. Ömer Üsteğmen imalı imalı daha fazla güldüğünde, Tuna Yüzbaşı kaşlarını çatarak ona baktı. Dişlerini sıkarak yeniden konuştu.
“Sare, ben senin makam şöförün müyüm? Ayrıca geleceksem seni niye orada bırakayım, tehlikenin geçtiğinden emin olduğumda getirceğim dedim ya” Tuna Yüzbaşı, çaktırmadan timine bakıyordu. Karasu ise gülmeye devam ediyordu.
“Sare, lütfen telsiz odasından çıkar mısın?”
“Hayır çıkmayacağım.”
“Çık.”
“Çıkmam.”
“Sare delirtme insanı, tim duyuyor telsizi, beni daha fazla konuşturma. Çıkar mısın şu odadan?” Sare güldüğünde aklına bir fikir gelmişti. Tuna Yüzbaşı kulaklarında duyduğu kıkırdamaya, bir anlığına yumuşayacakken son anda kendini toparlamıştı.
“Az önce öyle demiyordunuz Yüzbaşı bey?” Tuna Yüzbaşı gerginlikle yutkundu.
“Sare, rica ediyorum. Telsiz odasından çıkar mısın?” Tuna Yüzbaşı bıkkınlıkla cevabını bekledi.
“Çıkmam, bende sana beni köye götürmeni rica etmiştim. Ayrıca benimle bir tek telsiz odasındaki asker konuşuyor. Burada herkes benden kaçıyor gibi, kimse benimle konuşmuyor.” Sare hüzünle söylendiğinde, gözlerini telsize dikmişti. Herkesin ondan virüslüymüş gibi kaçmasına istemsiz üzülmüştü.
“Yiaa kıyamam yengeme” Ahmet Başçavuşun sesini biraz incelterek konuştu. Ardından gülmeye başladı.
“O telsiz odasındakine söyle, daha sonra uygun bir vakitte hasbial edeceğim kendisiyle” Tuna Yüzbaşı imayla konuşunca, Ömer Üsteğmen Tuna Yüzbaşı’ya bakarak kahkahadan boğulacak gibi konuştu.
“Telli Turnam, benimle de hasbial et.” Sare kıkırdadığında, Tuna Yüzbaşı sert sert Ömer Üsteğmene baktı.
“Boş boş konuşma Ömer” Bu Ömer Üsteğmeni keyiflendirirken, Tuna Yüzbaşı’yı germişti.
“Sare, şu odadan çık.” Demeye kalmadan kapı açılmıştı. Yavuz Albay, Sare’ye şaşkınlıkla bakmaya başladı.
“Sare, kızım?” Soru sorar gibi baktı.
“Ben kesinlikle bir şey yapmadım. Hiçbir şeye dokunmadım.” Sare, aceleyle konuştuğunda, Yavuz Albay’ın yanından geçerek koltuklara doğru ilerledi.
“Burada olduğunu söylememişlerdi.” Yavuz Albay, yanındaki askerine bakıyordu.
“Bekleme salonu soğuktu da ben rica ettim. Burada kalsam olur mu diye, sağ olsun kalmama izin verdi.” Aslında soğuk değildi bu Sare’nin bahanesiydi.
“Soğuk muydu?” Yavuz Albay şaşkınlıkla sordu.
“Yalanını öpeyim senin” Tuna Yüzbaşı’nın sesi telsizden yankılandığında, sesi duyan Yavuz Albay ve yanındaki asker, Karasu timi ve Sare şok içinde kalmıştı. Ardından Tuna Yüzbaşı boğazını temizler gibi yapıp aceleyle konuştu.
“Yuva 1, Tuna Yüzbaşı konuşuyor.” Yavuz Albay ciddiyetini korumaya çalışarak konuşmaya başladı. Gülmemek için kendini sıkıyordu.
“Yuva 1 dinlemede” Tuna Yüzbaşı yaşadığı utançla ciddi kalmaya çalışarak konuşmaya başladığında, yanda Ömer Üsteğmen telsizden duyulmaması için, ağzını kapatarak içine içine gülüyordu. Tüm timin, Ömer Üsteğmen’den farkı yoktu.
“Köyde durum stabil, Kılıç timini köyün arka tarafını tutması için gönderdim. Karasu timi olarak köyün girişini tutuyoruz. Herhangi bir hareketlilik şuana dek olmadı Komutanım.” Yavuz Albay başını sallayarak konuştu.
“Herhangi bir durumda benimle derhal irtibata geçin.” Tuna Yüzbaşı gerginlikle hemen cevapladı.
“Emredersiniz Komutanım.” Ardından telsiz sesi kesildiğinde, Yavuz Albay yanda koltuğa sinmiş, başını eğen ve gerginlikle bekleyen Sare’ye baktı.
“Sare kızımı, benim odama götürün, uyumak isterse orada uyusun.” Sare başını kaldırıp çekingen bir tavırla gülümsedi.
“Çekinme kızım, ben odaya girmem. Kimse de seni rahatsız etmez. Sen rahatına bak.” Sare, gülümseyerek başını salladığında, Yavuz Albay askerine döndü.
“Kapıdaki askeri uyar kimseyi almasınlar odaya” Asker başını sallayarak onayladı.
🙈
Telsizin kapanmasının ardından Karasu timi gülerken, onlara ters ters bakan Tuna Yüzbaşı, yeniden Allahtan kendisi için sabır diliyordu.
“Allah affetsin gözümden yaş geldi.” Murat Teğmen konuşmuştu. Genelde böyle durumların içinde asla olmazdı.
“Komutanım o son öpeyim lafı olmadı.” Biran Teğmen gülerek konuşmuştu.
“Ya bırakın Telli Turnamı, rahatça öpsün.” Ömer Üsteğmen söze girdiğinde, Tuna Yüzbaşı bıkkınlıkla konuştu.
“Yeminle sizi eğitim alanında süründürürüm. Hadi herkes görevinin başına” Karasu timi kendilerini tutmaya çalışarak daha fazla konuşmamıştı.
SARE LİA SARUHAN
Tuna’yı boğacaktım. Gece saat 00:30’du ve benim gözlerime zerre uyku girmemişti. İmre son mesajıma cevap vermemişti. Muhtemelen uyuyakalmıştı. Benim ise karnımın gocurtusundan uykum gelmiyordu. Odadan sessizce çıkacakken, kapıda bekleyen askerler bana soru sorar gibi baktı.
“Yiyecek bir şeyler alacağım bir yer var mı karnım çok acıktı da?” Askerlerden biri konuşmaya başladığında istemsizce ürktüm. Hepsinin böyle kalın ses tonu ve ciddi olması mı gerekiyordu?
“Üst katta, siz isterseniz oturun biz getirelim.” Aniden ellerimi ona doğru hayır anlamında sallayarak konuştum.
“Ben gideyim lütfen, canım çok sıkıldı.” Asker tereddütle bana bakarak başını salladı.
Üst katta kafetarya tarzı bir yer vardı. Sıcak tost kokusu burnuma geldiğinde, bu saate kadar neden aç kaldığımı sorguluyordum.
“Merhaba, ben bir karışık tost ve vişneli meyve suyu alabilir miyim?” İçerisi bu saate rağmen kalabalıktı. Burada sadece erkekler var gibiydi. Hepsi bana garip garip baktığında çekinmiştim. Allahtan kabanım uzundu ve elbisemi gizliyordu.
“Tabi şöyle oturun ben getireyim.” Elimi hayır anlamında sallayarak konuştum.
“Rica etsem ben alıp gitsem olur mu?” Asker başını sallayarak beni onayladı. Bende yapılana kadar oturacaktım ki yırtmacım aklıma geldi. Kabanım kapatıyordu ama ben yine de riske atmak istemedim.
“Şişşt alooo, çekin gözlerinizi Komutanınızın nişanlısının üzerinden, ayıp değil mi?” Bir anda birinin sesini duymamla korkudan sıçramıştım. Askerler hareketlenerek şaşkınlıkla konuşan askere baktı.
“Biz bilmiyorduk Komutanım.” Şuan Tuna’nın sahte nişanlısı olmasaydım, bakacaklardı yani?
“Hazırsa verin Öğretmen hanımın siparişini” Bende bunu en içten dileklerimle diliyordum.
YAZARIN KALEMİNDEN
“Sare içeride değil mi?” Yavuz Albay sert çehresini kapıdaki askerine yöneltti.
“Hayır Komutanım, yiyecek bir şeyler almak için Kafetaryaya gitti.” Yavuz Albay çatık kaşlarıyla konuştu.
“Sizden biri yardımcı olsaydı. Ne diye kızı gönderiyorsunuz?” Asker aceleyle konuşmaya başladı.
“Komutanım, söyledik ama canı sıkılmış kendisi gitmek istedi.” Yavuz Albay şaşkınlıkla bakıp konuştu.
“Eyvah eyvah, bizim deli kız karargahı turladı. Yerinde tutamıyoruz.” Yavuz Albay kendi kendine düşüneceli bir ses tonuyla konuşmuştu.
“Neyse sen yukarıya çık. Yavuz Albay odaya girmenizi söylüyor de” Asker baş selamı vererek merdivenlere yöneldi.
BÖLÜM SONU
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
75.03k Okunma |
6.34k Oy |
0 Takip |
92 Bölümlü Kitap |