YENİ BÖLÜM SINIRI 170 OKUNMA, 60 OY VE 200 YORUM DA YENİ BÖLÜM GELECEK. BU SEFER 1 OY BİLE KALSA YAYINLAMAYI DÜŞÜNMÜYORUM🫶🏻🫀
Merhabalar son iki oy kalmıştı. Kıyamadığım için atmak istedim. Ama izniniz olursa biraz içimi dökeceğim. Gerçekten şunu merak ediyorum. Mesela bazı yazarlar 150 yorum sınırı koyuyor ve sınır dolmadan asla bölüm atmıyorlar. Bunun için 2 hafta bölüm atmayan bile var. Hatta bu öyle hale geliyor ki okuyucular bölüm diye yalvarıyor. Ben şahsen size kıyamadığım için o duruma düşürmek istemiyorum. Bilerek oy sınırını 50-60 bandında götürüyorum. Bunu 150 yapıp dolana kadar atmayadabilirim ama ben bunu yapmıyorum. Ama lütfen biraz düşünün bu kitap 50 oyluk bir kitap mı? Ben yazıyorum diye övmüyorum. Belki okumak için kitabın tamamlanmasını bekleyen okurlarım da vardır onları anlıyorum ama bu durum açıkçası beni üzüyor. 200 üstü okunan bölümde hatta yorumları 200 ü geçen bir bölümde, 60 oyu bile tamamlamamayı anlayamıyorum. Çok zor değil sadece yıldıza basacaksınız. Başka bir şey istemiyorum. Yorumları da sizinle sohbet etmek için istiyorum. Çünkü bu çok hoşuma gidiyor.
Her neyse kitap hakkında bilgilendirme yapayım. Kitabın 3 seriden oluşmasını planladım. Eğer aksilik çıkmazsa serileri de bu kitapta yayınlamayı düşünüyorum. Çünkü yeni bir kitabı yükseltmeye çalışmak oldukça zahmetli, sezon finalimiz 100 ya da 130. Bölümde olacak bu duruma göre 150’e de çıkabilir. 2. Seri sezon finalinden sonra aynı kitapta 2. Seri olarak devam edecek.
Kitabımızın serisinin adı (7 KİŞİLİK SERİSİ) olacak. 3 seriden oluşacak. Sonradan değişiklik olmazsa artabilir.
Sobamız sönmeye yakın olduğunda son odunumuzu atmıştık. Ben dün geceyi karargahta geçirdiğim için odun kıramamıştık. Genelde Nazım abi veya Salim amca yardım ediyordu. İmre, tam olarak onları tanımadığı için elbette hiçbir şey diyememişti.
“Tenekeyi alır mısın İmre? Bende baltayı alacağım.” İmre’ye tenekeyi verdiğimde, kapıyı açıp dışarı çıktı. Tuna’nın bizi görmesiyle kaşlarını çatması bir olmuştu. Bu adamın hiç kaş çatmaktan başı ağrımıyor muydu?
“Odunumuz bitti. Odun kırmamız lazım ev çok soğudu.” O bir şey söylemeden ben söylemiştim.
“Acele edin.” Gerçekten görev başındaki hali kesinlikle çekilmiyordu.
İmre’yle birlikte evimizin yan tarafındaki odunluğa gittik. Kütükler inanılmaz derece de ağırdı. İkimizde birbirimize bakarak kimin kıracağını düşündük.
“İmre sen daha kuvvetlisin.” İmre şaşkınlıkla bana baktı.
“Kız, ızbandut gibi adamı yere seren sen değil miydin?” Aykut’tan bahsediyordu. O anı hatırlayınca istemsiz gülmüştüm.
“Nasıl da dayak yedi ama, ömrü boyunca unutmaz.” İmre kahkaha attığında, bende gülüyordum.
“Tamam hadi kır.” Ciddi olamazdı. Ben daha önce odun kırmadım ki?
“Ben hiç odun kırmadım.” Şaşkınlıkla baktı.
“Ee daha öncekileri kim kırdı Sare?” Şaşırmakta haklıydı.
“Nazım abi ya da Salim amca kırıyordu.” İmre bana hayal kırıklığıymışım gibi bakıp eliyle alnına vurdu.
“Ömer, kızlara odun kırmada yardımcı ol.” Tuna’nın sesini duyduğumuzda, çölde su bulmuş gibi umutla ona baktık. Neden o gelmiyordu?
“Hayır anlamıyorum. Kırmak sorun değil de, sen niye bugün, koskoca Karasu’da sadece ben varmışım gibi oraya buraya beni sürüyorsun onu anlamadım.” Tuna’nın gülümsediğini belli belirsiz görebiliyordum. Bence bunu bilerek yapıyordu.
“Eee, son gülen iyi güler Ömer, hadi kızları bekletme.” Ömer, söylene söylene geldiğinde, bu haline gülmüştüm.
“Sare, kız senin derdin de hiç bitmedi.” Somurtarak baktım. Silahını boynuna asarak arkaya doğru çevirdi. Açıkçası çok havalı duruyordu.
“Tamam Ömer tamam, ben yaparım sen yapma.” Blöf yapıyordum. İnşallah tamam sen yap demezdi.
“Tamam o zaman sen yaparsın. Ben gideyim.” Ağzım açık kalmış bir şekilde ona bakarken, İmre çenemin altından tutup üste doğru ittirdi. Ağzımı kapamıştı.
“Şuanlık fazla seçeneğimiz yok Sare, sonra blöf atarsın. Siz buyrun lütfen, ben baltayı vereyim.” İmre, baltayı yerden alarak Ömer’e uzattı. Ömer bana sırıtarak bakarken ben ona somurtarak baktım. Elbette blöfümü yememişti.
YAZARIN KALEMİNDEN
“Komutanım, bileğinize kuvvet o nasıl balta vurmaktır.” Ahmet Başçavuşun sesini kulağında duyan Ömer, bir anlığına durdu.
“Ahmet, seni o damdan atarım.” Ahmet Başçavuşun gülüşünü duymasıyla daha da gerildi. İmre şaşkınlıkla Ömer’e baktığında, Ömer, İmre’ye bakarak eliyle kulaklığını işaret etti. İmre ‘hee’ şeklinde kafasını sallayınca Ömer Üsteğmen istemsizce güldü.
“Helal be Komutanım, şuanda biscolata erkeği gibisiniz.” Ahmet Başçavuş dürbünüyle etrafı tararken, dürbününü özellikle Ömer Üsteğmene tutmuştu. Keyifle sırıtıyordu.
“Ahmet, Allah aşkına rus mus bul da git başımızdan” Ahmet Başçavuş kahkaha attığında yeniden konuştu.
“Komutanım, güvenilir bir aday yok. En son dolandırmaya çalıştılar.” Ömer Üsteğmen güldüğünde, İmre gülüşünü hayranlıkla izliyordu.
“Ahmet, şu görev bitsin, eğitim alanında görüşelim aslanım.” Ömer Üsteğmen, Ahmet Başçavuşu tehdit ettiğinde, Tuna Yüzbaşı keyifle söze dahil oldu.
“Ahmet, sana benden güvence, istediğini söyle.” Tuna Yüzbaşı şuanda zevkten dört köşeydi. Kendisine yapılanın aynısını yapmanın tadını çıkarıyordu.
“Ahmet, ne diyor merak ettim?” İmre, gülerek kendi kendine konuşan Ömer’e bakarken, Sare soru sormuştu.
“Yengem az yerinde dursun diyor.” Sare somurtarak baktığında, Tuna Yüzbaşı gülmüştü.
“Olmayacak şeylerin ihtimalinde boğulma Ahmet, Sare bir yerde 5 dakikadan fazla kalamıyor.” Şuan Tuna’ya şok içinde bakıyordum. Bunu nasıl anlamıştı. Evet, bu doğruydu çünkü ben çabuk sıkılan bir insandım.
“Bence Ahmet öyle dememiştir.” Sare ellerini göğsünde kavuşturarak Ömer’i izlerken, İmre, Ömer’in kırdığı odunları çuvala koyuyordu.
“Komutanım ne güzel yakıştı elinize balta” Bu sefer konuşan Astçavuş Baran’dı.
“Biran, Baran yakınındaysa vur şuna bir tane” Ömer Üsteğmen hızla odunu kestiğinde, Biran Teğmen konuştu.
“Yakınımda değil Komutanım” Ömer Üsteğmen hüzünle dudaklarını büzdü. Bir kez daha odunu kırdığında, odun parçası İmre’nin ayak bileğine gelmişti. İmre yüzünü buruştururak ayağını tuttuğunda Ömer Üsteğmen anında konuştu.
“Biraz uzaklaş sen, daha sonra toplarız. Bir şeyin yok değil mi?” İmre, önüne gelen saçlarını arkaya attı. Ömer Üsteğmen, dikkatlice izledikten sonra başını hızla odunlara çevirmişti.
“Yok hayır, sorun değil.” Ömer Üsteğmen başını sallayıp odun kesmeye geri döndü.
“Komutanımı tedavi edecek, yaralarını saracak, bir doktor hanım mı bulmalıyız?” Ahmet Başçavuş imayla yeniden konuştuğunda, Ömer Üsteğmen sabırla derin bir nefes aldı.
“Ahmet, beni oraya kadar yorma, atla sen aşağıya” Yeniden Tuna Yüzbaşı güldüğünde, Ömer Üsteğmen ters ters baktı.
“Gitme Ahmedimin üstüne, çocuk haklı” Tuna Yüzbaşı keyifle konuşmuştu. Ömer Üsteğmen önce ters ters baktı. Ardından sırıtarak Sare’ye döndü.
“Sare, sabah sen ne yaptın öyle ya, bak sana söyleyeyim, eğer gelmeseydin ohooo neler olurdu neler.” Sare somurtarak Ömer Üsteğmene bakarken, Tuna Yüzbaşı kaşlarını çatarak baktı. Az önceki keyfinden eser yoktu.
“Neler olurmuş?” Ömer Üsteğmen muzip bir tavırla yeniden konuştu.
“Bak bu kız benim Komutanıma ezelden beri yanık, eee ama Komutanım diye demiyorum. Taş gibi adam” Ömer Üsteğmen keyifle Tuna Yüzbaşı’ya bakıp sırıttı. Tuna Yüzbaşı dişlerinin arasından konuştu.
“Saçma sapan konuşma Ömer” Sare, tavırlı bir şekilde Tuna Yüzbaşı’ya baktı.
“Yalnız en büyük hata Komutanımda, nasıl da kibar konuşuyor. Aman bizimle böyle kibar konuşmaz.” Sare gerginlikten ayaklarını yere vurmaya başladı. İmre, Sare’nin düştüğü oyuna başını iki yana sallayarak Sare’ye baktı.
“Evet, fazlasıyla kibardı. Bana gelince emir yağdırıyor beyfendi.” Sare sorgulayıcı ses tonunu Tuna Yüzbaşı’ya yöneltti. Tuna Yüzbaşı, bugün kafayı yemezse daha yemezmiş gibiydi.
“Kafam karıştı. Fazla mı ilgiliydi diyorsun yani sen şimdi?” Sare yeniden konuşmuştu. İmre, güldüğünde arkadaşının yüz ifadesi gözüne çok tatlı görünmüştü.
“Boş boş konuşma Ömer, işin bittiyse gel.” Ömer Üsteğmen kahkaha attığında, Sare ona sinirle baktı.
“Beni yine kandırdın.” Tavırlı bir bakışla Ömer Üsteğmene bakarken, İmre, Sare’nin saçlarını karıştırdı.
“Ya Sare, saf olma hayatım, Tuna’yı gıcık etmek için yapıyor.” İmre konuştuğunda Sare uerdeki odun parçasını alarak Ömer Üsteğmene doğrulttu.
“Benimle dalga geçme. Valla kafana vururum.” Tuna Yüzbaşı güldüğünde, Ömer Üsteğmen odundan kaçınmak için geriye adımladı.
“Aman aman tamam, kısmen sevgilini kimse almayacak korkma.” Sare somurtarak Ömer Üsteğmenin yanından uzaklaştı.
“Tamam gel küsme” Küsmüştü. Omuz silkerek eve doğru yürüdü.
“Merak etme küslüğü uzun sürmez. Asla 1 saatten fazla küs kalamıyor. Canı sıkıldığı için” İmre, konuştuğunda Ömer Üsteğmen gülerek ona baktı.
“İnsanlarla canı sıkıldığı için mi konuşuyor. Aynı Ahmet” Ahmet Başçavuş canı sıkılmasın diye herkesi dalgaya alıyordu. Tavır yapacak olsa bile sırf canı sıkıldığı için konuşmak zorunda kalıyordu.
“Bu kadar yeterli bence, yani sizide artık görevinizden alıkoymayalım.” Ömer Üsteğmen, baltayı bıraktığında, yerdeki odunları toplamak için İmre’ye yardım etti.
İmre yüzünü buruşturarak elini odundan çekince Ömer Üsteğmenin bakışları İmre’ye yöneldi.
“Kıymık mı battı?” İmre, parmağındaki bakışlarını kendisine bakan Ömer Üsteğmene çevirdi.
“Evet” Yeniden gözlerini parmağına çevirdiğinde, kıymığın battığı yeri bulmaya çalışıyordu.
“Ben hallederim.” Ömer Üsteğmen, İmre’ye doğru yaklaşıp onun önündeki odunları çuvala attığında, İmre yüzüne dikkatlice bakıyordu. Ömer Üsteğmen bakışların kendisinde olduğunu farkettiğinde istemsizce gerilmişti.
“Bir şey mi oldu?” İstemsiz olarak başını çevirip İmre’ye baktığında, gözlerindeki yoğunluğa yutkunmak zorunda kalmıştı.
“Yok, hayır acıdı sadece, evde çıkartırım. Karanlıkta göremedim.” Aslında Ömer Üsteğmen bunu kastetmemişti.
“Onu sormamıştım.” İmre düşünceli bir ifadeyle Ömer Üsteğmene baktı.
“Neyi sormuştunuz?” Ömer Üsteğmen dilinin ucuna gelen sözleri yutarak söylemekten vazgeçmişti.
“Neyse çuvalı doldurduk. Ben eve kadar taşıyayım gerisi sizde” İmre, transa girmiş gibi öylece bakmaya devam ediyordu. Ömer Üsteğmen ise yerinde huzursuzca kıpırdanmıştı.
“Çuvalı tutmayı bırakırsanız eve götüreyim.” Ömer Üsteğmen çekinerek İmre’ye ve sıkı sıkı tuttuğu çuvala baktı. İmre hala ona yoğun bakışlarla bakmaya devam ediyordu. Ömer Üsteğmenin artık utançtan yanakları kızaracak hale gelmişti. Boğazını temizler gibi yapıp çuvalı hafifçe çektiğinde İmre aniden daldığı yerden çıkmıştı.
“Çuvalı diyorum, alsam mı ben?” Doğru dürüst cümle kuramadan İmre’ye baktığında İmre kaşlarını çatarak baktı.
“Ne anlamadım?” Ömer Üsteğmen şaşkınlıkla baktı.
“Çuval, hani odun kırıp koyduğumuz, sizinde sıkı sıkı tuttuğunuz çuvalı diyorum eve taşıyayım.” İmre şaşkınlıkla eline baktı. Ardından hızla çuvalı bırakıp ayağa kalkmıştı. Çuval İmre’nin bırakmasıyla yere düştüğünde odunların yarısı yeniden yere düşmüştü.
“Hay aksi, kusura bakmayın.” İmre aceleyle odunları toplarken Ömer Üsteğmen de yardım etmeye başladı.
“Ne garip” İmre aklına gelen düşünceyle gülünce Ömer Üsteğmen anlamsız bakışlarını ona yöneltti..
“Garip olan nedir?” Ömer Üsteğmenin sesinden şaşkın olduğu gayet iyi anlaşılıyordu.
“Yani dizilerde olur ya böyle kitaplar düşer. Odun topladığıma inanamadım bir an” Ömer Üsteğmen, karşısında gülen kızı seyretmeye başladığında, belli belirsiz gülümsedi. Ardından hızla kendisini toparlayarak başka bir yere odaklandı.
“Doğrudur, garip” Ömer Üsteğmen son odunları da çuvala koyduğunda silahını önüne aldı ardından çuvalı sırtına yüklenerek eve doğru ilerledi.
“Teşekkürler Ömer bey” Ömer Üsteğmen gülüşünün ardından konuşmaya başladı.
“Bey demesek, bir garip duruyor da” İmre’ de gülmüştü.
“Yani dağda bey diye hitap edilmeyince kulaklar aşina olmuyor.” İmre gülerek başını salladı.
“Doğrudur, nasıl hitap edeceğimi bilemedim.” İmre kapının kilidini açtığında Ömer Üsteğmen konuşmaya başlamıştı.
“İsim yeterli, iyi geceler” Ömer Üsteğmen arkasına dönecekken, İmre yeniden konuştu.
“Sizede, iyi nöbetler Ömer” Kendisine ismiyle hitap edilince istemsiz garip gelmişti. Aslında herkesin kullandığı normal bir hitap şekliydi. Ama nedense İmre’nin demesi ona daha farklı gelmişti. Başını sallayarak gülümsedi ve arkasına döndü.
“Komutanım siz biraz çilginsiniz, haa?” Ahmet Başçavuş konuştuğunda Ömer Üsteğmen keyifle konuştu.
“Neyim?” Ahmet Başçavuş gülmüştü. Komutanının her akımı bilmesi hoşuna gidiyordu.
“Çilginsiniz biraz?” Ömer Üsteğmen, Ahmet Başçavuşun sözüne gülmeye başlayınca sözün devamını getirdi.
“Çirkin miyim?“ İkiside keyifle gülüyordu. Onların konuşmalarını anlamayan Karasu ise anlam vermeye çalışıyordu.
“Çilgin?” Ahmet Başçavuş gülerek yeniden konuştu.
“Hee çılgın, öyleyimdir Ahmet” İkiside katıla katıla gülerken, Tuna Yüzbaşı başını olumsuz anlamda sallayarak ‘Allahım sen bunları bana sayıyla mı veriyorsun?’ modunda ellerini iki yana açıp havaya baktı ve konuşmaya başladı.
“Siz asker olacağınıza tiktokçu olsaydınız ya, paraya para demezdiniz.” Tuna Yüzbaşı’nın sesini kulaklarında duyduklarında, Ahmet Başçavuş yarınlar yokmuş gibi gülerken buna ara verip Komutanına cevap verdi.
“Doğrudur Komutanım, bir canlı yayın açardık. Bir şey yapmamıza da gerek kalmazdı.” Karasu üyeleri gülerken Tuna Yüzbaşı yeniden konuştu.
“Maşallah her akımı, her sözü biliyorsunuz. Ayak uydururdunuz.” Bu sefer Tuna Yüzbaşı’ya cevap verecek olan Ömer Üsteğmen söze dahil oldu.
“Ben almayayım, ben ağırlığı olan insanım, o işler beni bozar.” Tuna Yüzbaşı gülmüştü. Biran ondan önce davranarak konuşmaya başladı.
“Komutanım size yakışırdı ama” Ömer Üsteğmen Biran’a göz devirmişti ama Biran farklı bir nöbet yerinde olduğu için görememişti.
“Tuna Komutanım, Sare yengem perdenin arkasından bakmaya çalışırken kendisinin görünmediğini sanıyorsa yanılıyor.” Tuna Yüzbaşı kulaklarında duyduğu Ahmet Başçavuşun sesiyle başını cama çevirdi. Perdeyi azıcık açıp dışarıya bakmaya çalışan Sare’ye gülümseyerek el salladı. Sare şaşkınlıkla perdeyi hızla kapamıştı.
“Pembe dizi izliyor gibiyim” Ömer Üsteğmen yeniden imayla konuştu.
“Vallahi dizi olsa ne tutar.” Biran Teğmen gülerek cevaplamıştı.
“Telli Turnam şuan yerinde duramıyor. Kalbi pır pır” Ömer Üsteğmen kahkaha atarak silahıyla etrafı gözetledi.
“Ömer döndüğümüzde seni sürgüne yollatmazsam insan değilim.” Tuna Yüzbaşı kaşlarını çatarak konuştuğunda, Ömer Üsteğmen aklına gelen düşünceyle Tuna Yüzbaşı’ya sırıtarak baktı.
“Sürgün kalbinse, yolla beni bebeğim.” Tuna Yüzbaşı, şaşkınlıkla Ömer Üsteğmene baktı. Karasu timi ise gülüyordu.
“Komutanım kusura bakmayın boşluğuma geldi. Hiç beklemiyordum.” Murat Teğmen kahkaha atmıştı. Tuna Yüzbaşı en çok ona şaşırdı.
“Ömer Komutanım, siz bunları gece yatarken falan mı düşünüyorsunuz nereden geliyor bunlar aklınıza? Üstçavuş Caner gülerek sormuştu.
“Aklım zehir oğlum benim” Tuna Yüzbaşı sabırla derin bir nefes aldı.
“Komutanımın başı bağlı komutanım.” Ahmet Başçavuş konuşmuştu.
“Telli Turnam, benim has bebeğim onu salmam. Sare sırasını beklesin.” Sırıtarak Tuna Yüzbaşı’ya bakınca Tuna Yüzbaşı yine Allahtan sabır dileniyordu.
“Askerde kız görmeye görmeye, kafayı bana taktı arsız it.” Tuna Yüzbaşı söylendiğinde Ömer Üsteğmen gülerek cevapladı.
“Alınıyorum ama Komutanım, sizin yeriniz ayrı” Tuna Yüzbaşı, Ömer Üsteğmenin kendisine sırıtarak bakmasına kaşlarını çatmıştı.
“Kendine gel Karasu, herkes nöbet yerine odaklansın. Yeter bu kadar şamata” Tuna Yüzbaşı’nın emriyle Karasu anında ciddileşerek sessizce nöbetlerine devam etti.
Sabah olmuştu. Albay, telsizle Tuna Yüzbaşı’ya seslendi. Köye gelişlerinin ikinci günüydü. Herhangi bir hareketlilik olmadığından artık orada kalmalarına gerek yoktu.
“Tuna, herhangi bir hareketlilik yoksa bugün karargaha dönün. Görevden gelir gelmez dinlenmeye vaktiniz olmadı. Biraz dinlenin.” Tuna Yüzbaşı gerginlikle telsizi hemen yanıtladı.
“Emredersiniz Komutanım” Albay fazla uzatmadan emri verip telsizden çekilmişti.
“Komutan” Tuna Yüzbaşı, dün aşina olduğu tanıdık sese baktı.
“Ne işiniz var burada?” Rojbin, duyduğu sert ve soğuk sesin sahibine çekinerek baktı.
“Dün konuşmamız yarım kalmıştı.” Tuna Yüzbaşı bıkkınlıkla net bir şekilde söze girdi.
“Ben sizinle dün bir konuşma yapmadım. Siz kendiniz konuştunuz.” Rojbin gülümseyerek konuştu.
“Evet o yollu konuşmamızı bölmüştü. Kendisini sevgiliniz sanıyor.” Tuna Yüzbaşı keskin gözlerini kıza dikti.
“Haddinizi aşma, sözlerine dikkat et. Dün iki taraf içinde gerginlik yükselmesin diye ayırmaya odaklıydım. Bundan yüz bulup, benim sevdiğim kadına hakaret etme yüzünü size kim verdi?” Rojbin şaşkınlıkla Tuna Yüzbaşı’ya baktığında, Tuna Yüzbaşı yeniden konuştu.
“Görev başındaki askeri oyalamayı bırakın. Buradan bir an önce gidin. Size kimse eşlik etmeyecek. Nasılsa yolu biliyorsunuz kendiniz gidersiniz.” Rojbin şaşkınlıkla olduğu yerde kalmıştı. Kekeleyerek konuştu.
“Si…siz sev….gili misiniz?” Tuna Yüzbaşı çatık kaşları ve sert çehresiyle yeniden konuştu.
“Daha fazlası” Kıza arkasına dönerek cama bakmıştı. Eğer Sare görmüş olsaydı, bu sefer onu tutmayacaktı. Kimse onun sevdiği kadına yollu diye hitap edemezdi.
“Ben böyle kadınlara çok sinir oluyorum. Kendi hemcinsinin namusuna nasıl bu kadar kolay laf söylüyorlar şaşırıyorum.” Murat Teğmen sinirle konuştu.
“Görev yerim buraya çıktığından beri, bu köyü oldum olası sevemedim.” Asteğmen Hakan konuşmuştu.
“Emin ol çoğu, Sare’ye söylediklerinin daha fazlasıdır.” Asteğmen Karan konuşmuştu.
“Valla Aykut’la Rojbin’i evlendirip kurtulmamız yok mu?” Ahmet Başçavuşun sesiyle Karasu istemsiz gülmüştü.
“Al birini vur ötekine, ikiside dengesiz.” Ömer Üsteğmenin sesinde hafif bir sinir vardı.
SARE LİA SARUHAN
“Ekmeğimiz bitmiş” İmre’ye uykulu bir halde bakmıştım. Umarım Salim amca da ekmek vardır. Çünkü merkeze gidecek halim kesinlikle yoktu. İmre’yle birlikte çizmelerimizi ve kabanımızı giyip kapıyı açtığımızda Tuna’nın uykulu bakışlarını üzerimde hissetmiştim.
“Ekmek alıp gelebilir miyiz?” Tuna’ya gülümsediğimde bana gülümseyerek karşılık verdi.
“Gidebilirsiniz.” Kapıyı yavaşça çekerek ona doğru ilerledim.
“İyi misin?” Uykulu haliyle çok tatlı görünüyordu.
“İyiyim sen?” Gülümseyerek yanıtladım.
“Bende iyiyim” Bir şey diyecekmişte timinden çekiniyormuş gibi baktı. Sonra ciddileşerek bana yolu gösterdi.
“Ömer eşlik etsin size, bir şey yok ama yinede ne olur ne olmaz. Zaten öğleye gitmiş oluruz.” İstemsizce üzüldüm. Nedense onu camdan izlemek çok hoşuma gitmişti.
Yanından geçip gittiğimde gözlerime bir anlık bakıp kaçırmıştı. Muzipçe güldüm. İşaret parmağımı kaldırıp sallayarak ona doğrulttum.
“Utandın.” Şaşkınlıkla bana baktığında daha da çok gülmüştüm.
“Hayır utanmadım.” Açık olan ağzını anında kapayınca, kulağına bir şeyler dendiğini anlamıştım. Çünkü Ömer yanda uykulu uykulu kıs kıs gülüyordu.
“Kulağındakilere söyle özel hayatı ihlal etmesinler. Valla dava açarım.” Tuna Yüzbaşı’nın bunu beklemediği çok belliydi. Bir anda güldüğünde hayran hayran onu izledim.
“Sare bana tarif et bari, ben gidip alayım.” İmre arkamda ellerini göğsünde kavuşturmuş, dağınık toplamış saçlarıyla bizi izliyordu. Uykulu hali aşırı komik ve güzeldi.
“Yalnız mı gitmek istersin?” Beklemediği anda yaptığım imaya bende şaşırmıştım. Tuna yanımda güldüğünde, İmre şaşkınlıkla bana baktı.
“Dondum Sare, valla Allah yardımcınız olsun.” Tuna gülüşünü sonlandırarak konuştu. Yanaklarına dokunup sıkmayı düşündüm.
“Sağ olun” İmre kolumu girdiğinde anca uzaklaşabilmiştim. Başımı çevirip Tuna’ya gülümsediğimde bana gülerek eliyle önümü işaret etmişti. Önüme bakmadığım için hafifçe sendelediğimde, hareketlenmişti. Neden aptal aşık gibi davranıyordum?
“Öylesin çünkü Sare” Sirel her duygumun içine etmese olmuyordu.
“Sare cidden tamam boynun tutulacak.” İmre’ye güldüğümde Ömer yanımıza geliyordu. İmre’nin gözler anında onu buldu.
“Kooooolllaaaayyy gelsin Ömer” Ömer gülerek bana baktı.
“Eyvallllaaaaahh Sare” Bende güldüğümde, bir anlığına durmuştu.
“Ya bu seninki, hem beni yolluyor hem de oyalanma diyor. Çıldıracağım artık” İkimiz birlikte güldüğümüzde, bakışlarım İmre’ye kaydı. İmre esneyerek botlarına bakıyordu. Üçümüz yokuşu çıkıyordu.
“Salim amca, ben 2 ekmek alabilir miyim?” Üçümüz bakkala girdiğimizde Ömer bakkalın girişinde bekliyordu. İmre ise bulduğu tüm çikolataları poşete atıyordu.
“Sare kızım hayırlı olsun.” Şok içinde Salim amcaya baktım.
“Ne….ne hayırlı olsun?” Ağzım açık bakakalmıştım.
“Komutanla hasbial ediyormuşsun.” Ömer kahkaha attığında ona hızla somurtarak baktım. Toparlamak için dudaklarını bastırmaya çalıştı.
“Anlamadım hasbial etmek nasıl oluyor?” İmre ve Ömer bana çaktırmamak için arkalarını döndüler. Sanki güldüklerini ben anlamamıştım.
“Yani siz gençler diyorsunuz ya hani flört mlört, onun gibi bir şey işte” Yutkundum. Ne ara duyulmuştu. Biraz sindirmeme izin verselerdi bari.
“Sen nereden duydun Salim amca?” Salim amca gülümseyerek konuştu.
“Çeşar’ın kızı Rojbin, Rahen teyzene söylemiş.” Kaşlarımı çatarak baktım. Tabi ya bunu ondan başka kim yapar.
“Doğru söylemiş” Salim amca hoşnut bir ifadeyle baktı.
“Bak evlenmeye niyetiniz varsa bizi de çağır. Gönül bırakırım.” Utançtan yerin dibine girmek istiyordum.
“Bilmem daha henüz hasbial aşamasındayız.” Ömer yüksek sesle gülüp anında ağzını kapamıştı. Bu adamın çenesi ağrımıyor muydu?
“Tamam öyleyse sakın acele etme.” Salim amcaya gülümsedim.
“Ben niye acele edeyim Salim amca, Tuna etsin.” İmre şaşkınlıkla baktığında anında ağzımı kapadım. Ben ne diyordum böyle?
“Bizim kızın yine devreler yandı. Biz gidelim en iyisi” İmre koluma girdiğinde Ömer muzip bir tavırla bana bakıyordu.
“Ömer” Ömer dudaklarını bastırarak bana döndü.
“Siz, Tuna’ya nasıl sabrediyorsunuz?” Düşünceli bir yüz ifadesiyle konuştu.
“Sabredemiyoruz, ama Komutanım yani el mahkum” Güldüğümde İmre’de gülmüştü.
“Sen o soruyu ilerde bir de kendine sor.” Beni utandırdığında ona somurtarak baktım.
“Sizi tanıştırmadım!” Bir anda bağırdığım için ikiside durup bana baktı. Ömer silahını kavramıştı.
“Bir şey oldu sandım Sare, ne diye çığırıyorsun?” Ömerin yüz ifadesi çok komikti.
“Bende” İmre çatık kaşlarla bakıyordu.
“İmre, benim kardeşim, Ömer, Karasu timinin gülmekten hiç yorulmadığı üyesi” Ömer güldüğünde ne kadar haklı olduğumu bir kez daha anladım. İkisini birbirine tanıtıyordum.
“Memnun oldum.” İkiside el sıkıştığında muzip bir ifadeyle onları izledim.
“İmre burada kalıyor biliyor musun? Şırnak devlet hastanesinden gelen teklifi kabul etti.” Ömer başını düşünceli bir ifadeyle sallayarak konuştu.
“Niye derdimi yokmuş.” Bir anlığına boşluğuna gelmiş gibi konuşup kendisini toparladı. “Yani burası zor o anlamda dedim.” İmre önemli değil anlamında başını salladı.
“Hayırlı olsun Doktor hanım” Ömer’e ve İmre’ye dikkatle bakıyordum.
“Sağ olun ama isim yeterli.” İmre konuştuğunda Ömer başını salladı.
“Hiç kaçırmıyorsunuz.” İmre gülerek yanıtladı.
“Hiç kaçırdığım olmadı.” İmre’yle ikisinin neyden bahsettiğini anlamadığım için öylece izledim.
“Tamam Telli Turna, getiriyorum Sareni, az sus be adam” Ömer kendi kendine söylenerek yürümeye başlamıştı. Bende hoplaya zıplaya giderken az daha düşüyordum. Düşüyordum dedim ama gerçekten düşmüştüm. Düştüğümü kalçam acıyınca anlamıştım.
“Sare!” İmre endişeyle bağırdı. İkiside başımda gülmemek için kendisini zor tutuyordu.
“Yani düşene gülünmez ama Allah affetsin içimde bir gülme tufanı var. Allahtan yanımda Ahmet yok.” Somurtarak beni yerden kaldıran İmre ve Ömer’e baktım. Zaten kaçtır kayıp duruyordum. Düşmem tescillenmişti.
“İyi misin?” Ömer yarı gülen haliyle bana baktığında tavırla konuştum.
“Az daha belimi kırıyordum. Ama iyiyim.” Ömer, bir anda yeniden ciddi olduğunda kulaklığından kimin sesini duyduğunu, Tuna’nın yokuşu hızlı hızlı çıkmasından anlamıştım.
“Ömer, ben seni boşuna mı yolladım?” Sesi sert ve aceleciydi. Ömer göz devirerek baktı.
“Kardeşim ben müneccim miyim? Sare düşmeden 5 dakika önce bana sinyal vermiyor ya, ben nereden bileyim düşeceğini?” Tuna bana baktığında anında canım çok yanıyormuş gibi iki büklüm oldum.
“Ayağım fena acıyor. Sanırım kırıldı.” Ömer bana şaşkınlıkla baktı. İmre ise ayağıma doğru yöneldi.
“Evde bakayım, hadi gidelim.” İmre kolumdan tuttuğunda hareket etmedim.
“Sanırım üstüne basamıyorum.” İmre, doktor olduğundan aslında kırılmadığını çok net anlamıştı. Ya da beni iyi tanıyordu. Kırılsa tüm köyü ayaklandırırdım herhalde, Ömer ciddiyetle bana baktı.
“Harbi mi ya o kadar kötü mü düştün. Arkamdaydın görmedim.” Ömer hüzünle bana bakmıştı. Aslında kalçam dışında hiçbir yerim acımıyordu. O da üstüne düştüğüm içindi.
“Ayağım geriye doğru burkuldu.” Bu doğru değildi. Ama her zaman doğruları söylememe gerek yoktu bence, Tuna’ya doğru hüzünle baktım. Tuna bana yönelerek bir elini ayaklarımın altından geçirdi. Diğer elini belime koyarak beni yerden kaldırdı. Beni kucağına aldığında hızla kollarımı boynuna doladım.
“Ne diye yerinde rahat duramıyorsan, illa canını yakacak bir şey bulacaksın.” Tavırla konuşmuştu. Hüzünle ona baktım.
“Farketmedim ki” Bana çatık kaşlarla baktı. Ahh keşke şuralardan Rojbin geçsede bizi görseydi. Dememe kalmadan Rojbinle göz göze geldiğimizde aşağıdan yukarıya doğru çıkıyordu. Tuna’ya daha da sokuldum. Başımı boynuna gömdüğümde Tuna bir anlığına kasılmıştı. Dua kapılarımın açık olduğunu düşündüm. Hızla dualarımı sıralamaya başladım.
‘Allahım ne olur Tuna ile evleneyim.’ Defalarca bunu tekrarlıyordum. Kendi kendime güldüğümde Tuna garip garip baktı.
BÖLÜM SONU
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
75.03k Okunma |
6.34k Oy |
0 Takip |
92 Bölümlü Kitap |